Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
27 OCAK 1997 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOM
Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz, gümrük birliğinin ilk yılının muhasebesini yaptı
'Gümrük birliği planımız tutmadı'Ekonomi Servisi - Türkiye'nin Avrupa Birliği'yle
gerçekleştirdiği gümrük birliğınin ilk yılında plania-
nn gerisinde kalındığını belirten Dev let Bakanı Ayfer
Yılmaz, "Rekabet kurulunun oluşturulması, Gümrük
Kanunu'nun ve diğer düzenlemelerin uygulamaya ko-
nulmasıkonulannda biraz geçkalmışdurumdayız" de-
di. Avrupa Birliği'nin ortak rekabet ve ticaret politi-
kalanna uyumun gerçekleştirilmesi. sanayinin yük-
sek koruma duvarlannın ardından çıkanlmasının, diin-
yanın gelişmiş ekonomilen ile rekabet açısından
önemli olduğunu kaydeden Devlet Bakanı Ayfer Yıl-
maz, îstanbul Tekstil \e Konfeksıyon Ihracatçılan Bir-
likleri'nin (tTKİB)yayınorganı Hedefdergisineyap-
tığı açıklamada, hükümetten kaynaklanan eksiklikle-
rin gıderilmesı ıçin tüm çabanın gösterildiğini söyle-
di. Türkiye tarafı dışında Avrupa Biriigi'nin de bazı
yükümlülükJerini yerine getirmediğıni belirten Ayfer
Yılmaz şu açıklamalan yaptı:
"Mali yardımın siyasi polemik konusu \apdmasi,
AB'ninçeşitlibirimleriarasında Türkheileilişkilerin
niteliğinin tam olarak anJaşılmamasuıdan kaynakla-
nan koordinasyon eksikliğL, üst düzey siyasi diyalog
mekanizmasında yaşanan gecikmeler ve tavsiye kara-
nnda yer alan hususların hayata geçirilmemiş olması
I ürkive'nin topluluk ile ilişkilerini ctkilemekte ve ba-
zı sıkmtılara yol açmaktadır."
Gümrük bırıiğının ilk yılında planlananm aksine ih-
racatın hız kesmesı. ithalatta ise yüksek artışla ilgili
olarak ithalatın yaıınm mallanna yönelmış olması-
nın. hükümetın büyük bir kaygıya kapılmasını engel-
lediğını kaydeden Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz şöyle
devam etti:
"Artan yaünmlann ülkenin ihraç edilebilir değer-
ierinde yükselişe yol açacağı ve iç piyasada ithalata ra-
kip üretim olanaklan yaratacağı göz ardı edilmemcli-
dir. İhracat cephesinde ise benüz hızlı bir arüş gözJen-
memektedir. Bu durumun Avrupa'daki ve özellikleAJ-
manya'daki ekonomik durgunluktan kaynaklandtğı
tahmin edilmektedir."
Irak'la 30 milyon dolarlık mal anlaşması yapılabildi
Boru hattında düş kınklığıANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Türkiye, Birleş-
miş Mılletler'ın (BM) 986 sayılı Güvenlık Konseyi ka-
ran ile altı aylık süre ıçin 2 milvar dolar tutannda pet-
rol satarak gıda \e ılaç gereksinımlennı karşılamakta
olan Irak'la ticaret konusunda düş kınklığına uğradı.
lrak"ın ılaç ve gıda için açtıfı ! 50 milyon dolarlık ilk
ihalede, Türkiye yalnızca 30 milyon dolarlık pay alabıl-
dı. Mısır'ia 20 milyon dolarlık anlaşma ımzalayan Irak,
sınırlı ticaret pazannda en önemli payı Çekiç Güç'ten
çekilen Fransa ile Almanya'nın firmalanna tanıdı.
2 milyar dolarlık petrol satışı karşılığında Irak'a 400
milyon dolarlık gıda ve ilaç satma planı yapan Türk fir-
malan, rekabetedemedıler. Aiman bilgıleregöre Irak'm
150 milyon dolarlık ilk ihaleye katılan 22 Türk firma-
sından yalnızca 7'si 30 milyon dolarlık mal ıçin anlaş-
ma yapabildi. Geri kalan bölüm 11 yabancı fırma tara-
fmdan kazanıldı. Irak, ihale yöntemiyle toplam olarak
650 milyon dolarlık mal alabilecek.
Yetkililer, özellikle ilaç ıhalesinde Türk firmalannın
bio-teknik standardına sahip olmadıklan için mal sata-
madıklanna dikkat çektiler.
DÜNYA EKONOMİSİNEBAKIŞ / ERGINYILDIZOĞLU LONDR.4
'Kapitalizm Demokrasiyi Tehdit Ediyor'Bu sözlerbenim gibisosyalist birya-
zaradeğil; "lyibirgünde, bir milyar do-
lar kazanan", 1992'de yaptığı spekü-
lasyonlaria, Ingiltere'mn Avrupa Para
Birliğı'nden çıkmasına yol açan Geor-
ge Soros isimli bir yatınmcıya ait. So-
ros'un geçen hafta Isveç gazetesi Da-
ges Nyheter ve ABD dergisi At/antic
Monthly'öe yayımlanan ve bu temayı
işleyen, "Kapitalist Tehlike" başlıklıde-
nemesi büyük ilgı gördü ve şimşekleri
de üzerıne çekti. Mali sermayenin söz-
cüsü, küreselleşmenin amansız savu-
nucularından biri olan The Economist,
"Soros, görüşleri ıhmal edilemeyecek
kadar çok para yapmış bıridir ve bu
yüzden de ciddiye alınması teh/ikesı
vardır" diyerek endişesıni dile getirdi.
(25/1/97).
Soros diye biri...
Başarısı ve Doğu Avrupalı muhalefet
grupJarı arasında da bolca yaptığı ma-
li yardımlarla 1980'lerde sadece yatı-
nmcılar arasında bilinen Soros'un ulus-
lararası meşhurlar listesine girmesi,
1^92'deki Avrupa para krizj sırasjrida
gerçekleşti. Soros, 1992'de 1 milyarı
kendi parası olmak üzere 9 milyar po-
und borç aldı, sonra bunu sattı ve Al-
man Markı aldı. Ingiliz Merkez Banka-
sı dayanamayıp sterlini devalüe edin-
ce Soros tekrar stertin aldı, borcunu
ödedi ve yaklaşık 2 milyar dolar kâr et-
ti. Ingiliz Merkez Bankası'nı "kumarda
yenen" adam olarak, ışıklar üzerinde
yoğunlaştığında, Soros'un Yahudisoy-
kınmından sahte pasaportla Ingilte-
re'ye kaçmış bir Macar Yahudisı oldu-
ğunu öğrendik. Neredeyse sıfırdan mil-
yarderolan Soros, ingiltere'de London
School of Economist'ı bitırdikten son-
ra ABD'ye gelerek kendi yatırım fonu-
nu kurmuş. Daha sonra bu fona,
LSFdeki "sevgili hocası" Karl Pop-
per'in teorilerine ve Alman fizıkçı VVer-
ner Heisenberg'in kuvantum (quan-
tum) mekanığindeki "belirsizlik ilkesi-
ne"atıfla, "Ouantum" ismini vermiş. (1)
Sadece en zengin ınsanların katılabil-
diği, hacminin 30 milyar dolar civann-
da olduğu tahmin edilen bu fon, yılda
ortalama yüzde 35'lik bir getiri ife son
65 yılın en başarılı fonlarınclan biri ola-
rak biliniyor.
Soros'a olan ilginın bir diğer kayna-
ğı daDoğu Avrupa'da eski SSCB böl-
gesinde çeşitli kuruluşlara ve insanfa-
ra yaptığı yardımlar. Devletlere değil de
kendi kurduğu vakıflar aracılığıyla "ih-
tiyacı olan" birey ve kurumlara, doğru-
dan yardım eden Soros, kendi açıkla-
malarına bakıhrsa bu bölgede serbest
piyasanın yıkıcı etkilerine karşı ve eko-
nomik kalkınmanın, dolayisıyla demok-
rasinin gerçekleşmesi için çalışıyor. So-
ros 1989'dan beri de bölgenin kalkın-
ması için uluslararası bir "Marshall Pla-
nı" gerektiğıni savunuyor. Bu konuda
aşağıda bir çift laf daha edeceğim. Bu
hayırsever faaliyetleri için 1992'den be-
ri, 25 ülkede etkinlik gösteren vakıflan
aracılığıyla yılda yaklaşık 300-400 mil-
yon dolar harcama yapan Soros şimdı
bölgede en etkin bağımsız (bir devlete
tabi olmayan) odak halıne gelmış du-
rumda. "EtkinliklerimiziAlmanya, Fran-
sa ve Ingiltere ile uyumlulaştırmaya ça-
lışıyoruz" derken de Soros'un, bu gü-
cünün farkında olduğu anlaşılıyor. Es-
ki ABD Içişleri Bakan Yardımcısı Stro-
be Talbott'un, Soros Vakfı için söyle-
diği "bağımsız, müttefıkvedostbirvar-
lık" (The Jarusalem Post. 11/24/95)
sözleri de Soros'un bölgedeki önemi-
nin genel kabul gören bir durum oldu-
ğunu gösterıyot.
Bu derecede uluslararası ağırlığa sa-
hip, servetini uluslararası spekülasyo-
na, yani küreselleşmenin nimetlerine
borçlu bir yatırımcının, "Faşizm ve ko-
münlzmden sonra, demokrasinin düş-
manı artık serbest piyasadır" ifadeleri
ister istemez, küreselleşme yanlılann-
dan da eleştıri alacaktı. Öyle de oldu.
The Economist, küçümseme ve üzeri
isteksizce örtülmüş hakaretlerle dolu
bir baş makale ile Soros'a saJdırdı ve
Soros'un "yutamayacağı kadar büyük
bir lokma çiğnediğini" söyledi. Hatta
rnakalenin kapanış cümlelerinde So-
ros'un akli dengesini bile sorguladı. The
Economist'e göre "Soros'un görüşleri
tümü ile yanlıştı."
Soros'un "Kapitalist Tehlike" isimli
denemesinde dıle getirdiği, "Ben ser-
vetimi uluslararası mali piyasalarda
yaptım, ama yine de bugün 'bırakınız
yapsınlar' kapıtalizminin ve piyasa de-
ğerlerinin yaşamımızda kontrolsüz ya-
yılmasının açık ve demokratik toplu-
mumuz için büyük bir tehlike oluştur-
duğunu düşünüyorum" diyor. Soros'a
göre "kontrolsüz kapitalizmin bireysel
çıkan genel çıkann üzerine koymasının
ve parayı bütün değerlehn tek ölçüsü
olarakyerleştinmesirun, gelirdağılımın-
da bozukluklar ve yoksulluk yaratarak
toplumsal istikran bozuyor ve otoriter
karşı tepkileriçin ortam hazırlıyor." So-
ros'a göre bugün demokrasiye en bü-
yük tehdit bizzat kapitalizmin kendisin-
den geliyor. Soros'a göre "başanlı ol-
mak haklı olmak anlamına da gelmi-
yor" (The Atlantic Monthly, 24/1/97).
Soros'un bufilantropikgörüşlerinin ı-
ki kaynağı var. Birincisi filozof Karl Pop-
per diğeri de John Maynard Keynes
Popper insan bilgisinin eksik ve göreli
olduğundan hareketle görüşlerini kur-
muş. Popper'e göre bir teorinin bilim-
sel olmasının ölçütü, kendi içinde red-
dedilebilme ölçütünü de taşımasıdır.
Teon bu ölçute göre reddedilebilir ya da
reddedilene kadar yaşar. Bazı teoriler
reddedildikten sonra. "ad hoc" bir hi-
potezle, yani kısmi düzeltme ile yaşa-
maya ve kullanılmaya devam edilebilir-
Sermaye Piyasası Kuruiu
ALIM SATIM ARACILIĞI YETKİ BELGESİ
Numarası
ARK/ASA-224
Tarihi
06.01.1997
Sermaye Pıyasası Kurulu'nca Körfez Yatınm A.Ş.'nın
06.01.1997 tanhınden itibaren "Alım Satım Aracılığı"
faaliyetinde bulunması uygun görülmüştür.
Bu belge 3794 sayılı Kanun ile değişik 2499 sayılı
Semnaye Piyasası Kanunu'nun 31 'inci maddesı
uyannca verilmiştir.
Ali İhsan KARACAN
Kurul Başkanı
Ortakhğın:
Bağlı olduğu T. Sıcıl Memurluğu
Sıcil No
Istanbul
359476/307058
Sermaye Piyasası Kuruiu
HALKA ARZA ARACILIK YETKİ BELGESİ
Numarası
ARK/HAA-141
Tarihi
06.01.1997
Sermaye Piyasası Kurulu'nca Körfez Yatınm A.Ş.'nin
06.01.1997 tarihinden itibaren "Halka Arza Aracılık"
faaliyetinde bulunması uygun görülmüştür.
Bu belge 3794 sayılı Kanun ile değişik 2499 sayılı
Sermaye Piyasası Kanunu'nun 31 'inci maddesi
uyannca verilmiştir.
Ali ihsan KARACAN
Kurul Başkanı
Ortakhğın:
Bağlı olduğu T. Sıcil Memurluğu
Sıcıl No
: Istanbul
: 359476/307058
Sermaye Piyasası Kuruiu
MENKUL KIYMETLERİN GERİ ALMA (REPO) VEYA SATMA
(TERS REPO) TAAHHUDÜ İLE ALIM SATIMI YETKİ BELGESİ
Numarası Tarihi
ARK/RP-130 06.01.1997
Sermaye Piyasası Kurulu'nca Körfez Yatınm A.Ş.'nin
06.01.1997 tanhınden itibaren "Menkul Kıyrnetlerin Gen
Alma veya Satma Taahhüdü ile Alım Satımı" faaliyetinde
bulunması uygun görülmüştür.
Bu belge 3794 sayılı Kanun ile değişik 2499 sayılı
Sermaye Piyasası Kanunu'nun 31 'ıncı maddesi uyannca
verilmiştir.
Ali İhsan KARACAN
Kurul Başkanı
Ortaklığın:
Bağlı olduğu T. Sıcil Memuriuğu
Sıcıl No
• Istanbul
: 359476/307058
Sermaye Piyasası Kuruiu
PORTFÖY YÖNETİCİLİĞİ YETKİ BELGESİ
Numarası
ARK/PY-109
Tarihi
06.01.1997
Sermaye Piyasası Kurulu'nca Körfez Yatırım A.Ş.'nin
06.01.1997 tarihinden itibaren "Portföy Yöneticilıği"
faaliyetinde bulunması uygun görülmüştür.
Bu belge 3794 sayılı Kanun ile değişik 2499 sayılı
Sermaye Piyasası Kanunu'nun 31'ıncı maddesi
uyannca verilmiştir.
Ali ihsan KARACAN
Kurul Başkanı
Ortaklığın:
Bağlı olduğu T. Sicil Memurluğu
Sıcıl No
. Istanbul
. 359476/307058
Sermaye Piyasası Kuruiu
YATIRIM DANIŞMANUĞI YETKİ BELGESİ
Numarası
ARK/YD-95
Tarihi
06.01.1997
Sermaye Piyasası Kurulu'nca Körfez Yatınm A.Ş.'nin
06.01.1997 tarihinden itibaren "Yatınm Danışmanlığı"
faaliyetinde bulunması uygun görülmüştür.
Bu belge 3794 sayılı Kanun ile değişik 2499 sayılı
Sermaye Piyasası Kanunu'nun 31'inci maddesi
uyannca verilmiştir.
Ali ihsan KARACAN
Kurul Başkanı
Ortaklıâın:
Bağlı olduğu T Sıcıl Memurluğu
Sıcıl No
. Istanbul
353476/307058
Başbakanlık
Sermaye Piyasası Kuruiu
ARK/KRD-97
Tarihi
06.01.1997
Kredıli Menkul Kıymet. Açığa Satış ve Menkul
Kıymetlerin Ödünç Alma ve Verme Işlemlen izin Belgesı
Körfez Yatırım A.Ş.'nin kredilı menkul kıymet, açığa
satış ve menkul kıymetlerin ödünç alma ve verme
işlemleri yapması uygun görülmüştür.
Bu belge sen: V No: 18 sayılı tebliğin 4'üncü maddesi
uyannca venlmıştır.
Ali İhsan KARACAN
Kurul Başkanı
Körfez Yatırım
Bahçeler Sokak No: 25 Mecidıyeköy 80290 Istanbul
Telefon: (0212) 267 38 19 - 288 33 61 - 288 33 67 Faks: (0212) 266 37 20
ler. Bu yüzden Popper toplumda kök-
lü değişiklik prpjelerine, dolayısıyla sos-
yalizme karşı çıkmış ve bunun yerine
"toplumsal mühendislik", yani toplu-
mun aksayan yanlarının düzeltilmesini
önermişti. Keynesgil görüşler ise tam
da bunu yapar görünüyordu. Sosyal
demokrasi 1950'den sonra reformizmi
(yani sosyalizme reformlaryolu ile geç-
me teorisi) bırakıp bu "mühendisliği"
benimsedi. Bugün geldiği yer malum.
Popper'ın görüşleri, o dönemde
LSE'de ders veren Imre Lakatoş ve
Paul Fayarabend tarafından "deney
ile teori arasında aynm yapmanın
mümkün olmadığından" hareketle am-
pırızm olarak şıddetle eleştirildi. Faya-
rabend teorilerin kanıtlanmasının ya da
reddedilmesının toplumsal bir süreç ol-
duğunu ileri sürerken Imre Lakatoş, te-
orilerin "araştırma projeleri" şeklinde
birçok yönden gelen gelişmelerle iler-
lediğini ve zamanla daha çok olguyu
açıklayabildiği için eskı teorilenn yeri-
ne geçtiğini savundu.
Keynes ise piyasaların, geleneksel
olarak inanıldıgı gibı rasyonel olmadı-
ğını, kendi kendine dengeye gelmedi-
ğini savunmuştu. Keynes'e göre hükü-
metler işsizliği ve piyasa dengesizlikle-
rini, krizlerin etkilerıni azaltmak için pi-
yasalara müdahale etmeliydiler. Key-
nes'in Soros'a benzer bir yani da var.
Keynes de uluslararası piyasalarda oy-
nayarak büyük paralar yapmış biri.
Genel eğilime ters biri
Bu iki görüş bir taraftan Soros'u pi-
yasaların denetlenmesi gerektiği fikrine
götürüyor, dığer taraftan da yatırım
stratejisini oluşturuyor. Soros aynı Key-
nes gibi piyasadaki genel eğılimi tespit
ediyor ve bunun aksine oynuyor. Örne-
ğin Keynes, 1930'larda Roosevett'in
ABD elektrık ağını millileştirmeyeceği-
ni doğru tahmin ettı ve herkesin aksi-
ne, değeri hızla düşen hisse senetleri-
ni topladı. Keynes haklı çıktı ve hisse
senetleri eski değerine ge-
lınce de büyük para kazan-
dı. Soros da 1992'de genel
eğılimin aksine ingiltere'nin
APS içinde kalmayacağına
inandığı ıçin ve bu yönde
spekülasyon yaptığı ıçin ka-
zandı. Tam bu noktada So-
ros'un Doğu Avrupa mace-
rasına geri dönebiliriz.
Bugün Batı'nın Doğu Av-
rupa'ya yeterince mali yar-
dım yapmadığını herkes ka-
bul ediyor. Yani genel trend,
Doğu'nun henüz yatınma
uygun olmadığı, istikrarsız
olduğu yolunda. Soros ise
bir taraftan Batı hükümetle-
rini Doğu'ya yardım etmeye
zorluyor, hatta bir "Marshall
Planı" öneriyor, diğer taraf-
tan da kendisi genel eğilimin
tersine giderek bu piyasa-
larda derinlemesine yerleşi-
yor, ilişkilerini genişletiyor.
Eğer bir gün bu Marshall
Planı gerçekleşırse bundan
en hızlı ve en büyük çapta
kim kazançlı çıkacak dersi-
niz?
Bitirirken, geçici olarak si-
nizmi bir kenara bırakalım ve
Soros'un, "Herkes mutlak
gerçeği söylediğine ilişkin
iddiasını bilime atıfla kanıtia-
maya çalışıyor. Ancakbura-
da söz konusu olan (insan
iradesini de içerdiği için-
E. Y.) içsel olarak hatalı birbi-
limdir. Dünya, 'bırakınız yap-
sınlar' teorisinden vazgeç-
mezse aşın bireycilik, birey-
lerin ve devletlerin işbirliğini
imkânsız kılarak istikrarsızlı-
ğa ve çöküşe yok açacak"
tespitlerini dönelim. Bu söz-
ler küreselleşmenin ve piya-
sa ekonomisinın tahrip gücü
yüksek etkilerinden şikâyet
edenlerin artık sosyalistlerle
sınırlı olmadığını gösteriyor.
Bizzat bu tahribattan kazanç
elde edenler de gidişten en-
dişe duymaya başladılar.
(1) Robert Slater (1995) The Lıfe
Tımes and Tradıng Secrets of
the VVord's Greatest Investor.
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
Geç de Olsa...
Toplumsal bellek yetersizliği, kimi durumlarda
derinleşiyor. Süreklilik kazanan olumsuzluklar, eko-
nomik ve siyasal bunalımlar, "toplumsal unutkan-
lık" yaratıyor.
Tam bu sırada, TÜSİAD'ın demokratikleşme
önerilerigündemegelmektedır. Önceyıllardırunut-
turulmaya çalışılan kımi çok önemli "demokratik
değerleri", geç kalmış da olsa, yeniden anımsat-
makla TÜSİAD çok büyük bir "toplumsal sorumlu-
luk" örneği vermektedir. Çok güçlü ve kapsamlı
içeriğine ek olarak TÜSİAD'ın demokratikleşme
önerileri salt bu açıdan çok olumludur.
• • •
Kapitalist üretim biçiminin "bireyin özgürleşme-
s/"ne koşut geliştiği bilinir. Kapitalizm, bir yönden,
düşünce ve davranışlarıyla "birilerine" "bağımlılık-
tan kurtulan" bireyin ürünüdür; öbür yönüyle de
kapitalizm öncesi üretim yapılarına göre bireyi öz-
gürleştinci birsüreçtır. Kapitalizmin variığı, "bireyin"
kârarayan girişimci, ücretli işçi, alıcı-satıcı vetüke-
tici olarak özgürce davranabilmesine doğrudan
bağlıdır. Bunun için de birey "toprak sahibıne" ya
da dinsel, töresel ya da geleneksel başka noktala-
ra bağımlılıktan kurtulmalıdır.
Yaklaşık ikı yüzyıl öncesinin "aydınlanma" çaba-
lanyla başlayan ve yanm yüzyıl öncesinin Birleşmiş
Milletler'in insan Hakları Bildirgesi ile uluslararası
düzleme taşınan "temel hak ve özgürlükler" bu an-
layışm temelidir. Bunların başında da düşünce öz-
gürlüğü ve "eşitlik" ilkeleri gelir. Herkese düşünce
ve görüşlerini açıklama özgüriüğü kesinkes sağlan-
madıkçavede "herkes, dil, ırk, cinsiyet, siyasal dü-
şünce, felsefi manç, din ve mezhep aynmı yapıl-
maksızın" yasa önünde eşit sayılmadıkça ve özel-
likle de bu ilkelertüm toplumsal işleyişte "yaşama
geçinlmedikçe"demokrasiden söz edilemez. Bun-
lar demokrasinin olmazsa olmaz, en az koşulları-
dır. Bunlarsız ne "işkencenin insanlık suçu sayılma-
s/"sağlanabıliyor. nede siyasal partilerin, seçimle-
rin ve benzer siyasal süreçlerin bir anlamı kalıyor.
Tam tersine toplumsal devingen gelışmeyı sağla-
yacak "canlılık" sağlanamıyor, bilim ve sanat üre-
timi baskı ile sürekli köreltiliyor, yargı bağmısızlığı
boşlukta kalıyor; basın-yayın baskı altında tutulu-
yor; eğitim, ortaçağın karanlık düşünceleriyle, in-
sanı ınsana kul-köle eden tutuculuğun egemenliği
altına girıyor.
TÜSİAD ilk kez kendi sınıfsal konumunun de-
mokratik gereklerini yerine getiren kapsamlı ve
olumlu bir tutum sergıliyor.
• • •
içeriğınin bir yönünü ele almadan TÜSİAD'ın
önerilerinin genel bir "eksığı" belirtilmelidir. Önen-
lerin eksik yönü "toplumsal" ya da sosyal hak ve
özgürlüklerdir. Kısaca emek kesıminın demokratik
ve ekonomik ıstemleridır. Küreselleşmenin yarattı-
ğı "emeğin sıkışması" ortamında bu nokta büyük
önem taşıyorsa da emekçılerin istemlerini "yazma-
sı"gereken TÜSİAD değildir. Demokratikleşmenin
bu sayfasını yazma, bir ışveren örgütünün değıl, iş-
çi örgütü ya da örgütlerinin görevi olmak gerekir.
• • •
TÜSlAD'ın önerileri kuşkusuz enine boyuna tar-
tışılacaktır. Bu çerçevede, önerilerin biryönüne de-
ğinmek gerekiyor.
TÜSİAD siyasal yapılanmada, cumhurbaşkanlı-
ğının yerine başkanlık" öneriyor. Yani cumhurbaş-
kanlarının doğrudan halkoylarıyla seçilmesi, buna
bağlı olarak daha geniş yetkilerle donatıldığı bir
yaklaşımı benımsiyor.
Bilindiği gibi dünyada neredeyse tek "başanlı"
başkanlık örneği, ABD'dir.
Ancak bu ülkenin gerçekten "kendine özgü"\a-
rihsel ve toplumsal bir gelişim süreci geçeriidir. Ör-
neğin. ABD'de eğitimden sağlığa, iç güvenlikten
yargıya hemen tüm süreçler "eyalet" düzleminde
çözümlenır. Yerel yönetim geleneği çok güçlüdür.
Kaldı kı ABD'de sivil ve kamusal gerçekten çok
güçlü bir "kurumlaşma" vardır; üstelik kurumlar
"tepeden ınme" altüst etmelerle değil kendi iç de-
vingenliklerıyle gelişmiştir. Yargı alanında Yüksek
Mahkeme, ekonomi, özellikle de para polıtıkalannı
belirlemede de Federal Rezerv düzeni belirie/ici-
dir. Bütçe ve bürokrat atamalarında Senato ve Tem-
silciler Meclisı kesin söz sahibidir.
ABD Başkanı esas olarak dış politika ve savun-
ma konulannda etkilidır ve ülkenin genel ekonomik
ve siyasal gidişine yön verir.
Demokratik "kurumlaşmanın olmadığı", çok ye-
tersiz kaldığı ya da kurumların siyasetçilerce sürek-
li baskı altında tutulduğu ülkelerde başkanlık siste-
mi tam anlamıyla "toprak ve rant çıkahannın ege-
menliğine" dönüşmektedir. Bunun "tahhsel örne-
ği" Latin Amerika'dır. ABD, kendi düzenini bunca
uğraşmasına karşın "arka bahçesi" saydığı Latin
Amerika ülkelerine bir türlü satamıyor.
Bunun nedeni, esas olarak Latin Amerika'daki
"kurumsal azgelişmişliktir". Latin Amerika'nın baş-
kanlı ülkelennde yüzyıllardır, ne kapitalizm gelışe-
biliyor, ne de siyasal demokrasi.
TÜSİAD yorumcularının başkanlık önerisini her
yönüyle yeniden değerlendirmeleri gerekiyor.
iki aylık borç yiikü yarım katrilyon
1998'de 'faiz
dağı' oluşuyor
ANKARA (ANKA) -
Hükümetin, 1997 yılını
sıçrama yılı olarak kabul
edip ıç borçlanmasının tü-
münü 13 av vadeye fiks-
lemesı, gelecek yılın ilk i-
kı ayında ödenmesi gere-
ken ıç borç miktannı şim-
diden bir katrilyona yak-
laştırdı.
Hazine'nin. geçen yılın
arahk ayında Ocak 1998
vadesiyle. bu yıl ocak
ayında da Şubat 1998 va-
desiyle yaptığı iç borçlan-
malar, 1998 yılına çok bü-
yük miktarlarda bir iç
borç geri ödeme yükünün
aktanlmasına yok açtı.
Hazine Müsteşarlı-
ğf ndan elde edilen bilgi-
ye göre geçen yıl vebuyıl
içerisinde 399 gün vadey-
le yapılan borçlanmalann
toplam tutan 824.4 trilyon
liraya ulaştı.
Hazine. bu borçlanma-
lardan toplam 357.1 tnl-
yon liralık nakıt girdisi
sağlarken 467.3 trilyon li-
ralık bir faiz borcunun al-
tına gırmiş oldu.
Bu rakam 1 katrilyon
568 trilyon lira olarak ön-
görülen 1997 yılı iç borç
faiz ödeneğinin yüzde
30"una denk düşüyor.
Bu durumda Hazine. bu
yılın tümünde ödeyeceği
iç borç faizınin. yaklaşık
yüzdo 50'utıu gelecek yı-
lın ilk ikı ayında ödemek
zorunda kaîacak.
Öte yandan piyasalar-
da, faiz oranları düşme
eğılimi gösterirken Hazı-
ne'nın 13 ay gibi uzun bir
vadeyle borçlanmasının
ne ölçüde doğru bir seçım
olduğu da tartışılıyor.