23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 MART 1997 PERŞEMBE - 14 KULTUR Atatürk Kültür Merkezi'nde 23 sanatçıyı bir araya getiren 'Içe Bakış' sergisinin son günleri... Içe bakmak cesaret istiyorAHUANTMEN Atatürk Kültür Merkezi'nce düzenle- nen "Içe Bakış" sergisi 23 genç sanatçı- nın resım, heykel, fotoğraf, enstalasyon, video gibı farklı anlatım biçimleriyle or- taya koyduklan yapıtlannı bir araya ge- tiriyor. "Bireyin öznel tarihi, sosyal Idm- Hkİeri oluşturan coğrarya, gelenek ve cin- sel kimiiklerin etküerini" dile getirmeyi amaçlayan sergı, içe bakış' meselesine farklı anlamlar yükleyerek değişik yön- lere bakarak oluşturduklan işleriyle, Tür- kiye'de bugûn üreten genç sanatçılan meş- gul eden konular ve kavramlarla ilgili ipuçlan veriyor. "Içe Bakş", öncelikle -ister istemez- bi- reym kendi iç dünyasına, iç varlığına ba- kışını çağnştınrken sergide yer alan ki- mi sanatçılann ortaya koyduklan gibi, daha genel, sosyal anlamıyla da irdeleni- yor. Oldukça iç karartıcı. depresif gûnlerin yaşandığı Türkiye'de, bazı sanatçılar me- seleyi bu yönden ele almayı seçmiş. Ca- ner Karavit'ın "BirDöneme(1960-1990) Bakış. Aüş"bas.lıklı işi, 1980'deülkemiz- de yaşanan askeri darbeden başlayarak 1990'da Polonya'da Lech VValesa'nın dev- let başkanı seçilmesine dek Türkiye'de ve dünyada yaşanan önemli oiaylan, ge- ri ve ileri atılan kimi adımlan liste halin- de sunduğu, dolayısıyla izleyiciye sanki bir 'göz' daha vererek, tarih sayfalan ara- sına sıkışmış kimi olaylan yeniden izle- meye çağınyor. Müthiş efld yaratan 'Son' Caner lCaravıt'ın ışınden, Fatoş Bey- kal'ın "Günlükkrden İpucu"na geçtiğı- mizde, aynı tarihsel dönemi yaşaıruş, ama bu toplumsal verileri kendi kişisel süzge- cinden geçirerek yansıtmayı seçmiş, do- layısıyla farklı bir içe baloşın' yansıma- lanyla izleyiciye seslenen bir ışle karşı kar- şıya kalıyoruz. Beykal, ıçe bakabilmek ıçm cesaret gerektığinı söyleyerek "Yanrt bul- mak için, diyetim ki o cesareti gösterdik. SPEAK TO YOU LATER SENİNLE SONRA KONU SURUZ1 t Içe bakahilmenin cesaret istediğmi befir- ten Fatoş BeykaL"GünlüklerrJen fpucu"nda tophunsal verileri kendi kişisel süzgedn- den geçirerek yansıtmayı seçmiş (yanda). Hülya Botasun da "Seninle Sonra Konuşu- ruz" adh işinde bir mezartaşı aracıhğryla yaşam boyu ertetenen tûm şeylere gönder- mede buhınarak kendi kendjsrvie konuşu- yor. (Fotoğraflar: KADER TUĞLA) açık yüreklilikle insan kendisrvle nerede btüuşabilir ki? Taşıdığı rüm kirniikkrden annıp içh ie başbaşa kakkğı yer neresidir" dıye sorarken aslında sergıdekı tüm sanat- çılann yaşadığı bir ıç sıkıntıyı da dıle ge- tirmiş oluyor. Bu açıdan bakılchğında. Hakan Onur'un floresan ışıklarla ve müzık eşlığınde or- taya koyduğu, galerinin bir köşesıne ver- digi ışıklı derinlık hıssiyle müthiş bir et- ki uyandıran "Soa" başlıklı işı. sergide yer alan tüm yapıtlann şu ya da bu şekilde yan- sıttıklan içsel kımlikbunalımını evrensel bir zemine oturtuyor, iç-dış meselesini belki de tartışmaya başlamamız ilk nok- ta olan anne-çocuk meselesı açısından değerlendirerek anneyi birbaşkası olarak gördüğümûz andan itibaren dışsallaştı- ğımızı akla getiriyor. Büyük boyutlu bu işin kendisinden yansıyan yogun ısı da işin bir parçası olarak görülmeli belki. Görü- nen parlak yüzeyın arkasına baktığımız- da ise dıştaki görüntünün aksıne, ıçteki (ya da arkadaki) kurgunun karmaşıklığı da baş- döndürücü. KimBk sorununun içsel yansıması Gooca Seaer,"tçe Baktş" meselesini, ka- dm kımlıği. kadın-sanatçı kımlıği açısın- dan ele almış "SığmakrEv-AtöJye" baş- lıklı işi, "kaduüaraözgü" kabul edılen mal- zemelerle evıni ve zaman içinde atörye- sinı bir sığınak gibi gören kadmın içsel dünyasına işaret ediyor. Bır köşede açık duran b^.t... ™^ kaçmak, gitmek, yolculuklara çıkmak, kaybolmak gibi kar- maşık güdülennin bir simgesi gibi du- nırken bir sığınağa gereksinim duyuldu- ğu sürece o ıçe bakışın da ancak ürkek ve sonuçsuz bır arayış olabileceğini düşün- dürüyor. LerzanÖzer Yeftan, Tûrk sanatında bir kadın sanatçının kolay kolay cesaret ede- meyeceği boyutlarda, üzerinde egoıkti- dar yazan bir penis ve vajina ile mesele- ye cinsel kimlikler açısından, kadının bir toplumda yaşadığı baskılan dile getir- mek istercesıne, ama pek denne ınmeden bir bakış getinrken Hülya Botasun da "SeninleSonra Konuşuruz" adlı ışınde bır mezartaşı aracıhğıyla yaşam boyu erte- lenen tüm şeylere göndermede bulunarak kendi kendisiyle konuşuyor. Atatürk Kültür Merkezi'ndeki "tçeBa- kq" sergisi, Türkiye gibi oldukça karma- şıkbirkültürel, sıyasal, toplumsal arena- da siyasal olsun, dınsel olsun, cinsel ol- sun, ailevi olsun, "dış" etkenlerin ağır yükü altında süren kimlik arayışlanmızın, kımlik 'sonınumuz'un içsel yansımalan- nı ortaya koyuyor. Sergide yer alan diğeT sanatçılar Fatma Binnaz Akman, Nazar Azeri, Sedat Balkır, Füsun Çaglayan, th- san Dennan, Bema Krkün, Onur Eroğ- lu,AyşeEreL Haluk Gedik. Mustafiı Kar- yağdı,Gaye Inal,Güven tncirtioğhı, Mah- mutSezen,GöksünSa^Mttsta£aYridımı, trfan Okan ve Eşber Karayalçın. 4 Kıığu Gölü^ yeniden sahnedeRAT^AEVCİM O'BRIEN Isıanbul Devlet Balesı sanatçıla- n bu ay önemli bir klasik eseri, "Kuğu Gölû"nü sergilemeye baş- ladılar. Topluluk "Kuğu Gölü''nü, bu prodüksıyondan on bır yıl ön- ce, Arahk 1985'te de sergilemişti. Bu klasiğın Istanbul Devlet Bale- si'nın repertuvanna ilk gırişi ise 1974-75 sezonunda, AKM'de he- nüz yangın sonrası onanmın sür- mekte oîduğundan, Şan Sinema- sı'nda gerçekleşmiştı. Şu anda Is- tanbul Devlet^Balesi'nin başkore- ografı olan Özkan Arslan, o za- manlar Siegfhed'i danseden, hız- la yükselmekte olan bir dansçıydı. "Kuğu 0610", gerek bale tutkunu izleyıcılenn en çok zevk aldıklan eserler arasında yer alması, gerek- se bir topluluğun başansının ve sta- tüsünün ölçüsü olması bakımından önemli bir eserdır. Bu eserde top- luluk, baş solistlerinden karakter oyunculanna kadar her düzeyde temsıl vererek bütünlüğünü ve ki- şıliğıni koruma şansını elde etmek- tedir. Işte bu yüzden, aşağı yukan on yılda bir yinelenmesinde yarar vardır. Adeta bir smav gibidir 1985 yılımn körpecik balerina- sı HülyaAksularo zamanlar Odet- te-Odile rolüyle ilk iddialı başro- lüne hazırlaruyordu. İlk iki temsil- de Italyanbalerin AnnaRazave Öz- kan Arslan dansetmışlerdi ve Hül- ya, birinci perdedekı Pas de Trois'de (Üçün Adımı, yani üç kışılık dans) rol alıyordu. Bu yıl, Hülya'dan son- ra Odette-Odile rolünü üstlenecek olan Ayfer Zeren de ilk gösteriler- de Pas de Trois'de dans ediyor. "Kuğu Gölü" ve benzeri kla- sıkler, adeta birer sınav gibı, sanatçılann topluluk içinde nasıl bir başan çizgısmde ol- duklannın göstergesidir. Ne yazık kı, Hülya Aksu- lar, koreografisını Derek De- ane'ın gerçekleştirdiği bu ye- ni prodüksiyonda ciddi bır sa- katlık geçirerek ilk iki temsil- de dans edemedi; onun yeri- ne Stuttgart Balesi 'nden Marg- ret IDmann davet edilerek gös- terinm iptal edilmesi önlen- miş oldu. Ayfer Zeren niye Hülya'nın yerine sahne ala- madı? Büyük olasılıkla, yıne salon yetersizliği, çalıştıncıla- nn zamanmın kısıtlı olması gibi sıkıntılar yüzünden. Hülya'nm sakatlanmama- sı çok iyi olurdu; bu bir yana. Margret Illmann gerçekten gö- rülmeye değer bir gösteri ger- çekleştirdi. Sanatçının ayakla- rından sırtına ve el parmakla- nnın uçlanna kadar son dere- ce hâkim oldugu, dolayısıyla ınanılmazbirkontrol ve yumu- şaklık sağladığı gözleniyor- du. Sanki Illmann, yoğunluğu olağandan daha fazla olan bir atmosfer içinde genniyor, ka- nat çtrpıyor ve uçuyordu. Es- nekliği, cimnastikçılerin bir çırpıda yapıverdığı hareket- lerin tersine, daha zor bir şe- kilde, inanılmaz bir yavaşlık ve yumuşaklıkla sergiliyordu. Bunun yanı sıra Aksular'ın bir ak- robat ustalığıyla, herkesi şaşırta- rak gerçekleştirdiği gibi güçlü dö- nüşleri yoktu. "Kuğu Gölü''nde ikinci ve dördüncü perdeler Ill- mann gibi balerinler için idealdir, ama üçüncü perdedekı ünlü büyük- pas de deux (ikili dans) ve 32 fo- uette dönüşü usta bir dönüş tekni- ğini gerektirir. Bu iki tezat tarzı da üstün bir başanyla icra eden her balerin, ansiklopedilerde yer alma- yı hak edecek bır düzeye gelmış demektir. Tabii, îstanbul'a son da- kikada gelerek hiç tanımadığı bir sahnede, tamamen yabancı oldugu bir toplulukta ve yeni karşılaştıgı OktayKeresteri'yle dans ettiği için Illmann'a karşı msaflı olma- mız gerekir. Bu durum yal- nızca Illmann için değil, Ok- tay Keresteci için de bir sınav oldu. Dogrusu bir iki lift (ba- lennı kaldırma hareketi) dışın- da -ki bu kadan da bu şartlar altında normaldir- her şey ga- yet iyi gitti. Oktay'ın solola- n da temiz ve rahattı, ama "Gisclle''deki şiırselliği ya- kalayamadığmı düşünüyorum. Bu gösteride uzun zamandır sahnelerde göremedigimiz Meriç Sümen Kanan da Ana Kraliçe rolüyle yer alıyordu ve onun da zaman zaman Ill- mann'ı seyretmekten kendi mimik rollerine fazla konsant- re olamadığı gözleniyordu. Birinci perde bırçok bakım- dan zayıf bır başlangıçtı. Ge- nel olarak inanılmaz bir şekil- de kırpıldıgı hissedilen dekor bütçesi, her perdede kendini belli ediyordu, ama birinci perdede kostümler de dökü- lüyordu. Prensin 21. yaş gü- nü partisinde onu ziyarete ge- lenlerbu derece ıddiasız mı gi- yinirler? Bu önemli bir dans- tır ve kostümlerinin de bunu yansıtması gerekir. Birinci perdede konu tamamen bir te- laş kargaşası içinde kaybol- muştu. Ne kraliçenin prensin evlenmesi gerektığiyle ilgili mimıklen ne de gösterilerin prensın şerefıne gerçekleşri- nldiği yeterince açıktı. Pas de Tro- is'de Aflaş Peker hâlâ askerlık dö- nemının kariyenne vurduğu dar- beyi asamamış görünüyor. Elinde olmadankaşlamu çaüyor, bir yan- dan da gülümsemeye çalışıyor. Böy- 9 . U L U S L A R A R A S I A N K A R A F İ L M F E S T İ V A L İ Belgeselde ödül 'Çirkin Kral'ınCUMHUR CANBAZOĞLU ANKARA - 9. Ankara Uluslararası Film Festivali'nin kısa fılm yanşmala- n birincileri belli oldu. Daha önce Ulu- sal Kısa Film Canlandırma Dalı'nda binnci seçilen Smırlar (Yön. Bahadır Tosun) ile Seçici Kurul Özel Ödülü'nü kazanan Çıt Çıt (Yön: Pınar Madırga) adlı yapımlann Türkiye adına yanştı- ğı Uluslararası Kısa Film Canlandır- ma'da binncilik ödülü Gil Akabeth'ın Yankak (Almanya), ikincılik Zlatin Radev'in Şok (Bulgaristan), üçuncü- lükSönonKoudda'nıntçeri(ÇekCum.) adlı fılmlenne venldı. Ulusal Kısa Film'in deneysel dalın- da bırincıliği Ege Berensel, Panoptikon adlı yapıtryla kazandı. Dort güvenlık ka- merasmdan elde ettiği görüntülen ay- nı karede veren Berensel 17 yapıtı ge- ride bırakırken Ahmet Sönmez'in De- uxex Machina yapıtı Seçıcı Kurul Özel Ödülü'nü aldı. Tam 32 yapıtın yanştı- ğı dramatık dalda ise yurtdışında yaşa- yan genç yönetmenlerin filmleri teknik ve dil yönünden hayli öne çıktı. Bun- lar arasında Mefamct Kurtuhış'un Dfl- siz'i ödülü kazanırken Ayşe Polat'ın Kontes Sophia Hatun adlı filmi Seçici Kurul Özel Odülü'yle değerlendınldı. Ulusal Belgesel Film Yanşması Se- çici Kurulu bu yıl birinciliği MusaÇö- zen' in Çirkin Kral'ına verdi. Can Dûn- dar'm hazırlayıp sunduğu Aynalar bel- geselinin Yıtmaz Günev Bölümû olan bu yapıtın ardından Haluk Cecan'ın Mavinin Dostluğu adlı yenı belgeselı ikinciliğı kazandı. Uzun yıllar su altın- da fotoğraf ve fılm çeken Cecan'ın bu yapıtı Akdeniz ve Ege'den görüntüler içeriyor. Yanşmada üçüncülük Göl Adamlan'ylaErgunYüloel'ınolurken Seçici Kurul Özel Ödülu Teveüit 13401a Didem Ydmaz'a verdi... Kısa metrajhlann Ankara galiplen bımlar; Uzun Metrajh Ulusal FihnlerYa- nşması'nm seçici kurulu ise son film- leri izlemekle meşgul. Bugünün prog- ramında ömer Kavur'un, meydan sa- atini onarmak için kasabaya gelen sa- at ustasınm etrafinda gelişenleri anlat- tığı 'Akrebin Yoknıluğu' ile Tunç Başa- ran'ın 30'lu yıllarda Hatay'da yaşanmış bir ask öyküsü üzerine oturttuğu Sende Gftme Triyandafılis var. Uzun metrajlı yabancı filmler prog- rammda tspanyol filmleri ağır basma- yabaşladı ManuelGutierrezAragon'un başrolü ünlü Angela Moüna'ya verdı- ğı Cennetin \ansi.Jose I uis Cuerda'nın La Marranası, Antonio Menero'nun Cennette Buluşalun'ı, Jose Luis Bo- rau'nun Tata Mia'sı, Benho Rabal'ın Yözkana adlı çalışmalan son dönem tspanyol sinemasıyla ilgili önemli ipuç- lanverecektir... Olke dışmda yaşayan Türkiyeli genç yönetmenlerin kısa metrajda festivale ağırlığını koymalan bizce festivalin bu yılkı en önemli işlevlerinden biri oldu. Yeşilçam yapımcılannm çoğunun bu gençlerden haberi yok. Birkaç yıl için- de önemli ışler yapacaklanna inandığı- mız ekibin Îstanbul'a ve TV dünyası- na bir şekilde kendisini tanıtması, ça- banm Ankara'yla smırlı kalmaması ge- rekiyor. Bugün "Kısa Sınır Tanımaz" başlığıyla ekıpten Duran Dohı'nun M»- vi Çocuk, Tangle-Food. Yön filmleri, BinnurKaraevli' nin Dervişin Dansı \ e çalışmalan, $<****>* »erinin Ben An- netnm Koıyıın'ı, Karaman Yavuz'un 'Dryarbakır- Huknkçuhığumdan Uta- nı\<onım'u(avukatŞerafertinKa\a ile Ruşen Aslan'ın Diyarbakır'da bazı bö- lümlerde gizli kamerayla saptanan iz- lenimlen) ve Tuncay Kulaoğhı'nun Sı- nınnşı'sı Alman Kültür Merkezi de si- nemaseverlere ulaşacak. Dünyaya Kısa Bir Bakrç bölumü de çok zengın; Fransu Kültür'de Fransız kısa filmleri gösterihrken Türk-lngiliz Kültür Derneği Salonu'nda, yerlı kısametrajhlar ve FIMA W3rkshop fılrn- len yer alıyor. Ulusal Belgesel Film Yanşması Seçici Kurulu bu yıl bi- rinciliği Musa Çözen'in 'Çirkin Kral'ına verdL İe bir rolü hakkıyla kotarması için daha kat edeceği çok yol var. Se- rap Meriç ise, her zamanki gibi güçlü sıçrayışlannı, dönüşlerini sergiliyor, ama kostümü geniş omuzlannı ve fazla kilolannı örte- miyor. Nitelıkleri olan bir dansçı, ama klasik dansetmekten zevk al- madığını gizlemesi zor; bence yet- kililer ona bir iyilik yaparak artık hiçbir klasik eserde görevlendir- memeli. Üçlünün en başanlı dans- çısı Ayfer Zeren. Uzun zamandır önemli klasik başrolleri kotarmak- ta olan Ayfer Zeren için Pas de Tro- is leblebi çekirdek gibi kalıyor, şı- kır şıkır rahat ve doyurucu. Önemli bir başan Ikincı perdede, yani eserin en iyi bilinen ve en önemli perdesinde sanki sıhirli bır değnek -dekoru dü- zeltmese bile- toplulugu kendıne ge- tıriyoT. Bıçak gibı keskın ve temız çizgıler göz dolduruyor. Grup dans- çı lann içinde sırf en kısa boylu ol- duklan için en acemilerin öne alm- ması pek akılhca olmamış. Fiziği çok daha iyi olan dansçılar arkada kayboluyor. Buna rağmen, bera- berlik ve uyurn tstanbul Devlet Ba- lesi için çok iyiydi. Aynı kalitenin gelecek gösterilerde daha geriye degil, daha ileriye gitmesini ve grup dansçılannın sayısının hep 16 kişi kalmasını, azaltılmamasını diliyo- rum. Büyük sahneyı dolduran 16 dansçının yanı sun 4 Küçük Kuğu ve 4 Büyük Kuğu'yla sahne zaman zaman Istanbul Devlet Bdesi'nin olması gereken kapasıtesinı yansı- tıyordu. Funda Bülbaşar, Bflşra Meriçli, Aytin Oza^Hnan ve Demet Gökçefiktarafından dansedilen Dort Küçük Kuğu'nun dansı mükem- meldı. Sibel Sürei ve Tatiana Ege- H de basanlıydılar, ama gelecek gösterilerde danslannın daha da oturabıleceğini ve iki dansçı arasın- da uyumun daha da iyi olabilece- ğini düşünüyorum. Üçüncü perdede (Napoliten so- list ve prensesler hariç) ayaklan cendereye alan parmak ucu pabuç- lan atılmış. karakter danslannın kostümleri gıyilmiştı; perderun ha- vasına uygun bir rahatlama ve ne- şelenme hissediliyordu. Genel ola- rak bütün solist ve grup dansçılar iyiydiler. Çiğdem Tezcür keyifli solosunu ilk temsılin gerginliğine uygun bir profesyonellikle, riske aülmadan dansetti. Dördüncü per- dede, gecenin ilerleyen saatlerin- de, genelhkle oldugu gibı, seyirci- ler de dansçılar da yorulmuşlardı. Buna rağmen, eser fazla sarkma- dan, düzeyli bir şekilde noktalan- dı. Odette ve Siegfried, bütün eser boyunca yoksulluğu hissedilen de- korun içinde, takıla tökezleye iler- leyen gariban bir kuğu kanadımn üzerinde ufukta kayboldular. (Ma- alesef Oktay'ın bacaklan kanadın altından görûlüyordu) anlaşılan, Derek Deane'in yorumuna göre, Odette ve Siegfried birlikte ölme- yi seçiyoT, ama düşler ve masallar dünyasmda ölümsüzleşiyorlar. Bü- tün sorunlararagmen, Istanbul Dev- let Balesi'nin "Kuğu Göhl"yle ye- niden izleyicilerin karşısına çık- mış obnası önemli bir başan. Odet- te-Odile rolünü Hülya Aksular ve Ayfer Zeren'den en kısa zamanda ızlemeyı de heyecanla bekliyoruz. IŞILDAK VE YELPAZE ATİLLA BİRKİYE " Adı, GJordano Bruno... Italyan filozof, astronom, matematikçı, şair Gior- dano Bruno, kuşkusuz dünya kültür tarihinin en önemli kişiliklerinden bıridir. Adı, düşünce özgüriü- ğünü simgeleyen adlann başında gelir. Kendisinden iki bin yıl kadar önce yaşayan Atina- lı Sokrates'in erdeminin benzerinı onda da görürüz. • Dolayısıyla "yazgısını" da... ; Bruno, elli iki yaşında, 17 Şubat 1600 yılında En- f gizisyon'un karanyla yakılarak öldürülür. Filozof, son» ana kadar, hiç korkmadan düşüncelerini söylemeyi.. sürdürmüştür. Bu yüzden agzı birtıkaçla kapatılmış-, tır. Ancak böyle susturulmuş, yakılarak da düşünce- ^ lerinın yok olacağı zannedilmiştiri Oysa ki susturmak ve yakmak geçici bir durum-, dur bir filozof, bir sanatçı için. Bruno için de öyle. Bru- no, modern eteştirel düşüncenin öncülerinden ol- muş, felsefesi yaşamın akışıyla birlikte akmış, adı ( hiç unutulmamıştır. • Bruno bir papazdır. Teoloji eğitimi görmüştür. Bir tanrrtanımaz değildır. Pekı nedir Kilise'yi bunca kız- dıran? Çünkü Bruno, Kilise'nin çarkına çomak sok- muştur. Kilise'nin benimsediği görüşleri eleştirmiş- ' tir. Engizısyon için bu yeteriidir. Ama ölümden kurtul- • ması için ona bir şans verilir. '•' Bilimi lanetleyecek, söylediklenni yalanlayacaktır. Bruno isteneni yapmaz; kendi yaşamı pahastna ol- sa da yapmaz. Onuriu bir bıçimde olümu seçer ve kendisine ölüm hükmünü bildiren heyete sc/lediği sözler de tarihe yazılır: "Beni ölüme yoliarken siz benden daha çok kor- kuyor olabilirsiniz." ( • Ortaçağın karanhk yıllan sürmektedir. öte yandan . bilim de kendi ışığında ileriemektedir. ı Copemicus Kilise'nin tuttuğu Ptolemaios siste- • minin yanlışlığını ortaya koyarken Dünya'nın hareket- halindekı Güneş ve gezegenlerie çevrelenmış sabit • bir merkez olmadığını gostermıştır. Ona göre bizim gezegenımiz de öbür gezegenler gibıdır, evrende ayncalıklı bıryertutmaz; o hem ken- di çevresinde hem güneşin çevresinde dönmekte- dir. * Copernicus'un görüşünü daha sonra Giordano Bruno güçlendirmiş, yalınlaştırarak yaymıştır. Ülke ül- ke dolaşan Bruno evrenin sonsuz, yıldızlann sayısız oldugu konusunda konuşmalar yapmıştır. Bunun yanı sıra Kilise'nin benimsediği pek çok görüşe karşı çıkmış, manastıryaşamının tutarsızlığı- nı, gerçeklerin ancak bilim ve felsefenin ışığında ele alınabileceğıni ileri sürmüştür. Bu görüşleri yüzünden kovuşturmaya uğramış, görevli bulunduğu öğretim kurumlannda uzun süre kalamamıştır. Acılı, sıkıntılı ve seruvenlerle dolu bır yaşamın ar-: dından tutuklanmış, işkence görmüş ve yıllarca ha-, piste yatmıştır. Bruno, deney ve gözlem bilimlerinden teolojiye dek çok değişik konular üzerinde durmuş, çözüm ara- dığı sorunlara daha çok bir sanatçı tutumuyla yak- laşmıştır. Akılcı; deney ve gözleme dayanan bir yöntembil- gisinı yeğlemiştir "' • " Bu ünlü filozofun Diyaloglar (beş diyalog) adlı ki-' tabı ocakta yayımlandı; Berfin Yayınlan'ndan çıkan krtabı, Sedat Umran Almancadan çevirmış. Aynca kitabın başında, Almanca çevirmen Ludwig Kuhlen- beck'in Bruno'nun felsefesine ve dıyaloglara ilışkın kapsamlı bir önsözü de yer alıyor. Bu kitabı alıp okuyun ve üç yüz doksan yedi yıl ön-. ce düşüncelerinden dolayı yakılan bir filozofun gö-, rüşlerine tanık olun. ; • Biraz felsefeye gırince insanın akiına ister istemez: şöyle bir soru/sorun gelıyor: ; (Haydi, bir an için Sıvas 1993'ü unutalım!) 1600 yı- - lında düşüncelennden dolayı binnı yakmak ile 1997- yılında, düşüncelerinden dolayı birini içeri tıkmaki arasında fark var mı? DostlunSadriAhşık'ı cındı Kültür Sen isi SadriAh- şık, ölümünün ıkıncı yıldö- nümünde ailesı ve dostlan tarafından Lütfü Kırdar Kongre ve Sergı Sarayı'nda düzenlenen bir gece ile anıl- dı. Sadri Alışık'ınresimleri- nin de sergilendiği geceye çok sayıda sanatçı katıldı. Gece, Türk sinemasına yıl- larca emek vermiş, fakat ara- mızda bulunmayan sanatçı- lara saygı duruşuyla başladı. Hürja Koçyiğit'in sunu- culuğunu üstlendiği gecede, Ediz Hun, M\\e Uzunata- ğan,Sevda Ferdağ, Nejat Uy- gur. SeGm İleri. Gazanfer Öz- can. Mehmet Aslantuğ ve Çolpan tlhan birer konuşma yaptılar. Aynca, Aliye Uzu- naiağan ve MeunBeigia Sad- ri Alışık'ın şiırlennden ör- nekler seslendirdiler. Ediz Hun yaptığı konuş- mada. Sadri Alışık'ın Türk sınemasının gururu ve en ön- de gelen yapı taşı olduğunu belirtırken onun seyirciyle sinemanın kaynaşmasında çok önemli bir misyon yük- lendığini de sözlerine ekle- di. Selim Üeri ise Sadri Alı- şık'm bütün hayatını sanata adadığını, Türk sinemasıru seyirciye sevdirdığini ve onun ağzından Istanbul'u ve Atatürk'ü dmlemenin ken- dine çok şeylerkattığını ifa- de etti. Çolpan Ilhan ise Sad- ri Alışık'ın aralanndabulun- mamasının çok büyük ek- siklik olduğunu belirtırken onun anısını yaşatmak için bir vakıfkuracaklannı ve bu etkınliğı her yıl düzenleye- ceklerini belirtti. Gecede aynca. Türk sine- masına katkılanndan dolayı dekoratörve art director Sob- ban Koloğhına, l. Sadri Alı- şık Sanat Ödülü venldı. Vladimir Sorokoyov sergisi • Kültür Servisi - Ataköy Yunus Emre Kültür Merkezi'nde 24 marttan itibaren, sanat çevrelerinde natürmort çalışmalanyla ünlenen Rus ressam Vladimir Sorokoyov'un yapıtlan sergilenecek. Tablolan dünyaca ünlü müzeler ve koleksiyonlarda bulunan sanatçının sergisi 29 marta dek ızlenebilır. Bakırköy HuzurevTnde tiyatro • Kültür Servisi -Bakırköy Huzurevi sakinlerinin oluşturduğu tiyatro grubu tiyatro sanatçısı Sait Cenay yönetiminde yürüttüğü çalışmalann meyvesinı 22 mart günü Ataköy Yunus Emre Kültür Merkezi'nde verdi. 'Kayıp Şapka' adh oyunu sergileyen topluluk, ülkemizde ilk kez uzun vadelı planlanarak tam kadroyla hazırlanmış yaşblar tiyatro çalışmasını surdürmeyı hedefliyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle