05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 MART 1997 CUMARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER S:yasette Kirlenme ve Partiler AKNCT GÜRYTJZ KETENCİ / htanbul Milletvekili Türkye'de siyasal vekiliseçilebilme. parti içi iktidanpaylaş-ug:un partıleT, denokratık siste- minsa.gladiğı özgürlükler- den yaTarlanarak siyasetle- rini sürdürroeleriniyeğler- ler. Oysa si\a-sal partilerin »üyükçğunluğu kenvdi içlerinde demok- :at değibrdir. Demokrasinın erdemi olan «aydamk (şeffaflık) çoğulculuk ilkelen- ninhiçtrisi parti içi demokraside yoktur. 8u. önctikle sistemle. yan- demokrasi ile onun vageçilmez koş>ulu olan siyasal par- âleraramdakı temel çelişkidir. Lidençevresinde oluşan biroligarşık /apı. çcçu siyasal partide, ya liderin pa- (asına y da lıderin eteğine tutunarak sı- /aset ya>mayi kurumlaştınnıştır. Bu natada partide, artık özgür siyasal :stenç (iade) yoktur. \'icdanlar ipotek al- nndadır Bu aşamada, yağcılar. siyasal soytanla- partıye egemen olmuştur. Aslo- lan üdem istencidır. Kolektif istenç (ira- de). kolectıf sorumluluk anlayışı ortadan kalkmışçokseslılik yok olmuştur. Işte bı aşamada yönerımde kirliliğe gi- den yolhr açılmış demektır. Türki;e"de ömeklenne bakjldığında hü- kümetlem kurulmalanndan yıkılmalan- na kadarher şeyin, liderin istencinin ege- men olrrasından, kolektif ıstencin bu ya- pılanmaiedenı ile oluşamamış buluiıma: sından kıynaklandığını söjleyebılinm. Mevcıt yapılanmanın oluşmasinda. alt nedenleıne olursa olsun, (yeniden millet- ma, ekonorruk çıkar. rant paylaşma) \ s. gı- bi. Ne var ki gerçek demokratik sistemle örtüşecck bıryeni parti yapılanmasL örne- ğin parti içi demokrasiye işlerlik kazandı- racak yeni bir siyasal parti yasası ve ona bağlı zorunlu tüzük hükümlen. siyasal partilerde böylesine bir geri yapılanmayı önleyecek önemli bir etmendir (faktördür) diyedüşünüyorum. "Omeğüı merkez atamasını hiçbir bi- çimde öngörmeyen, önseçimi zorunlu kı- labilen. bir siyasal parti yasası." Bakınız, 12 Eylül sonrası oluşmuş par- tiler, 4. seçim dönemi yaşadı. CHP dışın- da hiçbirinde önseçim yapılamadı. Bu du- rum mutlak bir Iıder egemenlığını öne çı- karmaktadır. Işte bu aşamada. lider sıya- seti kirletmişse, pıslığe bulaşmışsa. işte o noktada her sey onun ıradesıne göre şekil- lendiği için kirliliği ortadan kaldıracak ve temiz topluma giden yolda raylan döşeye- cek siyasal istenç oluşmamaktadır. Birinci temel neden budur. tkincı temel neden, Türkiye'nın de- mokrasi geleneğinden yoksun olmasıdır. Her 10 yılda bir gelen askeri darbeler, yalnız ülkede değil, aynı zamanda parti içi geleneğinın oluşmasına da fırsat verme- miştir. Hiç şüphesiz gelenek, uzun süre yaşamak ve de uygulanmak suretiyle ter- si tartışılmayan, doğruluğu kabul edilmış ve toplumun her kesimınce benimsenmış. ılkeler ve ahlaksal kurallar bütünüdür. Örneğin nitelığı olmayan binnin. ken- dısmi milletvekili adayı görmesi ya da ül- ke ve toplum sorunlannın ne olduğu ko- nusunda bılgısi olmayan, en azından bun- lann çözümü konusunda yöntem koyama- yan, çözüm üretemeyen bırisinin parti yö- neticiliğine. milletvekili adaylığına cüret etmesi düşünülemezdı. Gerek kendisinin. gerek yakın çevresı- nin ahlaksal zaaflar ıçinde olması ya da daha önce bu v e benzeri ılışkiler içinde bu- lunması, kamuoyunca bu bağlamda bili- nen birisinın siyasete soyunması. siyaset- te kabul görmesi partide kabul görmesi düşünülemezdı. Bunlann varlığı hep ge- lenektir. Işte bu ve benzeri kurallann varlığmın yerleşip kökleşmesi. her şeyden önce par- tide böylesine ilkeler ve kurallar bütünü- nü benimsemiş. içıne sindıımış bılgili, bı- rikimli. yerleşik parti eğitimini edinmiş bir kadronun partide önder konuma gel- mesine bağlıdır. 50 yıllık demokrasi ve çok parti yaşa- mımızda. bugün CHP dışında en eski par- ti 13 yılhktır. CHPde 12 EylüFündarbe- cı generallen tarafından kapatılmasından sonra ancak 9 Eylül 1992 tarihinde açıla- bilmiştır. Bu nedenle sık sık gelen darbe- ler. böylesine bir geleneğın oluşmasını en- gellemışlerdir. Nıtekim bugün Türkiye ne çekiyorsa 12 Eylül darbesi ve sonrası olanlardan çekiyor. Bugün 12 Eylül sonrası oluşmuş parti- ler içın uğruna feda olunacak hiçbir değer yargısı yoktur. Bu nedenle önder kadrola- n ile il ve ılçe kadrolan. mahalle temsıl- cileri ya da kurultay (kongre) delegelen si- yasette yerleşik düzene geçememişlerdir. Siyasetçiler genellikle ya liderin paça- sına ya da eteğine tutunarak sıyaset yap- mayı alışkanlık durumuna getırenlerden oluşmuştur. Bu durum koşullar nedeni ile doğal olarak böyle oluşuyor. Tarihsel özgörev (misyon) yok. Gele- nek yok. tdeolojik donanım yok. Daha çok günübirlik politikalarla siyaseti sürdür- meye çalışan. sonradan olma ya da başka bır anlatımla daldan dala aşılama bir kad- ro ile var olmaya çalışılıyor. Bu ise sıya- sette yozlaşmayı. ciddiyetsizliği. çürüme- yi ve sonunda kirlenmeyi kolaylaştınyor. Geçen süreçlerde bir partimizde, parti- yı kuran, taşıyan genel başkan partiden ıhraç ediliyor, kimsede kıpırdama yok. Bakınız kurultayda aday olmuş genel baş- kan adaylanndan 2'ncisi partiden aynlıp gidiyor. Kimse çıkıp nereye gidıyorsun demiyor ya da onlann gitmesini zorunlu kılanlardan hesap sormuyor. Bir parti lideri \e ailesi ile ilgili olarak türlü pislik, kirlilik ve çete tarbşmalan ay- lardır basında, medyada yapılıyor. TBMM'de soruşturma önergeleri, genso- m önergeleri ardı ardına gebyor. Gruba mensup bir milletvekili çıkıp da ne oluyor demiyor, dönüp kendisine bakmıyor. Bir milletvekili. olağanüstü kurultaya ılişkın demokratik bir istemini dile getir- di diye partiden ihraç ediliyor. Öbür mil- letvekili arkadaşlannın gıkı çtkmıyor. Bu nasıl kimliksiz, kişiliksiz bir siyaset anla- yışıdır. Bunu anlamak mümkün değıl. Bir başka noktada şunu söylemek gere- kir. Türkiye'de parti geleneği. parti kültü- rü oluşmadığı için "başansızolan Bderler1 " istifa etmemekte, kendine bir çevre oluş- turarak partideki konumunu bu çevre ile giderek daha da güçlendirmektedir. Oysa partiler birer kurumdur. O halde her ko- şulda kurumsal baknıak v e kurumsal de- ğeriendirmek gerekir. Bu takdirde. "Ba- şansızolan lidergkter"ilkesı temel ilkeol- malı ya da başansız olan önderin istifa et- mesi kaçımlmaz olmalıdır. Ne var ki par- tilerin yapılanması lider çevresinde şekil- lendiği için istifa etmeyen liderin gitmesı olanaksız olduğu gibi uzaklaştırmak da kolay olmamaktadır. Geçirilen süreçlerde bunun örneklen çoktur. 1980öncesiömeklençoktur, 1980 sonrası örnekleri de çoktur. Bu ömekler azaldıkça siyasette kirlilik azalır Siyaset. kurum olarak saygınlık kazanır. DÜZELTME Yazanmız Melih Cevdet Anday'ın dün yavımlanan "Eksıklennı Tamamla" başlık- lı yazısının 5'ıncı sütununda bır paragraf atlanmıştır. O bölüm şöyle olacaktır: . . Avrupa da baskı makinesi kullanmak ıçm Papa dan ızm istediklerinde, Hıristi- yanların başı, "Evet, amayalnız tncil bas- mak koşuluyla " diyor. Bızde ise Şeyhülıslam. "Evet, ama Kur'an basmamak koşuluyla"demıştır Düzeltır. özür dılenz TARTIŞMA Bilim Dili S ayın Prof. Dr. Cevat Geraym. OOcak 1997 tarihlı Cumhuriyet'te yayımlanan bır yazısından, YOK'ün başmda clanlann "Türkçenin bilim dili ' olamayacağı ya da Türkçe ile bilim japılamayacağı'" yolunda birtakım - açıklamalar yaptığını öğrendim. Yurtdışında olmam ve olaylan gecikmelerle izleyebilrnem , nedeniyle siz sayın YÖK idarecilerine, söz konusu açıklamalannız hakkındakı düşüncelerimi gecikmeli de olsa buradan bildirme . gereği duyuyorum. Oncelikle belirtmem gerekir kı, bu konuda siz YÖK yöneticilerine yapılan eleştirilere tam anlamıyla katılamıyorum. Ancak sızlerle aynı düşüncelen de paylaşamıyorum. Bu düşüncelennize kaynaklık eden nedenleri ve etkenlen şöyle bır düşünürsek, bunun Türk dilini küçümseme duygusundan kaynaklandığını rahatlıkla ılen sürebiliriz. Bu konuda da siz sayın idarecileri suçlamaya hakkımız yok. Çünkü biz ulus olarak yüzyıllardan beri Türkçeyi hep küçümsemiş. "kaba saba" insanlann dili olarak göımiiş. ona 700 yıl yaşama hakkı tanımamışızdır. Türk ulusundan başka, daha doğrusu Osmanlı aydınından başka kendi dilini ötekilerden aşağı gören bir ulus daha var mı, doğrusu bunu çok merak edıyorum. Işin garibi. yabancılar Türkçeye bizden daha fazla önem vermiş, başka pek çok alanda olduğu gibı. Türk dili ve tarihi araştırmalannı da bilimsel anlamda yıne onlar başlatmışlardır. Bu konudaki örneklerin hepsini buraya sığdıramayacağımdan, siz sayın YÖK idarecilerinin ne kadar büyük bir yanılgı ıçinde olduğunu gösterecek bir örneği seçıp aktarmayı uygun buldum. Sayın YÖK idarecileri. Jules Halevy'nın de belirttiğı gibi "Orhon Kitabeleri" yazıldığı zaman, Avrupa'nın bugünkü dillerinin hiçbin henüz belirginleşmemiştı. Oysa sizin dedelerinizin ta o dönemde her şeyi ifade edebilecek derecede gelışmış edebi bir dili vardı... İftihar edebılirsinız.l*) "Orhon KitabelerTnı belki okuyamazsınız, ama kusursuz Arapça bildiğinizi ve Arap yazısını okuyabildıginizi düşünerek siz sayın YÖK idarecilerine Kaşgaru Mahmud'un Arap harfleriyle Türkçe olarak yaztlmış o devasa. anıtsal yapıtını okumanızı içtenlikle salık veririm. Belkı o zaman, Türk dilini ötekı kültür dillerinden aşağı görmenın ne vahim bir yanılgı olduğunu fark ederek nasıl bır "gaflet ve dalalet" ıçinde olduğunuzu anlar ve henüz vakit varken Türk ulusundan ve bilimcilerinden de özür dilersinız. Diller, ışlenerek gelişir ve zengınleşir sayın YÖK idarecilen. Nitekim, bugünkü bılım dillerinin hıçbiri doğuştan bilim dili değildı. O dillen konuşan uluslann çabalanyla bugünkü konumlanna geldiler. Bır başka deyişle, bilim dillerinin ortaya çıkması, uluslann bilimsel üretkenlikleri ve bilime yaptıkları katkılarla doğru orantılıdır. Bilimsel üretkenlik ve bilime katkı da ancak ve ancak düşünce üretimiyle mümkündür. Gerçek anlamda bir düşünce üretimi ise özgür toplumlarda, demokrasilerin ayaklar altına alınmadığı ortamlarda gerçekleşir. Bilimcilerin sürüldüğü, her türlü baskıya reva görüldüğü toplumlarda bilımm de bilim dilinin de gelıştiği görülmemıştir Bilimsel düşüncenın benimsenmesı ve teşvık edilmesi yenne taklitçilığin ve nakilciliğin özendırildıği, çekınmeksizin ödüllendirildiği toplumlarda da görülmemiştır. Eleştirel ve yaratıcı bir eğitim yenne inaklaşmış (dogmatik) bir eğitimı benimseyen uluslarda da görülmemiştir. Yoksa sızler gibi bilimcilere bunlan hatırlatmama gerek yok mu? YÖK yöneticilerine katıldığım noktalara gelince: Atatûrk'ün girişimiyle bugünkü düzeyine ulaşan Türkçemize karşı duranlar ne kattı dilimize, genletme ve karmaşadan başka? Kendi dıline ve kültürüne yaklaşımı, onu ele alış bıçimi bilimsellikle bağdaşmayan bir ulusun bilim dili olabilir mi? Sözcüklenn yasaklandığı. dılin korunması için yasalann ve yasaklann çıkanldığı bir ülkede, gelişmiş bilim dillerine bakarak hangi bilim dilinden söz edebilirsiniz?.. Sayın YÖK idarecileri, dilimizı küçümsüyorsunuz. ama olumlu bakışınız, katkınız da yok. Hakan Aydemir Macaristan (*) François Georgeen, Türk Mitlivetçiliğmın Kökenlen- YusufAkçura- (1876-1935) Çev. Alev Er. Ankara 1986. s. 29-29, not 5i. PENCERE Pencii Yek... "bir"Tavlada attığın iki zardan bıri "beş", öteki gelmişse, pencü yek tutturdun demektir. Peki, "pencü yekçi" kimdir?.. Osmanlı'da 1362'de çıkanlan "Pençik Yasası"na göre Hıristıyan tutsaklann beşte birine devlet adına el konurdu. Bu ışin başındaki kişiye de "pencü yek- çi" denirdi. Zamanla iş nereye vardı?.. "Pençik res- mi" (ya da vergisi) saptandı. Her yaştan ve baştan Hıristiyan tutsak için bir tarife düzenlendi: Şirhor için (süt çocuğu) 10-30 akçe, beççe için (3-8 yaş arası) 100 akçe, gulamçe ıçm (8-12 yaş arası) 120-200 ak- çe, gulam içın (ergenlik çağı) 250-270 akçe, sakallı ve pirler için (yaşlılar) 150-200 akçe, sakatlar için 130-150 akçe, kadınlar için 120-150 akçe... Osmanlı deyip geçmeyin. zamane devleti dünya- yı fethe çıkarken tutsak pazannı bile serbest piyasa- ya bırakmamış, bu işi planlamış!.. Yeniçerilik "Pençik Yasası "na dayanıyor. Devletin elindetoplanan "pençik oğlanlan" önce Anadolu'da- ki Türk evlerine dağıtılıp belirli bir yaşa dek yetiştiril- dikten sonra "Acemı Ocağı "nda eğitimden geçirilir. bugünkü komandolar gibi açlığa, yorgunluğa ve her türlü zahmete dayanacak biçimde dısipline alışır, ar- dından Yeniçeri Ocağı'na gönderilirdi. Sonuçta ortaya dunyayı darmadağın eden bir "Ye- niçeri Ordusu" çıktı. Japon samuraylan bizimkilerin yanında halt etsin!.. Ama belki de dünyanın en ilginç ordusunu oluşturan Yeniçeriler konusunda bugün ne yeterli bilimsel ürün var ne de roman, oyun, sinema var. • Yeniçeri neyi vurguluyor?.. Osmanlı dehası, Hıristiyan çocuğunu alıp eğittik- ten sonra Hırıstıyanın üstüne salıyor... "Küffarı" tepeliyor. Oysa Osmanh'ya tutsak düşmese, çocuk kilisede istavroz çıkaracaktı. Sonuç?.. Her şeyın "evveli ve âhiri" eğitim!.. Veöğretim!.. Hıristiyan çocuğu, Anadolu'nun Müslüman ailesin- de eğitilip Acemi Ocağı'nda öğretimden geçtikten sonra Islamın zülfikârına dönüşüyor. Osmanlı bunu biliyordu; ama, cumhuriyet bu ku- ralı neden unuttu?.. 1923 devrimi 1924'te Öğretim Birlıği Yasası'yla eğitime çağdaş düzen getirdi... Na- sıl bir eğitimdi bu?.. Aklın bağımsızlığında bilimsel öğretim!.. Peki, kırk yıldan beri Kuran kurslarından imam okullanna dek Atatürk düşmanlığıyla yetiştirilen ço- cuklanmızdan laiklığe saygıyı nasıl bekleyebiliriz?.. • Çağdaş demokrasinın ardında Batı yöntemleriyle, iki yüzyıllık bir eğitim sürecı var. Avrupa Hıristiyan şeriatını kolay mı aştı?.. Nice kan döküldü... Türkiye, Islam şerıatçılığını aşmadan demokrasi- nin D'sine kavuşamaz. "Insan haklan" şeriat ürünü değil, insan icadı; demokrasi inanç değil, akıl işi... 1946'dan bu yana yarım yüzyıl geçti, biz hâlâ de- mokrasi tavlasında gele atıyoruz. Yarının çisşileri Işte Italyan estetiğinin son aşaması Marea. Gerçek ihtıyaçlardan •ş'ola çıkılarak geliştirilmiş, sağduyulu bir tasarım. Yumjşak dış hatları, yolu tam kavrayan, dengeli yapısnia görkemli bir görünüm. Hem dinamik, hem de güven verici. Güzellikle mantığıfı birarada olabileceğinin en somut kanıtı. Yarının konforu Marea size evinizdeki rahatlığı aratmayacak. geniş ve ferah bir otomobil. Özel olarak geliştirilen ses yalıtım sistemlerinden ergonomik koltuklanna, polen fıltreli tam otomatik klimasından ön panele entegre radyo-teybine, Marea sizin ve ailenizin yolculuk keyfi için her donanıma sahip. Yarının teknolojisi Marea, size farklı iki yeni motor seçeneği sunuyor. Dilerseniz, 1.6 litrelik 16 valflı motoruyla Marea ELX veya 2.0 litrelik 20 valflı 5 silindirli motoruyla Marea HLX. Bu motorların her ikisi de yüksek performanslı, yakıt tüketiminde tutumlu ve çevreye saygılı. Yarının güvenlik stanaartları Marea Avrupa Birliği'nın 1998'te yürürlüğe girecek güvenlik standartlannı da şimdiden yerine getiriyor. Çelık güvenlik kafesi, dört sensörlü ABS fren sistemi, Marea HLX'te ön yolcu için ikinci bir hava yastığı gibi eksiksiz güvenlik önlemleriyle size ve ailenize tam koruma sağlıyor. Geleceğin aile otomobili Marea ile mutlaka tanışın. Marea ile yepyeni mutluluklar yaşayacaksınız. F I A T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle