Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
11 NİSAN 1997 CUMA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
1 6 . U L U S L A R A R A S I Î S T A N B U L F 1 L M F E S T İ V A L İ
Cıvıl CIMIbir maratonun ardından
tki haftadr Balkanlar'dan gelen, ardı
arkası kesilmez soğuk ve yağışlı havay-
la birlikte, lt>. Uluslararası İstanbul Film
Festivali'nin Beyoğlu"na yağmur gibi
yağdırdığı filmlerden nasibimize düşen-
lerle geçen geleneksel seyir şölenimiz
sûrüyor. Kjşın daha yakamızı bırakma-
ya niyetli görûnmeyen ayazıyla kanşık
nisan yağmurlan ve sürekli kapalı gök
kubbenin koyu kasveti günlerdir içimizi
karartırken, gördüğümüz kimi filmler,
şöyle bir silkeledi bizi, keyiflendirdi, ya-
şama sevincimizi tazeledi, tazeliyor. lşi
gücü asıp seyredebildiklerimiz ve seyre-
demediklerimizle hayatımızdan bir fes-
tival daha geçti, geçiyor işte.
tki gûn scnra sona erecek olan festi-
valin ardından piyasaya saçılacak ve şen-
lik ateşini sürdûrecek Fılmleri duyura-
lım saptayabildiğimiz kadanyla: Basqu-
iat (Film Pop), Crash (Arcan Tic), Child-
ren of the Revolution-Devrim Çocukla-
n (Kılıç Film), Kama Sutra (Avşar Film),
Guantanamera (Avşar Film), Once We-
re Warriors-Bir Zamanlar Savaşçıydılar
(Medyavizyon), The Funeral-Cenaze
Töreni (Arcan Tic), Das Versprechen-
Vaat (Fono Film), Fiorile. Capitaine Co-
nan, Les Voleurs-Hırsızlar (Umut Sanat)
ve festivalde gösterilemeyen Kissed-
Öpülmüş (Pinema).
şişman
Belki Liv Tyler'ın başrolü üstlenme-
sinden kaynaklanan, umulmadık bir il-
giyle karşılanarak tıklım tıkış bir salon-
da seyrettiğimiz, Bağımsız Amerikan si-
nemasından "Heavy - Şişman", New
York'a cıkan arka yollardan bırinin üs-
tündeki, daha çok kamyon sürücülerin-
den oluşan, avam takımından mûşterile-
rin yiyip içmek üzere devam ettiği, kü-
çük bir bar-restoranı. mütehakkim anne-
siyle birlikte çalıştıran, şişman ve içine
dönük bir pizza ustasınm dokunakh hi-
kâyesini anlatıyordu.
30' unu dönmesine karşın hâlâ otoriter
annesinin (SheUev VVTnters) dızi dibinde
yaşayan. ölen babasından arta kalmış
dükkânda çalışan, şişmanlığindan ötürü
karşt cinsle ilişkisini en aza indirmiş, sı-
kıcı ve kasvetli, tekdüze bir hayata talim
eden, sessiz, durgun bu pizza ustasının
(fena halde bizim Rasim Ozteldn' i hatır-
latan PruittTaylorVTnce) yaşamı, günün
birinde annesinin garson olarak işe aldı-
gı, güzeller gözeli bir genç kıza (Liv
Tylcr)abâyt yakrriâsıyla değiştybr ve bir
olmayacak duaya amin derken bir de
yaşlı annesinin ani ölümüyle hayatın di-
kenli yollannda, birbaşına ama eskisin-
'ürekli kapalı gök kubbenin koyu kasveti günlerdir içimizi karartırken, gördüğümüz kimi
filmler, şöyle bir silkeledi bizi, keyiflendirdi, yaşama sevincimizi tazeledi. tazeliyor.
tki gün sonra sona erecek 16. Uluslararası istanbul Film Festivali'nin ardından bazı filmler
piyasaya saçılacak ve şenlik ateşini sürdürecek.
den daha güçlü olarak kalakalıyordu şiş-
man pizzacı kahramanımız. K.aliforni-
ya'da sınema okulundan mezun olup kı-
sa filmle uğraşmış, 1964 New York do-
ğumlu, resimlerinden pizzacı kahrama-
nı kadar olmasa da oldukça toplu. pık-
nik bir tip olduğu anlaşılan James Man-
gold'un ilk yönetmenlik denemesi "He-
avy", çok büyük ve önemli bir film de-
gilse de, kendine özgü ağır aksak ritmi:
yalın, gerçekçi, duygusal ve pes perde-
den anlatımı ve yoğun insancıl özellik-
leriyle ılgi çeken, yer yer etkileyici. sti-
lize bir psikolojik dram sayılabilirdi. Aş-
kı keşfetmesiyle, fıziksel anlamda olma-
sa da, monoton yaşammı yenileyen bir
boyut yakalayan, kendi romantik dünya-
sına kapanmış, sevecen, yitirmeye mah-
kûm, kompleksli pizzacının duyarlı öy-
küsünü, sade. sessiz ve derinden hikâye
eden filmde, üniversiteye devam etmek-
le çalışmak arasında kararsız, kafası ol-
dukça kanşık garson genç kızı Liv Tyler
müzisyen sevgilisiru Evsuı Dando, resto-(,
ramn dikkafalı, emektar garsonunu De-
borah Harry, onun bann sıkı müdavimi
olan ağzı kalabalık dostunu Joe Grifasi
oynuyor ama günümüzün çekicilik, gös-
terişlilik gibı geçerli değerlerinin semti-
ne uğramadıgı, kınlgan şişman pizzacı-
yı canlandıran Pruit Taylor Vince parsa-
yı topluyordu. James Mangold'un yazıp
yönettiği ve 1995 Sundance fesrivalinde
jüri özel ödülüyle değerlendirilmiş ''Şiş-
man'', duygusal insancıl yanıyla, yalın
ve düz anlatımıyla derdini anlatan, bey-
lik ama yine de yer yer merakhsını hoş-
nut bırakan, bağımsız usulü bir psikolo-
jik dramdı sonuçta, iç burkucu tarafın-
dan.
Hırsızlar
Sıkı festival müdavimlerinin on yıl
öncesinden Juliette Binoche'lu "Rande-
vu","SuçMahaDT fılmlenyle hatırlaya-
cağı, 197O'lı yıllarda Isabeüe Adjanilı
"Barocco- Şebeke", "Bronte Kardesler"
ve Catberine Deneuve'lü "AmerikaOte-
li"yle parlamış. Fransız sinemasının,
eleştirmenlikten yetişme, ilginç yönet-
menlennden, 1943 doğumlu AndreTec-
hine'njn son eseri "Les Voteurs-HırsHr
lar", kara frlm tarzı bir macera fılmiyle
tutkulu bir aşk melodram arasında gidip
gelen, çok kahramanh, karmaşıklandı-
nlrruş, özenle aynntılandınlmış, usta işi
bir 'entetektüd katatoğıT gibiydi. Mer-
cedes araba hırsızlığı, vb. kirli işlere bu-
laşmış, Lyonlu bir disko patronunun (Di-
dier Bezace) ış üstündeyken bekçi kurşu-
nuyla vurulup ölü bulunmasının ardın-
dan devreye giren polis kardeşinin (Da-
niel Auteuil) kişisel soruşturması çerçe-
vesinde gelişen "HırsızJar'
<
da, kanlı can-
lı, 'ayaklan yere basan, göigeleri olan'
kahramanlar çıkanyordu karşımıza Tec-
hine: Vurulan disko sahibinin, gerçekle-
rin saklandığı. 10 yaşlanndaki çokbil-
miş çocugu, kansı (Fabienne Babe), as-
hnda hırsızlığa tümden kanşmış ailertin
başı olan dedesi (yıllann Ivan Desny'si),
aile ve özellikle küçük yeğeniyle arası li-
moni, biricik namuslu aile bireyi olan
polis kardeş, diskocunun eski manitası
olup ve polisle ateşli bir beraberliği sür-
düren pervasız, cin gibi bir zamane genç
kızı (harika Laurence Cote), çeteye da-
hil edilip diskocunun dul kansına iş ko-
yan, çocukla da çok iyi geçinen, güzel
genç kızın kûçük gangster kardeşi (Be-
noit Magimd) ve polisin asıldığı, oysa
genç kıza tutkun. orta yaşlı, lezbiyen bir
yazar ve felsefe hocası (Catherine Dene-
uve)...
Karanlık, karmaşık, bulantılı ama tar-
üşılmaz bir görsel ustahğa erişmiş Andr-
e Techine üslubunun yine dizginlerin-
den boşandığı, ölen ve doğan duygular-
la, acıtan yalnızhklarla, hayatın değiş-
ken tonlanyla bezeli bir arzu, ihtiras,
hırs, gerilim ve arayış kokteyli niteüğin-
deki "Hırsıziar" bizi oldukça sardı doğ-
rusu. "Hotel des Ameriques" (1980),
"Le Lieu du Crime" (1985) ve "Ma Sa-
ison Pr6fere6"den sonra dördüncü kez
yazar-yönetmen Techine'le çalışan Cat-
herine Deneuve'den çok birlikte duşa gir-
diği, güzel ve yetenekli, yeni yıldız La-
urence Cote'un göz doldurduğu filmde
polis Daniel Auteuil de her zamanki gi-
bi çok iyiydi. Hayli cûretli kimi sevişme
sahnelerine de yer veren Andr e T'echin-
e'nin "Hırsızlar'"ı, festivalde, 'Bir ül-
ke, bir sinema: Fransa' bölümünün akıl-
da kalan fılmlerindendi, seyir zevki,
oyunculuğu, görsel dûzeyi ve canlı ka-
rakterleriyle.
Crumb
Kuşkusuz festivalin en berbat salonu
olan Fitaş 3 'te yalvar yakar girebildiğim,
David Lynch'in yapımcılığını, Terry
ZwigofTun da yönetmenliğini üstlendi-
ği, yine Bağımsız Amerikan sinemasın-
dan "Crumb", merakhsınm kesinlikle
ilgısiz kalamayacağı, sıradışı bir belge-
seldi. 1970'liyıllardangûnümüze, çizgi-
si, kara mizahı, keskin muhalefetiyle bü-
tün bir Underground hareketi derinleme-
sine etkilemiş, feministlerin tepkisini
çekmiş, değişik kuşaklara ustalık etmiş,
çizgiroman (Comix) yaratıcısı, bir çeşit
karikatür guru su, efsanevi çizer Robert
Crumb'ın yaşamını, Crumb'm ağzından
anlatan bu belgeselde, Crumb'm Phila-
delphia'daki çocukluğundan bugûn gü-
ney Fransa'da sürdûrdüğü varhklı yaşa-
mına, münzevi kardeşleriyle ilişkilerin-
den onu nelerin esinlendirdiğine, eski
manitalanna ve görkemli penisine kadar
tûm özel yaşam mahremiyetine girdik,
eğlenceli, gırgır ama aynı zamanda ra-
hatsız edici ve dramatik bir 2 saat boyun-
ca.
Janis JopBn ya da Grateful Dead-Jer-
ry Garciaplak İcapaklanyla özdeşleşmiş,
Fritz the Cat ya da 'Keep on Tracldn'in
yaratıcısı, Amerikan yeraltı basınının
gözde imzası, Comix hareketinin eleba-
şısı, aykın, aynksı ve çocuksu bu çize-
rin 20. yüzyıhn Breughel'i ya da Datımi-
ers'i olduğunu ileri süren Time'ın sanat
eleştirmeni Robert Hughes'ün açıklama-
lanyla bütünlenen, röportajımsı
"Crnmb" belgeseli, kıyısından köşesin-
den jaşamına bu çağdaş çizgi roman
"peygamberinin haşin çizgisi, esprisi ve
mizahından bir şeyler değmiş 68 kuşa-
ğından seyirciyi yıllar öncesinin hipi ça-
ğına da götûrdü, nostaljiyle kanşık.
Y o I A r k a d a s ı / N e n e t t e v e B o n i
îki yalnızın garip yolculuğu
1943 ABD, San
Francisco doğumlu,
Centro mezunu, yıllar
önce "Irene Irene"
(1975),"InvHationau
Voyage" (1982) gibi
ilk filmleriyle dikka-
ti çekmiş, sinemalan-
mızda gösterilmiş,
Kathlen Turner'lı,
Sting'li, "JuüaveJu-
Ha"yla (1987) tanın-
mış, bu yıl festivalin
Altm Lale jürisinde
de görev alan ltalyan
yönetmen Peter Del
Monte'nin 1995 yapı-
mı, katıldığı festival-
lerden ses getirmiş
son filmi "Compag-
na di VTaggio-Yol Ar-
kadası", Variety yaza-
n Da>id Rooney'in
belirttiği gibi, yoğun
hûzünle yûklû. yûre-
ğe işleyen, 'Antoni-
oBi'v-ari bir yol fil-
mi'ydi, meraklısına
iyi ki bu filmi seyret-
tim dedirten. Asi, ba-
şına buyruk bir genç
kızın. para karşılığın-
da, başma bir şey gelmesin diye
uzaktan izlediği, hafizasını kay-
betmeye başlamış, emekli. ya§-
lı bir profesörün peşine gölge gi-
bi takılmasıyia içine girdiğimiz
"Yol Arkadaşı", biri yasamının
bahannda öteki kışmda, iki 'ysü-
mz'ın zoraki beraberliğini ve bi-
linmeyen yönlere doğru yaptık-
lan garip yolculuğu konu edini-
yoruz.
Günümûzde, yalnızlığa, ya-
bancılaşmaya karşı duyumsanan
iletişim kurma gereksinimine
ilİşkin, son yıllarda izlediğimiz
e|\ yoğun ve düşündürücü film-
ler arasına şimdiden katabilece-
ğjmiz "Yol Arkadaşı*nda, baba-
kjzı andıran ikilinin, trenlerden
kirsal kesime uzanan yolculuğu,
mesafe katettikçe, fılrnin melan-
kplisı ve duygusal derinliği de
artıyordu.
J Bu filmden 2 gün sonra, Bu-
nîıel babanın "Bir Oda Hizmet-
çısiııin Göncesi"nde, 34 yıl ön-
celci genç haliyle, malikâne sa-
hibi, cadaloz kansının eline ba-
kkn, hizmetçileri tavuk küme-
sınde düdûkleyen, zavallı koca
rölür.de izlcyeceğimiz Michel
Piccoli'nin Marcello Mastroian-
ni'ye selam sarkıtan performan-
sıyla, 5 dakika öncesini unutan
suskun, yaşlı profesörü oynadı-
ğı "Yol Arkadaşı"mn asıl mer-
kez karakteri. yırtık genç kızı
canlandıran. korku ve fantastik
sinema ustası Dario Argen-
to'nun kızı Asia Argenhfya hay-
ran kaldık.
Peter Del Monte'nin bu sım-
sıcak, gönül tellerini titreten son
filmini, belleğimizdeki Angelo-
poulos-Mastroiaraıi işbirliğinin
ürünü "Ana"nın yanına yerleş-
tirdik.
Nenette ve Boni
Fransız kadın yönetmenleri-
nin en kişisel ve yürekli olanla-
nndan Clarie Denis'in. geçen yıl
Locarno'da Altın Leopar ödülü-
nü kazanan "Nenette ve Boni"si,
annesinin ölümüyle babasından
kopmuş, Marsilya'da küçük ara-
basıyla seyyar pizzacılık yapan,
19 yaşındaki Boniface'la. ona
sığınan, 15 yaşındaki kızkarde-
şi Nenette'in öyküsünü aktaran,
duyarlı, naif. hoş bir filmdi.
Annesinden kalmış bir evde
başına buyruk yaşa-
yan, babasıyla sorun-
lu, komşusu sanşın,
dolgun ekmekçi kadı-
na (Valeria Bruni Te-
deschi) sevdalı, biraz
hayalperest, pizzacı
delikanlıyla (Grego-
ire Colin), hamıle kal-
dığı için yatılı okul-
dan kaçıp postu ağa-
beyinin evine seren,
dikkafalı kızkardeşi-
nin (Alice Houri), di-
dişmeden yakınlaş-
maya varan ilişkisini
ele alan "Nenette ve
Boni", komediyle
melodram arasında
salınıyordu.
Yönetmen De-
nis'in oldukça seve-
cen yaklaşarak se-
vimli kıldığı, ortak
noktalan babalann-
dan nefret etmek olan
2 kardeş kahramanın.
gevşek dokunmuş,
serbestçe ve zevkli
anlatılmış, naif öykü-
sünde kimi tatlı, şirin
sahneler bekliyordu
bizi, pizzacı delikanlıyla, körkü-
tük tutulduğu, Amerikalı deniz-
ci-fınncı kocasıyla (VTncent
Galio) mutlu ekmekçi kadmın
bir kahvede buluşup 'çekim
kimyası'ndan konuştuklan bö-
lüm ya da çaresiz babanın (Jac-
ques Nolot) kendini çocuklanna
kabul ettirmek için yırtındığı se-
kans gibi.
Alışılmış bir dramatik entri-
kaya itibar etmeyen fılmde olay
örgüsünün yoğunlaşmasım bek-
lerken zaman keyifle akıp geçi-
yor, hamile küçük kız doğuru-
yor, pizzacı 'amca' minik yeğe-
nine şefkatle sahip çıkıyor ve
söz 'sevgiye' getirilerek bitiveri-
yordu öykü.
Claire Denis'in kamerasınca
pek de hoş olmayan (mastürbas-
yon yaparken, tuvalette oturur-
ken ya da sancılar içinde ıkınıp
sıkınarak doğururken gibi) du-
rumlarda saptanmış 2 kardeşi
oynayan genç oyunculann
(G.Colin'le A.Houri) sempati-
sıyle sanp sarmalanmış bu şirin,
hafif ve duyarlı Fransız yapı-
mından hoş duygularla aynldık
kısacası.
S e h v e t v e İ n t i k a m / Ç a r p ı ş m a
Paul Cox'tan keyifli bir film
Tıpkı Peter
Greenaway gibi,
festivalin
sinemaseverlere
tanıtıp sevdirdiği,
geçmiş yıllardan
"Yalnız Kalpler",
"Çiçek AdanT,
"RahibeveHa>dut",
"Sürgün" gibi
güzelim filmleriyle
anımsadığımız,
Hollanda asıllı,
A\ııstralya
sinemasının en
kendine özgü
yönetmeni Paul
Cox'un yine aşk,
cinsellik, sanat gibı
gözde uğraş alanında
at oynattığı,
uluslararası yanşma
bölümünü
şenlendıren son filmi
"Lustand Revenge-
Şehvet ve İntikam",
insana yağmuru.
çamuru. soğuğu
unutturup anında
günlük güneşlik bir
atmosfere
postalayan, oya gibi
işlenmiş, incelikli ve son derece
keyifli bir 'has sinemacı'
çalışmasıydı. Gosia
Dobravvolska, Nicholas Hope,
Clandia Karvan, Norman Kaye,
VTctoria Eagger gibi gözde
oyunculannı yine
toplayıp komık bir
zamanlamaya, keskin
gözlemlere ve dokundurmalara
dayanan, Paul Cox'un (John
Clarke'la birlikte) yazıp
yönettiği "Şehvet ve İntikam",
sağlam kurulmuş, tıkır tıkır
işleyen ve büyük keyifle, zevkle
seyredilen, kuşkusuz Cox"un
şimdiye dek yaptığı en iyi ve
eğlenceli filmlerinden biriydi.
Bir yanda sanatı maddi çıkarlan
için kullanan zengin çe\Tesi,
sanat ortamı ve erbabının
teşhiri, öte yanda ABD'de
mantar gibi biten tarikatlan
çağnştıran, Doğu mistizmi
ticareti yapan, uyanık 'baba'lar
eleştirisi. Oyuncu
yönetiminden pınl pınl
görüntülerine, yapım
tasanmından müziğine kadar
nefıs bir yanşma fümiydi
"Şehvet ve tntikam". Belki de
bu yılın Altın Lale ödülünü
Paul Cox ustanın bu mükemmel
filmi alır.. kimbilir...
çarpışma
J.G. Ballard'ın 1973'te
yayımlanıp mesafeleri yutan,
sağladığı güç, heyecan ve hızla
insanı tahrik eden, modern
hayatın vazgeçilmez nimeti
otomobilleri, cinsellikle
teknolojiyi kesiştiren cinsellik
nesneleri addederek otomobil
çarpışmalannı, özünde şiddet
içerdiği varsayılan cinselliğe
mekân olarak kullanan,
zamanla kült romanına
dönüşmüş yapıtından David
Cronenbergeliyle sinemaya
uyarlanmış "Crash-Çarpışnıa",
festivalde bu yıl merakla
beklenen fılmlerin başmda
geliyordu.
Kabaca otomobil kazalannda
sapkın bir erotizmin bulunduğu
çıkış noktasından hareket eden
"Crash", alabildiğine serbest
bir seks hayatı sürdüren
kahramanlannın reklamcı
Ballard'la güzel kansı
Catherine'in (James Spader,
Deborah Unger),
sefıh cinsel
yaşamlannı daha da
ateşlendirmenin
yollannı
keşfedişlerini ve
giderek araba kazası
bağımlısı haline
gelişlerini (!) hikâye
eden, aşın uçta, çok
sert, soğuk bir filmdi.
Cırtlak gitar
tınılannın inıldediği
birjenerikle açılan,
cinsellikle teknoloji
arasındaki ilişki
üstüne omurgası
çatılmış "Crash",
geçen yıl Cannes'da
jüri özel ödülüne
layık görülmesiyle
yoğun tartışmalara
konu edilmiş,
Ingiltere'nin başını
çektiği çoğu ülkede
sansürcülerin hışmını
çekmişti. Modern
teknolojiyle insan
psikolojisinin
çatışmasınm
metaforu olarak
görülecek araba
kazalan üstüne uzmanlaşmış,
James Dean'in öldüğü
çarpışmayı yeniden canlandıran
gösteriler düzenleyen, vücudu
yara bere izleriyle dolu, çopur
yüzlü Vanghan'ın (EKas
Koteas) çekimine kapılıp
'tarikaüna' dahil olan evli
çiftin, günümûzde geçen
futürist aşk öyküsünü (!)
nakleden "Crash", Hollyvvood
normlanna alışkın ortalama
seyirci için uygun bir film
değildi kesinlikle.
Hard pomoyu andıran peş peşe
seks sahneleri ve rahatsız edici
şiddet öğesiyle bezeli bu film,
"Naked Lynch" gibi ancak
Kanadalı David
Cronenberg'in görüntülemeye
soyunacağı, zorlu bir uyarlama;
itici, hatta salondan seyirci
kaçırtan, görsel bakımdan
birinci sinıf bir adaptasyon
izlenimi bıraktı bizde. Metal ile
seks arasındaki ilişki (!)
hakkında yeterince bilgi sahibi
olabilmek için ilk fırsatta J.G.
Ballard'ın romanını Aynntı
Yayınlan'ndan çıkmış çevirisini
okuyacağım.
KEDİ GÖZÜ
VECDİ SAYAR
Devlet ve Sanat
Geçen hafta, birkedi dostundan, Fransızlann es-
ki Kültür Bakanı Jack Lang'dan söz etmiştik. Ül-
kesinin kültürünün dünyaya tanıtılmasında bir kül-
tür bakantnın nasıl etkili olabileceğini göstermek
için daha iyi bir örnek bulmak kolay olmasa gerek.
Tabii, bu örnekte Lang'ın kişiliği kadar, Fransa'nın
devlet polrtikasının da rolü olduğunu kabul etmek
gerek.
Kültürü, ülkelerinin en önemli tanıtım aracı ola-
rak gören Fransızlar, tüm sanat dallanna ciddi bir
devlet desteği sağlarken, bu destegin sryasi iktidar-
lann tercihleri doğrultusunda yönlendirilmemesi
için büyük gayret gösteriyoriar. Bir yandan, sanat
kurumlannın özerkliği titizlikle korunurken, öte yan-
dan deviefn tüm olanaklan sanat kurumlannın güç-
lendirilmesi için seferber ediliyor. Bu politikanın ha-
yata geçirilmesinde kültür bakanları kadar, hatta
onlardan fazla devlet başkanlan etkili oluyor.
Bizim ülkemiz için de, benzer bir uygulama tek
çözüm yolu gibi görünüyor. Kültür alanını iktıdaria-
nn keyfi uygulamalanndan kurtarmak için, kültür
bakanına bağlı olmayan, özerk bir kültür sanat ku-
rumunun oluşturulması gerektiğini söyleyip duru-
yoruz, yıllardır. Kültür Bakanlığı'nın, kalıcı kültür de-
ğerlerinin (müzeler, anıtlar, vb.) korunması, kültürün
ülke çapında yaygınlaştınlması (kütüphaneler) gibi
alanlarda işlevini sürdürmesi, ama dinamik, yaşa-
yan kültür alanlannadesteksağlanması, sanatın ni-
tel boyutlannın geliştirilmesi, sanatsal Ö2gürlüğün
güvence altına alınması, ödenekli sanat kurumla-
nmızın çalışmalarının planlanması, sanatımızın
dünyada tanıtılması gibi konulardan siyasi iktida-
nn elini çekmesi gerek.
Kültür alanı için devlet desteğinin gerekliliğinı tar-
tışmanın yararsızlığı ortada. önemli olan, bu des-
teğin siyasal bağımlıhktan kurtanlması. Bu nokta-
da da Cumhurbaşkanlığı dışında güvenilir bir ma-
kam görünmüyor ortalarda.
Tabii, küttür polrtikasının hükümet politikası ol-
maktan çıkanlıp devlet politikası olması gerektiği-
ni söylerken, kültür alanını devlete teslim etmek is-
tediğimiz sonucunu çıkarmayacağınızı umuyorum.
Fıkri Sağlar, "Devletin kültür politikası olmamalı-
dır" derken, kuşkusuz "Devletin kültür alanında
belirteyici, yönlendirici bir işlevi olmaması gerek-
tiği" mesajını vermek istiyordu. Böyle birtavır baş-
lı başına bir kültür politikası degi! de nedir?
Yoksa, devletin bu alandan elini çekmesini iste-
mek, ülkemizi kültürel yoksulluğa ve geriliğe
mahkûm etmek isteyen zihniyetin işine yarar an-
cak. önemli olan, devletle sivil toplumun, kültürel
gelişme adına el ele verebilmesi. Burada da öncü-
Kik sivil toplum öngütlerine düşüyor elbette.
Gene, Fransa'yadönersek, bu politikanın somut
sonuçlannı görebiliriz. Devlet başkanlan, ülkeleri-
nin itibannın, açtıklan fabrika, baraj sayısıyla değil,
oluşturduklan kültür kurumlan ile arttığını çok iyi bi-
liyoriar. Bu yüzden, hepsi de ülkelerine yeni kültür
anıtlan kazandırmak için birbirleri ile yanşıyorlar.
Bu yıl Fransa'da, Chaillot Sarayı'nın, yani içinde
'Ulusal Tıyatro'yu, 'Sinema Müzes/'ni, 'Uygarlık
Müzesi'nt banndıran Kültür Sarayı'nın 30., Pompi-
dou Kültür Merkezi'nin 20. kuruluş yıldönümleri
kutlanryor görkemli törenlerle. George Pompidou,
her şeyden çok yarattığı kültür merkezi ile anıhrken,
François Mitterrand'ın yarattığı bir başka kültür
anıtı da bu yıl açıldı. Kuşkusuz, bu büyük politika-
cının adını getecek kuşaklara taşıyacak en önemli
anıtlardan biri olacak 'Ulusal Kütüphane'.
Bizler, bu gibi uygulamalara pek alışık değiliz.
Atatürk ve Inönü dönemlerinden sonra gerçekleş-
tirilen bir büyük kültürel atılım ya da kültür kurumu
anımsıyor musunuz?
Bu yüzden, açılan değil, kapatılan kültür kurum-
lannın anılan ile yetişen bir kuşak için, Cumhur-
başkanı Süleyman Demirel'den "Sanatçılar bizim
onurumuzdur" sözlerini duymak sevindirici elbet-
te. Hele, Cumhurbaşkanı'nın Istanbul'a yeni kültür
merkezleri kazandırmak konusundaki kararlıhğını
bilmek daha da sevindirici.
Tabii, kültür alanında her şeyin devletten bek-
lenmemesi gerektiğini de vurgulamak gerekiyor.
Sivil toplumun kendi olanaklan ile bu işe destek ol-
ması, hatta öncülük etmesi gerekiyor.
Neyse ki ülkemizde sermaye çevrelerinden, sen-
dikalara kadar pek çok sivil toplum örgütü bu gö-
revin bilincinde. İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı yö-
neticileri Şakir Eczacıbaşı ve Melih Fereli'nin ve
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası yöneticisi Tun-
cay Artun'un Istanbul'a yeni kültür merkezleri ka-
zandırma girişimleri, çeşitli özel sektör kuruluşları-
nın desteği ile gerçekleştirilen festivaller ve TO-
BAV, TÜRSAK, SANAFTT, UPSD gibi sanat vakıfla-
n ve demeklerinin yöneticilerinin girişimi ile ülke-
mize kazandınlan "Uluslararası Sanat Olimpiyatla-
n" projesi, geleceğe umutla bakmamızı sağlıyor.
Umut, fakir kedinin ekmeği, demişler...
6
Pop art'ı öldürmek
MURATÖZER
"Pop art"ın yaratıcı sanat-
çısı Andy W»rhol'un odağa
yerleştirildiği bir ilkfilmde-
nemesi var karşımızda;
"Andy Warhoru Vnrdum"
(I Shot Andy Warhol),
1968'in "dvcivJPgünlerinde
ateşli bir lezbiyen, aynı za-
manda beş parasız bir yazar
olan VaJerie Solanas'la tanı-
şınz önce. Yoksul yazar, ço-
ğunlukla çatılarda ve zaman
zaman da ucuz otellerde ka-
larak ayakta kalma savaşımı
vermektedir. Tanıdıklannm
aracılığıyla Andy Warhol'un
kapısına dayanır ve ona ken-
disinin yazdığı "Up Your
Ass-Kıçına Girsin" adlı oyu-
nun bir kopyasını verir. Bu-
nun sonuçlannı bekleyedur-
sun, bu arada yaşayabilmek
için de kendisinin çıkardığı
feminist dergi "SCUM"ı
(Erkekleri Kesme Derneği)
ve bedenini satar. Yaşam da-
ha da zorlaşmıştır, War-
hol'un kendisini oyaladığmı
düşünmektedir, iyice para-
noyarun tuzağına düşmüştur.
Bu süreç içinde Andy War-
hol'u vurmayı düşünmeye
başlar...
Müzik ve tiyatro eleştir-
menliğinden gelme Mary
Harron, bu ilk sinema fil-
minde kendine zorbir iş seç-
miş ve "pop art"m efsane is-
mi Andy Warhol'u da öykü-
süne katarak bu dünyanın
içindenbir "ka>r
beden"in ka-
nşık ruh halini yansıtmaya
çalışmış. Lili Taylor, Jared
Harris, Stephen Dorff, Lat-
haire Bluteau, Martha
Piunpton gibi isimlerden
oluşan oyuncu kadrosu, yö-
netmen Harron'ın en büyük
yardımcısı konumunda.
Özellikle Lili Taylor'ın ">>
tik tezbiyen" kompozısyonu
fılmin dinamosu olmaya a-
day. Sanatın alabildiğine
-popülarize'" edilmiş yanmı
reklam dinamiğiyle birleşti-
rerek sunan "popart"ın "du-
ayeni" Andy VVarhol'un
stüdyosunu mekân olarak
fılminde sıkça kullanan Har-
ron. onun çevresindekı in-
sanlan, özellikle de "yıkama
yağlamacılan" oldukça ba-
şanlı biçimde yansıtmış.
Filmdeki ValerieSolanas ka-
rakterinin "gerçek" tepkisi
de bu tip insanlara gösterilen
tepkiden ibaret zaten. Festi-
valin uluslararası yanşma
bölümünde bugün ve yann
izlenebilecek olan "Andy
Wırhoru Vurdum". bir ilk
fılmin zaaflanndan kendisi-
ni kurtarmayı bilmiş ilginç
bir yapım. (106 dakika).