Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
17 KASIM 1997 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
'Aynı'lık ve 'Ayn'lık sergisi Borusan Sanat Galerisi'nde 22 Kasım'a dek izlenebilir
Geçmişten bugüne pencereler
AHUANTMEN
Sonbaharla birlikte sanat galerileri
hareketlenirken Istanbul'da yeni açılan
Borusan Sanat Galerisi de ilginç bir ser-
giyle yeni sezonagirdi: "Aynı'lıkve Ay-
n'lık" ya da Gelenekten Postmoderne
Sanat Yapıtlanna Bir Bakış. Kuratörlü-
ğünü Beral Madra'nın üstlendiği sergi,
14 sanatçının yapıtlan aracalığıyla geç-
miş ile bugün arasında köprüler kuru-
yor.
Borusan Sanat Galerisi'nde fotoğraf-
larla yerini alan geleneksel sanat örnek-
lennın. 'ayıuhk ve aynlık' bağlamında
çağdaş sanat ile ilişkiye girdiği sergide,
geçmişin 'değerieri' ile günümüzün 'üre-
timi'ni banştıncı bir tavır gözleniyor.
Erol Akyavaş. Selda Asal, Sabri Berkd,
Hülya Botasun. Burhan Doğança>, Alev
Ebuzziya Siesbye, tnci Eviner, Altan Gür-
man, Komet, Murat Morova, Mübin Or-
hon, Kemal Önsoy, MfthatŞen ve Ömer
Uluç'un yapıtlanna, bir de geleneksel sa-
natlann penceresinden bakılamaz mı?
Her sanatçının, farkında olsun olmasın
esinlenmiş ya da alıntılamış veya bi-
linçli bir karşıtiık sunmuş olabileceği
olası geleneksel yaprtlar, bir 'yonım'
biçiminde gözler önüne seriliyor sergi-
de. Bu yorum. beraberinde her izleyici-
nin birikimiyle şekillenen yeni yorum-
lan getiriyor.
Serginin çeşitli amaçlan, Beral Mad-
ra'nın katalog yazısında sıralaniyor: "tz-
leykinin tarihsel sanata ve günümüz sa-
natına bakış açısını gözden geçirmesine
yardımcı olmak.sanatçının ve izleyicinin
gelenekselle oian hesaptaşmasını irdele-
mek, sanatta bep aynı sürekU olanla, ay-
n ve değişken olana bakmak, gelenek ve
modernizm arasında var olduğu söyle-
nen kopukluğun gerçekte sanat yoluyla
nasıl giderildiğini izlemek. bireysel ve
ortak bellekler arasında bir karşüaştır-
mayapmak." Bu çerçevede baktığımız-
da, "Aynı'lık ve Ayn'ük" sergisinin te-
mel meselesi, bellekmiş gibi görünü-
yor. Bellek yitiminin had safhada oldu-
ğu bir toplum yapısına, birer bellek ha-
zinesi olarak yorumlanabilecek mûze-
lerin de yetersizliği ve işlevsizliği eklen-
diğinde. geçmiş ile bugün arasında ku-
rulabilecek bağlar da giderek zayıflıyor
ya da sağhklı olmaktan uzak kalıyor.
Oysa günümüz sanat yapıtlanna, ait
olduklan kültürel çerçeve içinde bakmak
aslında kaçınılmaz değil mi? Bu soru-
yu olumlayan bir sergi olan "Aynı'hkve
Ayn'ük", Türkiye'de çağdaş sanatlara
damgasını vurmuş bazı sanatçılar ara-
cılığıyla, yaydsınamayacak bir gerek-
sinim olan 'içe bakış'ın yansımalannı or-
taya koyuyor.
Sergide, ressam Erol Akyavaş'ın 1992
tarihli "Tam" başlıklı resmı, 16. yüz-
yıldan kalma Cem Sultan Türbesi'nden
çinilerle karşılaştınlırken renk ve bi-
çimsel özelliklerin ötesine uzanan bir Üij-
kUendirme' göze çarpıyor. Aynı mistik
atmosferi soluyoruz; aynı sessizlıği ge-
rektiriyor Akyavaş'ın resmi de aynı me-
ditasyonu.
Altan Gürman'ın bugün her zaman-
kinden çok bir 'Tfirldye portresi'ni an-
dıran 1976 tarihli unutulmaz yapıtı "Ka-
pitone", Levni'nin bugün adlandırabile-
ceğimiz biçimiyle "Kudret"i, yani Sul-
tan DL Mustafa portresiy le yan yana ko-
yulduğunda, ne kadar ironik bir ilişki or-
taya çıkıyor! Komet' in, Türk sanatında
postmodemizme birebir örnek verile-
Kapitone, yapay deri, 1976, Bilge
Gürman koleksiyonundan (solda),
Oyuncu, Levni, 18. yy. (üstte)
bilecek 1995 tarihli 'ResimMHah'sı, 16.
yüzyıldan kalma bir Bergama halısının
fotoğrafıyla birlikte sergileniyor, gerçi
bu yapıtın fotoğrafı ya da geleneksel
olanla kurduğu ilişki, zaten yapıtın ken-
disinde var. Sergi çerçevesinde birdiğer
ilginç örnek, Selda Asal'ın 1996 tarih-
li çalışması, "Arşiv, 9012345-1-03"; sa-
natçı, yıllarca dokunulmadığı belli, es-
ki el yapımı kâğıtlan camekân içine ko-
yarak geçmişle bugün arasında pek ula-
şılamaz görünmeyen ilişkinin, gerçek-
te ne denli uzağımızda olduğunu orta-
ya koyuyor; kurgulanmış camlara çar-
pıyoruz, geçmişi okuyamıyor. ona yal-
nızca uzaktan bakabiliyoruz.
Sabri Berkel'in 1970'li yıllarda ger-
çekleştirdiği "Motif veya YazT ile "Trt-
reskn" resimlerini birarayagetiren "Ay-
nı'hkve Ayn'hk"ta, ünlü sanatçının hat
soyutlamalan 15. yüzyıldan kalma bir
kaligrafik yapıtla ilişkilendirilerek bir te-
mele orurtuluyor. Ömer Uluç' 1995 ta-
rihli "Bir Kadm Bir Küçük Canavar"
başlıklı resmi ise Levni'nin "Oyun-
cu"suyla oluşturduğu karşıtiık içinde
ele alındığında, degişen kadın imgesi-
ni ortaya koyabiliyor gıbi görünürken dik-
katle bakıldığında Uluç'un tuvalindeki
kadın fîgürünün de (abartılı yuvarlak-
lığıyla ortaya konan göğüsler, kalçalar
ve iki yana açılmış bacaklanyla) gerçek-
te erkekler için bir 'iztence' olmaktan öte-
ye gidemedığıni gösteriyor.
Geçmişin penceresinden bugüne
Ayasofya'mn soyut mermer yüzey-
leri ile Mübin Orhon'un 1976 tarihli so-
yut resmi, Kubadabad Sarayı çinileriy-
le Mithan Şen'in serigrafileri, Bursa
Muradiye Türbeleri'nden bir duvar ile
Kemal Onsoy'un soyut tuvali, nesih ya-
zı tarzıyla Murat Morova'nın kanşık
tekniklerle gerçekleştirdiği vitrinleri,
Konya'daki Mevlana türbesiyle Alev
Ebuzziya Siesbye'nin çanağı, Ayasof-
ya'da kapı ile Burhan Doğançay'ın 'Son-
suzhığa Açılan Kapı'sı. bir 16. yüzyıl min-
yatüründen Hürya Botasun'un yorum-
ladığı ilginç mucize gibi izleyicinin önü-
ne geleneksel ile çağdaş arasına köprü-
ler kuran "Aynı'hk ve Ayn'hk", bugü-
ne geçmişin penceresinden baktınrken
belki gelecegin penceresini de aralıyor
birölçüde. Sanatçı SerfaatKirazileyap-
tığımız bir söyleşide Türkiye'de çağdaş
sanatın yeterince 'itibar görmemesi'ni,
(hâlâ bir müzemiz olmaması vs,.) konu-
şurken Kiraz, "Ne kalacak bugûnden
geriye" diye sormuştu. Işte geçmişin sa-
naünı ortaya koyarken bugûnden kala-
caklann da çok kısa bir özetini sunuyor
bu sergi, günümüzün görsel bir yonımu;
görülmesi, olanak olsa 'genişledlmesi' ge-
reken bir sergi.
Bu oyunda seyircüer
'Miss Margarida Yöntemi'nde birey, öğretmen
ve öğvenci ilişkisinefaridı bir yonım
NURDÂN dHANŞÜMÜL
Istanbul Devlet Tiyatrola-
n'nda yeni bir oyun: "Miss
Margarida Yöntemi". AKM
Oda Tiyarrosu'nda sahnelen-
meye başlanacak tek kişilik
oyun "Miss Margarida Yönte-
mi"nde ağıriıklı olarak eğitim
sistem eleştirilirken içinde bu-
lunduğumuz sisteme de gön-
dermeleryeralıyor. Seyircile-
rin öğrenci olarak kabul edil-
diği oyunda, sorulan sorularla
seyircinin kendi kendini sorgu-
laması hedefleniyor. Roberto
Athayte'nin yazdığı oyun,
Tomris Uyar tarafindan Türk-
çeleştirildi. Metin Bdgin'ın yö-
nettiği oyunda Ulkû Dunı Miss
Margarida'y
1
canlandınrken,
öğrenci rolünü de AH FuatÇi-
men oynuyor.
Ülkü Duru, bu oyunla tek
kişilik bir komediyi değil, oyun
sonunda seyircinin kendi ken-
dini sorgulamasını istedikleri-
ni vurguluyor. Duru, oyunun
eğitim sistemi altında düzeni
eleştirdiğini, oynarken kendi
kaygılannı da seyirciye aktar-
mak istediğini belirtiyor.
Moliere ödülü sahibi yazar
Roberto Athayte'nin dilimize
çevrilen ilk oyunu bu. "Miss
MargaridaYöntemi" daha ön-
ce 1977 de Michael Learned
tarafindan American Contem-
porary Theatre'da, Estell Par-
sons ve Colin Garrey tarafin-
dan da Ambassador Theatre 'da
Roberto Athayte'nin rejisiyle
oynanmış.
Eğjtimi sorgulamak
- Oyunu sahnelemeye nasıl
karar verdiniz?
METİN BELGİN - Oyunun
metni bir yıl önce elime geçti.
O zaman 8 yıllık eğitim tartış-
malan henüz alevlenmemişti.
8 yıllık eğitim tarhşmasınm
tam ortasma düşen bir oyun
oldu. Insanlann kafası olduk-
ça kanşmış durumda son gün-
Roberto Athayte'nin
yazdığı ve Tomris
L'yar tarafindan
Türkçeleştirilen
'Miss Margarida
Yöntemi' adlı oyun
İstanbul Devlet
Tiyatrolan'nda
sahnelenecek.
Metin Belgm'in
yönettiği oyunda
Ülkü Duru Miss
Margarida'yı
canlandınrken,
öğrenci rolünü de AB
Fuat Çimen oynuyor.
(Fotoğraflar: UGUR
DEMIR)
Yönetmen Metin Belgin.
lerde, eğitim için fonlar oluş-
tunıluyor. Oyunda hedefimiz
tamamen eğitim sistemini sor-
gulamak.
- Oyunun genel yapısı hak-
kında ne düşünüyorsunuz?
Tek kişilik oyunun çok bü-
yük zorluklan var. Ülkü ile bir-
likte sadece soru soran bir şey-
leri sorgulayan, yüzeysel bir
metnin ötesinde bir şeyler yap-
mak istiyoruz. Bu kişilikte bir-
çok özellik bir arada, bunun
da seyirciye yansıması gere-
kiyor. Eğitim ve öğrenimi sor-
gularken, öğretmeni de siste-
min yarattığı bir parça olarak
görüyonız, bunun odağında
yansıyan ve öğrencilere geçen
bütün öğrenim ve öğretimin
kıstaslannı yakalamaya çalı-
şıyoruz. Bunun için de kendi
yaşadıklanmızdan yola çıkarak
bir karakter yaratmaya çalışı-
yoruz.
Oyunun en önemli bölümü
ise monoloğun diyaloğa dö-
nüşmesi. Burada seyirciden
gelecektepkUeıie oyun, sağlam
bir temele oturmalı. Bir bıçak
sırtı olarak nitelendiriyorum
oyunu, yani seyircinin yönlen-
dirmesi ile oyunun yapısı de-
ğişebilir. Sorulan sorularla, se-
yirciden gelen tepkinin den-
geli bir yere oturması gerekli.
Seyirci salona girdiği andan
itibaren onlan ilkokula götürü-
yoruz ve bu insanlann kendi ço-
cuklanna verecekleri eğitimle
ilgili kafalannda sorular oluş-
snn, bir şeyleri sorgulasınlar
istiyoruz.
- Oyun metninde degişiklik
yaptınızmı?
Herhangi bir ekleme yap-
madık. Alt metin oluşturmaya
çalışıyoruz. Traji-komik olan
bu oyunun yalnızca komedi
bölümünü ortaya çıkarmak is-
temiyoruz. Amacımız, tiyat-
ronun kendi yapısını da kulla-
narak, tiyatronun kendi ola-
naklan içinde bir karakter ya-
ratmaya çalışmak, bu karakte-
rin özellikleri ile eğitim siste-
mini, diğer toplumsal olayla-
nn eleştirilerini ortaya çıkarma-
ya çalışıyoruz.
'Tek kişilik oyun zor'
- Oyuncu seçimi nasıl ger-
çekleşti?
Metni incelediğimde bu ro-
le en uygun oyuncunun Ülkü
Duru olduğuna karar verdim.
Oyunda ikinci bir oyuncu da-
ha var. Onu da daha farkh bir
boyutta sanneye taşıyacağız.
- Tek kişilik oyun yönetme-
nin zorluklan nelerdir?
Tek kişilik oyun hem zor
hem de kolay. Bu konuda bi-
raz rahat olduğumu söyleyebi-
lirim. 1992 yilında Kontrbas
isimli tek kişilik oyunu hem
yönettim hem de oynadım.
- Sahneteyeceğiniz oyunlan
seçerken neleri göz önünde bu-
lunduruyorsunuz?
Özellikle üzerinde durdu-
ğum şey, toplum ve birey iliş-
kileri. "Kontrbas"ta, orkest-
radan bireye, bireyden orkest-
raya giden çeşitli duygu yo-
ğunluklannı, etkileşimleri an-
latan biroyundu. AazNesin'in
"Hadi Öldürsene Canikom"
isimli oyununda da toplumsal
eleştirileragırlıkhydı. Buoyun
da aynı paralelde diye düşü-
nüyorum. Burada da birey ola-
rak öğretmen ve toplumla olan
ilişkileri ele alınıyor. Rastlan-
tısal herhangi bir oyun sahne-
lemek istemiyorum.
ÇAĞDAŞ TİYATRONUN TARTIŞMALIOYUNLARINDAN BtRİ; GODOT
Samuel Becket'in 'Godot'u Beklerken' adlı oyununu Orhan Alkaya yönetiyor. (KUBtLAY TÜNTÜL)
Dürüst ve yalın bir yorum
AYDDVENGtV
"Tarihin sonu'na Bk kez Beckett'in arjfta bulundu-
ğunu sanıyorum™." İstanbul Şehir Tiyatrolan'nın Go-
dot'yu Beklerken oyunu için yayınladığı broşürde,
yönetmenin bu sözlerini okuyanlan büyük olasılıkla
sıkıntı basıyor. Oyun henüz başlamadan, loş salonda
okunan cümle epey irkiltici. Yönetmen Orhan Alka-
ya'ya göre "Tarihin sonu"nun geldiği kesin de, buna
ilk kez işaret edenin Beckett olduğuna ilişkin bir ay-
nntmın altı çiziliyor.
Oyunun daha ilk bölümlerini izlerken rahatlıyor-
sunuz. Yönetmenin "j-azdığı ile yapoğı"nın birbirini
tutmayışını gözlüyoT ve keyifleniyorsunuz. K.eyfiniz
salonu dolduran Usküdarlılarla ikiye, üçe katlanıyor.
Üsküdar'da Beckett, hem de onun en demir leblebi oyu-
nu Godofyu Beklerken'i oynamayı "Müslüman ma-
haDesinde sah/angoz satmaya" ben-
zetişinizden az da olsa utanıyorsu-
nuz; çünkü salonu son koltuguna ka-
dar dolduran, çok genç, çok diri bir
seyirci "salyangoz"u tadını çıkara
çıkara yiyor.
TV ekianı karşısında geviş getir-
meye dönüşmüş kültür yaşamımız-
da bir tiyatro salonunun nklım tık-
lım dolması, fuayede gelecek gün-
lerdeki gösterilerin üstünde "Hiçyer
yoktur" duyurulannı okumanız "Ha-
vır. henüz her şey bitmedL Kültürel
çürüme mutlak egernenliğini ilan
edemedL Hâlâ tımutvar" dedirtiyor.
Üstelik Beckett. Üstelik Godot'yu
Beklerken...
Godot'yu Beklerken, çağdaş ti-
yatronun en tartışmalı oyunlanndan
biri. Batı Avrupa'da savaşın yıkıntı- ^ ^ ^ ^ ^ ^ ~ ~
lan henüz dururken, 1952'de yazıldı. Savaş boyunca
Nazi saldırganlığına karşı direniş in saflannda yer
alan aydınlar, savaş sonunda hiçbir şeyin değişmedi-
ğini gözlediler. Uğrunda savaşılan, ölünen, işkence gö-
rülen büyük ülküler gene insanlıktan çok uzaktı ve sa-
vaşı yaratanlariktidan, hiç bırakmadıklan iktidan ye-
niden ellerine almışlardı. Milyonlarca insanın ölümü
sanki bir "hiç" içindi.
Umutsuzluk ve yaşamın anlamsızlığı dönemin ay-
dınlannı saran başat duyguydu. Camus'nün, Sart-
re'ın başını çektiği "varoluşçuluk'', Avrupa aydınla-
nnı sarmakta, sanatın hemen her dalını derinden et-
kilemekteydi. Nazilere karşı direnışe Fransa'da katı-
lan trlandalı Samuel Beckett'in "Godot'yu Bekler-
ken"! tam da bu düşün ortamında doğdu.
Beckett, oyunun içeriği ile yaşamın anlamını sor-
/3ehir Tiyatrolan'nın
sunduğu Godot, yalın ve
dûrüst bir yorumla
oyunun atmosferini
kesintisiz tırmandınyor.
Oyun bittiğinde eğlenmiş,
tiyatro sanatıyla buluşup
annmış, mutlu seyirciler
yok. Boğuntunun kendi
yaşamlanndaki
izdûşümlerini fark etmiş
ve ürkmüş, en azından
tedirgin olmuş insanlar
var. Galiba Beckett'in
hedefi de zaten buydu.
guluyordu. Anlatımıyla da tiyatronun alışılagelmiş
kalıplannı.
Sorgucu Beckett ödünsüzdü. Yaşamın anlamma
"kocaman bir hiç" yanıtını verdi. "Beklenen gelme-
yecek. Gelecek bir kurtancı yok. Kurtancının kurta-
rabileceğibirşey deyok". Tiyatronun alışılagelmiş ka-
lıplannı ise biçimle değil, tiyatronun ana eksenlerin-
den biriyle, dille oynayarak sorguladı. "Hiç"ten iba-
ret bir yaşam saçmaydı. Godot'yu Beklerken'in di-
yaloglan bu 'saçma'yı sınırlanna kadar zorlamaya
yöneldi. Oyun bittiğinde geriye anlatılmış, başı sonu
düzgün bir öykü değil, bir atmosfer kalıyordu. Boğu-
cu, tüketici, yorucu, umut kıncı, merhamet bile uyan-
dırmayan bir atmosfer.
Şehir Tiyatrolan'nın sunduğu Godot yalın ve dü-
rüst bir yorumla sözünü ettiğimiz atmosferi oyun bo-
yunca kesintisiz tırmandınyor. Oyun bittiğinde eğlen-
^ ^ ~ ~ ~ ~ ^ ^ ~ miş, tiyatro sanatıyla buluşup ann-
mış, mutlu seyirciler yok. Boğun-
tunun kendi yaşamlanndaki izdû-
şümlerini fark etmiş ve ürkmüş, en
azından tedirgin olmuş insanlar var.
Galiba Beckett'in hedefi de zaten
buydu.
Orhan Alkaya. tuzaklarla dolu
Godofda yorum cambazlıklanna
saplanmamış, sahne düzeni başan-
nın ana halkasını oluşturmuş. Yıl-
lardır Pozzo-Lucky ilişkisinde em-
peryalizm ve emperyalizmin hizme-
tinde Avrupa aydını; Estragon -
Wladimir ikilisinde bilinçleri bulan-
dınlmış proletarya yakıştınnalan
gibi nice yorum zırvalanna kurban
gitmiş Godot'yu Beklerken'in Şe-
hir Tiyatrolan'ndaki bu yalın, zor-
"~
1
~~~™~^^~ lamasız, Beckett'e sadık yorumu-
na iki oyuncu da aynı dürüstlük ve yalınlıkta uyum
sağlıyorlar. Estragon'da Engin Alkan'ın yer yer gele-
neksel Türk tiyatrosunun komedi "trick"lerine ken-
dini kaptırmasma göz yumulursa, Savaş Dinçel - En-
gin Alkan'ın Wladimir - Estragon çifti düzeyli bir us-
talık gösterisine dönüşüyor. Hele Savaş Dinçel'in
"Godot'yu beküyoruz"lardan sonra yüzüne yerleş-
tirdiği o eğreti ve acılı gülücük'ün anlatıma katkısı al-
kışlansa gerek. Bir de Taner Barlas'ın Pozzo'da, be-
den dilini kullanmaktakı hünen ile kendi öne çık-
maksızın oyuna hizmet etme alçakgönüllüğünü gös-
teren NuruDah Tuncer'in çok başanlı dekoru alkış-
lanmah.
Eklemeden yazıyı bitirmek haksızlık: Godot'yu
Beklerken hâlâ oynuyor. Bir firsat yaratın ve görün.
Bize hak vereceksiniz.
BUA^AMADA
ŞÜKRAN KURDAKUL
Geleceği Yaşadıkları
Zamanda Görenler
Sahnede llhan Selçuk, Mehmet Başaran, Talip
Apaydın, Muzaffer Uyguner.
Sahnede Fethi Naci.
Gün olur, eski, eskiyle birlikte yitirdiklerimiz, kazan-
dıklanmız duyarlığımızın kapılannı zorlamaya başlarya,
o havalara düştüm düşeceğim. Ama saniyelik anım-
sama resimleri yaşadığımız zamana getiriyor beni.
70 yaşın penceresinden bakınca, artık neredeyse
doğal saymaya başladığımız bir sürece özgü kesitler
bunlar.
4O'lı, 50'li, 60'h yıllann, 12 Mart'lann, 12 Eylül'lerin
aykın toplum güçleri nerelerde kaldı şimdi...
Yanm yüzyılın acımasjz süreci, kirli gömlekler gibi
çıkanp atmış onlan sırtından.
Biz gene buradayız.
Ve onca yılın biriktirdiğı güzellikler, umutlar, acıdan
sevince, karanlıktan işığa dönüşmüş olarak yaratı gü-
cümüzün can damannda.
Biz buradayız ve yalnızkenkı gibi, hapishane hüc-
relerinde gelecege tutunma savaşımı verirkenki gibi,
uzak Anadolu'nun ıssız kasabalannda sürgün gece-
lerini yaşarkenki gibi kaç kuşağın uygar insanlanndan
ayıramamışlar bizi.
Sahnede Talip Apaydın, Fethi Naci, Başaran, Mu-
zaffer Uyguner, llhan Selçuk.
Sahnede ben.
Edebiyatçılar Derneği'nin "Onur ödülü" törenin-
den söz ediyorum.
Leopardi'nin "Neydi zaman içinde kaybolan" di-
zesıni değiştirerek okumak geliyor içimden.
"Neydi zaman içinde kaybolmayan."
12 Mart devletlilerinin llhan'ı kapattıklan "Ziverbey
Köşkü" kaybolup gitti mi zamanda...
Ya 68 Kuşağı'nın önüne çıkarılan tuzaklar.
Görebiliyoruz artık:
Ölümcünün yaşamı arkadan vurmayı planladığı
günlerden kalma iki ayn tarihi var bu ülkenin.
Işkencenin tarihi.
Direnmenin tarihi.
Sultan Hamid, Meşrutiyetçileri Yemen çöllenne
posta ederek özgürlük savaşımından yakasını kurta-
racağını sanıyordu. Devletlinin yıldınfterör) silahşör-
leri ithal malı işkence yöntemleriyle llhan gibi, has
cumhuriyetçilerin us gücünden kurtulacaklannı san-
dılar.
Ya Naci'nin, Mehmet Başaran'ın, Talip Apaydın'ın
dirençleri... Devletlinin adam yeme araçları ne alabil-
dileronlann us gücünden, yaratma gücünden.
Gene görebiliyoruz artık:
Özgürlük savaşımına uzaktan bakmayan sanatçıy-
la özgür olmak isteyenler arasındaki birlikteliği önle-
yebilmekiçin düzenin "vahşikapitalizm'öen yürüttü-
ğü kimi yöntemler var.
Egemenlerce en geçerli görüneni, anlamlı olanı an-
lamsıza dönüştürmek bu yöntemin.
Ve tarihsel gerçeklerde, sanatta, güncel olanı de-
ğerlendirme çabalannda, kültür savaşımında belirsiz-
lık ortamı yaratmak.
John Berger "Kötülükdeğişmez bir gerçeklik ola-
rak her zaman karşımızda" dıyordu, "bu nedenle ışi
gelecege bırakamayız." ,,, ~.^
Ben de "Şiir tarihe yazılan mektup değiidir" demiş-
tim bir yazımda.
Edebiyatçılar Derneği'nin Onur Ödülü verdiği şim-
di 70 yaşın üzerindeki edebiyat adamlan, geleceği
yasadıklan zamanda gördükleri için yalnız bırakılma-
dılar.
SİYAD Ödülepi sahiplepine verildi
• Kültür Servisi-Haziran ayında açıklanan SİYAD
(Sinema Yazarlan Derneği) Ödülleri. önceki akşam,
'Usta Beni Öldürsene' filminin suaresinden önce
düzenlenenbirtörenle sahiplerinibuldu. Törende, 'En
tyi Müzik Ödülü' Eşkıya filmiyle Erkan Oğur'a
giderken, 'En lyi Görüntü Ödülü'nü 'Akrebin
Yolculuğu' ile Erdal Kahraman aldı. 'En lyi Yardımcı
Kadın Oyuncu Ödülü' 'A Ay" filmiyle Nurinisa
Yıldınm'ın, En lyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü
'Eşkıya' ile Melih Çardak'ın, En iyi Kadın Oyuncu
Ödülü 'Sekseninci Adım' ile Zuhal Olcay'ın, En lyi
Erkek Oyuncu Ödülü ise 'Tabutta Röveşata' ile
Ahmet Uğurlu'nun oldu. En lyi Senaryo Ödülü,
'Eşkıya' ile Yavuz Turgul'a verilirken. En lyi
Yönetmen Ödülü ise 'Akrebin Yolculuğu' filmiyle
Ömer Kavur'un oldu. En tyi Yabancı Film Ödülü
'Dalgalan Aşmak' adlı filme giderken, ödülü filmi
Türkiye'ye getiren Umut Sanat aldı. En lyi Film
Ödülü 'Eşkıya' filminin yapımcısı Filma-Cass'dan
Ömer ve Mine Vargı'ya verildi. Törende aynca Zuhal
Olcay'ın ödülünü eşi Haluk Bilginer, Ahmet
Uğurlu'nunkini ise Necef Uğurlu verdi.
aüzziya'nm 'Yedi Sarı Çanağı1
Ayşe
ve Erciimend Kalnnk Vaktı'nda
• Kültür Servisi-Ale\ Ebuzziya 'Yedi San Çanağını'
Ayşe ve Ercümend Kalmık Vakfi'nda
(AEKV)sergiliyor. AEKV bu yıl Tek YapıtTek Dizi
sergilerini yurtdışında etkinlik gösteren dört sanatçıya
ayırdı. Burlardan ilki ise Alev Siesbye Ebuzziya.
1958-60 yıllan arasında Almanya'da Höhr-
Grenzhausen'deki fabrikalarda, 1960-63 arasında da
Eczacıbaşı Seramik Fabrikası Sanat Atölyesi'nde
çalıştıktan sonra Kopenhag'a yerleşen sanatçı, bir süre
Royal Copenhagen porselen fabrikasında çalıştıktan
sonra 1969'da kendi atölyesini kururak hem Royal
Copenhagen. hem Rosenthal için tasanmlar üretti.
Halen Paris'te yaşayan sanatçının yapıtlan Iskandinav
ülkeleri başta ohnak üzere dünyanın bir çok kentinde
belli başlı müzelerin koleksiyonlannda yer alıyor.
Sanatçının sergi için gerçekleştirdiği yedi adet san
çanak 16 Aralık-10 Ocak tarihleri arasında pazar ve
pazartesi hariç hergün saat 11.00-19.00 arası
izlenebilecek.
Uluslararası 1. Karadeniz Fîlm
Festivali, temmuz ayında
• Kültür Senisi - Türkiye Sinema ve Audiovisuel
Vakfı (TÜRSAK) tarafindan yaklaşık iki yıldır proje
çalışmalan sürdürülen ve geleneksel olarak her yıl
yapılması planlanan Uluslararası Karadeniz Film
Festivali'nin birincisi temmuz ayında Trabzon ve
Samsun illerinde gerçekleştirilecek. Karadeniz
kentlerini uluslararası platformda tanıtmak ve
Karadeniz insanına kendisinin de katılabileceği
çağdaş bir etkinlik sunmak amacıyla ön çalışmalan
başlatılan 'Uluslararası Karadeniz Film Festivali'
Karadeniz ülkeleri işbirliği çevresindeki kültürel
ilişkilerin gelişmesine yeni olanaklar sağlayacak.
Kadir Inanır, Müjde Ar gibi sinema dünyasının ünlü
sanatçılannın yani sıra Karadenizli işadamlannın da
desteği ile hazırlanan festival, 24-30 Temmuz
tarihleri arasında gerçekleştirilecek. 21 uzun metrajlı
ve 10 kısa metrajlı toplam 31 filmin yer alacağı
festival programı Samsun'da da tekrarlanacak. Film
gösterimleri iki ilde de biri kent merkezi diğeri ise
üniversite olmak üzere iki ayn salonda yapılacak.
î
î
•1