29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 ARALIK 1997 PAZAR 12 KULTUR ALLECRO EVİN İLYASOĞLU Zehra Ydehz bir yıldız gibi kaydıZehra'yı yitirmek, hem de üç gün için- de! Bu başka türlü bir şey. Sanatının do- rugunda. hanka bir insaru yitirmek demek. Sağlam karakteri, ış dısıplini, özgüveni kadarözeleştiriyi bilen. kendisiyle ve çev- resıyle banşık, alçakgönüllü kişilığiyle ör- nek bir sanatçıyı yitirmek demek. Onu ilk kez Sour Angelica ve Desdemo- na ıle tanımışük. Senta, Aida, Salome ve en sonunda Tosca ıle sanatının doruğuna tırmanmasına tanık olduk. Zehra Yıldız, geçen iki kış müthiş bir maraton ıçındey- dı. Bir sabah erken uçakla Almanya'ya uçuyor, o gece Senta'yı oynuyor. ertesı ge- ce Istanbul'a uçup Salome'ye yetişiyor, bir gün sonra Aida' yı oynuyordu. Üç ay- n biçemin üç ayn baş kadınında her oyun- la birlikte taze bir coşku bulabılmenin de keyfinı çıkartıyordu. Alman basınındaal- dığı ö\gü dolu eleştırilerden bınnde. "Zehra Yıknz. karşımzda deniz Ldenimle- rini yansıtan parlak sesiyle gerek bel can- to. gerek dramatik soprano yorumunda aynı derecede başanh" denıyordu. Dört gün öncekı son temsilinde Heidelberg sah- nesinde Leonora'yı canlandırmıştı. Belki de o satırlan yazan eleştirmen yıne orada- dır, ızlemıştır Zehra'yı. Belki daha bugün eleştirisi yer almıştır Heidelberg gazetele- rinde! Bırkaç gün önce bu sütunlarda onu Tos- ca'daki rolüyle yere göğe koyamıyordum: "Çalışkan. efendi,disiplinli kişiliği; şan bü- gisi. kültürü. sahnesi: sesine, bedenine. mi- nüklerine ve rüm davranışlanna hâkimiye- ti. onun çok iyi bir tiyatrocu olduğunu da kanıtiıyordu. Dünyamn her sahnesinde al- kışhuımaya hak kazanmış bir sanatçımız Zehra Yıldjz" dıyordum. Sankı Zehra'nın Tosca'daki rolüyle gerçek yaşamı arasın- da sımgesel bir koşutluk yaşandı: Pucci- ni'nin gerçekçi operası ıyice gerçekleşti. tdam mangası boş kovanlarla aldatıcı bir idam düzenlediğı sanılırken aslında dolu kovanlarla ölüm getırmışti. \'e Zehra Yıl- dız'ın gıderek acı gerçeklerle karşılaşma- sı sesinin güçlü fortelennde yükselıyor- du. "HerhaHe onun son sahnedeki güçlü sesini vç güçlü oyununu uzun zaman unu- tamayacağız.- Bu satırlan yazarken Zehra'run Adieu sözleriyle yüklü son aryasını ve kendinı Tiber nehnne atarak sahneden uçuşunu anıyordum. Demek kı son kez onu böy le görecekmişiz. Kendıni ölüme atarak. biz- lere veda ederek uçuşunu artık hiç unuta- mayacağız. Olüm muthı bir ülkeye göç gibi Geçen yılki tstanbul Festivali'nde Rk- hard'Strâuss'un Son Dört Şarkı'sına nasıl hazırlandığmı anlatıyordu: "Bu şarkılar bambaşka bir yorum alanı. Ne opera söy- ler gibi dramatik olmak gerekiy'or ne de Rkhard Strauss'un önceki dönemleri gibi parlak bir yorum! Ölüme hazırlık. ama güzeUeştirihniş bir ölüm. Mutlu bir ülkeye göç duygusunu vermek gerekiyor. Matem olarak düşünmüyorum. Bu nedenk kesin- likle siyahlar giyip çıkmak istemedim sah- neye. Osman Şengezen'edanışum. Sonuç- ^ehra'yı yitirmek, hem de üç gün içinde! Bu başka türlü bir şey. Sanatının doruğunda, harika bir insanı yitirmek demek. ta lacivert,yeşilyanandöneo,bol kollu taf- ta bir grysi çizdik. Bence bu tür eserlerde soüstin üstündeki giysi müzikle özleşmeU. Görsel açıdan da izleyitiyi çok etkilryon" Ve ben yazımı şöyle bitirmişim: "Gö- nül ister ki bu akşam 24. İstanbul Festha- li çerçevesinde AKM'de yer alacak konser CD'ye kaydedüsin! Zehra Yıküz'ın sesin- den Richard Strauss'ın son dört şarkısın- daki hüznü, yeniden yaşama bakışuu. ölü- mü övdüğü kadar bestednin yaşamı kut- sayışını biz de ölümsüz küalım." Acaba bu kay ıt duruyor mu? Zehra'ntn ölümle dinm arasını canlandırdığı sesi ölümsüzleştıre- bilecek mıyiz? Nice sanatçıda benzeri olmayan bir so- rumluluk duygusu vardı Zehra'da: "Ben hep kişisel eteştiri içindeyim. Aynntüarı, yetersiz yönlerigiderek dahaiyigöriiyor in- san. Bir önceki temsilimdc aldığun övgü- lere karşı bir sorumluluk duyuyorum: Bunca beğeniden sonraartık kesintikle ha- ta yapmamalıyım kaygısınıyaşıyorum. He- k yeni bir prodüksiyon ise- mutiaka yeni birisi olarak çıkmabyım sahneye. Önceki roflerimden hiçbir iz taşınmamau. Öme- ğin.Aida,yeni bir temsil ve benim rtdüm tü- müyle oturdu. Ama sesi kullanma tekni- ğinde hâlâ farkh şeyler yapabUirim. Ses rengi üzerinde, cümle kuruluşlannda da- ha çok oynayabihnm. Aslında bütün bun- lar sahnenin üstünde. temsil sırasında keş- fedilen şeyler. Her temsflde, o atmosfere görebir şeyter arayıp buluyorsunuz. Seyir- ciyte karşılıklı birelektrik deetkifiyor. Oda- da yapuğınız tonlamalar. karşını/daki iz- lejiciye göre değişikliğe uğrayabiüyor. O anda oradaki izleyiciyi daha çok etkikye- bilecek aynntılar yakalayabiliyorsunuz. Hattabazençahşmaodasında zorlaodığım 'urmadan çalışmak, durmadan kendini yenilemek uçsuz bucaksız bir ülkeydi Zehra için. Sade yaşamında kendini yalnız operaya adamış, medyanın getireceği kolayyoldan ünlü olmaya kapılan kapatmıştı. şeyier, sahneye çıkınca daha doğallasıynr.'" Zehra Yıldız'ı konservatuvara gırmesi için ilk kez ılkokul öğretmeni zoriamış. O zamanlar keman çalarmış. Ailesi çok üs- tünde durmasa da ılkokul öğretmeni ısrar etmiş. Ama o, Nişantaşı Kız Lisesi, Şişli tktisat gibi okullan bitirmiş ve sonunda konservatuvara girmiş. Atrfet Usman- baş'ın öğrencisi olarak mezun olmuş. Ar- dından ttalya'da bir konkura katılmasıyla operacılığa karşı müthiş heveslenmiş. Ar- tık kendine güvenmeye başlamış ve önü- ne geçilmez bir tutkuyla operacı olmaya soyunmuş. Pek de birikimi olmadığı hal- de Mimi rolüyle ilk beşe girmeyi başarmış birkonkurda... "Biryılİtaha'dakaldıktan sonra.tstanbul operasında Butterfly ve So- ur Angelica'da oynadım. Göre\« başladı- ğım sıralarda gala ve prömiyçrlere çıkma- ya hakkım yoktu. Sonra ilk kez gala yapo- Her yorumu olağanüstüydü AHMETEREN1İ istanbul Operası uzun bir aradan sonra kavuştuğu Tos- ca'sını hiç beklemediği bir anda kaybetti. Geçtiğimiz hafta İstanbul Devlet Opera- sı'nda sahnelenen Pucci- ni'nin "Tosca" operasında sadece sesi ile değil, aynı za- manda oyun gücü ile de ayakta alkışlanan soprano Zehra Yıküz artık aramızda yok. UluslaTarası opera sah- nelerine adım attığı, Istan- bullu operaseverlerin ona ih- tiyacı olduğu anda ve yaşa- mının en verimli çaguıda ara- mızdan aynldı. Bundan yaklaşık 10 yıl ön- ce onu ilk kez yine Pucci- ni'nin "Madame Butterfly" operasında izlediğimizde, sadece sesine değil, sahnede- ki zarafetine ve oyun gücüne dc hayran kalmış ve opera- mızm geleceğine umutla bakmaya başlamıştık. Ara- dan geçen süre içinde onu is- tanbul Operası'nda birbirin- den zor ve ülkemiz sahnele- ri için yabancı sayılabilecek Richard Strauss'un "Saio- me" ve Wagner"in "Uçan HoUandah" operalarında iz- ledik. O zoru başarmış, Aida, Salome ve sopranolar için çok güç bir parti olan "Ucauı HoDandah"nın Senta'sı gibi güç rolleri kısa sürede reper • tuvanna katmayı başarmıştı. Onun yorumkdığı Senta'yı fctanbırihı sanatsevaierin unutabileceğini sanmıyo- rum; tipki "To8ca"daki per- formansuun unutulmayaca- ğıgibi. Onun sanatçı kışılığinın bir parçası da. Leyla Gen- ca-'in tstanbul DevletOpera- sı'nda verdiği Rossini semi- nerinde tanık olduğum, bit- mek tükenmek bilmez bir ögrenme arzusuna sahip ol- masıydı. Birçok sanatçının aksine, yabancı dilde söyle- diği eserierde her kelimenin üzerinde ayn ayn durur, ope- radaki karakter hakkında da- ha fazla bılgı sahıbi olmak için ^ İğş^ ^ sayesinde tstanbullnlar çok kısabir süre içinolsa dauzun yıllarhafizalanndan silinme- yecek karakterleri ondan din- leme olanağı buldular. Kişüiği, zarafeti, güçlü se- si, alçakgönüUülüğü ve biz îstanbullulara yaşattığı ola- ğanüstü yorumlan ile kendi- sıni hiçbir zaman unutmaya- cağız. ğun Pbulenc'in Insan Sesi başhkfa operası- nın temsttınde karşunda Leyla Gencer'i gördüm. Öyie bir şok geçirdim kt birkaç pasaj aüamısım. Meğer o da La Scak'ya başladığı dönem oynamış bu rolü. benim heyecanımı çok iyi anladı." Zehra Yıldız eşı Süha Yıldız ıle paylaş- tığı sade yaşamı şöyle güzelleştinyordu: "Eğer eşimoperaa olmasay du nasılanlar- dı bir başka operacının dertlerinden? Ya- nundadevamlı benianlayan ve her an eleş- tiren bir dostum var. Ben bunu bir avantaj olarakdüşünüyorum. İtalya'da çoksk bir- likte konser verdik. Opera, İtalyanlar için atalanndan kalma bir sanat Sıradan din- leyiciler gelip sizin ses renginize hangi ese- rüı yakışacağmı söylüyorlar. Konser so- nunda İtalyanlarbazen beni övüp onu yer- diler, ya da onu ö\üp beni yerdiler. Biz bir digerimizin üstünlüğüne alıs,ük. Arük kim- senin kimseyi kıskanacak hali kalmadı!" Ve daha geçen hafta Tosca"da onlan bir arada, sevgili rolünde ızlememız, ne tuhaf- mış. Durmadan çalışmak, durmadan kendi- ni yenilemek uçsuz bucaksız bir ülkeydi Zehra için. Hep keşfedilecek bir şeyler vardı. Her temsilde ve yaşamının her artın- da. Kendini alamayip partnerinın de rolü- nü ezberlemesi, suflör kullanmaması. her yeni esere sıfirdan. ıştahla başlaması, bir- çok ayn operacıdan dinleyıp kendine en yakın olanı seçmesi. onun perde arkasuı- dakı özellikleriydi. "Bu arada, bestecinin içindeyaşadığı dönemi veo eseri vazdığı sü- reç içindeki ruh halini anlatan kitaplar okurum. Beni en çok rahatsızeden şey, bes- tecinin ekolünü değiştiren sanatçılardır. Mutiaka. ama mutiaka özgün stile bağh kalınması gerektiğine inanıyorum." Zehra Yıldız'dan geri>e ne kaltfa? Sopranolarkaprisli olur, dıye bir sohbe- te girmıştik bir kez. Zehra içın kapris de ne demekti! "Otmadık kapriskrim yok. Aynca unutmayın ki biz zaten devlet me- munryuz, hangi kaprisi. kime yapacaksı- nız? Ben kendi kendime üzülüp kendi uy- kubtrunı kaçınnm. Ama sahnede giysim- le, perukamla ve makyajımla çok rahat ol- mak isterim. Bunlardan birisi beni rahat- sız ediyorsa tedirgin olurum. Ne de olsa rol kimliginizin yÜ2de eUisi bunlar." tstanbul'dakı sade yaşamında kendini yalnız operaya adamış, medyanın getire- ceği kolay yoldan genış kitlenin ünlüsüol- maya kapılannı kapatmış bir sanatçiydı. Kjmseye kötülük etmeden, kımsenın hak- kını çalmadan, kendi bilek gücü ile yük- seliyordu. Kasetleri, CD'leri. video bantlan yok Zehra Yıldız' ın. Onu ancak bir gün Istan- bul'dakı Atatürk Kültür Merkezi'ne yolu- nuz düşerse izleyebilirdiniz. Genye ne kal- dı. bilemem. Hangi ses kaydı, hangi video bandı? Bir Zehra Yıldız geldi opera dün- yamıza ve bir yıldız gibi gencecik kaydı, gitti. Umanm onun sanat anlayışını, iş di- sıplinini, iç tutarlılığını ve alçakgönüllü güzel kişiliğini yannki kuşaklara aktara- cak belgeleri derleyebiliriz. KÖŞEBENT ENtS BATUR Asıl Düşünce Suçu Türkiye, "düşünce suçu" kategorisinde Batı demokrasileri tarafından yıllardır haklı olarak sı- kıştırılıyor. Bu konuda fikir üretemiyoruz pek; ge- nellikle tavır almakla yetiniyoruz. Bazı kesimler için tavır almak yeterli olabilir, gelgelelim, bir ül- kenın düşünen insanları söz konusu olduğunda gerekli, ama yeterli değil tavır almak: Bir de "dü- şünce suçu" konusunda düşünmek, düşünce üretmek gerekir: Siyasal, hukuksal, etik çerçe- vede ince ölçülere ulaşmak için çaba gösteril- meli. OysaTürkiye öylesine kendi içine kapanmış bir ülke ki bir parçası olmak uğruna neredeyse onur kıncı bir inatla uğraştığı Avrupa birliği coğrafya- sının içinde bu bağlamda olup bitenleri izleme- ye bile üşendiği göze çarpıyor. Italya'da yaşanmakta olanlardan, bunun öbür ülkelere yansımasından kısaca söz etmek istiyo- rum. Şu anda Italya'da, herhangi bir terör eyle- mine katılmadığt (ya da böyle bir kanıt ortaya konmadığı) halde hapiste tutulan 10O'ün üzerin- de düşünce suçlusu bulunuyor. Bunlann başında, hakkında büyük bir kam- panya başlatılan filozof Toni Negri geliyor. 1979'da Kızıl Tugaylar'ın lideri olma suçlama- sıyla tutuklanan, Aldo Moro cinayetine katıl- makla ve bir muhbirin öldürülmesi olayına karış- makla suçlanan Negri, mahkemeye çıkanlmak- sızın yaklaşık beş yıl tutuklu olarak yaşadıktan sonra salıverilince Fransa'ya gitmiş, yıllaryılı ora- da hocalık yapmış. Burada, bizi ilgılendiren başka bir ayrıntı daha var aslında: Hapisten milletvekili seçilerekçıkmış Negri, dokunulmazlığı kaldırılınca da Fransa'ya göç etmiş. 1 Temmuz 1979. günü Italya'ya dö- nen filozof, şimdi bir polis memurunun öldürül- mesi olayına "ahlaki açıdan katkıda bulunma" suçuyla hapıshane duvarlarının arasında gene. Toni Negri'nın "düşünce suçu "ndan kafeslen- mesı, aydınları hareketegeçirmişdurumda. Bo- ulez, Derrida, R'egis Debray gibi sanat, ede- biyat, bilim dünyasının öncü isimleri birkaç bin imza toplamış durumdalar. Toni Negri'den son- ra sıra Adriano Sofri'ye, 1972'de işlediği bir suçtan dolayı bu yıl hapse atılan, Lotte Continua (Savaşım Sürüyor) hareketinin öncüsüne gele- cek. Bunlar, olayın tavırla ve eylemle ilgili cephesi- ni oluşturan öğeler. Bir de bu ışın düşünsel yanı var. "düşünce suçu" bağlamında aydınları sor- gulayan, "Bir şeye yaramadtklannda entelektü- ellerin en önenrili görevı susmakttr" diyen Um- berto Eco'ya bir başka edebiyat adamı, tam da bu konuyu deşen küçümen bir kitapla yanıt ver- di geçen hafta: Antonio Tabucchi'nin "Pla- ton'un Gastndi" birkaç dilde birden yayımlandı. Toni Negri de boş durmuyor kendi hücresin- de: Torino'nun sanayileşme sorunları üzerine yaptığı bir radyo konuşmasının yayımlanışının ardından "sürgün" başlıklı bir kitap çıkanyor. Avrupa entetektüelleri düşünce alanındaki ça- lışmalarını bir eylem planı etrafında örgütleyerek, bu örnekte İtalyan Parlamentosu'nun yeni yasal düzenlemeler oluşturmasınt sağlayabilmek için seferber oluyorlar. Kuru sıkı nümayişler yapa- caklarına çalışıyor, üretıyor, düşünsel bir baskı bulutu yaratmaya çabalıyorlar. Türkiye'de, ister felsefi olsun, ister siyasal, dü- şünce üretme sıkıntısı yaşıyor durumunda olu- şumuz, bizim asıl düşünce suçumuz. Ne solda bir felsefi atak göze çarpıyor ne merkezde ne de sağda. Oyleyse: Henüz yokuz biz. İstanbul Devlet Opera ve Balesi solist sanatçısı Zehra Yıldız 41 yaşındayaşamını yitirdi Oynamakistediğidahaçok rolvardıKültür Servisi - 27 Kasım 1997 Perşembe. Az önce "Scarpia, se- ninle Tann'nın önünde hesaplaşa- cağH" dıyerek San Angelo kalesı- nın duvanndan aşağı Tiber Neh- ri'ne ölüme atlamıştı. Genel pro- va bitmış. yönetmen Yekta Kara şimdi de selam provası yapıyordu. Son olarak Tosca çıktı sahneye. Gözlenndekı ışıltı salonun arkala- rından bile görülüyordu. Olağa- nüstü güzellikteki kostümüyle sa- lınarak sahne önüne gelip büyük bir zarafetle eğilerek tam bir 'pri- madonna' selamı verdi seyırcıle- re! Az önce Tosca olarak ölüme atlayan Zehra Yıldız şimdi boş sa- londaki seyircılerini selamhyordu büyük bir mutlulukla. Çünkü "sû- rekli olarak sahne üzerinde olmak çok hoşuna gidiyordu" onun... Cuma gecesi yitirdik 29 Kasım 1997. 'Tosca'nm ga- lasında sanatının doruğuna ulaşan Zehra Yıldız. bir kez daha 'dha'lı- ğını kanıtlamıştı. O, Türkiye'de gerçekten Leyla Gencer'den sonra birprimadonna nıteliğı taşıyan tek sesıydi. Başansını sadece ülke- mizde değil, yurtdışmda da kanıt- lamıştı. Eşı Süha Yıldız \e Zehra Yıl- dız. uyumlu, sevgı dolu birlikte- liklerini 'Tosca'da da sahneye sa- natçı olarak taşımışlardı. üstelik birbirlerini sert bıçimde eleştir- mekten çekinmeden. 10 Aralık'ta Almanya'da rahatsızlanınca 11 Aralık'taki 'Tosca' temsili Anka- ra'dan gelen Nilgün Akkennan ile sunuldu. Gösten sürmeliydi... İs- tanbul De\ let Opera ve Balesi 'nde gişe memurundan orkestra şefı Antonio PiroUi'ye, sanatçılardan teknik kadroya kadar her keşte an- latılmaz bir hüzün vardı. İDOB Genel Sanat Yönetmeni ve Müdü- rü Yekta Kara ve tüm kadro, sanat- çılığı gibi kişilığiyle de 'mükem- mel' olan Zehra Yıldız için. o ge- ce müthiş bir dayanışmayla temsi- 'Ben aslında bütün karakterleri çok seviyorum!~ Bazen itiraf ederken bile acaba diyorum, çok mu fazla şeyler istiyorum hayartan! Gerçekten oynamak istediğim çok fazla rol var ve hepsiniçok soiyorum. Sürekli sahne üzerinde olmak çok hoştıma jpdiyor'. li gerçekleştirdiler. 41 yaşında, Almanya'da Heil- derberg'te geçırdigi beyin kana- ması sonucu 12 Aralık cuma günü yitirdığimiz istanbul Devlet Ope- ra ve Balesi solistlerinden Zehra Yıldız, Siyasal Bilgiler Yüksek Okulu tşletme Bölümü ve İstanbul Devlet Konservatuvan Opera Bö- lümü'nden mezun oldu. Konser- vatuvar eğitimıni Aüfet l smanbaş ile tamamladı, çalışmalannı daha sonra Belkıs Aran ve Ottavio Gal- lo ile sürdürdü. 1984'te ltalya'nm Trev ıso kentinde yapılan La Bohe- me operası uluslararası yanşma- sında Mimı rolü ile ilk beş sopra- no arasına gırdi. Parma'da (ttalya) 1987 Uluslararası Verdı Yanşma- sı'nda fınale kaldı ve bir yıl sürey- le Corale Verdi Akademisi'nde burslu olarak eğitim gördü. 1988"de Siena'da, Uluslararası Et- tore Bastianni Şan Yanşmasf nda gümüş madalya kazandı. italyan hükümetinden aldığı bursla G. Si- mkınato \e A. SteDa gibi ünlü sa- natçılarla çalıştı, konser verdi. TV programlanna katıldı. "Konserde daha rahanm' Önce VV'agner'ın hayaller dün- yasında yaşayan duygusal kahra- manı Senta, sonra Strauss'un tut- tuğunu koparan şehvetli Salo- me si, ardından Puccüıi'nin sade- ce şarkı söyleyen \e seven. ama yaşamla yüzleşince cinayet işle- mek zorunda kalan primadonnası Tosca'yla sanatının doruğuna u- laşmıştı Zehra Yıldız. istanbul Operası'nda ilk kez sahnelenen Almanca operada, o da ilk kez Strauss söylemişti. Stra- uss'un müzıği çok farklı olduğu için 'adeta master gibi' bir dene- yim olmuştu onun için. Yönetmen GiancariodelMonaco ile çalışmak da çok yararlıydı. Çok farklı bes- tecilerin eserlerini söyleyen ve hep- sinde başanlı olan soprano Kiri Te Kana>va'yı çok se\iyordu. "Her- hakk ben de öyie olmak istediğim içinona hayranhkduyuyorunı. Ta- bii kiLeyia Gencer'e hayranım. As- lında başanlı olan bütün soprano- lan beğeniyorum açıkçasır Repertuvannda 11. Mehmet, Maskeli Bakı. Madam Butterfly, Sour Angeh'ca. Hoffmann'ın Ma- sallan. Otello, Uçan HoUandah,Ai- da. Salome ve Tosca operalarıy la Mahkr'ın 2. ve 4. senfonüeri ile \Tvaldfnin doria'sı bulunan Zeh- ra Yıldız, canlandıracağı rollere hazırlanırken karakteri müzikten tanımaya çalışıyordu.Kendı kişili- ğini tamamıyla unuttuğu için çok severek oynuyordu rollerini. Ge- çen yıl Istanbul'da 'Salome 1 oynar- ken, Almanya'da Heildeberg Ope- rası'nda konuk sanatçı olarak 'Uçan Hollandah'da 'Senta'yı oy- nuyordu. Çok yoğun bir tempoda çalışıyordu. Hem birbırinden fark- lı eserler yorumluyor hem de iki ülke arasında gidip geliyordu. "İkisinin tekortaközeHiği Alman- ca olmalan. Onun dışında çok farklı iki eser karakterler de birbi- rinden farku. Bunlardan dolayı /oriandım. Onundışındagidipget- mem tabiiçokyonıcuohıyor. Tem- sülerim olduğunda uçakla gidip orada söyiüyordum, ertesi gün ge- lip burada söylüyordum. Çok yo- nıcu oldu açıkçası, ama çok da ho- şuma gku'yor devamlı olarak sah- ne üzerinde olmak!" Uluslararası İstanbul Müzik Festivalleri'nin açılış töreninde (1995), Beethoven'ın 9. Senfonisi (1992) ve 'YunusEmreOratoryo- su'na solist olarak katılan Zehra Yıldu, GSO ve tDSO ile konser- ler verdı. Bulgaristan ve Roman- ya'da yapılan uluslararası opera festivaUerinde rolaldı. 1993/1994 mevsiminde Bonn Operası'nda ünlü sef ve yapımcılarla çalıştı, konser ve temsiller verdi. Geçen yıl tstanbul Devlet Sen- foni Orkestrası Pergolosi'nin "Sta- bat Mater"i ilk kez seslendirildi vekonserin solisti Zehra Yıldız'dı. Aynca tstanbul Müzik Festiva- li'nde, IDSO'yla uzun yıllar söy- lemeyi çok arzu ettiği Strauss'un "Son DörtŞarkTsını ve Mahler'in 4. Senfonisi'nin son bölümünü yorumladı. Senfoni konserlerini çok seviyordu: "Operadan daha zor benim için bu konserier. Ope- rada başka bir kimh'kle çıkıyorum sahneye, çok rahaüm. çünkü ben değilim oradaki kişi. Ama senfoni orkestrasıyla sahneyççıkarken be- nun sadece,herkesbanabakıyor ve beni seyrediyor, kişiHğimi değiştir- mem mümkün değil!" 1982'den bu yana tDOB'da ça- lışmalannı sürdüren Zehra Yıldız, Almanya, Danimarka gibi ülkeler- de ülkemizi başanyla temsil etnıiş. 1994-95 sezonunda Kültür Ba- kanlığı tarafından "En Başanlı Kadın OperaSanatçısı" seçılmiş- tı. Ayşe Takrda Yeşeren Çark • Kültür Servisi - Ayşe Takı Galerisi'nde yanndan itibaren Ayşe'nin New York'da oluşturduğu " Yeşeren çark" isimli koleksiyonu sergilenecek. Sergi bir ay süreyle izlenebilecek. Sanatçı, altı yıl önce yitirdiğimiz ünlü ressam Aydın Ülken'in tasanmlanndan esinlenerek. Ülken'in yapraklar fişkırmış çarklanm kadın erkek herkesin yakasında taşıyabileceği birer takı haline dönüştürdü. Galeride aynca, takı ile ilgisi olmayan ozan, yazar, ressam, mimar gibi sanatçılann oluşturduğu takı tasanmlan dasergılenıyor. (241 1 6 33) Antik A.Ş.'nin 187. müzayedesi • Kültür Servisi-1997 yılının en görkemli müzayedesi, bugün saat 14.00'te Ceylan- Intercontinental Balo Salonu'nda gerçekleştiriliyor. Antik A.Ş. tarafından düzenlenen bu 187. müzayedede satışa sunulan eserlerin arasında Türk hat sanatınm en büyük ustalanndan Şeyh Hamdullah, Hafiz Osman, Sami Efendi gibi sanatçılann ışleri, Türk resminden Şevket Dağ. Nuri lyem. Cevat Dereli gibi önemli ısimlerin tablolan ve Nazmi Ziya'nın bir başyapıtı, Ayvazovski. RomanofT, De Mango gibi dünyaca ünlü ressamlann imzasmı taşıyan tablolar, Osmanlı gümüş sanatının önemli örneklerinden Sultan II. Abdülhamid tuğralı Aznavur işçilikli gece sürahisi ve tuğralı AznavTir ışçilildi altın vermeyli leğen ibrik, diğer gümüş objeler. saray kuyumculannm özel mücevher tasanmlan, altın cep saatleri ve Beykoz camlann en güzel örnekleri yer alıyor. Müzayedede satışa sunulan en önemli parça ise împarator III. Napolyon'un eşi İmparatoriçe Eugenie'nin istanbul ziyareti sırasında Sultan Abdülaziz'e armağan ettiği gümüş Jardiniere. XIII. İstanbul Antika ve Dekoratif Sanat Fuan'ndaki bu en gözde yapıtın rekor fiyatla satılması bekleniyor. BUGÜN • CRR'de saat 19.30'da istanbul Tasavvuf Musikisi Topluluğu konseri izlenebilır.(232 98 30) • BAHÇE & BAHÇE KÜLTÜREVİ'nde saat 15. OO'te Şükran Kurdakul'un katıldığı' Bir Yürekten, Bir Yaşamdan' başlıklı söyleşi izlenebilir.(449 18 87) • • N.ÂZIM KÜLTÜREVİ'nde saat 15.00'te Soner Çakmak ve Menh Vural müzik dinletisi, saat 17.00'de Serdar Pehlivanoğlu'nun yönettiği 'Tiraj' adlı kısa fılm ve saat 17.30'da Oliver Stone'ın yönettiği 'SaKador' adlı oyun izlenebilir.(414 51 50)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle