04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 MART 1997 CUMARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER Taksim Parkı'na Cami! Prof. Dr. YÜKSEL ÖZTÂN Ankanı Üni. Ziraat Fak. Peyzaj Mimarlığı Bölümü Öğr. Üyesi Y irmincı yüzyılın gelecek vüzyıla devredeceğı en önemlı dınamik olgulardan biri de canlı-cansız eleman- lar ıie çeşitli konulardakı kullanımlar ve elde edılen ürünlerdeki'sayısal artışlar olacaktır. Örne- ğin. bunlararasında:Nüfusartışı(dünyanü- fusu l99l'de5.9milyar.2020yıhnda8mil- yar); konulannın çeşitliliği gıderek artan en- düstnyel yerleşmelen araç trafıği ve oto- parklardakı voğunlaşmalar; çeşitli kullanım- İar. yapılar veyerleşmeler ile ulaşım, dola- şım aglan vb gıbi olgular sayılabılir. Bu olgular sonucunda, \ apı aralannda ka- lan ve gerçek yaşam ortamlanmız olan di- key ve yatay mekânlar. başka bir anlatımla m2 ve m3 ölçülü boşjuklar gıderek azal- makta ve daralmaktadır. Bu durumun gele- cek yuzvıhn en buyük sorunlanndan bin olacağı kuşkusuzdur. Bu nedenle, kentleri- mızde her nasılsa kalabilmış açıklıklann, boşluklann ve serbest alanlann gelecek vüz- yıla devredilecek en değerlı kalıtlar ve kay- naklar olacağı düşünülmelidır. Yerleşme alanlanmızdaki boşluklann ve açık alanla- nn konanması v e yeni olanaklaruı yaratılma- S!, ülke yönetıcılennın, plancılannın ve top- lumurv 21 yuzyıl içın en önemlı görevlen arasında olmalıdır Batı ülkelerinde birçok konulann geçen yÜ7yılda, hatta daha önceki dönemlerde ele alındığını; bu konulara ilişkin uygulamala- nn ve bazı kurallann günümüzde de geçer- lı olduğunu ve etkmliğini gıpta ile izlıyoruz. Örneğin, Londra merkezınde 17. yüzyılda kralıvet beyannamesıyle topluma açılan Hyde Park; geçen yüzyılın ikinci yansmda Nevv York'un en yoğun yerleşme alanı olan Manhattan adası ortasında uygulanan Cent- ral Park; yine geçen yüzyılda düzenlenen Londra merkezindeki Trafalgar Alanı ile bir ortaçağ kenti olan Viyana'nın orta kesimi- ni çevreleyen yeşile dayah Ring sıstemi gü- nümüzde de ışlevseldirler, tirizlikle korun- maktadırlar. Bu örneklerin günümüzde ve gelecekteki işlevleriyle hangi yapısal kulla- nışlar boy ölçüşebilir? Buna karşın, kentle- rimizdeyaşamımızı sürdürdüğümüzdış me- kânlann acaba kaç yıllık bir geçmişi ve ge- leneği vardır? Mevcut olanlann geleceği ne kadar süreyle güvence altındadır? Ne yazık ki ölçüsü, konumu, işlevi. etkinlıği kesinleş- miş alanlar ve yapılar ile kotlan artık değiş- mez olan yol, kaldınm, basamak ve yapı gi- rişlenni belirten kesin imar planlannın öz- lemi içındeyiz. Özet olarak belirtmek gere- kirse, binlerce yıllık bir geçmişi olan Ana- dolu uygarlığı potasında oluşan kentlerimiz için hâlâ arayışlar içindeyiz. Yazımızın buraya kadar olan kısmınm içenği. tstanbul'un kent kültüründe sembo- lık birodak noktası durumuna getirilmek is- tenen Taksim Alanı'nda camı yapma proje- si ya da ülke gündeminde yer alması özel- likle örgütlenen siyasal bir eylemler senar- yosuyla ilgilıdir. Çünkü, ramazan mesaisi, türban, hac, kurban derisi gibi ıdeolojik tar- tışma konulan dizısınde "Taksiın'e veÇan- kaya'ya cami" konulannın yer almayışı bu senaryonun bütün olarak algılanmasında bir zaafkuşkusuyaratabılirdi. tstanbul'un ikin- ci kez fethi (!) için bugünlerde hangı konu, Taksim camisinden daha etkili ve kalıcı ola- bilır, kentın her tarafından algılanabilir? İs- tanbul'un en yüksek konumda olan ve her nasılsa bugüne kadar yeşıl olan olarak de- ğerlendirilmek suretiyle korunabilmiş "Tak- sim ParkTndan başka hangi yer bu amaç için uygun olabilir? Bu konuda kişisel gö- rüşlerimi mesleksel ve bilimsel açılardan özet olarak belirtmek istiyorum. • 1937 yılında ünlü Fransız şehirciük uz- manı Henri Prost tarafından Taksim Alanı Taksim Gezisı ve 2 nolu park, bir bütün ola- rak îstanbul Kentı'nin en yoğun ve işlek bir yerleşım alanında, kentin çok yönlü işlevle- rini yerine getırmek için planlanmış ve uy- gulanmıştır. tstanbul'da benzer işlevsellikte ikinci bir ömek göstermek sanıyorum ola- naklı değıldir. Taksim Meydanı ve parkı, Is- tıklâl Caddesi, Tarlabaşı Caddesi. Cumhu- riyet Caddesi. Gümüşsuyu Caddesi ile Sıra- selviler Caddesi gıbi çok yoğun yaya ve araç trafiğinin toplandığı ve dağildığı, adeta İs- tanbul kentinin toplar ve atar damarlanrun merkezi olan bir kalbidir. Bu nedenle, böy- le bir alanda büyük bir caminin ya da başka bir yapınm yer alması bu yoğunluğu belirli saat ve günlerde çözümü olanaksız bir du- nıma getirmeyecek midir? • Kimi siyasal yetkeler (otoriteler), din- sel gercksinimleri gıdermenin anayasal gö- rev olduğunu sık sık vurgulamaİctadırlar. Ancak içinde yaşanabilir bir çevre yaratrna- nm devletin sonımluluğu içinde olduğuna da aynı anayasada yer verilmiştir. Aynca İmar Yasası ve yönetmelikler bu sonımlu- luğu daha aynntılı ve güçlü biçimde güven- ce altına almıştır. lstanbul'da inanılmaz ar- tış gösteren insan ve yapı yoğunluğu karşı- sında kent içindeki boşluklara ve yeşil alan- lara mı yoksa camiye mi gereksinme vardır? Îstanbul Büyükşehir Beledıyesi'nin birtnl- yonluk ağaç dışalımından (ithalinden) önce, bu kentin yeşil alanlannın sorumlusu olarak Taksim Parkı'na. daha doğrusu maiına sa- hipçıkması veemanetehıyanetetnıeınesige- rekmezmi? • Ülkeler, kaybolan kimliklerinı yenıden bulmaya uğraşmakta, var olan kimliklenne yeni yorumlar getirmekte va da zayıflayan kimliklerinı güçlendırmeye çalışmaktadır. Bu arayışlar yalnızca siyasal bir eylem ol- mayıp, kültürel bir eylemdir. Kültürel kımliğin somut olarak yansıdığı platformlar; kentlerdir (şehirler). Bu neden- le, söz konusu kimlik, bir bakıma kent kım- liğidir. Bunuyaratan öğelerden etkın olan bi- ri ya da biıkaçı kentin belleğinı yaratır. Baş- ka bir anlatımla, kentlenn yaşam mekânla- nna dördüncü boyut olan "zaman boyıı- tu*nu veren "tarihsel çevre"lerdir Tarihsel çevrelerde yaşayan kişiler, nereden geldiği- ni ve nereye gittiğini kestirebilirler. Taksim Alanı ve parkı alanı, II. Beyazrt (1481-1512) zamanında inşa edılen ve Os- manlı dönemi şehircilik hızmetlerini belge- leyen so maksemi binası; onu takiben Îstan- bul kozmopolizmı, batıya açılan kapısı ve modemleşmeyitemsil eden Pera'sı; cumhu- riyet döneminin kültür ve eğlence amaçlı yapılan ile bir bütün olarak Istanburun ve hatta Türkiye'nin siyasal ve kültürel bir sim- gesidir. Yanlışıyla, doğrusuyla akılcı (rasyo- nel) mantığm biçimlendirdiği bır düzenle- meyi (organizasyonu) temsil eder. Oysa, ls- tanbul'un günümüze kadar gelebılmış pey- zajmı unutulmaz ızdüşümüyle (siluetiyle) örnekleyen "tarihsd yanmada"sı ise Os- manlı döneminin simgesidir. tstanbul'un sı- hirli özgünlüğü, çarpıcılığı ve eşsiz izdişüm- leri bu gibi kontrastlardan oluşmuyor mu? Şimdi, Mimar Sinanın o görkemli Süle>- maniye ve Selimiye camilerini zoraki ve çır- kin bıçımde taklit eden. zaman boyutunu vadsıyan bir yapıyı Taksim'e sıkıştırmak gülünç ve çağdışı bir davranış olmayacak mıdır? Taksim Parkı ve alanının bulunduğu bir alana camı yerleşiminın sakıncalanna .birçok eklemeler yapmak olanaklıdır. Bura- da özellikle bir hususu belirtmek ve vurgu- lamak istiyorum. Taksim'e bir camı yenne. başka bır yapı-örneğin, otel. işhanı. alışve- riş merkezi vb gibi - önerisi gündeme getı- rilmiş olunsaydı-, bu yazınm içeriği yine ay- nı olacaktı. Omeğın, Taksim Parkı altında- ki dükkânlann tahlıyesi için belediyenin gı- rişimi, park lehine bır düşünce ürünü ıse bu davranışı bütün içtenlikle alkışlamak istenz. Bilimsel ve mesleksel açıdan mantık ve sağ- duyuya dayalı bir düşünce. buraya herhan- gi bır yapısal kullanımı önermemelıdir. De- ğerli bilim adamı Sayın Prof. Dr. DoğanKu- banın kısa bir süre önce yayımlanan maka- lesinde bu konuda ne anlamlı bir uyanya yer verilmiştır- "Ciddi bir mimar buraya - Taksim'e - cami yapmaz. Bilgili bir konıma kurulu uzmanı. burası için cami izni \ermez. Namuslu bir şehirci buraya bir cami öner- mez. İstanbul'un tarihini bilen birisi burada camidüşlemez." Taksim camısinin bir manç konusu ve duygusal açıdan toplum isteği olarak gündeme getirilmesı bilimsel değil- dir, yanıltıcıdır. Eğer. topluma ilişkin yaygın ve önemli konular sübjektif ve çağdışı yar- gılarla çözümlenecek ise yasa ve yönetme- liklere, bunlarla ilgılı sorumlu kişi ve kuru- luşlara ne gerek var? Yazımı, Türk toplumu- nun önden ve Islam öndennin sözleriyle bı- tırmek istiyorum. Birincısi. AtatünVün "Ha- vattaen hakiki mürşit üimdir"; ikıncısi. Pey- gamberimize ait "İslam akıl dinidir. aklı (A- mayanın dini de voktur" özdeyişlen. ARADABIR EROL BİLBİLİK Uğur Mumcu'nun Araştırmaları Uğur Mumcu hayatı boyunca demokratik ve la- ik bir Türkiye yaratmak için olağanüstü bir çaba içinde olmuştur. Ülkenın bu yöndekı gelişimini en- gelleyen terör. silah kaçakçılığı, uyuşturucu ticare- ti, mafya, tarıkatlar, kirlı para, kirli siyaset, Rabıta, işkence, kontrgerilla, MİT, 12 Mart, 12 Eylül darbe- leri, Papa suikastı, ipekçi cinayetı, faşizm, Güney- doğu ve PKK gıbi soaınlann içyüzünü ortaya çıkar- mak için gece gündüz demeden araştırmalarını sürdürmüştür. Uğur Mumcu son çalışmalarında özellikle PKK'yi ameliyat masasınayatırmışveAb- dullah Öcalan'ın kuşkulu geçmişinin perdelerini aralamaya öncelik vermişti. Bu karanlık ilişkileryu- mağı içinde Abdullah Öcalan'ın o dönemlerin MtT'i ile ilişkilerı konusunda elde ettiği bilgilerden yolaçı- karak 12 Mart döneminde Abdullah Öcalan'ı yar- gılayan Askeri Savcı Baki Tuğ'un Abdutlah Öca- laıi'ı MİT aracıfıgı ile salıvermesini belgelemenin birçok sorunu büyük ölçüde aydınlatacağı sonu- cuna varmıştı. Uğur Mumcu, bu konuda bilgi sahibi olduğunu saptadığı kilit kişilerle devamlı temas olanağı ara- mış ve bu yolla bilgi, duyum ve kanaatlerini belge- lemeye hız vermiştir. Uğur Mumcu'nun saptadığı kişiler arasında en önemlilerinden birisinin de eski MİT Müsteşan Fuat Doğu olduğuna kuşku yoktur. Nitekim, yanılmıyorsam 1987 yılı baharında yaptı- ğımız telefon görüşmesinde Uğur Mumcu, Fuat Doğu ile birkaç kez buluşarak bazı önemli konula- rı görüştüğünü, görüşmelere devam etmek istedi- ğini. bu görüşmelerden özellikle MİT, 12 Mart ve benzerı konularda çok önemli bilgiler edindiğini, bununla beraberbazı krftik bilgilere ulaşmaktazor- luk çektiğıni, bu zorluğun da Fuat Doğu'nun anıla- rını yazmakta olmasını neden göstererek bazı ger- çeklerin kendı anılarının yayımlanması ile ortaya çıkması isteğinden kay- naklandığını, buna karşın edindığı bilgilerin Türki- ye'yi sarsacak nitelikte ol- duğunu ifade etmiştir. Bu görüşmelerde Fuat Do- ğu'nun sıcak ve samımi davrandığını sözlerine ek- lemeyi de unutmamıştı. Uğur Mumcu'nun Abdul- lah Öcalan'ın MİT ile ilişki- leri yanında başka odak- laria ilişkileri konusunda da Fuat Doğu'dan bazı önemli bilgilere ulaştığını kabul edebiliriz. Fuat Doğu ile Uğur Mumcu arasında- ki bu görüşmelerin çok önemli olduğuna şüphe yoktur. Söz konusu telefon gö- rüşmesinin yapıldığı 1987 yılından Uğur Mumcu'nun öldürüldüğü 1993 yılına kadar geçen altı ve ölü- münden bu yana geçen dört yıl olmak üzere top- lam on yıllık sürede Fuat Doğu'nun anılarını yayım- lama olanağı bulamadığı anlaşılmaktadır. Oysa Uğur Mumcu gibi seçkin bir düşün ve yazın önderinin ölümündeki giz perdesinin aralanması, Abdullah Öcalan'ın MİT ile ilişkilerı ve benzen önemlı bilgi ve bulguların ortaya çıkarılması bakımından söz konusu anıların yayım- lanması önem taşımakta- dır. Fuat Doğu'nun bu öne- mi göz önünde bulundu- rarak anılarını bır an önce yayımlamasını, anılarının içinde Uğur Mumcu ile yaptığı görüşmelerin aynn- tılı bir şekilde yer almasını, anıların yayımlanması za- man alacaksa o zaman gereklı göreceği bilgıleri aktararak Susurluk Araş- tırma Komisyonu çalışma- lanna katkıda bulunmasını dilıyoruz. Canlının Kopyalanması Nedir? Doç. Dr. ŞÜKRAN ŞAHİN Immünoloji Öğretim Üyesi '- son günlerin en çok konuşulan konusu, kuşku- suz gen kopyala- masıdır. Genetik materyalin bir hücreden öbürune nakli, 1975 yılında ilk kez Köhler ve Müstein tarafından gerçekleş- tirilmiş ve o tarihten itibaren koplama işlemi başlamtştır. Hücrelerin etrafını çevrele- yen hücre zan. belirli koşul- İarda birbıri ile bırleşme özel- liğine sahıptir. Bu çalışmalar- da, bır kimyasal madde (poli- etilen glikol) hücrelerin bu- lunduğu ortama, kısa bir süre için eklenilmekte ve bu sıra- da iki hücrenin zarlan birleşe- rek tek hücre durumuna gel- mektedir. İlk kez yapılan bu - çalışmada, iki hücrenin bk-, leştirilmesi ile genetik bilgiler de bir hücreden öbürüne ak'- tanlır duruma gelmiştir. Iste- nen genetik bilgiye sahip hüc- re ile ölümsüz özelliğe sahip kanserhücrelerinin (cell line) birleştirilmesi ile oluşan bu melez hücre (hibrid hücre) hem istenen genetik bilgiye sahip hem de ölümsüz kılm- rruştır. Ölümsüz özelliğe sahip ve devamlı çoğalma yeteneğin- deki bu melez hücre, kendi genetik bilgileri dogrultusun- da bazı maddeleri laboratuvar koşullannda üretmektedir. Bu yöntem, bilimsel araştırmalar için ya da tıpta tanı ve tedavi- dekullanılabilen ürünlerin el- de edilmesinde başanlı bır şe- kilde kullanılmaktadır. Bu yöntemi kullanarak bır tür kan kanserinin (kronik lenfo- sitik lösemi) tanısında kulla- nılan bir maiddeyi üreten me- lez hücre, laboratuvar koşul- lannda tarafımdan yapılmış- tır. Bu hücre, şu anda labora- tuvarda çok özel koşullarda saklanmaktadır ve gerekti- ğinde üretilıp ürünleri topla- narak bu hastalığın tanısında kullanılırdurumdadır. MAR- 1 (Marmara Üniversitesi'nin kısaltılmışı) adını verdiğim bu hücreye Türk Patent Ens- titüsü'nce de patent verilmiş- tir. Ingiltere'de gerçekleştiri- len kopyalarna işlemi biraz daha farklıdır. Bu çalışmada, bîrkoyunun yumurta hücrcsi (ovum) ile başka bir koyuna ait meme hücresi birleştiril- miştir. Bu işlemde, yumurta içindeki genetik bilgi, saç kı- lı inceliğinde iğnelerle va- kumlanarak hücre dışına alın- mış ve bu işlem yapılırken de yumurta hücresinin öbür hüc- resel elemanlanna dokunul- mamıştır. Daha sonra, sperm- le yumurtanmbirleşmesi sıra- sında hücre zannda görülen elektriksel değişiklik, yumur- ta hücresi ile meme hücresi üzerinde oluşturularak hücre- lerin birleşmesi sağlanmıştır. Sonuçta, iki hücrenin birleş- mesi ile oluşan yeni melez hücrede sadece meme hücre- sinin genetik bilgisi bulun- maktadır. Bu araştırmada yumurta hücresinin seçilmesinin nede- ni ise canlı oluşturma kapasi- tesine sahip yegâne hücre ol- masıdır. Oluşan bu melez hücre, daha sonra bir rahim (uterus) içine yerleştirelerek normal döllenmiş cenin gibi büyümesi sağlanmıştır. Üste- lik oluşan yeni canlı, meme hücresinin alındığı canlının ikizi gibi tüm özelliklerini ta- şımaktadır. Olayı daha basit- çe ıfade etmek gerekirse yu- murta hücresi. sperm yerine, canlıdan alınan başka bir hüc- re ile birleştirilmiştir? Sonuç- ta bu yöntem sperm kullanı7 mına gerek kalmaksızın yeni carüi oluşumunu sağlamakta- dır. Bu yöntemle insan üreti- mi başladığında yeryüzünden erkek cinsinin ortadan kalk- ması da bazı çevrelerce düşü- nülebilecektir. Radikal femi- nistler ise konunun bu yönü- nü hemen sahiplenmişlerdir. Yumurta hüçresi ve sperm- ler, canlılann genetik mater- yalinin yansını taşımaktadır- lar ve yumurta hücresi ile spermin birleşmesi ile oluşan yeni hücre (zigot, cenin) yu- murta ve spermin ait olduğu anne ve babanın genetik bil- gilerini eşıt olarak taşımakta- TURKİYE'NİN | POSTERLER OZAN ORHON ŞEBNEM FERAH KARACAN HER CARSAMBA... dır. Ingiltere'deki araştırma- da ise yumurta içindeki gene- tik materyal tamamen boşal- tıldığından sadece meme hüc- resine ait genetik bilgi içeren cenin, yani meme hücresinin ait olduğu koyunun tam bir kopyası oluşmuştur. Bir can- lıda yumurta \e sperm dışın- da, vücuttaki tüm hücreler ge- netik materyalin tamamını ta- şımaktadır ve tümündeki ge- netik bilgi birbirinin aynıdır. Bu nedenle burada kullanılan meme hücresi yerine kan, de- ri ve başka organlara ait hüc- re kullanılsa bile sonuçta yi- ne "Dofly" adlı koyunun tüm genetik özelliklenne sahip bir kopya oluşacaktır. Amerika'da maymunlarda yapılan çalışmada ise normal bır yumurta hücresı ile bir spermin birleşmesi sonucu oluşan cenin, dört hücre hali- ne geldiğînde, bu hücreleray-' "nitp ayn'ayn rahımlere yer- leştirilmiştir. Yumurta hücre- si ve spermin birleşmesi ile oluşan normal bir döllenme- de. birhücrelık ceninden hüc- relerin çoğalmasıyla bir can- lı oluşmaktadır. Hücrelerin bu çoğalmalan sırasında 16 hüc- re durumuna gelındiğınde or- ganlar oluşmaya başlamakta- dır. Organ farklılaşması he- nüz dört hücre aşamasında başlamadığı için ve bu dört hücreden her birinin tekrar cenin oluşturma özelliğinden yararlanılarak bu çalışma ya- pılmıştır. Sonuçta bu iki araş- tırmadaki yöntemlergöz önü- ne alındığında, lngiltere'deki yöntem ilk aşamadır, burada da daha sonra Amerikalılann yöntemi kullanılabilir. O za- man ortaya şöyle bir tablo çıkmaktadır: Bir canlıdan alı- nan herhangi bir hücre, bu bir kan hücresi de olabilir, gene- tik materyali boşaltılmış yu- murta hücresi ile birleştirilip cenin oluşturulabilir ve bu ce- nin henûz dört hücre aşama- sında iken hücreler aynlıp ay- n ayn tekrar dört hücre hali- ne gelmeleri sağlanabilır, her dört hücre aşamasında, hüc- relerin tekrar tekrar aynlma- sı ile bir canlının akıl almaz sayıda kopyası çıkanlabilir. Sonuçta bir yumurta hücresi bulunduğu takdirde, bir dam- la kandan bile o insanın bin- lerce kopyasını yapmak ola- naklı olacaktır. Amerika'da yapay rahim içinde insan üretme çalışma- lan yasaklanmıştır. Ancak görünen o ki yapay rahim ya- pımı gerçekleştırildiğinde ay- nı özelliğe sahip binlerce can- lı kopyası yapmak olanaklı duruma gelebilecektir. llkba- kıştabüimkurgu gibi görünen bu düşünce. hıç kuşkusuz bir- kaç yüzyıl sonra şon derece sıradan bir işlem olacaktır. Bazı çevrelerin karşı çıktığı gibi bu çahşmalar canlıyı ye- niden yaratmak değildir. Sa- dece çoğalma yönteminin de- ğiştirilmesidir. Canlıyı yeniden yaratmak içın birkaç yüzyıl da yetme- yecektir ve amaç da zaten canlıyı yeniden yaratmak de- ğildir. Bilimin amacı, doğayı kavrama. onun gizlerini çöz- me ve elde edilen bulgulann yine doğa ve sonuçta insantn yaranna kullanılmasıdır. Bu yöntemler doğada soyu tü- kenmekte olan canlı türleri için kullanılabilir ve bu bu- luş. bu anlarru ile bilimsel he- deflere uygun olacaktır. Ko- nu\a bu pcncereden bakıldı- ğında. bilim adamlannın yak- laşımının, insan kopyalan üretmek olmadığı anlaşıla- caktır. Bu nedenle bu konuda- kı yasaklarla bır yere vanlma- yacaktır. Yasaklar ve kurallar lyi insanlarıçindirve kötüni- yetliler için kurallann. yasak- lann hiçbir önemi bulunma- maktadır. Ancak resmi ku- rumlar ve bizzat toplumun kendısının sıkı denetimı ile amacı aşan yaklaşımlann önüne geçmek değil, ama za- rarlannı en aza indirmek ola- naklı duruma gelebilir. Bazı çevreler ise bu yöntemi ileri- de gerekebilecek organ nakil- leri için bir depo gibi kullana- bilme düşüncesiyle destekle- mektedir. Ancak bu yakla- şım, insan ahlakına son dere- ce aykındır. lleride organ ge- rekebileceği düşüncesinden haeketle bir cenini üretmek ve daha sonra gerektiğinde onu parçalayarak organmı al- -makhiç de ahlaki ve insatıi r '' Bunun savurimast ıse *t»-' mamen bir kopya olduğu ve kişinin kendi vücudu gibi dü- şünülebileceği ve kişinin de kendi vücudu üzerinde istedi- ği tasarrufta bulunma hakkı- na sahip olduğu" bıçiminde yapılmaktadır. Ancak sonuç- ta, oluşan bır bireydir ve bu bireyin kişılik haklan bulun- maktadır. Anne ya da babanın çocuklannın \iicutlan üzerin- de tasarrufta bulunma hakla- nnın olmaması, çocuğun ge- netik yapısının sadece yansı- na sahip olmalan nedeniyle değil. çocuğun ayn bir birey olmasından kaynaklanan. ki- şilik haklan bulunması nede- niyledir. Bütün bunlara karşın bu türden insan üretimi gerçek- leştiğinde ise ortaya çözülme- si gereken, hukuksal sosyal ve psıkolojık sorunlar çıka- caktır. Sonuçta, üretilen insan olduğundan, her ne kadar bu- nu üreten kötü amaçlarla da üretmiş olsa insandır ve öbür insanlar gibi haklara sahip olacaktır. Kötü amaçlar için üretilmış olması iddiasıyla bu ınsanlann yol^edilmesi yolu- na gidilemeyeceğinden, bu insanlann kişilik haklan ile ılgili hukuksal düzenlemeler için çalışmalann başlatılması gerekmektedir. Bütün bunlar olayın yalnız- ca bir yönüdür. Bu kadar ya- pay koşullarda gerçekleştiri- len üretimin hatalan olma olasılığı çok yüksektir ve özürlü insan oluşumu riski de o oranda yüksek olacaktır Çünkü laboratuvar koşulla- nnda hücre üretiminde, bu hücrelenn sıklıkla değışım gösterdiklen, bu işle uğraşan- larca bilinmektedir. Hücrede oluşabilecek en küçük deği- şiklik, hücrenin karaktennı tamamen değiştirebilmekte ve bu değışikliği saptayabıl- mek her zaman mümkün ola- mamaktadır. Bu nedenle hüc- relerin laboratuvar koşulla- nnda üretilmesi oldukça zor ve zahmetlidir. Bu biçimde oluşabilecek değişiklikler so- nunda ortaya çıkacak özürlü insanlann sosyal, kültürel, ekonomik ve psıkolojik so- rumluluklan kime ait olacak- tır? Bunun yanıtının bulun- ması gerekmektedir. Sonuç olarak, bu konudaki ilerleme bilim açısından ol- dukça önemlidir ve pek çok başka araştıncıya da çok de- ğişik açılardan rehber olma niteliğıni taşımaktadır. Ancak yine de bunun insan üretimin- de kullanılması. hukuksal ve sosyal nedenlerle etik olma- yacaktır ve insanda denenme- mesı gerekmektedir. PENCERE Içsel ve Dışsal?.. Çok satışlı bir gazetede çarpıcı bir başlık: "Çiller'den sarık harekâtı!.. Cüppe ve sankgibi çağdışı kıyafetlerin giyilmesi yasaklanacak!.." Peki, cüppe gerçekten çağdışı mı? Üniversite profesörünün, yargıcın, avukatın giydiği cüppe çağdışılığı mı simgeliyor? Frenk gömleğiyle kravat çağdaşlığı mı vurguluyor?. Giyimine kuşamına ba- karsan Necmettin Hoca kıt pranga kızıl çengi; ama, kafasının içi örümcek tutmuş... Sarık ne anlama geliyor?.. Yerine göre saygın bir din adamını simgeliyor. Kimi zaman kara sakallı yo- bazı vurguluyor. Külah, kavuk, fes üzerine sanlan ince uzun birpez parçasıdır sarık; tarihimizdeki türleri saymakla brt- miyor. Topkapı Sarayı'nda eskiden bir "sank oda- sı" varmış; padişahın sanklan altın ve gümüş kap- lama sarıklıklar üzerinde boy boy sıralanırmış... Padişah cuma namazına mı gidecek!.. Önce 'sa- nk alayı' yola çıkarmış. Sultanın biri sorguçlu öteki sorguçsuz iki sanğını taşryan alayın çavuşu başı çe- kermiş, görevliler sankları sağa sola eğip sallaya- rak yol kenarına dizilen halkı padişah adına selam- larlarmış... Tarih baba diyor kı: "Padişahlık döneminde bir de sank sandalı var- dı. Deniz gezintisine çıkan sultanın kavuğunun bu- lunduğu kayık en önde giderdi. Kavuğu tutan sa- ray görevlisi kalabalığı sankla selamlar, padişahın kavuğu halka iltifat etmiş olurdu. Sank sandalını sa- ray ağalannın bulunduğu sandallar izler, en arka- dan padişahın bulunduğu 'saltanat kayığı' getirdi." Sank deyip geçmeyin; hünkâr, vezirler, uleması- nıfı beyaz; tarikat mensupları siyah, yeşil, kırmızı, vb. renklerde sarıklar kullanılırdı; sarığın biçimi ve rengi, kişinin hangi cemaate, tarikata, mezhebe, sı- nıfa bağlı olduğunu gösterirdi. İkinci Mahmut sarığı kaldırdı... Yerine fesi koydu... • Mevlânâ'nın deyişi: "Ya olduğun gibi görün.. Ya göründüğün gibi ol!.." Dilimizde "içi dışı bir" sözü, bir insana övgü di- ye kullanılır; kafası örümcekli kişinin giyim kuşamı çağdaş olsa da ne değeri var!.. Amaç yobaz, sof- ta, kul, mürit olmaktan çıkarak yurttaşlığa yükse- lebilmektedir. Bu içsel gerçeğin dışavurumu da giy- siye elbette yansır. Giyim-kuşam devrimini kim azımsayabilir?.. İkinci Mahmut kavuğu, külahı, sanğı attıktan son- ra padişahlar fes giymeye başladılar, Topkapı Sa- rayı'nda sarıkçıbaşılara gerek kalmadı; şapka dev- rimi de Cumhuriyet'in simgesi oldu; ama, günü- müzde şapka giyen bir tek Cumhurbaşkanı Süley- man Demirel kaldı. Peki, bizden gayn giyim kuşam devrimi yapan var mı? Olmazolur mu!.. IBM'de kısa süre önce bir devrim, yöneticilerin başı çekmesiyle gerçekleşmiş; Le Monde gazete- si birinci sayfasından verdi: Beyaz gömlek, kravat, koyu renk ceket, etekten oluşan resmi kılık aşıtmış^ pikniğe gıder gibi rahat giysilerle işe gelenlere hoş- görüyle bakılıyormuş; var mı blucin gibi rahat ve ke- yifli olanı? Bu Amerikan icadı görüntüde sınıfsal ayrımlan da siliyor. • Sonuçta sankla türbanla uğraşırken kafalann içi- ni unutmayalım!.. *Aİ* PANEL Popüter Bilim Yaymcılığı, Toplum ve Bilim (Cumhuriyet Bilim Teknik 10. yaşında) Tarih: 15 Mart 1997 Yer İTÜ Mimarlık Fakültesi Taşkışla binası 14.00 Panel Prof. Dr. Gülsün Sağlamer (İTÜ Rektörü) Açılış konuşması: Orhan Bursalı (CBT Yayın Yönetmeni) Katılanlar: Dr. Ersin Arıoğlu (Bilim Merkezi Vakfı Başkanı) Doç. Dr. Reşrt Canbeyli (BÜ Psikoloji Bölümü) ilhan Selçuk (Cumhuriyet Gazetesi Yayın Kurulu Başkanı) Prof. Dr. Celal Şengör (İTÜ Maden Fak.) 15.30 Tartışma 16.00 Kokteyl CUMOKIara ÇAGRl 15 Mart 1997 saat 18.00'de Caddebostan Kültür Merkezi'nde Sn AydınENGtNûe "Demokrasi, Sosyal Demokrasi, Yurttaş" başlıklı söyleşide buluşuyonız. Onümuzöekı 5 yıl ıçtncte, çocuklannın "sağlıklı. kendıne guvenen, sorumluluk duyguları gelışmış, bağımsız kışılıklı mutlıı bırSyter" olarak yetışmesını ısîeyen 50 000 aılemıze hızmet vermeyı hedeflemış buîunuycnjz Bu amacımıza ulaşmak tçın. EV OGRETMENLERIARIYORUZ J Bebek ve çocukları çok sevıyorsanız 3 Çocuğun evınde, sevgı dolu ortamda, 0-3 yaş arasına tam gun egrtım vermek ıstıyofsamz Zi Atakoy, Ulus, Tarabya. Ataşehn, Bostancı, Goztepe ve ıstedığınız semtte çalışmak ıstıyorsanız J Emeklı ogretmen, unıversrte veya iıse mezunu, egıtım almaya açıksanız -1 20-45 yaş arasında ve sıgara kullanmıyoreanız MATURE ekıbinın btr üyesı olmâk ısteyen bayanlar, lutfen bîzı arayırnz. MATURE Eğıtım & Aıle Danışmanlığı Tel: (O216) 327 68 77 Nüfus cüzdanımı kaybettım. Hükümsüzdür. ŞEHMUZASLAN
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle