Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 3EKİM1997CUMA
HABERLER
TSK Irak, İran ve Suriye sınırlannda denetimi sağladı, dünkü çatışmalarda 9 PKK'li öldürüldü
Hizbıulah'taıı PKK'ye destekYurt Habeıieri Servisi - Türk Silahlı
Kuvvetleri 'nin (TSK) Kuzey Irak'ta sür-
dürdüğü operasyonda dün de 9 terörist
öldürüldü. TSK birliklerinin, Irak. Iran
ve Suriye sınırlannı denetim altına aldı-
ğı belirtilirken, 400 kişilik bir terörist
grubun, Iran'dan sağladıklan Katyuşa ro-
ketleriyle Kuzey Irak'a sızdığı bıldirildi.
Irak'taki Hizbullah örgütü militanlannın
da PKK saflannda yer alarak IKDP'ye
karşı savaştıklan öne sürüldü.
TSK birlikleri, savaş uçaklan ve Cob-
ra helikopterlerinin de desteğinde. Kuzey
Irak'ın Türkiye sınır boyu ile örgütün
önemli kamplannın bulunduğu, Türkiye-
Iran-Irak üçgenindeki bölgeyi tamamen
denetimi altına aldı. Ancak Sersing böl-
gesinde güvenlik güçlerine teslim olan
teröristler. örgütün bu operasyonla bü-
yük bir darbe yediğini, tran'daki kamp-
lardan takvıye gruplann geldiğini, bu
gruplara da yine tran'ın, Katyuşa roket-
leri verdiğini söylediler. Kuzey Irak'a sı-
zan yeni terörist grubun 300-400 kişilik
olduğu, bir grubun da yine tran'daki
kamplardan çıkarak Erzurum ve Ağn sı-
nır boylanna sızdığı belırtiliyor.
Kuzey Irak'ta yayın yapan IKDP'nin
Sesi Radyosu, dünkü haber bültenlerin-
de, IKDP peşmergelerinin. Metin Dağı
ile Amediye ve Ravandüz bölgesinde 9
terörisri öldürdüklerini bildirildi. Söz ko-
nusu bölgelerde. teröristlere ait 100 ro-
ket mermisi. 150 el bombası, 5 uzun
menzilli silah da ele geçirildi.
PKK'lilerin son 15 gün içinde çoğu
kadın ve çocuk 70 kişiyi kurşuna dizdi-
ği, 100 kadar sivili de yaraladığı Duhok
ve Bahtinan bölgelerindeki 60 köyün er-
kekleri, ailelerini TSK denetimindeki
bölgelere yerleştirdikten sonra. operas-
yonlara katılmak üzere IKDP peşmerge-
lerine katıldılar.
Irak Ulusal Kongresi'nin (CNI) sözcü-
sü. Irak Kürdistan Demokratik Partisi
(IKDP) lideri Mesud Barzani'nın kuze-
ni Şeyh Ethem Barzani'ye bağlı Hizbul-
lah örgütü militanlannın. PKK saflann-
da yer aldığını ve IKDP'ye karşı savaş-
tıklannı söyledi.
CNI sözcüsü. Londra'dan telefonla
AFP'ye yaptığı açıklamada. IKDP güç-
leri ile Hizbullah tarafından desteklenen
bölücü örgüt militanlan arasında salı gü-
nünden bu yana şiddetli çatışmalar oldu-
ğunu ifade etti. Sözcü, çatışmalann Iran-
Irak sınınn da bulunan Hacıümran kara-
kolu yakınlannda meydana geldiğini
söyledi.
Güvenlik güçlerinin. Ağn'nın Doğu-
beyazıt ilçesi Uçmurat köyü yakınlann-
da sürdürdüğü operasyonlarda. 1 terörist
öldürüldü, biri de yakalandi.
Muş'un Yaygın beldesine bağlı Kaş
köyüne baskın düzenleyen teröristler, 40
gönüllü köy korucusunun silahlannı
gasp etti. Erzincan'ın Refahiye ilçesine
bağlı Kersen köyünde bazı eviere baskın
düzenleyen teröristler de çok miktarda
gıda maddesini alarak kaçtılar. Malat-
ya'nın Doğanşehir ile Van'ın Çatak ilçe-
lerinde iki askeri aracın devrilmesi sonu-
cu bir er şehit oldu. 27 er yaralandı. Ya-
ralılar Malatya ve Van'daki askeri hasta-
nelerde tedavi altına alındılar.
'Başçarşı'dan su içen Saraybosna'dan aynlamaz'
Balkanlar'da Sırplan Türkler bakımın-
dan ikiye ayınyorlar:
- Türklerle tanışmış, ilişki kurmuş
olanlar...
- Türklerle hiç doğrudan teması olma-
mış olanlar...
Ikinci gruptakilerin ilk tepkilerinin ne
olacağını önceden kestirmek güç. Birin-
cilerle ise herhangi bir sorun yok. Bos-
na-Hersek'in Sırp Cumhuriyeti smınna
girişınin hemen ardından polis. pasapor-
tumu alıp benı aşağı indirince. "Dilerim
flkdeğüizdir" dedim. Zira Türkler bu sı-
nın çok az kullanıyormuş. Kulübe gibi
birkaç yapının sadece bırinde ışık yanı-
yor. tki gümrük görevlisinin oturduğu
odaya girdim. Binnin elinde benim pa-
saport, sayfalanyla iskambil kâğıdını
yandan şaklatır gibi oynuyor. "Muusta-
pa" dedi. "Sen f ürksüıT
Telefonu çevirdi. Sanıyorum bir üs-
tüyle Sırpça bir şeyler konuştu. Bana dö-
nüp, "\Tze almanız gereklT dedi. Aslın-
da gerekmiyor. Topraklann tümü Bosna -
Hersek. Ama. Sırp bölgesi aynca transit
vize istiyor.
"30 markverirseniz tamam" dedi. Bü-
tün 100 mark uzattım. Birkaç kâğıt dol-
durdu. Arada 70 markı verdi. Pasaportu
ve kâğıtlan bana uzattı. Bir de baktım.
benim verdiğim 100 mark pasaportun
arasında. Çıkmak üzereyken fark ettim.
100 mark vermiş, 170 mark almıştım.
Dönüp parayı gösterince şaşırdı. Çek-
meceye baktı yok. Verdim. Gerginliğin
ardından olsa gerek bastık kahkahayı.
öteki polis de katıldı. Gülerek aynldık.
Drina kıyısında nefis bir yolculuk baş-
ladı. Arada tüneller, baraj gölü ve gölet-
ler geçtik. Sonra dağlara yönelip kıvnla
kıvnla devam ettik.
İvo Andriç'in, "Drina Köprüsü" ro-
manıyla dünyaya tanıttığı nehir. Roman-
daki bir tümceyle Drina'ya selam ver-
dim:
"Üstün bir düşman yaklaşırken ve bü-
yük yenilgilerin arifesindev ken kardeş
kardeşe düşman olur_"
Pale'ye geldığimizde saat 23.00'ü bul-
muştu. Pale. Bosnalı Sırplann merkezi.
Duvarlannda savaş suçlusu olarak ara-
nan Karadriçın boy boy posterleri var.
Biraz ürktüm ama. "Riske giren heye-
canıyla keyiflenir" de> ip Sarav bosna ha-
yalleri kurmaya başladım.
Terminalde indim. Beş altı taksici oto-
büse doğru yöneldi. "Sarayevo, Saraye-
vo" diye bagınyorlar. 30 kilometre. 50
mark. Gecenin o saatınde başka olanak
da yok ama, iş olsun diye biraz pazarlık
ettim. 30 marka anlaştık. Yol zifıri karan-
lık. Sadece iki araç geçti. Onlar da Bir-
leşmiş Milletler'in devriyeleri.
Sırp şoförle Saraybosna'nın içinde is-
tediğim yere gıdebilecegimı düşünüyor-
dum. Arada Almanca. "Sarayevo taksi-
ya uyuyor, uyuyor" diye bağırdıkça ne
demek istediğini anlamadım.
Aşağıda Saraybosna'nın ışıklan gö-
ründü. Bu kez şöyle seslenmeye başladı:
"Sarayevoooo Müslümana cemahiri-
ya. Sarayevooo Müslümana cemahiri-
ya_" Ardından yine, "Taksiva uyuyor"...
Nedeninı dağı aşıp Saraybosna'nın va-
roşlanna gelince anladım. Sırp taksiler
kent merkezine giremiyor. Kentin ışıkla-
M u s t a f a B . A İ . B A V
nnm başlamasına birkaç yüz metre kala
dönüyor. Oradan taksi bulmak için de o
birkaç yüz metreyi yürüyüp direkteki
taksi düğmesine basmak gerekiyor. Ge-
ce yansını aşmıştık. Meğer taksi şoförü
o yüzden "Sarayevo taksiteri bu saatte
uyuyordur" diyormuş.
Haklıymış. Taksi yok. Yürüyerek de-
vam. Ölü ev ışıklannı geçtim. Bir kilo-
metreye yakın yürüdüm. Sağda kocaman
bir fınn. Içeride ekmek kokusu. Ilk gör-
düğüm işçılere derdimi. Ingilizce-Türk-
çe anlatmaya çalışırken. arkadan birbaş-
kası bağırdı:
- Hemşerim Türk müsün?
BOSNA-HERSEK'İN KİMLİK KART1
Resmi adı: Bosna-Hersek. Yüzölçümü: 51.197 km2
. Day-
ton Antlaşması'ndan sonraki durum; Bosna Hersek Fede-
rasyonu 26.345 km2
(yüzde 51.46), Sırp Cumhuriyeti 24.840
km2
(yüzde 48.52), uluslararası yönetimdeki Brcko Bölgesi
12 km2
(yüzde0.02) Nüfus: 2 milyon 920 bin. Mülteci: 1 mil-
yon 250 bin. Etnik gruplar Boşnak 1 milyon 271 bin (mül-
teci 540 bin). Sırp 892 bin (mülteci 390 bin). Hırvat 515 bin
(mülteci 223 bin). Hiçbir etnik kimliği kabul etmeyip "Yugos-
lavım" diyenler 242 bin (mülteci 98 bin). Nüfus azalışı: Yüz-
de 5. Ortalama gelir: 244 mark.
vaşa ilişkin konuşmak istemediğini söy-
ledi. Akif 'in ayakkabısı 46 numara. Ara-
da bir tüm ayak parmaklannı oynatıyor.
21 yaşında. Silahı eline 16 yaşındayken,
savaşın ilk günlerinde almış.
Sordum:
"O gün ne hissettin?"
Yere baktı:
"Ağladım. Silahı ilk ehme akiığımda
ağladım. O an tam anlamıyla niçin silah
kullanmam gerektiğinin de ayırdına va-
ramamışüm. Çok Sırp arkadaşım vardı.
Onlardan bir kısmı kısa sürede ortadan
kayboldu. Başka yeriere gittiler. Kinıile-
ri bizimle biriikte savaştı. Onlar Bosna
Bosna ordusu saflannda ırkçı Sırplara
karşı savaşa katılan ilk kişiymış. Tanışın-
ca, ilk özelliği olarak bunu söyledi. Ta-
nıtım töreninden sonra salon girişinde
yanında manken kızı Olga'yla biriikte
sohbet ettik. Arada kızına sanlıyor. Fo-
toğrafçekerken onu da yanına alıyor. Sa-
vaş süresince zaman zaman uluslararası
toplantılara da katılmış. O toplantılarda
Avrupalı gazetecileronu anlamıyormuş.
Daha doğrusu Rade'ye göre. anlamak is-
temiyormuş. Bonn'daki birtoplantı son-
rası yaşadıklannı şöyle anlattı:
"Basınla sohbet ediyoruz, Ben, saldır-
gan tarafın Strplar olduğunu söyledim.
tNAT EVİ- Saraybosna Milli
Kütüphanesi'nin kurulacağı yerde
iki katu kiiçük bir ev varmış. Evin
sahibi ancak fuğlaJar tek tek ırmağın
karşısına taşınırsa durumu kabul
edecegini söylemiş. Yapmışlar. Ama
evin adını İnat Kuca (Inat Evi)
koymuşlar. Ev savaşa da inat ermiş,
hiç hasar ~
görmemiş.
Saraybosnalılann
dilinde bu
övkü var.
1992'den 1995'e dek süren savaşın
verdiği zarann rakamsal sonuçlan defa-
larca yayımlandı. 50 bini çocuk 250 bin
ölü... Üç milyona yakın göçmen... Yüz-
de 6O'ı yıkılmış bir ülke... Balkanlar'ın
son durağını rakamlardan. değerlendir-
melerden anndıralım, "insan manzara-
lanna'* ayıralım. 13-14 Eylül'deki yerel
seçimlerin hemen öncesinde Bosna-Her-
sek'teydim. Seçim havası ortamı da ger-
mişti. Bu yüzden güvenlik önlemleri ar-
tınlmış.
Bosna ordusunun yeni yetiştirilmekte
olan özel timleri de göre\
-
alanlar arasın-
da. Bu timin iki elemanıyla siyasi göste-
rinin yapıldığı bir salonun önünde soh-
bet ettim. Fahrudin ve Akif...
Fahrudin, sıradan sohbetın dışında sa-
ordusuna kahhnavı yeğlediler. Hatta ba-
zı arkadaşlanmın babası Çetnikti. Ama
onlar bizunle>'dL" Cephede sigaraya alış-
mış ama, sigaradan çok ot içmiş. Bula-
mayınca kuru otlan sanp içerlermiş.
Akif in babası ve 24 yaşındaki ağabe-
yi de asker. İki amcası savaşta şehit düş-
müş. Yeni kurulan özel time geçmiş. Sa-
vaşta yanm bıraktığı okula girmiyor. O
artık profesyonel asker. Özel timi ABD
eğitiyormuş... Konu seçimse doğal ola-
rak özne de adaylardır. Bosna Vatanse-
verler Birliği'nin adaylannın tanıtıldığı
gecede en çok alkış alan kişi. Rade Zo-
ranoviç'ti. Zayıf. uzun bovlu, kır saçlı. bı-
yıklı, ciddi görünümlü bir aday. Ateşlı
konuşması alkışın dozunu da arttırdı.
Konuşması bitince öğrendim ki Rade,
"Doğduğum topraklardaki her şey yerle
bir. Sırplar çocuk yastıklannı bile parça-
lıyor' dedim. Bana bir dizi pervasız soru
sordular. "Böyle konuştuğun için ne ka-
darpara alıyorsun?" diye soran oldu. On-
lan ciddiye almadım. Çünkü ben ne yap-
üğınıı bilKordum." Rade'ye sordum:
-Peki bütün olup biteni \e düşüncele-
rini birkaç tümceyle nasıl özctlersin?"
"Bosna-Hersek vatanım" dedi. devam
etti: "Saldıran taraf eski Yugoslavya or-
dusu ve radikal Çetniklerdi. Ben şehrin
ferdi olarak savaşa kaüldım. Yann Sa-
ravbosna'va İran saldırsa onlaıia da sa-
vaşınm. Bu bir etnik savaş değildir. Dini
savaş değildir. Kurtuluş savaşıdır. Ben
Bosna-Hersek ordusuna kaülan ilk Sır-
pım. Neredeyse bütün cephelerde savaş-
üm. Şimdi de banş için savaşıyorum. Ba-
nşı daha sağuklı hale getirdiğimiz gün,
demokrasivi ravma oturtmak için çaba
harcavacağız."
Rade'nin Saraybosna'yı anlatışına im-
rendim:
"Savaş öncesi Saraybosna dürryanın en
güzelşehirlerinden birisiydi. İnanıynrum
ki v ine öv le olacak. Bir söz vardır, Başçar-
şı'dan su içen bu kentten aynlamaz."
Radehaklı. Osmanlı kent mimarisinin
güzel örneği Başçarşı bugün arada çirkin
tabelalar dışında bütün özelliğinı koru-
yor. Hemen arkasındaki Miljacka Neh-
ri'yle biriikte yaşanası bir kent...
'Savagta daha eşlttik'
Türkan, savaş boyunca Saraybosna "yı
terk ermeyenlerden. Bu tümce çok önem-
li. Bugünlerde Saraybosna bunu sorgu-
luyor: Savaşta Saraybosna'yı terk eden-
ler ve etmeyenler... Aynlanlar, kalanlara
oranla büvük bir zenginlik içinde dön-
müşler. Gittikleri yerde, ilgi görüp so-
runlannı çözmüşler. Şimdi Saraybosna
imar ediliyor ama, insanlar başta bu ay-
nm olmak üzere "yaralanmaya" devam
ediyor. Savaşta yaralananlarla savaştan
yararlananlar... Vatanseverler Birlıği'ne
sadece kenti terk etmeyenler üye olabi-
liyor. Türkan'ın eşi itfaiyeci. Ailece sa-
vaşın acısını sürekli yaşamışlar. Nerede
yangın orada eşi. Türkan ve iki çocuk
onu bekliyor... Pazaryerinde ne bulursa
satıyor. Bütçeye katkıda bulunuyor. Pa-
zaryerine büyük saldında tüm komşula-
n onun öldüğünü sanmış. Eşine başsağ-
lıgı için gelen karşısmda onu bulmuş. O
ani gülerek anlatıyor.
Dişlerinin yansı dökük, yansı çürük.
Olabildiğince bakımlı görünmeye çalışı-
yor. Savaşta en çok ettiği dua şu olmuş:
"Tannm sakat bırakma yeter."
Savaş günleriyle bugünü karşılaştır-
masını istedim. Şöyle özetledi:
"Savaşta eşittik. şimdi değUiz. O gün
korkuyordum. Bu gün mutsuzum. Yaşa-
dıklanma, gördüklerime üzülüyorum.
Kenti tamir ediyorlar ama, insanlan o
kadar düşünen yok."
Savaş öncesi 70 kilo>muş. Savaşta
45 "e düşmüş. Şimdi artmış. 47 kilo.
Türkçe-Boşnakça sözlük hazırlamış
ama, ilgilenen olmamış. Benden yazma-
mı istedi. Türkiye"de çıkan sözlük yeter-
sizmiş. Onun hazırladığı, çok daha mü-
kemmelmiş. Uzun sohbetin sonunda.
Türkan'a sordum:
- Her şeyi elde edebilecek bir durum-
da olsan ilk istediğin nedir?
Dakikada birkaç nefes çektiğı sigara-
sından bir nefes daha alıp fısıldadı:
- Piyano™ Çocuğuma piyano istiyo-
rum_
Beni de baştan sona karamsarlıklara
iten sohbetin havası bir anda değişti. Tür-
kan, Saraybosna "da sohbet ettiğim son
kişiydi. Ondan aynlıp. otobüs terminali-
nin yolunu tuttum. Zagreb yolu başlar-
ken, Miljacka Nehri'nin dar vadisindeki
Saraybosna, dev bir piyanoydu benim
için...
BİTTİ
Düzz^Z//ORHANBİRGtT
Gazetelerin ekonomi sayfalarında
dün, Zonguldak kaynaklı küçük bir
zam haberi vardı.
Türkiye Taşkömürü Işletmeleri, üret-
tiği taşkömürünün tonunu ortalama
yüzde 15'lik bir artışla, 16 milyon lira-
dan 18 milyon 400 bin liraya çıkarmış-
tı.
Aynı gün, evlerinde yeraltındaki
ocaklarda işbaşı yapmak için yığın ha-
linde tıkıldıklan köhnemiş otobüsün
devrilmesi sonucu ölen on bir maden
işçisinin cenazeleri toprağa veriidi.
Ve rotu çıktığı için hendeğe devrilen
kamyondan bozma 78 model otobü-
sün şoförü, ölüme sebebiyet suçu ile
yargılanmak üzere tutuklandı.
Özeleştiri görevimi öncelikle gazete
ve televizyonlarımızdaki genç meslek-
taşlanm için kullanacağım.
O on bir maden işçisinin cenaze tö-
renine yayınlarında yer vermedikleri
için. Oysa ben ve benim gibi birçok
okur ya da izleyici için, o törende olup
bitenler gerçekten merak konusu ola-
caktı.
Örneğin, işçileri yeraltındaki kapka-
ra ocaklara götüren 78 model ve kam-
yondan bozma, lastikleri hurda otobüs
adındaki ucubelere binilmesine sessiz
kalan Zonguldak Genel Maden-lş
Sendikası'nm yöneticileri, arkadaşlan-
nı sonsuzluğa uğurlama törenine katıl-
Ocak îşçisinin Okkası Kaça
dılar mı?
Katıldılarsa, acaba hangi araçlarla
geldiler.
Sendika Başkanı Şemsi Denizer'in
birkaç yıl önce sendika parası ile ken-
disine aldığı Jaguar marka otomobili,
basından yükselen eleştiriler üzerine
lüks bir Mercedes ile değiştirdiğini bi-
liyorum da, töreni hangi otomobili ile
onurlandırdığını gerçekten merak edi-
yorum.
Çünkü adı geçen sendikanın sade-
ce Zonguldak merkezinde, başkan dı-
şında iki yöneticinin de altlannda de-
mirbaşa kayıtlı birer Mercedes bulun-
duğu söyleniliyor. Diğer sendika yöne-
ticileri de, son model Opel Vectra'lan
ile Zonguldak caddelerinde görünü-
yorlar.
Oysa, aralannda son kazanın tek so-
rumlusu olarak kodese gönderilen şo-
förün de bulunduğu araç sürücüleri,
10 Haziran 1997 günü hem TTK tşlet-
mesi'ne, hem de sendikalanna kullan-
mak ve insan taşımak zorunda bırakıl-
dıkları bu sözde otobüslerin, birer yü-
rüyen tabut olduğunu bildiren bir ortak
yazıya imza atmamışlar mıydı?
Ama kömür işçilerinin ne yönetimle-
rine ne de sendikalanna yaptıklan uya-
nlann zerre kadar etkisi olmadığı, üç
gün önceki geliyorum diyen otobüs
kazası ile bir kez daha gözler önüne
serildi.
Yırmi yıldır tepe tepe kullanılan bir
kamyonu, karoserine otobüs biçimi
vermekle insan taşıma aracı yaptığı al-
datmacasına öncelikle kendisini inan-
dıran zihniyet, üstelik 60 kişilik taşıma
kapasitesini de hiçe saymaktan çekin-
meyecek ve bu sayının iki katına yakın
insanı, dağ taş yollara bırakacak.
O işçilerin haklannı savunmak için
seçildiklerini iddia eden kimi profes-
yonel sendikacılar da, Amerikan tipi
nhtım sendikacılığını aratmayacak bi-
çimde Jaguarlı, Mercedesli, Istanbul
Boğaziçi'nde villa mahalleli bir yöneti-
min keyfini sürmeyi doğal bir yaşam bi-
çimi olarak kabullenecekler.
O insanlann, böyle bir cenaze töre-
nine gelip gelmediklerini, gelmişlerse
ne tür bir timsah gözyaşı dökme yarı-
şına girdiklerini öğrenmek, bu toprağın
başka bireyierinin hakkı değil mi?
Ama, bizim medyamıza böyle birfır-
satı değerlendirmek yerine, lüks binek
otomobilleri kullanmak istemeyen ba-
zı hükümet üyelerini popülistlikle suç-
lamak daha cazip ve daha kolay geli-
yor.
Söyler mısiniz, taşkömürünün tonu-
nu 18 milyon 400 bin liraya satan yö-
netimin başındaki Enerji ve Tabii Kay-
naktar Bakanı'nın, o kömürü yeraltın-
dan her an ölüm ile burun buruna ça-
lışarak çıkarmakla görevli işçilerini, yü-
rüyen tabutlarla işe gönderme hakkı
var mıdır?
Sayın Bakan, evinden makamına
devletin Mercedes'i ile gidip geliyor.
Bakanlıkta kimi üst düzey bürokratlar
ve hele, kendisine bağlı KlT'lerde yö-
netime getirilmiş eski politikacılann alt-
lannda benzer araçlar var. Dahası o
KlT'lerin kaynakları, başka bakanlıkla-
rın makam araçlan, telefonlan, lojman
giderleri için harcanabiliyor.
On bir maden işçisinin köhne kam-
yon bozmasının devnlmesi sonucu ya-
şamdan ayrıldıklannı haber veren ga-
zetelerden "Hürriyet" aynı gün eski
Devlet Bakanı Refah Partili Prof. Sab-
ri Tekir'i, okuıianna "Lojman Yüzsüzü"
başlıklı fotoğraflı bir öykü ile tanrtıyor-
du. Öyküde, "sayın bakan"ın, kendisi-
ne bağlı Vakıflar Bankası'nın lojmanın-
da oturduğunu, bakanlığı sona erdik-
ten sonra da kiracılığını sürdürdüğü
anlatılıyor. Hem de, lojman kirasından,
bina aidatına, elektrik, su, telefon ve
doğalgaz bedellerine kadar tek kuruş
ödemeyip, kamu bankasının sırtına
800 milyon liralık borç takarak.
Sabri Tekir'i izleyen Süleyman Er-
dal gibi, Ersoy Volkan gibi dönemin
bürokratlarının da benzer serüvenleri
bu haberin içinde yer alıyor.
Üç gündür, üç saygıdeğer işgalci-
den tek kelime yalanlamaya rastla-
mam mümkün olmadı.
Demek "pişkinlik" aile boyu olarak
sürdürülüyordu.
•••
Biz Türkler, gerçekten kendi kendi-
sine özgü bir toplumuz. Bu ya da ben-
zer bir olayı gördük mü, tevekkül için-
de iki elimizi açıp "Adamsende; böy-
le gelmiş böyle gider" diye avunma
yollannı seçeriz.
Bakalım, daha ne kadar gidecek.
Daha doğrusu gidebilecek?
Yani, bizim üstündetıkıştepişyaşa-
dığımız kamyonun rotu, daha ne kadar
dayanacak?
Taşkömürünün tonunu gerçek be-
del ile satmayı akıl eden yönetim, in-
sanımızın okkasını değerlendirmemek
için ısrarlı olmayı daha ne zamana ka-
dar sürdürecek...
BIRBAKIMA
SERVER TANILLI
Aydınlık, Daha Çok Aydınlık...
"Sürekli Aydınlık İçin 1 Dakika Karanlık" eyleminin
yeniden başladığına sevindim. Sevındim, çünkü da-
ha temiz. daha demokratik bir devlet yaratmak; poli-
tikayı kırli ilişkilerden anndırmak için elimizdeki araç-
lar en aza inmiştir. Partiler ve içine doluştuklan parla-
mento iç acıcı durumda değiller; yeni düşünceler üre-
temediklerı gibi, toplumun temel sorunlanna etkili bi-
çimde müdahale etmekten de uzak haldeler. Onlann
uyanışını, yeni bir dinamizm kazanmalannı beklerken,
iş başa düşmüştür: Doğrudan doğruya halkın kendi-
si, onun uyanık çevrelen, simgesel eylemlerle, toplum-
da ağırlıklarını duyurmak, sorumlu siyasal güçler üze-
rinde uyancı bir etkide bulunmak istiyorlar.
Bir siyasal bilinç kaynağıdır bu eylem.
12 Eylül'ün hemen arkasından tezgâhlanan -kah-
redici- bir sindirme ve toplumu sıyasetten anndırma
politikası hak ettiği yanıtı böylece alıyor. Olumlu so-
nuçlar edineceğiz bu eylemden: Yalnız Susurluk'taki
kazayla ortaya çıkan kirli ilişkilerin aydınlatılmasında
değil, daha nice sorunların çözülmesinde...
Ozellikle politikayı kir ve pastan bir türlü anndırama-
mış olmanın bir etkisi de şu: Insanlarımızın gözleri sür-
grt aynı olayların üzerine çekildiğınden, başka geliş-
melere karşı dikkatler zayıflıyor. Oysa olumlu şeyler de
oluyor toplumda: Fikırde, sanatta, edebiyatta, felse-
fede...
Yayın dünyamızdan bir örnek ister misiniz?
•
Geçenlerde postacı bir paket uzattı elime. Baktım,
Istanbul'dan, Sosyal Yayınlar'dan yollanmış.
Açtım, gözlerim ışıldadı.
Sosyal Yayınlar, 1960'larla yüzümüzü yeni birdün-
yanın aydınlığına çevirdiğimizde, gençlerimize ve ay-
dınlarımıza ışık saçan en saygın yayınevlerinden bıri
oldu.
O ve Ankara'da Sol ve Onur Yayınlan.
Enver Aytekin'le Muzaffer ve llhan Erdost kar-
deşler. t
Her üçü de, başka bir fikir ikliminden bereketii yağ-
murlar yağdırmışlardır düşünce dünyamıza. ;
Bunu bugün de sürdürüyorlar.
Sosyal Yayınlar'ın 1970'lerde okurlanna sunduğu şlı
üç önemli kitap belleğimden hiç çıkmaz: M. Rosent-
hal ile P. Yudin'den çevnlmiş Materyalist Felsefe Söz-
lüğü: ingilızlerin büyük bilim tarihçisi J. D. Bemal'den
kazandınlan iki cittlik Materyalist BilimlerTahhi; bırde,
Fransızcada bugün de tek kalmış, Henri Denis'nin yi-
ne ıkı ciltlik Ekonomik Doktrinler Tarihi.
Birincisı, felsefede savrulup gitmeyi önleyen birkav-
ram eğıticısı; ötekiler, bilimlerin serüveni ile iktisadi
düşüncenin nasıl tarihle iç içe olduğunu gösteren iki
otorite eser.
Bunları okumadan hiçbir yere gidilmez.
Yaşadığımız toplumda dişe dokunur bir şeyler söy-
leyenler varsa, sorun soruşturun, bu eserierin aydın-
Ifğını görüp tanımış insanlardır.
Sosyal Yayınlar'ın geçenlerde yolladığı pakette, da-
ha çok yayınevinin son birkaç yıl içinde çıkardığı ki-
taplar vardı.
Ülkemizde sanat felsefesini ve estetiği çağdaş te-
meller üzerine oturtma çabasını yorulmadan sürdüren
Ismail Tunalı Hocamızın Sanaf Ontolojisi, zaten bij-
diğim bir eserdi. Emst von Aster'den, rahmetji Ma-
cit Gökberk Hocamızjn çe\âfdlği Bilgi Teorisi v&JÛttG-
tıküa öyle, . ^
Benim için asıl yeni olan, Prof. Ahmet Arslan'ın çe-
virdiği Aristoteles'm Metafizik'\ oldu. 600 küsûr say-
falık dev bir eser ve o ne titiz ve hünerli çalışma!
Kendim yapmışcasına gönendim.
Yanında. Cenap Karakaya'nın Hegel'den çevirdi-
ği Hukuk Felsefesinin Prensiplen. Nice çileli bir çalış-
ma olduğu her sayfasından anlaşılıyor..
Bunlar üzerinde aynca duracağım.
Sosyal Yayınlar, bir boşluğu daha doldurmaya gi-
rişmiş: Filiz Oktem'e Uygulamalı Latin Dıli diye ciddi
bir kitap hazırlatmış; Sina Kabaağaç'la Erdal Alo-
va'ya da hacımli bir Latince/Türkçe Sözlük.
İki ciltlik bir son eser var ki, derinden derine hüzün-
lendim karşısmda: Muzaffer Şerif'in Sosyal Psikolo-
jiye Giriş'i idi bu. Şu, 4O'lı yıllarda, başanlı çalışmala-
rının önünü daha da açacak yerde, görüşlerinden do-
layı üniversitedeki kürsüsünden kopanp hapse attığı-
mız parlak zekâ! Muzaffer Şertf, Amerika'ya gidecek,
el üstünde tutulacak. sosyal psikoloji diye yeni bir bi-
lim dalının kurucuları arasında yer alacaktır. 1988'de
öldüğünde de, genye büyük eserler bırakacaktır, bize
de -ebedî sıyrılamayacağımız- koskoca bir utanç!
Sosyal Yayınlar, bu büyük bilim adamının temel ese-
rini yayımlarken, utancımızı biraz hafifletmek istemiş.
Eli öpülesi bir iştir yaptığı. ^
-
40'lı yıllar, Türkiye'de politikanın kirtendiği yıllardı.
:
Bugün de kırlenmiştir, bir an önce temizlenmelidir.
Yeni kurbanlar vermemek için de...
Köstebek davası
Sarmusak'a tahliye
ANK\RA (Cumhuri-
yet Bürosu) - Deniz Kuv-
vetleri Komutanlığı'na ait
bazı gizli ve belgelerin sız-
dınldığı iddiasıyla açılan
davada askeri istihbarat
belgelerini emniyete ulaş-
tırdığı iddiasıyla yargıla-
nan sanık onbaşı Kadir
Sarmusak tahliye edildi.
Mahkeme heyeti. Sarmu-
sak'ın daha önce tahliye
edilen BülentOrakoğhı ile
aynı suç maddesi kapsa-
mında yargılandığına dik-
kat çekerek Anayasa'nın
eşıtlik ilkesine uygun ha-
reketle tutuklu kalmasını
gerektirecek durumun da
söz konusu olmadığını
açıkladı. Sarmusak'ın ka-
lan askerlık süresini Deniz
Kuvvetleri Komutanlığı
hizmet birhğinde tamam-
layacağı öğrenildi.
Davanın dünkü duruş-
masında Deniz Kuv\ etleri
Komutanlığı istihbarat
Dairesi'nde görevli astsu-
bay Asım Özdemir tanık
olarak dinlendi. Özdemir
ifadesinde, Sarmusak'a.
iddia ettiği gibi gizli belge-
lerin yazım işinin verılme-
diğini belirterek dışarıya
sızdırıldığı iddia edilen
belgenin aslının kendile-
rinde bulunmasının müm-
kün olmadığını bıldirdi.
Özdemir, savcının ısrarla
istemesi üzerine, belgede-
ki benzer yazım yanlışlan-
nı yaparak bilgisayarda ye>-
ni bir belge hazırladıklan-
nı belirtti. '•
Bunun üzerine sanık
Sarmusak'ın avukatı Nafl
Karaarslan, Orgeneral Çe-
\ik Bir'de bulunan asıl beV-
geyi istemeyen savcının
davada taraflı olduğunu ve
objektifliğini yitirdiğini
ileri sürerek duruşmadao
çekilmesini istedi. Savci
Mehmet Venigün ise. Ka7
raarslan'a karşı çıkarak
hakkında yasal işlem ya:
pılmasını istedi. Duruşma»
da tanık olarak dinlenen
aynı dairede görevli binbaj
şı Hakan Peüt de. Sarmu-
sak'a gizli belge ve yazılaS
rı yazma görevinin verilv
mediğini ileri sürerek
"Onbaşı biraz meraklı bir
yapıva sahipti" dedi. Sar*
musak'ın sorgusunu yapaa
yarbay Mehmet Aygünef
Sarmusak'a işkence yapıt
madığını savunarak sorgu*
su sırasında olayı itiraf et»
tigini söyledi. Duruşmaya
iki saat ara verildikten son^
ra mahkeme başkanı, Sar-
musak'ın oyçokluğu ile.
tahliye edildiğini açıkladı.
Savcının suç duyurusu ta-
leplerini reddeten mahke-
me heyeti duruşmayı 24
ekime erteledi.