25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2SARAL1K 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCt Güclüııılü yanşmalar ve kuruDar• 1997 yılında gerçekleşen kimi önemli devlet yatınmlanna ait proje yanşmalannda mimarlığın bir "tasanm sanatı" olduğu unutularak, idarenin öngördüğü türden çözümlerin elde edilebilmesi yönünde "memurlardan oluşan jürilerle" seçmeler yapıldı. Mimarlar ise bu "güdümlü yanşmalan" r,\ boykot ederek meslek ilkelerini korumaya çalıştılar... Geride bıraktığımız 1997 yılı, siyasal iktidar- lann "mimarlığa'' karşı duyarsızlıklannı giderek müdahalecı bir tutumla adeta "dştanaya" dönüş- tûrdülden bır yıl oldu. Bu sûreçte en fazla gerilim yaşanan alanlar ise bü- yük kamu yatınmlanna ait kimi "proje yanşma- lan" ve Koruma Kurut- lan'ndaki atamalar ve gö- revden almalarla yaraülan "mimariığa ve tarihe sav- gKH"ortamlard!... Yarışmalardaki 'Oyunlar' Mimarlığın bir "tasa- run sanatı" oldugunun belki de en yoğun olarak yaşandığı proje yanşma- lannda, buna gölge düşüren ve "yönlen- dirilmis proje* elde etmeye dek varan kı- mı "resmi" uygulamalar, 1997 yılı boyun- ca "ınimarlık gûndeminden" hemen hiç eksılmedi. Örneğin Atatürk Havalimanı Dış Hat- lar Terminali içın dayatılan "güdümlü vanşma" yöntemı mımarlık açısından o denli onur kıncıydı ki, jün olustururken bile tüm üyelerin "devlet memuru" olma- lan, böylece "idarenin tasarladığı tür- den" bır projenin önceden garantiye alın- ması tercih edilmişti. Böylesi koşullarda mimarlığın değıl, an- cakw teknisyenliğiır kazanabıleceğinı gö- ren mimarlar, Mimarlar Odası'nın "boy- kot'' çağnsına da uyarak yanşmaya ka- tılmadılar. Sadece 7 proje teslim edildi ve birinci seçilenin dışındakilere de "ödül" verilerek. boykota uymadıklan için, bır anlamda "devlet adma"teşekkür edilmiş olundu... Bu gelışmelere koşut olarak. yıne Dev- let Hava Yollan Genel Müdürtüğû'nce açılan Ankara-Esenboğa, İzmir-Adnan Mendemve Muğla- Müashavalimanla- op,jgni,ienninalj?inallançıa ait.proje ya- Tişmalannda da ayru güdümlü koşullar ge- tirildi. Mimarlar Odası bu yanşmalar için de boykot karan almak zorunda kaldı. Istanbul'daki Borsabinası için önceden saptanmış az sayıdaki mımar arasında düzenlenen yanşma da "fiyaskoyla" so- nuçlanıyordu. Çünkü bu kez "güdüm- süz*oluşturulanjüri "mnnarca"birtitiz- lik gösteriyor, çağnlı projeler arasında "uygulanmaya değer" bir tasanm bula- mıyordu... Işte böyiesi bir ortamda, Harran Üni- versitesi Kampusu için 1995'te açılan ya- nştnayı kazanan mimarlann da yine 1997 yılı içinde "uygulama projesi veyapı de- netimi''sürecinden "dışâanmalan^daha- sı bu önemli aşamalann "inşaatçı firma- yayapönJmasumimarlıkilkeleriyiesM^k- ça cetis.mesinin ötesuıde, bir hukuk dev- leti için de "skandal" sayılması gerekir- ken, kimse oralı bile olmadı. Özellikle "spor basımnın" gündeme getırdiği ve "mimarlardan başka herkesin" fikrının sorulduğu "İstanbul Olimpiyat Stadı" proje tartışması ise sadece devletin değil, kimi çok tanınmış okumuş-yazmış kesı- min de "mimarnk" diye bir kavramdan pek haberleri olmadığını gösterdi. Her- kes stadın kapalı olup olmamasını tartı- şırken, bu projenin de "hangi kuraDar içinde eldeedfldiği''merak bile edilmedi. Oysa ki ne "yer seçiminde" şehircilik çevrelerinden fıkir alınmış ne de proje- nin tasarlanma süreci için öncelikle ülke- miz mimarlanna özgürce bir "kanhm ve yanşma'1 olanağı sağlan- mıştı... Bütün bu "resmi du- yarsızlıklanrT arasında, belki de ılk kez "demok- ratik bir meslek kurulu- Hiç değilse "kalan yeşilin" korunabilmesi için 1995 vüı sonlannda Sanyer ve rîeykoz'u StT ilan eden Koruma Kunüu ûyelerinden bugün arbkhiç bi- ri görevde değiller. Üstelik, "5 vühk" sürelerini bile dolduranıadılar... İstanbul'da temeü atalan olimpiyat stadı projesi 1997"nin en popüler miman tartışmasını başlatb. Ne var ki "mimarlar dışlanarak" elde edilen bu projenin tarüşmasında da yine mimariara fikir soran oimadu. Asım Mutlu'yu ve M. Tank Carım'ı aynı yıl içinde yitirdik... Cumhuriyet'e ve IstanbuTa sevdahyddar1997yılı, Cumhuriyetdönemi mimarhğımızın iki emek- tar neferini ve "taıuğını" da yıtirdiğimiz yıl oldu. Prof. Yük. Mimar AsımMuthı lOMayıs 1997'de, Yük. Mimarve Res- sam MehmetTankCarun ise 30 Kasım 1997'de aramız- danaynldılar... 1912'de lstanbul'da doğan Asım Mutlu, cumhuriyetin ilk kuşak mimarlanndandı. GüzelSanatlar Akademisi(GSA) diplomasını aldıktan sonra Milli Eğitim Bakanhğı proje- lerinde sorumlu mimar olarak görev yaprruş, aynı yıllar- da katıldığı "Köy Enstitüleri'' yanşmalannda da ödüller kazanmıştı. Aksu ve Gölköy Köy Enstitüleri binalannın da miman olan Asım Mutlu 1957'de GSA Mimarnk Bö- lüm Baskanı. 1959'da da GS A Başkanı oldu. 1983'te etnek- lije ayrıldıktan sonra da tüm yaşamını "tstanbuTun ko- runmasâ" çabalanna ayırdı. 85 yaşında öldüğünde, baş- kanlığını yapüğı Ada Dostlan Derneğf mn belki de en ça- lışkan üyesiydi... . • •"' İIIC HABITAT flÖnÜIIÜSÜ Yük. Mımar M. Tank Canm da Moskova'da doğduğu yıl olan 1923'ten ölünceye dek mimarlığımızla birlikte re- sim sanatımıza da sürekli katktda bulundu. Babası diplo- mat olarak görevliyken yükseköğrenimini, Paris Üniver- sitesi'nde de Şehircilik Enstirüsü'nü bitirmişti. Fransa, onunaynı zamandaresimlebuluşmasını da saglamtsü-1960- 1%7 yıllannda İstanbul Nâzım Plan Bürosu nda görev yapan Canm, bir süre Marmara Planiama Dairesi'nı de • Şimdiye kadar Koruma Kurullan üzerindeki siyasal baskılara karşı hep Mimarlar Odası gibi hükümet dışı kuruluşlar tepki göstermişlerdi. 1997 yılında ilk kez üniversiteler de seslerini yükselttiler ve Mimarlık Fakülteleri deklarasyonlar yayımlayarak, "güdümlü kurulların" mimarlık etiğini de zedelediğini açıkladılar... ner ile ardından gelen RP'HBakanİsmaflKab- raman" ın ve bu iki baka- na "mflitanca" destek ve- ren Koruma Genel Mü- dürü Ahan Akat'ın ku- rullar üzerinde kurmak istedikleri *^iyasi ve bû- rokratik egemenlik" öy- lesine onur kıncı düzeye gelmişti ki sonunda OD- TÜ Mimarlık Fakülte- si'nin "sabn" da taşmış oldu. Fakülteye bağlı şe- hir ve Bölge Planiama Bölümü öğretim üyele- n, ODTÜ Rektörlüğü ka- nahyla YÖK'e ilettikle- ri 17 Ekün 1996 tarihli " BöKkmgörûşü" yazısın- da; bu ortamda; "kurul üyekfininözerkçak^nave bilimsel karar verme ko- şullan ortadan kalktığı'' için, Koruma Kurullanna "ûyeolnıantt'' karan aldıklannı bildirdiler... Bütün bu serzenişler, Anasol-D hükü- metinde İstemihanTalay'ın Kültür Baka- nı olmasıyla birlikte önce "umutlu bir bekleyişe'' dönüştüyse de birkaç ay için- de "o umutlann da lanbnasıyia'' yeniden ve bu kez diğer üniversiteleri de hareke- te geçirecek şekilde yükselmeye başladı. Örneğin lstanbul'daki kurullarda Ta- lay'ın başlattığı atamalann ve görevden almalann da "bflhnsel ve mesleki kriter- lerden uzak" bir karmaşa yaratmasına artık sessiz kalamayan YıkhzTeknik Üni- versitesi (YTTJ) Mimarnk FaküHesi,ken- dilerinden Ankara, Trabzon ve Eskişehir'e de kurul üyesi istenmesi üzerine 18 Ka- srnı 1997 tarihinde aldığı 22 sayılı Yöne- tim Kurulu karannı şöyle noktahyordu: 'H^ûdûmlüolarak üretifcn kararlara mnv lak biçimde uyması istenen ve sonuçlan- na kananabflen bir kurul üyesi konumu- na girmek istemeyen akademisyenler ola- rak(_) kamu yaranna bdimsd görevyap- ma ortamı sağlanuıcaya değin, fakülte- mizöğretimetemanlanmn koruma kurul- lannda görev alına oianağı bu aşamada <to bulunmuyor-" Benzer şekilde yine ODTÜ Mimarnk Fakültesi Fakülte Kurulu'nun bu kez 20 Kasım 1997 tarihini taşıyan ortak görü- şünde de "aynı eğflinr özetle şu şekilde \-urgulamyordu: -Koruma Kurullan(~) siyasiiktidarveyerd baskı gruptanrun mü- dahalelerine açık bir biçimde çahşmak- tadır(_) Budurumun sürmesi halindeye- ni görevlendirmeler için olumhıgöriişver- meyeceğimizi ve kurullarda şu anda gö- rev yapan üveterimize de çekilme telkin edeceğimizi bfldHTriz»" ...Ve Taskışla Bildlrgesl' Prof. yüksek Mimar Asım Mutlu gözlerini İstanbul'dan hiç ayırmamıştL.. yönetti. 1967-1984 yıllannda ise BM'deki "HABITAT" merkezinde ülkemizi temsil etti. Buradan emekli olunca da mesleki hizmetlerini Mimar Sinan Üniversitesi'nde öğ- retim görevlisi olarak sürdürdü... Asım Mutlu ve Tank Canm'ı sadece yakınlan, dostla- n ve öğrencilen değil, tüm mimarlık çevreleri de hep say- gı ve özlemle anacaklar. Hele ki İstanbul plansızlığın gir- dabında kıvrandıkça, her ikisinin de kıymetini yıllar ge- çerken çok daha iyi anlayacak... buna bağlı estirdiği "tayun firbnasu." Gerçi,yineyıllardan buyana hemen her hükümet değişikliğinde Koruma Kurul- lan'ndada Kültür Bakanı'nın tercihlen- ne bağlı değişiklikler oluyordu. Ne var ki hiçbır dönemde, 1996 başlannda ANA- VOL'labirlikte başlayan, 1996 ve 1997'de Refabyol'la birlikte "nrmanarak" devam eden ve yıne 1997'nin ikınci yansındaki "Anasol-D''sürecinde -beklenmedik ata- malar" ve "onur kıncı görev den almalar- la''doruğa ulaşan böyiesi bır "sr.'asalmû- dabale ortamı" doğrusu hemen hiç yaşan- mamıştı. Son iki yılda gerçekleşen atama ve uzaklaştırmalarla her biri 5'er kişilik 17 koruma kurulunda "60'ayakuı" değişik- lik ve kıyım uygulanırken, sadece Ana- sol-D döneminde bile bu rakam 20'yi ge- çiyordu. Üç hükümet sürecinde de "siya- sierk'" sankı açıkça şunu istıyordu: "Ku- nıflar >ine çahşsın; ama miman v« doğal mirası koruma adına rant düzeni önün- de de engel oluşturmasınlar-1 ' Işte böyiesi bir süreçte yine öncekı yıl- larda pek gerçekleşmeyen belki de en "ohunhT gelişme ise "tepki cephesin- de* Mimarlar Odası'nın ya da diğer hü- kümet dışı duyarlı kesimlerin artık "yal- nızr kalmaması, bu cephede "•iiniversite- lerin" de seslerini yükselterek etkin bir şekilde yer almaya başlamalanydı. Oniversitelerin özellikle "mimarlıkfa- küHeleri' ardı ardına çıkışlar yaparak ve deklerasyonlar yayımlayarak, korumacı- lıkta "ikili bir savunma" içine girdiler. Birincisi; siyasi erkin bu tutumuyla ülke- nin mimarlık, arkeoloji ve doğal zengin- liklerini "koruma ortanH" yok ediliyor- du. tkincisi ise yine bu tutumlar içinde ko- ruma kurullannda görev yapan mimar- lann, plancılann, arkeologlann ve sanat tarihçilerinın "mesleki ve bilimsel saygın- fağl" da ayaklar altına alınıyordu. Örneğin, kunıüara atanan kimi yeni uyeler için "hangi nzmanlık birikimi" göz önüne almmıştı; aynı şekilde üyelık- lerine son verilen uzmanlann da "hangi tutumlanyetersiz,ya dasalancah"bulun- muştu? Bu gibi sorulann hep "yanrtsa" kalması. üniversiteler için artık "araç ohınmamasıgereken" şaibelı \e bilim dı- şı bır ilişkının de "gözdengeçirilınesi''ge- reğini doğurmuştu... 'Blllmsel dlrenl$' başlıyor... Nitekim, bu "biMmsel başkaldım-a" ilk adımı atan, daha geçen yı! ODTÜ oldu. ANAP'h KültüT Bakanı AgâhOktay Gü- şu" kendı binası için *tek- Kf alma" gibi kolay ve ucuz bir yöntem yerine "proje yanşmasını" se- çerek pahalı ve zorlu bir yolu yeğledi. TûrkEcza- cılar Biriiği'nin 1996'da açtığı yanşma 1997'de sonuçlanıp "temel atma töreni" de yapıldığında, aslında mimarlık tarihi- ne geçecek bir "dayanış- ma" süreci de yaşanıyor- du. ÇünküTEB yönetimi, kısıtlı parasal olanaklan- nı bu yönteme ayınrken; "Eczaalar olarak,bir baş- ka meslek dalı olan mi- marhgın gelişmesine de katkıda bulunmanın önemli bir aydın sorum- hiugu okluğunu düşünü- yoruz_." diyordu... Mimarhğın gelişmesi için bir başka sorumlu- luk olan "kültüreJ mira- sm korunması" alanmda ise 1997 yıh, çok daha müdahaleci davranışlara ve olumsuz gelişmelere sahneoldu. Özellikle Kül- tür BakanhğVnın Koruma Kurullan üzerinde uygu- ladığı "siyasal terör" \ e Mimarlann 'Taksim'direnişL.Refahyol döneminde aylarca gün- demde kalan "Taksim Camisi" ko- nusu ağırlıklı olarak "siyasi değer- lendirmeter" içinde tartışılmasına rağmen, bu projenin her şeyden ön- ce "mimarhklaçdişea" bir dayatma olduğunu da yine mimarlar kanıtla- dılar ve "toplu bir direniş" göstere- rek gerçekleşme şansını daha da azalttılar... 1997'nin Mart ayında tstanbul Büyükşehir Belediyesi sadece "da- vetli mimarlann' 1 katılabileceği bir "proje ihatesi" düzenieyerek, Tak- sim Meydanıiçin genel bir "yeniden yapılanmavı" öngören kentsel tasa- nm çalışmasına "tekfif verttmesini'' istedi. Belediye bu çalışmayı Ko- ruma Kurulu'nun Taksim Cami- si'ni "prensip olarak uygungören" 11.6.1996 tarih ve 7816 sayılı kara- nna göre başlatıyor. Taksim Geaâ'n) de aynı karar doğrulrusunda "yeni proje kapsamına" sokuyordu... Şartnamede açıkçayazmasa bile, "önceden bir proje raporu" istene- rek açılan böyle bır ihalenin, sonuç- ta "Taksün'e cami yeri bulunması- na" hizmet edecek bir çalışmaya dönüşeceğini gören çağnlı mimar- lar, Mimarlar Odası'nın da bu iha- leye itırazındakı gerekçelere katıla- rak "teküf vermediter." Zaten bu duyarlı mimarlar. 1987'deki Taksim yanşmalanna da katılmış, bu nedenle şimdiki bele- diye yönetiminin biraz da "olası tep- kfleriyumuşatmak'' için ihaleye da- vet listesine aldığı mimarlardı. Ni- tekim, diğeT teklif veren ve "adlan bflehiç duyutmamış*olan iki mimar- lık bürosundan bırinde karar kılı- narak, Taksim Meydanı için "yeni- den düzenleme projesine" başlan- mış oldu... 11 Mart 1997'deki bu "güdümlü proje ihatesi" koşullanna göre Bü- yükşehir Belediyesi'nce uygulana- tstanbul'daki RP'ti beiediyeciler Taksim Gezisi'ne cami yapmak için mimarlan "yanştmnak" istedfler. Mimarlar bu oyunu bozunca, oturup kendileri planlamaya başladılar... cak "yeni Taksim Meydanı" ve çev- re tasanmının bugüne dek aslında çoktan "sonuçlanmış"olması da ge- rekiyordu. Oyle görünüyor ki pro- jenin açıklanması, 1998'deki olası "uygun siyasi ortamlara" dek erte- lenmişdurumda... Üniversitelerdeki bu "direniş" hemen aynı söylemlerle diğer fakültelerde de yaygınlaşınca, İstanbul, Izmir ve Anka- ra'daki Mimarlık Okullan "ortakbşa" bir etkinlik düzenleme karan da aldılar. 13 Aralık 1997 günü tTÜ'nün Taşktş- labinasındagerçekleştirilen "Türkiye'de Gflncel Koruma Sorunlan Toplannsıw na katılan İTÜ, MSÜ (Mimar Sinan Ün.J YTÜ, DEÜ (Izmir-Dokuz Eylül Ün.) GU (Ank. Gazi Ün) ve ODTÜ öğretim ele- manlanyla İstanbul,Ankara, uanir, Edir- ne, Bursa, Diyarbakır ve Trabzon gibi bölgelerin kurul başkanlan ve üyeleri, toplantıda hazır bulunan çok sayıda mi- mar. arkeolog, sanat tarihçisi ve eski ku- rul üyeleriyle birlikte yaptıklan değer- lendirmelerden sonra, ortak imzalı bir de "sonoç biktirisi'' yayımladılar. "Tarihive doğal değer- lert, mimarlığın etiğiyle debtaiBdekorumak" yö- nündeki 1997'nin sonbü- yük seslenişi olan ve ko- ruma tarihinde de "Tas- kışla Bildirgesi" olarak geçen bu sonuç belgesin- den bazı bölümler ise özetle şöyle: • "Kuruüar siyasi de- ğişünterden etküenmeven, özerk,demokratikve ana- yasalgüvenceöbir>aprva kavusturulmabduf • "Kurul üyçliklenn- debflimselbirikimvede- neyimgözetilmeti,görev- lendirme ve görevden al- ma gerekçeleri açıklan- matadır.'' • "Kurul karaıian ge- rekçeh' olarak yayunlan- mahdnf • "Koruma ilkelerini bürokratiar değü,uıman- larbeliriemelidir.'' (•••) • "Bu önerilerin ger- çekleşmemesi durumun- da. akademik kadrolar kurullarda görev alma- ma egflimindedir_" Evet. 1998yıuiştebu seslenişler içinde karşı- lanıyor. 1997'nin ise he- men "heryönüyle" sona ermesi, mimarlığa ve mi- mariık değerlerimize say- gılı olan herkesin ortak beklentisi... ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Bora Banş Güler İçin Bir Agıt. Ben, Bora Barış Güler'le hiç tanışmadım. Adını da hiç duymamıştım. Ta ki televizyonlar, günün birindegörev başındavurulupöldüğünü ha- ber verene kadar. Öldüğünde yirmi beş yaşındaymış. Yaşı olmadığı söylenen ölüm, duygularda hele yirmi beş yaş gibi bir yaşa ne kadar uzaktır! Ölüm olasılıklannın değil, amayaşamasevinçlerinin, ge- leceklerin düşünüldüğü bir yaştır yirmi beş yaş. Bora Banş Güler, istanbul Emniyet Müdürlüğü Narkotik Şubesi'nde görevliydi. Ölümüne pek az kala, eminim ki onun kafasında da ölüm yoktu. Ge- lecek vardı. Hatta belki de pek yakın bir gelecek vardı. örneğin daha kısa süre önce evlendiği eşi- r.in hazırladığı geç bir akşam sofrasına ya da er- ken bir kahvaltıya dönmek, yorgunluğunu demli bir ev çayıyla gidermek vardı. Eşi, ölümünden sonra onu anlatırken, "Hiç kim- se onun kadar güzel gülemezdi" dedi. Televiz- yonda gösterilen resimlerine ve düğününde çeki- len filme bakıhrsa, gerçekten de öyleydi. Hayata, hayat yolundaki bütün bugünlere ve yannlara kocaman bir evet diyen bir gülmeydi Bo- ra Barış Güler'in gülüşü. Sonra bir görev anında, tek bir kurşunla o gü- lüş, zamandan kopanlıp donduruldu. Bora Barış Güler'in görevi, ülkesini uyuşturucu- nun uçurumlarından kurtarmaya yönelik çabala- ra katılmaktı. Üstelik bu her defasındayaşamın or- taya konulmasını gerektiren bir katkıydı. öldüğü gün, Bora da gözünü kırpmadan öyleyaptı. Ve ya- şamaya doymuş olmaktan henüz çok uzak olan hayatını bir anda yitirdi. Onun için gözyaşı dökenler, o yaşta kurşunla ge- len, onca erken bir ölüme başkaldıranlar, yalnız- ca arkadaşlan ve meslektaşlan oldu. O çevrenin dışında, dahayirmi beş yaşındayken ülkesini uyuş- turucudan koruma uğruna canını veren Bora'nın ölümü fazlayankı uyandırmadı. "Bu ölüme de ha- yır!" diye yollara düşen hiçbir kesim olmadı. Ar- kasından yazılar çıkmadı. Çünkü Barış'ın ölümü, yeterince medyatik de- ğildi ve çünkü o, ne sağdan, ne soldan, ne de başka yerdendi. Bora Banş Güler, yalnızca her an canını ortaya koymasınt gerektiren görevinden ya- naydı ve yine Bora Banş Güler, çoktandır ölümler arasında "kınanmaya değer''ve "kınanmaya değ- mez" diye bir aynm gözetip buna karşın hâlâ in- sanlıktan, insan sevgisinden, kardeşlikten söz edebilen, böyle davranırken nasıl derin biryozlaş- maya sürüklendiğinin hiç farkında olmayan bir kültürde yaşıyordu. O, insanlann bütün öldürmelere karşı birlikte ayaklanmak yerine, ölümler arasında kesime ve kişiyegöre bir tür işbölümCınün yapıldığı bir ortam- da yaşıyordu. Genç eşi, Barış'ın ölümünden sonra onun ça- lışma arkadaşlanna bir mektup yazmış. Gencecik yaştayitmmjş bir hayat arkadaşının arkasından dö- külen gözyaşlannı, onun geride kalan polis arka- daşları için bir sevgi yumağına dönüştüren bir mektup. Bu mektubun bir yerinde Banş'ın eşi, "Her defasında, acaba bu pazar birlikte kahvaltı edebilecek miyiz, diye düşünürdüm" diyor... Bir kez daha yineliyorum: Bütün öldürmelere aynı tepkinin gösterilmediği birtoplumda, öldürü- lenler arasında sınıflandırma yapılan bir toplum- da, kimsenin insan haklanndan söz etme hakkı yok- tur... Pavarotti ve Bono Bosna'da müzikokulu açtılar • Kültür Serviâ- Ünlü tenor Luciano Pavarotti ve Irlandalı topluluk U2'nun solisti Bono, geçen harla Bosna'daki Pavarotti Müzik Okulu'nun açılışını gerçekleştirdi. Pavarotti yapüğı açıklamada okulun Bosna'daki gençler için yararlı olacağına inandığım ve okulda dünya banşı için tüm insanlann biraraya gelmesini arzuladığını söyledi. Açılışa aynca Lorenzio Jovanotti ve Zuckero da katıldı. Kültür Bakanlığı'ndan genç yetenektere destek • Kültür Servisi - Kültür Bakanlığı, kasik ban müziği dalında yetişen yorumcu ve bestecileri desteklemek ve Türk eserlerinin tanıtımını yapmak amacıyla "Genç Yetenekler" yanşması düzenledi. Kültür Bakanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre, her yıl değişik dallarda yapılması planlanan yanşmanın ilki 2-6 Temmuz 1998 tarihleri arasında gerçekleştirilecek. • •• T Yanşma iki kategoride •keman ' dalında yapılacak. Genç yetenekleri teşvik etmek ve Türk müziğinin uluslararası alanda tanıtımına katkıda bulunmak amacıyla düzenlenen yanşmaya Türk ve Kuzey Kıbns Türk Cumhuriyeti vatandaşlanran yanısıra Türkiye'de eğitim gören yabancılar da katılabilecek. Yanşmada seçici kurulu Gürer Aykal, Ersin Onay, Viktor Pikaizen, Suna Kan, Ayla Erduran, lonesku Galati, Server Ganiyev, Cengiz Özkük, Saim Akçıl ve Yusuf G. Aksöz oluşturacak. Yanşmanm ilk kategorisine 19 yaşından, ikinci kategorisine ise 25 yaşından gün almamış müzisyenler katılabilecek. Yanşmada birinci, ikinci ve üçüncülüğün yanısıra üç mansiyon ve 'En iyi Türk Eseri Yorurncusu Ödülü" verilecek. kviçpeli ressam Moser öMü • Küîrur Servisi - Isveçli ressam Wilfred Moser geçen cuma aksamı yaşamını yitirdi. 1914 yılında doğan sanatçı Paris'e gitti ve 1950'lerin soyut ekspresyonist akımından etkilendi. 196O'lı yıllarda heykelciliğe soyunan sanatçı 1970'li yıllarda resime ve soyut ekspresyonizm akımına geri döndü. Moser 1989 yılında Zürih'te ödül aldı, 1993 yılında da Fransa Kültür Bakanlığı tarafindan ödüllendirilen sanatçının Kunthaus Galerisi'nde de retrospektif sergisi açılmıştı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle