Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 9 MART 1997 PAZAR
8 PAZAR KONUGU
Eski Içişleri Bakanı Giineş 'le MGK kararları, demokratik cumhuriyet, faili meçhul ve uyuşturucu üzerine•••
'Susurlukunutturulmak isteniyor'ı3 LJIS UŞ 12 Mart 1971 askeri muhtırasının 26. yıldönümü yaklaşıyor.
Son günlerde oazı çevrelerde Milli Güvenlik Kurulu'nun (MGK) 28 şubat
bildirisiyle 12 Mart muhtırası arasmda paralellik kurma eğilimi beliriyor. Bu
gerçekten doğru mu? Sivillerin de yer aldığı bir kurumun hazırladığı tavsiye
niteliğindeki bildiriyle tamamıyla askerler tarafmdan kaleme alınan bir muhtıra
arasmda ne gibi paralellik kurulabilir? Devletin örtülü yapısını açığa çıkaracak
sivil güçler ne zarnan harekete geçebilecektir? Susurluk olayı neden
unutturulmak istenmekte? Özel Harp Dairesi'nin ülke içi bağlantısı kuşkulan
nelerdir? Dönemin Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Necdet Üruğ neden Abdi
İpekçi cinayeti soruşturmasının derinleştirilmesini engellemiştir? Ne zaman
gerçek bir hukuk devleti, gerçek demokrat ve sivil bir toplum olacağız? Bütün
bu sorulann yamtlannı Ikinci Ecevit Hükümeti'nin tçişleri Bakanı olan bugünkü
CHP Parti Meclisi üyesi Hasan Fehmi Güneş'le konuştuk.
SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU
1
Birkaçgün sonra 12 Mart muhtırasının
26. yıldönümü. Sizce 28 subatta yaptlan MGK
toplantısı sonucu hazırlanan bildiriyle 12 Mart
muhtırası arasmda paralellik kurulabilir mi?
GÜNEŞ- Uyan niteliği taşimasi açısından bir
benzerlik söz konusu edilebilir. Ama farklılıkla-
nni da ortaya koymamızda yarar var.
28 şubattaki bir MGK karandır. Bu kararlar
oluşturulurken hükümetın MGK'ye katılması
öngörülen üyeleri de o toplantıda bulunuyorlar-
dı. Yani hükümet üyelennın de mutabakatiyla
alınmış kararlardır.
MGK. hükümetin ağırhklı olarak temsil edil-
dıği bir kurul. Orada oybırliğiyle, mutabakatla
alınmış kararlar söz konusudur. Oysa 12 Mart ka-
rarlan sadece askeri kanada aittir. Bunlarda sivil
katkı yoktur. Hatta bunlar sivil otoriteye dayatı-
lan kararlardır. Bunlarda açıkça yaptınm da var-
dır.
••••• 28 şubat kararlarında da yaptırımdan
söz ediliyor...
GÜNEŞ - Evet, bu defa da "yaptmm" sözcü-
ğü kullanılmış. Bu da hiç kuşkusuz alarm verici
bir sözcük. Ama orada bulunan sivil üyeler, hü-
kümet üyeleri hiçbır itirazda bulunmamışlar.
Yaptınm. hiç kuşkusuz demokrasimiz açısından
kaygı verici bir sözcüktür.
Genelhkle toplumu tedirgin eden gelişmeler
bu tür süreçleri gündeme getırmektedir, Bu de-
fa da toplumda tedirginlik yaratan gelişmeler söz
konusu olmuştur. Bu gelişmelerin yoğunluklu
ekseni laik, demokratik cumhuriyet niteliğimiz-
le ilgilidir.
RP, radikal Islamcı parti taklidi yapagelmiştir.
Oysa gerçekte radikal değildir. RP. iktidara gel-
dikten sonra da daha önce yaptığı taklit gereği,
kendi tabanına egemen olamamış, onu kontro-
lünden kaçırmıştır. Bu tür oruşurniarda radifcal
taklidi yaparak iktidara gelen siyasi partıler ta-
banlannm istemlerini kontrol edemeyecekleri
için hızla yasadışı bir örgüt durumuna kayarlar.
Bugün RP böyle bir tehlikeyle karşı karşıyadır.
Yani yasal siyasal bir örgüt durumundan yasadı-
şı bir örgüt. bir yapıya doğru kaymaktadır.
MGK'nin 28 şubat bıldirisı ve onabağlı olan
önlemler paketmin özünü bence bu kayış oluş-
turmaktadır. Tabiı bunu sadece RP'nin suç örgü-
tü olma yönündeki kontrol dışı kayışına bağla-
mamak da gerekir. Hükümetın öbür kanadı da
böyle bir gelişmeye bir ölçüde yardım ve yatak-
lık etmektedir.
Çünkü o kanadın da temel kaygısı ne pahası-
na olursa olsun iktidarda kalmaktır. Siyasal ah-
lak ve siyasal gerçeklere rağmen kurulmuş bir
koalisyonun bu tür bunalımlar yaratması kaçınıl-
mazdır. Ama bu tür bunalımlann sonunda de-
mokrasiyi de tehdit eden böyle durumlarla kar-
şılaşmay ı biz hak etmedik. Bunun sorumlusu da
bugünkü hükümettir.
Bu bunalım döneminde sizce TBMM'ye
ne gibi görevler düşüyor?
GÜNEŞ - Ben bu konuda TBMM'nin belirle-
yici olması gerektiğini düşünüyorum. TB-
MM'nin. mutlaka 28 şubat bildirisindeki alarm
edici durumu önleme konusunda girişimlerde
bulunması lazım. Demokrasinin önü mutlaka
açılmalıdır. Demokratik işlerlik duraksamayauğ-
ramamalıdır. Bunun da temel sahibi hiç kuşku-
suz TBMM'dir.
"MGK bildirisinin bugün muhatabı Mec-
lis'tir*' demek de istemiyorum. Çünkü muhatabı
Meclis değildir. Anayasal olarak da kuramsal
olarak da siyasetin yazısızkurallan gereği hükü-
mettir.
TBMM demokrasiyi sahiplenmek. onu esen-
liğe çıkarma konusunda birinci derecede görev-
lidir.
Ne yazık ki 1995 seçimleriyle olusan TBMM
noksan bir siyasi tabloyu ortaya çıkarmıştır. Bu
temel noksanlık sol bir seçeneğin bulunmama-
sıdır. Başka bir noksanlık siyasetin tam olarak iş-
lemesinin vazgeçilmez kosulu olan parti içi de-
mokrasinin yok edilerek seçimlere gidilmiş ol-
masından kaynaklanan zafıyetlerdir.
Belkı bıraz ağır bir söz ama gerçeğe yakın.
Bugün, siyasi partiler birer siyasal tarikat duru-
muna düşmüştür. Genel başkanlara tapmma du-
rumundadır. Onlann bireysel kararlan, beğeni-
leri. heyecanlan siyasal kararlan belirlemektedir.
Bu, demokrasinin parti içinde de işlememesi de-
mektir.
Kendi iç bünyesinde demokrasiyi işletemeyen
yapılar demokrasinin vazgeçilmez unsuru ola-
mazlar. Birer demokratik araç olma iddialannı
kaybederler. Demokratik olmayan araçlarla de-
mokratik amaçlara da ulaşmak mümkün değil-
dir.
Bence bugün TBMM'deki temel sıkıntı TB-
MM'nin tam bir demokratik işleyişle oluşturu-
lamamış olmasıdır. MGK bildirisinin ortaya çı-
kardığı sorunu çözme konusunda başanlı olabi-
leceğıne inanamamıyorum. Bugünkü parlamen-
to yapısında hep genel başkanların dedığinın ol-
duğunu gördük. Genel başkanlann kamu vicda-
nında kesinlikle kabul edüemeyen, onaylanma-
yan kararlanna TBMM'deki grup üyeleri baş-
kaldıramamışlardır.
7'ye karşı 8 oyla alınan ve kamu vicdanını ka-
natan. kamu vicdanında daha yıllarca sürecek
tartışmalara yol açan kararlar benim bu umutsuz-
luğumun birer gerekçesini oluşturmaktadır. Bü-
tün bunlara rağmen TBMM üyelerinın bu konu-
da son derece duyarlı olması ve demokrasinin iş-
lemesi konusundaki sıkıntılan aşmasını sağla-
yacak kararlar almasını beklemek kuşkusuz bir
seçmenin olduğu gibi bizim de hakkımızdır.
••••• Peki, 28 şubat kararlarından sonra hü-
kümetin hâlâ yerinde durması ne kadar doğru
birtutum?
GÜNEŞ- Bu kararlardan sonra artık bu hükü-
metin çivisi oynamıştır; artık orada durması
mümkün değildir. Anayasada nasıl söylenirse
söylensin, MGK'nin görevi hükümete ulusal gü-
venlik konulannda yardımcı olmaktır; ulusal gü-
venlik konulanyla ilgili görüşler tespit edip bil-
dirmektedir. Bir uzmanlık çalışmasıdır. Kendi-
sine yardımcı olmakla görevli bir kurumun azar-
lamasına maruz kalan, buna tepki gösteremeye-
rek boyun büken bir hükümetin "hükümet edi-
yorum" diye orada oturması mümkün değildir.
HASAN FEHMİ GUNEŞ
1934, Sakarya doğumlu. Arifiye Köy Enstitü-
sü'nde eğitim gördükten sonra Iisefark sınavt
verdi. Yükseköğrenimini Ankara Ûniversitesi
Hukuk Fakültesi nde tamamladı. Arifiye Köy
Enstitüsü 'nü bitirdikten sonra ilkokul ögretmen-
liği yaptı. Hukuk fakültesinden mezun olunca
cumhuriyet savcılığı yaptı. Türkiye Ortadoğu
Amme Idaresi Enstitüsüprogramını izledi; kamu
yönetimi uzmanı derecesi aldı. Daha sonra
CHP'den politikaya atıldı. 1977'de Ecevit'in
azınlık hükümetinde Içişleri Bakanı oldu. Daha
sonra bakanlıktan istifa etti. 12 Eylül darbesine
kadar senatörlük vaptı. 1980 sonrasında da bir
dönem SHP milktvekilliğiyaptı. Şimdi CHP Par-
ti Meclisi üyesi olarak politik yaşamını sür-
dürüvor.
Batılı dostlanmıza bu maddenin Türkiye'de
satışının çok kontrollü olması gerektiğini telkin
ettik, ama anlatamadık. Bence bu asetanhidrit
konusunun üzerinde hâlâ durulmalı, satışı kont-
rol altına ahnmalıdır.
Yüksekova'daki operasyon üzerine Anado-
lu'da uyuşturucu üretiminin beli kınldı. Bu bir
süre için oldu tabii. Sonraki gelişmeleri bilemi-
yorum.
Bizim yönetimimiz döneminde terörden,
uyuşturucu kaçakçılığından, kara paradan ka-
zanç sağlayan kaynaklan rahatsız edici başka ça-
lışmalanmız da oldu
Bunlardan bırisı lstanburdaki kasa açma ope-
rasyonu. Istihbaratçı arkadaşlanmız, "tstan-
buTdaki banka kasalamıda hem uyuşturucu ka-
çakçıbğL hem süah tkaretiyle ilgili önemli bdge-
ler, bulgular var" dediler. Biz o zaman kasa sa-
hiplerine, "Gelin kasalanmzı açın. Biz de orada
bulunacağız" diye davetiye çıkardık. Bir kısmı
geldi. Bir kısmı da gelmedi.
Bunun üzenne yargı erkinden izinler alarak
kasalan açtık.
O günkü koşullarda, belki bugünkü koşullar-
da bile biraz fazla yürekli bir girişimdi. Ama biz
devletin iç güvenliğinden sorumlu olduğumuz
için herhalükârdaonun gereğını yerine getirme-
liydik. Hatta o zaman bazı sıyasetçı arkadaşla-
nm beni "Riskli biriş yapıyorsuıT diyerek uyar-
dılar.
Ama bunlan, benim bakanlıktan aynlmamla
ilgili olayda bu tür etkenlerin rol oynadıklannı
söylemek için anlatmadım. O olayın sorumlusu
olarak ben kendimi görüyorum. tddıalı bir siya-
set adamı çok dikkatli olmak, bu tür olaylara
meydan vermemek zorundadır.
^ • ^ * Bir de Abdi İpekçi cinayeti dosyasıme-
selesi vardı. O dönemin sıkıyönetim komutanı
marifetiyle bu dosyanın kapatüması konusunu
burada gündeme getirmek istiyorum. Bu olay
nasıl gelisti?
, • , . , » . , . • . ' ,
Artık otontesı sarsıımişuı. bunu kullanamaz.
Buna rağmen orada durması mümkün değil-
dir. Prestij açısından yeni sorunlarçıkmasına se-
bep olabilır. Bu bakımdan da hükümete düşen
makul davranmak, ön açıcı olmaktır.
Bence çok fazla kafa kanşarmadan bu hükû-
met çekilmelidir.
••••• Çekilmemekte direnirse?
GÜNEŞ-Bunu TBMM sağlamahdır. Yeniya-
pılarla, demokrasinin önünü açacak siyasi parti-
leri gerçek birer siyasi parti işlerligine kavuştu-
racak. parti içi demokrasiyi tam anlamıyla sağ-
layacak, özgürleşmeyi tam sağlayacak anayasa-
ya paralel düzenlemelerle hazırlanacak bir seçim
yasasıyla daha özgürleşmiş bir ortamda çok ace-
le yapılmayacak seçimlere doğru yürümek çıkış
yolu olabilir.
Seçimlerin çok aceleye getirilmemesini şunun
için öneriyorum:
Bugünkü tabloyu değiştirmek için ön açıcı ba-
zı yasal düzenlemeler yapmak gerekebilir.
Bugün bütün Kemalistlerin, bütün sosyalistle-
rin, bütün demokratlann. çağdaş yaşamdan ya-
na olan herkesın, emek örgütlerinin ve öbür çağ-
daş örgütlerin üzerlenne düşen görevler de var.
Biz, demokrasiyi sonuna kadar savunmalıyız.
Demokrasiye ve onun sağlığına yönelik bütün
risklere biz göğüs görmeliyiz. Demokrasi temel,
vazgeçilmez değer.
Ama bunun yanında bir başka önemli ödevi-
mizi de hiç gözden kaçırmamalıyız. O da laik,
demokratik cumhuriyetin ebediyen yaşaması ge-
rektiğini, ona yönelik olan bütün girişimlere gö-
ğüs germe görevinin öncelikle bize ait olduğu-
nu ve bize yakışır olduğunu bilmeliyiz. O göre-
vi bir başkasına devretmemelıyiz.
Laik, demokratik düzene kastetmek niyetinde
olanlar sınsıce ya da açıkça bir karşı kültür sava-
şı ya da karşı kültür hareketi içinde onu bugüne
getirenlere, saldırganlıklannı kudurgan eylem-
lerle ortaya koyanlara laik demokratik cumhuri-
yetin ebediyen yasayacağını, bunun bizim vaz-
geçemeyeceğimiz toplumsal yaşam tercihimiz
olduğunu, laik demokratik cumhuriyetin onu ko-
ruyacak kuşaklaryetiştirdiğini, bu kusaklann si-
vil örgütler halinde ayakta olduğunu ve bu güç-
lerini son derece soylu, ışık kapatma gibi eylem-
lerle kanıtlamakta olduklannı anlatmalıyız.
i * ^ " * Ikinci Ecevit Hükümeti'nin İçisleri Ba-
kanı olduğunuz dönemde birgezici laboratuvar
ortaya çıkarmıştınız. Ondan sonra basınızu çok
tatsız olaylar geldu Siz de demokrat bir siyaset-
çinin sorumluluk bilinci içinde görevinizden is-
tifa etüniz. Siz kimleri tedirgin etmiştiniz ki böy-
le tatsız olaylar başmıza gelmisti?
GÜNEŞ- Uyuşturucu sorunu bizim toplumun
ve devlet yapımızın önemli sonınlanndan birisi
olagelmiştir. Bu, büyüyerek devam etmektedir.
Hatta Susurluk kazasından sonra ortaya çıkan
çalışmalarda uyuşturucuyla ilgili trafiğin zaman
zaman resmi korumah bir avantaj sağladığı kuş-
kusu da yoğunlaşmıştır.
Benim görevli olduğum dönemde uyuşturucu
trafiğinin büyük bölümünün Anadolu üzerinden
geçtiğini biliyorduk. Onu önleme konusunda da
çalışmalar yapıyorduk..
Hep iddia ettiğimiz şudur.
Uyuşturucu Anadolu'da üretilmez, Anado-
lu'dan geçer. Bu, çok doğru değil. Ama, Anado-
lu'da ham haldeki uyuşturucunun mamul hale
getirildiği imalathaneler olduğunu tespit ettik.
Bu da işe farklı birboyut kazandırdı. Bunun üze-
rinde çalışmalar yapıldı ve Yüksekova civannda
yedi imalathane ortaya çıkarttık. Tek bir operas-
yonla yedi imalathaneye el kondu.
Burada önemli nokta şu:
Hammaddenin uyuşturucu haline gelebilmesi
için kımyasal bir maddenin katkısına ihtiyaç var.
Bu da asetanhidrit adlı madde.
Bu madde yüksek kimya sanayii ürünü. dola-
yısıyla da gelişmiş ülkelerde üretilebilıyor. O dö-
nemde uluslararası narkotik toplantılannda bu
maddenin satışının kontrollü olması gerektiğini
savunuyorduk.
Yüksekova'daki imalathanelerde ele geçirilen
uyuşturucu maddelerin içinde asetanhidriti bul-
duk. Bu madde bidonlar halinde imalathaneler-
de saklanıyordu. Üzerinde fabrikasınm ismi de
vardı. Hatırladığım kadanyla çokuluslu şirketler-
den birisinin ismiydi.
GÜNEŞ - Cinayetten hemen sonra Abdi tpek-
çi olayında ben Istanbul polisinin çok büyük ba-
şan sağladığını düşünüyorum. Ama esas başan
Abdi tpekçi'nin yeterince korunabilmesi olma-
lıydı. Şu anda da korunması gereken insanlan-
mızı koruduğumuza inanmıyorum.
Çok gereksiz insanlann çevresinde koruma or-
dulan dolaşır, ama risk altındakı insanlar korun-
mazlar. Abdi Ipekçi'nin katledilmesi olayından
sonra İstanbul polisi o konuda çok ciddi bir ça-
lışma yaptı. O günkü siyasi iktidann o ciddi ça-
lışmanın yapılabilmesi için gerekli duyarlılığı
gösterdiğini düşünüyorum.
Benzer siyasi olaylann içinde gerçekten tetiği
çeken kişisi yakalanmış cinayet çok azdır. Ağca
cinayeti kendisinin işlediğini itıraf etmişti. O,
Türkiye'de ilk örnektir.
Ama "Mehmet Ali Ağca'yı sıkıyönetim komu-
tanlığına teslim etmek zorundayız"dendiği za-
man ben. "Hemen bir basın toplantısı düzenlen-
sin, Ağca, basının önünde konuşsun'" dedim. Ve
o özgür basın toplantısı ortamında Ağca, "Abdi
İpekçi'yi ben \urdum" dedi. tlk ıkı duruşmada
da yargıca bu itirafını tekrarladı. "Daha önceki
sözlerimi baskı altında sövtedim" demedi.
Türkiye ve uluslararası ölçekte, bu derece
önemde ve toplumu bu derece sarsan cinayetle-
rin içinde katıîi bulunmuş, açıkça itiraf etmiş en-
der olaylardan birisidir.
Zaman zaman faili meçhul cinayetler sayılır-
ken bunlann içine İpekçi cinayeti de eklendiği
zaman ben hafif bir alınganlık duyuyorum. Çün-
kü bu cinayetin faili var.
•^^™ AmagÖrünen o ki, daha sonrafaili meç-
hul hale getirildL..
GÜNEŞ - Orada sıkıntı şuydu:
Mehmet Ali Ağca'nın Abdi İpekçi'yi vurma-
sı için bir neden yoktu. Çünkü aralannda özel bir
sorun yoktu. O zaman bunun örgütsel bağlantı-
sını açığa çıkarmak gerekiyordu.
Aslında cinayet dosyasında polisin geliştirdi-
ği bilgilerde emri kimın verdigi bellidır. Bu kişi
MehmetŞener'dir. Mehmet Şener. o zamanki ül-
kücü hareketin önemli bir adamıydı. Edirneka-
pı Yurdu işgalini yönettiği biliniyordu.
Cinayetten hemen önce arabayı kullanan Ya-
vTizÇajlan'ınifadeleri debunudoğrulamıştır. A-
ma yine de örgütsel bağı tam olarak ortaya çıka-
nlsın diye Sıkıyönetim Komutanlığf ndan ek sü-
re ıstendi.
O zaman yürürlükte olan yasaya göre emniye-
tin sanığı gözaltında tutma süresi on beş gündü.
Bu süre sonunda soruşturmayı tamamlayama-
mış iseniz Sıkıyönetim Komutanlığı'ndan ek sü-
re istiyordunuz. Ek süre ıstendi, ama Sıkıyöne-
tim Komutanhğı ek süreyi vermedi.
mam^m O sırada İstanbul Sıkıyönetim Komuta-
nı Orgeneral Necdet Üruğ'du değil mi?
GUNEŞ - Evet. Sıkıyönetim. soruşturmanın
geri kalan bölümünün Askeri Savcılık tarafındar,
yürütülmesinin daha doğru olacağını bildirdi.
Böylece Ağca Sıkıyönetim Savcıhğı'na teslim
edildi.
Ondan sonra neler olup bittiği konusunda be-
nim anladığım şu:
Polisin oluşturduğu dosyayı daha ileriye götü-
recek, daha aydınlık bir hale getırecek araştırma-
lar yapılmadı. Hatta polisin tespit ettiği noktalar
da bir ölçüde ıhmal edilmiş. tkinci birtetikçi bu-
lunduğu kuşkusu vardı. Savcılıkta bunun ek araş-
tırması yapılmamış.
HBHHB Siz bir de Özel Harp Dairesi'yle ilgili
çok ciddi kuşkular dilegetirmiştiniz- Bu kuşku-
larınızı anlatır mısınız?
GÜNEŞ - Görevli olduğum dönemlerde terör
eylemlenyle çok sık karşılaşıyorduk. Bir süre
sonra Türkiye'de bu tür eylemler yapan örgütle-
rin anatomisini aşağı yukan kavradık.
Bir de o dönemde örgütlü suç ve suç örgütü
kavramlan bizim uygulamalanmıza girmemişti.
Bireysel suç. adı zabıta olayıyla örgütlü suç bir-
birine kanştınlıyordu. Biz o süreçte hem bunu,
hem de bununla mücadele etmeyi öğrendik. Çok
yoğun bir polis örgüt içi eğitim programı hazır-
landı.
Bu arada bıldiğimiz türden örgütlerin eylem
tekniklerini. bıçtmlerinı aşan eylemlerle karşıla-
şıyorduk. Bir kundaklamada öyle bir patlayıcı
kullanılıyordu ki. o örgütlerin. o eylemcilerin
elinde o türden patlayıcı olması mümkün değil-
di. Ben "Bildiğimiz örgütlerden daha güçlü, da-
ha profesyonel bir \apıvla mı karşı karşıya>TZ*'di-
ye irkilirdim.
Bu tedirginliğimi o zaman başbakana (Ecevit)
da söyledim. O da bana bu konuşma içinde Özel
Harp Dairesi'yle ilgili bilgılerini aktardı. Benim
bu kuşkumu onaylayan. takviye eden bir tarzda
konuştu Bu konuşma sırasında Özel Harp Da-
iresi'nin imkânlan. uzantılan ve sivil uzantılan-
na teslim edilmiş olan araçlan ülke içi terör ey-
lemlerinde birtarafı tutarak kullanılıyormu, kuş-
kusuna götürdübeni. Ben bukuşkuyu hâlâ taşı-
yorum. O sorulanmın cevabını çok açıkça bula-
bilmiş değilim. Özel Harp Dairesi'nin sivil uzan-
tılan aleyhinde de o kuşkum yoğunlaştı. Özellik-
le de son olaylardan sonra...
O zamanki Genelkurmay Başkanf na (Orgene-
ral Kenan Evren) Özel Harp Dairesi'nin sivil
uzantılarının. elemanlarının ve imkânlannın,
araçlan ve silahlannın ülke içi terör örgütlerin-
de kullanıldığı kuşkusunu taşıdığımızı, o neden-
le o yapıya dönük girişimler yapılması gerekti-
ği söylendi. "Enazudanbirbaşlangıçolaraksa-
yım yapılsın'" denildi. Bir süre sonra bu sayımın
yapıldığı, ancak böyle bir kuşkuyu doğuracak
bir sonuç bulunmadığı cevabı geldi.
Bu önemli bir gelişmeydi. tlk kez o örtülü ya-
pının siyasi ıktidartarafından denetlenmesi doğ-
rultusunda verilmiş bir karardı. Bu karar uygu-
latıldı. Bu siyasi iktidann kontrolü dışında hiç-
bır yapının olamayacağı görüşünün ilk somut
uygulaması olarak algılanmalıdır. Belki bu tama-
mıyla açığa çıkanlmalıydı.
Ama buna o günkü ıktidann ömrü yetmedi.
Daha sonra da zaten bütün uygulamalar aksi yön-
de gelişti. Biz gerçekten açık topluma, hukuk
devletine, temız yönetıme ulaşmak istıyorsak he-
pimizin gördüğü ve artık tartışmasız olarak ka-
bul ettiği, devlet yapısı içindeki örtülü bölümün
açılması, örtülü yapılann açığa çıkanlması, bu-
güne kadarki bütün ilişki \e eylemlennin sorgu-
lanması, gerekiyorsa yargılanması gerekir.
•••^^ Susurluk olayının çok fazla üzerine gi-
dilmemesi, hatta unutturulmak istenmesinin ne-
deni bu olabilir mi?
GÜNEŞ - Bu sorunuza, hayır, diye cevap ve-
remiyorum. Çünkü Susurluk olayıyla ilgili te-
mel kaygılanmdan biri bu olayın örtbas edilme-
si konusunda en üst görevlerde bulunan kişile-
rin, hükümet ortaklannın iki tarafının da bu ko-
nuda isteksiz olduklannı görüyorum. Olay orta-
ya çıktığı zaman Cumhurbaşkanlığı'nın yeterli
duyarlılığı göstermediğı kanısını taşıyorum.
Şimdi yargı aşamasına geldi. Ama bana göre
o dava yetersiz. Bu geçiştirici bir davadır. Bera-
ata mahkûm davalar açılmamalıdır. Susurluk Ko-
misyonu'nun çalışmalan da bana fazla umut ver-
miy'or. TEDAŞ, TOFAS.. Malvarlığı komisyon-
lannı gördük. Onlann, saptanan çok önemli bul-
gulara rağmen vicdanlannı inandınp ret karan
verebilmiş olduklannı da gördük. Bu, bir sayı üs-
tünlüğüne ındirgendiğinden umutlu olamıyorum.
Ama bir nokta var ki o benim umudumu yük-
sek tutuyor. Bu da toplumun, kamuoyunun Su-
surluk konusundaki duyarlılığidır. Hiçbir şeyin
artık eskisi gibi olmayacağı bilinmelidir. O örtü-
lü yapılara net. açık bir cevap verilmeden toplu-
mun kendi yapısına, devletine sonsuz bir güven-
le tekrar bakabilmesi sağlanamaz. Bu tür yapay
örtbas etmeler 28 şubat bildırisi gibi sıkıntılan
gündeme getirir.
^mmm Susurluk olaytna MGK bildirisinde hiç
değinilmedi Bunu nasıl karşıladınız?
GÜNEŞ - 28 şubat bildirisinde Susurluk'un
hiç yer almaması çok dikkat çekici. Oradaki
konular gerçi toplumun çok duyarlılık göster-
diği konular, ama toplumun o derece duyarlılık
gösterdiği bir konu da Susurluk olayıdır. Ben
bunun MGK bildirisinde yer almamış oluşunu
bir noksanlık olarak görüyorum.