27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 KASIM 1997 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 'Aynı'lık ve 'Ayn'lık sergisi Borusan Sanat Galerisi'nde 22 Kasım'a dek izlenebilir Geçmişten bugüne pencereler AHUANTMEN Sonbaharla birlikte sanat galerileri hareketlenirken Istanbul'da yeni açılan Borusan Sanat Galerisi de ilginç bir ser- giyle yeni sezonagirdi: "Aynı'lıkve Ay- n'lık" ya da Gelenekten Postmoderne Sanat Yapıtlanna Bir Bakış. Kuratörlü- ğünü Beral Madra'nın üstlendiği sergi, 14 sanatçının yapıtlan aracalığıyla geç- miş ile bugün arasında köprüler kuru- yor. Borusan Sanat Galerisi'nde fotoğraf- larla yerini alan geleneksel sanat örnek- lennın. 'ayıuhk ve aynlık' bağlamında çağdaş sanat ile ilişkiye girdiği sergide, geçmişin 'değerieri' ile günümüzün 'üre- timi'ni banştıncı bir tavır gözleniyor. Erol Akyavaş. Selda Asal, Sabri Berkd, Hülya Botasun. Burhan Doğança>, Alev Ebuzziya Siesbye, tnci Eviner, Altan Gür- man, Komet, Murat Morova, Mübin Or- hon, Kemal Önsoy, MfthatŞen ve Ömer Uluç'un yapıtlanna, bir de geleneksel sa- natlann penceresinden bakılamaz mı? Her sanatçının, farkında olsun olmasın esinlenmiş ya da alıntılamış veya bi- linçli bir karşıtiık sunmuş olabileceği olası geleneksel yaprtlar, bir 'yonım' biçiminde gözler önüne seriliyor sergi- de. Bu yorum. beraberinde her izleyici- nin birikimiyle şekillenen yeni yorum- lan getiriyor. Serginin çeşitli amaçlan, Beral Mad- ra'nın katalog yazısında sıralaniyor: "tz- leykinin tarihsel sanata ve günümüz sa- natına bakış açısını gözden geçirmesine yardımcı olmak.sanatçının ve izleyicinin gelenekselle oian hesaptaşmasını irdele- mek, sanatta bep aynı sürekU olanla, ay- n ve değişken olana bakmak, gelenek ve modernizm arasında var olduğu söyle- nen kopukluğun gerçekte sanat yoluyla nasıl giderildiğini izlemek. bireysel ve ortak bellekler arasında bir karşüaştır- mayapmak." Bu çerçevede baktığımız- da, "Aynı'lık ve Ayn'ük" sergisinin te- mel meselesi, bellekmiş gibi görünü- yor. Bellek yitiminin had safhada oldu- ğu bir toplum yapısına, birer bellek ha- zinesi olarak yorumlanabilecek mûze- lerin de yetersizliği ve işlevsizliği eklen- diğinde. geçmiş ile bugün arasında ku- rulabilecek bağlar da giderek zayıflıyor ya da sağhklı olmaktan uzak kalıyor. Oysa günümüz sanat yapıtlanna, ait olduklan kültürel çerçeve içinde bakmak aslında kaçınılmaz değil mi? Bu soru- yu olumlayan bir sergi olan "Aynı'hkve Ayn'ük", Türkiye'de çağdaş sanatlara damgasını vurmuş bazı sanatçılar ara- cılığıyla, yaydsınamayacak bir gerek- sinim olan 'içe bakış'ın yansımalannı or- taya koyuyor. Sergide, ressam Erol Akyavaş'ın 1992 tarihli "Tam" başlıklı resmı, 16. yüz- yıldan kalma Cem Sultan Türbesi'nden çinilerle karşılaştınlırken renk ve bi- çimsel özelliklerin ötesine uzanan bir Üij- kUendirme' göze çarpıyor. Aynı mistik atmosferi soluyoruz; aynı sessizlıği ge- rektiriyor Akyavaş'ın resmi de aynı me- ditasyonu. Altan Gürman'ın bugün her zaman- kinden çok bir 'Tfirldye portresi'ni an- dıran 1976 tarihli unutulmaz yapıtı "Ka- pitone", Levni'nin bugün adlandırabile- ceğimiz biçimiyle "Kudret"i, yani Sul- tan DL Mustafa portresiy le yan yana ko- yulduğunda, ne kadar ironik bir ilişki or- taya çıkıyor! Komet' in, Türk sanatında postmodemizme birebir örnek verile- Kapitone, yapay deri, 1976, Bilge Gürman koleksiyonundan (solda), Oyuncu, Levni, 18. yy. (üstte) bilecek 1995 tarihli 'ResimMHah'sı, 16. yüzyıldan kalma bir Bergama halısının fotoğrafıyla birlikte sergileniyor, gerçi bu yapıtın fotoğrafı ya da geleneksel olanla kurduğu ilişki, zaten yapıtın ken- disinde var. Sergi çerçevesinde birdiğer ilginç örnek, Selda Asal'ın 1996 tarih- li çalışması, "Arşiv, 9012345-1-03"; sa- natçı, yıllarca dokunulmadığı belli, es- ki el yapımı kâğıtlan camekân içine ko- yarak geçmişle bugün arasında pek ula- şılamaz görünmeyen ilişkinin, gerçek- te ne denli uzağımızda olduğunu orta- ya koyuyor; kurgulanmış camlara çar- pıyoruz, geçmişi okuyamıyor. ona yal- nızca uzaktan bakabiliyoruz. Sabri Berkel'in 1970'li yıllarda ger- çekleştirdiği "Motif veya YazT ile "Trt- reskn" resimlerini birarayagetiren "Ay- nı'hkve Ayn'hk"ta, ünlü sanatçının hat soyutlamalan 15. yüzyıldan kalma bir kaligrafik yapıtla ilişkilendirilerek bir te- mele orurtuluyor. Ömer Uluç' 1995 ta- rihli "Bir Kadm Bir Küçük Canavar" başlıklı resmi ise Levni'nin "Oyun- cu"suyla oluşturduğu karşıtiık içinde ele alındığında, degişen kadın imgesi- ni ortaya koyabiliyor gıbi görünürken dik- katle bakıldığında Uluç'un tuvalindeki kadın fîgürünün de (abartılı yuvarlak- lığıyla ortaya konan göğüsler, kalçalar ve iki yana açılmış bacaklanyla) gerçek- te erkekler için bir 'iztence' olmaktan öte- ye gidemedığıni gösteriyor. Geçmişin penceresinden bugüne Ayasofya'mn soyut mermer yüzey- leri ile Mübin Orhon'un 1976 tarihli so- yut resmi, Kubadabad Sarayı çinileriy- le Mithan Şen'in serigrafileri, Bursa Muradiye Türbeleri'nden bir duvar ile Kemal Onsoy'un soyut tuvali, nesih ya- zı tarzıyla Murat Morova'nın kanşık tekniklerle gerçekleştirdiği vitrinleri, Konya'daki Mevlana türbesiyle Alev Ebuzziya Siesbye'nin çanağı, Ayasof- ya'da kapı ile Burhan Doğançay'ın 'Son- suzhığa Açılan Kapı'sı. bir 16. yüzyıl min- yatüründen Hürya Botasun'un yorum- ladığı ilginç mucize gibi izleyicinin önü- ne geleneksel ile çağdaş arasına köprü- ler kuran "Aynı'hk ve Ayn'hk", bugü- ne geçmişin penceresinden baktınrken belki gelecegin penceresini de aralıyor birölçüde. Sanatçı SerfaatKirazileyap- tığımız bir söyleşide Türkiye'de çağdaş sanatın yeterince 'itibar görmemesi'ni, (hâlâ bir müzemiz olmaması vs,.) konu- şurken Kiraz, "Ne kalacak bugûnden geriye" diye sormuştu. Işte geçmişin sa- naünı ortaya koyarken bugûnden kala- caklann da çok kısa bir özetini sunuyor bu sergi, günümüzün görsel bir yonımu; görülmesi, olanak olsa 'genişledlmesi' ge- reken bir sergi. Bu oyunda seyircüer 'Miss Margarida Yöntemi'nde birey, öğretmen ve öğvenci ilişkisinefaridı bir yonım NURDÂN dHANŞÜMÜL Istanbul Devlet Tiyatrola- n'nda yeni bir oyun: "Miss Margarida Yöntemi". AKM Oda Tiyarrosu'nda sahnelen- meye başlanacak tek kişilik oyun "Miss Margarida Yönte- mi"nde ağıriıklı olarak eğitim sistem eleştirilirken içinde bu- lunduğumuz sisteme de gön- dermeleryeralıyor. Seyircile- rin öğrenci olarak kabul edil- diği oyunda, sorulan sorularla seyircinin kendi kendini sorgu- laması hedefleniyor. Roberto Athayte'nin yazdığı oyun, Tomris Uyar tarafindan Türk- çeleştirildi. Metin Bdgin'ın yö- nettiği oyunda Ulkû Dunı Miss Margarida'y 1 canlandınrken, öğrenci rolünü de AH FuatÇi- men oynuyor. Ülkü Duru, bu oyunla tek kişilik bir komediyi değil, oyun sonunda seyircinin kendi ken- dini sorgulamasını istedikleri- ni vurguluyor. Duru, oyunun eğitim sistemi altında düzeni eleştirdiğini, oynarken kendi kaygılannı da seyirciye aktar- mak istediğini belirtiyor. Moliere ödülü sahibi yazar Roberto Athayte'nin dilimize çevrilen ilk oyunu bu. "Miss MargaridaYöntemi" daha ön- ce 1977 de Michael Learned tarafindan American Contem- porary Theatre'da, Estell Par- sons ve Colin Garrey tarafin- dan da Ambassador Theatre 'da Roberto Athayte'nin rejisiyle oynanmış. Eğjtimi sorgulamak - Oyunu sahnelemeye nasıl karar verdiniz? METİN BELGİN - Oyunun metni bir yıl önce elime geçti. O zaman 8 yıllık eğitim tartış- malan henüz alevlenmemişti. 8 yıllık eğitim tarhşmasınm tam ortasma düşen bir oyun oldu. Insanlann kafası olduk- ça kanşmış durumda son gün- Roberto Athayte'nin yazdığı ve Tomris L'yar tarafindan Türkçeleştirilen 'Miss Margarida Yöntemi' adlı oyun İstanbul Devlet Tiyatrolan'nda sahnelenecek. Metin Belgm'in yönettiği oyunda Ülkü Duru Miss Margarida'yı canlandınrken, öğrenci rolünü de AB Fuat Çimen oynuyor. (Fotoğraflar: UGUR DEMIR) Yönetmen Metin Belgin. lerde, eğitim için fonlar oluş- tunıluyor. Oyunda hedefimiz tamamen eğitim sistemini sor- gulamak. - Oyunun genel yapısı hak- kında ne düşünüyorsunuz? Tek kişilik oyunun çok bü- yük zorluklan var. Ülkü ile bir- likte sadece soru soran bir şey- leri sorgulayan, yüzeysel bir metnin ötesinde bir şeyler yap- mak istiyoruz. Bu kişilikte bir- çok özellik bir arada, bunun da seyirciye yansıması gere- kiyor. Eğitim ve öğrenimi sor- gularken, öğretmeni de siste- min yarattığı bir parça olarak görüyonız, bunun odağında yansıyan ve öğrencilere geçen bütün öğrenim ve öğretimin kıstaslannı yakalamaya çalı- şıyoruz. Bunun için de kendi yaşadıklanmızdan yola çıkarak bir karakter yaratmaya çalışı- yoruz. Oyunun en önemli bölümü ise monoloğun diyaloğa dö- nüşmesi. Burada seyirciden gelecektepkUeıie oyun, sağlam bir temele oturmalı. Bir bıçak sırtı olarak nitelendiriyorum oyunu, yani seyircinin yönlen- dirmesi ile oyunun yapısı de- ğişebilir. Sorulan sorularla, se- yirciden gelen tepkinin den- geli bir yere oturması gerekli. Seyirci salona girdiği andan itibaren onlan ilkokula götürü- yoruz ve bu insanlann kendi ço- cuklanna verecekleri eğitimle ilgili kafalannda sorular oluş- snn, bir şeyleri sorgulasınlar istiyoruz. - Oyun metninde degişiklik yaptınızmı? Herhangi bir ekleme yap- madık. Alt metin oluşturmaya çalışıyoruz. Traji-komik olan bu oyunun yalnızca komedi bölümünü ortaya çıkarmak is- temiyoruz. Amacımız, tiyat- ronun kendi yapısını da kulla- narak, tiyatronun kendi ola- naklan içinde bir karakter ya- ratmaya çalışmak, bu karakte- rin özellikleri ile eğitim siste- mini, diğer toplumsal olayla- nn eleştirilerini ortaya çıkarma- ya çalışıyoruz. 'Tek kişilik oyun zor' - Oyuncu seçimi nasıl ger- çekleşti? Metni incelediğimde bu ro- le en uygun oyuncunun Ülkü Duru olduğuna karar verdim. Oyunda ikinci bir oyuncu da- ha var. Onu da daha farkh bir boyutta sanneye taşıyacağız. - Tek kişilik oyun yönetme- nin zorluklan nelerdir? Tek kişilik oyun hem zor hem de kolay. Bu konuda bi- raz rahat olduğumu söyleyebi- lirim. 1992 yilında Kontrbas isimli tek kişilik oyunu hem yönettim hem de oynadım. - Sahneteyeceğiniz oyunlan seçerken neleri göz önünde bu- lunduruyorsunuz? Özellikle üzerinde durdu- ğum şey, toplum ve birey iliş- kileri. "Kontrbas"ta, orkest- radan bireye, bireyden orkest- raya giden çeşitli duygu yo- ğunluklannı, etkileşimleri an- latan biroyundu. AazNesin'in "Hadi Öldürsene Canikom" isimli oyununda da toplumsal eleştirileragırlıkhydı. Buoyun da aynı paralelde diye düşü- nüyorum. Burada da birey ola- rak öğretmen ve toplumla olan ilişkileri ele alınıyor. Rastlan- tısal herhangi bir oyun sahne- lemek istemiyorum. ÇAĞDAŞ TİYATRONUN TARTIŞMALIOYUNLARINDAN BtRİ; GODOT Samuel Becket'in 'Godot'u Beklerken' adlı oyununu Orhan Alkaya yönetiyor. (KUBtLAY TÜNTÜL) Dürüst ve yalın bir yorum AYDDVENGtV "Tarihin sonu'na Bk kez Beckett'in arjfta bulundu- ğunu sanıyorum™." İstanbul Şehir Tiyatrolan'nın Go- dot'yu Beklerken oyunu için yayınladığı broşürde, yönetmenin bu sözlerini okuyanlan büyük olasılıkla sıkıntı basıyor. Oyun henüz başlamadan, loş salonda okunan cümle epey irkiltici. Yönetmen Orhan Alka- ya'ya göre "Tarihin sonu"nun geldiği kesin de, buna ilk kez işaret edenin Beckett olduğuna ilişkin bir ay- nntmın altı çiziliyor. Oyunun daha ilk bölümlerini izlerken rahatlıyor- sunuz. Yönetmenin "j-azdığı ile yapoğı"nın birbirini tutmayışını gözlüyoT ve keyifleniyorsunuz. K.eyfiniz salonu dolduran Usküdarlılarla ikiye, üçe katlanıyor. Üsküdar'da Beckett, hem de onun en demir leblebi oyu- nu Godofyu Beklerken'i oynamayı "Müslüman ma- haDesinde sah/angoz satmaya" ben- zetişinizden az da olsa utanıyorsu- nuz; çünkü salonu son koltuguna ka- dar dolduran, çok genç, çok diri bir seyirci "salyangoz"u tadını çıkara çıkara yiyor. TV ekianı karşısında geviş getir- meye dönüşmüş kültür yaşamımız- da bir tiyatro salonunun nklım tık- lım dolması, fuayede gelecek gün- lerdeki gösterilerin üstünde "Hiçyer yoktur" duyurulannı okumanız "Ha- vır. henüz her şey bitmedL Kültürel çürüme mutlak egernenliğini ilan edemedL Hâlâ tımutvar" dedirtiyor. Üstelik Beckett. Üstelik Godot'yu Beklerken... Godot'yu Beklerken, çağdaş ti- yatronun en tartışmalı oyunlanndan biri. Batı Avrupa'da savaşın yıkıntı- ^ ^ ^ ^ ^ ^ ~ ~ lan henüz dururken, 1952'de yazıldı. Savaş boyunca Nazi saldırganlığına karşı direniş in saflannda yer alan aydınlar, savaş sonunda hiçbir şeyin değişmedi- ğini gözlediler. Uğrunda savaşılan, ölünen, işkence gö- rülen büyük ülküler gene insanlıktan çok uzaktı ve sa- vaşı yaratanlariktidan, hiç bırakmadıklan iktidan ye- niden ellerine almışlardı. Milyonlarca insanın ölümü sanki bir "hiç" içindi. Umutsuzluk ve yaşamın anlamsızlığı dönemin ay- dınlannı saran başat duyguydu. Camus'nün, Sart- re'ın başını çektiği "varoluşçuluk'', Avrupa aydınla- nnı sarmakta, sanatın hemen her dalını derinden et- kilemekteydi. Nazilere karşı direnışe Fransa'da katı- lan trlandalı Samuel Beckett'in "Godot'yu Bekler- ken"! tam da bu düşün ortamında doğdu. Beckett, oyunun içeriği ile yaşamın anlamını sor- /3ehir Tiyatrolan'nın sunduğu Godot, yalın ve dûrüst bir yorumla oyunun atmosferini kesintisiz tırmandınyor. Oyun bittiğinde eğlenmiş, tiyatro sanatıyla buluşup annmış, mutlu seyirciler yok. Boğuntunun kendi yaşamlanndaki izdûşümlerini fark etmiş ve ürkmüş, en azından tedirgin olmuş insanlar var. Galiba Beckett'in hedefi de zaten buydu. guluyordu. Anlatımıyla da tiyatronun alışılagelmiş kalıplannı. Sorgucu Beckett ödünsüzdü. Yaşamın anlamma "kocaman bir hiç" yanıtını verdi. "Beklenen gelme- yecek. Gelecek bir kurtancı yok. Kurtancının kurta- rabileceğibirşey deyok". Tiyatronun alışılagelmiş ka- lıplannı ise biçimle değil, tiyatronun ana eksenlerin- den biriyle, dille oynayarak sorguladı. "Hiç"ten iba- ret bir yaşam saçmaydı. Godot'yu Beklerken'in di- yaloglan bu 'saçma'yı sınırlanna kadar zorlamaya yöneldi. Oyun bittiğinde geriye anlatılmış, başı sonu düzgün bir öykü değil, bir atmosfer kalıyordu. Boğu- cu, tüketici, yorucu, umut kıncı, merhamet bile uyan- dırmayan bir atmosfer. Şehir Tiyatrolan'nın sunduğu Godot yalın ve dü- rüst bir yorumla sözünü ettiğimiz atmosferi oyun bo- yunca kesintisiz tırmandınyor. Oyun bittiğinde eğlen- ^ ^ ~ ~ ~ ~ ^ ^ ~ miş, tiyatro sanatıyla buluşup ann- mış, mutlu seyirciler yok. Boğun- tunun kendi yaşamlanndaki izdû- şümlerini fark etmiş ve ürkmüş, en azından tedirgin olmuş insanlar var. Galiba Beckett'in hedefi de zaten buydu. Orhan Alkaya. tuzaklarla dolu Godofda yorum cambazlıklanna saplanmamış, sahne düzeni başan- nın ana halkasını oluşturmuş. Yıl- lardır Pozzo-Lucky ilişkisinde em- peryalizm ve emperyalizmin hizme- tinde Avrupa aydını; Estragon - Wladimir ikilisinde bilinçleri bulan- dınlmış proletarya yakıştınnalan gibi nice yorum zırvalanna kurban gitmiş Godot'yu Beklerken'in Şe- hir Tiyatrolan'ndaki bu yalın, zor- "~ 1 ~~~™~^^~ lamasız, Beckett'e sadık yorumu- na iki oyuncu da aynı dürüstlük ve yalınlıkta uyum sağlıyorlar. Estragon'da Engin Alkan'ın yer yer gele- neksel Türk tiyatrosunun komedi "trick"lerine ken- dini kaptırmasma göz yumulursa, Savaş Dinçel - En- gin Alkan'ın Wladimir - Estragon çifti düzeyli bir us- talık gösterisine dönüşüyor. Hele Savaş Dinçel'in "Godot'yu beküyoruz"lardan sonra yüzüne yerleş- tirdiği o eğreti ve acılı gülücük'ün anlatıma katkısı al- kışlansa gerek. Bir de Taner Barlas'ın Pozzo'da, be- den dilini kullanmaktakı hünen ile kendi öne çık- maksızın oyuna hizmet etme alçakgönüllüğünü gös- teren NuruDah Tuncer'in çok başanlı dekoru alkış- lanmah. Eklemeden yazıyı bitirmek haksızlık: Godot'yu Beklerken hâlâ oynuyor. Bir firsat yaratın ve görün. Bize hak vereceksiniz. BUA^AMADA ŞÜKRAN KURDAKUL Geleceği Yaşadıkları Zamanda Görenler Sahnede llhan Selçuk, Mehmet Başaran, Talip Apaydın, Muzaffer Uyguner. Sahnede Fethi Naci. Gün olur, eski, eskiyle birlikte yitirdiklerimiz, kazan- dıklanmız duyarlığımızın kapılannı zorlamaya başlarya, o havalara düştüm düşeceğim. Ama saniyelik anım- sama resimleri yaşadığımız zamana getiriyor beni. 70 yaşın penceresinden bakınca, artık neredeyse doğal saymaya başladığımız bir sürece özgü kesitler bunlar. 4O'lı, 50'li, 60'h yıllann, 12 Mart'lann, 12 Eylül'lerin aykın toplum güçleri nerelerde kaldı şimdi... Yanm yüzyılın acımasjz süreci, kirli gömlekler gibi çıkanp atmış onlan sırtından. Biz gene buradayız. Ve onca yılın biriktirdiğı güzellikler, umutlar, acıdan sevince, karanlıktan işığa dönüşmüş olarak yaratı gü- cümüzün can damannda. Biz buradayız ve yalnızkenkı gibi, hapishane hüc- relerinde gelecege tutunma savaşımı verirkenki gibi, uzak Anadolu'nun ıssız kasabalannda sürgün gece- lerini yaşarkenki gibi kaç kuşağın uygar insanlanndan ayıramamışlar bizi. Sahnede Talip Apaydın, Fethi Naci, Başaran, Mu- zaffer Uyguner, llhan Selçuk. Sahnede ben. Edebiyatçılar Derneği'nin "Onur ödülü" törenin- den söz ediyorum. Leopardi'nin "Neydi zaman içinde kaybolan" di- zesıni değiştirerek okumak geliyor içimden. "Neydi zaman içinde kaybolmayan." 12 Mart devletlilerinin llhan'ı kapattıklan "Ziverbey Köşkü" kaybolup gitti mi zamanda... Ya 68 Kuşağı'nın önüne çıkarılan tuzaklar. Görebiliyoruz artık: Ölümcünün yaşamı arkadan vurmayı planladığı günlerden kalma iki ayn tarihi var bu ülkenin. Işkencenin tarihi. Direnmenin tarihi. Sultan Hamid, Meşrutiyetçileri Yemen çöllenne posta ederek özgürlük savaşımından yakasını kurta- racağını sanıyordu. Devletlinin yıldınfterör) silahşör- leri ithal malı işkence yöntemleriyle llhan gibi, has cumhuriyetçilerin us gücünden kurtulacaklannı san- dılar. Ya Naci'nin, Mehmet Başaran'ın, Talip Apaydın'ın dirençleri... Devletlinin adam yeme araçları ne alabil- dileronlann us gücünden, yaratma gücünden. Gene görebiliyoruz artık: Özgürlük savaşımına uzaktan bakmayan sanatçıy- la özgür olmak isteyenler arasındaki birlikteliği önle- yebilmekiçin düzenin "vahşikapitalizm'öen yürüttü- ğü kimi yöntemler var. Egemenlerce en geçerli görüneni, anlamlı olanı an- lamsıza dönüştürmek bu yöntemin. Ve tarihsel gerçeklerde, sanatta, güncel olanı de- ğerlendirme çabalannda, kültür savaşımında belirsiz- lık ortamı yaratmak. John Berger "Kötülükdeğişmez bir gerçeklik ola- rak her zaman karşımızda" dıyordu, "bu nedenle ışi gelecege bırakamayız." ,,, ~.^ Ben de "Şiir tarihe yazılan mektup değiidir" demiş- tim bir yazımda. Edebiyatçılar Derneği'nin Onur Ödülü verdiği şim- di 70 yaşın üzerindeki edebiyat adamlan, geleceği yasadıklan zamanda gördükleri için yalnız bırakılma- dılar. SİYAD Ödülepi sahiplepine verildi • Kültür Servisi-Haziran ayında açıklanan SİYAD (Sinema Yazarlan Derneği) Ödülleri. önceki akşam, 'Usta Beni Öldürsene' filminin suaresinden önce düzenlenenbirtörenle sahiplerinibuldu. Törende, 'En tyi Müzik Ödülü' Eşkıya filmiyle Erkan Oğur'a giderken, 'En lyi Görüntü Ödülü'nü 'Akrebin Yolculuğu' ile Erdal Kahraman aldı. 'En lyi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülü' 'A Ay" filmiyle Nurinisa Yıldınm'ın, En lyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü 'Eşkıya' ile Melih Çardak'ın, En iyi Kadın Oyuncu Ödülü 'Sekseninci Adım' ile Zuhal Olcay'ın, En lyi Erkek Oyuncu Ödülü ise 'Tabutta Röveşata' ile Ahmet Uğurlu'nun oldu. En lyi Senaryo Ödülü, 'Eşkıya' ile Yavuz Turgul'a verilirken. En lyi Yönetmen Ödülü ise 'Akrebin Yolculuğu' filmiyle Ömer Kavur'un oldu. En tyi Yabancı Film Ödülü 'Dalgalan Aşmak' adlı filme giderken, ödülü filmi Türkiye'ye getiren Umut Sanat aldı. En lyi Film Ödülü 'Eşkıya' filminin yapımcısı Filma-Cass'dan Ömer ve Mine Vargı'ya verildi. Törende aynca Zuhal Olcay'ın ödülünü eşi Haluk Bilginer, Ahmet Uğurlu'nunkini ise Necef Uğurlu verdi. aüzziya'nm 'Yedi Sarı Çanağı1 Ayşe ve Erciimend Kalnnk Vaktı'nda • Kültür Servisi-Ale\ Ebuzziya 'Yedi San Çanağını' Ayşe ve Ercümend Kalmık Vakfi'nda (AEKV)sergiliyor. AEKV bu yıl Tek YapıtTek Dizi sergilerini yurtdışında etkinlik gösteren dört sanatçıya ayırdı. Burlardan ilki ise Alev Siesbye Ebuzziya. 1958-60 yıllan arasında Almanya'da Höhr- Grenzhausen'deki fabrikalarda, 1960-63 arasında da Eczacıbaşı Seramik Fabrikası Sanat Atölyesi'nde çalıştıktan sonra Kopenhag'a yerleşen sanatçı, bir süre Royal Copenhagen porselen fabrikasında çalıştıktan sonra 1969'da kendi atölyesini kururak hem Royal Copenhagen. hem Rosenthal için tasanmlar üretti. Halen Paris'te yaşayan sanatçının yapıtlan Iskandinav ülkeleri başta ohnak üzere dünyanın bir çok kentinde belli başlı müzelerin koleksiyonlannda yer alıyor. Sanatçının sergi için gerçekleştirdiği yedi adet san çanak 16 Aralık-10 Ocak tarihleri arasında pazar ve pazartesi hariç hergün saat 11.00-19.00 arası izlenebilecek. Uluslararası 1. Karadeniz Fîlm Festivali, temmuz ayında • Kültür Senisi - Türkiye Sinema ve Audiovisuel Vakfı (TÜRSAK) tarafindan yaklaşık iki yıldır proje çalışmalan sürdürülen ve geleneksel olarak her yıl yapılması planlanan Uluslararası Karadeniz Film Festivali'nin birincisi temmuz ayında Trabzon ve Samsun illerinde gerçekleştirilecek. Karadeniz kentlerini uluslararası platformda tanıtmak ve Karadeniz insanına kendisinin de katılabileceği çağdaş bir etkinlik sunmak amacıyla ön çalışmalan başlatılan 'Uluslararası Karadeniz Film Festivali' Karadeniz ülkeleri işbirliği çevresindeki kültürel ilişkilerin gelişmesine yeni olanaklar sağlayacak. Kadir Inanır, Müjde Ar gibi sinema dünyasının ünlü sanatçılannın yani sıra Karadenizli işadamlannın da desteği ile hazırlanan festival, 24-30 Temmuz tarihleri arasında gerçekleştirilecek. 21 uzun metrajlı ve 10 kısa metrajlı toplam 31 filmin yer alacağı festival programı Samsun'da da tekrarlanacak. Film gösterimleri iki ilde de biri kent merkezi diğeri ise üniversite olmak üzere iki ayn salonda yapılacak. î î •1
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle