25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 OCAK 1997 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOM Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz, gümrük birliğinin ilk yılının muhasebesini yaptı 'Gümrük birliği planımız tutmadı'Ekonomi Servisi - Türkiye'nin Avrupa Birliği'yle gerçekleştirdiği gümrük birliğınin ilk yılında plania- nn gerisinde kalındığını belirten Dev let Bakanı Ayfer Yılmaz, "Rekabet kurulunun oluşturulması, Gümrük Kanunu'nun ve diğer düzenlemelerin uygulamaya ko- nulmasıkonulannda biraz geçkalmışdurumdayız" de- di. Avrupa Birliği'nin ortak rekabet ve ticaret politi- kalanna uyumun gerçekleştirilmesi. sanayinin yük- sek koruma duvarlannın ardından çıkanlmasının, diin- yanın gelişmiş ekonomilen ile rekabet açısından önemli olduğunu kaydeden Devlet Bakanı Ayfer Yıl- maz, îstanbul Tekstil \e Konfeksıyon Ihracatçılan Bir- likleri'nin (tTKİB)yayınorganı Hedefdergisineyap- tığı açıklamada, hükümetten kaynaklanan eksiklikle- rin gıderilmesı ıçin tüm çabanın gösterildiğini söyle- di. Türkiye tarafı dışında Avrupa Biriigi'nin de bazı yükümlülükJerini yerine getirmediğıni belirten Ayfer Yılmaz şu açıklamalan yaptı: "Mali yardımın siyasi polemik konusu \apdmasi, AB'ninçeşitlibirimleriarasında Türkheileilişkilerin niteliğinin tam olarak anJaşılmamasuıdan kaynakla- nan koordinasyon eksikliğL, üst düzey siyasi diyalog mekanizmasında yaşanan gecikmeler ve tavsiye kara- nnda yer alan hususların hayata geçirilmemiş olması I ürkive'nin topluluk ile ilişkilerini ctkilemekte ve ba- zı sıkmtılara yol açmaktadır." Gümrük bırıiğının ilk yılında planlananm aksine ih- racatın hız kesmesı. ithalatta ise yüksek artışla ilgili olarak ithalatın yaıınm mallanna yönelmış olması- nın. hükümetın büyük bir kaygıya kapılmasını engel- lediğını kaydeden Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz şöyle devam etti: "Artan yaünmlann ülkenin ihraç edilebilir değer- ierinde yükselişe yol açacağı ve iç piyasada ithalata ra- kip üretim olanaklan yaratacağı göz ardı edilmemcli- dir. İhracat cephesinde ise benüz hızlı bir arüş gözJen- memektedir. Bu durumun Avrupa'daki ve özellikleAJ- manya'daki ekonomik durgunluktan kaynaklandtğı tahmin edilmektedir." Irak'la 30 milyon dolarlık mal anlaşması yapılabildi Boru hattında düş kınklığıANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Türkiye, Birleş- miş Mılletler'ın (BM) 986 sayılı Güvenlık Konseyi ka- ran ile altı aylık süre ıçin 2 milvar dolar tutannda pet- rol satarak gıda \e ılaç gereksinımlennı karşılamakta olan Irak'la ticaret konusunda düş kınklığına uğradı. lrak"ın ılaç ve gıda için açtıfı ! 50 milyon dolarlık ilk ihalede, Türkiye yalnızca 30 milyon dolarlık pay alabıl- dı. Mısır'ia 20 milyon dolarlık anlaşma ımzalayan Irak, sınırlı ticaret pazannda en önemli payı Çekiç Güç'ten çekilen Fransa ile Almanya'nın firmalanna tanıdı. 2 milyar dolarlık petrol satışı karşılığında Irak'a 400 milyon dolarlık gıda ve ilaç satma planı yapan Türk fir- malan, rekabetedemedıler. Aiman bilgıleregöre Irak'm 150 milyon dolarlık ilk ihaleye katılan 22 Türk firma- sından yalnızca 7'si 30 milyon dolarlık mal ıçin anlaş- ma yapabildi. Geri kalan bölüm 11 yabancı fırma tara- fmdan kazanıldı. Irak, ihale yöntemiyle toplam olarak 650 milyon dolarlık mal alabilecek. Yetkililer, özellikle ilaç ıhalesinde Türk firmalannın bio-teknik standardına sahip olmadıklan için mal sata- madıklanna dikkat çektiler. DÜNYA EKONOMİSİNEBAKIŞ / ERGINYILDIZOĞLU LONDR.4 'Kapitalizm Demokrasiyi Tehdit Ediyor'Bu sözlerbenim gibisosyalist birya- zaradeğil; "lyibirgünde, bir milyar do- lar kazanan", 1992'de yaptığı spekü- lasyonlaria, Ingiltere'mn Avrupa Para Birliğı'nden çıkmasına yol açan Geor- ge Soros isimli bir yatınmcıya ait. So- ros'un geçen hafta Isveç gazetesi Da- ges Nyheter ve ABD dergisi At/antic Monthly'öe yayımlanan ve bu temayı işleyen, "Kapitalist Tehlike" başlıklıde- nemesi büyük ilgı gördü ve şimşekleri de üzerıne çekti. Mali sermayenin söz- cüsü, küreselleşmenin amansız savu- nucularından biri olan The Economist, "Soros, görüşleri ıhmal edilemeyecek kadar çok para yapmış bıridir ve bu yüzden de ciddiye alınması teh/ikesı vardır" diyerek endişesıni dile getirdi. (25/1/97). Soros diye biri... Başarısı ve Doğu Avrupalı muhalefet grupJarı arasında da bolca yaptığı ma- li yardımlarla 1980'lerde sadece yatı- nmcılar arasında bilinen Soros'un ulus- lararası meşhurlar listesine girmesi, 1^92'deki Avrupa para krizj sırasjrida gerçekleşti. Soros, 1992'de 1 milyarı kendi parası olmak üzere 9 milyar po- und borç aldı, sonra bunu sattı ve Al- man Markı aldı. Ingiliz Merkez Banka- sı dayanamayıp sterlini devalüe edin- ce Soros tekrar stertin aldı, borcunu ödedi ve yaklaşık 2 milyar dolar kâr et- ti. Ingiliz Merkez Bankası'nı "kumarda yenen" adam olarak, ışıklar üzerinde yoğunlaştığında, Soros'un Yahudisoy- kınmından sahte pasaportla Ingilte- re'ye kaçmış bir Macar Yahudisı oldu- ğunu öğrendik. Neredeyse sıfırdan mil- yarderolan Soros, ingiltere'de London School of Economist'ı bitırdikten son- ra ABD'ye gelerek kendi yatırım fonu- nu kurmuş. Daha sonra bu fona, LSFdeki "sevgili hocası" Karl Pop- per'in teorilerine ve Alman fizıkçı VVer- ner Heisenberg'in kuvantum (quan- tum) mekanığindeki "belirsizlik ilkesi- ne"atıfla, "Ouantum" ismini vermiş. (1) Sadece en zengin ınsanların katılabil- diği, hacminin 30 milyar dolar civann- da olduğu tahmin edilen bu fon, yılda ortalama yüzde 35'lik bir getiri ife son 65 yılın en başarılı fonlarınclan biri ola- rak biliniyor. Soros'a olan ilginın bir diğer kayna- ğı daDoğu Avrupa'da eski SSCB böl- gesinde çeşitli kuruluşlara ve insanfa- ra yaptığı yardımlar. Devletlere değil de kendi kurduğu vakıflar aracılığıyla "ih- tiyacı olan" birey ve kurumlara, doğru- dan yardım eden Soros, kendi açıkla- malarına bakıhrsa bu bölgede serbest piyasanın yıkıcı etkilerine karşı ve eko- nomik kalkınmanın, dolayisıyla demok- rasinin gerçekleşmesi için çalışıyor. So- ros 1989'dan beri de bölgenin kalkın- ması için uluslararası bir "Marshall Pla- nı" gerektiğıni savunuyor. Bu konuda aşağıda bir çift laf daha edeceğim. Bu hayırsever faaliyetleri için 1992'den be- ri, 25 ülkede etkinlik gösteren vakıflan aracılığıyla yılda yaklaşık 300-400 mil- yon dolar harcama yapan Soros şimdı bölgede en etkin bağımsız (bir devlete tabi olmayan) odak halıne gelmış du- rumda. "EtkinliklerimiziAlmanya, Fran- sa ve Ingiltere ile uyumlulaştırmaya ça- lışıyoruz" derken de Soros'un, bu gü- cünün farkında olduğu anlaşılıyor. Es- ki ABD Içişleri Bakan Yardımcısı Stro- be Talbott'un, Soros Vakfı için söyle- diği "bağımsız, müttefıkvedostbirvar- lık" (The Jarusalem Post. 11/24/95) sözleri de Soros'un bölgedeki önemi- nin genel kabul gören bir durum oldu- ğunu gösterıyot. Bu derecede uluslararası ağırlığa sa- hip, servetini uluslararası spekülasyo- na, yani küreselleşmenin nimetlerine borçlu bir yatırımcının, "Faşizm ve ko- münlzmden sonra, demokrasinin düş- manı artık serbest piyasadır" ifadeleri ister istemez, küreselleşme yanlılann- dan da eleştıri alacaktı. Öyle de oldu. The Economist, küçümseme ve üzeri isteksizce örtülmüş hakaretlerle dolu bir baş makale ile Soros'a saJdırdı ve Soros'un "yutamayacağı kadar büyük bir lokma çiğnediğini" söyledi. Hatta rnakalenin kapanış cümlelerinde So- ros'un akli dengesini bile sorguladı. The Economist'e göre "Soros'un görüşleri tümü ile yanlıştı." Soros'un "Kapitalist Tehlike" isimli denemesinde dıle getirdiği, "Ben ser- vetimi uluslararası mali piyasalarda yaptım, ama yine de bugün 'bırakınız yapsınlar' kapıtalizminin ve piyasa de- ğerlerinin yaşamımızda kontrolsüz ya- yılmasının açık ve demokratik toplu- mumuz için büyük bir tehlike oluştur- duğunu düşünüyorum" diyor. Soros'a göre "kontrolsüz kapitalizmin bireysel çıkan genel çıkann üzerine koymasının ve parayı bütün değerlehn tek ölçüsü olarakyerleştinmesirun, gelirdağılımın- da bozukluklar ve yoksulluk yaratarak toplumsal istikran bozuyor ve otoriter karşı tepkileriçin ortam hazırlıyor." So- ros'a göre bugün demokrasiye en bü- yük tehdit bizzat kapitalizmin kendisin- den geliyor. Soros'a göre "başanlı ol- mak haklı olmak anlamına da gelmi- yor" (The Atlantic Monthly, 24/1/97). Soros'un bufilantropikgörüşlerinin ı- ki kaynağı var. Birincisi filozof Karl Pop- per diğeri de John Maynard Keynes Popper insan bilgisinin eksik ve göreli olduğundan hareketle görüşlerini kur- muş. Popper'e göre bir teorinin bilim- sel olmasının ölçütü, kendi içinde red- dedilebilme ölçütünü de taşımasıdır. Teon bu ölçute göre reddedilebilir ya da reddedilene kadar yaşar. Bazı teoriler reddedildikten sonra. "ad hoc" bir hi- potezle, yani kısmi düzeltme ile yaşa- maya ve kullanılmaya devam edilebilir- Sermaye Piyasası Kuruiu ALIM SATIM ARACILIĞI YETKİ BELGESİ Numarası ARK/ASA-224 Tarihi 06.01.1997 Sermaye Pıyasası Kurulu'nca Körfez Yatınm A.Ş.'nın 06.01.1997 tanhınden itibaren "Alım Satım Aracılığı" faaliyetinde bulunması uygun görülmüştür. Bu belge 3794 sayılı Kanun ile değişik 2499 sayılı Semnaye Piyasası Kanunu'nun 31 'inci maddesı uyannca verilmiştir. Ali İhsan KARACAN Kurul Başkanı Ortakhğın: Bağlı olduğu T. Sıcıl Memurluğu Sıcil No Istanbul 359476/307058 Sermaye Piyasası Kuruiu HALKA ARZA ARACILIK YETKİ BELGESİ Numarası ARK/HAA-141 Tarihi 06.01.1997 Sermaye Piyasası Kurulu'nca Körfez Yatınm A.Ş.'nin 06.01.1997 tarihinden itibaren "Halka Arza Aracılık" faaliyetinde bulunması uygun görülmüştür. Bu belge 3794 sayılı Kanun ile değişik 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu'nun 31 'inci maddesi uyannca verilmiştir. Ali ihsan KARACAN Kurul Başkanı Ortakhğın: Bağlı olduğu T. Sıcil Memurluğu Sıcıl No : Istanbul : 359476/307058 Sermaye Piyasası Kuruiu MENKUL KIYMETLERİN GERİ ALMA (REPO) VEYA SATMA (TERS REPO) TAAHHUDÜ İLE ALIM SATIMI YETKİ BELGESİ Numarası Tarihi ARK/RP-130 06.01.1997 Sermaye Piyasası Kurulu'nca Körfez Yatınm A.Ş.'nin 06.01.1997 tanhınden itibaren "Menkul Kıyrnetlerin Gen Alma veya Satma Taahhüdü ile Alım Satımı" faaliyetinde bulunması uygun görülmüştür. Bu belge 3794 sayılı Kanun ile değişik 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu'nun 31 'ıncı maddesi uyannca verilmiştir. Ali İhsan KARACAN Kurul Başkanı Ortaklığın: Bağlı olduğu T. Sıcil Memuriuğu Sıcıl No • Istanbul : 359476/307058 Sermaye Piyasası Kuruiu PORTFÖY YÖNETİCİLİĞİ YETKİ BELGESİ Numarası ARK/PY-109 Tarihi 06.01.1997 Sermaye Piyasası Kurulu'nca Körfez Yatırım A.Ş.'nin 06.01.1997 tarihinden itibaren "Portföy Yöneticilıği" faaliyetinde bulunması uygun görülmüştür. Bu belge 3794 sayılı Kanun ile değişik 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu'nun 31'ıncı maddesi uyannca verilmiştir. Ali ihsan KARACAN Kurul Başkanı Ortaklığın: Bağlı olduğu T. Sicil Memurluğu Sıcıl No . Istanbul . 359476/307058 Sermaye Piyasası Kuruiu YATIRIM DANIŞMANUĞI YETKİ BELGESİ Numarası ARK/YD-95 Tarihi 06.01.1997 Sermaye Piyasası Kurulu'nca Körfez Yatınm A.Ş.'nin 06.01.1997 tarihinden itibaren "Yatınm Danışmanlığı" faaliyetinde bulunması uygun görülmüştür. Bu belge 3794 sayılı Kanun ile değişik 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu'nun 31'inci maddesi uyannca verilmiştir. Ali ihsan KARACAN Kurul Başkanı Ortaklıâın: Bağlı olduğu T Sıcıl Memurluğu Sıcıl No . Istanbul 353476/307058 Başbakanlık Sermaye Piyasası Kuruiu ARK/KRD-97 Tarihi 06.01.1997 Kredıli Menkul Kıymet. Açığa Satış ve Menkul Kıymetlerin Ödünç Alma ve Verme Işlemlen izin Belgesı Körfez Yatırım A.Ş.'nin kredilı menkul kıymet, açığa satış ve menkul kıymetlerin ödünç alma ve verme işlemleri yapması uygun görülmüştür. Bu belge sen: V No: 18 sayılı tebliğin 4'üncü maddesi uyannca venlmıştır. Ali İhsan KARACAN Kurul Başkanı Körfez Yatırım Bahçeler Sokak No: 25 Mecidıyeköy 80290 Istanbul Telefon: (0212) 267 38 19 - 288 33 61 - 288 33 67 Faks: (0212) 266 37 20 ler. Bu yüzden Popper toplumda kök- lü değişiklik prpjelerine, dolayısıyla sos- yalizme karşı çıkmış ve bunun yerine "toplumsal mühendislik", yani toplu- mun aksayan yanlarının düzeltilmesini önermişti. Keynesgil görüşler ise tam da bunu yapar görünüyordu. Sosyal demokrasi 1950'den sonra reformizmi (yani sosyalizme reformlaryolu ile geç- me teorisi) bırakıp bu "mühendisliği" benimsedi. Bugün geldiği yer malum. Popper'ın görüşleri, o dönemde LSE'de ders veren Imre Lakatoş ve Paul Fayarabend tarafından "deney ile teori arasında aynm yapmanın mümkün olmadığından" hareketle am- pırızm olarak şıddetle eleştirildi. Faya- rabend teorilerin kanıtlanmasının ya da reddedilmesının toplumsal bir süreç ol- duğunu ileri sürerken Imre Lakatoş, te- orilerin "araştırma projeleri" şeklinde birçok yönden gelen gelişmelerle iler- lediğini ve zamanla daha çok olguyu açıklayabildiği için eskı teorilenn yeri- ne geçtiğini savundu. Keynes ise piyasaların, geleneksel olarak inanıldıgı gibı rasyonel olmadı- ğını, kendi kendine dengeye gelmedi- ğini savunmuştu. Keynes'e göre hükü- metler işsizliği ve piyasa dengesizlikle- rini, krizlerin etkilerıni azaltmak için pi- yasalara müdahale etmeliydiler. Key- nes'in Soros'a benzer bir yani da var. Keynes de uluslararası piyasalarda oy- nayarak büyük paralar yapmış biri. Genel eğilime ters biri Bu iki görüş bir taraftan Soros'u pi- yasaların denetlenmesi gerektiği fikrine götürüyor, dığer taraftan da yatırım stratejisini oluşturuyor. Soros aynı Key- nes gibi piyasadaki genel eğılimi tespit ediyor ve bunun aksine oynuyor. Örne- ğin Keynes, 1930'larda Roosevett'in ABD elektrık ağını millileştirmeyeceği- ni doğru tahmin ettı ve herkesin aksi- ne, değeri hızla düşen hisse senetleri- ni topladı. Keynes haklı çıktı ve hisse senetleri eski değerine ge- lınce de büyük para kazan- dı. Soros da 1992'de genel eğılimin aksine ingiltere'nin APS içinde kalmayacağına inandığı ıçin ve bu yönde spekülasyon yaptığı ıçin ka- zandı. Tam bu noktada So- ros'un Doğu Avrupa mace- rasına geri dönebiliriz. Bugün Batı'nın Doğu Av- rupa'ya yeterince mali yar- dım yapmadığını herkes ka- bul ediyor. Yani genel trend, Doğu'nun henüz yatınma uygun olmadığı, istikrarsız olduğu yolunda. Soros ise bir taraftan Batı hükümetle- rini Doğu'ya yardım etmeye zorluyor, hatta bir "Marshall Planı" öneriyor, diğer taraf- tan da kendisi genel eğilimin tersine giderek bu piyasa- larda derinlemesine yerleşi- yor, ilişkilerini genişletiyor. Eğer bir gün bu Marshall Planı gerçekleşırse bundan en hızlı ve en büyük çapta kim kazançlı çıkacak dersi- niz? Bitirirken, geçici olarak si- nizmi bir kenara bırakalım ve Soros'un, "Herkes mutlak gerçeği söylediğine ilişkin iddiasını bilime atıfla kanıtia- maya çalışıyor. Ancakbura- da söz konusu olan (insan iradesini de içerdiği için- E. Y.) içsel olarak hatalı birbi- limdir. Dünya, 'bırakınız yap- sınlar' teorisinden vazgeç- mezse aşın bireycilik, birey- lerin ve devletlerin işbirliğini imkânsız kılarak istikrarsızlı- ğa ve çöküşe yok açacak" tespitlerini dönelim. Bu söz- ler küreselleşmenin ve piya- sa ekonomisinın tahrip gücü yüksek etkilerinden şikâyet edenlerin artık sosyalistlerle sınırlı olmadığını gösteriyor. Bizzat bu tahribattan kazanç elde edenler de gidişten en- dişe duymaya başladılar. (1) Robert Slater (1995) The Lıfe Tımes and Tradıng Secrets of the VVord's Greatest Investor. ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Geç de Olsa... Toplumsal bellek yetersizliği, kimi durumlarda derinleşiyor. Süreklilik kazanan olumsuzluklar, eko- nomik ve siyasal bunalımlar, "toplumsal unutkan- lık" yaratıyor. Tam bu sırada, TÜSİAD'ın demokratikleşme önerilerigündemegelmektedır. Önceyıllardırunut- turulmaya çalışılan kımi çok önemli "demokratik değerleri", geç kalmış da olsa, yeniden anımsat- makla TÜSİAD çok büyük bir "toplumsal sorumlu- luk" örneği vermektedir. Çok güçlü ve kapsamlı içeriğine ek olarak TÜSİAD'ın demokratikleşme önerileri salt bu açıdan çok olumludur. • • • Kapitalist üretim biçiminin "bireyin özgürleşme- s/"ne koşut geliştiği bilinir. Kapitalizm, bir yönden, düşünce ve davranışlarıyla "birilerine" "bağımlılık- tan kurtulan" bireyin ürünüdür; öbür yönüyle de kapitalizm öncesi üretim yapılarına göre bireyi öz- gürleştinci birsüreçtır. Kapitalizmin variığı, "bireyin" kârarayan girişimci, ücretli işçi, alıcı-satıcı vetüke- tici olarak özgürce davranabilmesine doğrudan bağlıdır. Bunun için de birey "toprak sahibıne" ya da dinsel, töresel ya da geleneksel başka noktala- ra bağımlılıktan kurtulmalıdır. Yaklaşık ikı yüzyıl öncesinin "aydınlanma" çaba- lanyla başlayan ve yanm yüzyıl öncesinin Birleşmiş Milletler'in insan Hakları Bildirgesi ile uluslararası düzleme taşınan "temel hak ve özgürlükler" bu an- layışm temelidir. Bunların başında da düşünce öz- gürlüğü ve "eşitlik" ilkeleri gelir. Herkese düşünce ve görüşlerini açıklama özgüriüğü kesinkes sağlan- madıkçavede "herkes, dil, ırk, cinsiyet, siyasal dü- şünce, felsefi manç, din ve mezhep aynmı yapıl- maksızın" yasa önünde eşit sayılmadıkça ve özel- likle de bu ilkelertüm toplumsal işleyişte "yaşama geçinlmedikçe"demokrasiden söz edilemez. Bun- lar demokrasinin olmazsa olmaz, en az koşulları- dır. Bunlarsız ne "işkencenin insanlık suçu sayılma- s/"sağlanabıliyor. nede siyasal partilerin, seçimle- rin ve benzer siyasal süreçlerin bir anlamı kalıyor. Tam tersine toplumsal devingen gelışmeyı sağla- yacak "canlılık" sağlanamıyor, bilim ve sanat üre- timi baskı ile sürekli köreltiliyor, yargı bağmısızlığı boşlukta kalıyor; basın-yayın baskı altında tutulu- yor; eğitim, ortaçağın karanlık düşünceleriyle, in- sanı ınsana kul-köle eden tutuculuğun egemenliği altına girıyor. TÜSİAD ilk kez kendi sınıfsal konumunun de- mokratik gereklerini yerine getiren kapsamlı ve olumlu bir tutum sergıliyor. • • • içeriğınin bir yönünü ele almadan TÜSİAD'ın önerilerinin genel bir "eksığı" belirtilmelidir. Önen- lerin eksik yönü "toplumsal" ya da sosyal hak ve özgürlüklerdir. Kısaca emek kesıminın demokratik ve ekonomik ıstemleridır. Küreselleşmenin yarattı- ğı "emeğin sıkışması" ortamında bu nokta büyük önem taşıyorsa da emekçılerin istemlerini "yazma- sı"gereken TÜSİAD değildir. Demokratikleşmenin bu sayfasını yazma, bir ışveren örgütünün değıl, iş- çi örgütü ya da örgütlerinin görevi olmak gerekir. • • • TÜSlAD'ın önerileri kuşkusuz enine boyuna tar- tışılacaktır. Bu çerçevede, önerilerin biryönüne de- ğinmek gerekiyor. TÜSİAD siyasal yapılanmada, cumhurbaşkanlı- ğının yerine başkanlık" öneriyor. Yani cumhurbaş- kanlarının doğrudan halkoylarıyla seçilmesi, buna bağlı olarak daha geniş yetkilerle donatıldığı bir yaklaşımı benımsiyor. Bilindiği gibi dünyada neredeyse tek "başanlı" başkanlık örneği, ABD'dir. Ancak bu ülkenin gerçekten "kendine özgü"\a- rihsel ve toplumsal bir gelişim süreci geçeriidir. Ör- neğin. ABD'de eğitimden sağlığa, iç güvenlikten yargıya hemen tüm süreçler "eyalet" düzleminde çözümlenır. Yerel yönetim geleneği çok güçlüdür. Kaldı kı ABD'de sivil ve kamusal gerçekten çok güçlü bir "kurumlaşma" vardır; üstelik kurumlar "tepeden ınme" altüst etmelerle değil kendi iç de- vingenliklerıyle gelişmiştir. Yargı alanında Yüksek Mahkeme, ekonomi, özellikle de para polıtıkalannı belirlemede de Federal Rezerv düzeni belirie/ici- dir. Bütçe ve bürokrat atamalarında Senato ve Tem- silciler Meclisı kesin söz sahibidir. ABD Başkanı esas olarak dış politika ve savun- ma konulannda etkilidır ve ülkenin genel ekonomik ve siyasal gidişine yön verir. Demokratik "kurumlaşmanın olmadığı", çok ye- tersiz kaldığı ya da kurumların siyasetçilerce sürek- li baskı altında tutulduğu ülkelerde başkanlık siste- mi tam anlamıyla "toprak ve rant çıkahannın ege- menliğine" dönüşmektedir. Bunun "tahhsel örne- ği" Latin Amerika'dır. ABD, kendi düzenini bunca uğraşmasına karşın "arka bahçesi" saydığı Latin Amerika ülkelerine bir türlü satamıyor. Bunun nedeni, esas olarak Latin Amerika'daki "kurumsal azgelişmişliktir". Latin Amerika'nın baş- kanlı ülkelennde yüzyıllardır, ne kapitalizm gelışe- biliyor, ne de siyasal demokrasi. TÜSİAD yorumcularının başkanlık önerisini her yönüyle yeniden değerlendirmeleri gerekiyor. iki aylık borç yiikü yarım katrilyon 1998'de 'faiz dağı' oluşuyor ANKARA (ANKA) - Hükümetin, 1997 yılını sıçrama yılı olarak kabul edip ıç borçlanmasının tü- münü 13 av vadeye fiks- lemesı, gelecek yılın ilk i- kı ayında ödenmesi gere- ken ıç borç miktannı şim- diden bir katrilyona yak- laştırdı. Hazine'nin. geçen yılın arahk ayında Ocak 1998 vadesiyle. bu yıl ocak ayında da Şubat 1998 va- desiyle yaptığı iç borçlan- malar, 1998 yılına çok bü- yük miktarlarda bir iç borç geri ödeme yükünün aktanlmasına yok açtı. Hazine Müsteşarlı- ğf ndan elde edilen bilgi- ye göre geçen yıl vebuyıl içerisinde 399 gün vadey- le yapılan borçlanmalann toplam tutan 824.4 trilyon liraya ulaştı. Hazine. bu borçlanma- lardan toplam 357.1 tnl- yon liralık nakıt girdisi sağlarken 467.3 trilyon li- ralık bir faiz borcunun al- tına gırmiş oldu. Bu rakam 1 katrilyon 568 trilyon lira olarak ön- görülen 1997 yılı iç borç faiz ödeneğinin yüzde 30"una denk düşüyor. Bu durumda Hazine. bu yılın tümünde ödeyeceği iç borç faizınin. yaklaşık yüzdo 50'utıu gelecek yı- lın ilk ikı ayında ödemek zorunda kaîacak. Öte yandan piyasalar- da, faiz oranları düşme eğılimi gösterirken Hazı- ne'nın 13 ay gibi uzun bir vadeyle borçlanmasının ne ölçüde doğru bir seçım olduğu da tartışılıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle