Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 12ARALIK1997CUMA
12 KULTUR
Gülsün Karamustafa Import-Export Projesi'nin sonuçlan, 20 Aralık tarihine dek izlenebilir
Karamııstafa'nın Yiyana kuşatması
AHUANTMEN
344 sene önce 15 Aralık'ta, Sadra-
zam Kara Mustafa Paşa. Viyana Ku-
şatması'nın başansızhkla sonuçlanma-
sı üzerine IV. Mehmet tarafından idam
ettirilmişti. Osmanlı lmparatorluğu'nun
sönen Avrupa hayalleri, Kara Mustafa
Paşa'nın son nefesiyle sımgeleniyordu
sanki. Bugûn, başka bir Karamustafa.
farkJı bir 'Viyana kuşatması'nı n sonuç-
lannı sergiliyor. Onunla bir yıl önce bu-
luştuğumuzda, Istanbul ıle Viyana ara-
sında başka sanatçılann da kaniımıyla
çeşitlenecek bir kültürel kuşatma pro-
jesinin ilk adımlannı atıyordu... Proje
sonuçlandı: Gülsün Karamustafa'nın,
Gustav Deutsch ve Hanna Schimek ıle
birlikte " Karamustafa Import-Export~
başlığı altında, tpek Aksüğür Duben,
Hüseyin Bahri Alptekin,SeMaAsaL, Ah-
met Cemal, Sadık Karamustafa. Dag-
mar Frühwald, YVolfgang Herburger,
Gerda Lampalzer, Manfred Opper-
mann, Nevzat Sayın, Caroline Weihs,
Michael Domes ve Eva VVohlgemuth' un
katılımıyla gerçekleştırdiği sergi, 20
Aralık tarihine dek Kabataş Kültür
Merkezi'nde sürüyor.
Maço erkek- edalı genç kız
Istanbul ile Viyana arasında 300 yıl-
dır süregelen kültürel, ekonomik, ide-
olojik, politık ve sanatsal alışverişi te-
mel alan Karamustafa Import- Export
Projesi, her ikı kentin sanatçılan tara-
fından hazırlanan ve iki kent arasında
gidip gelen çantalardan oluşuyor. Bir
yılı aşkın süredir diplomatık kargo ola-
rak yolculuk eden ikı çanta. Viyana'da
Türk kahvelerinde. Istanbul'da ise Vi-
yana Kahvesi'nde (Teşvikiye'dekı Ca-
fe Wien)sergılendi. Proje. Internetara-
cılığıyla daha geniş kitlelere de ulaştı.
Kabataş Kültür Merkezi'nde sergile-
nen 22 adet çanta (bunlardan ikisi, öte-
ki çantalann içındekileri yıl boyunca Is-
tanbul-Viyana arasında taşıyan 'oriji-
nal' çantalar) işte bu bir yıllık yolculu-
ğun toplu gösterisi. Her çantanın için-
de. çeşitli sanatçılann Viyana ya da Is-
tanbul düşleri ve düşünceleri yeralıyor.
Geçmişin irdelendiği, önyargılann sor-
gulandığı, iki kente dair çağnşımlann
cisimleştigi bir sergi bu. Çantalan ha-
zırlayan sanatçılann kimlikleri ön pla-
Gustav Deutsch/
Hanna Schimek
\Jülsün
Karamustafa 'nın
Gustav Deutsch ve
Hanna Schimek ile
birlikte Türkiye ve
Avusturya'dan çeşitli
sanatçılann
katılımıyla
gerçekleştirdiği
"Karamustafa
Import-Export
Projesi", İstanbul ile
Viyana arasında 300
yıllık kültürel,
ekonomik, siyasal,
ideolojik ve sanatsal
alışverişi ilginç bir
biçimde gözier
önüne seriyor. Proje
çerçevesinde yıl boyu
Viyana'da Türk
kahvelerinde,
İstanbul'da ise
Viyana Kahvesi'nde
sergilenen çantalar,
toplu olarak Kabataş
Kültür Merkezi 'nde
sergileniyor.
Nevzat Sayın
Gülsün Karamustafa
na çıkmıyor. iki kent arasındaki 'beilek
hazinesi' daha büyük rol oynuyor.
Çantalann içinde birbirinden ilginç
tarihsel verilere rasthyoruz. Gustav De-
utsch ıle Hanna Schimek'in hazırladık-
lan Türkenkipfer1
r>
çantası, Viyana
kuşatması sırasında düşmana yiyecek
sıkıntısı çekilmediğini kanıtlamak ama-
cıyla Vıyanalı bir finncı tarafından pi-
şirilen ve o günlerden beri 'Türk kro-
sanı' olarak anılan büyük bir çöreği ta-
şıyor. Aynı sanatçılann hazırladıklan
bır başka çantada, hepimize tanıdık Ku-
rukahveci MehmetEfendi kahve paket-
leri bulunuyor; 1715'te Avusturya'ya
sığınan, Hıristiyanlığı kabul ederek tö-
renle Kari Eugen Leopokbtatter ismi-
ni alan ve Viyana'daki ilk kahvecilerden
biri olan Kurukahveci Mehmet Efen-
di'ye bir tür ithaf... Yine bu ikilinin,
Avusturyalılann toplumsal belleğinde
yer alan bir çocuk kitabından yola çıka-
rak hazırladıklan "Hadschi Bradshis
Luftbauon" çantası da önemli: Uzaklar-
dan gelen Türk'ün öyküsü bu, kırmızı
balonuyla havada uçan ve evinden
uzaklaşan çocuklan kaçıran kara sakal-
lı, kara bıyıklı bir Türk... İlk baskısı
1904 yılında yapılan bu kitap, yıllar
geçtikçe her yeni baskısında Türk im-
gesine karşı tutumunu yumuşatıp üste-
lik Türk'ün yerine "Doğulu'"yu koysa
da Avrupalının zihnindeki Türk'e dair
gerçekleri gözier önüne seriyor.
Eva Wohlgemuth'un hazırladığı çan-
tada da Türk imgesinin cinsiyeti erkek...
Ve elbette kara bıyıklı. "Türkiye'ji dü-
şündüğümde, akluna şu görüntü geii-
yor: Aşağı yukan aynı bıyddarla erkek
yüzlerLSanınm her yetişkin Türkerke-
ğinin bıyığı var" diye not düşmüş sanat-
çı, takma bıyıklaria dolu çantasmın bir
kenanna. Gerda Lampalzer ile Manfred
Oppermann'ın çantasında ise porselen
tabaklann üzerine basılmış aile piknigi
fotoğraflan görüyoruz. Mangal olayı,
Avrupah'nın gözünden kaçmarruş!
tstanbullu sanatçılann zihnindeki Vı-
yana'ya gelince... Çogunlukla Viyana
balolan, valsler, rokoko biblolar, turis-
tik kartpostallar, oyuncak bebekler, kü-
çük ayılı şekerlemelerle Viyana, pem-
be pamuk şekeri dokusu ve tadında
kitsch bir dünya gibi görünüyor, Istan-
bul'dan. Ipek Aksüğür Duben'in "Ba-
tıdan Öyküler"i ile Ahmet Cemal ve
Sadık Karamustafa'nın Ingeborg Bach-
mann'lı çantası gibi bir iki isrisna dışın-
da Viyana'nın hemen tümüyle turistik
özelliklerini ön plana çıkaran bu çanta-
larda, Türkiye'nin maço erkek cinsiye-
tine karşın Viyana, edalı bir genç kız
olarak karşımıza çıkıyor.
Kapıyı açacak kapı kollan
Bu ilginç doğu-batı buluşmasında,
sanatçılar, sergiledikleri çantalarda bel-
li ortak tutumlan ve bakışlan, elbette ki
mizahi bir tutumla ortaya koyuyorlar.
Diplomatik kargo yöntemiyle iki ülke
arasında içlerinde birbirinden ilginç
nesnelerie kendi başlanna yolculuk e-
den bu çantalann komik bir tarafı da
var. Gustav Deutsch'un anlattığına gö-
re son birkaç aydır kontrolleri sıkılaştı-
ran Avusturyalı yetkililer, artık bu çan-
talann diplomatik kargo olarak gidip
gelmesine de izin vermiyorlardı. dernek
ki proje tam zamanında sonuçlandı.
Karamustafa Import- Export Projesi
çerçevesinde Kabataş Kültür Merke-
zi'nde sergilenen çantalar arasında,
Nevzat Sayın'ın, Osmanlı'mn Viyana
kapılan önündeki ikilemını düşünerek
yarattığı kapısı belki de serginin, hatta
projenin birözeti olarakgörülebilir: Bu
kapının üzerinde yer alan onlarca kapı
kolu var ki bunlar, projeye katılan tüm
sanatçılann Viyana ile tstanbul arasın-
da açmak için uzandıklan soyut bir ka-
pıyı akla getiriyor. Her sanatçı, farklı
açılardan, aynı kapı üzerindeki kapı kol-
lanna uzanıyor... Kapı hâlâ kapalı ama
bu kapı kollanndan birinin o kapıyı aça-
cağı kesin. Hemen tümüyle geçmişin
ızlerini taşıyan bu serginin, geleceğe
uzanan yönünü belki de bu bilmecede
aramak gerek.
Spielberg'Amistad'davasını kamndı
Spielberg, "Amistad'ın göstcrimi engellenseydi seyirci için büyük kayıp olurdu' dedi.
Kültür Servisi - Steven Spielberg,
bu hafta gösterime girmesi beklenen
'Amistad' adlı fılmi aleyhine açılan
gösterimi durdurma davasını kazan-
dı. Amerikalı siyah yazar Barbara
Chase Riboud, filmde kendisinin
1989 yıhnda kaleme aldığı 'Echoof
LJoos' adlı kitabından yola çıkıldığı
gerekçesiyle Spielberg'in de ortağı
olduğu yapımcı şirket DreamWorks
aleyhine on milyon dolarlık dava aç-
mıştı.
Amistad 1839 yılında Afrikalı kö-
lelerin Ispanya açıklannda C Amistad
gemisinde çıkardıklan isyandan yo-
la çıkıyor. Köleler iki ay sonra New
York açıklannda ele geçirilerek göz
altına alındıklannda zamanın ABD
Başkanı John Quincy Adams bir
açıklama yaparak kölelerin affedile-
ceğini açıklamıştı.
Amerikalılar sanat dünyasındaki
fıkir hırsızlığı davalanna alışık, an-
cak kitabın da fılmin de gerçek bir
olaydan yola çıkması ve söz konusu
fılmin yönetmeninin Steven Spiel-
berg olması, tartışmalan daha da güç-
lendirerek jürinin karar vermesini
güçleştirdi.
Mahkemenin Dream Works lehine
karar vermesinde yeni yıl sezonunun
iddialı filmlerden Amistad'ın izleyi-
ciyle buluşmasını engellemekten çe-
kinmesinin de etkili olduğu savunu-
luyor. Hollyvvood bölgesi hâkimle-
rinden Audrey Collins de mahkeme
sonrasında yaptığı açıklamada. bu
aşamada alınacak bir gösterimi dur-
durma karannm filmin yapımcılan-
nı çok zor durumda bırakacağını dü-
şündüklerini, önümüzdeki yıl telif
haklannın ihlali konusunda yeni bir
dava açılabileceğini belirtti.
Konunun, medyanın da ilgisiyle
Ünlü yönetmen, Londra'da Samuel Beckett 'ın 'Neşeli Günler'ini sahneliyor
Peter Brook ilk kez metnin izinde...
Kültür Servisi - Peter Brook,
Samuel Beckettın "Oh Les Be-
aux Jours" (Neşeli Günler)
isimli oyununu Londra'daki Ri-
verside Stüdyolan'nda sahneli-
yor. Oyunda, Winnie"yi Natas-
ha Parry. VVillie'yi ise Claude
Perrin canlandınyor. İlk kez
1995 yılında sahnelenen oyun
12 Aralık'adek tngiltere'de sah-
nelecek.
Fransızca'da VVlnnie
Oyunun ana karakteri Win-
nie, ilk bölümde göğsüne kadar
kumun içine gömülmüş bir du-
rumda köşede sessiz bir şekilde
duran kocası ve çantasının için-
deki diş fırçası, gözlük, diş ma-
cunu gibi nesnelerie konuşur.
Ikinci bölümde ise Winnie boy-
nuna kadar kumun içine gömü-
lür ve yüzü sanki kum firtınası-
na yakalanmış gibi bir hal alır.
Winnie, içinde bulunulan sos-
yal sınıftan duyulan rahatsızlığı
ve yapmacıklığı temsil ediyor.
Eleştirmenlere göre oyun Fran-
sızca olarak sahnelense de izle-
yenler Winnie'nin sosyal dü-
zenden duyduğu rahatsızlığı
hissedebiliyor.
Samuel Beckett, insanlar
oyunlannda neyi anlatmak iste-
diğini sorduklannda "Ne yaz-
dıysam onu söylemek istedim"
derdi. Peter Brook'un yönettiği
oyunda göğsüne kadar dünya-
nın içine gömülen Winnie, Bec-
kett'ın oyunlan hakkında yaz-
maya çalışan eleştiımenleri an-
dınyor. Beckett'ın oyunlannı
sahnelemenin zorluğu oyunun
Fransızca sahnelenmesi ile de
hafiflemiyor.
Beckett oyunu ilk kez 1961
yılında lngilizce olarak daha
sonra ise aynı oyunu Fransızca
olarak yeniden yazdı. Brooks'a
göre Beckett "ın oyunu Fransız-
ca olarak yeniden yazması doğ-
rudan yapılan bir çeviriden da-
ha ıyi.
" Beckett'ın yaptığı en iyi şey-
lerden biri de oyunlanndaki
vurgulan farklı diUerde de yan-
sıtabilmesi. Beckett ovıınu Fran-
sızca olarak yeniden yazdığında
ban şeyler Fransızca'nın yapısı-
na daha uygun yansımış ve Ingi-
lizcenin etkisinden kurtulmuş.
W innie tamamen farklı bir sos-
yal sınıfa ait Sıradan aptal bir
kadın karakter olmasına rağ-
men oyun Fransızca'ya çevrildi-
ğinde Winnie sanki farklı bir
şehrin sınıf ve kültür kavrammı
temsil ediyor"diyor.
Eleştiımenler, 'Neşeli Gün-
ler'de kişisel şiddet yer alsa da
'Godot'yu Beklerken" ya da
'Endgame'den daha sakin ve
dengeli olduğunu söylüyorlar.
Brook, 1985 yılında 9 saat sü-
ren bir Hindistan epiğinı, 'The
Mahabbarata'yı yönetmişti.
Oliver Sack'ın nörolojik rahat-
sızlıklan olan hastalar için yaz-
dığı yazılardan derlenen 'The
Man Who' isimli oyundan son-
ra ise oyunculann Hamlet'ten
bölümler sahneleyerek dünya ti-
yatrosunun genel özelliklerini
tartıştıklan 'Qui Est La'isimli
oyunu yönetti.
Bugüne kadar sahnelediği
oyunlarda oyunun metnine pek
de bağlı kalmayan Brook, "Bec-
kett'ın en sevdiğim tarafı oyu-
nun metninde değişikUk yapü-
masuıa izin vermemesL Ben de
oyuna bu tarzda yaklasryorum,
hiçbir oyunda bunu vapmamış-
Om. Oyunun metnini takip edi-
yorum" diyor.
"Beckett'ı bulunduğu çevre
içinde çok sevilen bir arkadaş
olaraktanryordum. Baa zaman-
larda 'Oh Les Beaa\' ve Vunan
trajedilerini karşılaştınrdık.
Trajedi insanoğjunun kapashe-
sini kötülüklerk, hüzünle karşı
karşıya getiriyor, ancak bu kîşi-
yi intihara sürüklemiyor, tam
tersine kişide bir şeylerin uyan-
masını sağuyor" diye anlatıyor
Brook. Beckett'ı bir arkadaş
olarak tanıyordu. 72 yaşında
olan Brook, yüzyılın en iyi tiyat-
roculanyla birlikte aynı ortam-
larda bulundu, böylece içinde
bulunulan yüzyıldan etkilenme
ve ilham alma daha görünür bir
hale geldi.
'Neşeli Günler'de VVInnie'yi Peter Brook'un kansı Natasha Parrv oynuyor.
mahkemenin dışına taşması sonra-
sında iki taraf da birbirleri hakkında
suçlayıcı, hatta aşağılayıcı açıklama-
larda bulunmaya başlamıştı. Yazar
Chase- Riboud fîlmin senaryo yaza-
n David Franzoni'nin filmdeki anah-
tar noktalan 'Echo of Lions' kita-
bından aldığını savunurken Franzoni,
yazan tarihi gerçekleri tekeline al-
makla suçladı. Pek çok uzman aslın-
da Chase-Riboud'un fılmle kitap ara-
sındaki ortak noktalan belirlerken
gereksiz detaylara indiğine dikkat çe-
kiyor.
Yazar, başkahraman Cinque'nin
hem filmde hem de kitapta bir oğlu-
nun ohnasını mahkemeye delil olarak
göstererek uzmanlan kızdırmıştı. Öte
yandan David Franzoni'nin daha ön-
ce Dustin Hofiman'la Echo of Li-
ons'ı sinemaya uyarlamak için bir gi-
rişimde bulunmuş olması. olaylan
Franzoni'nin aleyhine çevirdi.
DreamVVorks'ün avukatı
Bert FieJds, mahkeme karannın
Chase-Riboud'un tamamen
haksız olduğunu gösterdiğini
belirtirken filmin yapımcısı
Debbie ABen ise mahkeme son-
rasında basın mensuplanna da-
vanın kapandığını, filmin za-
manında gösterime gireceğinı
bildirirken filmin galası içinha-
zırlanmak ve manikür yaptır-
mak için eve girmesi gerektiği-
ni belirtti.
'Bunu çok sık yapıyor'
Öte yandan Chase-Riboud ve
fikir hırsızlığı konusunda uz-
man avukatı Pierce O'DonnelL
konunun henüz kapanmadığı-
nı, bir sonraki mahkemede mut-
laka kazanacaklannı açıkladı.
Spielberg'in Amistad'la ilgili
bir öykü anlatmak istemesini
doğal karşıladığını açıklayan
yazar "Ancak anlatöğı öykü
kendisinin değü benim öyküm-
dü ve Spielberg bunu çoksık ya-
pıyor" dedi. Chase-Riboud ay-
nca kendisini kahramanlann-
dan Cinque'ye benzeterek "O
özgürlüğü için üç kere mahke-
me çıkmışü, ben de kendi yazm-
sal özgüriüğüm için savaşaca-
ğun" şeklinde konuştu.
Yazar, DreamWorks'ün mah-
kemeye verilmesinin ardından
Fields'ın filmde birtakım deği-
şiklikler yaptığını hatırlatırken
Fields, filmdeki değişikliklerin
sanatsal amaçlarla yapıldığmı,
mahkemeden kesinlikle çekin-
mediklerini açıkladı.
Steven Spielberg ise Amis-
tad'ı kariyerinın en önemli
filmlerinden biri olarak değer-
lendirerek "Gösteriminin engel-
lenmesi izleyicîler için büyük
kayıp oturdu" dedi.
Y4ZI ODASI
SELİM İLERİ
Orhan Veli Seçkisi
Memet Fuat unutulmaz bir kitap yayımladı: Göl-
gede Kalan Yıllar (Adam Yayınlan). Inanılmaz bir
dikkatin, inanılmaz bir hatırlayışın verimi olan bu anı
kitabı çoktan yitip grtmiş yaşama biçimlerini, acı-tat-
lı hayatlan, günümüze yansıması o kadar gerekli bi-
reysel-siyasal serüvenleri dile getiriyor.
Ama ben, bu yazımda Gölgede Kalan Yıllar'dan
söz açmayacağım. Memet Fuat'ın hazırladığı bir
başka, incecik bir kitap var şu sıra elimde: Orhan
Veli / Bu gece, bu yıldızlar, bu koku - Bu tepeden
tırnağa çiçek açmış ağaç.
Orhan Veli'nin şiirterinden, şiir üzerine yazılann-
dan dertenmiş bir kitap. Adam Yayınlan bir süredir
böyle 'seçme şiirier' kitapçıklannı okura sunuyor
Nâzım Hikmet, Salah Birsel, Özdemir Asaf, Ata-
ol Behramoğlu, Refik Durbaş benim görebildik-
lerim.
Sevgili okurlanm da katılacaklar: Şiirin iyice göz-
den çıkanldığı bir ülkede yaşıyoruz. Her şey, yaşa-
nılan her şey o kadar şiirsiz ki, şiir şuncacık yer ala-
mıyor gündemlerde.
Toptan çirkinliğe beş kala ben yine de şiirin 'kur-
fanc/'olabileceğineinanıyorum.Bununla birlikte şa-
irlerimizi 'artık' pek tanımadığımızın ayırdındayım.
Epey tanık oldum. yazdım da: ne Ziya Osman
Saba biliniyor, ne Behçet Necatigil, ne Oktay Ri-
fat.. İşteAdam Yayınlan'nın yeni seçkileri belki böy-
lesi ünVünç bir durumu bir ölçek giderebilir. Şairin
bütün eserine ilk adım atş olabilir bu kitapçıklar. On-
ca emeğe, onca zenginliğe bir 'yeniden sesleniş'.
Orhan Veli çalışmasınadöneyim: Türk şiirinin, he-
le çağdaş Türk şiirinin gelişim çizgisini yıllar yılı iz-
lemiş, değertendirmiş, irdelemiş bir hazııiayıcının
elinden çıkma her şeyden önce.
Genç kuşaklann bizler ölçüsünde tanımadıklan-
nı sandığım Orhan Veli, Memet Fuat'ın seçtiği şiir-
ier aracılığıyla günümüze açılıyor. Bildiğim şiirleri ilk
kez okuyormuşçasına heyecanlandım.
Orhan Veli-Melih Cevdet-Oktay Rifat şiire ilk
seslenişleriyle yadınganmışlar. Edebiyat tarihimizin
serüvenini araştırmış olanlar bu yadırgayışın nere-
lere uzandığını saptamışlardır. Aralannda Refik Ha-
lid Karay gibi hiç olmazsa, Türkçede yenileşmeci
bir yazar bile Garip akımını adeta alaya almamış mı-
dır?
Refik Halid'in kroniklerinde böytesi yazılara, do-
kunduruşlara sık rastladım. Içim sızlardı. Geçmişin
zevklerine bağlı kalmış, ama dediğim gibi, Türkçe-
sinde duru dile özlem duymuş degerii bir yazann ye-
nilik düşmanlığı gütmüş olması sinirimi oynatırdı.
Oysa olağanüstü incelikle, müthiş bir duyariıkla
çıkagelmiş Orhan Veli:
"Kargalar, sakın anneme söylemeyin! (...) I Kar-
galar, ne olur anneme söylemeyin!"
Nasıl kalıpçı, asıkyüzlü, çocuksuluktan, tazelikten
öte bir dönemmiş ki şu eşsiz dizeler bir türlü sevi-
lememiş. Kargalarla bu dostluk, bu Türkçede 'oyun-
cak dili' yaratabilme dönemin asıkyüzlülerine bir
türlü yakın gelmemiş.
Ölçüyü ve uyağı yıkışa doğru ilk adımlar da sayı-
labilir Orhan Veli'nin şiiri. Bir bakımaTürk şiirinin alı-
şılageldik sesini ve söyleyiş özelliğini bereketlendir-
meendışesi.
Tuhaf şey: Şiirier eskimemiş. Şiir eskir mi dene-
cek. Has olmayınca eskiyor. Hem de nasıl eskiyip
eleniyor. Orhan Veli'yse kovaladığı, izini sürdüğü bir
çocuksu duyariıkla bugünün şairi gibi:
"Elifbamın yapraklannda I Gemilehm, yelkenli
gemilerim. I Gideheryamyamlann memleketlerine
I Gemilerim, yan yata yata; I Gemilerim, kurşunka-
lemiyle çizilmiş; I Gemilerim, yan yata yata; I Ge-
milerim, kurşunkalemiyle çizilmiş; I Gemilerim, kır-
mızı bayraklı. I Elifbamın yapraklannda I Kız Kule-
si, I Gemilerim."
Gerçi 'elifba' dilden çıktı, ama "Gemilerim" şiiri
hâlâ 'abece' sıcaklığı taşıyor.
Orhan Veli'yle birlikte birçok değerii şairimiz, de-
diğim gibi, bugün şair olmaya hevesli genç insan-
larca bile 'yeterince' okunmuyor. Bir hazineden yok-
sun yaşıyoruz. Birbirinden ürkünç şarkı sözlerinin şi-
ir sanıldığı günlerde yaşıyoruz. Hatta bu şarkılan bir
de dinlemek zorunda kalıyoruz.
Orhan Veli bana soluk aldırttı.
Takvimde h Bırakan:
"Sözcükleri sevin! Tek sözcüğü bile sevin. Onla-
n yineleyin, gargara edin. Tıpkı ressamın bir çizgi-
yi, bir biçimi, bir rengi sevmesi gibi." Max Jacob,
Genç Bir Şaire Öğütler (Türkçesi: Salah Birsel), Ni-
san Yayınlan, 1985.
K Ü L T Ü R » Ç İ Z İ K
K Â M İ L M A S A R A C I
r
n