Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 20 MART 1997 PERŞEMBE
12 DIZIYAZI
usurluk kazası 16
Mart katliammda
polislerle faşistlerin
bilinen işbirliğini de
kanıtlıyordu. Sistem bu
birliktelikler üzerinden
işliyordu; savaş, eroin
ticareti, kayıplar, faili
meçhuller ve diğerleri...
Susurluk'a giden yolda bir katliam
BERAT GUNCIKAN • KEREM ILGAZ
7 6 Mart trajedimizin başlangıcıydı'
. Zafer Sönmez, katliamdan sonra bir haflaya-
şama savaşı veren tktisat Fakültesi son sınıf öğ-
rencisi Cemil Sönmez'in ağabeyi. Zafer Sön-
mez, 16 Mart'm yaşamlanndaki yerini ve karde-
şini anlattı:
-16 Mart katliamı, kardeşinizin yaralaıuna-
sı haberi nasıl ulaştı size?
. Televizyon haberlerinden öğrendik. Babam ve
diğer kardeşim Gazanfer hemen İstanbul'a gitti-
ler ve ölümüne kadar Cemii'ın yarnnda kaldılar.
-Sönmez Ailesi için bu katliatnla biriikte ne-
lerdeğişri?
Bizim için bir dönûm noktasıydı bu, ailemizin
yaşadığı trajedinm başiangıcı oldu.
-Nasıl bir trajedi bu?
78'de Cemil'i kaybettik, akabinde Tıp Fakül-
tesi öğrencisi abim Gazanfer akli dengesini yi-
tirdL Annem kronik bir psikoloj ik rahatsızlığa tu-
tuldu. Babam bu sıkıntılara bir de ckonomik aç-
maz eklenince erken yaşta kansere yakalanıp öl-
dü.
-Siz...
Ben ûniversitede ayakta kalmanm sıkıntısını
yaşadım. En kûçük olmak bir yana, ailenin top-
lanması için çaba harcadım. Eğitimimi sürdürüp
sûrdürmemek arasmda bocaladım. Önce OD-
TÜ'de sonra da Karadeniz'de okudum.
-Cemil Sönmez kimdi?
Biz dört erkek kardeştik. Babam Köy Enstirü-
sûkökenli. Ağabeylerim hep yanlı okudular. Bel-
ki bunun etkisiyle çok paylaşımcrydı. Dûnyaya
cok geniş pencereden bakmasını bilebilen bir in-
sandı. Hem iyi bir öğrenci, hern tiyatrocuhetn ga-
zeteciydi. Devrimciligini hümanizmle, hümaniz-
mi sanatçılığıyla birleştirmişti.
-Ycniden açılan dava, atılan adımlar sizin
için ne anlam taşıyor?
Biz, davadan bireysel olarak sonuç alınması-
nı ön plana çıkarmıyoruz. Birileri yakalansın su-
çunu itiraf etsin, rahatlayalım, böyle birşeyünız
yok. Bu bir süreç. Olayın çapının kavranması
için bir bellek tazelenmesi açısmdan önemli bu
dava.
-Davanın önü tıkanacak, engellenecek gibi
bir kaygınız oluyor mu?
Kamuoyu baskısı, duyarlılığı arttıkça ben ba-
zı adımlar arılabileceğini sanıyorum. Arna ağır-
dan almalar var. bunu kabul etmek lazım.
-Ya acı, aradan geçen on dokoz sene sonra
nasıl taşıyorsunoz?
Son on yüda Giineydoğu'da yaşanan olaylar-
da ailelerin yaşadıklannı çok derinden hissedi-
yoruz. Bu ailelerin sonraki yıllarda çekeceği çi-
leleri çok ıyi biliyoruz. Bİ2 şimdi ayaklanmızm
ûzerinde duruyoruz belki ama bunu başarama-
yan binlerce aile var...
Gecikentutuklama
D
estek yoktu da Günay
Uslu ve ekibine, dolaylı
da olsa bir baskı vardı.
Basın ve siyasi
gruplardandı baskı.
"Hatta" diyecekti Uslu
"Millervekilleri bile şubeye geldiler."
Kimdi bu milletvekilleri? Uslu,
yanıtlamay acaktı.
Avukatlara düşen, bir kez daha
tutuklama talebinde bulunmaktı,
bulundular. Talep yennde görülmedi,
tıpkı diğer önemli talepler gıbi:
-7 Kasım 1978 tarihlı Hürriyet
Gazetesi'nde Nasibullah Türker
isimli şahsın bu olaylarla ılgisı olduğu
\e yurt dışına kaçınldığı, hatta yurt
dışına devrin başbakanı Bülent
Ecevıt'in uçagı ile gıttiği yolunda
haberler mevcutrur. Bu nedenle biz
devnn başbakanı Bülent Ecevit'in
(Kontrgerillaya ihşkin açıklamalannı
da dikkate alarak). lçışleri Bakanı
Irfan Özaydınh'nın, Emniyet Genel
Müdürü Gürbüz Atabek'in, Valı
İhsan Tekin'in, devrin emniyet
müdürünün, yıne bu olaylarla ilgili
elinde aynntılı belgeler bulunduğunu
bildiğimız Hayrî Kozakçıoğlu'nun
tanık olarak dinienmesini talep
ediyoruz.
-Bülent Ecevit'in kontrgerilla
konusunda önemli açıklamalan
olmuştur. bu yöndeki beyanlann da
hadiseye açıklık getireceği
kanaatindeyiz.
Bununla sınırlı kalmıyor, talepler
sûrüyordu:
-20.12.1978 tarihinde tstanbul
Üniversitesi Merkez binasi girişine
atılan ıkinci bomba ile ilgili başlatılan
soruşturmanın akıbetının sorulması,
-Şu ankı yargılama aşamasında adli
görev yapan emniyet yetkililerinden
görevı ihrnal veya suıistimalı
saptananlar hakkında suç
duyurusunda bulunulması,
-Olay sırasında görev lı emniyet
yetkihleri hakkında TCK. 149.
maddesınde belirtılen suçu işlemiş
olduklan gerekçesiyle ek iddıaname
ile dava açılması...
-Önceki yargılama sonucunda olayda
ihmali saptanan emniyet görevlileri
hakkında dönemin sıkıyönetim
mahkemesince yapılan suç
duyurusunun akıbetının sorulması,
-Emniyet müdürlüğüne olayla ilgili,
basına da stzan ihbann gerçekten
Katliam 19 yıldır hafızalardan silinmedi. Her yıl 16 Martta Istanbul Üniversitesi protesto gösterilerine sahne oldu.
yapılıp yapılmadığınm sorulması,
Evet, avukatlar, katliamın
yapılacağmdan önceden haberdar olan
ve olağan tedbirleri kaldıran emniyet
görevlilen hakkında da "Türkiye
ahalisini birbiri aleyhine
silahlandırarak çatîşmaya teşvik"
suçundan dava açılmasmı istiyorlardı.
Talepleri dile getinşteki kararhlıktan
olmalı, beşinci duruşmada Mustafa
Doğan hakkındaki tutuklama karan
çıktı.
Sıra altıncı duruşmaya geldığinde
Aktı'nın tutuklanması için hala bir
gerek yoktu! Bu duruşmada olay
tarihinde görevli polis minibüsûnün
şoför ve ekip kadrosunun tesbiti isteği
olumlu karşılandı. Yedinci duruşmada
Tevfik Ağansoy'un ismi kanştı
davaya. Yaptığı itiraflarda Milliyetçi
Hareket Partisi karargah seçilerek
buna bağlı bütûn örgütlerin devletin
jandarması, komandosu gibi
çalıştığını vurguluyordu Ağansoy.
"Silahlanmızı kuşandık" diyordu
"Bombalarımızı, zincirlerimizi
süngülerimizi taktık, eylemlere
geçtik." Mahkeme, avukatlann talebı
üzenne Ağansoy'un itiraflann
kendılerine iletilmesini istedi. Ancak,
ne Ankara ne Istanbul'dan yanıt geldi
bu talebe, devletin resmi organlannca
alınan itiraflar ortada yoktu!
Sekızinci duruşmada, Aktı'nın
tutuklanmasına gerek olmadığına
karar verildi yine. Reşat Altay ve o
günkü diğer görevliler hakkında suç
duyurusunda bulunup
bulunulmamanın gereği ise tûm
delillerin toplanılacağı zamana
bırakıldı.
Dokuzuncu duruşmaya gelindığınde,
'Eylem örgüûübîrsuçtu'16 Mart'ı yaşayanlar-
dan ıkısi de Hilmi ve Emi-
ne Hanta. Bugün Hilmi
Hanta, yeniden açılan da-
vanın avukatlan arasmda
yer alıyor. Emine Hanta
ise o gün yaralanan ögren-
cilerden biri. Hanta'lar,
yaşadıklannı ve düşünce-
lerini şöyle anlattılar:
-Bombalama eylemi
sizce nasıl bir organizas-
yon sonucuydu?
Hilmi Hanta- Bu olayı
üç beş kişinin organize
edeceği bir eylem olduğu-
nu sanmıyorum. Eyle-
min örgütlü bir suç olduğu
sıkıyönetim mahkemesi-
nin tutanaklannda da gûn-
deme geldı.
- Olaylarda adı geçen emni-
yet mensuplarının davaya
yaklaşımları nasıl?
Hilmi Hanta- Cumhuriyet
savcısı her yıl emniyet müdür-
lüğüne kapanmayan olaylarla
ilgili "Bir gelişme olup olma-
dığı" yolunda bir soru sorar.
Savcının bu olayda da böyle bir
yazışması var ve yine rutin ya-
nıt verilmiş. Bu olaylann gün-
deme gelmesi ve basında yeral-
masından sonra Terörle Müca-
deleden Sorumlu Istanbul Em-
niyet Müdür Yardımcısı Reşat
Altay beklenmedik bir şekilde
kendi imzasıyla savcının daha
önce sorduğu yazıya "Olayın
failleri aranmaktadır ve bu-
lunamamaktadır. Bir gelişme
olursa bilgilendirileceksiniz"
yanıtını verdı. Altay yanıtı ve-
rilmiş bir yazıya imza koyup
gönderme ihtiyacı hissediyor.
Bu onu suçlu gösteren bir delil
değil ama kuşku uyandıracak
bir yazışma.
- Son zamanlarda üniver-
seteler üzerine yine oyunlar
oynanıyor. 20 yıl önceki olay-
larla bir paralellik kurabili-
yormusunuz?
- O günlerde meydana gelen
öğrenci olaylanyla bugünler-
deki arasmda çok benzerlikler
"Aradan 19 yıl
geçmesine karşın
etkisinden
kurtulamadığım bir
olay, her aklıma
geldiğinde içimde bir
ürperme oluyor. O
gün benim amacım
sadece okula
gitmekti. O dönemde
tek başına okula gidip
gelemiyorduk. Ülkücü
öğrenciler bize
kendileriyle okula
gitmemiz yönünde
baskı yapıyordu."
var. Gençliğın her dönemde
hak arama isteği oldu. Eğitim-
den beklenen şeyler kendıleri-
ne sunulmayınca öğrenciler de-
mokratik eğıtim için mücadele
ettiler. Bir takım kişıler bu is-
tekleri kırmak her zaman ko-
layca kullandıklan ülkücü ve
gerici öğrencileri silahlandıra-
rak, teşvik ederek, destek vere-
rek kargaşa ortamı yarattı.
- O gün neler oldu?
Emine Hanta- Olay günü
okuldan topluca çıktığımız sı-
rada bomba patladı, hemen ar-
kasından silah sesleri gelmeye
başladı. Yalnız olaydan kısabir
süre önce Ahmet Kaçmaz de-
nııen kışı tek başına solculann
üzerine gelerek ağızına gelen
hertürlüküfürüsavurdu. Polis
onu uzaklaştırdığı sırada, bizde
eczacıhk fakültesi önüne gel-
diğımizde patlama meydana
geldı. Ateş edenleri, çevreyi ta-
rayanlan çok iyı gördüm. Zaten
mahkemede mağdur olarak da
ifade verdim. Bacağıma isabet
eden kurşun ve şarapnel parça-
sıyla yaralanarak hastaneye
kaldınldım. lOgünsüreylekal-
dığım hastanede kurşun baca-
ğımdan çıkanldı, şarapnel par-
çası ise hala \Ticudumda. Za-
man zaman da acısını hissedi-
yorum.
-Geriye dönüp baktı-
ğınızda katliamı nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Emine Hanta-Aradan
19 yıl geçmesine karşın
etkisinden kurtulamadı-
ğım bır olay, her aklıma
geldiğinde içimde bir ür-
perme oluyor. O gün be-
nim amacım sadece okula
gitmekti. O dönemde tek
başına okula gidip gele-
miyorduk. Ülkücü öğren-
ciler bize kendileriyle
okula gitmemiz yönünde
baskı yapıyordu. Ancak
bu eylemin kesinlikle ora-
dakiler tarafmdan planla-
nıp yapıldığına inanmıyo-
rum.
- Bu kadar uzun süren bir
davanın sonucunda ne umu-
yorsunuz?
Hilmi Hanta- Bu davadan
umutluyuz. Belki hiçbir yere
ulaşamayabiliriz. ama Ah-
met'in, Mehmet'in mahkum
olması peşinde de değiliz.
1970'li yıllarda bir karabasana
dönen, binlerce gencin öldüğü
kimsenin kapısmdan dışan çı-
kamadığı . 12 Eylül'e kadar
uzanan bir dönemi ve ucu bu-
günlere kadar gelen Susurluk
olayını daaydınlatacağinı sanı-
yorum. Bence o günkü katliam
onlann en büyük eylemlerin-
dendi
avukatlann on bir maddelik
taleplennden üçü kabul edilmişti.
Artık Türkiye'nin gündemini
belirleyen bir ilçe vardı: Susurluk.
Hem aşiret reisi hem milletvekili
Sedat Bucak. bir polis müdürü
Hüseyin Kocadağ ve bir faşist
Abdullah Çatlı bu ilçede meydana
gelen trafik kazasında aynı
arabadaydı.
Bu, 16 Mart'ta polislerle faşistlerin
bilinen işbirliğini de kanıtlıyordu.
Sistem, bu birliktelikler üzerinden
işliyordu, savaş, eroın ticareti,
kayıplar, failı meçhuller ve diğerleri...
Ali Yurtaslan'ın unutulan ıtıraflan
gündeme geldi tekrar. Bu itiraflarda
olayda kullanılan bombayı Çath'nın
temin ettiği belirtiliyordu. Avukatlar,
mahkeme heyetinin dikkatini iki olay
arasındaki bağlantılara çekmek
istediler.
Aynı duruşmada, Sıddık Polat
hakkında tCarakoçan Askerlik
Şubesı'nden istenen bilgı de gündeme
getirildi. Şube, dosyamn imha
edildiğini bildirmişti mahkemeye
gönderdiği yazıda. Avukatlar, bunun
nedeninın de sorulmasını ıstedı.
Sıddık Polat ise katliamın faıli
olduğuna ilişkin tanıklara rağmen
"usule" takılıyordu. Yasa gereği, ilk
davada "delil yetersizliği"nden beraat
ettiği için bu davada sadece bir
"tanık" olarak dinlenebilecekti. Oysa
Başkomiser Günay Uslu'nun
anlatımlan, fsot ailesinin teşhisi,
Polat'ın da katliamda yer aldığını
gösteriyordu. Sıra Mustafa
Doğan'daydı. Mahkeme'ye, Emek
Gazetesi'nde çıkan haber sunuldu.
Haber de şöyle deniliyordu:
"... Gazetemize bilgi veren kişi
Doğan'ın katliamdan bir yıl sonra,
o günlerde Atatürk Havaalanı'nda
görevli Hakkı Eroğlu isimli
başkomiserin de yardımıvla, üstüne
zimmetli silahıyla biriikte
Almanya'va gittiğini açıkladı.
Doğan'ın Münih keotine verleştiğini
kav deden kişi, silahını da
Almanya'daki Türk
Konsolosluğu'na teslim ederek
görevinden istifa ettiğini kaydetti.
Ote yandan Doğan'ın Alman bir
kadınla evlendiğini ve Türk
vatandaşlığından çıktığını da öne
sürdü..."
Yarın: polis memuru
Cergin dinleniyor
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇt
Kitap Şenliği'nin Perde
2. TÜYAP Izmir Kitap Şenliği, birçok yayınevinin kj-
taplannın katılımıyla açıldı. Kitaplannın diyorum, yayı-
nevlerinden kjmıleri şenliğe katılmadıklanndan, hatta ız-
mir, Ankara gibi kentlende yapılan şenliktere katılmaya-
caklannı bikJirdiklerinden, öyle olduğu halde, pazarla-
macı bir firmaya ikı yıldır kitaplannı verip sattırmaktay-
mışlar.
Yayınalar Biıiiğ[Başkanı, son iki yıldır çeşitli bahane-
ler ıleri sürerek, TÜYAP kitap şenliklerine karşı olduğu-
nu söyieyip durmaktaydı.
Bu, Yazarlar Birlıği'yte karşılıklt yazışmalara neden ol-
du. Hatta, yazartann çoğunun fuara katılmalannın ge-
reksiz olduğu, yazarlann bu masraflannın çoğunun ya-
yıncılann stand paralanna yansıdığı gefekçe gösterildi!
TÜYAP, bır tecımsel şirket olduğu için, kitap şenlıkleri-
ni düzenleyemeyeceği, bu işin yayıncilann işi olduğu ile-
ri sürüldü.
Yayıncılar Birliği ile yönetimi, şenliklere katılmayacak-
lannı bildirdikleri halde, hatta karşı göruşlen sergıledık-
leri halde, Istanbul Kitap Şenliği'ne yönetimdekiler ek-
siksiz katıldılar.
Hatta, TÜYAP iki yıl boyunca, basında belirtilen ge-
rekçelefden dolayı, Istanbul Şenliği'nde, yönetim baş-
kanına stand vermeyince, araya aractlar konularak iş tat-
lıya bağlandı.
Şenliklere katılan yayınevlerinin, kitap satmalanrn
"çerçicilikle" nrteleyen başkanın, şenliklere katılıp kitap
satmasına ne denebilirdi?
Yayıncılar Birlığı Başkanı, hemen her konuşmasında
kitap üreten yayıneylerini aşağılamakta, yazarianna dil
uzatmakta mıydı? Türk yazınına yıllardır birçok yazar ka-
zandırmış, yaşlan gereği saçlan ağarmtştaşileriküçütt-
mekte rniydi?
Yavıncılar Birliği Başkanı'nın, başkan olduktan son-
ra, kendı tecımsel yaşamında değışiklikler de okju mu?
Dağrtım şırketi kurmasının amacı, parasını almakta
güçlük çeken yayıncılara yardım etmek miydi? Yani,
kendisinin de daha önceden çalıştığı dağrtım şirketleri
yayıncıya odeme zoriuğu gösterdiğınde Da-Da, bu işin
altından kalkacaktı. Dağıtıma yayıncının ödedığı pay
yüzde 35-40 iken Yayıncılar Birliği, yayıncıya kolayiık
sağlayacak derken, yüzde 35-40 rakârnını düşüreceği-
ne, yüzde 50'ye mı çıkardı?
Yüzde 10-15'lik bu artışın gerekçesıni de şöyle mi
açıklryortardi? Tahsilat zoriuğuna karşı, yanı güç kulla-
narak çözüm mü ne? Kuruluşun amacı, adı da süre için-
de anlamını yitirdi. Da-Da, dağrtıcıdan dağrtıcıya anla-
mına gelen sözcüklerin baştakı harfleri. Oysa, dağıtıcı-
lann da görevıni aksatan tam bir bozgunculuk mu ege-
men oldu, kitapçılara kadar da pıyasaya gırdi mı? Yani,
bu başan, şimdı bildiğimız kitap dağrtıcıltğı işıne mi dö-
nüştü? Sonunda, Yayıncılar Bırfiği'nin başkanı, dağıtı-
cılar, krtapçılar derneklerinın işlenni de altüst ettı.
Da-Da kurulunca, Izmir, Ankara ile öbür kentlerde
açılması olası şenlikleri de engelleme yoluna gitti. O il-
lerdekı kitapçılann şenlik süresince zarar göreceğinı ıle-
ri sürdü. lzmir*dekı kitapçılann çoğu, geçen yıl topluca,
şenliğe gelerek kitap şenliklerine karşı olduklannı bıldir-
mişlerdı. Bu yıl, bunlardan birçoğu şenliğe katıldılar.
Yayıncılar Birlığı Başkanı, yayıncılığın sonunda Da-Da
adlı dağrtım şırketi kurdu demıştım. O brtmeden, bır de
"kelepir" diye ucuz kitap sattığını belirten bır kuruluşla
ortaya çıktı. Bu kuruluşun amacı, gülmeyın "Evde kal-
mış kızlan görücüye çıkarmak"m\ş. Yanı, yaymevlerin-
de krtapları satılmayan yazarlann kitaplannı ucuza sa-
tarak, yeniden koca bulmak!
Kelepir, ucuz kitap satarken, tüm piyasa kurallarını a^
tüst etti. Eski kitaplar, yeni gibi piyasaya sürülüyorrbu
kıtaplann pıyasaya bu btçimde venlmesınden yazann
haberi yok. Sonra, sonra "Kelepire dûşmüş" diye alay
konusu oluyor, o kadar!
Olup bitenler, şöyie bir durumu ortaya koyuyor Hiç-
bir kuruhjş, kendi sektörünü, bu biçimde baltalayamaz.
TÜYAP'a kızdığı için, karar çıkartarak TÜYAP'a katılan
kendi üyelerini, basında uzgöreçlerde aşağılayamaz.
Şenliğe katılanlara "Çerçi, pazarcı" diyemez.
Kitap şenliklerinden, Yayıncılar Bırlıği'ne ödenen yüz-
de 5-10 pay oranmı arttırmak için basın önünde kitap
şenliğinı kötüleyemez.
Yayıncılar Birliği olaya, tecimsel açıdan bakmaktan
vazgeçmelidir. Ekin ile aydınlanma, onlann boyunu da
boyutunu da aşar. Bu, Türk toplumunun kitap okuma,
öğrenme hakkıdır. Bu, kimsenin oyuncağı değitdir, te-
kelinde hiç değildir. Kim, bunlara her şeyin para olma-
dtğını anımsatacak? Bu, "Refah" döneminde, Ankara
Kitap Şenliği'nin iptal edilmesi, Izmir Kitap Şenliği'nin
baltalanması bağışlanamaz. Yoksa, yann "gencilık" gel-
diğinde, Beyoğlu'na diktikleri çok katlı sırça köşklerin-
de dıni krtaplar yayıncılığına mı başlayacaklar?
Yayıncılar Birliği'nin görevi, kelepir kitap satmak de-
ğil, kitabı tanıtıp çok satmanın yollannı aramaktır.
Kitap, halkın ayağına götürülmelidir. Çerçiter gibi!
•••
Bu hafta, Ankara'da toplantılar yoğun. Bugün "Kök-
tendinciliğe Karşı Uluslararası Aydınlanma" toplantıla-
n başlıyor. Aziz Nesin, "Domuz eti yemediği, iyi bes-
fenmodıği için, Türk halkının yüzde 60'ı aptaldır" demiş-
ti. Şenat duzenine karşı olanlar, bakalım domuz etine ya-
sak koymak isteyenlere ne diyecekler? Aziz Nesın'in va-
siyeti üzerine duzenlenen ilgınç topiantı üç gün sürecek.
Yann, Âşık Veysel'i anma toplantısı da var. (Çanka-
ya Betediyesi Konferans Salonu. Saat 14.00).
Istanbul'da, 22 martta, saat 14.00'te Ruhi Su Kültür
ve Sanat Vakfı'nın açılışı var. Akşama da dinleti.
Aziz Nesin'i, Veysel'i, Ruhi Su'yu sevgiyte anryorum.
t
B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN
SOLEANSAĞA:
1/ Olağanüstü bü-
yüklükteki cinsel
organıylabetimle-
nen, Yunan bere-
ket tannsı. 2/ Ka- 3
pı, pencere ya da
kapak kenarlanna
açılan dık açılı gi-
rinti... Motorlu ta-
şıtlann elektriğini
sağlayan aygıt. 3/
Bir renk... Akde-
niz Bölgesi'nde 8
bir akarsu. 4/ Hal-
dun Taner'in bır
öykü kitabı...
1 2 3
9
Ûzerinde
döndüğü ve kendısini taşı-
yan milden bağımsız ola-
rak çahşan düzenek. 5/Bir
örgüt ya da topluluk için- 3
dekı farklı görüşlerin ide- 4
olojik düzeyde bir kimlik
kazanması sonucu ortaya
çıkan gruplann her bıri. 61 "
Avrupa'dâ bır başkent...
Bir nota.7/ Uyma, boyun
eğme... Bir nota. 8/ Bir ül-
kenin iskele ya da limanla-
n arasında gemi işletme işi. 9/Ekmek ufagı... Sahip, malik.
YUKARIDAN AŞAĞTYA:
1/Bir siyasal programın, bır hak talebinin temelini oluştu-
ran fıkirlerin bütünü. 2/ Resimde bir nesne ya da fîgürü de-
rinlik duygusu içinde verme yöntemı. 3/Parola... Şal takli-
di kumaşlara verilen ad. 4/Yünden dövülerek yapılan kalm
ve kaba kumaş... tki dağın arasında kalan büyük çukur. Şl
"Kolay, rahat" anlamında argo sözcük... Nine. 6/Gösteril-
dikçe odenmesi gereken pohçelere yazılan ve " görünce" an-
lamına gelen tenm. 7/ Kaygusuz Abdal'ın kimi şürlermde
kullandığı mahlas... Boru sesi. 8/ Iskambilde bir renk... Yer
çatlağı. 9/Çıplak vücut resmi... Sözle ya da yazılı olarak bağ
lanan.
'I