27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25ŞUBAT1997SALI 12 KULTUR SAHNEDEN AYŞEGÜLYÜKSEL ADT'den 'BüyükAşıkların Sonuncusu' ve Dormen Tiyatrosu'ndan 'KareAs'Bmachvay'denWestEnd'e: Çağdaş tecimsel tiyatroda güldürüDormen Tıyatrosu'nun bu yılki güldü- riilerinder bin, ünlü îngiliz "fars" yazan Ray Coonty'in ilk yapıtlanndan, Tony H3- too'la bırl kte yazdığı "Kare As". Ankara Devlet Ti)atrosu'nun geçen yihn başından bu yana sürdürdüğü "Büyük Âşıklann So- nuncusu" ise popüler Amenkan yazan Ne- il Simon'un eski bir oyunu. Her ild oyun da öncelikle güldünneyi amaçlıyor Her ıki oyun da -birinin çok tn- giliz. ötekmin de çok Amerikan olmasına karşm- seyırcisiyle ıletişim kurmayı başa- nyor. Herikı oyun da tecimsel tiyatro için yazılmış. Zaten her iki yazar da tecimsel tiyatroda "patron" olma şansına ulaşmış ki- şiler. Cooney Londra'nın ünlü West End'in- de tiyatro patronu olabilmiş. Neil Simon da New York'un Broadvvay'inde. Güldürünün önlenemez çekiciliğl Son otuz beş-kırk yıldır tecimsel tiyat- roda katıksız egemenhğini sürdüren müzi- kal türü dışında. seyırci topluluklanna sah- ne olayını en çok çekici kılmış olan dram türü kuşkusuz komedidir. lsa'dan önceki dönemlerin iki büyük yazan, eski Yunan'ın Aristofanes'ı ile eski Roma'nm Pbutus'u seyırcıyı bugün de güldürmeyi sürdürüyor. Çağdaş tıyatronun gelışim aşamalan ne yönde olursa olsun, güldürü, seyırciyi sah- ne olayına bağlayan en büyüleyici etken. Trajedi kahramanlan -yaptıklan seçim- ler ne denli korkunç olursa olsun- hep se- yircinınötesinde ve üstünde var olabılen ola- ğanüstü kışiler. Olağan kişileri olağandışı durumiar ıçine sıkıştınp zora koşan güldü- rü türü ise seyirciye komik kahramanlara tepeden bakma, onlann çaresizlikleriyle alay etme olanağım sağlıyor. Kısacası, tra- jedi seyircideki "ben"olgusunu parampar- ça eden, güldürü ise seyircinın "ben"ıni pohpohlayan, seyirciyi sahnedeki kahra- manlar karşısında "üstün" kılan bir tür. Büyük olasılıkla güldürüleri bu yüzden se- viyoruz... Güldürünün ayru zamanda güçlü bir eleş- tiri silahı olarak yüzyıllar boyunca kulla- nılageldiğini; Aristofanes'ten bu yana gül- dürü yazarlannm baskı rejimlerinde ne den- li amansız saldınlara ugradıklannı tartış- maya gerek yok. Bu yüzden tiyatronun gel- miş geçmiş en büyük oyun yazarlannın ço- ğunluğu güldürüden de yararlanmışlar. An- cak güldürü yazarken güldürmeyi ön dü- zeyde tutan yazarlann -söyledikleri incir çe- kirdeğıne sığabilse de- sahnede (özellikle de tecimsel tiyatroda) büyük başan kazan- dıkları bir gerçek. Ray Cooney ve Neil Si- mon gibi... Broadway nasıl güldürüyor? Tecimsel tiyatroda Amerikan güldürüle- riyle tngiliz güldürüleri arasındaki aynmı hiç düşündünüz mü? Broadvvay tarzı bul- var güldürülerinde fars olgusu egemen ol- sa bıle, duygusalhk bir oranda ön düzeye geçer. Karakterlerin özlemleri, davranışla- nnın psıkolojik temelı derinlemesine in- celenıyormuş görüntüsü venlir. Komik kahramanın içine düştüğü komik durumiar zaman zaman "pathos" (bunık- luk) oluşturmayı amaçlar. Birbaşka deyış- le, Amerikan güldürüleri, nitelikleri ne dü- zeyde olursa olsun, insan yüreğine seslen- meyi, güldürürken duygulandırmayı ön- görür. Broadway 'de ünlendikten sonra içeriği da- ha derinliklı oyunlar yazmayi amaçlayan, bunda da oldukça başarılı olan Neil Si- mon'un ilk dönem oyunlannda da önemli bir konu (aile sorunlan, evlilik, yalnızlık) irdeleniyormuş etkisi bırakılır. Oysa "du- rum komiği''nden yola çıkarak "hareket ko- miği" ve "söz komiği" ile buluşan bu oyun- lann yapısı, ciddi bir sorunun irdelenme- sine olanak tanımaz. olsa olsa Amerikan in- sanının kimi sorunlanntn varlığını sezdi- rir. Ankara Devlet Tiyatrosu'nun sunduğu "Büyük Âşıklann Sonuncusu", Neil Si- nkara Devlet Tiyatrosu'nun sunduğu Neil Simon'un "Büyük Âşıklann Sonuncusu"nda baş erkek rolünü üstlenen Mehmet Atay, yalnız Türkiye'de değil, Broadway ya da West End'de de alkışlanacak bir yorum sunuyor, Jack Lemmon'u da aşıyor... Dormen Tiyatro- su'nun Haldun Dormen'in yorumuyla sahnelediği Ray Cooney'in "Kare As"ı ise gül- dürü dozu her aşamada dengelenmiş, enerjik, durmadan gûldüren bir komedi yapımı... mon'un, daha yoğun ıçenkh bir tiyatro an- layışına tam geçış yapmadan yazdığı, gül- dürücü özelliği, içeriğinin önüne geçen oyunlanndan. Sahne yapıtlannın birçoğunu Hollyvvo- od için senaryolaştırmış olan Neil Simon'un sınemadakı başaktörü JackLemmon,sıra- dan Amerikan erkeğinin açmazlannı ve ikilemlerinı, dozu kusursuzca ayarlanmış bir komikburuk oyunculuk yoluyla aktar- mayı başarmıştır. Kusursuz bir tiyatro pro- fesyoneli olan Simon sahnedeki -özellikle erkek- oyuncunun tüm becerilerini ortaya koyabileceği bir anlayışla kotanr oyunla- nnı. Kötü bir oyuncunun başrolü oynadığı bir Neil Simon oyununun başanya ulaş- ması olanaksızdır. Bu nedenle Neil Simon oyunlannın er- kek kişilerini -Türkiye'de de- hep "yetene- ğiıregüvenüff"oyuncularoynamıştır. "Bü- yük Âşıklann Sonuncusu"nun baş erkek rolünü, Ankara Devlet Tiyatrosu'nun bu- günkü genç'orta kuşağının en parlak oyun- culan arasında yer alan Mehmet Atay üst- lenmiş. Sanatçı, yirmi üç yıllık bir evlilik dönemi içinde "muuu" ve "başanh" olmuş, ancak kırk yaşını aştığı bir noktada. tekeş- liliğin ötesinde yaşanabılecek coşkulu iliş- kilerden yoksun kaldığını düşünen, göste- rişsiz, kendi halinde, kadınlann ilgisini pek de çekmeyecek tıpte bir "bahk restoranıiş- tetmecisi"ni canlandınyor. Atay yalnız Türkiye'de değil, Broadway ya da West End'de de alkışlanacak bir yo- rum sunuyor. Barney, dünyanın en titiz ka- dınlanndan biri olan annesinin evini, onun evde olmadığını bildıği kımı günlerde -sü- resi kısıtlı- "öğleden sonra âşklannı" giz- lice yaşamak için kullanacaktır. Annesinin kuzusu ve kansınm şeker kocasıyken hız- lı zamparalığa soyunan Barney'in kendinı içine attığı uyumsuz durumda yaşayacak- lan baştan bellidir. Durum komedisi için ku- sursuz bir temel yaratümıştır. Oyun boyun- ca Bamey'in, annesinin evine "atuğı" bir- birinden çok farklı üç kadınla olan dene- yimleri izlenir. Mehmet Atay, oyunun açılışında Bar- ney'in özlemini çektiği "çok kadınta ya- şam"a hiç de yatkın olmayan kışiliğinin senmini Şarlo'yu utandırmayacak bir us- talıkla gerçekleştirdikten sonra kahramanın. hepsi de birbirinden farklı tutumlar, saplan- tılar ve beklenn'İCT sergileyen üç kadmın ki- şilîkleri doğrultusunda geçirmek zorunda kaldığı değişimleri üstün bir beceriyle yo- rumluyor. Rolünün her anını özel bir devi- nimle oluşturarak an gülmeceden buruk anlara incelikli geçişler yaparak mimik, hareket ve ses kullanımı bağlamında her an yeni bir komik değer üreterek... Mehmet Atay, Jack Lemmon'u da aşıyor... Bar- r.ey'deki yorumuyla, oyuncu kişi duyarlı- ğıra her tür rolde yarancüığrn hizmetineve- rebildiğini bir kez daha kanıtlıyor. Bamey'i merkezdeki sahne kişisi yap- makta önemli işlev taşıyan üç kadın ka- rakteri bu yılki sanatçılardan izledim. Ko- mik ve abartılı kompozisyonlar çizme yo- luyla oyunu yönlendiren bu rollerde, Ela- ine'i Alev Buharah, Bobbi'yi -geçen yıl ol- duğu gibi- Zerrin Tekindor, Jennette'i de Nilgün Tan canlandınyor. Buharalı'nm, seks yapma oyununa istekli olmasına kar- şın, alaycı ve duygusuz tavnyla zampara- lıkta deneyimsiz Bamey'i ürküten mutsuz evli kadındaki grotesk yorumuyla Nilgün Tan'ın, Jenette'te. artık kendisine ilgi duy- mayan kocasmı onun en yakın arkadaşıy- Ia ve kendi en yakın arkadaşının kocasıy- la aldatma girişimi içinde yaşadığı paniği canlandıran, ürkek/saldırgan yorumu ters orantılı olarak örtüşerek oyunu sanp sar- malarken pop şarkıcısı olnıa heveslisi, pa- ranoyak, delıdolu ve otçu Bobbi 'yi canlan- dıran Zerrin Tekindor'un çılgin yorumu oyunu tam orta yerinde doruğa çıkanyor. Atay'ın Barney'deki başansında, omuzla- dıklan rollerin üstesinden hakkıyla gelen ve Atay'uı oyununu destekleyen kadın sa- Tunç Ali Çam, 'Mekânsal Otoportre III' başlıklı performansını sundu Yaşamlaıı anı anlatan oluşlar GÜL ERÇETtN Tunç Ali Çam'ı Genç Etkinlik kapsamında kendisini bir mukav- va kutunun içine kapadığı perfor- mansıyla tanıdık. Sonra 20. Yıl Genç Sanatçı Sergileri kapsamın- da Maçka Sanat Galerisi'ndeki kü- çük mekânına kapandı ve kendi kavTamsal dılini oluşturdu genç sa- natçı. Genç Etkinlik'in en çok ilgi çe- ken performanslanndan birini dü- zenleyen Tunç Çam'la önce bu et- kinlik kapsamındaki perfonnansı- nı değerlendirdik. Küçük bir mu- kavva kutunun içine kapanan ve burada metinler okuyan Tunç, çok değişiktepkiler almış izleyicilerden. Kimileri sabahtan akşama kadar kutuda kalıp kalmadığını merak edip günün çeşitli saatlerinde kont- role gelmiş. Kimileri de kutunun içinden gelen sesten rahatsız olup kutuyu tekmelemiş. Ancak genç sanatçı perförmansının gördüğü il- gıden ve izleyicilerle kurduğu ile- tişimden oldukça hoşnut. Tunç, genç sanatçılann resim ye- rine kavTamsal sanata yönelmele- rini şöyle açıklıyor: "Resünden çok kavramsal sana- b tercih etmemiz, malzemeyie kur- duğıınuıziktisimdenka\Tiaklanı>w. Resmin tarihsd bir boyutu. geçmi- şL, kökü, kendi içinde özel bir at- mosferi var. Mekâna göre değişmt-z buarmosfer. Ka>ramsal sanatta ise her gün kullandığımız nesnelerie daha yakın bir ilctişime gjrebiliriz. Aslında benceresimmodem çağın, kavramsal sanat da post modern çağm bir av nasL"" Performanslannın anında tüke- tilmesi, geleceğe bir şey bırakma- ması, resim gibi yüzyıllar boyun- ca saklanamaması genç sanatçıyı ra- hatsız etmiyor mu? Aslında Tunç için önemli olan yaşanılan anı, ça- ğı anlatabilmek. Her şeyin değiş- tiği, modern dönemdeki tanımlana- bilirliğin kalmadığı bir dönemde kullanılan malzemelerin daha çok günlük, anlık yaşanabilir, şu ana ait malzemeler olması, sanatın da tüketilen sanat olması bu nedenle rahatsızhkvermiyor "Postmoder- mzm, nesneleritüketiieniiir imgeie- re dönüştürfir. Bu nedenle de tüke- timçağmın bir uzanüsıdır kavram- sal sanat Zatenyaşanan andan ge- riye hicbirşey kaİırayor" Bu yüzden de yaptığı işleri"oluş'' olarak nite- lendinyor sanatçı. "Beffi bir zaman içinde geçişi olan, bir amaca yönet- mekten çoksadece anı anlatan oluş- lan" Modcrn-postmodern ikilemi Sergisini iki bölüme ayıran Tunç Çam, ilk önce Genç Etkinlik'teki gibi kendisinin de bir malzeme ola- rak katıldığı 'Mekânsal Otoportre III' başlıklı bir performans sergi- ledi. Seramik karolardan oluşan küçük bir nişin ıçine gıren sanatçı ön mekândaki bu nişi buzlu cam- la kapatıyor, karşısına da bir tele- vizyon yerleştirerek nişin içinde kamera aracılığıyla yeniden üretti- ği görüntüleri (imgeleri) izleyiciye aktanyoc Izleyiciler bu anlık görün- tüleri televizyondan izlerken Tunç yinebütün gününü nişin içındekı kü- çük mekânında geçiriyor. Sanatçmın mekân olarak nişi seçmesinde karolann zamanın iz- lerini taşıması da etkili olmuş; çün- kü yirmi yıllık bu karolar mekâmn belleği konumundalar. Ancak bu karolar üzerinde geçici imgeler de sergileniyor. Bu yolla da modem- postmodern ikilemi yakalanıyor. Tunç, kendisini de bir malzeme olarak kullanma nedenini şöyle açıklıyor "Ben önceliklebir dilya- ratma> ı amaçbyonım. Bu dOde an- latınu ben koliylaşarabiliyorsam bunun içinde ben de olmalıyım. Önemli olan bir düin ortaya çıkma- s»." Genç sanatçının yarattığı dilin amacı ise içinde yaşadığı çağı yan- sıtabilmek. HeT türlü aracı, malze- meyi kullanarak sınırlı mekânlar- da sınırsız anlatımlar yaraülıyor. Genç sanatçı 20 şubat 1 mart ta- rihleri arasında da aynı mekânda barkovizyon aracılığıyla, okul sıra- lan ve afişler kullanarak 1981yapımı Cüneyt Arkm'ın baş- rolde yer aldığı 'Dünyayı Kurta- ran Adam' adlı filmı gösteriyor. Tunç çalışmalanndan Mekânsal Otoportre'yi bilinç, Dünyayı Kur- taran Adam'ı da bilinçaltı olarak ni- telendiriyor. Sanatçı, malzemesi olan filmi şöyle tanımlıyor "Birşey- ler yapma kaygısıylaortaya çıkmış, ancak zamanla öyle bir konuma gelnuş ki kuDaıulan görüntüler or- taya 'kitsch' birfilmçıkarmış. Ba- na göre trajik bir komedifibninedö- nüşmüş. CüneytArkm fümleri, ens- talasy onlann şimdiki zamanın ay- nası okluğu gibi kendi zamanlan- nın aynası 'Dünyayı Kurtaran Adam' Türksmemasmm Amerikan sineması karşısındaki ekonomik kaygılannı diie getimor. Tüketü- mişi. hiçbir şe\ sunmayacak hiçbir çağnşoruna >ol açmavacak şekilde insanlarayenidensunmamn kavga- smı veriyor" natçdann önenüi bir payı var. Bu oyunla yönetmenliğe adım atan Er- dalKüçükkömurcü'nun disiplinli ve duyar- b çalışması, Gûl Emre'nin Simon dünya- sınauygun dekorve giysileri, "Büjük Âşık- lann Sonuncusu"nu Broadvvay 'deki benzer- lerini aratmayacak bir düzeye ulaştırmış. DevletTıyatrolan yapımlannda zaman za- man "kasıntroyunculuktan ve "knTakhk- tan yoksun" sahneleme anlayışından yakı- nılır. Buyapımda her öğe Neil Simon'ın dün- yasıyla bütünleşebilmiş. Önemli bir tiyat- ro olayı değil izlediğimız, ama çapma denk düşen bir çalışma. Soflulcfcanlı Inglllz güldürüsü Amerikan komedi geleneğınin tam ter- sine, Ingilız töre komedisi geleneği içinde duygusalhğa pek yer yoktur. Oyun kişile- ri zekâ ve hünerlerinı sergileyerek birbir- lerine olan üstünlüklerini kanıtlama caba- sı içindedir. En zeki, en kurnaz olan ve hi- le yapmayı en çok beceren en çok güldü- rendir. Yenilse de, kazansa da... "S5z ko- miği'', Ingilizlerin komedıde dünyaya ko- layca meydan okuyabildikleri bir üstünlü- ğü gösterir. Restorasyon dönemi lngiliz tö- re komedyasmdan bu yana sürcn bu "nfik- te kotarma" ustalıği çağdaş farslarda da "önceiiğinı korur. Yüreğe seslenmeyen, so- gukkanlı türden bir güldürüdür tngilizlerin- ki. Aktör, seyirciyi kahkahadan kınp geçi- rirken sahnedeki soğukkanlı, alaycı tavrı- nı korur. Bu nedenle daha da çok güldürür... Yalnız söz komiğine değil, töre komedi- si geleneği doğrultusunda, kaçmalı-kova- lamalı bir hareket güldürüsü de içeren çağ- daş lngiliz farsının en önemli tecimsel isim- lerinden biri olan Ray Cooney'in oyunla- n, bilindiği gibi yıllardır Dormen Tiyatro- su'nun dagannda. "Han^si Kana" Dormen Tiyatrosu'ndan izledıklerimız arasında en kusursuzu. Ama her Cooney oyunu, her şeyin karmakanşık edilip çözülüverdiği, sonunda hiçbir suçun işlenemediği ve kim- senin zarar görmedigi bir gelişim çizgisi- nin çeşitlemelerini sunarken kurgu, kişileş- tirme, olay örgüsü dûzeyi farklı olsa da güldürmeyi başanyor. Dormen Tiyatrosu'nun son Cooney oyu- nu olan "Kare As" yazann eski oyunlann- dan. Karmaşık trafiğinin sahneye kovucu tarafmdan kotanlması oldukça zor, oyTin- cuyu çok hızlı bir hareket düzeni içinde zorlayan, yine de söz komiği acısından ya- zann daha başanlı oyunlannı aratmayan bir fars. Beklenmedik bir servete konmaya aday saf bir genç boyacı, arkadaşının bu serve- ti kaçırmaması için tüm zekâsmı ve kumaz- lığını seferber eden Charlie Bernet ve ser- veti doğru kışiye iletmekten sorumlu bir ai- lenin birbirinden ekszantrik bireyleri... Ser- vete talip olanlann çoğalmasıyla ortalık iyice kanşacak, trafik karman çorman ola- cak, zincirleme olarak birbirine bağlanan yalanlar, içinden çıkılmaz bir duruma ge- İecektir. Olaylann nasıl geliştiğini ve işin içinden çıkılıp çıkılamadığını anlamak için oyunu izlemelisiniz. Haldun Dormen, oyunun iki baş kişisin- de Ray Cooney'in beklediği kıvrak ve ener- jik oyunculukta hünerli ve deneyimli "as" oyuncular yerine, iki genç ve yetenekli sa- natçıya olanak tanımış. Wood'u SuatSun- gur, genellikle Haldun Dormen'in kendi- sinin oynadığı türde bir rol olan Charlie Bernet'ı de Volkan Severcan canlandmyor. Her ikisi de televizyonun parlamaya doğ- ru giden genç yıkhzlan. Doğrusunu isterseniz, büyüklerini arat- mıyorlar. Suat Sungur, durmadan değiştir- diğı kompozisyonlarla. sahnede oradan ora- ya itılıp yönlendirilen üç, daha doğrusu dört kişiyi, ancak doğuştan komedyen olan- lann yansıtabileceklen biryetenekle yorum- larken Volkan Severcan soğukkanlı, kurnaz "oyun kurucu" görevinin zorluğunu, serin- kanlı, enerjik, soluklu bir oyunculukla a§ı- yor. Diğer sanatçılar ise oyununhrana ısrn- makta biraz gecikmekle birlikte, son aşa- mada yoğun fars temposunu oluşturmakta son derece başa- nlılar. Dormen'in trafiği karma- kanşık. temposu hızlı, nükte bombardımanı güçlü oyunlan sahnelemedeki ustalığı tartışıl- maz. Yönetmen Dormen bu oyununkarmaşık hareket düze- nini de kolayca sırtlamış. So- nuç, güldürü dozu her aşama- da dengelenmiş. enerjik, durma- dan gûldüren bir komedi yapı- mı... Seyircinin tiyatro beklentisi- nin Cooney ve Simon oyunla- nyla sınırlı olmadığını Haldun Dormen de biliyor, Devlet Ti- yatrolan da. Ama arada bir Si- mon, arada bir de Cooney, ti- yatronun değişken rcnklerinin tadına varmak için gerekli. lyi sahnelenmiş ve yorumlanmış olması koşuluyla... Sözünü et- riğim her iki yapımı da talihsiz zamanlarda izledim. "Büyük Âşıklann Sonuncusu" seyir- cıyle bir yıldır sürdürülen ile- tişimin rahatlığı içindeydi. Oyun fazla yayılmıştı. "Kare As" ise bir süre ara verildikten sonra ilk kez oynanıyordu. Bu nedenle ilk on dakika içinde oyunun temposu oluşamıyordu. Güldürü oyunculuğu zor zana- at. Her gün yoğun ve düzenli antrenman gerekli... YAHODASI SELtM İLERİ Mitologya Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenimiz Rauf Mut- luay, bütün sanatlann beşiğinin 'mitologya' oldu- ğunu söylüyor. Yıllardan 1967 olmalı. Atatürk Er- kek Lisesi'nin ikinci Katında hayii kalabalık bir sınrf. Belki güneş vurmuş; güneş, apartman aralıkların- dan sızarak yalnızca öğretmenimize yansıyabil- miş... O sözlerden sonra bende bir mitologya merakı başlıyor. Oysa hangi kaynaklara ulaşmam gerekti- ğini pek bilmiyorum. Edebıyat-sanattutkunu bir iki arkadaşımsa Mutluay'ın sözlerini ciddiye almıyor- lar, varsa yoksa bizim edebiyatımız diyorlar... Yeni Ufuklardergisınin tüm sayılannı kanştınrken bir gün Melih Cevdet Anday'ın hankulade masal- şiiri "Nergis ile Yankı"y\a karşılaşıyorum. Nergis'in Narkissos olduğunu bilip bilmediğimi hatıdaya- mıyorum. "Mermer bir yonuttu sanki yûzü I Bir çizgisi bile oynamıyordu. I Nergis kendini kucaklamak istiyor- du. I Seven de kendi, sevilen de. I Kaç kez kolla- nnı boş yere I Suya daldırdı tutmak için bu başı. I Açlık da ne, yorgunluk da ne, I Hiçbir şey onu bu yerden ayıramadı. "Niye direniyorsun söylesene, I Kaçıcı birgörûn- tü yakalamak için I Sen dönünce yok olacak sev- diğin, I Seninle gelir, seninle gider gördüğûn, I Sen kendinsin arkasından koştuğun, I Niye dire- niyorsun söylesene!" Işte o güzel uzun şiirden iki bölüm. Bizim edebiyatımız' diyen arkadaşlanma ma- sal-şiiri okudum. Çok inatcılan 'yabancı biredebi- yaf'ın şiiri diye mi baktılar, kestiremiyorum, ama ben o günden sonra mitologyanın busbütün tutku- nu olup çıkmıştım. Şurdan burdan kaynaklanm da oluşmaya başla- mıştı artık. Güzel Sanatlar Akademisi'nin yayını bir eser: Mitoloji. Yazan usta ressam Cemal Tollu. 1957'de yayımlanmış bu kitabın önsözünde Cemal Tollu, mitolojiyle nasıl tanıştığını anlatır: "Rahmetli hocamız Ahmet Haşim, sanfa bizzat Yunan tannlannın arasında yaşıyor ve onlara ina- nıyorgibi heyecanla anlattığı masallaha bizim nes- le Yunan mitolojisinin tadını duyurmuştu." Düşünün, 'gelenekçi' sayılabilecek Haşim, gele- ceğin güzel sanatçılanna bir büyüleniş ve büyüle- yiş içinde mitologyayı anlatmıştı. Hatırlatmakta sa- nınm yarar var: "Müslüman Saati" eşsiz deneme- sinin yazan Ahmet Haşim, bir yandan da "Yunan tannlannın arasında yaşıyor ve onlara inanıyor gi- bi" coşkuyla dile getirebiliyormuş mitologyayı. Bugün gelip tıkandığımız bağnazlık noktasından meğer ne kadar-ne kadar uzaktaymışız! Cemal Tollu şöyle de diyordu: "Sanat tarihi için yalnız Yunan mitolojisini öğrenmenin kâfi gelme- yeceğini, bütün diğer kavimlerin ve devirlerin ina- nışlannı ve tarihini de kendisine yetecek kadar ta- nımasının faydalı olacağını görmüştüm." Gelgelelim mitologyaya geniş bir görüngeden yaklaşabilme önerisi o gün bugün karşılıksız kala- cak; bir iki cılız çalışma dışında, "diğer kavimlerin ve devirlerin" hayal öbekleri Türkçede bilgi alanı- mızın dışında kalacaktır. Dahası, Yunan ve Roma mıtologyalan için deçok değerli bir ıki çalışma dışında. hele yenilerde, önem- li yayınlara rastlamak olasız. Benim sık sık başvurduğum kaynaklardan biri, Behçet Necatigil'in 100 Soruda Mitologya kita- btdır. Necatigil, "Türkmitologyası" için çok düşün- dürücü bir yorum yapar. "Tarih kitaplannda uzak hatıralar halinde kalmış eski Türk mitoslannın tarih boyunca sanat eserie- rinde zaman zaman dirilemeyip variıklannı belli edememiş ve ölü ata yadıgârian olarak bir yerde donup kalmış bulunmalan, Türk destan ve mito- logyasının bahtsızlığı olmuştur." Tarih boyunca sanat eserierinde... Sanat eserie- rinin çeşitlenebilmesi için sanat-izler bir çevreye de ihtiyaç duyulmaz mı? öyle çevrelerin var edile- bilmesiyse elbette eğitim olanaklanyla saglanacak- tır. Acaba ne zaman, nasıl? Bir başka kitabım Azra Erhat'ın görkemli çalış- ması Mitoloji Sözlüğü'ûüT. Ciddiyetinin yanı sıra sanatkârca bir tutumla öne çıkan bu eser Azra Ef- hat'ı günümüzde yüce kılıyor. Yer darlığından yalnız bir kitabı daha anabilece- ğim: Edith Hamilton imzalı, Ülkü Tamer çevirisi Mitologya. Bir usta şairin çevirisinden şiir dolu bir mitologyatarihçesi. öyküler öyküleri kovalıyor, des- tan kişileri çağlardan çağlara çıkageliyorlar... Mitologyalar insanlığın ortak hazinesi. Ahmet Haşim'i her zamankinden çok özlememiz • gerekmez mi? 'Âdem ile Havva'nın Çekilmeyen Klîbr Kartal Sanat Tiyatrosu'nda • Kûhür Scrvisi - Kartal Sanat Tiyatrosu 'Âdem ile Havva'nın Çekilmeyen Klibi' adlı yeni bir oyunla perdelerini açıyor. En son Rıfat llgaz'm 'Abbas Yolagiden' adlı oyununu sergileyen topluluk yeni gösterisini ilk kez Kartal Hasan Âli Yücel Kültür Merkezi'nde 23 şubat tarihinde saat 19.30'da sergileyecek. Oyunda, Aileden Sorumlu Devlet Bakanhğı'nın toplumda sarsılan aile imajını güçlendirmek amacıyla bir klip yaptırmak için hareket edişi ve film ekibinin sette yetkilileri bekleyişi ince bir mizah anlayışıyla anlatılıyor. Aile. devlet ve toplumsal değerlerin tartışıldığı oyun son günlerde yaratılan ekonomik ve politik gelişmelere de göndermeler yapıyor. Ülker Köksal'ın 'Âdem'in Kaburga Ketniği' adlı eserinden bazı bölümlerin yer aldığı oyunu Mehmet Esatoğlu uyarladı ve yönetti. Dekor tasanmım Ali Yazıcı, kostüm tasanmım Gülcan Bayar'ın yaptığı oyunda, Nurcan Bayar Ülger, Musa Ocak, Nihat Nadi Ulger, Songül Bayar ve Kadir Özdal rol aîdılar. BUGÜN • AKSANAT'ta saat 12.30'da lazer-disc'ten Çaykovski'nin 'Kuğu Gölü' balesi ve saat 19.30'da Tflbe Saran ve Cüne>1 Türel'in rol aldıklan 'Abelard ve Heloise' adlı tiyatro ızlenebilir. (252 35 00) • FRANSIZ KULTÜR MERKEZİ ve Saint Michel Lisesi işbirlığiyle düzenlenen Muriel Chemin piyano resitali saat 20.00'de izlenebilir. (252 02 62) • BEKSAVda saat I8.00'de PeterWeir'in yönettiği *Ölü Ozanlar Derneş' adlı film izlenebilir. • ÇEKÜLGENÇLİK BİRİMİ İstanbul Seminerleri' kapsamında saat 18.00'de Prof. Dr. Mehmet Özdoğan'ın katıldığı 'Doğal Çevre Ortamının Değişkenliği, Jeoarkeoktji ve istanbul' başlıklı seminer, İTU Taşkışla 109'da izlenebilir. (251 54 45) • ELEŞTtRİ KİTABEVt VE KÜLTÜR MERKEZİ'nde saat 14.00'te 'Yazarlar ve Şairler' toplantısı izlenebilir. (373 38 24) • TARANTA BABU KÜLTÜR MERKEZİ'nde saat 16.00 da 'Ayna' ve saat 19.00'da 'Andrdy RuMevv' adlı fılmler yer alıyor. (235 28 59)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle