29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12ARALIK1997CUMA 12 KULTUR Gülsün Karamustafa Import-Export Projesi'nin sonuçlan, 20 Aralık tarihine dek izlenebilir Karamııstafa'nın Yiyana kuşatması AHUANTMEN 344 sene önce 15 Aralık'ta, Sadra- zam Kara Mustafa Paşa. Viyana Ku- şatması'nın başansızhkla sonuçlanma- sı üzerine IV. Mehmet tarafından idam ettirilmişti. Osmanlı lmparatorluğu'nun sönen Avrupa hayalleri, Kara Mustafa Paşa'nın son nefesiyle sımgeleniyordu sanki. Bugûn, başka bir Karamustafa. farkJı bir 'Viyana kuşatması'nı n sonuç- lannı sergiliyor. Onunla bir yıl önce bu- luştuğumuzda, Istanbul ıle Viyana ara- sında başka sanatçılann da kaniımıyla çeşitlenecek bir kültürel kuşatma pro- jesinin ilk adımlannı atıyordu... Proje sonuçlandı: Gülsün Karamustafa'nın, Gustav Deutsch ve Hanna Schimek ıle birlikte " Karamustafa Import-Export~ başlığı altında, tpek Aksüğür Duben, Hüseyin Bahri Alptekin,SeMaAsaL, Ah- met Cemal, Sadık Karamustafa. Dag- mar Frühwald, YVolfgang Herburger, Gerda Lampalzer, Manfred Opper- mann, Nevzat Sayın, Caroline Weihs, Michael Domes ve Eva VVohlgemuth' un katılımıyla gerçekleştırdiği sergi, 20 Aralık tarihine dek Kabataş Kültür Merkezi'nde sürüyor. Maço erkek- edalı genç kız Istanbul ile Viyana arasında 300 yıl- dır süregelen kültürel, ekonomik, ide- olojik, politık ve sanatsal alışverişi te- mel alan Karamustafa Import- Export Projesi, her ikı kentin sanatçılan tara- fından hazırlanan ve iki kent arasında gidip gelen çantalardan oluşuyor. Bir yılı aşkın süredir diplomatık kargo ola- rak yolculuk eden ikı çanta. Viyana'da Türk kahvelerinde. Istanbul'da ise Vi- yana Kahvesi'nde (Teşvikiye'dekı Ca- fe Wien)sergılendi. Proje. Internetara- cılığıyla daha geniş kitlelere de ulaştı. Kabataş Kültür Merkezi'nde sergile- nen 22 adet çanta (bunlardan ikisi, öte- ki çantalann içındekileri yıl boyunca Is- tanbul-Viyana arasında taşıyan 'oriji- nal' çantalar) işte bu bir yıllık yolculu- ğun toplu gösterisi. Her çantanın için- de. çeşitli sanatçılann Viyana ya da Is- tanbul düşleri ve düşünceleri yeralıyor. Geçmişin irdelendiği, önyargılann sor- gulandığı, iki kente dair çağnşımlann cisimleştigi bir sergi bu. Çantalan ha- zırlayan sanatçılann kimlikleri ön pla- Gustav Deutsch/ Hanna Schimek \Jülsün Karamustafa 'nın Gustav Deutsch ve Hanna Schimek ile birlikte Türkiye ve Avusturya'dan çeşitli sanatçılann katılımıyla gerçekleştirdiği "Karamustafa Import-Export Projesi", İstanbul ile Viyana arasında 300 yıllık kültürel, ekonomik, siyasal, ideolojik ve sanatsal alışverişi ilginç bir biçimde gözier önüne seriyor. Proje çerçevesinde yıl boyu Viyana'da Türk kahvelerinde, İstanbul'da ise Viyana Kahvesi'nde sergilenen çantalar, toplu olarak Kabataş Kültür Merkezi 'nde sergileniyor. Nevzat Sayın Gülsün Karamustafa na çıkmıyor. iki kent arasındaki 'beilek hazinesi' daha büyük rol oynuyor. Çantalann içinde birbirinden ilginç tarihsel verilere rasthyoruz. Gustav De- utsch ıle Hanna Schimek'in hazırladık- lan Türkenkipfer1 r> çantası, Viyana kuşatması sırasında düşmana yiyecek sıkıntısı çekilmediğini kanıtlamak ama- cıyla Vıyanalı bir finncı tarafından pi- şirilen ve o günlerden beri 'Türk kro- sanı' olarak anılan büyük bir çöreği ta- şıyor. Aynı sanatçılann hazırladıklan bır başka çantada, hepimize tanıdık Ku- rukahveci MehmetEfendi kahve paket- leri bulunuyor; 1715'te Avusturya'ya sığınan, Hıristiyanlığı kabul ederek tö- renle Kari Eugen Leopokbtatter ismi- ni alan ve Viyana'daki ilk kahvecilerden biri olan Kurukahveci Mehmet Efen- di'ye bir tür ithaf... Yine bu ikilinin, Avusturyalılann toplumsal belleğinde yer alan bir çocuk kitabından yola çıka- rak hazırladıklan "Hadschi Bradshis Luftbauon" çantası da önemli: Uzaklar- dan gelen Türk'ün öyküsü bu, kırmızı balonuyla havada uçan ve evinden uzaklaşan çocuklan kaçıran kara sakal- lı, kara bıyıklı bir Türk... İlk baskısı 1904 yılında yapılan bu kitap, yıllar geçtikçe her yeni baskısında Türk im- gesine karşı tutumunu yumuşatıp üste- lik Türk'ün yerine "Doğulu'"yu koysa da Avrupalının zihnindeki Türk'e dair gerçekleri gözier önüne seriyor. Eva Wohlgemuth'un hazırladığı çan- tada da Türk imgesinin cinsiyeti erkek... Ve elbette kara bıyıklı. "Türkiye'ji dü- şündüğümde, akluna şu görüntü geii- yor: Aşağı yukan aynı bıyddarla erkek yüzlerLSanınm her yetişkin Türkerke- ğinin bıyığı var" diye not düşmüş sanat- çı, takma bıyıklaria dolu çantasmın bir kenanna. Gerda Lampalzer ile Manfred Oppermann'ın çantasında ise porselen tabaklann üzerine basılmış aile piknigi fotoğraflan görüyoruz. Mangal olayı, Avrupah'nın gözünden kaçmarruş! tstanbullu sanatçılann zihnindeki Vı- yana'ya gelince... Çogunlukla Viyana balolan, valsler, rokoko biblolar, turis- tik kartpostallar, oyuncak bebekler, kü- çük ayılı şekerlemelerle Viyana, pem- be pamuk şekeri dokusu ve tadında kitsch bir dünya gibi görünüyor, Istan- bul'dan. Ipek Aksüğür Duben'in "Ba- tıdan Öyküler"i ile Ahmet Cemal ve Sadık Karamustafa'nın Ingeborg Bach- mann'lı çantası gibi bir iki isrisna dışın- da Viyana'nın hemen tümüyle turistik özelliklerini ön plana çıkaran bu çanta- larda, Türkiye'nin maço erkek cinsiye- tine karşın Viyana, edalı bir genç kız olarak karşımıza çıkıyor. Kapıyı açacak kapı kollan Bu ilginç doğu-batı buluşmasında, sanatçılar, sergiledikleri çantalarda bel- li ortak tutumlan ve bakışlan, elbette ki mizahi bir tutumla ortaya koyuyorlar. Diplomatik kargo yöntemiyle iki ülke arasında içlerinde birbirinden ilginç nesnelerie kendi başlanna yolculuk e- den bu çantalann komik bir tarafı da var. Gustav Deutsch'un anlattığına gö- re son birkaç aydır kontrolleri sıkılaştı- ran Avusturyalı yetkililer, artık bu çan- talann diplomatik kargo olarak gidip gelmesine de izin vermiyorlardı. dernek ki proje tam zamanında sonuçlandı. Karamustafa Import- Export Projesi çerçevesinde Kabataş Kültür Merke- zi'nde sergilenen çantalar arasında, Nevzat Sayın'ın, Osmanlı'mn Viyana kapılan önündeki ikilemını düşünerek yarattığı kapısı belki de serginin, hatta projenin birözeti olarakgörülebilir: Bu kapının üzerinde yer alan onlarca kapı kolu var ki bunlar, projeye katılan tüm sanatçılann Viyana ile tstanbul arasın- da açmak için uzandıklan soyut bir ka- pıyı akla getiriyor. Her sanatçı, farklı açılardan, aynı kapı üzerindeki kapı kol- lanna uzanıyor... Kapı hâlâ kapalı ama bu kapı kollanndan birinin o kapıyı aça- cağı kesin. Hemen tümüyle geçmişin ızlerini taşıyan bu serginin, geleceğe uzanan yönünü belki de bu bilmecede aramak gerek. Spielberg'Amistad'davasını kamndı Spielberg, "Amistad'ın göstcrimi engellenseydi seyirci için büyük kayıp olurdu' dedi. Kültür Servisi - Steven Spielberg, bu hafta gösterime girmesi beklenen 'Amistad' adlı fılmi aleyhine açılan gösterimi durdurma davasını kazan- dı. Amerikalı siyah yazar Barbara Chase Riboud, filmde kendisinin 1989 yıhnda kaleme aldığı 'Echoof LJoos' adlı kitabından yola çıkıldığı gerekçesiyle Spielberg'in de ortağı olduğu yapımcı şirket DreamWorks aleyhine on milyon dolarlık dava aç- mıştı. Amistad 1839 yılında Afrikalı kö- lelerin Ispanya açıklannda C Amistad gemisinde çıkardıklan isyandan yo- la çıkıyor. Köleler iki ay sonra New York açıklannda ele geçirilerek göz altına alındıklannda zamanın ABD Başkanı John Quincy Adams bir açıklama yaparak kölelerin affedile- ceğini açıklamıştı. Amerikalılar sanat dünyasındaki fıkir hırsızlığı davalanna alışık, an- cak kitabın da fılmin de gerçek bir olaydan yola çıkması ve söz konusu fılmin yönetmeninin Steven Spiel- berg olması, tartışmalan daha da güç- lendirerek jürinin karar vermesini güçleştirdi. Mahkemenin Dream Works lehine karar vermesinde yeni yıl sezonunun iddialı filmlerden Amistad'ın izleyi- ciyle buluşmasını engellemekten çe- kinmesinin de etkili olduğu savunu- luyor. Hollyvvood bölgesi hâkimle- rinden Audrey Collins de mahkeme sonrasında yaptığı açıklamada. bu aşamada alınacak bir gösterimi dur- durma karannm filmin yapımcılan- nı çok zor durumda bırakacağını dü- şündüklerini, önümüzdeki yıl telif haklannın ihlali konusunda yeni bir dava açılabileceğini belirtti. Konunun, medyanın da ilgisiyle Ünlü yönetmen, Londra'da Samuel Beckett 'ın 'Neşeli Günler'ini sahneliyor Peter Brook ilk kez metnin izinde... Kültür Servisi - Peter Brook, Samuel Beckettın "Oh Les Be- aux Jours" (Neşeli Günler) isimli oyununu Londra'daki Ri- verside Stüdyolan'nda sahneli- yor. Oyunda, Winnie"yi Natas- ha Parry. VVillie'yi ise Claude Perrin canlandınyor. İlk kez 1995 yılında sahnelenen oyun 12 Aralık'adek tngiltere'de sah- nelecek. Fransızca'da VVlnnie Oyunun ana karakteri Win- nie, ilk bölümde göğsüne kadar kumun içine gömülmüş bir du- rumda köşede sessiz bir şekilde duran kocası ve çantasının için- deki diş fırçası, gözlük, diş ma- cunu gibi nesnelerie konuşur. Ikinci bölümde ise Winnie boy- nuna kadar kumun içine gömü- lür ve yüzü sanki kum firtınası- na yakalanmış gibi bir hal alır. Winnie, içinde bulunulan sos- yal sınıftan duyulan rahatsızlığı ve yapmacıklığı temsil ediyor. Eleştirmenlere göre oyun Fran- sızca olarak sahnelense de izle- yenler Winnie'nin sosyal dü- zenden duyduğu rahatsızlığı hissedebiliyor. Samuel Beckett, insanlar oyunlannda neyi anlatmak iste- diğini sorduklannda "Ne yaz- dıysam onu söylemek istedim" derdi. Peter Brook'un yönettiği oyunda göğsüne kadar dünya- nın içine gömülen Winnie, Bec- kett'ın oyunlan hakkında yaz- maya çalışan eleştiımenleri an- dınyor. Beckett'ın oyunlannı sahnelemenin zorluğu oyunun Fransızca sahnelenmesi ile de hafiflemiyor. Beckett oyunu ilk kez 1961 yılında lngilizce olarak daha sonra ise aynı oyunu Fransızca olarak yeniden yazdı. Brooks'a göre Beckett "ın oyunu Fransız- ca olarak yeniden yazması doğ- rudan yapılan bir çeviriden da- ha ıyi. " Beckett'ın yaptığı en iyi şey- lerden biri de oyunlanndaki vurgulan farklı diUerde de yan- sıtabilmesi. Beckett ovıınu Fran- sızca olarak yeniden yazdığında ban şeyler Fransızca'nın yapısı- na daha uygun yansımış ve Ingi- lizcenin etkisinden kurtulmuş. W innie tamamen farklı bir sos- yal sınıfa ait Sıradan aptal bir kadın karakter olmasına rağ- men oyun Fransızca'ya çevrildi- ğinde Winnie sanki farklı bir şehrin sınıf ve kültür kavrammı temsil ediyor"diyor. Eleştiımenler, 'Neşeli Gün- ler'de kişisel şiddet yer alsa da 'Godot'yu Beklerken" ya da 'Endgame'den daha sakin ve dengeli olduğunu söylüyorlar. Brook, 1985 yılında 9 saat sü- ren bir Hindistan epiğinı, 'The Mahabbarata'yı yönetmişti. Oliver Sack'ın nörolojik rahat- sızlıklan olan hastalar için yaz- dığı yazılardan derlenen 'The Man Who' isimli oyundan son- ra ise oyunculann Hamlet'ten bölümler sahneleyerek dünya ti- yatrosunun genel özelliklerini tartıştıklan 'Qui Est La'isimli oyunu yönetti. Bugüne kadar sahnelediği oyunlarda oyunun metnine pek de bağlı kalmayan Brook, "Bec- kett'ın en sevdiğim tarafı oyu- nun metninde değişikUk yapü- masuıa izin vermemesL Ben de oyuna bu tarzda yaklasryorum, hiçbir oyunda bunu vapmamış- Om. Oyunun metnini takip edi- yorum" diyor. "Beckett'ı bulunduğu çevre içinde çok sevilen bir arkadaş olaraktanryordum. Baa zaman- larda 'Oh Les Beaa\' ve Vunan trajedilerini karşılaştınrdık. Trajedi insanoğjunun kapashe- sini kötülüklerk, hüzünle karşı karşıya getiriyor, ancak bu kîşi- yi intihara sürüklemiyor, tam tersine kişide bir şeylerin uyan- masını sağuyor" diye anlatıyor Brook. Beckett'ı bir arkadaş olarak tanıyordu. 72 yaşında olan Brook, yüzyılın en iyi tiyat- roculanyla birlikte aynı ortam- larda bulundu, böylece içinde bulunulan yüzyıldan etkilenme ve ilham alma daha görünür bir hale geldi. 'Neşeli Günler'de VVInnie'yi Peter Brook'un kansı Natasha Parrv oynuyor. mahkemenin dışına taşması sonra- sında iki taraf da birbirleri hakkında suçlayıcı, hatta aşağılayıcı açıklama- larda bulunmaya başlamıştı. Yazar Chase- Riboud fîlmin senaryo yaza- n David Franzoni'nin filmdeki anah- tar noktalan 'Echo of Lions' kita- bından aldığını savunurken Franzoni, yazan tarihi gerçekleri tekeline al- makla suçladı. Pek çok uzman aslın- da Chase-Riboud'un fılmle kitap ara- sındaki ortak noktalan belirlerken gereksiz detaylara indiğine dikkat çe- kiyor. Yazar, başkahraman Cinque'nin hem filmde hem de kitapta bir oğlu- nun ohnasını mahkemeye delil olarak göstererek uzmanlan kızdırmıştı. Öte yandan David Franzoni'nin daha ön- ce Dustin Hofiman'la Echo of Li- ons'ı sinemaya uyarlamak için bir gi- rişimde bulunmuş olması. olaylan Franzoni'nin aleyhine çevirdi. DreamVVorks'ün avukatı Bert FieJds, mahkeme karannın Chase-Riboud'un tamamen haksız olduğunu gösterdiğini belirtirken filmin yapımcısı Debbie ABen ise mahkeme son- rasında basın mensuplanna da- vanın kapandığını, filmin za- manında gösterime gireceğinı bildirirken filmin galası içinha- zırlanmak ve manikür yaptır- mak için eve girmesi gerektiği- ni belirtti. 'Bunu çok sık yapıyor' Öte yandan Chase-Riboud ve fikir hırsızlığı konusunda uz- man avukatı Pierce O'DonnelL konunun henüz kapanmadığı- nı, bir sonraki mahkemede mut- laka kazanacaklannı açıkladı. Spielberg'in Amistad'la ilgili bir öykü anlatmak istemesini doğal karşıladığını açıklayan yazar "Ancak anlatöğı öykü kendisinin değü benim öyküm- dü ve Spielberg bunu çoksık ya- pıyor" dedi. Chase-Riboud ay- nca kendisini kahramanlann- dan Cinque'ye benzeterek "O özgürlüğü için üç kere mahke- me çıkmışü, ben de kendi yazm- sal özgüriüğüm için savaşaca- ğun" şeklinde konuştu. Yazar, DreamWorks'ün mah- kemeye verilmesinin ardından Fields'ın filmde birtakım deği- şiklikler yaptığını hatırlatırken Fields, filmdeki değişikliklerin sanatsal amaçlarla yapıldığmı, mahkemeden kesinlikle çekin- mediklerini açıkladı. Steven Spielberg ise Amis- tad'ı kariyerinın en önemli filmlerinden biri olarak değer- lendirerek "Gösteriminin engel- lenmesi izleyicîler için büyük kayıp oturdu" dedi. Y4ZI ODASI SELİM İLERİ Orhan Veli Seçkisi Memet Fuat unutulmaz bir kitap yayımladı: Göl- gede Kalan Yıllar (Adam Yayınlan). Inanılmaz bir dikkatin, inanılmaz bir hatırlayışın verimi olan bu anı kitabı çoktan yitip grtmiş yaşama biçimlerini, acı-tat- lı hayatlan, günümüze yansıması o kadar gerekli bi- reysel-siyasal serüvenleri dile getiriyor. Ama ben, bu yazımda Gölgede Kalan Yıllar'dan söz açmayacağım. Memet Fuat'ın hazırladığı bir başka, incecik bir kitap var şu sıra elimde: Orhan Veli / Bu gece, bu yıldızlar, bu koku - Bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaç. Orhan Veli'nin şiirterinden, şiir üzerine yazılann- dan dertenmiş bir kitap. Adam Yayınlan bir süredir böyle 'seçme şiirier' kitapçıklannı okura sunuyor Nâzım Hikmet, Salah Birsel, Özdemir Asaf, Ata- ol Behramoğlu, Refik Durbaş benim görebildik- lerim. Sevgili okurlanm da katılacaklar: Şiirin iyice göz- den çıkanldığı bir ülkede yaşıyoruz. Her şey, yaşa- nılan her şey o kadar şiirsiz ki, şiir şuncacık yer ala- mıyor gündemlerde. Toptan çirkinliğe beş kala ben yine de şiirin 'kur- fanc/'olabileceğineinanıyorum.Bununla birlikte şa- irlerimizi 'artık' pek tanımadığımızın ayırdındayım. Epey tanık oldum. yazdım da: ne Ziya Osman Saba biliniyor, ne Behçet Necatigil, ne Oktay Ri- fat.. İşteAdam Yayınlan'nın yeni seçkileri belki böy- lesi ünVünç bir durumu bir ölçek giderebilir. Şairin bütün eserine ilk adım atş olabilir bu kitapçıklar. On- ca emeğe, onca zenginliğe bir 'yeniden sesleniş'. Orhan Veli çalışmasınadöneyim: Türk şiirinin, he- le çağdaş Türk şiirinin gelişim çizgisini yıllar yılı iz- lemiş, değertendirmiş, irdelemiş bir hazııiayıcının elinden çıkma her şeyden önce. Genç kuşaklann bizler ölçüsünde tanımadıklan- nı sandığım Orhan Veli, Memet Fuat'ın seçtiği şiir- ier aracılığıyla günümüze açılıyor. Bildiğim şiirleri ilk kez okuyormuşçasına heyecanlandım. Orhan Veli-Melih Cevdet-Oktay Rifat şiire ilk seslenişleriyle yadınganmışlar. Edebiyat tarihimizin serüvenini araştırmış olanlar bu yadırgayışın nere- lere uzandığını saptamışlardır. Aralannda Refik Ha- lid Karay gibi hiç olmazsa, Türkçede yenileşmeci bir yazar bile Garip akımını adeta alaya almamış mı- dır? Refik Halid'in kroniklerinde böytesi yazılara, do- kunduruşlara sık rastladım. Içim sızlardı. Geçmişin zevklerine bağlı kalmış, ama dediğim gibi, Türkçe- sinde duru dile özlem duymuş degerii bir yazann ye- nilik düşmanlığı gütmüş olması sinirimi oynatırdı. Oysa olağanüstü incelikle, müthiş bir duyariıkla çıkagelmiş Orhan Veli: "Kargalar, sakın anneme söylemeyin! (...) I Kar- galar, ne olur anneme söylemeyin!" Nasıl kalıpçı, asıkyüzlü, çocuksuluktan, tazelikten öte bir dönemmiş ki şu eşsiz dizeler bir türlü sevi- lememiş. Kargalarla bu dostluk, bu Türkçede 'oyun- cak dili' yaratabilme dönemin asıkyüzlülerine bir türlü yakın gelmemiş. Ölçüyü ve uyağı yıkışa doğru ilk adımlar da sayı- labilir Orhan Veli'nin şiiri. Bir bakımaTürk şiirinin alı- şılageldik sesini ve söyleyiş özelliğini bereketlendir- meendışesi. Tuhaf şey: Şiirier eskimemiş. Şiir eskir mi dene- cek. Has olmayınca eskiyor. Hem de nasıl eskiyip eleniyor. Orhan Veli'yse kovaladığı, izini sürdüğü bir çocuksu duyariıkla bugünün şairi gibi: "Elifbamın yapraklannda I Gemilehm, yelkenli gemilerim. I Gideheryamyamlann memleketlerine I Gemilerim, yan yata yata; I Gemilerim, kurşunka- lemiyle çizilmiş; I Gemilerim, yan yata yata; I Ge- milerim, kurşunkalemiyle çizilmiş; I Gemilerim, kır- mızı bayraklı. I Elifbamın yapraklannda I Kız Kule- si, I Gemilerim." Gerçi 'elifba' dilden çıktı, ama "Gemilerim" şiiri hâlâ 'abece' sıcaklığı taşıyor. Orhan Veli'yle birlikte birçok değerii şairimiz, de- diğim gibi, bugün şair olmaya hevesli genç insan- larca bile 'yeterince' okunmuyor. Bir hazineden yok- sun yaşıyoruz. Birbirinden ürkünç şarkı sözlerinin şi- ir sanıldığı günlerde yaşıyoruz. Hatta bu şarkılan bir de dinlemek zorunda kalıyoruz. Orhan Veli bana soluk aldırttı. Takvimde h Bırakan: "Sözcükleri sevin! Tek sözcüğü bile sevin. Onla- n yineleyin, gargara edin. Tıpkı ressamın bir çizgi- yi, bir biçimi, bir rengi sevmesi gibi." Max Jacob, Genç Bir Şaire Öğütler (Türkçesi: Salah Birsel), Ni- san Yayınlan, 1985. K Ü L T Ü R » Ç İ Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I r n
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle