05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 ARALIK 1997 PAZAR 12 KULTUR Kiıııler geldi geçtL, ldmler kaldı• Parliament Caz Festivali'nde Michel Petrucciani, John Scofield, Bobby Mc Ferrin ile en çarpıcı gece yaşandı. îstanbul Caz Festivali'nde Legends 97, 'tarihe geçen bir konser' gerçekleştirdi. En çarpıcı etkinlik ise 1. îstanbul Müzik Şenliği'ydi. GÖRGÜNTANER Yeni bir bin yıla girişimize i- ki çarpı 365 gün kaldı. 1997 se- nesinin önemli "jazzy" etkinlik- lerine göz atacağımız kısa ge- zintımizde ilk durağımız her za- man, genellikle müzikal kurak- lıkla geçen ilk altı ay sonrasında heyecanla gidilen Parliament Caz Festivali olurdu. 1997'de Parliament, festivalinı tzmir'e taşıdı ve Îstanbul ayağını ger- çekleştirmedi. 4-7 Hazıran ta- rihlen arasında yapılan festiva- lin en çarpıcı gecesı, ilk yansın- da Michel Petnıcciani'nın piya- nosuyla. ikinci yansında John Scofıeld'in grubuyla sahne aldı- ğı geceydi. Gecenin sonuna doğ- ru, Scofield'e piyanoda Petruc- ciani vokalde ise Bobby McFer- rineşlikedince "özel proje" ola- rak gerçekleştırmeye kalksanız binlerce dolara mal olacak bir jam -session ortaya çıktı. Geor- ge Benson ve Dionne VVanvkk ise aynı festivalin dıger "ajhr toplanydr. Kerem Görsev, U- han Erşahin, Can Kozlu ve VbJ- kan Hürsever'den oluşan dörtlü. sürpriz bir şekılde ağır toplar- dan rol çaldı. Aldığımızduyum- lar doğruysa Parliament Caz Festivali 1998'de de sadece iz- mır'de yapılacak. Haziranın ilk haftası içınde tzmir'dekı oteller- de yer bulmak giderek zorlaşa- cağa benzıyor. 36 konserlik restni geçit Parliament Caz Festivali'nin Istanbul'da ardında bıraktıgı boşluğu 1 Boğaziçi Festivali doldurmaya çalıştı Türk Caz Starlan Gecesı, Fish, Colosse- um hatınmdakalan gruplar. Bü- yük usta Ray Brown'ı üçlüsüyle izledik. lzleyicı sayısmın azlığı konserin atmosferini etkilediyse de usta formundaydı. Temmuz ayı ise hem cazse- verlerin hem de caza şöyle veya böyle bulaşan, cazm kıyısında dolaşan müziklen sevenlerin ve "Dünya neteri dinüyor"u merak edenlenn 15 gün boyunca mûzık soluyup. müzik konuştuklan îs- tanbul Caz Festivali'nin damga- sını vurduğu ay oldu. İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı tarafından gerçekleştirilen festival, gör- kemlı açılışında "Legends '97" adı altında Vlarcus Miller, Eric Clapton, David Sanborn, Joe Sample ve Stew Gadd'den olu- şan beşliyi konuk ertı. Konser. kimilerine göre "bol stariı içi boş bir rılm",kimılerine göre ise bır daha bir araya gelmeyecek bir grupla "tarihe tanıklık" olarak 1) John Scofield, 2) Bobby Mc Ferrin, 3) Michel Petrucciani, 4) David Sanborn, 5) Joe Sample, 6) Nigel Kennedy, 7) Eric Clapton, 8) Marcus Miller. değerlendirildi. Gerçekten de dünyada sadece 10 kentte ger- çekleştirilen konser için Atina ve Tel Aviv'den bile gelenler ol- duğu düşünüldüğünde konseri izleme şansını bulan 4 bin kışi- nın "tarihe geçen bir konsere" tanıklık ettığini söyleyebihriz. 5 ayn nıekânda değişık mü- zik türlerini banndıran progra- mıyla 36 konserlik bir resmi ge- çit sunan festival, Roxy"de ger- çekleştırdiği gece yansı konser- leri ıle de bır yenilığe imzasını attı. Geçen günlerde Roxy'yi yi- ne ziyaret eden Groove CoUecti- ve bu silsılenin en altı çizilecek ismi olarak öne çıktı. Açıkhava Tiyatrosu'ndaki Goran Bregoviç konseri. en eğlenceli konser ol- du. Giiher ve Sûher PekineTin Jacques Loussier Trioile gerçek- leştırdikleri konser bir dünya prömiyeri idi. 200O'lı yıllara gi- rerken müzik nereye gıdıyor di- yenler, 10 yıl önce Bristol'de iken aynı soruyu sorup yola çı- kan \e verdikleri cevaplarlatrip- hop'un isim babası kabul edilen Massive Attack konseriyle baş- ka bir gezegene seyahat ettiler Fazı) Say izleyenleri büyüledı. Radio Tarifa ise keşke Cemal Reşit Rey Konser Salonu'ndan daha büyük ve grubun atmosfe- nne uygun bir yerde konser ve- riyor olsalardı dedirtti. Nigel Kennedy''nin konseri Kapanıştaki Latın Gecesi her- kese uzun geldi. Sonuna kadar dayananlar kurtlannı döktüler. Gecenin sürpnzı ise Michel Ca- milo oldu. Tüm tahminlerin ak- sine yine ve Legends '97 konse- rinden bile önce Jan Garbarek konserinin biletleri tükendi. Fes- tival arkasında artık alışıldığı üzere. katılanlan ve katılmayan- lan, festivale "yakışanlan" ve "yakışmayanlarT. "caz olanla- n" ve "caz olmayanlan" ıle ıl- gili birçok tartışma bırakarak so- na erdi. Geçen sene H ABITAT kurba- nı olan Yapı ve Kredi Festivali bu sene de ne yazık ki yağmur ve soğuk kurbanı oldu. Chaka Khan, Al di Meola Gnıbu, Nigel Kennedy, Ottmar Liebert gibi tanınan isimler arasından yeni- likçiliği ve üretkenliği ile Nigel Kennedv sıynldı. '97'nin en gü- zel konserlerinden birini sunan Kennedy, yağmur, soğuk ve at- mosfere uymayan mekân (kon- ser Açıkhava Tiyatrosu'ndaydı) gibi bütün sorunlan arkasında bırakü. tzleyenlere parmak ısırt- n. Major Müzik Organizasyon tarafından 4 Ekim'de Bostancı Gösteri Merkezi'nde gerçekleş- tirilen Therapy konserini 8-18 Ekim tarihleri arasında yapılan Akbank Caz Festivali izledi. Sa- natçı seçimi ve organizasyonu- nu yıllardır hep belli bir çizgide tutan ve Pozitif tarafından ger- çekleştirilen festivalde James Carter Ouartet ve Courtney Pi- ne Ban yanm adım öne çıktılar. Açılış konserini ise Akbank Caz Festivali'nin açılışına en uygun düsen sanatçı Betty Carter ger- çekleştirdi. llhan Erşahin'in "house band"liği üstlendiği Es- ki Yeşil'deki jam-session'lar en güzel geceler oldu. 12-14 Kasım tarihleri arasın- daki Efes Pilsen Blues Festiva- li'nin "ağnrcatopu" EddieKirk- land & The Energy Band idi. 5 ve 6 Aralık'ta Fuji VVorld Musk Days'in üçüncüsü vardı. 5 Aralık tanhindeki Baaba MaaL Senegal'den kalkıp gelmesıne değmiş, dedirtti. lyj planlanmış bir şenük 1997'nin en çarpıcı etkinliği- ni en sona sakladım. Pozitif ve Açık Radyo tarafından 25-26 Ekim tarihlerinde Harbiye As- keri Mûze'de gerçekleştirilen 1. Îstanbul Müzik Şenliği, alınan büyük mali riske (bildiğim kada- nyla) değdi ve keyifli bir ortam- da, yoğun fikir ahşverişinde bu- lunmayı sagladı. Müzik endüst- risini (olduğu kadanyla) sanat- çılarla ortak bir platformda bu- luşturdu (mu?). Bu buluşmanın gerçekleşmesi için en azından buluşacak taraflann artık bir "buluşma platformu yok" baha- nelen ortadan kalktı. Şenlik, ka- taloğundan konser organizasyo- nuna, yemeğinden güvenliğine kadar son derece iyj planlanmış ve kotanlmıştı. Ömer Mad- ra'nın dediği gibi "Müzik, kab- taoı ve eğtence. Bu üç anahtar ke- Kmeden bir kelime Çlk(jor orta- ya: ^enlfk^ Şenliğe katılan bi/- çok sanatçt ve topluluk ilk kez "içkiH iokanta ve bar" haricinde konser düzenınde çalma ve söy- leme olanağına kavuştular. Şen- likte yeT alan gruplardan dinle- yebildiklerim arasında AyşeTû- tüncü "Piyano-Ferküsvon Gru- bu" ve "Kapsû!" grubu müziğe bakış açılanyla ve icralanyla, yeni, değişik ve çarpıcı birer 45 dakika sundular. Birçok müzik türünü bir ara- da izleme olanağını bulup türler arasındaki çizgilerin nasıl yok olmaya yüz tuttuğunu, disiplin- ler arası ahşverişin arttığını ve il- gili tanunlann nasıl yeniden sor- gulanması gerektiğini gördük. Umanm bir arada bir kültür mo- zaiğinde yaşamayı bilmeye çalı- şan toplum olma yolundayızdır. Şenliğın ikincisinin kapısındaki kuyruk bunun göstergelerinden bin olacak. Jean Pierre Raynaud, denizin altında seyircisi olmayan 'sessiz çığlık'lı bir sergi gerçekleştiriyor Kıgldeniz'de 'gezginci saksdar'sergisiKültür Servisi - Bugüne dek pek çok sergi açıldı. Ancak herhalde hiçbirimiz denizin altında açılan bir sergi görmedik. Peki sergi nasıl gezilecek? Önce dalgıçlık derslen mı almak gerekıyor? Tüm bu sorulan sergınin sahibı Fransız sanatçı Jean Pierre Raynaud da sormuş kendine. Ancak sonunda karar vermiş ser- gisini Kızıldeniz'de açmaya. Raynaud kim? Ra>Tiaud ilk yapıtlannı 23 yaşın- dayken gerçekJeştirmiş. Kullandığı mal- zemelerin başmda saksılar geliyor. Bunun dışmda şişe. tabak, çömlek kınklan, atıl- mış ancak yeniden kullanılabılecek pek çok eşya Raynaud'nun yapıtlanna malze- me oluyor. Yaptığı çalışmalann hepsinde ortak bır özelik var: 'Çiçek saks lannın farklı bıçimlerde kullanılışı. Sanatçının dığer çok önem verdıği malzeme ise, mo- zaik döşeme. Sanatçı bu döşeme tarzını o kadar çok seviyor ki, 1975 yılında moza- ik döşemeden bir ev inşa ediyor. Ancak. 1993 yılında bir sanatçının yaşadığı sıkın- tılan ifade etmek amacıyla bu evi yıkıyor. Saksılarla ilk kez nerede ve ne zaman tanışmış Raynaud? Bundan 40 yıl önce yaşadıklan İcasabadaki bir evin garajına gırmiş. İlk gözüne çarpan şeylerse 'boş saksılar' olmuş. O gün, bugündür de hep hayatının bır parçası olmuş bu eşyalar. Raynaud, onlan kullanarak denizin altın- da bir sergi açmaya kadar vardırmış bu seriiveni. Bunlar sanatçının ilk renkli sak- sılan değıl. Ancak Kızıldenız'e indirilen ilk saksılar. Saksılann deniz altına indıri- liş aşamasında profesyonel dalgıçlar gö- revlendırilmiş Fotoğraflannı ise Rayna- ud'nun ışortağı PhiMppeChancelçekmış. Ra\ naud için saksı, 'sessiz bir çığlığı' simgeliyor. Serginin fotoğraflanyla 'sessiz bir çığlık' yoUuyor denizin altuıdan. "Köpekbahklan. mercanlar,deniz kabuk- lan. denizatlan, yosun tutmuş kayalar ara- sındakifosforiusaksılar görülmeye değer- dT diye dile getiriyor düşüncelerini Chan- cel. En çok gezen 'Yaldızh Saksı' Seyircisi olmayan bır sergi. Sanatsever- ler bu sergınin salt fotoğraflannı görebi- lecekler. Bu da sanatın başka bir boyutu Raynaud'ya göre. Sanatçı saksılannı 'Gezginci Saksılar' olarak adlandınyor. Sergide ayn bır yeri olan 'Yakhzlı Saksı' en çok gezenlerden birisi. 1985 yılında Cartier'nin kuruluş yılı kutlamalan kap- samında kullanılmak üzere yapılan bu saksı daha sonra Berlin ve Pekin'de sergi- lenmiş. Önümüzdeki günlerde ise Paris'te Pompıdou Merkezi'nde yer alacak. Deniz altında çekilen fotoğraflar ise en kısa sü- rede Cartier'nin sponsorluğunda sergıle- necek. Ra>naud, bu sergıden sonra ınsanlann, diğer ev eşyalanndan farklı görmedikleri 'saksdar'a daha dikkatli bakacaklannı dü- şünüyor. 'tînlara çarparak kırmadığıınız sürece, onlan pek dikkate alrnavız." Oysa Raynaud. onlann salt bıtkilenn yaşammı sürdürmelerine yardımcı olan birer eşya gibi görünmesine karşı. Belkı ıçinde gü- zel bir canlı yetiştirdiği için hoş görüne- bilir. Ama, amaç onlann içlerinde o can- lıyı banndırmadıklan zaman da bir şey ifade edebileceklerini kanıtlamak. Rayna- ud, saksılarla karşılaşmasını rastlantısal bir olay ya da kader olarak değerlendiri- yor. Sanatçı önce süreç içindekı yerlerini düşünüyor bu eşyalann. Çıçeksız bir sak- sı düşünebiliyor musunuz? Içlerindekı boşluğu mutlaka doldurmak mı gereki- yor? Hareketsiz olan bu nesnelenn içlerin- de sakladıklan gerceklik ne? Devinimsiz olan bu 'saka'lara nasıl bır devinim ka- zandınlabilir? Doğal olanın ve yaşamın izi Sanatçı, çalışmaya başladığı andan iti- baren hep sorgulamış kendini ve onlan kendi deyimiyle, 'çiceklerckiralamak' is- tememiş. Önce içlerinı çımento ile doldu- rup dışlannı kırmızıya boyamış. Kısaca onlara birer 'üniforma' giydirmiş. Ünifor- malanyla daha çok dikkat çektiklerini, ön plana çıktıklannı fark etmiş. Çünkü sıra- dan görünüşlerindenkurtulup, 'devinim'e kavuşmaya başlamışlar yavaş yavaş. Bu görünüşlenyle, dığer eşyalardan da sayut- lamışlar kendilerini. Sanatçı için gerçeği gizleyen donukluğu zarara uğratmadan yok etmek imkânsızlaşmış. Ancak bu eş- yalann özelliklerini ortaya çılcarmak için eglenceli birtakım yöntemlere başvur- muş: Göz yanıltıcı yöntemleri kullanarak saksılan olduklanndan daha büyük ya da daha küçük gösterme, renklerini değiştir- me, koyulduklan yere göre diğer nesneler- le uyum içinde olmalannı sağlama. Ray- naud, deneme-yanılma yöntemini kulla- narak hangi renkleri ve hangi mekânlan daharahatkullanabileceğini anlamış. Son sergisinde ise kullanılan renklerin hemen hemen hepsi fosforlu. Çoğumuzunkafasında hâlâbir soru işa- reti olabilir Bir saksı ıçinde bir bitki ye- tişmeyecekse ya da içine herhangı başka bır şey konulmayacaksa ne işe yarayacak? Bu bir simge olabilir mi? Bir saksı neyi sımgeler? Raynaud için saksı 'sessiz bir çtğhk'. Hâyattaki boşluğa, işe yaramazlı- ğa, şiddete karşı doğal birçığlık. Yaşayan ve doğal olanı dışanda bırakarak, bir eş- yanın kullanılırlığı ıle dalga geçme, bu karşrtlıklarla ekinin çıplakhğını ortaya koyma. Raynaud da işte tam bu eşikte du- ruyor. Onun çalışmasını da bu cansızlık ve sessizlik oluşturuyor. Doğal olanın ve ya- şamın izini sürüyor. Bu yüzden de sergisi için dogal ve aynı zamanda da yaşayan, devingen bir ortam olan denizin altını seç- miş. Yapıtlannı da bu sağhklı ortamda yer alan birer yaşam olarak görüyor ve salt serginin fotoğraflanyla sessiz bir 'çığ- lık' yolluyor denizin altuıdan. 'Saksılann' ise hepsinin ağzı kapalı ve boyalı... Güzel göriinüyorlar ama dış dünyaya kapalı lar! KÖŞEBENT ENtS BATUR Ciddi Bir Kavram: Avrupa Avrupa'da geçen öğrencilik yıllanmın ardın- dan yurda dönüşümde işe ilk başladığım yer AET'nin Ankara Bürosu olmuştu: Brüksel karar- gâhındagördüğüm on beş günlük bir "ön staj"\n ardından, altı aylık bir staj yaptıydım başkent- te, o vakitler "topluluk", adından da anlaşılaca- ğı gibi "ekonomik" bir eksene hapsolmuş du- rumdaydı. Staj süresinde, sonradan defalarca yeniden basılan bir "AETTerimlerSözlüğü" hazırladım; Türkçe yayımlanan, çeviri ağırlıklı Avrupa der- gisine katkıda bulundum. Staj brttiğinde "başa- nlı" bulunduğumu gösteren bir stajyerlik serti- fikası aldım gerçi, ama büro yöneticisinin beni pek başarılı bulmadığının, odamda "dalgacı Mahmut" kimliğini benimseyerek "iş dışı" uğ- raşlara daldığım yönünde saptamalar yaptığı- nın farkındaydım. Bana öyle geliyor ki, AET Ankara Bürosu yö- neticisi yanılıyordu: Çünkü, "Avrupa"nın ne ol- duğunu pek bilmiyordu, daha önemlisi "toplu- Iuğun" gelişme ekseninin geleceği konusunda ciddi bir perspektife sahip olmamasıydı: Yirmi yıl sonra, "Avrupa "nın ekonomik bir topluluk tanımıyla ele alınmasının söz konusu olamaya- cağını iyi-kötü herkes anlamış durumda ya, yir- mi yıl önce ortamın alabildiğine sise boğulmuş olduğunu hiçbirimiz unutmuş olamayız, sanı- yorum. Konuya kişisel sayılabilecek bir deneyimden hareketle girdiğim düşünülebilir, tam öyle değil oysa: Yıllar geçti, Helsinki Yurttaşlar Derneği kolektrf bir "Avrupa Nerede Bitiyor?" kitabının hazıriıklannı başlattığında Türkiye'nin bazı ya- zarianndan da katkı istedi, onlardan biri bendim: Kitap yayımlandığında bir kez daha anladım ki "Avrupa"nın ne olduğunu kimse bilmiyor hâlâ, hepimiz bunu anyor, aramayı sürdürüyoruz. "Avrupa"nın ne olduğunu, ne kadar olduğu- nu, nerede başlayıp bittiğini "Avrupalı" da tam kestiremiyoraslında. Dahası, "Avrupalı"nın kim olduğunu söylemek çok güç: Auschvvitz'i ya- ratanlar, Franco, Le Pen, Neo-Naziler, Sırp mil- liyetçileri, Berlusconi mi Avrupalı; Günter Grass, Goytisolo, Derrida mı? Bu karşıtlığı çö- zümlemek gerekir. Avrupalının nasıl bir bireşimi temsil ettiğini kavramak için siyasetin ötesine taşınmak gerekir. Avrupalı siyaset adamlan, "topluluk" kavra- mını öncelikle ekonomik gerekçelere dayanarak tohumladılar, sonra bunun sıyasal çerçevesini aradılar, en sonunda da, oldukça sınırtı dona- nımlanyla uygarlık ve kültür odaklanna yaklaş- tılar. Avrupa'nın da Avrupalının da "yumuşak kar- m" buradadır. Uygar dünyanın gelişkin felsefî bi- |ioc;i(Ye kültürel derinliği olan bireyine Avrupa'nın ve Avrijpalılığın ne otduğunu gösterebilecek merci, kusura bakılmasın, herhalde Helmut Kohl gibi bir iktidar sopası değildir: Hiç şüphe yok ki, Günter Grass gibi köktenci bir muhale- fetin yönelttiği sorulann sağlıklı yanıtlanna ulaş- madan herhangi bir tanıma ulaşamayız. Türkiye'de Avrupa konusunu ciddiye alanla- nn öncelikli açmazı, sorunu siyasal bağlamda sıkıştırmalanndan kaynaklanıyor. Avrupa'nın "değer sistemi"nde Sokrates'ten Erasmus'a, Rousseau'dan Husserl'e sayısız kilit-odak y- er alıyor terazinin bir kefesinde. Öbür kefede, buna karşılık, Neron'dan engizisyon'a, Gö- ring'den Drieu la Rochelle'e sayısı yabana atı- lamayacak günümüze uzantılar vermiş karşı ki- lit- odaklar yer alıyor. Avrupa'yla, Avrupalıyla diyalog kurmanın yo- lu Avrupalı olmaktan geçiyor. Kendi değer sis- temimizi doğru bir düzeye yerleştiımeyi başar- madıkça monoloğa bile hak kazanamayız. Ba- şaracak olursak, asıl o zaman partönerlerimiz terlemeye başlayacaklar demektir. Avrupa'nın siyaset adamlannın korkulu düşlerini sahici Av- rupalılar beslemiyor mu? Japon sanatçı Toshira IVffune öMü • TOKYO(AA) -Türkiye'de 1980'de gösterime giren 'Shogun' adlı televızyon dizisinin yıldızlanndan Japon Toshiro Mifune öldü. Toshiro ailesi adına yapılan açıklamada, 77 yaşındaki ünlü yıldızın uzun süredir hasta olduğu ve yaşamını yitirdiği belirtildi. Japonya'nm yurtdışında tanınan en iyi oyunculanndan biri olan Mifune'ın ölüm nedeni konusunda açıklama yapılmadı. 1947'de oyunculuk hayatına başlayan Mifune, Akira Kurosavva'nın 1954 yapımı '7 Samuray" ile 1950 yapımı 'Roshoman' fılmlerinde o>nadığı rollerle ün yapmıştı. Münir Nurettin Selçuh'un konser kaydı çıktı • Kültür Servisi - Münir Nurettin Selçuk'un 1964 yılı ekim ayında Beyoğlu'nda bir sinemada verdiği konserin, ailesi tarafından gerçekleştirilen kaydı müzikseverlere sunuluyor. Şiirsel şarkı sözleri ve değerli şairlerin dizeleri üzerine bestelenmiş bu yapıtlarda, Osmanlı kültürüyle genç Cumhuriyetin coşkusu bir arada sunuluyor. Bedri Rahmi Eyuboitfnun resimleri İzmir'de • Kültür Servisi - Bedri Rahmi Eyuboğlu'mın resim sergisi İzmir D & R Sanat Galerisi'nde izleyicilerin beğenisine sunuluyor. Türk resim sanatının ustalanndan Bedri Rahmi Eyüboğlu 191 l'de Trabzon'un Görele ilçesinde doğdu. 1931 yılında Güzel Sanatlar Akademisi'ni bitirdikten sonra 1931-33 yıllan arasında Fransa'da bulunan sanatçı, yurda döndükten sonra Güzel Sanatlar Akademisi'nde öğretim görevlisi olarak göreve başladı. O yıllarda beş arkadaşı ile birlikte D grubunu kuran Eyüboğlu, ilk çalışmalannda lirik biı üslup, daha sonraki yapıtlannda ise halk sanatının etkilerini sergiledi. 1958'deuluslararası Brüksel sergisinde mozaik panosu ile altın madalya aldı. 20 Eylül 1975'te ölen Bedri Rahmi Eyuboğlu'nun bu sergide 25 yapıtı tzmirii sanatseverlerle buluşuyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle