Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 25ŞUBAT1997SALI
12 KULTUR
SAHNEDEN AYŞEGÜLYÜKSEL
ADT'den 'BüyükAşıkların
Sonuncusu' ve Dormen
Tiyatrosu'ndan 'KareAs'Bmachvay'denWestEnd'e:
Çağdaş tecimsel tiyatroda güldürüDormen Tıyatrosu'nun bu yılki güldü-
riilerinder bin, ünlü îngiliz "fars" yazan
Ray Coonty'in ilk yapıtlanndan, Tony H3-
too'la bırl kte yazdığı "Kare As". Ankara
Devlet Ti)atrosu'nun geçen yihn başından
bu yana sürdürdüğü "Büyük Âşıklann So-
nuncusu" ise popüler Amenkan yazan Ne-
il Simon'un eski bir oyunu.
Her ild oyun da öncelikle güldünneyi
amaçlıyor Her ıki oyun da -birinin çok tn-
giliz. ötekmin de çok Amerikan olmasına
karşm- seyırcisiyle ıletişim kurmayı başa-
nyor. Herikı oyun da tecimsel tiyatro için
yazılmış. Zaten her iki yazar da tecimsel
tiyatroda "patron" olma şansına ulaşmış ki-
şiler. Cooney Londra'nın ünlü West End'in-
de tiyatro patronu olabilmiş. Neil Simon da
New York'un Broadvvay'inde.
Güldürünün önlenemez
çekiciliğl
Son otuz beş-kırk yıldır tecimsel tiyat-
roda katıksız egemenhğini sürdüren müzi-
kal türü dışında. seyırci topluluklanna sah-
ne olayını en çok çekici kılmış olan dram
türü kuşkusuz komedidir. lsa'dan önceki
dönemlerin iki büyük yazan, eski Yunan'ın
Aristofanes'ı ile eski Roma'nm Pbutus'u
seyırcıyı bugün de güldürmeyi sürdürüyor.
Çağdaş tıyatronun gelışim aşamalan ne
yönde olursa olsun, güldürü, seyırciyi sah-
ne olayına bağlayan en büyüleyici etken.
Trajedi kahramanlan -yaptıklan seçim-
ler ne denli korkunç olursa olsun- hep se-
yircinınötesinde ve üstünde var olabılen ola-
ğanüstü kışiler. Olağan kişileri olağandışı
durumiar ıçine sıkıştınp zora koşan güldü-
rü türü ise seyirciye komik kahramanlara
tepeden bakma, onlann çaresizlikleriyle
alay etme olanağım sağlıyor. Kısacası, tra-
jedi seyircideki "ben"olgusunu parampar-
ça eden, güldürü ise seyircinın "ben"ıni
pohpohlayan, seyirciyi sahnedeki kahra-
manlar karşısında "üstün" kılan bir tür.
Büyük olasılıkla güldürüleri bu yüzden se-
viyoruz...
Güldürünün ayru zamanda güçlü bir eleş-
tiri silahı olarak yüzyıllar boyunca kulla-
nılageldiğini; Aristofanes'ten bu yana gül-
dürü yazarlannm baskı rejimlerinde ne den-
li amansız saldınlara ugradıklannı tartış-
maya gerek yok. Bu yüzden tiyatronun gel-
miş geçmiş en büyük oyun yazarlannın ço-
ğunluğu güldürüden de yararlanmışlar. An-
cak güldürü yazarken güldürmeyi ön dü-
zeyde tutan yazarlann -söyledikleri incir çe-
kirdeğıne sığabilse de- sahnede (özellikle
de tecimsel tiyatroda) büyük başan kazan-
dıkları bir gerçek. Ray Cooney ve Neil Si-
mon gibi...
Broadway nasıl güldürüyor?
Tecimsel tiyatroda Amerikan güldürüle-
riyle tngiliz güldürüleri arasındaki aynmı
hiç düşündünüz mü? Broadvvay tarzı bul-
var güldürülerinde fars olgusu egemen ol-
sa bıle, duygusalhk bir oranda ön düzeye
geçer. Karakterlerin özlemleri, davranışla-
nnın psıkolojik temelı derinlemesine in-
celenıyormuş görüntüsü venlir.
Komik kahramanın içine düştüğü komik
durumiar zaman zaman "pathos" (bunık-
luk) oluşturmayı amaçlar. Birbaşka deyış-
le, Amerikan güldürüleri, nitelikleri ne dü-
zeyde olursa olsun, insan yüreğine seslen-
meyi, güldürürken duygulandırmayı ön-
görür.
Broadway 'de ünlendikten sonra içeriği da-
ha derinliklı oyunlar yazmayi amaçlayan,
bunda da oldukça başarılı olan Neil Si-
mon'un ilk dönem oyunlannda da önemli
bir konu (aile sorunlan, evlilik, yalnızlık)
irdeleniyormuş etkisi bırakılır. Oysa "du-
rum komiği''nden yola çıkarak "hareket ko-
miği" ve "söz komiği" ile buluşan bu oyun-
lann yapısı, ciddi bir sorunun irdelenme-
sine olanak tanımaz. olsa olsa Amerikan in-
sanının kimi sorunlanntn varlığını sezdi-
rir. Ankara Devlet Tiyatrosu'nun sunduğu
"Büyük Âşıklann Sonuncusu", Neil Si-
nkara Devlet Tiyatrosu'nun sunduğu Neil Simon'un "Büyük Âşıklann Sonuncusu"nda
baş erkek rolünü üstlenen Mehmet Atay, yalnız Türkiye'de değil, Broadway ya da West
End'de de alkışlanacak bir yorum sunuyor, Jack Lemmon'u da aşıyor... Dormen Tiyatro-
su'nun Haldun Dormen'in yorumuyla sahnelediği Ray Cooney'in "Kare As"ı ise gül-
dürü dozu her aşamada dengelenmiş, enerjik, durmadan gûldüren bir komedi yapımı...
mon'un, daha yoğun ıçenkh bir tiyatro an-
layışına tam geçış yapmadan yazdığı, gül-
dürücü özelliği, içeriğinin önüne geçen
oyunlanndan.
Sahne yapıtlannın birçoğunu Hollyvvo-
od için senaryolaştırmış olan Neil Simon'un
sınemadakı başaktörü JackLemmon,sıra-
dan Amerikan erkeğinin açmazlannı ve
ikilemlerinı, dozu kusursuzca ayarlanmış
bir komikburuk oyunculuk yoluyla aktar-
mayı başarmıştır. Kusursuz bir tiyatro pro-
fesyoneli olan Simon sahnedeki -özellikle
erkek- oyuncunun tüm becerilerini ortaya
koyabileceği bir anlayışla kotanr oyunla-
nnı. Kötü bir oyuncunun başrolü oynadığı
bir Neil Simon oyununun başanya ulaş-
ması olanaksızdır.
Bu nedenle Neil Simon oyunlannın er-
kek kişilerini -Türkiye'de de- hep "yetene-
ğiıregüvenüff"oyuncularoynamıştır. "Bü-
yük Âşıklann Sonuncusu"nun baş erkek
rolünü, Ankara Devlet Tiyatrosu'nun bu-
günkü genç'orta kuşağının en parlak oyun-
culan arasında yer alan Mehmet Atay üst-
lenmiş. Sanatçı, yirmi üç yıllık bir evlilik
dönemi içinde "muuu" ve "başanh" olmuş,
ancak kırk yaşını aştığı bir noktada. tekeş-
liliğin ötesinde yaşanabılecek coşkulu iliş-
kilerden yoksun kaldığını düşünen, göste-
rişsiz, kendi halinde, kadınlann ilgisini pek
de çekmeyecek tıpte bir "bahk restoranıiş-
tetmecisi"ni canlandınyor.
Atay yalnız Türkiye'de değil, Broadway
ya da West End'de de alkışlanacak bir yo-
rum sunuyor. Barney, dünyanın en titiz ka-
dınlanndan biri olan annesinin evini, onun
evde olmadığını bildıği kımı günlerde -sü-
resi kısıtlı- "öğleden sonra âşklannı" giz-
lice yaşamak için kullanacaktır. Annesinin
kuzusu ve kansınm şeker kocasıyken hız-
lı zamparalığa soyunan Barney'in kendinı
içine attığı uyumsuz durumda yaşayacak-
lan baştan bellidir. Durum komedisi için ku-
sursuz bir temel yaratümıştır. Oyun boyun-
ca Bamey'in, annesinin evine "atuğı" bir-
birinden çok farklı üç kadınla olan dene-
yimleri izlenir.
Mehmet Atay, oyunun açılışında Bar-
ney'in özlemini çektiği "çok kadınta ya-
şam"a hiç de yatkın olmayan kışiliğinin
senmini Şarlo'yu utandırmayacak bir us-
talıkla gerçekleştirdikten sonra kahramanın.
hepsi de birbirinden farklı tutumlar, saplan-
tılar ve beklenn'İCT sergileyen üç kadmın ki-
şilîkleri doğrultusunda geçirmek zorunda
kaldığı değişimleri üstün bir beceriyle yo-
rumluyor. Rolünün her anını özel bir devi-
nimle oluşturarak an gülmeceden buruk
anlara incelikli geçişler yaparak mimik,
hareket ve ses kullanımı bağlamında her an
yeni bir komik değer üreterek... Mehmet
Atay, Jack Lemmon'u da aşıyor... Bar-
r.ey'deki yorumuyla, oyuncu kişi duyarlı-
ğıra her tür rolde yarancüığrn hizmetineve-
rebildiğini bir kez daha kanıtlıyor.
Bamey'i merkezdeki sahne kişisi yap-
makta önemli işlev taşıyan üç kadın ka-
rakteri bu yılki sanatçılardan izledim. Ko-
mik ve abartılı kompozisyonlar çizme yo-
luyla oyunu yönlendiren bu rollerde, Ela-
ine'i Alev Buharah, Bobbi'yi -geçen yıl ol-
duğu gibi- Zerrin Tekindor, Jennette'i de
Nilgün Tan canlandınyor. Buharalı'nm,
seks yapma oyununa istekli olmasına kar-
şın, alaycı ve duygusuz tavnyla zampara-
lıkta deneyimsiz Bamey'i ürküten mutsuz
evli kadındaki grotesk yorumuyla Nilgün
Tan'ın, Jenette'te. artık kendisine ilgi duy-
mayan kocasmı onun en yakın arkadaşıy-
Ia ve kendi en yakın arkadaşının kocasıy-
la aldatma girişimi içinde yaşadığı paniği
canlandıran, ürkek/saldırgan yorumu ters
orantılı olarak örtüşerek oyunu sanp sar-
malarken pop şarkıcısı olnıa heveslisi, pa-
ranoyak, delıdolu ve otçu Bobbi 'yi canlan-
dıran Zerrin Tekindor'un çılgin yorumu
oyunu tam orta yerinde doruğa çıkanyor.
Atay'ın Barney'deki başansında, omuzla-
dıklan rollerin üstesinden hakkıyla gelen
ve Atay'uı oyununu destekleyen kadın sa-
Tunç Ali Çam, 'Mekânsal Otoportre III' başlıklı performansını sundu
Yaşamlaıı anı anlatan oluşlar
GÜL ERÇETtN
Tunç Ali Çam'ı Genç Etkinlik
kapsamında kendisini bir mukav-
va kutunun içine kapadığı perfor-
mansıyla tanıdık. Sonra 20. Yıl
Genç Sanatçı Sergileri kapsamın-
da Maçka Sanat Galerisi'ndeki kü-
çük mekânına kapandı ve kendi
kavTamsal dılini oluşturdu genç sa-
natçı.
Genç Etkinlik'in en çok ilgi çe-
ken performanslanndan birini dü-
zenleyen Tunç Çam'la önce bu et-
kinlik kapsamındaki perfonnansı-
nı değerlendirdik. Küçük bir mu-
kavva kutunun içine kapanan ve
burada metinler okuyan Tunç, çok
değişiktepkiler almış izleyicilerden.
Kimileri sabahtan akşama kadar
kutuda kalıp kalmadığını merak
edip günün çeşitli saatlerinde kont-
role gelmiş. Kimileri de kutunun
içinden gelen sesten rahatsız olup
kutuyu tekmelemiş. Ancak genç
sanatçı perförmansının gördüğü il-
gıden ve izleyicilerle kurduğu ile-
tişimden oldukça hoşnut.
Tunç, genç sanatçılann resim ye-
rine kavTamsal sanata yönelmele-
rini şöyle açıklıyor:
"Resünden çok kavramsal sana-
b tercih etmemiz, malzemeyie kur-
duğıınuıziktisimdenka\Tiaklanı>w.
Resmin tarihsd bir boyutu. geçmi-
şL, kökü, kendi içinde özel bir at-
mosferi var. Mekâna göre değişmt-z
buarmosfer. Ka>ramsal sanatta ise
her gün kullandığımız nesnelerie
daha yakın bir ilctişime gjrebiliriz.
Aslında benceresimmodem çağın,
kavramsal sanat da post modern
çağm bir av nasL""
Performanslannın anında tüke-
tilmesi, geleceğe bir şey bırakma-
ması, resim gibi yüzyıllar boyun-
ca saklanamaması genç sanatçıyı ra-
hatsız etmiyor mu? Aslında Tunç
için önemli olan yaşanılan anı, ça-
ğı anlatabilmek. Her şeyin değiş-
tiği, modern dönemdeki tanımlana-
bilirliğin kalmadığı bir dönemde
kullanılan malzemelerin daha çok
günlük, anlık yaşanabilir, şu ana
ait malzemeler olması, sanatın da
tüketilen sanat olması bu nedenle
rahatsızhkvermiyor "Postmoder-
mzm, nesneleritüketiieniiir imgeie-
re dönüştürfir. Bu nedenle de tüke-
timçağmın bir uzanüsıdır kavram-
sal sanat Zatenyaşanan andan ge-
riye hicbirşey kaİırayor" Bu yüzden
de yaptığı işleri"oluş'' olarak nite-
lendinyor sanatçı. "Beffi bir zaman
içinde geçişi olan, bir amaca yönet-
mekten çoksadece anı anlatan oluş-
lan"
Modcrn-postmodern ikilemi
Sergisini iki bölüme ayıran Tunç
Çam, ilk önce Genç Etkinlik'teki
gibi kendisinin de bir malzeme ola-
rak katıldığı 'Mekânsal Otoportre
III' başlıklı bir performans sergi-
ledi. Seramik karolardan oluşan
küçük bir nişin ıçine gıren sanatçı
ön mekândaki bu nişi buzlu cam-
la kapatıyor, karşısına da bir tele-
vizyon yerleştirerek nişin içinde
kamera aracılığıyla yeniden üretti-
ği görüntüleri (imgeleri) izleyiciye
aktanyoc Izleyiciler bu anlık görün-
tüleri televizyondan izlerken Tunç
yinebütün gününü nişin içındekı kü-
çük mekânında geçiriyor.
Sanatçmın mekân olarak nişi
seçmesinde karolann zamanın iz-
lerini taşıması da etkili olmuş; çün-
kü yirmi yıllık bu karolar mekâmn
belleği konumundalar. Ancak bu
karolar üzerinde geçici imgeler de
sergileniyor. Bu yolla da modem-
postmodern ikilemi yakalanıyor.
Tunç, kendisini de bir malzeme
olarak kullanma nedenini şöyle
açıklıyor "Ben önceliklebir dilya-
ratma> ı amaçbyonım. Bu dOde an-
latınu ben koliylaşarabiliyorsam
bunun içinde ben de olmalıyım.
Önemli olan bir düin ortaya çıkma-
s»." Genç sanatçının yarattığı dilin
amacı ise içinde yaşadığı çağı yan-
sıtabilmek. HeT türlü aracı, malze-
meyi kullanarak sınırlı mekânlar-
da sınırsız anlatımlar yaraülıyor.
Genç sanatçı 20 şubat 1 mart ta-
rihleri arasında da aynı mekânda
barkovizyon aracılığıyla, okul sıra-
lan ve afişler kullanarak
1981yapımı Cüneyt Arkm'ın baş-
rolde yer aldığı 'Dünyayı Kurta-
ran Adam' adlı filmı gösteriyor.
Tunç çalışmalanndan Mekânsal
Otoportre'yi bilinç, Dünyayı Kur-
taran Adam'ı da bilinçaltı olarak ni-
telendiriyor. Sanatçı, malzemesi
olan filmi şöyle tanımlıyor "Birşey-
ler yapma kaygısıylaortaya çıkmış,
ancak zamanla öyle bir konuma
gelnuş ki kuDaıulan görüntüler or-
taya 'kitsch' birfilmçıkarmış. Ba-
na göre trajik bir komedifibninedö-
nüşmüş. CüneytArkm fümleri, ens-
talasy onlann şimdiki zamanın ay-
nası okluğu gibi kendi zamanlan-
nın aynası 'Dünyayı Kurtaran
Adam' Türksmemasmm Amerikan
sineması karşısındaki ekonomik
kaygılannı diie getimor. Tüketü-
mişi. hiçbir şe\ sunmayacak hiçbir
çağnşoruna >ol açmavacak şekilde
insanlarayenidensunmamn kavga-
smı veriyor"
natçdann önenüi bir payı var.
Bu oyunla yönetmenliğe adım atan Er-
dalKüçükkömurcü'nun disiplinli ve duyar-
b çalışması, Gûl Emre'nin Simon dünya-
sınauygun dekorve giysileri, "Büjük Âşık-
lann Sonuncusu"nu Broadvvay 'deki benzer-
lerini aratmayacak bir düzeye ulaştırmış.
DevletTıyatrolan yapımlannda zaman za-
man "kasıntroyunculuktan ve "knTakhk-
tan yoksun" sahneleme anlayışından yakı-
nılır. Buyapımda her öğe Neil Simon'ın dün-
yasıyla bütünleşebilmiş. Önemli bir tiyat-
ro olayı değil izlediğimız, ama çapma denk
düşen bir çalışma.
Soflulcfcanlı Inglllz güldürüsü
Amerikan komedi geleneğınin tam ter-
sine, Ingilız töre komedisi geleneği içinde
duygusalhğa pek yer yoktur. Oyun kişile-
ri zekâ ve hünerlerinı sergileyerek birbir-
lerine olan üstünlüklerini kanıtlama caba-
sı içindedir. En zeki, en kurnaz olan ve hi-
le yapmayı en çok beceren en çok güldü-
rendir. Yenilse de, kazansa da... "S5z ko-
miği'', Ingilizlerin komedıde dünyaya ko-
layca meydan okuyabildikleri bir üstünlü-
ğü gösterir. Restorasyon dönemi lngiliz tö-
re komedyasmdan bu yana sürcn bu "nfik-
te kotarma" ustalıği çağdaş farslarda da
"önceiiğinı korur. Yüreğe seslenmeyen, so-
gukkanlı türden bir güldürüdür tngilizlerin-
ki. Aktör, seyirciyi kahkahadan kınp geçi-
rirken sahnedeki soğukkanlı, alaycı tavrı-
nı korur. Bu nedenle daha da çok güldürür...
Yalnız söz komiğine değil, töre komedi-
si geleneği doğrultusunda, kaçmalı-kova-
lamalı bir hareket güldürüsü de içeren çağ-
daş lngiliz farsının en önemli tecimsel isim-
lerinden biri olan Ray Cooney'in oyunla-
n, bilindiği gibi yıllardır Dormen Tiyatro-
su'nun dagannda. "Han^si Kana" Dormen
Tiyatrosu'ndan izledıklerimız arasında en
kusursuzu. Ama her Cooney oyunu, her
şeyin karmakanşık edilip çözülüverdiği,
sonunda hiçbir suçun işlenemediği ve kim-
senin zarar görmedigi bir gelişim çizgisi-
nin çeşitlemelerini sunarken kurgu, kişileş-
tirme, olay örgüsü dûzeyi farklı olsa da
güldürmeyi başanyor.
Dormen Tiyatrosu'nun son Cooney oyu-
nu olan "Kare As" yazann eski oyunlann-
dan. Karmaşık trafiğinin sahneye kovucu
tarafmdan kotanlması oldukça zor, oyTin-
cuyu çok hızlı bir hareket düzeni içinde
zorlayan, yine de söz komiği acısından ya-
zann daha başanlı oyunlannı aratmayan
bir fars.
Beklenmedik bir servete konmaya aday
saf bir genç boyacı, arkadaşının bu serve-
ti kaçırmaması için tüm zekâsmı ve kumaz-
lığını seferber eden Charlie Bernet ve ser-
veti doğru kışiye iletmekten sorumlu bir ai-
lenin birbirinden ekszantrik bireyleri... Ser-
vete talip olanlann çoğalmasıyla ortalık
iyice kanşacak, trafik karman çorman ola-
cak, zincirleme olarak birbirine bağlanan
yalanlar, içinden çıkılmaz bir duruma ge-
İecektir. Olaylann nasıl geliştiğini ve işin
içinden çıkılıp çıkılamadığını anlamak için
oyunu izlemelisiniz.
Haldun Dormen, oyunun iki baş kişisin-
de Ray Cooney'in beklediği kıvrak ve ener-
jik oyunculukta hünerli ve deneyimli "as"
oyuncular yerine, iki genç ve yetenekli sa-
natçıya olanak tanımış. Wood'u SuatSun-
gur, genellikle Haldun Dormen'in kendi-
sinin oynadığı türde bir rol olan Charlie
Bernet'ı de Volkan Severcan canlandmyor.
Her ikisi de televizyonun parlamaya doğ-
ru giden genç yıkhzlan.
Doğrusunu isterseniz, büyüklerini arat-
mıyorlar. Suat Sungur, durmadan değiştir-
diğı kompozisyonlarla. sahnede oradan ora-
ya itılıp yönlendirilen üç, daha doğrusu
dört kişiyi, ancak doğuştan komedyen olan-
lann yansıtabileceklen biryetenekle yorum-
larken Volkan Severcan soğukkanlı, kurnaz
"oyun kurucu" görevinin zorluğunu, serin-
kanlı, enerjik, soluklu bir oyunculukla a§ı-
yor. Diğer sanatçılar ise oyununhrana ısrn-
makta biraz gecikmekle birlikte, son aşa-
mada yoğun fars temposunu
oluşturmakta son derece başa-
nlılar.
Dormen'in trafiği karma-
kanşık. temposu hızlı, nükte
bombardımanı güçlü oyunlan
sahnelemedeki ustalığı tartışıl-
maz. Yönetmen Dormen bu
oyununkarmaşık hareket düze-
nini de kolayca sırtlamış. So-
nuç, güldürü dozu her aşama-
da dengelenmiş. enerjik, durma-
dan gûldüren bir komedi yapı-
mı...
Seyircinin tiyatro beklentisi-
nin Cooney ve Simon oyunla-
nyla sınırlı olmadığını Haldun
Dormen de biliyor, Devlet Ti-
yatrolan da. Ama arada bir Si-
mon, arada bir de Cooney, ti-
yatronun değişken rcnklerinin
tadına varmak için gerekli. lyi
sahnelenmiş ve yorumlanmış
olması koşuluyla... Sözünü et-
riğim her iki yapımı da talihsiz
zamanlarda izledim. "Büyük
Âşıklann Sonuncusu" seyir-
cıyle bir yıldır sürdürülen ile-
tişimin rahatlığı içindeydi.
Oyun fazla yayılmıştı. "Kare
As" ise bir süre ara verildikten
sonra ilk kez oynanıyordu. Bu
nedenle ilk on dakika içinde
oyunun temposu oluşamıyordu.
Güldürü oyunculuğu zor zana-
at. Her gün yoğun ve düzenli
antrenman gerekli...
YAHODASI
SELtM İLERİ
Mitologya
Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenimiz Rauf Mut-
luay, bütün sanatlann beşiğinin 'mitologya' oldu-
ğunu söylüyor. Yıllardan 1967 olmalı. Atatürk Er-
kek Lisesi'nin ikinci Katında hayii kalabalık bir sınrf.
Belki güneş vurmuş; güneş, apartman aralıkların-
dan sızarak yalnızca öğretmenimize yansıyabil-
miş...
O sözlerden sonra bende bir mitologya merakı
başlıyor. Oysa hangi kaynaklara ulaşmam gerekti-
ğini pek bilmiyorum. Edebıyat-sanattutkunu bir iki
arkadaşımsa Mutluay'ın sözlerini ciddiye almıyor-
lar, varsa yoksa bizim edebiyatımız diyorlar...
Yeni Ufuklardergisınin tüm sayılannı kanştınrken
bir gün Melih Cevdet Anday'ın hankulade masal-
şiiri "Nergis ile Yankı"y\a karşılaşıyorum. Nergis'in
Narkissos olduğunu bilip bilmediğimi hatıdaya-
mıyorum.
"Mermer bir yonuttu sanki yûzü I Bir çizgisi bile
oynamıyordu. I Nergis kendini kucaklamak istiyor-
du. I Seven de kendi, sevilen de. I Kaç kez kolla-
nnı boş yere I Suya daldırdı tutmak için bu başı. I
Açlık da ne, yorgunluk da ne, I Hiçbir şey onu bu
yerden ayıramadı.
"Niye direniyorsun söylesene, I Kaçıcı birgörûn-
tü yakalamak için I Sen dönünce yok olacak sev-
diğin, I Seninle gelir, seninle gider gördüğûn, I
Sen kendinsin arkasından koştuğun, I Niye dire-
niyorsun söylesene!"
Işte o güzel uzun şiirden iki bölüm.
Bizim edebiyatımız' diyen arkadaşlanma ma-
sal-şiiri okudum. Çok inatcılan 'yabancı biredebi-
yaf'ın şiiri diye mi baktılar, kestiremiyorum, ama
ben o günden sonra mitologyanın busbütün tutku-
nu olup çıkmıştım.
Şurdan burdan kaynaklanm da oluşmaya başla-
mıştı artık. Güzel Sanatlar Akademisi'nin yayını bir
eser: Mitoloji. Yazan usta ressam Cemal Tollu.
1957'de yayımlanmış bu kitabın önsözünde Cemal
Tollu, mitolojiyle nasıl tanıştığını anlatır:
"Rahmetli hocamız Ahmet Haşim, sanfa bizzat
Yunan tannlannın arasında yaşıyor ve onlara ina-
nıyorgibi heyecanla anlattığı masallaha bizim nes-
le Yunan mitolojisinin tadını duyurmuştu."
Düşünün, 'gelenekçi' sayılabilecek Haşim, gele-
ceğin güzel sanatçılanna bir büyüleniş ve büyüle-
yiş içinde mitologyayı anlatmıştı. Hatırlatmakta sa-
nınm yarar var: "Müslüman Saati" eşsiz deneme-
sinin yazan Ahmet Haşim, bir yandan da "Yunan
tannlannın arasında yaşıyor ve onlara inanıyor gi-
bi" coşkuyla dile getirebiliyormuş mitologyayı.
Bugün gelip tıkandığımız bağnazlık noktasından
meğer ne kadar-ne kadar uzaktaymışız!
Cemal Tollu şöyle de diyordu: "Sanat tarihi için
yalnız Yunan mitolojisini öğrenmenin kâfi gelme-
yeceğini, bütün diğer kavimlerin ve devirlerin ina-
nışlannı ve tarihini de kendisine yetecek kadar ta-
nımasının faydalı olacağını görmüştüm."
Gelgelelim mitologyaya geniş bir görüngeden
yaklaşabilme önerisi o gün bugün karşılıksız kala-
cak; bir iki cılız çalışma dışında, "diğer kavimlerin
ve devirlerin" hayal öbekleri Türkçede bilgi alanı-
mızın dışında kalacaktır.
Dahası, Yunan ve Roma mıtologyalan için deçok
değerli bir ıki çalışma dışında. hele yenilerde, önem-
li yayınlara rastlamak olasız.
Benim sık sık başvurduğum kaynaklardan biri,
Behçet Necatigil'in 100 Soruda Mitologya kita-
btdır. Necatigil, "Türkmitologyası" için çok düşün-
dürücü bir yorum yapar.
"Tarih kitaplannda uzak hatıralar halinde kalmış
eski Türk mitoslannın tarih boyunca sanat eserie-
rinde zaman zaman dirilemeyip variıklannı belli
edememiş ve ölü ata yadıgârian olarak bir yerde
donup kalmış bulunmalan, Türk destan ve mito-
logyasının bahtsızlığı olmuştur."
Tarih boyunca sanat eserierinde... Sanat eserie-
rinin çeşitlenebilmesi için sanat-izler bir çevreye
de ihtiyaç duyulmaz mı? öyle çevrelerin var edile-
bilmesiyse elbette eğitim olanaklanyla saglanacak-
tır. Acaba ne zaman, nasıl?
Bir başka kitabım Azra Erhat'ın görkemli çalış-
ması Mitoloji Sözlüğü'ûüT. Ciddiyetinin yanı sıra
sanatkârca bir tutumla öne çıkan bu eser Azra Ef-
hat'ı günümüzde yüce kılıyor.
Yer darlığından yalnız bir kitabı daha anabilece-
ğim: Edith Hamilton imzalı, Ülkü Tamer çevirisi
Mitologya. Bir usta şairin çevirisinden şiir dolu bir
mitologyatarihçesi. öyküler öyküleri kovalıyor, des-
tan kişileri çağlardan çağlara çıkageliyorlar...
Mitologyalar insanlığın ortak hazinesi.
Ahmet Haşim'i her zamankinden çok özlememiz •
gerekmez mi?
'Âdem ile Havva'nın Çekilmeyen
Klîbr Kartal Sanat Tiyatrosu'nda
• Kûhür Scrvisi - Kartal Sanat Tiyatrosu 'Âdem ile
Havva'nın Çekilmeyen Klibi' adlı yeni bir oyunla
perdelerini açıyor. En son Rıfat llgaz'm 'Abbas
Yolagiden' adlı oyununu sergileyen topluluk yeni
gösterisini ilk kez Kartal Hasan Âli Yücel Kültür
Merkezi'nde 23 şubat tarihinde saat 19.30'da
sergileyecek. Oyunda, Aileden Sorumlu Devlet
Bakanhğı'nın toplumda sarsılan aile imajını
güçlendirmek amacıyla bir klip yaptırmak için hareket
edişi ve film ekibinin sette yetkilileri bekleyişi ince bir
mizah anlayışıyla anlatılıyor. Aile. devlet ve toplumsal
değerlerin tartışıldığı oyun son günlerde yaratılan
ekonomik ve politik gelişmelere de göndermeler
yapıyor. Ülker Köksal'ın 'Âdem'in Kaburga Ketniği'
adlı eserinden bazı bölümlerin yer aldığı oyunu
Mehmet Esatoğlu uyarladı ve yönetti. Dekor tasanmım
Ali Yazıcı, kostüm tasanmım Gülcan Bayar'ın yaptığı
oyunda, Nurcan Bayar Ülger, Musa Ocak, Nihat Nadi
Ulger, Songül Bayar ve Kadir Özdal rol aîdılar.
BUGÜN
• AKSANAT'ta saat 12.30'da lazer-disc'ten
Çaykovski'nin 'Kuğu Gölü' balesi ve saat 19.30'da
Tflbe Saran ve Cüne>1 Türel'in rol aldıklan 'Abelard
ve Heloise' adlı tiyatro ızlenebilir. (252 35 00)
• FRANSIZ KULTÜR MERKEZİ ve Saint Michel
Lisesi işbirlığiyle düzenlenen Muriel Chemin piyano
resitali saat 20.00'de izlenebilir. (252 02 62)
• BEKSAVda saat I8.00'de PeterWeir'in yönettiği
*Ölü Ozanlar Derneş' adlı film izlenebilir.
• ÇEKÜLGENÇLİK BİRİMİ İstanbul Seminerleri'
kapsamında saat 18.00'de Prof. Dr. Mehmet
Özdoğan'ın katıldığı 'Doğal Çevre Ortamının
Değişkenliği, Jeoarkeoktji ve istanbul' başlıklı seminer,
İTU Taşkışla 109'da izlenebilir. (251 54 45)
• ELEŞTtRİ KİTABEVt VE KÜLTÜR
MERKEZİ'nde saat 14.00'te 'Yazarlar ve Şairler'
toplantısı izlenebilir. (373 38 24)
• TARANTA BABU KÜLTÜR MERKEZİ'nde saat
16.00 da 'Ayna' ve saat 19.00'da 'Andrdy RuMevv' adlı
fılmler yer alıyor. (235 28 59)