25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3EKİM1997CUMA HABERLER TSK Irak, İran ve Suriye sınırlannda denetimi sağladı, dünkü çatışmalarda 9 PKK'li öldürüldü Hizbıulah'taıı PKK'ye destekYurt Habeıieri Servisi - Türk Silahlı Kuvvetleri 'nin (TSK) Kuzey Irak'ta sür- dürdüğü operasyonda dün de 9 terörist öldürüldü. TSK birliklerinin, Irak. Iran ve Suriye sınırlannı denetim altına aldı- ğı belirtilirken, 400 kişilik bir terörist grubun, Iran'dan sağladıklan Katyuşa ro- ketleriyle Kuzey Irak'a sızdığı bıldirildi. Irak'taki Hizbullah örgütü militanlannın da PKK saflannda yer alarak IKDP'ye karşı savaştıklan öne sürüldü. TSK birlikleri, savaş uçaklan ve Cob- ra helikopterlerinin de desteğinde. Kuzey Irak'ın Türkiye sınır boyu ile örgütün önemli kamplannın bulunduğu, Türkiye- Iran-Irak üçgenindeki bölgeyi tamamen denetimi altına aldı. Ancak Sersing böl- gesinde güvenlik güçlerine teslim olan teröristler. örgütün bu operasyonla bü- yük bir darbe yediğini, tran'daki kamp- lardan takvıye gruplann geldiğini, bu gruplara da yine tran'ın, Katyuşa roket- leri verdiğini söylediler. Kuzey Irak'a sı- zan yeni terörist grubun 300-400 kişilik olduğu, bir grubun da yine tran'daki kamplardan çıkarak Erzurum ve Ağn sı- nır boylanna sızdığı belırtiliyor. Kuzey Irak'ta yayın yapan IKDP'nin Sesi Radyosu, dünkü haber bültenlerin- de, IKDP peşmergelerinin. Metin Dağı ile Amediye ve Ravandüz bölgesinde 9 terörisri öldürdüklerini bildirildi. Söz ko- nusu bölgelerde. teröristlere ait 100 ro- ket mermisi. 150 el bombası, 5 uzun menzilli silah da ele geçirildi. PKK'lilerin son 15 gün içinde çoğu kadın ve çocuk 70 kişiyi kurşuna dizdi- ği, 100 kadar sivili de yaraladığı Duhok ve Bahtinan bölgelerindeki 60 köyün er- kekleri, ailelerini TSK denetimindeki bölgelere yerleştirdikten sonra. operas- yonlara katılmak üzere IKDP peşmerge- lerine katıldılar. Irak Ulusal Kongresi'nin (CNI) sözcü- sü. Irak Kürdistan Demokratik Partisi (IKDP) lideri Mesud Barzani'nın kuze- ni Şeyh Ethem Barzani'ye bağlı Hizbul- lah örgütü militanlannın. PKK saflann- da yer aldığını ve IKDP'ye karşı savaş- tıklannı söyledi. CNI sözcüsü. Londra'dan telefonla AFP'ye yaptığı açıklamada. IKDP güç- leri ile Hizbullah tarafından desteklenen bölücü örgüt militanlan arasında salı gü- nünden bu yana şiddetli çatışmalar oldu- ğunu ifade etti. Sözcü, çatışmalann Iran- Irak sınınn da bulunan Hacıümran kara- kolu yakınlannda meydana geldiğini söyledi. Güvenlik güçlerinin. Ağn'nın Doğu- beyazıt ilçesi Uçmurat köyü yakınlann- da sürdürdüğü operasyonlarda. 1 terörist öldürüldü, biri de yakalandi. Muş'un Yaygın beldesine bağlı Kaş köyüne baskın düzenleyen teröristler, 40 gönüllü köy korucusunun silahlannı gasp etti. Erzincan'ın Refahiye ilçesine bağlı Kersen köyünde bazı eviere baskın düzenleyen teröristler de çok miktarda gıda maddesini alarak kaçtılar. Malat- ya'nın Doğanşehir ile Van'ın Çatak ilçe- lerinde iki askeri aracın devrilmesi sonu- cu bir er şehit oldu. 27 er yaralandı. Ya- ralılar Malatya ve Van'daki askeri hasta- nelerde tedavi altına alındılar. 'Başçarşı'dan su içen Saraybosna'dan aynlamaz' Balkanlar'da Sırplan Türkler bakımın- dan ikiye ayınyorlar: - Türklerle tanışmış, ilişki kurmuş olanlar... - Türklerle hiç doğrudan teması olma- mış olanlar... Ikinci gruptakilerin ilk tepkilerinin ne olacağını önceden kestirmek güç. Birin- cilerle ise herhangi bir sorun yok. Bos- na-Hersek'in Sırp Cumhuriyeti smınna girişınin hemen ardından polis. pasapor- tumu alıp benı aşağı indirince. "Dilerim flkdeğüizdir" dedim. Zira Türkler bu sı- nın çok az kullanıyormuş. Kulübe gibi birkaç yapının sadece bırinde ışık yanı- yor. tki gümrük görevlisinin oturduğu odaya girdim. Binnin elinde benim pa- saport, sayfalanyla iskambil kâğıdını yandan şaklatır gibi oynuyor. "Muusta- pa" dedi. "Sen f ürksüıT Telefonu çevirdi. Sanıyorum bir üs- tüyle Sırpça bir şeyler konuştu. Bana dö- nüp, "\Tze almanız gereklT dedi. Aslın- da gerekmiyor. Topraklann tümü Bosna - Hersek. Ama. Sırp bölgesi aynca transit vize istiyor. "30 markverirseniz tamam" dedi. Bü- tün 100 mark uzattım. Birkaç kâğıt dol- durdu. Arada 70 markı verdi. Pasaportu ve kâğıtlan bana uzattı. Bir de baktım. benim verdiğim 100 mark pasaportun arasında. Çıkmak üzereyken fark ettim. 100 mark vermiş, 170 mark almıştım. Dönüp parayı gösterince şaşırdı. Çek- meceye baktı yok. Verdim. Gerginliğin ardından olsa gerek bastık kahkahayı. öteki polis de katıldı. Gülerek aynldık. Drina kıyısında nefis bir yolculuk baş- ladı. Arada tüneller, baraj gölü ve gölet- ler geçtik. Sonra dağlara yönelip kıvnla kıvnla devam ettik. İvo Andriç'in, "Drina Köprüsü" ro- manıyla dünyaya tanıttığı nehir. Roman- daki bir tümceyle Drina'ya selam ver- dim: "Üstün bir düşman yaklaşırken ve bü- yük yenilgilerin arifesindev ken kardeş kardeşe düşman olur_" Pale'ye geldığimizde saat 23.00'ü bul- muştu. Pale. Bosnalı Sırplann merkezi. Duvarlannda savaş suçlusu olarak ara- nan Karadriçın boy boy posterleri var. Biraz ürktüm ama. "Riske giren heye- canıyla keyiflenir" de> ip Sarav bosna ha- yalleri kurmaya başladım. Terminalde indim. Beş altı taksici oto- büse doğru yöneldi. "Sarayevo, Saraye- vo" diye bagınyorlar. 30 kilometre. 50 mark. Gecenin o saatınde başka olanak da yok ama, iş olsun diye biraz pazarlık ettim. 30 marka anlaştık. Yol zifıri karan- lık. Sadece iki araç geçti. Onlar da Bir- leşmiş Milletler'in devriyeleri. Sırp şoförle Saraybosna'nın içinde is- tediğim yere gıdebilecegimı düşünüyor- dum. Arada Almanca. "Sarayevo taksi- ya uyuyor, uyuyor" diye bağırdıkça ne demek istediğini anlamadım. Aşağıda Saraybosna'nın ışıklan gö- ründü. Bu kez şöyle seslenmeye başladı: "Sarayevoooo Müslümana cemahiri- ya. Sarayevooo Müslümana cemahiri- ya_" Ardından yine, "Taksiva uyuyor"... Nedeninı dağı aşıp Saraybosna'nın va- roşlanna gelince anladım. Sırp taksiler kent merkezine giremiyor. Kentin ışıkla- M u s t a f a B . A İ . B A V nnm başlamasına birkaç yüz metre kala dönüyor. Oradan taksi bulmak için de o birkaç yüz metreyi yürüyüp direkteki taksi düğmesine basmak gerekiyor. Ge- ce yansını aşmıştık. Meğer taksi şoförü o yüzden "Sarayevo taksiteri bu saatte uyuyordur" diyormuş. Haklıymış. Taksi yok. Yürüyerek de- vam. Ölü ev ışıklannı geçtim. Bir kilo- metreye yakın yürüdüm. Sağda kocaman bir fınn. Içeride ekmek kokusu. Ilk gör- düğüm işçılere derdimi. Ingilizce-Türk- çe anlatmaya çalışırken. arkadan birbaş- kası bağırdı: - Hemşerim Türk müsün? BOSNA-HERSEK'İN KİMLİK KART1 Resmi adı: Bosna-Hersek. Yüzölçümü: 51.197 km2 . Day- ton Antlaşması'ndan sonraki durum; Bosna Hersek Fede- rasyonu 26.345 km2 (yüzde 51.46), Sırp Cumhuriyeti 24.840 km2 (yüzde 48.52), uluslararası yönetimdeki Brcko Bölgesi 12 km2 (yüzde0.02) Nüfus: 2 milyon 920 bin. Mülteci: 1 mil- yon 250 bin. Etnik gruplar Boşnak 1 milyon 271 bin (mül- teci 540 bin). Sırp 892 bin (mülteci 390 bin). Hırvat 515 bin (mülteci 223 bin). Hiçbir etnik kimliği kabul etmeyip "Yugos- lavım" diyenler 242 bin (mülteci 98 bin). Nüfus azalışı: Yüz- de 5. Ortalama gelir: 244 mark. vaşa ilişkin konuşmak istemediğini söy- ledi. Akif 'in ayakkabısı 46 numara. Ara- da bir tüm ayak parmaklannı oynatıyor. 21 yaşında. Silahı eline 16 yaşındayken, savaşın ilk günlerinde almış. Sordum: "O gün ne hissettin?" Yere baktı: "Ağladım. Silahı ilk ehme akiığımda ağladım. O an tam anlamıyla niçin silah kullanmam gerektiğinin de ayırdına va- ramamışüm. Çok Sırp arkadaşım vardı. Onlardan bir kısmı kısa sürede ortadan kayboldu. Başka yeriere gittiler. Kinıile- ri bizimle biriikte savaştı. Onlar Bosna Bosna ordusu saflannda ırkçı Sırplara karşı savaşa katılan ilk kişiymış. Tanışın- ca, ilk özelliği olarak bunu söyledi. Ta- nıtım töreninden sonra salon girişinde yanında manken kızı Olga'yla biriikte sohbet ettik. Arada kızına sanlıyor. Fo- toğrafçekerken onu da yanına alıyor. Sa- vaş süresince zaman zaman uluslararası toplantılara da katılmış. O toplantılarda Avrupalı gazetecileronu anlamıyormuş. Daha doğrusu Rade'ye göre. anlamak is- temiyormuş. Bonn'daki birtoplantı son- rası yaşadıklannı şöyle anlattı: "Basınla sohbet ediyoruz, Ben, saldır- gan tarafın Strplar olduğunu söyledim. tNAT EVİ- Saraybosna Milli Kütüphanesi'nin kurulacağı yerde iki katu kiiçük bir ev varmış. Evin sahibi ancak fuğlaJar tek tek ırmağın karşısına taşınırsa durumu kabul edecegini söylemiş. Yapmışlar. Ama evin adını İnat Kuca (Inat Evi) koymuşlar. Ev savaşa da inat ermiş, hiç hasar ~ görmemiş. Saraybosnalılann dilinde bu övkü var. 1992'den 1995'e dek süren savaşın verdiği zarann rakamsal sonuçlan defa- larca yayımlandı. 50 bini çocuk 250 bin ölü... Üç milyona yakın göçmen... Yüz- de 6O'ı yıkılmış bir ülke... Balkanlar'ın son durağını rakamlardan. değerlendir- melerden anndıralım, "insan manzara- lanna'* ayıralım. 13-14 Eylül'deki yerel seçimlerin hemen öncesinde Bosna-Her- sek'teydim. Seçim havası ortamı da ger- mişti. Bu yüzden güvenlik önlemleri ar- tınlmış. Bosna ordusunun yeni yetiştirilmekte olan özel timleri de göre\ - alanlar arasın- da. Bu timin iki elemanıyla siyasi göste- rinin yapıldığı bir salonun önünde soh- bet ettim. Fahrudin ve Akif... Fahrudin, sıradan sohbetın dışında sa- ordusuna kahhnavı yeğlediler. Hatta ba- zı arkadaşlanmın babası Çetnikti. Ama onlar bizunle>'dL" Cephede sigaraya alış- mış ama, sigaradan çok ot içmiş. Bula- mayınca kuru otlan sanp içerlermiş. Akif in babası ve 24 yaşındaki ağabe- yi de asker. İki amcası savaşta şehit düş- müş. Yeni kurulan özel time geçmiş. Sa- vaşta yanm bıraktığı okula girmiyor. O artık profesyonel asker. Özel timi ABD eğitiyormuş... Konu seçimse doğal ola- rak özne de adaylardır. Bosna Vatanse- verler Birliği'nin adaylannın tanıtıldığı gecede en çok alkış alan kişi. Rade Zo- ranoviç'ti. Zayıf. uzun bovlu, kır saçlı. bı- yıklı, ciddi görünümlü bir aday. Ateşlı konuşması alkışın dozunu da arttırdı. Konuşması bitince öğrendim ki Rade, "Doğduğum topraklardaki her şey yerle bir. Sırplar çocuk yastıklannı bile parça- lıyor' dedim. Bana bir dizi pervasız soru sordular. "Böyle konuştuğun için ne ka- darpara alıyorsun?" diye soran oldu. On- lan ciddiye almadım. Çünkü ben ne yap- üğınıı bilKordum." Rade'ye sordum: -Peki bütün olup biteni \e düşüncele- rini birkaç tümceyle nasıl özctlersin?" "Bosna-Hersek vatanım" dedi. devam etti: "Saldıran taraf eski Yugoslavya or- dusu ve radikal Çetniklerdi. Ben şehrin ferdi olarak savaşa kaüldım. Yann Sa- ravbosna'va İran saldırsa onlaıia da sa- vaşınm. Bu bir etnik savaş değildir. Dini savaş değildir. Kurtuluş savaşıdır. Ben Bosna-Hersek ordusuna kaülan ilk Sır- pım. Neredeyse bütün cephelerde savaş- üm. Şimdi de banş için savaşıyorum. Ba- nşı daha sağuklı hale getirdiğimiz gün, demokrasivi ravma oturtmak için çaba harcavacağız." Rade'nin Saraybosna'yı anlatışına im- rendim: "Savaş öncesi Saraybosna dürryanın en güzelşehirlerinden birisiydi. İnanıynrum ki v ine öv le olacak. Bir söz vardır, Başçar- şı'dan su içen bu kentten aynlamaz." Radehaklı. Osmanlı kent mimarisinin güzel örneği Başçarşı bugün arada çirkin tabelalar dışında bütün özelliğinı koru- yor. Hemen arkasındaki Miljacka Neh- ri'yle biriikte yaşanası bir kent... 'Savagta daha eşlttik' Türkan, savaş boyunca Saraybosna "yı terk ermeyenlerden. Bu tümce çok önem- li. Bugünlerde Saraybosna bunu sorgu- luyor: Savaşta Saraybosna'yı terk eden- ler ve etmeyenler... Aynlanlar, kalanlara oranla büvük bir zenginlik içinde dön- müşler. Gittikleri yerde, ilgi görüp so- runlannı çözmüşler. Şimdi Saraybosna imar ediliyor ama, insanlar başta bu ay- nm olmak üzere "yaralanmaya" devam ediyor. Savaşta yaralananlarla savaştan yararlananlar... Vatanseverler Birlıği'ne sadece kenti terk etmeyenler üye olabi- liyor. Türkan'ın eşi itfaiyeci. Ailece sa- vaşın acısını sürekli yaşamışlar. Nerede yangın orada eşi. Türkan ve iki çocuk onu bekliyor... Pazaryerinde ne bulursa satıyor. Bütçeye katkıda bulunuyor. Pa- zaryerine büyük saldında tüm komşula- n onun öldüğünü sanmış. Eşine başsağ- lıgı için gelen karşısmda onu bulmuş. O ani gülerek anlatıyor. Dişlerinin yansı dökük, yansı çürük. Olabildiğince bakımlı görünmeye çalışı- yor. Savaşta en çok ettiği dua şu olmuş: "Tannm sakat bırakma yeter." Savaş günleriyle bugünü karşılaştır- masını istedim. Şöyle özetledi: "Savaşta eşittik. şimdi değUiz. O gün korkuyordum. Bu gün mutsuzum. Yaşa- dıklanma, gördüklerime üzülüyorum. Kenti tamir ediyorlar ama, insanlan o kadar düşünen yok." Savaş öncesi 70 kilo>muş. Savaşta 45 "e düşmüş. Şimdi artmış. 47 kilo. Türkçe-Boşnakça sözlük hazırlamış ama, ilgilenen olmamış. Benden yazma- mı istedi. Türkiye"de çıkan sözlük yeter- sizmiş. Onun hazırladığı, çok daha mü- kemmelmiş. Uzun sohbetin sonunda. Türkan'a sordum: - Her şeyi elde edebilecek bir durum- da olsan ilk istediğin nedir? Dakikada birkaç nefes çektiğı sigara- sından bir nefes daha alıp fısıldadı: - Piyano™ Çocuğuma piyano istiyo- rum_ Beni de baştan sona karamsarlıklara iten sohbetin havası bir anda değişti. Tür- kan, Saraybosna "da sohbet ettiğim son kişiydi. Ondan aynlıp. otobüs terminali- nin yolunu tuttum. Zagreb yolu başlar- ken, Miljacka Nehri'nin dar vadisindeki Saraybosna, dev bir piyanoydu benim için... BİTTİ Düzz^Z//ORHANBİRGtT Gazetelerin ekonomi sayfalarında dün, Zonguldak kaynaklı küçük bir zam haberi vardı. Türkiye Taşkömürü Işletmeleri, üret- tiği taşkömürünün tonunu ortalama yüzde 15'lik bir artışla, 16 milyon lira- dan 18 milyon 400 bin liraya çıkarmış- tı. Aynı gün, evlerinde yeraltındaki ocaklarda işbaşı yapmak için yığın ha- linde tıkıldıklan köhnemiş otobüsün devrilmesi sonucu ölen on bir maden işçisinin cenazeleri toprağa veriidi. Ve rotu çıktığı için hendeğe devrilen kamyondan bozma 78 model otobü- sün şoförü, ölüme sebebiyet suçu ile yargılanmak üzere tutuklandı. Özeleştiri görevimi öncelikle gazete ve televizyonlarımızdaki genç meslek- taşlanm için kullanacağım. O on bir maden işçisinin cenaze tö- renine yayınlarında yer vermedikleri için. Oysa ben ve benim gibi birçok okur ya da izleyici için, o törende olup bitenler gerçekten merak konusu ola- caktı. Örneğin, işçileri yeraltındaki kapka- ra ocaklara götüren 78 model ve kam- yondan bozma, lastikleri hurda otobüs adındaki ucubelere binilmesine sessiz kalan Zonguldak Genel Maden-lş Sendikası'nm yöneticileri, arkadaşlan- nı sonsuzluğa uğurlama törenine katıl- Ocak îşçisinin Okkası Kaça dılar mı? Katıldılarsa, acaba hangi araçlarla geldiler. Sendika Başkanı Şemsi Denizer'in birkaç yıl önce sendika parası ile ken- disine aldığı Jaguar marka otomobili, basından yükselen eleştiriler üzerine lüks bir Mercedes ile değiştirdiğini bi- liyorum da, töreni hangi otomobili ile onurlandırdığını gerçekten merak edi- yorum. Çünkü adı geçen sendikanın sade- ce Zonguldak merkezinde, başkan dı- şında iki yöneticinin de altlannda de- mirbaşa kayıtlı birer Mercedes bulun- duğu söyleniliyor. Diğer sendika yöne- ticileri de, son model Opel Vectra'lan ile Zonguldak caddelerinde görünü- yorlar. Oysa, aralannda son kazanın tek so- rumlusu olarak kodese gönderilen şo- förün de bulunduğu araç sürücüleri, 10 Haziran 1997 günü hem TTK tşlet- mesi'ne, hem de sendikalanna kullan- mak ve insan taşımak zorunda bırakıl- dıkları bu sözde otobüslerin, birer yü- rüyen tabut olduğunu bildiren bir ortak yazıya imza atmamışlar mıydı? Ama kömür işçilerinin ne yönetimle- rine ne de sendikalanna yaptıklan uya- nlann zerre kadar etkisi olmadığı, üç gün önceki geliyorum diyen otobüs kazası ile bir kez daha gözler önüne serildi. Yırmi yıldır tepe tepe kullanılan bir kamyonu, karoserine otobüs biçimi vermekle insan taşıma aracı yaptığı al- datmacasına öncelikle kendisini inan- dıran zihniyet, üstelik 60 kişilik taşıma kapasitesini de hiçe saymaktan çekin- meyecek ve bu sayının iki katına yakın insanı, dağ taş yollara bırakacak. O işçilerin haklannı savunmak için seçildiklerini iddia eden kimi profes- yonel sendikacılar da, Amerikan tipi nhtım sendikacılığını aratmayacak bi- çimde Jaguarlı, Mercedesli, Istanbul Boğaziçi'nde villa mahalleli bir yöneti- min keyfini sürmeyi doğal bir yaşam bi- çimi olarak kabullenecekler. O insanlann, böyle bir cenaze töre- nine gelip gelmediklerini, gelmişlerse ne tür bir timsah gözyaşı dökme yarı- şına girdiklerini öğrenmek, bu toprağın başka bireyierinin hakkı değil mi? Ama, bizim medyamıza böyle birfır- satı değerlendirmek yerine, lüks binek otomobilleri kullanmak istemeyen ba- zı hükümet üyelerini popülistlikle suç- lamak daha cazip ve daha kolay geli- yor. Söyler mısiniz, taşkömürünün tonu- nu 18 milyon 400 bin liraya satan yö- netimin başındaki Enerji ve Tabii Kay- naktar Bakanı'nın, o kömürü yeraltın- dan her an ölüm ile burun buruna ça- lışarak çıkarmakla görevli işçilerini, yü- rüyen tabutlarla işe gönderme hakkı var mıdır? Sayın Bakan, evinden makamına devletin Mercedes'i ile gidip geliyor. Bakanlıkta kimi üst düzey bürokratlar ve hele, kendisine bağlı KlT'lerde yö- netime getirilmiş eski politikacılann alt- lannda benzer araçlar var. Dahası o KlT'lerin kaynakları, başka bakanlıkla- rın makam araçlan, telefonlan, lojman giderleri için harcanabiliyor. On bir maden işçisinin köhne kam- yon bozmasının devnlmesi sonucu ya- şamdan ayrıldıklannı haber veren ga- zetelerden "Hürriyet" aynı gün eski Devlet Bakanı Refah Partili Prof. Sab- ri Tekir'i, okuıianna "Lojman Yüzsüzü" başlıklı fotoğraflı bir öykü ile tanrtıyor- du. Öyküde, "sayın bakan"ın, kendisi- ne bağlı Vakıflar Bankası'nın lojmanın- da oturduğunu, bakanlığı sona erdik- ten sonra da kiracılığını sürdürdüğü anlatılıyor. Hem de, lojman kirasından, bina aidatına, elektrik, su, telefon ve doğalgaz bedellerine kadar tek kuruş ödemeyip, kamu bankasının sırtına 800 milyon liralık borç takarak. Sabri Tekir'i izleyen Süleyman Er- dal gibi, Ersoy Volkan gibi dönemin bürokratlarının da benzer serüvenleri bu haberin içinde yer alıyor. Üç gündür, üç saygıdeğer işgalci- den tek kelime yalanlamaya rastla- mam mümkün olmadı. Demek "pişkinlik" aile boyu olarak sürdürülüyordu. ••• Biz Türkler, gerçekten kendi kendi- sine özgü bir toplumuz. Bu ya da ben- zer bir olayı gördük mü, tevekkül için- de iki elimizi açıp "Adamsende; böy- le gelmiş böyle gider" diye avunma yollannı seçeriz. Bakalım, daha ne kadar gidecek. Daha doğrusu gidebilecek? Yani, bizim üstündetıkıştepişyaşa- dığımız kamyonun rotu, daha ne kadar dayanacak? Taşkömürünün tonunu gerçek be- del ile satmayı akıl eden yönetim, in- sanımızın okkasını değerlendirmemek için ısrarlı olmayı daha ne zamana ka- dar sürdürecek... BIRBAKIMA SERVER TANILLI Aydınlık, Daha Çok Aydınlık... "Sürekli Aydınlık İçin 1 Dakika Karanlık" eyleminin yeniden başladığına sevindim. Sevındim, çünkü da- ha temiz. daha demokratik bir devlet yaratmak; poli- tikayı kırli ilişkilerden anndırmak için elimizdeki araç- lar en aza inmiştir. Partiler ve içine doluştuklan parla- mento iç acıcı durumda değiller; yeni düşünceler üre- temediklerı gibi, toplumun temel sorunlanna etkili bi- çimde müdahale etmekten de uzak haldeler. Onlann uyanışını, yeni bir dinamizm kazanmalannı beklerken, iş başa düşmüştür: Doğrudan doğruya halkın kendi- si, onun uyanık çevrelen, simgesel eylemlerle, toplum- da ağırlıklarını duyurmak, sorumlu siyasal güçler üze- rinde uyancı bir etkide bulunmak istiyorlar. Bir siyasal bilinç kaynağıdır bu eylem. 12 Eylül'ün hemen arkasından tezgâhlanan -kah- redici- bir sindirme ve toplumu sıyasetten anndırma politikası hak ettiği yanıtı böylece alıyor. Olumlu so- nuçlar edineceğiz bu eylemden: Yalnız Susurluk'taki kazayla ortaya çıkan kirli ilişkilerin aydınlatılmasında değil, daha nice sorunların çözülmesinde... Ozellikle politikayı kir ve pastan bir türlü anndırama- mış olmanın bir etkisi de şu: Insanlarımızın gözleri sür- grt aynı olayların üzerine çekildiğınden, başka geliş- melere karşı dikkatler zayıflıyor. Oysa olumlu şeyler de oluyor toplumda: Fikırde, sanatta, edebiyatta, felse- fede... Yayın dünyamızdan bir örnek ister misiniz? • Geçenlerde postacı bir paket uzattı elime. Baktım, Istanbul'dan, Sosyal Yayınlar'dan yollanmış. Açtım, gözlerim ışıldadı. Sosyal Yayınlar, 1960'larla yüzümüzü yeni birdün- yanın aydınlığına çevirdiğimizde, gençlerimize ve ay- dınlarımıza ışık saçan en saygın yayınevlerinden bıri oldu. O ve Ankara'da Sol ve Onur Yayınlan. Enver Aytekin'le Muzaffer ve llhan Erdost kar- deşler. t Her üçü de, başka bir fikir ikliminden bereketii yağ- murlar yağdırmışlardır düşünce dünyamıza. ; Bunu bugün de sürdürüyorlar. Sosyal Yayınlar'ın 1970'lerde okurlanna sunduğu şlı üç önemli kitap belleğimden hiç çıkmaz: M. Rosent- hal ile P. Yudin'den çevnlmiş Materyalist Felsefe Söz- lüğü: ingilızlerin büyük bilim tarihçisi J. D. Bemal'den kazandınlan iki cittlik Materyalist BilimlerTahhi; bırde, Fransızcada bugün de tek kalmış, Henri Denis'nin yi- ne ıkı ciltlik Ekonomik Doktrinler Tarihi. Birincisı, felsefede savrulup gitmeyi önleyen birkav- ram eğıticısı; ötekiler, bilimlerin serüveni ile iktisadi düşüncenin nasıl tarihle iç içe olduğunu gösteren iki otorite eser. Bunları okumadan hiçbir yere gidilmez. Yaşadığımız toplumda dişe dokunur bir şeyler söy- leyenler varsa, sorun soruşturun, bu eserierin aydın- Ifğını görüp tanımış insanlardır. Sosyal Yayınlar'ın geçenlerde yolladığı pakette, da- ha çok yayınevinin son birkaç yıl içinde çıkardığı ki- taplar vardı. Ülkemizde sanat felsefesini ve estetiği çağdaş te- meller üzerine oturtma çabasını yorulmadan sürdüren Ismail Tunalı Hocamızın Sanaf Ontolojisi, zaten bij- diğim bir eserdi. Emst von Aster'den, rahmetji Ma- cit Gökberk Hocamızjn çe\âfdlği Bilgi Teorisi v&JÛttG- tıküa öyle, . ^ Benim için asıl yeni olan, Prof. Ahmet Arslan'ın çe- virdiği Aristoteles'm Metafizik'\ oldu. 600 küsûr say- falık dev bir eser ve o ne titiz ve hünerli çalışma! Kendim yapmışcasına gönendim. Yanında. Cenap Karakaya'nın Hegel'den çevirdi- ği Hukuk Felsefesinin Prensiplen. Nice çileli bir çalış- ma olduğu her sayfasından anlaşılıyor.. Bunlar üzerinde aynca duracağım. Sosyal Yayınlar, bir boşluğu daha doldurmaya gi- rişmiş: Filiz Oktem'e Uygulamalı Latin Dıli diye ciddi bir kitap hazırlatmış; Sina Kabaağaç'la Erdal Alo- va'ya da hacımli bir Latince/Türkçe Sözlük. İki ciltlik bir son eser var ki, derinden derine hüzün- lendim karşısmda: Muzaffer Şerif'in Sosyal Psikolo- jiye Giriş'i idi bu. Şu, 4O'lı yıllarda, başanlı çalışmala- rının önünü daha da açacak yerde, görüşlerinden do- layı üniversitedeki kürsüsünden kopanp hapse attığı- mız parlak zekâ! Muzaffer Şertf, Amerika'ya gidecek, el üstünde tutulacak. sosyal psikoloji diye yeni bir bi- lim dalının kurucuları arasında yer alacaktır. 1988'de öldüğünde de, genye büyük eserler bırakacaktır, bize de -ebedî sıyrılamayacağımız- koskoca bir utanç! Sosyal Yayınlar, bu büyük bilim adamının temel ese- rini yayımlarken, utancımızı biraz hafifletmek istemiş. Eli öpülesi bir iştir yaptığı. ^ - 40'lı yıllar, Türkiye'de politikanın kirtendiği yıllardı. : Bugün de kırlenmiştir, bir an önce temizlenmelidir. Yeni kurbanlar vermemek için de... Köstebek davası Sarmusak'a tahliye ANK\RA (Cumhuri- yet Bürosu) - Deniz Kuv- vetleri Komutanlığı'na ait bazı gizli ve belgelerin sız- dınldığı iddiasıyla açılan davada askeri istihbarat belgelerini emniyete ulaş- tırdığı iddiasıyla yargıla- nan sanık onbaşı Kadir Sarmusak tahliye edildi. Mahkeme heyeti. Sarmu- sak'ın daha önce tahliye edilen BülentOrakoğhı ile aynı suç maddesi kapsa- mında yargılandığına dik- kat çekerek Anayasa'nın eşıtlik ilkesine uygun ha- reketle tutuklu kalmasını gerektirecek durumun da söz konusu olmadığını açıkladı. Sarmusak'ın ka- lan askerlık süresini Deniz Kuvvetleri Komutanlığı hizmet birhğinde tamam- layacağı öğrenildi. Davanın dünkü duruş- masında Deniz Kuv\ etleri Komutanlığı istihbarat Dairesi'nde görevli astsu- bay Asım Özdemir tanık olarak dinlendi. Özdemir ifadesinde, Sarmusak'a. iddia ettiği gibi gizli belge- lerin yazım işinin verılme- diğini belirterek dışarıya sızdırıldığı iddia edilen belgenin aslının kendile- rinde bulunmasının müm- kün olmadığını bıldirdi. Özdemir, savcının ısrarla istemesi üzerine, belgede- ki benzer yazım yanlışlan- nı yaparak bilgisayarda ye>- ni bir belge hazırladıklan- nı belirtti. '• Bunun üzerine sanık Sarmusak'ın avukatı Nafl Karaarslan, Orgeneral Çe- \ik Bir'de bulunan asıl beV- geyi istemeyen savcının davada taraflı olduğunu ve objektifliğini yitirdiğini ileri sürerek duruşmadao çekilmesini istedi. Savci Mehmet Venigün ise. Ka7 raarslan'a karşı çıkarak hakkında yasal işlem ya: pılmasını istedi. Duruşma» da tanık olarak dinlenen aynı dairede görevli binbaj şı Hakan Peüt de. Sarmu- sak'a gizli belge ve yazılaS rı yazma görevinin verilv mediğini ileri sürerek "Onbaşı biraz meraklı bir yapıva sahipti" dedi. Sar* musak'ın sorgusunu yapaa yarbay Mehmet Aygünef Sarmusak'a işkence yapıt madığını savunarak sorgu* su sırasında olayı itiraf et» tigini söyledi. Duruşmaya iki saat ara verildikten son^ ra mahkeme başkanı, Sar- musak'ın oyçokluğu ile. tahliye edildiğini açıkladı. Savcının suç duyurusu ta- leplerini reddeten mahke- me heyeti duruşmayı 24 ekime erteledi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle