29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 ARALIK 1997 PA2AR 8 PAZAR YAZILARI Felsefeci Ziya nasıl katil oldu?Onurüa beş yıl önce tanışmıştım. Yaşı altmışa yaklaşıyordu, ama bembeyaz saçlanndan beklenmeyecek ölçüde dinçti. önüne gelene öfkelı bır üslupla verip veriştirir, sözünü sakınmazdı. V'e yaşamı yakın mesafeden sıkılan bir kurşurüa noktalandı. Kendi elindendi ölümü gerçi, ama sorsanız onu çoktan öldürmüşlerdi zaten; yoks a böyle paldır küldür çekilmezdi sahneden. Şah'ın lran'ında büyümüş, poütik görüşleri nedeniyle daha lisede zindanlarla, ışkenceyle tanışmış, okumak için Avrupa'ya kapağı atınca da geri dönmemiştı. Hele Humevni'nin devrimi Iran'ın üzenne çökünce dönüş olasılığı ıyiden ıyıye silmişti kafasından. Bildim bıleli parasızdı. Anlaşılan Avrupa'da lyi yaşamıştı, ama eline ne geçtiyse çarçur etmiştı. Bir ara Harvard'ın araştırmacı kadrosunda yer almış, oradan VVashington'da bir lisede felsefe öğretmenliğine savrulmuştu. Hem Humeyni yönetiminden hem de muhalif Halkın Mücahıtleri örgütünden halkla ilişkiler alanında kendileri için çalışması için teklif alırdı. Vaatler çekiciydi çekici olmasına, ama iki halde de cınayetlenn savunuculuğunu üstleneceğinin farkındaydı; bu önerileri hiçbir zaman ciddiye almadı. Derken, lise öğretmenhğinde de tutunamayınca evsızık ciddi bir tehJıke olarak ufukta beîirivermiştı. Bu noktada Ziya'nın yaşamına eski dostu, yıllar sonra öldûreceği kadın tekrar girer: "Dünya Bankası'ndan terk" Norveçli yönerici Turid Sato. Işinin getirdiği mali bırikime "ıyi" bir evliliği izleyen "iyi" btr boşanmanın ganimeti eklenınce yenı hayat arkadaşı Ingilız teonsyen BiD Smith ile kendi fîrmasını kuımuştu Turid. Uluslararası kalkınma alanında uzmanlaşmış, VVashington'da btnlercesıne rasdanan türden bir "think- tank" bir sivil toplum örgütüydü kâgıt üzerinde. Pratıkte ise, 12 Eylûl ertesi "mütareke yıllan"nın Bûlent+Rahşan= DSP'si tûründen bır hobıydi bu. Eşımin de bünyesinde bir süre çahştığı bu fîrmacık, iskambılden yapılmışçasına narin temelliydı ve sürekli parasızdı. Zaten fırma denen yer, Turid'in sekiz yüz bin dolarlık malikanesınin bodrumunda iki odadan ibaretti. Ama Ziya, parasız kalınca küçümsediğı fırmanın sekreterlik işlerini neredeyse boğaz tokluğuna yapmaya razı oldu. Bır ara fırma o kadar müşkül duruma düştü kı, bu kez Turid'in Ziya'dan para istemesi gündeme geldi. Otuz bin dolar bulunamazsa bina satılacaktı. VVASHINCTON AZİZ GÖKDEMİR Ziya hayatının binkırru olan bu parayı bankadan çekip verdi. Ziya. Tund'in çocuğunu onun evinde kıracı olarak kalırken elinde büyütmüştü. Bu kadar yakın dostlar arasuıda sözleşmeye gerek yoktu. Aradan aylargeçti. Şirketın işleri düzelme yoluna gırrruşti, borcun geri ödenmesinden ise söz eden yoktu. Ziya utana sıkıla bır temınat mektubu istedi. Bir sûre sonra mektup hazırlanmıştı, fakat konunun ele alınışında bir ganplik vardı. Yazılana göre Tund, bunca yıl dostluğunu gördüğü Ziya'nın haline acırruş, ona "bu hjzmetleri içiıı göolünden kopan" bır mıktar parayı, bir seferlik, bir ömürlük sadaka olarak vermek istemiştı. Otuz bin dolarlık bu paranın yansı yıl sonunda, geri kalanı da bir yıl sonra verilecektı. Bu mektubu gören Ziya bir yandan öfkesıni gemlemeye çalışırken bır yandan içınde "nankörlük", "insan onunı" gibi sözcükler geçen bır kınk hava söylüyordu kı bodruma hışımla ınen Bill gözüne yumruğu yapıştırdı. Ziya'nın panık ıçinde çağırdıgı polis gelıp taraflan dinledi. Bır tarafta soyluluklan her halinden belli bir Avrupah çıft vardı, öte yanda bodur. öfkelı bır adam, üstelik Iran asıllı Ziya ya binayı terk etmesi emredildi polıs tarafından, aksı halde kanunı ışlem yapılacaktı. Sonraki gûnler, aylar boyunca her tanıdığına o gün çektirdığı gözü kanlı. ekımozlu resmı ve Turid'in onur bncı mektubunu gösterecektı Ziya "Dava edeceğun" dıyordu. Ama kırgınlığı. küskünlüğü dava kazanmakla geçecek gibi değildi besbelli. Sonunda para -faizsiz olarak- geri verildi kendisine. .Ama avukatlar, dosyasını okumak için baştan binlerce dolarlık teminatı ıstiyorlardı. Bir yandan gözü sürekli ağnyor, sigortası olmadığından gerekli tahlıllen yaptırmaya parasının yetmediğinden yakınıyordu. Bir yandan da en pahalı şarküterilerden erzak alıyordu. Ben de buna şaşıyor, "Demek ki cok da parasz değfl" diyordum kendi kendıme. Şımdı öyle anlaşılıyor ki parasının sonsuza dek dayanması gerekmıyormuş. Ona film festivallerinde rastlıyordum ara sıra. Bır zamanlar en yakın dostu olan kadının adı artık en agır küfürlerle anılıyordu. Filmlerden yanda çıkıyordu kımı zaman; "Beynimdeld uğultudan khap da oioıyamaz hale geldim, en büyük işkence" demıştı bır kez Bazen evine uğradığımda daha da öfkelı oluyor, laf o mektuba. o resme gelıyordu. Uğradığı haksızlığı her gün anımsıyor, bilenip duruyordu. Öykünün bundan sonrası, The Vv'ashıngton Post gazetesıne 16 ve 18 Ekım 1997 tarihkrinde yansıdığı haliyle kamuoyuna mal olmuş durumda. 15 Ekim Çarşamba günü saat 11 00 sulannda, bir tabanca kuşanıp evinden çıkıyor Ziya. Tund'in maiikanesinin bodrumunda bır müşten tcplantısını basıyor. Kısa bir tartışma, Turid'in vücuduna sıkılan kurşunlar ve sonuncusu da kendi beynine. Medyada roller haftasına kalmadan biçildi. Olayı izleyen pazar günü Turid Sato, o "dünya faldrlerine yardım için çırpınan sofîstike kadın" kılıseden uğurlandı son yolculuğuna. "Turid'in evinde bir süre bannnuş 'yatılf Ziya Sedghi'nın ise bu cinayeti neden ışledıği anlaşılamadı bır türlü. Bense kendi hesabıma insanlan tanıdığımı söyleyemıyorum artık. At, avrat ve silah MOSKOVA HAKAN AKSAY Kalaşnikov "un üretim yıldönümünün günlerce kutlanması, dünya silah pazannda Rusya'nın tekrar ılen çıktığı haberleri, her 5 Rusya yurttaşından birinın ordu ve çeşıtli güvenlik güçlerinin ya mensubu ya emeklisi ya da bunlann akrabası olması... lçimız dışımız mılıtanze olmuş burada. tster istemez Türkiye'yle kıyaslamaya başhyorum; belki bizde durum daha iyidirdiye. Ama ne çare!.. Gazetelerde kenarda köşede kalmış ufacık bir haber gözüme takılıyor: "Türtdye'de 3 nıihon kişi süahlı. Ruhsatİı 2 mflyon 99 bin 396 av tûfeği ve 793 bin tabanca var." Ne korkunç bir haber! Bunu neden manşet yapmazlar acaba? Düşünün, 65 milyonluk ülkede, yaklaşık 3 milyon resmi izinli silah bulunuyor Demek ki 22 kışiden bin silahlı. Yani "resmen." Bebeleri bir kenara bırakalım. Neneleri de. Yukandaki sayı "ruhsatlı" silahJan gösterdiğine göre, bır de ruhsatsız silahlan hesaba katmaya çalışalım. (Türkiye'de 1996'da 1.200 cinayetten 225*ı ruhsatlı, 807'si ise ruhsatsız silahlarlaışlenmış!) Sonuçneolur? Allah bilır. yetışkın erkeklerin yansı silahlıdır. Bunlann yüzde 99'u sinirlidır. Çoğu kitap okumaz. Vurdulu kırdılı filmiere bayıiır. Kendisi de kavgacıdır. Sonınlan düşünerek ve tartışarak çözecek sabn yoktur. Aru kararlar almayı sık sık "şeref meseksi" sayar. fCandan korkmaz. Hayvanlan vTirmaktan pek hoşlanır. tnsan vurmayı da en azından zaman zaman hayal eder. Silahı elindeyken kendini güçlü hisseder. Güçlüyken haklı olduğu kanısına kapılır. Ve "gerekirse" gözünü bile kırpmaz: Vurur!.. Haberden bir aynntı: Ruhsatlı silahlar için yapılan harcamalar ortalama 500 milyon TL'yı buluyormuş. En popüler olanlan Smith VVesson (fıyatı 80-265 mıh/on TL arasında değişiyor). Beretta (205-337 milyon TL), Brrmuing (193-219 milyon TL) ve Sauer (321-399 milyon TL) imiş. Başka bir habere geçelim: Silah alıcısı ülkeler ıçinde Türkiye 7. sıradaymış. Stockholm Uluslararası Banş Araştırma Enstitüsü'nün verilenne göre, 1996'da dışardan silah almak için l mılyar 66 milyon dolar para narcamışız. Bu, 200.000.000.000.000 TJJden fazla para eder. Atın bakalım elinizi cebinize: Kaç paranız var? Ev kirası, bakkal kasap, çoluk cocuk masrafi. Hepsinı toplayın. Ne yapıyor? Kaç sıfirlı? En çok silahı kım satıyor? ABDL 1996'da bizim gibilere silah satarak 10 milyar 228 milyon dolan cebe indırmiş. Eğer Amerikalı olsaydınız cebınizde kaç para olurdu? Boşuna kafa yormayın. Türksünüz ve Türk kalacaksınız! Türk erkekleri açısından en önemlı üç şey nedir? At, avrat ve silah! Hiç düşündünüz mü. ılk ıkisiyle silah arasındakı farkı? iUr YeikencüikdüııyasınmenöneınMyanşlanndajıbiriolanWhitbred h ü i y bütûnhızıylasürüyor.YüzierceyelkenciV\'hitbredkupasınıkazan- mak için haftalardır dünya denizlerinde rüzgârla boğuşuyor. Kupanın 2. a>ağını fotoğrafta en önde giden İsveç yelkenlisi Swedish Match kazandı. Kupanın 3. ayağı dün Avustrarya'nın batısındaki Fremantle lima- nından başladı. 2. ayağın şampiyonu Svvedish Match dalgalann arasında hızla sü/ülürken onu Amerikan Toshiba ve Chessie yadan i/Iiyor. Yelkenciler 2.250 deniz mili yol yaparak 23 aralıkgünü Avustraha'nın baş- kenti Sydney "e ulaşarak yanşm 3. ayağuu tamamlayacaklar. Evlilik sözleşmesi AMSTERDAM İCLAL AKÇAY Pazar sabahlan yataktan çok geç kalkarsam sankı bütün hafta sonunu çarçur etmişim gibi geliyor bana. Eğer kendımi biraz ilerimizde kulesı yeni tamir edılen Koepel Kilisesi'nin çanlan çalmaya başlamadan duşa atabilirsem, bizim arkadaşlannher hafta. basketbol oynadıktan sonra cheese-cake yemeye gittıklen, o iki Avustralyalı kadının minnacık kafesi Greenwoods'a. bruncha gitmeden önce bilgisayann başında oturup gelen mesajlanmı okuyacak kadar vaktim olacak sanınm. Artık eskısı gibi mektup yazan kalmadığı için onun yenne e-posta'ya bakmak gerekiyor her Tann'nın günü. "Bir zamanlar mektup almanın da bir zevki vardT dıye ıç geçırerek oturuyonım bilgisayann başına. Gelen zarfin türü, rengı, kokusu, el yazısı mektubun sahıbını anlatır, elle tutulur bır parça getirirdı ondan. Üzerinde geldiği ülkenin pulu. mektubun size ulaşmak için katlandığı yollan anlatan damgalar, ışaretler taşırdı zarflar. Şimdı ise mesajlar soğuk ekranda. Bu pazar tek mesajım Almanya'da yaşayan güzeller güzeli bir Amerikalı, zencı kız arkadaşımdan. Haberler de hıç de iyı değıl, bırkaç haftaya kadar gerçekleşmesıni beklediğımiz evliliği suya düşmüş, nedenı ıseyîllar süren ınışlı çıkışlı bır beraberlıkten ve iki çocuktan sonra bu ilişkiyi resmileştirmeden hemen önce burnuna dayatılan evlılık sözleşmesi. Kıyılan nikâhın kendısı de bır sözleşme olduğu ıçın bu evlilik sözleşmesi de neyin nesi diyeceksınız. Mesele şu: Avrupa'da kadın haklan, bu konularda fena halde canına okunarak yıpratılan yüzyılımızm yaşlılık yıllannda pek çok ülke yasalannda kadınlar lehine değışiklıkler sağlamış. Örneğın Almanya'da 2. Dünya Savaşı'na neden olan rezilliklenn her türlüsüne engel olmak, insan haklanna saygılı bir rejim oluşturabilmek amacıyla kabul ettirilen yasalar öyle güçlü engeller koymuş ki kişilenn ve kurumlann önüno. Örneğın, birinın işine son vermek öyle medya plaza kartını iptal etmekle bıtmıyor, son derece zor ve kesinlikle haklı nedenlere dayanmak zorunda. Yoksa iş mahkemelen çok sıkı çalişıyor. Medeni Kanun da aynı gerekçelerle. her daim ezilen taraf olan kadını korumak üzere boşanma ıle ilgılı hükümlennde adamı maddeten öyle bir soyup soğana çeviriyor ki, sadece Almanya değıl, pek çok kuzey A\Tupa ülkesınde bu durum (eminim ara yollara çok kafası çalışan bir Türk göçmenin önensiyle) nikâhtan önce, noter huzurunda, çiftın karşılıkh olarak birbırlerine karşı hakJannın sınırlannı belirleyen bir sözleşme imzalanması şeklınde bir çözüme gıdilıyor. Yıllar önce Ankara'da muhabirlık yaparken bir Alman dıplomatın evlendikten yıllar sonra eşıne böyle bır sözleşme tmzalatmaya kalkması üzenne kadın kalkıp ülkesine geri dönmüş ve derhal eşinden boşanmıştı. Sonradan aynı diplomata bir müzayedede rastlamıştım. Yanında gencecik yeni eşi, ışinden aynlmış ve halı ticaretıyle uğraşırken. Bir yaşam boyu aynı yastığa baş koyma sözü vermeden hemen önce, evlılıklenn sadece ve sadece aşk ıçın yapıldığı varsayılan bu kültürde, tam da aşkın doruğundayken böylesine soğuk bır şekilde "Şu kadar senede boşanırsak şu kadar para ahrsın. çocuklar sende kalsın" tûründen hesaplar yapıp, üstelik bunu resmiyete dökmek size nasıl geliyor bilemiyorum. Ama her adımınıa planlı ve hesaplı atmanız gereken Kuzeyin soğunda gözü kara romantizmin faturası da önceden böyle hesaplanıyor işte. Aynı yastığa baş koyma sözü verseniz ne çıkar, tutamadığmızda ne ödeyeceğıniz yazılı, üstelik resmı makamlarca onaylanrruş bir sözleşmeyle. Amsterdam aslında ılıman bir iklime sahip, ama kanallardan esen rüzgâr insanın yüreğinı donduruyor burada. Geyik uyanlı bir trafik levhası ister miydiniz? STOCKHOLM GÜRHAN UÇKAN Iskandinavya'da ormanlann kralı dallı budaklı geyiktir; Same bölgelerinde ren geyıği, kalan yerlerin çoğunda da 'sade' geyık. Ormanlann kralı, poposuna bereket, günde 13 kez hacet gıderirmiş. Doğanın ekolojık dengesinde bunun payı büyükmüş. Bilenler yazıyor, ben görmedim. Ama tunstlere fiyort havasırun bile konserve kutuda satıldığı Iskandinavya'da bu hayvarun dışkısından bile faydalanmalanna şaşırmamak gerek. Aslında bu geyik, bildiğiniz geyık değıl; sözlükteki adı 'mus geyigi' ya da 'elk'. At gibi maşallah. Ağırlığı 150 kiloyu buluyor. Av etı olarak yetişkin bir geyik 135 kılo verebılıyor. en çok derisınden faydalanıhyor. Boynuzu da süs olarak kullanıldıği gibi. şeyıne düşkün Japon beyler tarafından cinsel güc artrjncı madde olarak da satın alınabıliniyor. Yanlış anlaşılmasın, toz halinde, olduğu gibi değil. Sevgili Aziz nesin, lsveç'e ılk geldiğınde yollardaki 'geyik çıkabilir' ıkaz levhasına kafayı takmışh. Dönünce bır yazıda ''Adanılar hayvanlann can güvenhğj için trafik levhası hazırlamış" şeklinde değinmiştı bu saptamasına. Levha var, ama ormanlann kralından çok, dıreksıyon krallannı uyarmak ıçın. Çünkü bu hayvana toslanıldığı zaman -mazallah- öbür tarafa yanında götürüyor sürücüyü de. Iri dedık ya. Bazı bölgelerde trafik idaresi turistlerin bu levhalan yürütmesınden bıkmış; levhalan turistik eşya satan yerlerde hatıra olarak satışa çıkannış. Sökme, çalma da yok. Bastır raarkı, al levhayı. (Bır gariban yerleşım yerini adı da skal -a'nın üzerinde bir yuvarlak var ve 'o' okunuyor- bu sözcük kısaca 'şerefe' demek. Zavallı ilçenin sakınJeri, sürekli olarak adsız kalıyorlar - levha meraklılan tarafından yürütüldüğü için.) Isveç'te bu hayvanlar, yılda bir avlanma mevsirrunde a\ lanırlar. 275 bin kayıtlı avcı var. Geyık nüfusunun üçte birini vuruyorlar her yıl. Zaman zaman da birbirlerini vuruyorlar, o başka. Özellikle patates votkasını çekip ormana açıldıklannda birbirlerini gayet yakışıklı boynuzlu olarak gördükleri nvayet edilir. Bu arada, geyikler de yerleşim yerlenne iyice sokulmaya . . başladılar. Özellikle kentlenn dış semtlerindeki villa sahiplen bundan epey şıkâyetçiler. Yaz sonunda olan elmalannı pek seviyormuş bu hayvanlar. Hoşt, kışt, pışt demlince de sinirlenıyorlarmış. Villası ve elması olanın özel derdı bu dıye geçelim. Ama ayakkabı dükkânına ansızın iki çift ayakkabı ister gibi bodoslama dalan geyikle karşılaşan garibana ne demeli? Adam yavaşça, "Siz buynm bir iki çift deneyüT der gibi dışan süzülmeyi başarrnış. Sıkışan kişi ne yapar? "lmdat polis!" diye bagınr. Polis gelmiş, vetenner çağırmış. ıçinde uyuşturucu madde olan iğneli tabancayla nişan aldıklan zaman bir de ne görsünler? Hayvan boy aynasının karşısında dikilmiş. İcendine hayran hayran bakıyormuş... Her neyse, bunca leylek sohbetinin yapıldığı ülkemizde, bır de geyik muhabbeti okumuş olun pazar günü... DLMZI SHYHNLl.Rl: II.GINÇ OYKL LLR. TLKMK KOMLAR ARALIK 1997 KIŞLAMA f YÜZEN İTALYAN SARAYLARI S A Y I : 164 PROVEZZA X AVRUPA ÜÇÜNCÜSO DENİZDE HABERLEŞME KURALLARI Dennrtjler Sılesı 8 Cadde No 71 Zeyirbomu-ISTANBUL Tel (0212) 664 16 94 -510 28 71 • Fafcs (0212) 558 67 85
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle