Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET
KÜLTÜR
11 NİSAN 1997 CUMA,
14
Aydan Murtezaoğlu ve Esra Ersen'in sergisi Maçka Sanat Galerisi'nde yer alıyor
Harita metod ve izleramlerNECMİ SÖNMEZ
Maçka Sanat Galerisi'nin 20.
yıl etkinhklen çerçevesinde sa-
dece genç sanatçılara ayırdığı ser-
gileri, çağdaş sanat ortamımızda
eksikliği hissedilen "farklı yo-
rumlan" gündeme getiımeyi
amaçlamaktadır. Aydan Murte-
zaoğlu ve Esra Ersen'in açtıldan
sergi, gerek birbirine saygı du-
yan, ön plana çıkmak istemeyen
sanatçı tavnnı ortaya çıkarması,
gerekse bırbirinden faıiclı duyar-
lılıklan "anlafjcı" olmayan bir
fonrılandırma çabasıyla yorum-
laması nedeniyle enine boyuna
tartışılmasi gereken bir potansi-
yel. ülkemızde az rastlanan bir
yoğunluğa sahip.
Duvarlarda parmak izleri
Galerinm ilk odasında "tzle-
nimler'" yerleştırmesini (enstalas-
yon) sunan EsraErsen,ginşin sağ
tarafından başlayarak insan boyu
yüksekliğinde her yedinci sera-
mik kareyi kriminal polisin kul-
landığı, parmak izlerini ortaya çı-
karan bir teknikle siyahlandırmış.
Baştan başa seramik karolarla
kaplı olan bu galerinin duvarla-
nnda daha önce kalmış parmak
izlerini. sanatçınınkilerle birlikte
otuz kez ortaya çıkaran bu çalış-
ma, sergi mekânının görülmeyen
tarihselliğini gün ışığına çıkar-
maktadır. Gayrettepe Emniyet
Müdürluğü kriminal polisleri ta-
rafından galeri duvarlanna sürü-
len siyah, grafite benzer tozlar
duvarİardaki parmak izlerini gö-
rünür kılarken, izleyicide önce-
lıkle tanımlanması zor bir suçlu-
luk duygusu uyanıyor. Gösterilen
(Fotoğraflar KADER TU
ydan Murtezaoğlu'nun "Harita Metod" isimli yerleştirmesi, A4 boyutlannda l.hamur kareli bir metod
defterinin PVC ile kaplanmış kapağından ve bu deftere ait üzerinde değişik uzunlukta yedi adet yılan derisi
deseninin yer aldığı kâğıtlann galeri zemininde sergilenmesinden oluşuyor. Nasıl normal bir yılan yaşamı
boyunca her kav değiştirişinde normalden çok daha fazla sürünerek, kendine dar gelen derisini üzerinden
sıyırmak istiyorsa, Murtezaoğlu da burada ilerlemekten, denenmemiş yollara girmekten yana olan kişiliğini,
anlatımcılığa, yılan temasının mitolojik labirentlerine girmeden yalın bir tonla duyumsatıyor.
ile duyumsanan arasındakı fark-
lılık Ersen'in yerleştirmesinde
basit bir soyutlama ya da bire bir
orandaki göndermelerle değil.
yaşanan zamanın bellekte kalan
tortulanyla şekillendirildiği içm,
sanatçının işini farklı okumalara
açıyor.
Sergi süresince grafit tozlan-
nın düşmesi yüzünden giderek
kaybolacak, dolayısıyla kendi
kendini tüketecek olan bu çalış-
manın ele alınması gereken bir
yönü de, galeri belleğinı taze tut-
ma egilimidir. Çünkü bu mekân-
da yirmi yıldan beri sergi açan sa-
natçılann, izleyicilerin bıraktığı
parmak izlerinin sadece çok az
bir bölümü bu çahşma sayesinde
görülebiliyor. Ya görülemeyen-
ler? Ya zaman içinde yitip giden-
ler? Bu ve buna benzer sorularla
farklı perspektiflerle sosyal ve
politik olgular ışığmda yorumla-
nabilecek olan bu calışma bence,
kriminal polislerin sürdüğü gra-
fitler yere düştükten ve sadece
çıplak galeri duvarlan eski sağır-
hğına kavuştugunda asıl etkinlik-
lerine ulaşacaklar.
Aydan Murtezaoğlu'nun gale-
rinin arka odasında yer alan "Ha-
rita Metod" isimli yerleştirmesi,
A4 boyutlannda l. hamur kareli
bir harita metod defterinin PVC
ile kaplanmış kapağından ve bu
deftere ait üzerinde değişik uzun-
lukta yedi adet yılan derisi dese-
ninin yer aldığı kâğıtlann galeri
zemininde sergilenmesinden olu-
şuyor. Galerinin kendi kareli ze-
mini üzerinde sergilenen kareli
sayfalar, bir yanda mekânın bas-
kın etkisine karşı farklı bir üçbo-
yutluluğu, öte yanda da yokluk-
taki "varlıgı" kavramsal olarak
sorgulayan yepyeni bir düşûnce
alanınm kapısını izleyicilere ara-
lıyor. Sanatçının adeta daha son-
ra büyüteceği izleniminı uyanch-
ran yılan gömleklerine ait farklı
boyutlu yedi desen, sürûne sürû-
ne de olsa ilerleyerek yoluna de-
vam edecek olan bir kişiyi tanım-
layan farklı şifrelere, görsel kod-
lamalara sahip.
Aidiyet olgusu
Bence bu kişilik. her zaman
büyûk bir sorumluluk duygusu
altında çahşarak iş üreten sanat-
çının kendisidir. Nasıl normal bir
yılan yaşamı boyunca her kav de-
ğiştirişinde normalden çok daha
fazla sürünerek, kendine dar ge-
len derisini üzerinden sıyırmak
istiyorsa Murtezaoğlu da burada
ilerlemekten, denenmemiş yolla-
ra girmekten yana olan kendi ki-
şiliğini anlatımcılığa, yılan tema-
sının mitolojik labirentlerine gir-
meden yalın bir tonla duyumsa-
tıyor. Bu çalışmada da karşılaşı-
lan bellek olgusu, Ersen'inkinden
farklı olarak benim de tam olarak
tanımlayamayacağım, tasavvufi
bir açılıma sahip. Ilk bakışta ar-
ka planındaki "beldeyiş, beldeyis.
ve tekrar bekleyiş" boyutunu ele
vermeyen bu iş, izleyiciye "im-
ge" halini almış salt düşünselliği
sunuyor. Yol. yola düşmek, yolda
olmak gibi kavramlara üstü ka-
palı olarak gönderide bulunurken
sanatçı. farklı yöntemlerin altını
çizerek izleyicinin kolayca oku-
yamayacağı birbütünselliğin, ai-
diyet olgusunun altını çiziyor. A-
ma son derece sessizce.
Festivalin yabancı konuklanndan Hintli yönetmen Udayan Prasad, Batı'nın göçmenlere bakışını eleştirdi
Tîlmimi zorluklar içinde 8 yılda bitirebüdim'
Kültür Servisi- 16. lstanbul
Uluslararası Film Festivali kap-
samında düzenlenen basın top-
lantılannın önceki günkü konuk-
lan Yunan yönetmen Fotini Sis-
kopoulou. Ingiltere'de yaşayan
Hint asıllı sinemacı Udayan Pra-
sad, K.oreli yönetmen lara Lee,
Ericta Rohmer'İR.festivalde gös-
terilen 'Vaz Öyküsü' adlı filmin
genç oyunculan Gvenaelle Si-
mon ile Aureila Nolin'di. Festi-
valde 'Satılık Hayat' adlı filmi
gösterilen Fotini Siskopoulou,
fîlminden sözederek. bir yazann
roman yazarken geçirdiği değişi-
mi. çevresiyle olan ilişkilerini
anlarmak ıstediğirli söyledi. Ya-
zann. yakın çevresindeki insan-
lan birer roman kahramanına dö-
nüştürerek tehlikelı bir yaratıcı-
lığın peşinde olduğunu anlatan
yönetmen, yaşamın gerçekleri
ile yazann kurduğu gerçekligin
çelişkisini göstermeyi amaçlıyor.
Siskopoulou yeni filmini
İstanbuTda çekecek
Her sanatçının eserinde varo-
lan gerçekligin üzerinde bir baş-
ka gerçeklik yarattığını belirten
Siskopoulou, "Yarancıhk bir ya-
bancılaşma sürecidir. Sinema, si-
ri çevraıizden uzaklaştınr. Sine-
ma yaparken bir şeyler kazan-
maz, tam tersine yitirirsiniz. Sine-
ma bu yüzden çok zor bir uğraş-
ûr. Özellikle bir kadın yönetmen
için daha da zordur" diye konuş-
tu. Siskopoulou, yeni filmi konu-
sunda da bilgi verdi. Yazar Feri-
de Çiçekoglu ile birlikte ortak bir
proje gerçekieştireceğini belirten
Gvenaefle Simon
ve AvTeiIa Noün
Siskopoulou, filmin büyük bölü-
münü Istanbul'da çekecek.
'Kardeşlerin Başı Dertte' adlı
filmin yönetmeni Udayan Prasad
ise filminin Londra'da yaşayan
göçmenlerin sorunlannı aktardı-
ğını belirtti. Kendisi de bir göç-
men olan Prasad, Hindistan'dan
çok küçük yaşta aynlmış. Ekono-
mik nedenlerle geldiği Londra'da
göçmenlerin sorunlanna yakın-
dan tanıklık eden Prasad, 'Idmlik
ve aidiyet' sorunuyla ilgileniyor.
Batıda göçmenlere 'yasadışı' in-
sanlar olarak bakıldığını belirten
Prasad, bu yaklaşımm insani ol-
madığıru dûşünüyor. 'Kardeşle-
rin Başı Dertte' adlı filmini çok
büyük zorluklarla 8 yılda cekebil-
diğini anlatan Prasad "Oyle za-
manlar oJdu ki, neden Hoflywo-
od'a gidip bu işi beş dakikada bi-
tirmiyoruz diye düşünmeye başla-
dım. Ama bu filmi Londra'da
çekmek benim için çok önemliy-
di. Bu yüzden Londra'da kalıp
her şeye sıfirdan başladım*1
dedi.
'Sentetik Zevkler' adlı filmin
yönetmeni lara Lee ise filminin
Japonya'daki çevre sorunlanna
dikkat çekmeyi amaçladığını be-
lirtti. Japonya'da geçen aylarda
büyük bir tatil merkezi kuruldu-
ğunu ancak bu merkezdeki her
şeyin yapay olduğunu anlatan
Lee, filmin bu merkezle ilgili bir
belgesel yapma fikrinden doğdu-
ğunu anlattı. İnsan hayatının pek*
çok alanında her şeyin giderek
sentetikleştiğini belirten Lee,
"Giderek yapay ürünlere mah-
kûm oluşumuz sadece teknolojik
edğil felsefı tartışmalan da günde-
me getiriyor. Bu filmde 'teknolo-
ji iyidir' veya 'kötüdür' gibibasit-
leştirmeye gftmedik. Sadece soru-
larsorduk" dedi. Lee, sanatm da
medyalar sayesinde giderek daha
sentetikleştiğini ekledi.
Rohmer çok utangaç
Erich Rohmer'in 'Yaz Oykü-
sü' adlı fılminde rol alan iki Fran-
sız oyuncu Gvenaelle Simon ile
Aureila Nolin de, Rochmer'in ça-
lışma disiplininden söz ettiler.
Rochmer'in yaşına rağmen genç
yüzlerle çalıştığını ve gençlikle
bağını hiç koparmadığını anlatan
oyuncular Rochmer'in aynı za-
manda çok utangaç bir yapısı ol-
duğunu; bununla birlikte müthiş
bir gözlem yeteneğine sahip ol-
duğunu da eklediler. Simon ve
Nolin, genellikle çağnlı olduğu
festivallere katılmayan ve basın
toplantılanna gelmeyen Roch-
mer'in uçağa binmekten korktu-
ğunu; basının karşısına çıkmak-
tan hoşlanmadığını ve herkes
tarafından tanınmak istemediğini
söylediler.
Geleceğin sineması 3. Dünya'da sakh
CUMHL R CANBAZOĞLU
Bu yıl Alün Lak jürisinde görev ya-
pan îtalyan yönetmen Peter DdMonte'nin
festivalde gösterilen VblArkadaşıadlı son
filmi sinemaseverlerin beğenisini kazan-
dı. Yıllar önce de JuliaandJuüa'yla Ulus-
lararası tstanbul Film Festıvali'ne katılan
Del Monte, düş ile gerçek arasında gidip
gelen sinema dıliyle son dönemde paza-
ra oynamaya başlayan İtalyan sinemasın-
da da marjinal kesıme dahıl olmuş du-
rumda. Del Monte'yle sineması ve ulus-
lararası pazar üzerine konuştuk:
- Doksanlı yıüarda Sah atores, Tornato-
regibi İtah-anyönetmenlerfilmlerini ulus-
lararası piyasaya nostalji karrrvla çıkart-
nlar ve özellikle ABD pazannda iyi iş yap-
ülar. Böyleşekfllenen birpazardasizinşan-
sınıznedir ?
Bir ülkenin iç dinamiğini anlayamıyor
yabancılar; yenilikleri kavTayabilmeleri
için zaman geçmesi gerekiyor. Italya'yı
hâlâ denız, güneş. spaghetti diyan olarak
görüyorlar.ftalya'nın propagandası peşin-
de değilim ben; insanm iç dünyasıyla il-
gileniyorum. Sinemam yaşamla ilgili so-
ru işaretleriyle dolu. Hedefledığim seyir-
ci de dığer sanatlarda olduğu gibi sinema-
da hayatı sorgulayan insanlar.
- Bu rür sinema dilinin İtalya'da para
bulma şansı nedir ?
Para bulamadığım için Yol Arkadaşı'nı
altı yılda yapabildim, ama bunu normal
karşılıyorum. Amerikan fılmlerinin he-
gemonyasındaki bir pazann marjinalleri
olduğumuzu biliyorum, ama fazla karam-
sar değilim bu konuda.
Örneğin büyük sinemalann küçük sa-
lonlara bölünmesi işimize yaradı, ente-
lektüel sinemayı merak edenlere bu film-
leri izleme şansı doğdu. Bir kaç yıl önce
Fransa'da olduğu gibi ttalya'da da yavaş
yavaş marjinal sinemaya hayat hakkı ta-
nınmayabaşlandı.
- Pekiyi festivaDerden gelen öduDer pa-
ra bulmaya y^rdımcı oluyor mu ?
Yönetmene yardımı olan ödüllerin sa-
yısı iki. üçü geçmiyor. Cannes ve Vene-
dik'in hâlâ önemi büyük ama Berlin'in
değerlendirmesinı ciddiye alanlann sayı-
sı düşüyor.
• talyan yönetmen Peter Del
Monte, sinemasının
yaşamla ilgili soru
işaretleriyle dolu olduğunu
belirtiyor. Bugün nitelikli
sinema seyircisini
heyecanlandıran filmlerin
3.Dünya'dan çıktığını
vurgulayan Del Monte,
geleceğin sinemasının acıyı ve
şiirselliği çok iyiyansıtabilen
3.Dünya'da sakJı olduğu
görüşünde.
- Amerikalılar karşısında Avrupa fflm-
lerinin durumu böyley ken 3. Dünya ulus-
lararası pazarda ne yapabilir sizce ?
Bugün nitelikli sinema seyircisini heye-
canlandıran filmlerin büyük bölümü 3.
Dünya'dan geliyor. Ömeğin tranhlar'ın,
Afrikalılar'ın nefes kesen filmleri var.
Tayland gibi bazi Asya ülkelerinden so-
fıstike sinemaörnekleri çıkıyor. Amerika-
lılar bir yana bırakıldığında geleceğin si-
nemasının acıyı ve şiirsellliğı çok iyi yan-
sıtabilen 3. Dünya'da saklı olduğunu dü-
şünüyorum.
- Ancak 3. Dünya sineması evrensd ko-
nulara girdiğinde fazla kabul görmüyor
Bat'da. Örneğin bir sûre öncesine kadar
Türkiyeli yönelmenlerin kentsoylu insana
jöneimesini anlamsız bulanlann, onlar-
dan köy filmi bekkyenkrin sayısı çok faz-
laydı_"
Bu Batı'nın tembelliği. Amerikalılar
nasıl ttalyanlan hep spaghetti yerken gör-
mek istiyorlarsa onlar da hâlâ sizi etnik
özelliklerinizle seyretmeyi arzu ediyor.
Ancak Türk yönetmen, halkının güncel
karakterini yansıtmak yerine kalkıp Batı-
nın istediği gibi film yaparsa işi baştan
kaybeder bence.
- Festivalde izlediğimiz son filminiz Yol
Arkadaşı'nda Michel Piccoli çok üstün bir
performans sergiliyor. Senaryo Piccoli dû-
şünülerek mi yazddı?
Hayır, Piccoli'den önce Gianmaria Vo-
lonte'yı düşünüyordumbu rol için. Volon-
te ölünce Michel Piccoli'yle oturup ko-
nuştuk ve anlaştık..
- Filmin sözsüz sahnelerde çok üst dü-
zeye ulaşuğu işin içine diyaloglar girince
çizginin düştiiğü yazıldı İtahan basuunda.
Bu eleştiriye kaülıyor mıısunuz ?
Eleştiriye katılmıyorum. Bu kez çok
iyi fikirleri olan iki senaristle çalıştım.
Francesca Archibugi de onlan seçmişti
son filminde. Tamam, benim sinemamın
özeltiği sözsüz sahneler, ancak bu kez di-
yaloglar da iyiydi.
- Sırasını bekleyen yeni proje var mı ?
Benim her zaman hazır projem var ama
parabulmaktazorlandığım için iş uzuyor.
Bu kez aşkın yaşamın en özgün anlann-
dan biri olduğunu anlatan öykü üzerinde
çalışacağım.
ÎDSO'da,
Greenwood ve
Pyatt çalacak
Kültür Servisi - lstanbul Devlet
Senfoni Orkestrası, 11-12 nisan
tarihlerinde Atatürk Kültür
Merkezi'nde şef Andrew Greenwood
yönetiminde, BBC'nin "YıhnGenç
Münsyeni" olarak seçtiği kornocu
David Pyatt eşliğinde iki konser
verecek.
tDSO konserierde F. Hof&neister,
Mozart, R. Vaughan NVllliams'ın
eserlerini yorumlayacak.
Pek çok opera yöneten şef Andrevv
Greenvvood, "Cosi Fan Tutte" ile
Kraliyet Danimarka Operası'nda
büyük başan elde eden Greenwood,
BBC Galler Ulusal Orkestrası ve
BBC Konser Orkestrası ile BBC için
çok sayıda kayıt gerçekleştirdi.
Konserlere solist olarak katılacak
David Pyatt ise 1988'de, 14
yaşmdayken BBC'nin "yıhn genç
müzisyeni yanşması''nı kazanan en
genç müzisyen oldu. 1996'da
Gramaphone dergisinin Strauss
konçertolannın kayıtlanndaki
başansından dolayı ">1hn genç
sanatçısı'' seçilen Pyatt, Telemann,
Haydn ve Mozart'tan çağdaş
bestecilere kadar uzanan çok geniş bir
resital, konçerto ve oda repertuvanna
sahip.
YAZI ODASI
SELİM İLERİ
Edip Cansever'le Şiir Saaü
Edip Cansever'i, dostum Edıp Cansever'i, ama
daha çok, 'şair' Edip Cansever'i çok özlüyorum.
Adam Yayınlan'nın armağanı, iki ciltlik Edip Can-
sever Toplu Şiiheri herzaman yazı masamın üstii
de. Yerçekimli Karanfil'öe yer alan şiir kitaplannır
çoğunu, Edip Cansever'i tanımazken edinmiş, (
muştum.
Özellikle Umutsuzlar Parkı'na, Tragedyalar'a,
Çağnlmayan Yakup'a tutkundum. Hayli yıl öncey-^
di, lisede öğrenciydim, Tragedyalar beni büyüler-
di, gelgelelim bir türlü baştan sona okuyamazdtm •
o uzun şiiri.
Bu eserin üçüncü bölümünde birdenbire kişiler
konuşmaya başlar; Lusin, Stepan uzun uzadıya
konuşuriar. Lusin'in sözleri, dizeleri sanki bir hayat/
ilkesidir: "AynlalımStepan, belkibizanlaşıyoruza-,
ma I llkemiz ayn yaşamak I Ve ne varsa işte bu ay-;
nlıkta."
Çağnlmayan Yakup'a gelince; 1966' da yayımlan-
dığında, dahadoğrusu, ilk kez Yeni Dergi'deyayım-.
landığında, kitaba adını veren şiir, birçok şiirseve-
rin ezberinde yaşayıp durdu. Yakup bizde derin iz
bıraktı.
Sonra unutamayacağım Kirli Ağustos çıkageldi.
Edip Cansever'in bendekı ilk imzalı kitabı. Artıkta-.
nışıyorduk, görüşüyorduk. Bir kez Kapalıçarşı'da-,
ki antikacı dükkânına götürmüştü beni. Gökyüzü-,
nü çatı penceresinden gören gizli çalışma odasına,
çıkmıştık. Daracık merdiven, daracık tepe odası. 0
"Gün günden odamın şeklini alıyorum I IşJiyo-
rum bu iniltili varlığı yeniden I Kim bilir, duyuyorum^
yazgısını belki de I Kuru bir dal parçasını yeniden
yiye yiye I Dal olan bir böceğin IO garip yazgısını'
Ne ölüme benzer ne ölümsüziüğe."
Gerçekte herkesin, duyan düşünen, acı çekebi-'
len herkesin yazgısı değil miydi?
Sonra, doğrudandoğruya, "Cin" ve "Kirli Ağus-'
tos" şiirleri nice günler geceler, yıllar benimle ya-'
şadı. Her Gece Bodrum'u yazarken boyuna o iki'
şiiri okudum. <. £
"Cin "den: • -~ —
"İnsanm insana verebileceği en değerti şey I Yat-
nızlıktır.
Cin bitti." \
Öyle olmamış mıdır? Birbirimize yalnızlıktan baş-k
ka ne verebilmişizdir? Edip Cansever hâlâ yalnız-
:
lık veriyor.
1970'ten ölünceye kadar süren bir arkadaşlığı-'
mız oldu; ustayla çırağın arkadaşlığı demeyece-
1
ğim. Çırağı olamayacak kadar yeteneksiz hissede-
1
rim kendimi, önce bu nedenle. Ikincisı, Edip Can- •
sever sanatta genç kalabilmiş ender kişilerdendi;'
öyle usta-çırak ilişkilerinden hoşlandığını hiç san->
mıyorum. 1
"Kirli Ağustos", dedim: "Başka değil, yokluğu
görmek için I Kirli ağustos! gözkapaklanmı da yak-,
tım sonunda."
Daha Bodrum'a ıner inmez böyle duyumsamış-,
tım. Yirmi beş yaşımdaydım. Bodrum, ışık ve Kale;
beni bir anda çarpmıştı. Edip Cansever'in şiirleri art^
arda geliyordu. Yanıma kıtaplannı almadığım için.
pişmandım. ,;
İki yaz önce, onca aradan sonra Bodrum'a bir ge-,'
ce yıne gittim. Değişen doğa örtüsü ve mimari, ge-<
cenin karanlığında bile duyumsanıyççdu.,Amahar',
yal kırıklığını gideren hep Edıp Cansever şiiriydb ,f
"Parlar ki şimdi ara sıra geceleri I Diplerde, de-,
rinlerde, yalnızlığımda/Ölübırdenizyıldızıdırmut- •
luluk I O nedensjz mutluluk, olsa da olur o/masa;
da."
Bu alıntı artık Şairin Seyir Deften'nden. 3
Şairin Seyir Defteri, tıpkı Ben Ruhi Bey Nasılın%
ya da Bezik Oynayan Kadınlar gibi, Edip Canse-
ver'in 'roman esintilı' eserlerındendir. Edip Canse-,
ver'de dinmeyen bir 'roman duygusu' vardı. Eşsi2
bir roman okuruydu zaten. v
Sevdiği, seçtiği yazarlan bir yaşam boyu koru-
du, başkalanyla paylaşmak için didindi, sevdiği ya-
zarlan övmekten kaçınmadı. Tutumuna muhtacız^
bugün.
Bazı cumalar, cumartesiler hatırlıyorum: Sevgili,
Edip Cansever, Sevgili Armağan ve Altan llkin, ba-,
zen Sevgili Mefaret Hanım, hepimiz Arnavutkö-/
yü'ne, Kaptan'a gıderdik. Yazsa dışarıda oturulur-
du. Sonbahardayağmurçiseler, güzel veşiirdenbir>
akşam başlardı. Edip Cansever bazen yeni şiirini,,
okurdu. Sevdiği insanlann yargılannı ne kadar çokj
önemserdi... p
Kitaplan masamda. Açıp açıp okuyorum. Şimd»)
kararsızım: Şair Edip Cansever'i özlediğim kadar,
'dostum' Edip'i de, 'dostum' Armağan'ı da özle-i
miyor muyum? Sanki niçin öldüler!
Takvimde İz Bırakan: "Ölüm, seni mi düşünüyoy
rum ne bugünlerde I Ipekli bir mendili katlar gibi
dunvadanISesinımiduyuyorum en çokIDünya-'.
sızlığın sesini." Edip Cansever, Toplu Şiiher II,'
Adam Yayınlan, 1994 '\
K Ü L T Ü R Ç İ Z İ
K Â M İ L M A S A R A C I