Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET
KÜLTÜR
26 ŞUBAT 1997 ÇARŞAMBA
14
Şilili yazar Ariel Dorfinan, Pinochet rejiminin dul bıraktığı kadmlan anlatıyor
Tarîhîn sessîz bekçîleri kaduılarKültür Servisi - General Pinochet zama-
nında binlerce Şilili 'yok oWu'. Yataklann-
da henûz uylcudayken ahndılaı ve polis ta-
rafından öldürüldüler. Pek çok kişi çareyi
ülkeden kaçmakta buldu. Şili'yi terk et-
mek zorunda kalan yazarlar arasında Ari-
el Dorfman da vardı.
1973 yıhydı. O tarihten bu yana hep
'dullan'yazdı Dorftnan. Erkekleri yok edı-
len kadınlardı onlar. Kimisinin babası, ki-
misinın kocası. sevgilisi, çocuğu kopanhp
alınmıştı. Pinochet'nin polisinden dayak
yiyen kadınlardı onlar.
Ariel Dorftnan'm 'DuDar-Widows' adlı
pyunu Edinburgh'daki
Traverse Tiyatro-
su'nda 28 şubat-1
mart tarihleri arasında
sahneleniyor. Dorf-
man ülkesinin geçmi-
şiyle nasıl hesaplaştı-
ğını anlatıyor: "Yıl
1976. General Pinoc-
het yönetime geleli tiç
yıl olmuştu. Latin
dının gerçekten var olup obnadığuu sorgu-
ladım. Sabaha kar$ı şiir, tıpkı yeni doğmuş
bir çocukgjbi, masamın üzerinde dunıvor-
du.
O yaşh kadına bir ses vermiştim. Kendi-
ni kendi dizeleriyle anlatıyordu ve bütün
dünya onu duyabüirdi artık. Ben görevimi
yapmışüm, sıra ondaydı arttk."
Şilı'de yaşananlann ashnda dûnyanın
pek çok ülkesinde de yaşandığını söyleyen
Ariel Dorftnan, bu yüzden,"Dullar'\ yazar-
ken gerçekte var olmayan birçok ısım ve
ülkeden söz ediyor. Ama ashnda yanıbaşı-
mızda olup bitiyor her şey. "ŞiH'de yaşanan
endini ölüler ve sağ kalmayı başaranlar arasında bir köprü
olarak hisseden Ariel Dorfman, 20 yıldır üzerinde çahştığı
kitapta içindeki 'o yaşlı kadına bir ses verdi.' Bütün dünya onu
duyabilirdi artık. Şili kadar dünya üzerindeki pek çok ülkenin bu
kitaba gereksinimi vardı. içindeki o yaşlı kadın, yaşadıklannı
daha çok insantn bilmesinden yanaydı ve bu kez sahnede!
'Dullar' kitabından uyarlanan oyun, Edinbtırgh'ta sahneleniyor.
Amerika ve Avrupa arasındadolaşıp duru-
yor, kendime yaşayabfleceğnn bir yer an-
yordum. Sonunda Hollanda'ya yerleştim.
Bu öy küyü Amsterdam'da yazmaya başla-
dun. Kayıp insanlar üzerine yazdığım şiir-
lerden yola çıknnı. Kendimi ölüler ve sağ
kalmayı başaranlar arasında iletişim kur-
makla görevli bir köprü gjbi hissediyor-
dum. Kayıplann ve kayıp aüelerinin sesle-
ri beni sanki iilkeme geri götûrüyordu. Bir
gece garip bir düş gördüm. Nehir layısın-
da yaşlı bir kadın \ardı ve bir ölü\ ü kucak-
lamışrı. Bu daha önce de gördüğüm bir gö-
riintüv dü. Bütün gece aynı şiir üzerinde de-
falarca calıştım. Düşgücümde yarattığım o
kadımn bir kimliği var mıydı? O soğuk A\ -
rupa gecesinde, kanuıhklardan gelen o ka-
trajedi tarih boyunca farklı dönemlerde
farklı ülkelerde yaşanmışü ve yaşanmaya
devam ediyordu, Nazi deneyiminin üzerin-
den 40 yıl geçmiş bik olsa. Ülkesi Ahnan iş-
gali alnnda bir Danimarkalı yazar olabBir-
dim ben de. Bu yazann romanı İspanyoJ-
ca>a çev rilip Şili'de satılamaz mıydı? Yaza-
nnın kim olduğunu bile bilmedikleri bir
romanı hangi otoriteyasaklayabilirdi öyley-
se? 1978'de 'Dullar' adını verdiğjm roma-
na başladım. Bana yardım edebflecek biri-
lerini anyordum. INobel ödüllü yazar Sol-
jenıtsın ve Arjantinli yazar Julio Corta-
zar. sürgün yıllanmda bana destek olan i-
ki önemli isim oldu. Tek ihtiyacım. kitabı ya-
yımlatmakû. Konuştuğum ilk yayıncı boy-
le bir serüvene aülamayacağını söy ledi. Ça-
lıştırdığı işçileri ve ortaklannı Pinochet'nin
acımasız y önetimine teslim edemezdi. Ara-
dığun desteğı o yaşh kadın verdL Şili kadar
dünya üzerindeki pek çok ülkenin bu kita-
ba ihtiyacı vardı. Clkemin insanlannın bu
khabı okuyacağı o uzak günekadar elimiz-
den geteni yapmanydık."
Anel Dorftnan, kitabını yayımladı. Ya-
bancı editörler, kitabın Latın Amerika'yı
konu almasını ıstiyorlardı ama Dorfman,
Danimarkalı yazar olarak kalmakta ısrar
ettı. Çünkü okuyuculannı, adını bir yer-
lerden duyduklan bir ülkede olup biten-
lerle sınırİandırmak ıstemiyordu.
"Okuyuculann ken-
di ülkeleri ve geçmişle-
ri ile bağlanülar kiır-
masuu, hesaplaşmasını
istıyordum. Öte yan-
dan bir başkası olarak
yazmak, beni özgürkş-
briyonhı. 1985 yuında
Los Angelesb Judy Ja-
mes'den bir tekiif al-
dım. Romanı, riyatroya
uyarlamak ve bir film yapmak istiyordu.
İçimdeki o yaşh kadına sordum. Kabul et-
ri, çünkü yaşadıklannı daha çok insanm
bilmesinden yanaydı. Bu defa sahneye çık-
mak istiyordu_" Ve oyun ortaya çıktı. Ari-
el Dorfman'a göre 20 yıldır üzerinde ça-
hştığı bu yapıt onlarca kadının ve erkeğin
bu ışe gönül veımesıyle hayat bulmuştu.
"Sonunda Şili ve Şüi'yle aynı kaderi pay-
laşanpek çok ülke demokrasiye kavuştu. A-
ma binlerce kadın hâlâ babalannın, koca-
laruun, oğullannın, kardeşlerinin, sevgili-
lerinin eve dönmesini bekliyor. Artık yaşa-
mayanlar ise katillerinin bulunmasını ve
adaletin işlemesini... tşte bu yüzden 'Dul-
lar', bu masahn gjzli kahramanlan olan ka-
dınlara adanmısOr."
4
Yurttaş Kane' davası fîlm oluyorKültür Servisi -' Yurttaş Kane'
bütün sınema tarihçileri tarafın-
dan devnm yaratan, sinema tari-
hinin en iyi filmlerinden biri ola-
rak değerlendırilir. Senaryoyu ya-
zan. filmı yöneten ve başrolü üst-
lenen Orson Wefles de bu filmle
bir efsane halıne geldi. Şimdı In-
giliz yönetmen Scott, bu fîlmin
gensindekı gerçek öyküyü film-
leştiriyor.
Weîles,'Yurttaş Kane'de 1920
ve 30'lann ûnlü basm kralı, mül-
tımilyoner, yaşamı gizlerle örülü
^Hliam Randotph Hearst'in ya-
şamından yola çıkmıştı. Özel ya-
şamıyla ılgilı bilgilerin çarpıtıl-
dığını ileri süren Hearst, avukat-
lan aracıhğıyla filmin gösterimi-
ni durdurmaya çalışmış ve 25 ya-
şındaki genç sınemacı Welles'i
mahkemeye vermişti.
Ridley Scott, yeni fılmı 'Yurt-
taş Kane'de, Hearst ve Welles
arasındaki bu mücadeleyi anlata-
cak. Orson VVelles'ın kızı Beatri-
ce Welles, daha önce hiç sinema
deneyimi olmayaiı babasmm bu
ilk fılminın başka bir fılme konu
olmasından oldukça hoşnut. Scott
ise "Yurttaş Kane"in ve hiç tanış-
mamasına karşın Welles'in ken-
disinı çok etkılediğini ve sinema
işine girmesine neden olduğunu
belirtıyor. Film, sanat ve ticaret
kavramlannı tartışmaya sunacak.
Welles, fılminde Charles Fos-
ter Kane'i yaratırken kendisine
örnek o'.arak Hearst'ı almıştı, an-
cak pek çok sinema uzmanı Yurt-
taş Kane'de Welles'in uyanık ka-
rakterinin izlerini bulur.
Hearst, özellikle fılmde insan
ılişkileri konusunda son derece
başansız bir megoloman olarak
gösterilmesıne sinirienmişti. He-
arst'in ekonomik ve politik gücü
nedeniyle Welles'in RKO stüd-
Yönetmen Ridley Scott, 'Yurttaş Kane'nin gerisindeki gerçek öyküyü filmleştiriyor.
Yeni filmi 'Yurttaş Kane'de ünlü basm kralı Hearst (üstte, sağda) ile Orson Welles
(üstte, solda) arasındaki mücadeleyi anlatacak. Welles efsaneye dönüştüğü filmde,
Hearst'ün gizlerle örülü yaşammdan yola çıkmış, Hearst de Welles'i mahkemeye
vermişti. Welles'in gençliğini canlandırmak için en güçlü aday Tim Robbins(solda).
yolannın hissedarlanm sakinleş-
tirmesi ve filmin gösterime gir-
mesı konusunda ikna edebılmesi
de oldukça güç olmuştu. Zaten
filmin tartışmaya açtığı bir başka
konu da 'Sinema mı, para mı da-
ha güçlü?' sorusuydu. Hearst,
Welles ile başa çıkamayacağinı
fark edince filmin negatiflerini
satın alıp, "Yurttaş Kane"i sine-
ma'tarihınden silmeyi bile dene-
mişti.
'Yurttaş Kane' fılmini yeniden
çekmenin tam anlamıyla bir deli-
lik olacagını düşünen Scott ve se-
naristı John Logan bu nedenle
gerçek Hearst'ı ve gerçek Wel-
les'i konu almışlar kendilenne.
Hearst, filmle mücadele eder-
ken kansına ve sevgilisi Susan
Aksander'a karşı davranışlannın
da tamamen uydurma olduğunu
bildirmişti.Hearst'ın gerçek ya-
şamdaki metresi Marion Davi-
es'ten yola çıkılarak yaratılan Su-
san karakteri, Hearst dışında pek
çok tarafsız kişiyi de rahatsız et-
mişti. Yeni 'Yurttaş Kane'ın sena-
risti Logan konuyu şöyle değer-
lendiriyor' "Marion kariy«rinin
flerkyen dönemlerinde içkiyle U-
gttı birtakım sorunlar yaşamıştı,
ancak çok başanlı bir Holh/w6od
yüdızıydı o. Düşkün bir alkolik
olarak gösteriüniş olması büyük
hata."
VVelles'in biyografisini yazan
Simon CaQow ise Danies tipini
Yurttaş Kane'in yardımcı sena-
ristı Herman Mankiovicz'in ya-
rattığını ileri sürüyor. Hollywo-
od'dabir türlü tutunamayan Man-
kievvicz, bu kurumdan intikam al-
mak için Davies'i karalama yolu-
nu seçmişti. Biyografiye göre Or-
son Welles de yıllar sonra Dani-
es'e haksızlık ettiğini fark edip
pişmanhk duymuştu.
Peki fılmde Welles'i kim can-
landıracak
0
Scott, Welles'in
gençlik dönemini canlandıracak
bir oyuncu bulmakta zorlanma-
Tiyatro eleştirisinin
işlevi ne olmalı?Kültür Servisi - Tiyatro
eleştirmenleri ve akademisyenler
'livatro Eleştirisinin İştevi Ne
Ohnah' başhğı altında
cuma ve cumartesi günleri Atatürk
Kültür Merkezi Oda Tiyatrosu'nda
bir araya gelecek. Alman Kültür
Merkezi ışbirliğiyle düzenlenen
toplantılara Prof. Dr. ~~""~"^~
Zehra tpşiroğlu, Prof.
Dr. C. Bernd Sucher,
Christiane Dössel,
Doç. Dr. Dikmen
Gürün Uçarer, Prof.
Dr. Ayşegül Yüksel,
Fjkiye Ozsoysal
Ça\Tiş konuşmacı
olarak katılacaklar.
Cuma günü saat
11.00'debas.layacak
eikinlikte Prof. Dr.
Zehra tpşiroğlu
'Otoriter Düşünceye
• Tiyatro eleştirmenleri
ve akademisyenler,
tiyatroda eleştirinin
işleri, görevleri ve
sağladığı olanaklan
tartışacaklar. Alman
Kültür Merkezi'nin
ışbirliğiyle düzenlenen
etkinlik cuma ve
cumartesi günleri AKM
Oda Tiyatrosu'nda
gerçekleştirilecek.
karşı Eleştirel Düşünce ve Tıyatro
Deştirisi', Münih'ten katılan Prof.
E>. C. Bernd Sucher 'Tiyatro
Eleştirisinin
Iflevi Ne Ohnah', eleştirmen
Christiane Dössel 'Kendi Kuşagıma
Bakış- Eleştirmenler ve
Yönetmenler', Doç. Dr. Dikmen
Gürün Uçarer 'Türkiye'de Tryatro
Eleştirisr, Prof. Dr. Ayşegül
Yüksel 'Gazetecflik ve Eleştiri'
konulannda birer konuşma
yapacaklar.Birinci gün kapah
oturum olarak gerçekleştirilecek
seminenn ikinci günü halka açık
1
olarak düzenlenecek.
Saat 16.00'da
başlayacak "Tiyatro
Eleştirisi'' panelinde
tiyatroda eleştirinin
işlevi, görevleri ve
sağladığı olanaklar
tartışılacak.
Prof. Dr. Zehra
tpşiroğlu'nun
yöneteceği panele
Christiane Dössel,
Doç. Dr. Dikmen
Gürün Uçarer, Fakiye
Ozsoysal Çavuş,
Prof. Dr. C. Bernd Sucher ve Prof.
Dr. Ayşegül Yüksel katılacaklar.
Kapalı oturum olarak düzenlenecek
seminere katılmak isteyenler Alman
Kültür Merkezı'nin program
bölümüne başvurabilırler. (249 20
09)
ÇASOD En İyi Oyuncu Ödülleri saniplerini buldu
(KAANSAĞANAK)
'dütter 'Mum KokulııKadınlar'uı
Kültür Servisi - Çağdaş Sinema Oyuncula-
n Demeği'nin (ÇASOD) 'Çağdaş Sinema
Oyunculan En tyi Oyuncu Odülkri' önceki
gece Taksim Sanat Evi'nde gerçekleştirilen bir
törenle 'Mum Kokulu Kadınlar' filminin
oyunculan Selma Güneri, Yasemin Alkaya ve
HaKl Ergün'e verildi.
Prof. l nsal Oskay, Agâh Özgüç, Sevin Ok-
yay, Erdoğan Tokadı ve Güben Tnncer'den olu-
şan ÇASOD En iyi Oyuncu Ödülleri jürisi ay-
nca yönetmenliğini Tunç Başaran'm üstlendi-
ği 'Sen deGftme' filminin başrol oyunculann-
dan Olrvia Bonamy'yi 'Türk sinemasına yap-
bgı katkılardan dolayı' ödülle değer bulurken
genç oyuncular Uğur Çavuşoğlu ve EmreBay-
kal'ı 'başan mansiyonu' ile ödüllendırdi.
Ödül törenınde ÇASOD'a katkıda bulunan
çeşitli kuruluşlara ve Beşiktaş Belediye Baş-
kanı Ayfer Atay'a birer plaket sunuldu. Bu yıl
dördüncüsü verilen 'En İyi Oyuncu ÖdüDeri'
kapsamında '80. Adım', 'tstanbul Kanatian-
mın Altında', 'Işıklar Sönmesin', 'Dırejan',
'Tabutta Röveşata', 'Yaban', 'Sen de Gitme',
'Kış Çiçegi". 'Otostop*, 'Hoşçakal fstanbul',
'Mum Kokulu Kadınlar' adlı filmler değerlen-
dirmeye alınmış ve Olivia Bonamy, Ahmet
Uğurlu, Hande Ataizi, IşıkYenersu, Levent Ül-
gen, Aytaç Yörükaslan, Uğur Çavuşoğlu.
Yasemin Alkaya, Halil Ergün, Hümeyra, Sel-
ma Güneri, Meral Yüzgüleç, Ayşen Aydemir,
Aytaç Arman ve Emre Baykal ödüle aday gös-
terilmıştı
yacaklannı duşünüyor. Holl>-wo-
od'da dolaşan söylentilere göre en
güçlü aday Tim Robbins. Scott
pek çok kişinın Welles'in yaşlılık
dönemini anımsamadığı için yaş-
lı ve şişman bir Welles bulmanın
da kendilerini zorlamayacağını
duşünüyor veekliyor "Asüsorun
^•elles'i VVelles yapan, ona istedi-
ği gücünü veren sesin benzerini
bulmak olacak." 1880lerden
1951 deki ölümüne kadar Ameri-
ka'nın en güçlü adamı olmasma
karşın bugün Amenka'da hiç
kimsenin anımsamadığı Hearst'ı
canlandıracak oyuncuyu bulmak
da yönetmeni fazla yormayacağa
benzıyor.
Hearst ölümüne kadar "Yurttaş
Kane"i hiç izlcrnedigıni açıkladı.
Logan bunun gerçek olmadığını.
Hearst'in filmi mutlaka izlediği-
ni ve bu nedenle dişe diş bvr mü-
cadeleye girdiğini duşünüyor.
1991 yılında Hearst'in bıyogra-
fisıni yayımlayan öz oğlu Ran-
dolph da filmi hiç izlemediğini
söylüyor. ama ızlemediği bu fil-
mi lanetlemekten de kaçınmıyor.
Randolph, bütün dünyayı satın
alan. ama ruhunu satan bir adamı
anlattıgım, ancak babasınm böy-
le bir insan olmadığını söylüyor.
Ashnda Hearst ailesi "Yurttaş
Kane" olayını unutmayı tercih
ediyor. Biyografîde bile bu olay-
lara sadece üç sayfa ayırmakla ye-
tiniyor Randolph.
"Yurttaş Kane" Chartes Foster
Kane'in ölümüyle başlıyor ve
güçlü adamın ölürken söylediği
son söz olan 'rosebud' sözcüğü
etrafında gelişiyor. Kane, hayatta
istediği her şeyi elde etmiş, her
konuda başanlı olmuş bir adam.
Yanı "Amerikan Rüyası''nı ger-
çekleştirmiş. Film boyunca araş-
hnlan "Rosebud"un Kane'in do-
kuz yaşındayken sahip oldu-
ğu bir kızagın adı olması,
kahramanın sahip olduğu her
şeye karşın sevgiyi, başanyı
ve mutluluğu hiçbir zaman
bulamadığmı ortaya çıkan-
yor.
Bu da elbette "Amerikan
Rüyasır>
nın sonu oluyor. Fil-
min başlangıcta halk taraftn-
dan da fazla beğenilmeme
nedeni büyük olasılıkla rüya-
lanru bozan, alt üst eden bu
eleştiri.
Scott kendi fılminde Wel-
les'in dokuz yaş anılannı ve
saplantılannı da irdeliyor.
Welles, dokuzuncu yaşgünü
pastasını üflerken annesi de
son nefesini vermiş. Kane
karakterinde Welles'den de
pek çok özellik bulunduguna
inanan Scott, fıhninde anne-
sine aşın düşkün bir çocuk
olan Welles'in bu ölümden
nasıl etkilendiğini araştıra-
cak.
Peki "Yurttaş Kane" dava-
sında kim ne kazandı, ne kay-
betti? Aslında Hearst film
yüzünden çok şey kaybetme-
di. Çünkü film gösterime gir-
diğinde basın ımparatorluğu,
en zor günlerini yaşamaya
başlamıştı bile.
Öte yandan 26 yaşında ilk
filmini çeken Orson Welles,
bu film sayesinde hızlı bir çı-
kış yaptı ve bir efsane oldu.
DEFNE GÖLGESİ
TURGAY FİŞEKÇİ
Telif Hakkı
ve Ötesi
Telif hakkı, bir sanat yaprtını yayımlama, sah-
neleme ve satma hakkının yasaya göre bir kişi-
nin ya da kurumun elinde olması durumudur.
Yürüriükteki yasalara göre telif hakkı, yapıt sa-
hibi yaşadığı sürece ve ölümünden sonra da yet-
miş yıl süreyle korunur.
Sanatçı hayattayken her şey iyi-kötü yolunda-
dır. Yazdıklan yayımlanıyorsa, oynanıyorsa, bes-
telenıyorsa, çalınıyorsa bir geliri vardır. Bunu art-
tırmak için daha çok çalışabilir, pazariıklar ede-
bilir, olmadı ek işler bakabilir kendine; bu, kural-
lannı kendinin koymadığı dünyadayaşayabilmek
için.
Cumhuriyet'ten günümüze sağlığında yaprtla-
nnın geliriyle yaşayabilmiş sanatçımız pek az ol-
muştur. Hep yazılmış, anlatılmıştır Sart Faik'ın i-
ki buçuk lira öykü parası alabılmek için "Vartık
Dergisi"ri\n yolunu tutuşu; Nâzım Hikmet'in ce-
zaevinde kımi zaman yaptığı bir çevıriden, kımi
zaman dokuma tezgâhından eline geçen on beş
liranın beşini kansı Piraye'ye, beşini başka birce-
zaevindeki arkadaşı Kemal Tahir'e, beşini de
kendine ayıran ince hesaplan; Orhan Kemal'in
ömrünün sonlanna dek bir buzdolabına sahip
olamayışı...
Kimi sanatçılaryapıtlan üstüne titrerler; nokta-
sına, virgülüne dek hatasız, özenli bir yayım ıs-
terler. Kimi ise savruktur, dosyasmı yayınevine
teslim e der, kitap yayımlandıktan sonra bile
dizgi-düzetti hatalanyla ilgilenmez. Sonunda ken-
di ürünüdür, dilediği biçımde değeriendinr. bu o-
nun tartışmasız hakkıdır.
Sanatçının ölümünden sonra ise yapıt ve sa-
hibi arasındaki ilışki karmaşıklaşmaktadır. Yürür-
lükteki hukuk kurallanna göre sanatçı ölünce ya-
pıtlannın sahipliği de yasal kalrtçılanna geçmek-
tedir.
Bu andan sonra eşler, çocuklar, kardeşler, bel-
ki de hiç ilgili olmadıklan yapıtlar üstünde mut-
laka söz sahibi oluyorlar. Diyelım bir şiirin beste-
lenmesine ya da sahnelenmesıne izin vermeyip
buna karşın bir sabun markasının reklam metnin-
de kullanılmasına izin verebilirler.
Edebiyatımızdaki örnekler doğrusu yazarlan-
mızın ardından onlann yapıtlarına yeterli önem-
de eğilinmediğıni göstenyor.
Sait Faik'ın yapıtlan yıllardır yanlışlarta dolu ola-
rak yayımlandı. Fethi Naci 5 Aralık 1992 tarihli
"Sait Faik'ın Kitaplannda Dizgi Yanlışlan" adlı
yazısında yazann on üç kitabnda toplam dok-
san bir dizgi yanlışı, dokuz yerde de atlamalar
saptadığını yazdı.
Orhan Veli'nın ve Nâzım Hikmet'in şiirleri
1987'de Memet Fuat tarafından yayıma hazır-
lanana dek bınbır yanlışla yayımlandı.
Geçip gitmiş bütün sanatçılanmızın ürünlenni
bu gözle de yeniden değeriendirmeliyiz. Telif hak-
lannı düzenleyen yasa, sanatçılann ürünteri üze-
rinde kamu denetimi garekliüğint benjrrsienjg
görünmektedir.
Yazar ve sanatçı örgütleriyle Kültür ve Eğitim
bakanlıklannın, yapıtlanyla kamuya a'ıt duruma
gelmiş sanatçılann ürünlerinin yayımı, dağıtımı,
tanıtımı gibi konularda etkin olmaları gerekliliği
her geçen gün kendini daha fazla duyurmakta-
dır.
Bu sorunu yalnızca bizim ülkemizle ilgili san-
mayın.
23 Şubat Pazar günkü gazetemizin "Değişen
Dünyadan" başlıklı sayfasında Hüseyin Baş,
yüzyılımıan en büyük oyun yazarlanndan Bertolt
Brecht'in 1949'da kurduğu "Bertıner Ensemb-
ie" tiyatrosunun, yazann kızı Barbara Schall-
Brecht'in, babasınm yapıtlannın sahnelenme-
sinde kesin görüşler dayatması nedeniyle yöne-
tici bulamadığmı ve bir çöküş sürecine girdiğini
yazmaktadır.
Ülkemizde Bertott Brecht'in bütün oyunlannı
yayımlamak için girişimde bulunan Mitos Yayın-
lan da bütün oyunlann Almanya'da 1992'de ya-
pılan son toplu basımdan yeniden çevrilmesi, bi-
rinci hamur kâğıda bez ciltlı olarak yayımlanma-
sı ve yüzde 8 telif ücreti ödenmesi gibi ülkemiz
yayıncılığı düşünüldüğünde oldukça ağır sayıla-
bilecek koşulîaria sözleşme ımzalayabilmiştir.
Insanlığın kültürel geçmişinde etkili olmuş bir
yazann dar kurallarla çevrilmiş yapılara teslim
edilmesi düşünülemez. Kamunun bu durumlar-
da etkınliği olmalıdır.
Yoksa, Afrika'daki aç insanlar, açlıklannı bir
parça unutabilmek için aralannda bir Brecht oyu-
nu sahnelemek isteseler, telif hakkını nasıl denk-
leştirip ödeyebilirier?
KÜLTÜR » < tZİk
KÂMİL MASARACI