Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 14 ARALIK 1997 PAZAR
12 KULTUR
ALLECRO EVİN İLYASOĞLU
Zehra Ydehz bir yıldız gibi kaydıZehra'yı yitirmek, hem de üç gün için-
de! Bu başka türlü bir şey. Sanatının do-
rugunda. hanka bir insaru yitirmek demek.
Sağlam karakteri, ış dısıplini, özgüveni
kadarözeleştiriyi bilen. kendisiyle ve çev-
resıyle banşık, alçakgönüllü kişilığiyle ör-
nek bir sanatçıyı yitirmek demek.
Onu ilk kez Sour Angelica ve Desdemo-
na ıle tanımışük. Senta, Aida, Salome ve
en sonunda Tosca ıle sanatının doruğuna
tırmanmasına tanık olduk. Zehra Yıldız,
geçen iki kış müthiş bir maraton ıçındey-
dı. Bir sabah erken uçakla Almanya'ya
uçuyor, o gece Senta'yı oynuyor. ertesı ge-
ce Istanbul'a uçup Salome'ye yetişiyor,
bir gün sonra Aida' yı oynuyordu. Üç ay-
n biçemin üç ayn baş kadınında her oyun-
la birlikte taze bir coşku bulabılmenin de
keyfinı çıkartıyordu. Alman basınındaal-
dığı ö\gü dolu eleştırilerden bınnde.
"Zehra Yıknz. karşımzda deniz Ldenimle-
rini yansıtan parlak sesiyle gerek bel can-
to. gerek dramatik soprano yorumunda
aynı derecede başanh" denıyordu. Dört
gün öncekı son temsilinde Heidelberg sah-
nesinde Leonora'yı canlandırmıştı. Belki
de o satırlan yazan eleştirmen yıne orada-
dır, ızlemıştır Zehra'yı. Belki daha bugün
eleştirisi yer almıştır Heidelberg gazetele-
rinde!
Bırkaç gün önce bu sütunlarda onu Tos-
ca'daki rolüyle yere göğe koyamıyordum:
"Çalışkan. efendi,disiplinli kişiliği; şan bü-
gisi. kültürü. sahnesi: sesine, bedenine. mi-
nüklerine ve rüm davranışlanna hâkimiye-
ti. onun çok iyi bir tiyatrocu olduğunu da
kanıtiıyordu. Dünyamn her sahnesinde al-
kışhuımaya hak kazanmış bir sanatçımız
Zehra Yıldjz" dıyordum. Sankı Zehra'nın
Tosca'daki rolüyle gerçek yaşamı arasın-
da sımgesel bir koşutluk yaşandı: Pucci-
ni'nin gerçekçi operası ıyice gerçekleşti.
tdam mangası boş kovanlarla aldatıcı bir
idam düzenlediğı sanılırken aslında dolu
kovanlarla ölüm getırmışti. \'e Zehra Yıl-
dız'ın gıderek acı gerçeklerle karşılaşma-
sı sesinin güçlü fortelennde yükselıyor-
du. "HerhaHe onun son sahnedeki güçlü
sesini vç güçlü oyununu uzun zaman unu-
tamayacağız.-
Bu satırlan yazarken Zehra'run Adieu
sözleriyle yüklü son aryasını ve kendinı
Tiber nehnne atarak sahneden uçuşunu
anıyordum. Demek kı son kez onu böy le
görecekmişiz. Kendıni ölüme atarak. biz-
lere veda ederek uçuşunu artık hiç unuta-
mayacağız.
Olüm muthı bir ülkeye göç gibi
Geçen yılki tstanbul Festivali'nde Rk-
hard'Strâuss'un Son Dört Şarkı'sına nasıl
hazırlandığmı anlatıyordu: "Bu şarkılar
bambaşka bir yorum alanı. Ne opera söy-
ler gibi dramatik olmak gerekiy'or ne de
Rkhard Strauss'un önceki dönemleri gibi
parlak bir yorum! Ölüme hazırlık. ama
güzeUeştirihniş bir ölüm. Mutlu bir ülkeye
göç duygusunu vermek gerekiyor. Matem
olarak düşünmüyorum. Bu nedenk kesin-
likle siyahlar giyip çıkmak istemedim sah-
neye. Osman Şengezen'edanışum. Sonuç-
^ehra'yı
yitirmek, hem de üç
gün içinde! Bu başka
türlü bir şey. Sanatının
doruğunda, harika bir
insanı yitirmek demek.
ta lacivert,yeşilyanandöneo,bol kollu taf-
ta bir grysi çizdik. Bence bu tür eserlerde
soüstin üstündeki giysi müzikle özleşmeU.
Görsel açıdan da izleyitiyi çok etkilryon"
Ve ben yazımı şöyle bitirmişim: "Gö-
nül ister ki bu akşam 24. İstanbul Festha-
li çerçevesinde AKM'de yer alacak konser
CD'ye kaydedüsin! Zehra Yıküz'ın sesin-
den Richard Strauss'ın son dört şarkısın-
daki hüznü, yeniden yaşama bakışuu. ölü-
mü övdüğü kadar bestednin yaşamı kut-
sayışını biz de ölümsüz küalım." Acaba bu
kay ıt duruyor mu? Zehra'ntn ölümle dinm
arasını canlandırdığı sesi ölümsüzleştıre-
bilecek mıyiz?
Nice sanatçıda benzeri olmayan bir so-
rumluluk duygusu vardı Zehra'da: "Ben
hep kişisel eteştiri içindeyim. Aynntüarı,
yetersiz yönlerigiderek dahaiyigöriiyor in-
san. Bir önceki temsilimdc aldığun övgü-
lere karşı bir sorumluluk duyuyorum:
Bunca beğeniden sonraartık kesintikle ha-
ta yapmamalıyım kaygısınıyaşıyorum. He-
k yeni bir prodüksiyon ise- mutiaka yeni
birisi olarak çıkmabyım sahneye. Önceki
roflerimden hiçbir iz taşınmamau. Öme-
ğin.Aida,yeni bir temsil ve benim rtdüm tü-
müyle oturdu. Ama sesi kullanma tekni-
ğinde hâlâ farkh şeyler yapabUirim. Ses
rengi üzerinde, cümle kuruluşlannda da-
ha çok oynayabihnm. Aslında bütün bun-
lar sahnenin üstünde. temsil sırasında keş-
fedilen şeyler. Her temsflde, o atmosfere
görebir şeyter arayıp buluyorsunuz. Seyir-
ciyte karşılıklı birelektrik deetkifiyor. Oda-
da yapuğınız tonlamalar. karşını/daki iz-
lejiciye göre değişikliğe uğrayabiüyor. O
anda oradaki izleyiciyi daha çok etkikye-
bilecek aynntılar yakalayabiliyorsunuz.
Hattabazençahşmaodasında zorlaodığım
'urmadan
çalışmak, durmadan
kendini yenilemek
uçsuz bucaksız bir
ülkeydi Zehra için.
Sade yaşamında
kendini yalnız operaya
adamış, medyanın
getireceği
kolayyoldan ünlü
olmaya kapılan
kapatmıştı.
şeyier, sahneye çıkınca daha doğallasıynr.'"
Zehra Yıldız'ı konservatuvara gırmesi
için ilk kez ılkokul öğretmeni zoriamış. O
zamanlar keman çalarmış. Ailesi çok üs-
tünde durmasa da ılkokul öğretmeni ısrar
etmiş. Ama o, Nişantaşı Kız Lisesi, Şişli
tktisat gibi okullan bitirmiş ve sonunda
konservatuvara girmiş. Atrfet Usman-
baş'ın öğrencisi olarak mezun olmuş. Ar-
dından ttalya'da bir konkura katılmasıyla
operacılığa karşı müthiş heveslenmiş. Ar-
tık kendine güvenmeye başlamış ve önü-
ne geçilmez bir tutkuyla operacı olmaya
soyunmuş. Pek de birikimi olmadığı hal-
de Mimi rolüyle ilk beşe girmeyi başarmış
birkonkurda... "Biryılİtaha'dakaldıktan
sonra.tstanbul operasında Butterfly ve So-
ur Angelica'da oynadım. Göre\« başladı-
ğım sıralarda gala ve prömiyçrlere çıkma-
ya hakkım yoktu. Sonra ilk kez gala yapo-
Her yorumu olağanüstüydü
AHMETEREN1İ
istanbul Operası uzun bir
aradan sonra kavuştuğu Tos-
ca'sını hiç beklemediği bir
anda kaybetti. Geçtiğimiz
hafta İstanbul Devlet Opera-
sı'nda sahnelenen Pucci-
ni'nin "Tosca" operasında
sadece sesi ile değil, aynı za-
manda oyun gücü ile de
ayakta alkışlanan soprano
Zehra Yıküz artık aramızda
yok. UluslaTarası opera sah-
nelerine adım attığı, Istan-
bullu operaseverlerin ona ih-
tiyacı olduğu anda ve yaşa-
mının en verimli çaguıda ara-
mızdan aynldı.
Bundan yaklaşık 10 yıl ön-
ce onu ilk kez yine Pucci-
ni'nin "Madame Butterfly"
operasında izlediğimizde,
sadece sesine değil, sahnede-
ki zarafetine ve oyun gücüne
dc hayran kalmış ve opera-
mızm geleceğine umutla
bakmaya başlamıştık. Ara-
dan geçen süre içinde onu is-
tanbul Operası'nda birbirin-
den zor ve ülkemiz sahnele-
ri için yabancı sayılabilecek
Richard Strauss'un "Saio-
me" ve Wagner"in "Uçan
HoUandah" operalarında iz-
ledik. O zoru başarmış, Aida,
Salome ve sopranolar için
çok güç bir parti olan "Ucauı
HoDandah"nın Senta'sı gibi
güç rolleri kısa sürede reper •
tuvanna katmayı başarmıştı.
Onun yorumkdığı Senta'yı
fctanbırihı sanatsevaierin
unutabileceğini sanmıyo-
rum; tipki "To8ca"daki per-
formansuun unutulmayaca-
ğıgibi.
Onun sanatçı kışılığinın
bir parçası da. Leyla Gen-
ca-'in tstanbul DevletOpera-
sı'nda verdiği Rossini semi-
nerinde tanık olduğum, bit-
mek tükenmek bilmez bir
ögrenme arzusuna sahip ol-
masıydı. Birçok sanatçının
aksine, yabancı dilde söyle-
diği eserierde her kelimenin
üzerinde ayn ayn durur, ope-
radaki karakter hakkında da-
ha fazla bılgı sahıbi olmak
için ^ İğş^ ^
sayesinde tstanbullnlar çok
kısabir süre içinolsa dauzun
yıllarhafizalanndan silinme-
yecek karakterleri ondan din-
leme olanağı buldular.
Kişüiği, zarafeti, güçlü se-
si, alçakgönüUülüğü ve biz
îstanbullulara yaşattığı ola-
ğanüstü yorumlan ile kendi-
sıni hiçbir zaman unutmaya-
cağız.
ğun Pbulenc'in Insan Sesi başhkfa operası-
nın temsttınde karşunda Leyla Gencer'i
gördüm. Öyie bir şok geçirdim kt birkaç
pasaj aüamısım. Meğer o da La Scak'ya
başladığı dönem oynamış bu rolü. benim
heyecanımı çok iyi anladı."
Zehra Yıldız eşı Süha Yıldız ıle paylaş-
tığı sade yaşamı şöyle güzelleştinyordu:
"Eğer eşimoperaa olmasay du nasılanlar-
dı bir başka operacının dertlerinden? Ya-
nundadevamlı benianlayan ve her an eleş-
tiren bir dostum var. Ben bunu bir avantaj
olarakdüşünüyorum. İtalya'da çoksk bir-
likte konser verdik. Opera, İtalyanlar için
atalanndan kalma bir sanat Sıradan din-
leyiciler gelip sizin ses renginize hangi ese-
rüı yakışacağmı söylüyorlar. Konser so-
nunda İtalyanlarbazen beni övüp onu yer-
diler, ya da onu ö\üp beni yerdiler. Biz bir
digerimizin üstünlüğüne alıs,ük. Arük kim-
senin kimseyi kıskanacak hali kalmadı!"
Ve daha geçen hafta Tosca"da onlan bir
arada, sevgili rolünde ızlememız, ne tuhaf-
mış.
Durmadan çalışmak, durmadan kendi-
ni yenilemek uçsuz bucaksız bir ülkeydi
Zehra için. Hep keşfedilecek bir şeyler
vardı. Her temsilde ve yaşamının her artın-
da. Kendini alamayip partnerinın de rolü-
nü ezberlemesi, suflör kullanmaması. her
yeni esere sıfirdan. ıştahla başlaması, bir-
çok ayn operacıdan dinleyıp kendine en
yakın olanı seçmesi. onun perde arkasuı-
dakı özellikleriydi. "Bu arada, bestecinin
içindeyaşadığı dönemi veo eseri vazdığı sü-
reç içindeki ruh halini anlatan kitaplar
okurum. Beni en çok rahatsızeden şey, bes-
tecinin ekolünü değiştiren sanatçılardır.
Mutiaka. ama mutiaka özgün stile bağh
kalınması gerektiğine inanıyorum."
Zehra Yıldız'dan geri>e ne kaltfa?
Sopranolarkaprisli olur, dıye bir sohbe-
te girmıştik bir kez. Zehra içın kapris de
ne demekti! "Otmadık kapriskrim yok.
Aynca unutmayın ki biz zaten devlet me-
munryuz, hangi kaprisi. kime yapacaksı-
nız? Ben kendi kendime üzülüp kendi uy-
kubtrunı kaçınnm. Ama sahnede giysim-
le, perukamla ve makyajımla çok rahat ol-
mak isterim. Bunlardan birisi beni rahat-
sız ediyorsa tedirgin olurum. Ne de olsa rol
kimliginizin yÜ2de eUisi bunlar."
tstanbul'dakı sade yaşamında kendini
yalnız operaya adamış, medyanın getire-
ceği kolay yoldan genış kitlenin ünlüsüol-
maya kapılannı kapatmış bir sanatçiydı.
Kjmseye kötülük etmeden, kımsenın hak-
kını çalmadan, kendi bilek gücü ile yük-
seliyordu.
Kasetleri, CD'leri. video bantlan yok
Zehra Yıldız' ın. Onu ancak bir gün Istan-
bul'dakı Atatürk Kültür Merkezi'ne yolu-
nuz düşerse izleyebilirdiniz. Genye ne kal-
dı. bilemem. Hangi ses kaydı, hangi video
bandı? Bir Zehra Yıldız geldi opera dün-
yamıza ve bir yıldız gibi gencecik kaydı,
gitti. Umanm onun sanat anlayışını, iş di-
sıplinini, iç tutarlılığını ve alçakgönüllü
güzel kişiliğini yannki kuşaklara aktara-
cak belgeleri derleyebiliriz.
KÖŞEBENT
ENtS BATUR
Asıl Düşünce Suçu
Türkiye, "düşünce suçu" kategorisinde Batı
demokrasileri tarafından yıllardır haklı olarak sı-
kıştırılıyor. Bu konuda fikir üretemiyoruz pek; ge-
nellikle tavır almakla yetiniyoruz. Bazı kesimler
için tavır almak yeterli olabilir, gelgelelim, bir ül-
kenın düşünen insanları söz konusu olduğunda
gerekli, ama yeterli değil tavır almak: Bir de "dü-
şünce suçu" konusunda düşünmek, düşünce
üretmek gerekir: Siyasal, hukuksal, etik çerçe-
vede ince ölçülere ulaşmak için çaba gösteril-
meli.
OysaTürkiye öylesine kendi içine kapanmış bir
ülke ki bir parçası olmak uğruna neredeyse onur
kıncı bir inatla uğraştığı Avrupa birliği coğrafya-
sının içinde bu bağlamda olup bitenleri izleme-
ye bile üşendiği göze çarpıyor.
Italya'da yaşanmakta olanlardan, bunun öbür
ülkelere yansımasından kısaca söz etmek istiyo-
rum. Şu anda Italya'da, herhangi bir terör eyle-
mine katılmadığt (ya da böyle bir kanıt ortaya
konmadığı) halde hapiste tutulan 10O'ün üzerin-
de düşünce suçlusu bulunuyor.
Bunlann başında, hakkında büyük bir kam-
panya başlatılan filozof Toni Negri geliyor.
1979'da Kızıl Tugaylar'ın lideri olma suçlama-
sıyla tutuklanan, Aldo Moro cinayetine katıl-
makla ve bir muhbirin öldürülmesi olayına karış-
makla suçlanan Negri, mahkemeye çıkanlmak-
sızın yaklaşık beş yıl tutuklu olarak yaşadıktan
sonra salıverilince Fransa'ya gitmiş, yıllaryılı ora-
da hocalık yapmış.
Burada, bizi ilgılendiren başka bir ayrıntı daha
var aslında: Hapisten milletvekili seçilerekçıkmış
Negri, dokunulmazlığı kaldırılınca da Fransa'ya
göç etmiş. 1 Temmuz 1979. günü Italya'ya dö-
nen filozof, şimdi bir polis memurunun öldürül-
mesi olayına "ahlaki açıdan katkıda bulunma"
suçuyla hapıshane duvarlarının arasında gene.
Toni Negri'nın "düşünce suçu "ndan kafeslen-
mesı, aydınları hareketegeçirmişdurumda. Bo-
ulez, Derrida, R'egis Debray gibi sanat, ede-
biyat, bilim dünyasının öncü isimleri birkaç bin
imza toplamış durumdalar. Toni Negri'den son-
ra sıra Adriano Sofri'ye, 1972'de işlediği bir
suçtan dolayı bu yıl hapse atılan, Lotte Continua
(Savaşım Sürüyor) hareketinin öncüsüne gele-
cek.
Bunlar, olayın tavırla ve eylemle ilgili cephesi-
ni oluşturan öğeler. Bir de bu ışın düşünsel yanı
var. "düşünce suçu" bağlamında aydınları sor-
gulayan, "Bir şeye yaramadtklannda entelektü-
ellerin en önenrili görevı susmakttr" diyen Um-
berto Eco'ya bir başka edebiyat adamı, tam da
bu konuyu deşen küçümen bir kitapla yanıt ver-
di geçen hafta: Antonio Tabucchi'nin "Pla-
ton'un Gastndi" birkaç dilde birden yayımlandı.
Toni Negri de boş durmuyor kendi hücresin-
de: Torino'nun sanayileşme sorunları üzerine
yaptığı bir radyo konuşmasının yayımlanışının
ardından "sürgün" başlıklı bir kitap çıkanyor.
Avrupa entetektüelleri düşünce alanındaki ça-
lışmalarını bir eylem planı etrafında örgütleyerek,
bu örnekte İtalyan Parlamentosu'nun yeni yasal
düzenlemeler oluşturmasınt sağlayabilmek için
seferber oluyorlar. Kuru sıkı nümayişler yapa-
caklarına çalışıyor, üretıyor, düşünsel bir baskı
bulutu yaratmaya çabalıyorlar.
Türkiye'de, ister felsefi olsun, ister siyasal, dü-
şünce üretme sıkıntısı yaşıyor durumunda olu-
şumuz, bizim asıl düşünce suçumuz. Ne solda
bir felsefi atak göze çarpıyor ne merkezde ne de
sağda.
Oyleyse: Henüz yokuz biz.
İstanbul Devlet Opera ve Balesi solist sanatçısı Zehra Yıldız 41 yaşındayaşamını yitirdi
Oynamakistediğidahaçok rolvardıKültür Servisi - 27 Kasım 1997
Perşembe. Az önce "Scarpia, se-
ninle Tann'nın önünde hesaplaşa-
cağH" dıyerek San Angelo kalesı-
nın duvanndan aşağı Tiber Neh-
ri'ne ölüme atlamıştı. Genel pro-
va bitmış. yönetmen Yekta Kara
şimdi de selam provası yapıyordu.
Son olarak Tosca çıktı sahneye.
Gözlenndekı ışıltı salonun arkala-
rından bile görülüyordu. Olağa-
nüstü güzellikteki kostümüyle sa-
lınarak sahne önüne gelip büyük
bir zarafetle eğilerek tam bir 'pri-
madonna' selamı verdi seyırcıle-
re! Az önce Tosca olarak ölüme
atlayan Zehra Yıldız şimdi boş sa-
londaki seyircılerini selamhyordu
büyük bir mutlulukla. Çünkü "sû-
rekli olarak sahne üzerinde olmak
çok hoşuna gidiyordu" onun...
Cuma gecesi yitirdik
29 Kasım 1997. 'Tosca'nm ga-
lasında sanatının doruğuna ulaşan
Zehra Yıldız. bir kez daha 'dha'lı-
ğını kanıtlamıştı. O, Türkiye'de
gerçekten Leyla Gencer'den sonra
birprimadonna nıteliğı taşıyan tek
sesıydi. Başansını sadece ülke-
mizde değil, yurtdışmda da kanıt-
lamıştı.
Eşı Süha Yıldız \e Zehra Yıl-
dız. uyumlu, sevgı dolu birlikte-
liklerini 'Tosca'da da sahneye sa-
natçı olarak taşımışlardı. üstelik
birbirlerini sert bıçimde eleştir-
mekten çekinmeden. 10 Aralık'ta
Almanya'da rahatsızlanınca 11
Aralık'taki 'Tosca' temsili Anka-
ra'dan gelen Nilgün Akkennan ile
sunuldu. Gösten sürmeliydi... İs-
tanbul De\ let Opera ve Balesi 'nde
gişe memurundan orkestra şefı
Antonio PiroUi'ye, sanatçılardan
teknik kadroya kadar her keşte an-
latılmaz bir hüzün vardı. İDOB
Genel Sanat Yönetmeni ve Müdü-
rü Yekta Kara ve tüm kadro, sanat-
çılığı gibi kişilığiyle de 'mükem-
mel' olan Zehra Yıldız için. o ge-
ce müthiş bir dayanışmayla temsi-
'Ben
aslında bütün
karakterleri
çok
seviyorum!~
Bazen itiraf
ederken bile
acaba diyorum,
çok mu fazla
şeyler
istiyorum
hayartan!
Gerçekten
oynamak
istediğim çok
fazla rol var ve
hepsiniçok
soiyorum.
Sürekli sahne
üzerinde olmak
çok hoştıma
jpdiyor'.
li gerçekleştirdiler.
41 yaşında, Almanya'da Heil-
derberg'te geçırdigi beyin kana-
ması sonucu 12 Aralık cuma günü
yitirdığimiz istanbul Devlet Ope-
ra ve Balesi solistlerinden Zehra
Yıldız, Siyasal Bilgiler Yüksek
Okulu tşletme Bölümü ve İstanbul
Devlet Konservatuvan Opera Bö-
lümü'nden mezun oldu. Konser-
vatuvar eğitimıni Aüfet l smanbaş
ile tamamladı, çalışmalannı daha
sonra Belkıs Aran ve Ottavio Gal-
lo ile sürdürdü. 1984'te ltalya'nm
Trev ıso kentinde yapılan La Bohe-
me operası uluslararası yanşma-
sında Mimı rolü ile ilk beş sopra-
no arasına gırdi. Parma'da (ttalya)
1987 Uluslararası Verdı Yanşma-
sı'nda fınale kaldı ve bir yıl sürey-
le Corale Verdi Akademisi'nde
burslu olarak eğitim gördü.
1988"de Siena'da, Uluslararası Et-
tore Bastianni Şan Yanşmasf nda
gümüş madalya kazandı. italyan
hükümetinden aldığı bursla G. Si-
mkınato \e A. SteDa gibi ünlü sa-
natçılarla çalıştı, konser verdi. TV
programlanna katıldı.
"Konserde daha rahanm'
Önce VV'agner'ın hayaller dün-
yasında yaşayan duygusal kahra-
manı Senta, sonra Strauss'un tut-
tuğunu koparan şehvetli Salo-
me si, ardından Puccüıi'nin sade-
ce şarkı söyleyen \e seven. ama
yaşamla yüzleşince cinayet işle-
mek zorunda kalan primadonnası
Tosca'yla sanatının doruğuna u-
laşmıştı Zehra Yıldız.
istanbul Operası'nda ilk kez
sahnelenen Almanca operada, o da
ilk kez Strauss söylemişti. Stra-
uss'un müzıği çok farklı olduğu
için 'adeta master gibi' bir dene-
yim olmuştu onun için. Yönetmen
GiancariodelMonaco ile çalışmak
da çok yararlıydı. Çok farklı bes-
tecilerin eserlerini söyleyen ve hep-
sinde başanlı olan soprano Kiri Te
Kana>va'yı çok se\iyordu. "Her-
hakk ben de öyie olmak istediğim
içinona hayranhkduyuyorunı. Ta-
bii kiLeyia Gencer'e hayranım. As-
lında başanlı olan bütün soprano-
lan beğeniyorum açıkçasır
Repertuvannda 11. Mehmet,
Maskeli Bakı. Madam Butterfly,
Sour Angeh'ca. Hoffmann'ın Ma-
sallan. Otello, Uçan HoUandah,Ai-
da. Salome ve Tosca operalarıy la
Mahkr'ın 2. ve 4. senfonüeri ile
\Tvaldfnin doria'sı bulunan Zeh-
ra Yıldız, canlandıracağı rollere
hazırlanırken karakteri müzikten
tanımaya çalışıyordu.Kendı kişili-
ğini tamamıyla unuttuğu için çok
severek oynuyordu rollerini. Ge-
çen yıl Istanbul'da 'Salome
1
oynar-
ken, Almanya'da Heildeberg Ope-
rası'nda konuk sanatçı olarak
'Uçan Hollandah'da 'Senta'yı oy-
nuyordu. Çok yoğun bir tempoda
çalışıyordu. Hem birbırinden fark-
lı eserler yorumluyor hem de iki
ülke arasında gidip geliyordu.
"İkisinin tekortaközeHiği Alman-
ca olmalan. Onun dışında çok
farklı iki eser karakterler de birbi-
rinden farku. Bunlardan dolayı
/oriandım. Onundışındagidipget-
mem tabiiçokyonıcuohıyor. Tem-
sülerim olduğunda uçakla gidip
orada söyiüyordum, ertesi gün ge-
lip burada söylüyordum. Çok yo-
nıcu oldu açıkçası, ama çok da ho-
şuma gku'yor devamlı olarak sah-
ne üzerinde olmak!"
Uluslararası İstanbul Müzik
Festivalleri'nin açılış töreninde
(1995), Beethoven'ın 9. Senfonisi
(1992) ve 'YunusEmreOratoryo-
su'na solist olarak katılan Zehra
Yıldu, GSO ve tDSO ile konser-
ler verdı. Bulgaristan ve Roman-
ya'da yapılan uluslararası opera
festivaUerinde rolaldı. 1993/1994
mevsiminde Bonn Operası'nda
ünlü sef ve yapımcılarla çalıştı,
konser ve temsiller verdi.
Geçen yıl tstanbul Devlet Sen-
foni Orkestrası Pergolosi'nin "Sta-
bat Mater"i ilk kez seslendirildi
vekonserin solisti Zehra Yıldız'dı.
Aynca tstanbul Müzik Festiva-
li'nde, IDSO'yla uzun yıllar söy-
lemeyi çok arzu ettiği Strauss'un
"Son DörtŞarkTsını ve Mahler'in
4. Senfonisi'nin son bölümünü
yorumladı. Senfoni konserlerini
çok seviyordu: "Operadan daha
zor benim için bu konserier. Ope-
rada başka bir kimh'kle çıkıyorum
sahneye, çok rahaüm. çünkü ben
değilim oradaki kişi. Ama senfoni
orkestrasıyla sahneyççıkarken be-
nun sadece,herkesbanabakıyor ve
beni seyrediyor, kişiHğimi değiştir-
mem mümkün değil!"
1982'den bu yana tDOB'da ça-
lışmalannı sürdüren Zehra Yıldız,
Almanya, Danimarka gibi ülkeler-
de ülkemizi başanyla temsil etnıiş.
1994-95 sezonunda Kültür Ba-
kanlığı tarafından "En Başanlı
Kadın OperaSanatçısı" seçılmiş-
tı.
Ayşe Takrda Yeşeren Çark
• Kültür Servisi - Ayşe Takı Galerisi'nde yanndan
itibaren Ayşe'nin New York'da oluşturduğu
" Yeşeren çark" isimli koleksiyonu sergilenecek.
Sergi bir ay süreyle izlenebilecek. Sanatçı, altı yıl
önce yitirdiğimiz ünlü ressam Aydın Ülken'in
tasanmlanndan esinlenerek. Ülken'in yapraklar
fişkırmış çarklanm kadın erkek herkesin yakasında
taşıyabileceği birer takı haline dönüştürdü. Galeride
aynca, takı ile ilgisi olmayan ozan, yazar, ressam,
mimar gibi sanatçılann oluşturduğu takı tasanmlan
dasergılenıyor. (241
1
6 33)
Antik A.Ş.'nin 187. müzayedesi
• Kültür Servisi-1997 yılının en görkemli
müzayedesi, bugün saat 14.00'te Ceylan-
Intercontinental Balo Salonu'nda gerçekleştiriliyor.
Antik A.Ş. tarafından düzenlenen bu 187.
müzayedede satışa sunulan eserlerin arasında Türk
hat sanatınm en büyük ustalanndan Şeyh Hamdullah,
Hafiz Osman, Sami Efendi gibi sanatçılann ışleri,
Türk resminden Şevket Dağ. Nuri lyem. Cevat Dereli
gibi önemli ısimlerin tablolan ve Nazmi Ziya'nın bir
başyapıtı, Ayvazovski. RomanofT, De Mango gibi
dünyaca ünlü ressamlann imzasmı taşıyan tablolar,
Osmanlı gümüş sanatının önemli örneklerinden
Sultan II. Abdülhamid tuğralı Aznavur işçilikli gece
sürahisi ve tuğralı AznavTir ışçilildi altın vermeyli
leğen ibrik, diğer gümüş objeler. saray
kuyumculannm özel mücevher tasanmlan, altın cep
saatleri ve Beykoz camlann en güzel örnekleri yer
alıyor. Müzayedede satışa sunulan en önemli parça ise
împarator III. Napolyon'un eşi İmparatoriçe
Eugenie'nin istanbul ziyareti sırasında Sultan
Abdülaziz'e armağan ettiği gümüş Jardiniere. XIII.
İstanbul Antika ve Dekoratif Sanat Fuan'ndaki bu en
gözde yapıtın rekor fiyatla satılması bekleniyor.
BUGÜN
• CRR'de saat 19.30'da istanbul Tasavvuf Musikisi
Topluluğu konseri izlenebilır.(232 98 30)
• BAHÇE & BAHÇE KÜLTÜREVİ'nde
saat 15. OO'te Şükran Kurdakul'un katıldığı' Bir
Yürekten, Bir Yaşamdan' başlıklı söyleşi
izlenebilir.(449 18 87) •
• N.ÂZIM KÜLTÜREVİ'nde saat 15.00'te Soner
Çakmak ve Menh Vural müzik dinletisi, saat
17.00'de Serdar Pehlivanoğlu'nun yönettiği 'Tiraj'
adlı kısa fılm ve saat 17.30'da Oliver Stone'ın
yönettiği 'SaKador' adlı oyun izlenebilir.(414 51 50)