02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 ŞUBAT 1997 PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER İslamda Nikâh Prof. Dr. NECIP BILGE T ûredi tankat şeyhlerinin din perdesi altındakı kirli ışleri. ımarn nikâhı adıyla da antlan İslamda nikâh konusunu gündemin ön sı- ralanna getirdi. Tekrar di- yoruz. çünkü şimdikı Refah Partisı'nin ağababası olan Mıllı Selamet Partisi mıl- letvekılleri 1978"de dınsel nikâh usulüne dönülmesı ve müftûlerin nikâh kiymala- n konusunda Meclıs'e >asa önerisi ver- mışlerdi. 198O'lı yıllarda Millı Sela- met'in yerinegeçen Refah Partisi millet- vekilleri. bu öneriyı yınelediklen gibi, İstanbul'un RefahU belediye başkanı da aynı isteği dilegetirmıştı. Buöneri \edi- leklerin dınsel açıdan y anhşlığına \ e ulu- sal birlik açısından sakıncalanna deği- nen görüşlerimızi o zaman yazdığımız yazılardabelinmıştik. (28Temmuz 1978 tarihli Milliyet. 1n Aralık 1994 tarihli Cumhuriyet). 1- Dini nikâh deyiminin yanhşhğr. Şim- dı Aczmendı denen türedi ve meczuplar topluluğu, cumhuriyetın anayasasını ve kılık-kıyafet yasalannı çığneyerek ve ts- lamı da kalkan yaparak dini nikâhı yay- tnaya ve savunmaya çalışıyor. Iktidarla- nn oy kazanma düşüncesiyle. cumhun- yetin temel öğelerinden \erdıklen ödün- lerden cesaret alan bu davranışın teme- linde şcriat devleti kurma amacı yattnak- tadır. Onlara göre şeriatta evlenmenin dinsel bir işlem olduğu ve bu nedenle din adamıtarafındanyapılması gerektıği ile- n sürülmektedir. Oysa bu görüş tama- men yanlıştır. Resmı belgeler ve bilım- sel eserler bu görüşün temelınden yanlış olduğunu göstermektedır. a) Fıkıh bilgini ve tarihçı A. Cevdet Paşa'nın başkanlığındaki bır kurulca Ha- nefı mezhebi esaslanna göre hazırlanıp kanunlaştınlan ve 50 yıldan fazla yürür- lüktekalmışolanMecelle'nın 1. madde- sinin gerekçesinde, bugünün dilı ile "Fıkhın ahirete ilişkin olan hususlan iba- detlerdir; dünvava ilişkin konulan nikâh- lar,işlemlervecezalardır'" dıye yazıli bu- lunmaktadır. Öyleyse nikâh ışleminın bir din adamı tarafından ya da onun huzu- runda yapılmasına gerek yoktur. Kaldı ki, İslamın önemli ibadeti olan namazı bile, muhakkak imam değil herhangı bir kimse dahi kıldırabihr. Çünkü. İslamda din adamı sınıfı yoktur. b) Cumhuriyetin kuruluşundan gerek önce, gerek sonra, tslam hukuku hakkın- da yazılan kitaplar da Mecelle'dekı gö- rüşü doğrulamaktadır (1). yani ntkâh din- sel değil, dünyasal bır işlemdir. Sadece iki tanık huzurunda taraflann vapacağı beyanla tamamlanır. Ancak unutmamak gerekır kı, Hz. Peygamber zamanında, nüfus az ve kabile hayatı egemen oldu- ğu içın herkes birbinni tanırdı. Buna kar- şın o zaman bile açıklığı sağlamak dü- şüncesiyle, nikâh töreninin topluluk içın- de yapılması tavsiye edilmekte idı. Za- man içınde nüfus çoğaldığı ve toplum genişledıği için evliliğin sağlık koşulla- nnın gerçekleşip gerçekleşmediğinı. ev- lenme ışlennin fiilen yapılıp yapılmadı- ğmı saptama işi zorlaştı. Bu nedenle de\ - letler bazı önlemler almak zorunda kal- dılar. Osmanlı devleti de daha Kanuni Sul- tan SiUeyman zamanında "Kadı i/ni ol- madan yapılan nikâhın geçerii olmaya- cağı" hususunda Şeyhülislam Ebussuud Efendi'den fetva almıştır (2). Fakat bır yandan ulaşım \ e iletişimin, öbûr yandan resmı örgütlenmenin yetersizliğinden ötiirü, taşradakı yerleşım binmlen bir ya- na. Istanbul'da bile eski usulde. kadıdan ızin almadan. dinsel nikâh yapılmasına devam edilmiştir. 1881 "de Sicil-li Nüfus Nizamnamesı İzinnameli. yani devletin iznine bağh nikâh usulünü getirmis, ise de. bu da tam olarak uygulanamamıştır. Halbuki. izinnameli nikâh, aynı erkeğin kanları arasındakı tartışmalarda "Ben izbuıameliyiıa, sen izinnameli değüsin" biçiminde bir üstünlük nedeni sayılır ol- muştu. Birinci Dünya Savaşı içinde 1917 yı- lında çıkanlan Hukuku Aile Karamame- si de resmi nıkâhla ilgıli hükümler ıçer- mekte idiyse de, iç \e dış baskjlar sonu- cundabukararname 1919'daİstanbul'da- kı işgal kuv\etleri komutanlığının enı- nyle yürurlükten kaldınlmıştır (3). 2- Medeni nikâh: Medeni ya da ötekı adıyla resmı nikâh yönünde Osmanlı'dan ben atılan adımları Türk Medeni Kanu- nu tamamlamıştır. Gerçekten Medeni Kanunu"nun yürürlüğe girdiği 1926 yı- lından ben resmı nikâh. kent ve beldeler- de belediye görevlileri tarafından, köy- lerde de muhtarlarca ikı tanık huzurun- da yapılmakta ve ışlem nüfui idaresine bıldinlmektedir. Bunun nedeni evlıliğe resmiyet ve açıklık kazandırmak ve ıle- nde nesep, miras vs. bakımından çıkabi- lecek anlaşmazlıkları önlemek ya da bunlann çözümünü sağlamaktır. Bu sivil tören dışında. istenırse dinsel tören yapıl- masına kanun izin vermiştir. Ancak he- men belirtelim ki, resmi evlenme belge- si gösterilmeden dinsel tören yapılamaz Bugün yasama organında görev yapa- cak duruma gelmiş bazı Refahlı milletve- killcrinin yalan dolan beyanlannın aksi- ne Almanya, Belçika, Fransa, Hollanda, İsviçre gibi bazı devletlerde, bizde oldu- ğu gibi önce medeni nikâh yapıldıktan sonra, isteğe bağh olarak dinsel tören de yapıhnaktadır. Sadece Vatikan dev letın- de dinsel nikâhla yetinılmektedır ki ora- sı da Türkiye'ye örnek olamaz. tngilte- re. Isveç gibi kimi devletlerde de dini ya da medeni nikâh hususunda taraflar ser- best bırakılmıştır. 3- Dinsel nikâhın Türkiye'dedoguraca- ğı sorunlar: "Nikâh, imamlar ya da müf- tüler tarafından kıyılırsa ne olur" sorusu akla gelebilir. Bilındiği üzere müftüler. Diyanet İşleri Başkanlığfnabağh din gö- revlileridır. Onlara nikâh kıyılması husu- sunda yetki venlmesi. 1937"denbenana- yasalanmızda yer alan laiklik ilkesine avkın düştükten başka, Müslüman olma- yan yurttaşlanmızın ve Türkiye'de yer- leşmış yabancılann nikâhlannın, kendi din^el inançlanna bağh din adamlan ta- rafından kıyılmasını ıstemelerine yol açar. Çünkü Lozan Antlaşması yurdu- muzdakı dinsel azınlıklara böyle bir ay- ncalık tanımaktaydı. Lozan müzakere- len sırasında Türkiye'de dinsel hukuk egemendi ve onlara özellikle aile huku- ku açısından böyle bir ayncalık tanımak zorunda kalınmıştı. Fakat bu durum memlekette hukuk bırliğını bozuyor ve ağır sorunlar yaratıyordu. Buna son ver- mek ve ülkemizde hukuk ve yargı birli- ğini sağlamak için laik temellere dayanan bir hukuk düzeni kurmak gerekiyordu. tşte bu nedenle 1926'dan itibaren hukuk, ceza ve tıcaret alanlannda çağdaş, laik ni- telıkli kanunlar kabul edilerek hukuk bir- liği sağlandı ve azınlıklar da Lozan'ın kendilerine tanıdığı ayncalıklardan vaz- geçtiler. Bu vazgeçmenin geçerli olma- dığı konusunda Yunanistan'ın yaptığı başvuruyu o zamanki Milletler Cemiye- ti reddetti. Sonuç: Yerleşmiş olan laik devlet dü- zeninden. başlangaçta ufak tefek gibi gö- rünen ve bu nedenle önemsiz sayılabile- cek olan ödünler vermenin sonuçta top- luma çok pahalıya mal olacağının bilin- mesı gerekir. Osmanlı devletinin çökme- sinde büyük rolü olan kapitülasyonlar da vaktiyle padisahlann önemsiz saydıkla- n bazı lütuflardan doğmuş ve sonradan devletin başına bela olmuştur. Bu belaya ancak imparatorluğun idam fermanı de- mek olan Se>T batağı'ndan kurtulmak içın Atatürk'ün önderliğinde ulusumu- zun kazandığı KurruluşSavaşı'ndan son- ra imzalanan Lozan Antla^ması'yla son verilebilmiştir. Böyle bir bela Ue tekrar karşılaşmamakiçin Atatürkve arkadaş- lan laik devlet ve laik hukuk düzenini kurmuşlar >« böyiece hukukbirliğini sağ- lamışlardır. Bunun İslama aykın düşt-n hiçbir yani yoktur. Bu düzeni korumak hepimizin göre\idir. (1) Bkz. M. Zihni Ef. Simet-i tslam, Münakehats.l6;Se\HBey, Methali l'su- lıi Fıkıh, s. 101: O Keskioğlu, Fıkıh Tarı- hi ve lslam Hukuku, s.231, H. Cin. h- lamda ve Osmanlı 'da Evlenme Hukuku, s.283; H. Karaman, Mukaveseli lslam Hukuku, s.256. (2) M. Ertuğrul Düzdag, Ebussuud Ef. Fenalan, s.36-37: H. Cin, Age, s.283. (i) G. Bozkurt, Batı Hukukunun Türki- ye'de Benimsenmesi, s.174; H. Cin, ts- lamda ve Osmanlı da Evlenme Hukuku, s 305. ARADABIR FERİHA BÜYÜKÜNAL Hediyelik Eşya Dünyanın çeşıtli kentlerini turistik amaçla gezen milyonlarca insan ülkelerine dönerken gördükleri, etkilendikleri, kısa süreli de olsa soluk aldtklan, fark- lı toplumların kültürlerine dair birtakırn eşyaları sa- tın alırlar. Turizmde deneyımli ulkeler alıcıyı anı eşyalarına yönlendirirken özenle seçtıkleri, kültürlerine dair sımgelerı kullanır; metal, kumaş, porselen, ahşap, cam gibi çeşrtlı malzemeler üzerinde sergiledikleri bu sımgelerı dünyanın dört bir yanına yayariar. Örneğın Paris'm Eyfel Kulesı'ni, Italya'nın Pıza Kulesi'ni ziyaret eden turist herhangi bir obje yeri- ne, çoğu kez kentın sımgesi kuleleri anımsatacak hediyelik eşyaya yönelir. Bu bağlamda bilinçli ça- lışmalar yapan toplumlar tanhlerine, geleneksel kül- türlerine dair çeşıtli boyut ve malzemelerle ürettik- leri anı eşyalarını turıstlere sunarken turizm gelirle- rinin artmasına ve ülkelerinin tanıtımına da aracı olurlar. Geziierini tamamlayan turistler yanlannda bel- geledikleri fotoğraflar, kameralarına çektikleri gö- rüntülerle birtikte belki bır daha görmeyecekleri o ülkeye ilişkın simge anı (hatıra) eşyalarla geri dö- nerler. Evlerinin özel bir köşesinde korudukları bu objelerin bir kısmını da yakınlarına armağan eder- ler. Tarihlerine, geleneksel kültürlerine dair çeşıtli bo- yutlarda ve malzemede ürettikleri simgesel turistik anı eşyalan, farklı fiyat ve niteliklerde turistlere su- nan ülkeler ise gerek ekonomik gerek tanıtım açı- sından kazançh çıkarlar. Son on ytldaTürkıye'nin büyük bir potansiyel el- de ettiği turizm konusu kuşkusuz modern otelcilik ve rehberlik hizmetleri kadar, hediyelik eşyaya da uzanmalıydı. Ne yazık ki tarih öncesi çağlara dair binlerce objeden, koskocaman Selçuk ve Osman- lı dönemlerinın antik değerlerinden esinlenilmiş iş- lere Türk hediyelik eşya sektöründe rastlamak mümkün değildir. Çok az sayıda el işçiliği ile üreti- lenler konuya duyarlı birkaç turistik butiğin dışında gözükmezler. Sıkça rastlananlar ise nazar boncuk- lu. nıteliksiz ağaç oymalı ya da dayanıksız malze- melerle üretilmiş, estetıkten yoksun, ucuz beğeni- nin urünleridir. Nemrut'tan Efes. Karadeniz yaylalanndan Akde- nizsahillerine, tüm turistik yörelerimizde izlediğımiz "hatıra" madeni eşya, halı, kilim gibi dokumalarda, çinide, seramikte ve ahşap oymacılıkta seçilen ko- nulann yani sıra işçilık, kültürel değer ve kalite, ar- zu edilenin çok altındadır. Turizm meslek liselerınde olabıleceği gibi, güzel sanatlar fakültelerinde ve Turizm Bakanlığı'nca açı- lacak kurslarda araştırma ve geliştirme yöntemle- ri ileTürk turistik eşya konusu venlecek eğitimle ele alınmahdır. Kırsal kesimde yöresel el sanatlarıyla uğraşanla- ra verilecek eğitım, saptanan biçim ve tarihsel içe- riklerle zenginleştirilerek ürünlenn niteliğini yüksel- teceğı gibi ekonomilerine de büyük kazançlar sağ- layabilir. Tunzm Bakanlığı'nın yönlendirerek öncülük ede- ceği hediyelik eşya konusu, malzemesi bol ülke- mizde yanşma ve önerilere açık tartışmalarla ele alı- nırsa kısa zamanda beklenen verime ulaşacaktır. Eğitimimizin 'Hâl-i Pür-melâli' Dr. MUHSİNE HELİMOĞLU YAVUZ S evgilı ,\li Nesin eğıtim üzerine hazırla- dığı bır denemesını, 19 Hazıran 1996'da ikı yüze yakın aydına ve sivıl kuruluşa yoİladı ve onlardan. eylül ba- şına kadar bu deneme üzerine düşün- ce ve eleştırilennı bıldıımelennı iste- dı. Denemenın amacınm da, "Türkiye' 1 de yepyeni bir eğitim anlaytştiçin toplumsal bir hareket başlat- mak" olduğunu belırttı. Sonra da aldığı ele^tınler ve önenler doğrultusunda, bır "Egitim Bildirge- a"hazırlayıp ımzaya açtı. Bu bıldırgenın "Kamuoyuna >tektup" bolümü şöyle başlıyor: "On yıUardan beri, yurdumuzda uygulanagelmekte olan egitim sistemimizin çöktfi- ğü bir sır değildir. Kğitim sistemimizbilimdcn ve bi- Ümsellikten uzaklaşmı^tır. Milli Eğitim Bakanlı- ğı'nda gericiliğin, yobazlığın ve faşizmin etkisi her gün artmaktadır." Doğru söze ne denır... Eğitim MStemımizde bı- limsellikten uzaklaşılıp gericiliğe öylesine ödünler verilmıştirkı.ışteyarattığıtraji-komıksonuçlaror- tadadır. Ünıversıtede okuyan kızlanmız bile kendılenne rehber olarak bilimi degil şeyhleri, mollalan seçı- yorlarsa; cınlerden korkup. cıncı hocalann a^ağı- lık saldınlanna ses çıkaramıyor, kendi bedenleri- ne. ınsanlık onurlanna bile sahip çıkamıyorlarsa; bır cıncıden kurtuluşu bir başka cinciye sığınmak- ta anyor ve utancın derin bataklıklannda boğulu- vorlarsa, okullanmızın bu çağdışı eğitim program- ları ivedılıkle düzeltılmeli. gcrekiyorsaher şey bi- limin aydınlığındayenıden kurulmalıdır. Yoksa bu düzen. daha çok KalkancıMar. Müshlm'ler yetışti- rir \ e daha çok Fadime'ler kurban eder. Bu eğitim bildırgesinde "Eğitimin Amaeı** da özetle şöyle sıralanıyor: "Düşüncn.araştıraruincc- leyen, kuşku duvan. kendisini ve çevresini sorgula- yan ve eleştiren, günü gününe yaşamayıp hem geç- ILAN TÇ FATTH 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Sayı: 199614^ Davacı Naile Kargı vekilı tarafından, davalı Mehmet Sûreyya Kargı aleyhine mahkememizde açılmış bulu- nan gaiplik davasında. tstonbul, Fatıh, Canbazive Mah. Cilt: 012/06, Say- fa: 73, kütük 507'de nüftısa kavıtlı bulunan Muzaffer ile Naile'den olma 22.5.1956 D.'lu Mehmet Sürey/ya Kargı'nın 1990 yılının sonlarında 1991 yılının başlannda her günkü gibi evden çıktığı ve bir daha da geri dönmedıeı. Fatih Cumhuriyet Savcıhğı'ntn 1991,3839 say'î ve 1991 1412 karar nolu evrakı ile havat ve memadı hakkında hiçbir bilgi alınamadığından. ads geçenin bu sebeple ölmüş ad- dolunurak gaipliğıne karar verilmesini talep etmiş ol- makla, Yukanda ısmi bıldırilen şahsın hayat ve memadı hakında bilgisı ve görgüsü bulunan varsa, 1 yıllık süre içmde Fatıh 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1996 i 47 e>as sayılı dosyasına nıüracaatları ılgilılere ilanen duyurulur. 17.1.1997 Basın-. 3448 BODRUM GÖKÇEBEL EVLERİ > Bodrum'a 20 kmyakınlıkta Bütün su sporlarına elverişli Dünyanın sayılı büyüklükteki sualtı müzesine sahip Manzara kapanma sorunu olmayan İnşaat kalitesi yüksek Biyolojik arıtma sistemi Doğal bitki örtüsü korunmuş Yüzme havuzları ve geniş sosyal tesislere sahip Uygun fiyatlar ve uygun ödeme koşulları Beş Değişik Villa Tasarımıyla, Seçkin Sahiplerini Bekliyor. SHOWPA (0212)275 55 55 SHOWPA bir SH0W TV kuruluşudur. Ankara Ofıs : (0312) 419 58 86/87 Izmır Oiıs : (0232) 484 92 96 Bodrum Ofıs : (0252) 316 65 78 SHOWPA ınternet web adresı: tittp^/www.medyatext.com/showpa rruşi değerlendiren hem de gelecegi ve gelecegin so- runlaruu öngörme\e çalışan, kendisinin ve başka- lannın hakkınıaravan. haksızlıklara karşı gelebile- cek cesaretc sahip, başkalan mutsuzken mudu o\- mavan, toplumsal sonımlulugu olan... vb~ Yakla- şık bir yüzyıl sonra bu yazılı belgeyi okuyan ço- cuklanmız herhalde. 21. yüzyıla girerken bile bi- zım eğitim sistemimiz. bu olması en doğal olan amaçlan bile içermiyormuş da bunlann gerçekleş- mesı içın uğraş venliyormuş dıyerek, büyük bir utanç ve şas.kınlık duyacaklardır sanınm. Çünkü, 1839'da Mustafa Reşit Paşa tarafından ılan edilen ^Tarırimat Fermanı"nı ilk okuduğum- da, o çocuk bılincimle nasıl da şasınp kalmıştım. Fermanın ilk maddesinde herkesin mal, can ve na- mus güvenliğinin sağlanacağı belırtiliyordu. De- mek o zamana kadar sağlanmıyormuş. ama nasıl olur diye donakalmıştım. Sonra da askerliğin bel- lı bır süreye bağlanacağını. herkesten gelinne gö- re vergı alınacağını okuyunca yeni bir şaşkınlığa daha düşmüstüm. Giderek büyüdükçe (keşke bü- yürrreseydim) • • "Burası Muş'tur / Yohı yokustur / Gi- den gehniyor/Acepneistir'* ya da "Şahan şaltak Osmanb / Avradı kaltakOsmanlı/Eken- de yok biçen de yok / yiyende ortak Osmanlı" dızelerinin, bu ınsan yüreğinin en duyarlı. en derin, en kınlgan ve en öf- keli yerlerinden kopup gelen türkülerin, ağıtlann öyle du- rup dururken ortaya çıkmadı- ğını anladım. Sonra da bunla- nn tarih içindekı sosyal. kül- türel. ekonomik boyutlannı araştırmaya başladım.Yine bildirgey e dönelim. "Bu Ama- ca Nasıl Ulaşüır" bölümünden birkaç tümce aktanyorum: "Gençler ciddiye ahnmab- du". (Burada genç sözcüğü, okul çağında olan ve eğitilen insan anlamında kullanılmış- tır) Sonınlan dinJenmeli. so- nınlanna çözüm aranmahdır. Cençlere savgı duvulmalıdır, yankş \apma hakkı tanınma- lıdır. yetişkinler bilimsel olma- yan doğrulannı yani inançlan- nı gençlere benimsetmeye kal- laşmamahdır, her genç kendi anadiünde eğitim görebOmeli- dir, en etkih' ve enjyi eğitim anaditinde yapıkr. f nKersite- ler tam özerkliğe kavuşmah- dır. tmam-hatipokullan kapa- ülmalıdır. imam vetiştirmek laik bir devletin görevi değil- dir. Eğitim herkesin hakkıdır ve parasız olmalıdır..." Evet, gelecekte çocuklanmız "De- mek bunlar da yapılmıyor- muş" diye utanacajdar. Şimdi de bildirgenin "Oğretmen" bölümünden birkaç tümce ala- lım: "Oğretmenin görevi, öğ- renciye bilgi aktarmaktan çok, öğrenciye öğrenmesini öğret- mektedir. Oğrenci-öğretmen Uişkisibir ast-üst ili^kisi ohna- maJıdır. Gerektiğinde öğrenci de araşOrmalanyla. inceleme- leriyle, vorumlanyla öğretme- ne öğretebilir. Oğretmen ve öğ- renci arasında gûven sağlan- malıdır. Oğretmen öğrenciye kütüphaneye gitme, kitap oku- ma, kitap satınalnıa alışkan- lıklannı ka/andırnıalıdır. Derslerde toplumumuz eleşti- rilmekten çekinilmemelidir. Oğretmen, başka bir iş >apma- ya gerek duymadan yaşavabi- leceği birficretalmaİıdır." Tüm bunlara bakıldığında. eğitim düzenımizın l4 hâl-i pür-melâli' 1 bir kez daha göz- İer önüne seriliyor. Sevgili Ali 'nin hazırladığı bu bildirge her aydından destek görmeli, ilgili yerlere ulaştınlmalı ve daha da geliştirilerek ivedilik- le havata geçirilmelidİT. Bu ii) hemcn, bugün. ^ımdi vapılmalıdır. Yoksa yann "çok geç" olabılır; "oUbilir'* değil, çok u geç" olacaktır. PENCERE Selam Sana GüzelgünL Tansu Çiller artık Şaibe Hanım diye anılıyor. Yol- suzluklarla gölgelenmiş kişiliğe "şaibeli" denir. An- cak Tansu Hanırn'a "Rehine Hanım" diyen de var. Çünkü Necmettin Hoca'nın rehinesidir DYP lide- ri. Bu durum Şaibe Hanım'ı etkiledi, açılış törenle- rinde besmele çekiyor, başını tesettüre göre örtme- ye hevesleniyor. geçenlerde Eyüp'te gösteri nama- zı kıldı. Şaibe Hanım "mütedeyyin" biri miydi?.. Yokcanım... Peki, Şaibe Hanım hidayete mi erdi?.. Bir Müslüman, Hıristiyan olursa "tanassur etti" denir; bir kâfir Islamt benımserse hidayete erer. Peki, Şaibe Hanım kâfir miydi?.. Değildi. Müslümandı, ama din gösterisi ya da gösterişi yapmazdı; Necmettin Hoca'nın rahle-i tedrisinde dini siyasete alet etmeyi öğrendi. Şaibe Hanım bu kez Hidayet Hanım oldu... Dindar değildi, dinci oldu. Osmanh'da bile kutsal Müslümanlığın bugünkü ölçüde pazarlandığı görülmemişti. 21 'inci yüzyıla 3 kala politika tezgâhında din pa- zarianıyor; inanç borsasında siyasetin bıni bir pa- ra!.. Her gün politika üretmek için iftar sofralan ku- ruluyor; reçel, zeytin, ımambayıldı, sarığıburma, ka- dıngöbeği, vezırparmağı, papazyahnisi, yalancı- dolma, baklava, börek, kuşsütü üzerine donatılan sofralarda feleğın çemberinden geçmiş politika açıkgözlerı toplanıp siyaset cambazhanesinde pe- rende atarak dinsel gösteri yapıyorlar. Allah lillah aşkına soyleyin, ıftar sofrasının sün- netiyle politika arasında ne ilişkı var?.. Politikacılar sözde oruç açmak için iftar yeme- ğinde bir araya geliyorlar.. Ve üçkâğıt açıyorlar; İftar değil, iftira sofrâsına dönüşmüş yağlı ve cı- vık toplantılarda Müslümanlık gösterişi yaparak hem halkı, hem Allah'ı kandırmaya çalışan siyaset madrabazlarının utanması sıkılması yok!.. Camide politika, namazda politika. iftarda politika, sahur- da politika, mevlitte politika, tekkede politika, ce- nazede politika, duada politika, oruçta politika, ni- kâhta politika, tarikatta politika Müslümanlığın kut- sallığını çamurlara bulamak yolunda gözü kararmış çıkarcılann mesleği oldu; kızları kadınları becermek için bile Müslümanlığı kullananlann saymakla bit- meyecek kadar çoğaldığı toplumda Müslümanlık elden gitti... Utanmaz herıflerin ülkesı olduk, bunlar, besme- leyle hırsızlık yapıp vakfa bağış yoluyla rüşvet alan kişiler... Ama Türkiye bu din bezırgânlarına teslim olacak bir ülke değildtr. Örnek mi?.. Işte Güzelgün!. Dinci iktidar, laik cumhuriyet devletinde resrni dairelerin çalışmasaatlerini '7ftarfopu"nagöredü- zenleyince, yanıtı kımden aldı?.. Siyasal partiter suspus, liderler edilgin ve ortalık dumanlıyken' Bartın Adliyesi Yazıişleri Müdürü At>- durrahman Güzelgün Danıştay'a başvurdu. "Oruç tutan-tutmayan" ayrımı yaparak "memurian böl- mek isteyen" dinci iktidara karşı "Ben REFAHY- OL'un değil, cumhuriyetin memuruyum" diyebi- len Güzelgün'ün başvurusunu değerlendiren Da- nıştay "yürütmeyi durdurma" kararı verdi. Şimdi yobazlar Güzelgün'ü ölümletehdit ediyor- lar. Güzelgün'ü savunalım. Güzelgün'ün Türkiyesi'ni koruyalım... Selam sana Güzelgün!.. Güzel günlere selam!.. CE ÇAĞDAŞ YAYINLARI İLHAN SELÇUK DÜŞÜNÜYORUM ÖYLEYSE VURUN 300.000 TL. (KDV dah'l ÇAĞDAŞ YAYINLARI MENTER ŞAHİNLER ATATÜRKÇÜLÜĞÜN KÖKENI, ETKİŞİ VE GÜNCELLİĞİ Atatiirkçiiliiğiîn Kökeni Etkisi ve Giinc'elliği
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle