03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SJSTFA CUMHURİYET 27 OCAK 1996 PAZARTESİ DIZIYAZI JFenerbahçeCumhuriyeti'nin HALİT DERİNGÖR EBahçe'de seçimlerve grupçıüuk Muhittin Bulgurlu Lakabı 6 Baygnı Mıdıittin'di M. Bulguriu, dava ortağı S. Bavülken ile karşıt kişilikte. Semih Bayülken'in görevi, kongre öncesi başlar, kongre içinde Muhittin Bulgurlu'ya devrederdi. Bulgurlu, otoriter görünümlü bir kişiydi. Enerjik ve mücadeleci birruha sahipti. Bakışlan ile yandaşlannı etki altına alırdı. Yakıştırma lakabı ise "Baygın Muhiftinr 'di. Kongre içinde bütün yandaş.lannı sıkı markaj altına alıp, oylan grubuna almayı sağlardı. Kongrecilikte, bitmek tükenmek bilmeyen bir hırsı vardı... Bu hırsı, yıllarca devam etti gitti... Hatta şu anda hasta yatağında bile çalışmalannı sürdürmekte... Semih Bayülken ile Muhittin Bulgurlu'nun iktidarlan sürecinde gruplannda çelişkiler çıkarak yeni yeni gruplar da rüremişti. Bunlar. "IdeaMstter", "Dereağa grubu", "İstinyeüler", "Yeni Kadıköylükr", "Hür FB'Hler" gibi gruplardı. Ama hiçbirisi, tek başına iktidara gelebilecek çoğunluğu sağlayamıyorlardı. Ama her iktıdarda oldugu gibi Şambaba ve Bulgurlu iktidan da yıkılmağa mahkûmdu. Sonuçta; 1981 yılında bu iki ortak aralannda birtakım anlaşmazlıklara düşerek kan davası düzeyinde birbirlerinden aynldılar. Şambaba Semih, Ali Şen'i desteklerken Muhittin Bulgurlu. Cevher'i öne sürdü. 940 öncesi Fenerbahçe Kulübü'nde seçimler tam bir demokratik hava içinde yapılırdı. "Eski Atina demokrasisi gibi." Kongreler, eski Fenerbahçe Stadı"nın içindeki ahşap yönetim kurulu binasının altındaki salonda yapılırdı. Salonun yüzölçümü 300 d S l kl k j k y p y metrçkare filandı. Salona, 3 ayaklı tahUsı fcortulılrdu. Onun karşısında da Seçmenler yer alırlardı. Seçilmek isteyenlerin isimleri, bu kara tahtaya yazılırdı. Kongre salonundaki insanlann birbiriyle iüşkileri çok nazik ve dostane olurdu. Seçim öncesi kapı arkalannda dedikodu yapan, rakipkrini aşağılayan ve körüleyen insanlar görülmezdi... Tersine, herkes, rakibini över. onu onurlandınrdı. Konuşmalar bitip seçime başlanınca. bir feragat müessesesi işlemeye başlardı. Adaylar, koltuklan birbirine "Siz buyrun, siz buyrun" diyerek ikram ederlerdi. Bu seçim usuiü 1946'Iara kadar devam ertı. 1946 yılında değişik bir yöntem uygulandı. Kongrenin isteği üzerine Zeİd Rıza Bey. tek seçici olarak önerildi. Ve kabul gördü. Bu, aslında demokratik bir seçim olmamıştı. Yönetim, tepeden inme bir şekilde Qİuşturulmuş oluyordu. Hepimizin bıldigi gibi 1950'yllında Türkiye tek parti sistemini bırakıp, çok partili demokratik rejime girdi. Ne var ki 1950 yılından sonra ilerleyen süreçte, Fenerbahçe, demokratik sistemden uzaklaşıp paranın, siyasetin ve de bilek gücünün egemen oldugu bir seçim sistemine döndü. Gruplar, bu yıllarda oluşru. Demokrasilerde, gruplann elbette olması gerekirdi. Ama Fenerbahçe'de oluşan gruplar, üyelerin özgür iradeleriyle seçim yapmalannı sağlamıyor, aksine onlann özgür iradelerini birtakım yöntemlerle ortadan kaldınyorlardı. Gmplar, bir arkadaş grubundan öteye bir siyasal gruplar haline dönüşüyordu. Seçim önceleri ve seçimler, tıpkı siyasal partilerinki gibi usullere dayanıyordu. Oysa Fenerbahçe Kulübü, bir siyasal parti değij. „ Radıköv Crubu'nun künıiuşu: 1950yıilannda Fenerbahçe Stadı'nın tribünü altında bir kongre yapıldı. Bu kongre, Fenerbahçe'nin tarihsel gelişimi içinde, Tribünaltı Kongresi' ismi ile yer aldı. Bu kongrede, kürsüye sanşın, yeşil gözlü, heyecanlı bir genç çıktı. Fenerbahçeli bazı yöneticilerin devre arası tstanbul'a gelen yabancı kulüplerden komisyon aldığını anlattı. Fenerbahçeli yöneticilerle beraber Beşiktaşlı, Semih Bayülken kongreprofesörü1940larda Semih Bayülken, Müjdat Yctkiner. Turhan Humbaracı. Rüknettin Şaşan'dan kurulu beşli bir grubumuz vardı. Birbirimizden hiç aynlmazdık. Bu arkadaş topluluğumuz yillarca devam etti. Müjdat Yetİciner ile beraber Fenerbahçe takımında oynamaya başladrğımızgünlerde, Semih'i hiç bırakmadık. Antrenman ve maçlara bizimte beraber gelirdi. Bir "milli köme" Ankara deplasman maçında onu, yataklı vagonda kaçak götürdüğümüzü hiç unutmam. O yıilar Semih Bayülken, Tıp Fakültesi'nde öğrenciydi. Yıilar geçti. ben 1952 yıJında futbolu bıraktım. Görevle Bursa'ya tayin edildim. Orada antrenörlük ve futbolculuk da yaptım. Bu süreç içinde, Semih Bayülken'in bir grubun başına geçtiğini ve o grubu yönettigini okudum. Hayret ettim. Semih Bayülken'in sosyal bir kişiliği vardı. Her tip insanla kolayca ilişki içine girebiiirdi. Altıyolağzı gibi merkezi bir yerde, muayenehanesi vardı. Arkadaşlanma ve onlann ailelerine hemen koşar ve dertlerine deva olmaya çalışırdı. Fakir-fukaraya da bedava bakardı. İnsanlan ikna etme yeteneği çok güçlüydü. Aynı insanı birkaç kez rahatlıkla inandırabilırdi. Kafasında; insanlan çok iyi analiz eder ve onlann nabızlanna göre şerbet verirdi. Daha doğrusu; çevresindeki insanlan kan gruplanna, protoplazmalanna kadar biJirdi. Işte bu karakterdeki bir insanın, bir yere gelmesi gerekiyordu. Bayülken de bunu yaptı. Önce Cumhuriyet Halk Partisi'ne girdi. Sonralan orada, giriş beyannamelerinde usulsüzlük yaptığı için ihraç edildi. Ama olsun, parti kadar büyük, bir Fenerbahçe vardı... Bu, onun için biçilmiş bir kaftandı. Bu camiayı elde edebilmek için kendi muayenehanesini bir üs haline getirdi. Muayenehanesinin raflannda bilimsel kitaplar yerine içinde parti ve Fenerbahçe üyelerinin isim listeleri olan kataloglar bulunurdu. Bunlann içinde yandaşlannın ayakkabı numaralanndan şapka numaralanna kadar bilgiler bulunurdu. Bu yolda çok yöntemli çalışırdı. Eğer böyle birçalışma içinde olsaydı, belki de kendi mesleğinde bir otorite olabilirdi. Ama mütehassıs hekim bile olamadı. 'Kongre profesörlüğü' unvanını kazandı. Sanınm bu unvanı, onu maddı ve manevi bakımdan daha çok doyuruyordu. Semih Bayülken'in bu özelliği karşısında yönetime girmek isteyen para babalannın yolu, Semih Bayülken'den geçiyordu. Geçmenin de faturası çok büyüktü. Ancak bu yolla Semih Bayülken, kendi yandaşlannı homojen bir şekilde tutabilirdi. Onlann üye aıdatlannı ödeyebilir ve gereksinimlerini karşılayabilirdi. Aile sorunlannı halleder, onlara yemek verir, ziyafetlere götürür, yolluklannı verebilirdi. BunJan da en iyi şekilde yapardı. Semih Bayülken'in 35 yıllık grup egemenüği, karşıhklı çıkara dayanan bir egemenlikti. Fakat bu durum, Fenerbahçe'ye sadece sermayeyi getirdi. Semih- Muhittin ikilisi, gerçekten de lider kişiliğine sahipti. Ancak çağdaş topiumJar değil, ilkel toplumiar için... Eğer bu ikili, çağdaş bir kafa yapısma sahip olsaydı; Fenerbahçe, bugün bulunduğu düzeyden çok daha ötede, daha uygar bir düzeyde olurdu... Galatasaraylı yöneticileri de suçladı. Ortak olduklannı belirtti. Işte bu kişi Muhittin BulgurJu'ydu. Bu açıklamadan sonra kongre kanştı. Herkes birbirine girdi. Olay, mahkeme kapılanna dayandı. Ancak mahkeme, 3 yıldan fazla sürdü. Mahkeme sonunda da Bulgurlu, beraat etti. Ama olay yalnız bu değildi. Yine Muhittin Bulgurlu ve onun arkadaşlan olgrı.Ahmet Erolyç Erdal .+>. ,_, _^, Kocaçimen'nYfJaiü iddiafon da'vardı.'"" J "' "-"" 1951 yılında Fenerbahçe, özel maçlaryapmak üzere Suriye ve Israil'e gitti. Orada yöneticilerin birbirleriyle kavga ettikJeri, geziden çıkar sağladıklan söylentileri de ortaya atıldı... Aynı yıilar tstanbul yakasında Yağcı Ali, Rüştü Dağlaroğlu, Hayrullah Cüvenir. Ethem Şahinoğlu, David Levon, Avni Korun, Salih Diçmen birlikte hareket ederlerdi. Bunlar, dışandan, Fenerbahçe yönetimine egemendi. Bu arkadaş grubunun odak noktası Eminönü'ndekj Yağcı Ali'nin dükkânıydı. Burada, dedikodular, maç eleştirileri yapılırdı. Antrenör alınır-kovulur, transferler burada belirlenir, sigara paketinin arkasına takım teşkili burada yazılırdı. Bunlar. daha sonralan dernekleştiler! Sıraselviler"de Fenerbahçeliler Cemiyeti diye bir lokal de açtılar. Işte bu harekete karşı artık dayanamayan Kadıköy yakası Fenerbahçelileri de bir grup kurmaya karar verdiler. Başı. Muhittin Bulgurlu ve onun Ankara'dan arkadaşlan milli kaleci Erdal ve milli solbek Ahmet çekti. Yandaşlan ise Sadun Erdemir, Kemal Aksu. Kemal Enerdağ. dişçi Adnan Çekmece, Adnan Tuncay, Suphi Ergür, Necmi Kurtuluş, Talat Ataman. Edip Ehnas'tı. Bu arkadaş grubu, zaman zaman Ahmet EroJ'un "Camlı Köşk" kahvesinde. zaman zaman Kemal Aksu'nun ve de Sadun Erdemir'in evinde toplanıyorlardı. Jşte Kadıköy Grubu böyle meydana gelmişti. Kuruluşunda amaç, lstanbul Grubu'na tepkiydi. Bunlar arasında, Fenerbahçe kongrelerinin sonradan en güçlü adamı olan Semih Bayülken yoktu. 1957-1958 yıllannda Bayülken, " arkadaşlanyla zaman zaman Altıyol ağzındaki dişçi Mefih'in muayenehanesinde toplanıyorlardı. Daha sonralan onlar da Kadıköy Grubu'na katılıyor ve böylece Kadıköy Grubu daha da güçleniyordu. Sonralan herkesin bildiği gibi bu grubun 2 güçlü ismi, 1980 yılına kadar Fenerbahçe kongrelerine egemen oluyor ve istediğini yönetime getiriyor, istemediğini ise yönetimden uzaklaştınyordu. Parlamento ikinci başkanlan, Imar-lskân bakanlan, belediye başkanlan, o yıllann milyarderleri, Fenerbahçe yönetimine girebilmek için adeta bu adamJann önünde secde ediyorlardı. Bunlann her istediklerini, herdediklerini yapmakla yükümJü sayıyorlardı. Sürecek >R UŞIBEDRİ BAYKAM Ali Kırca'nın TÜSİAD Raporu" hak- kında düzenlediği Siyaset Meydanı'nı izli- yorum ve kahroluyorum. inanılır gibi değil. Konuklan kim seçiyor, hangiekip hangi he- defle kadroyu kuruyor, kim bunu izah ede- cek anlayamıyorum. Beyefendiler oturmuş; Türkiye'de düze- ni. anayasayı, Kemalizmi, laikliği 1 'den 7'ye eleştirfyorlar, topa tutuyorlar. "Atatürk il- keleri", Mustafa Kemal ve Cumhuriyetin laiklik anlayışı her zamanki gibi lime lime ediliyor. Kim tarafından mı? Sevgili Uğur Mumcu'nun "dönek tosuncuklar, aile boyu dönekler, takkeli liboşlan" olarak tanımladığı anti- demokratik korkak yan fi- lozoflar tarafından. Ve karşılannda hiçbir "Kemalist" olmamasına, Siyaset Meyda- nı özel bir özen göstermiş! Yani "atış tek yönlü olmalı"diye bağlayıcı karar almışlar anlaşılan. Bu beyefendiler cumhuriyeti, Atatürk'a devrimleri karalıyorlar ve çok de- mokrasj tutkunu (!) olduklan için kendileriy- Siyaset Meydanı ve Medyokrasi le hemfikirolrnayan hiç kimseyle tartışma- ya ne niyetleri var, ne de güçleri... Cuma gecesi Uğur Mumcu'yu Lütfü Kır- dar'da anma töreninden dönmüşüm. Gel de yanma Mumcu'nun yokluğuna. Orada- ki çarpık beyinlerden iki üç tanesini aynı an- da eline alıp, tokuşturup, hücrelerinin yeri- ne oturmasını belki sağlayabilirdi. Uğur Mumcu'yu bir köpekler çetesi öldürdü. A- ma onun kadar olmasa bile o ekranda soy- tanlara ders verecek Türkiye'de en az yir- mi-otuz kişi olduğunu biliyoruz. Peki Siyaset Meydanı bunu böyle orga- nize edip, ne kazanıyor? Türkiye'deki siya- si tartışmanın inceliklerini hiç bilmeyen in- sanlara uzaktan "demokratmış" gibiye benzeyen birtartışma izlettirip, kimi aldat- maya çalışıyor? Bir yanda Fehmi Koru, Zaman gazete- sinde şöhret yapan nam-ı diğernamı diğer dinci taha Kıvanç, bir yanda numaracı Cumhuriyetçi Mehmet Aftan, bir yanda Besim Tibuk, kendileri Liberai Parti'nin başkanı, bir yanda Korkut Özal, ANAR Refah vetarikatlararasında. BermudaŞey- tan Uçgeni'nde kalmış, biryanda Hüseyin Ergün, YDH'nin ağırtopu! (Aynldı mı aynl- madı mı emin olun bilmiyorum), bir yanda Metin Metiner isimli ılımlı şeriatçılığın bo- razancılığını yapan zat... Daha saymaya devam edebilirim, ama size acıdığım için bu kadan yeter. Şimdi Ali Kırca ve arkadaşlan buna diyebilirler ki "CHP'den de Ercan Karakaş vardı."Evet Ercan Karakaş başanlı ve çalışkan birsos- yal demokrat milletvekilimiz. Ama herhal- de Türkiye'de artık lise talebeleri bile Ercan Karakaş'ın kendisini bir Kemalist olarak ta- nımlamadığını ve bu konunun onun eks- pertiz alanına girmediğini biliyordu. Peki Siyaset Meydanı bunun farkında değil mi? Ne yapmaya çalışıyor medya? Kemaliz- me sansür getirerek Atatürk cuhuriyetini yıkma operasyonuna katkı getirmekten ne çıkar saglayacak? Hâlâ tüm yayın özgür- lüklerini bile Mustafa Kemal'e borçlu ol- duklannı bilmiyotiar mı? Geçen yıl bir makalemde "Medyokra- si" kavramını öne sürmüştüm. Yani med- yanın "demokrasi" derken "mediocu"o)an yüzü. "Mediocre" yani "vasat altı, yeter- siz, sınıfta kalan". işte Siyaset Meydanı, "demokrasi" derken medyanın "Med- yokrasi" tuzağına bilerek ve isteyerek dü- şüyor. Kemalizmi Türkiye'de "marjinal bi- le olmayan ölmüş bitmiş bir geçmiş sayfa" olarak göstermek istiyor. Programa bir adet Kemalist çağırsa eminim ki o bir kişi bile orada oynanan o gülünç oyunu o anda bozacak, beş kişiye aynı anda laf ye- tiştirecek. İşte buna bile tahamülleri yok. Herhalde "yargısız infaz" dedikleri bu olu- yor! Sanki Siyaset Meydanı yanlı ve den- gesiz yayın yapmaktan öte, çokseslilik düşmanlığına soyunuyor. Kurşun yağmu- runa tutulan Atatürk cumhuriyetinin savu- nuculannı susturmak için illa hepsini Mum- cu gibi öldürmeye gerek yok. Medyokrasi çağında seslerini kısarsınız olurbiter. "Yok" farz edersiniz böylece - kafamıza göre- ya- şayan ölü haline getirirsiniz. Türkiye'nin gerçek politik gündemi de- mokrasi fakiri ekranlardadeğil, yurdun dört bir yanında salon toplantılannda, Cumhu- riyet ve Aydınlık gazetelerinde konuşulu- yor.Siyaset Meydanı, bundan çok daha iyi- sini yapabileceğini geçmişte kanrtladı. Lüt- fen bu güzel programı hakettiği seviyede bırakın. POLİTIKA VE ÖTESİ MEHMED KEMAL Duvar Yazısı... 12 Eylül dönemiydi, bir paşa fıkrası yazalım de- dik de burnumuzdan getirmişlerdi. Fıkranın başlığı şöyle: "Onun deduğu Deduktur." İki arkadaş, balığın erkeği dişisi acaba nasıl bel- li olur, diye aralannda konuşurlarken işin içinden çı- kamazlar. Bir balıkçıya sorarfar: "Balığın erkeği dişisi nereden belli olur?" "Yumurtasından." "Yumurta zamanı değilse." "Kılçıklanndan." "Ya pişmemişse!.." Balıkçı yanıtlayamaz... "Siz en iyisi karşıdaki beyaz konağın aşçısına so- run, o bilir" der. Konağın aşçısına sorariar, o da bilemez. İçinden çıkamazlar. Balıkçılardan biri; "Durun şunu gidip bizJm paşadan birdanışayım" der. "Canım, paşa nereden biiecek..?" "Paşa bilir Paşa da bilmezse onun dediği dedik- tir." Saf görünüp bu fıkrayı yazmıştık. Günün akşamı- na Okay Gönensin'le beni aldılar, Gayrettepe'ye götürdüler. Okay, sorumlu müdürdü. Sabaha kadar birer iskemlede oturduk. Gelen bizlere bir bakıyor, geri çekiliyordu. Okay, Gayrettepe'de bir gün bile kalmadı, bırak- tılar. Beni Gayrettepe'den Selimiye'ye götürdüler. Önce bir koğuşta kaldım. Koğuş 74 kişilikti. Hava- sızlıktan neredeyse ölecektim. Sigara sırayla içili- yordu. Ancak böyle havalanabiliyorduk. Selimiye'de sanırım 33 gün kaldım. Bir hafta son- ra büyük koğuştan 5 kişilik bir odaya aldılar. Oda- dan anımsadığım Ruhi Su'nun oğlu llgın'dır. Onu da gece yasağına uymadığı için buraya getirmişler- di. Birkaç gün yattı.. çıkardılar. 12 Eylül'ün ağaları vardı, onlar rahat yaşıyorlardı. Koğuşlan rahattı. TV bile vardı. Diledikleri zaman ha- valandırmaya çıkıyorlar, hava alıyoriar, içeri giriyor- lardı. Yemekleri bile dışardan geliyordu. Biz erat ka- ravanasından yiyorduk. Çok güzel yemeklerdi, bi- rinci s/nıf aşçı elinden çıkmış gibiydi. Akşam havalandırmaya çıktığımızda, bir astsu- bay var, ince eleyip sık dokuyordu. "Kimsin?" "Nesin?" "Mesleğin ne?" Sıra bana geldi. Kimliğimi söyledim, niye geldiği- mi anlattım, durmadan soruyordu. "Paşalariçin yazı yazdım, buyüzden geldim" de- sem yandığımın resmiydi. Kestirme bir yanrt verecektim. "Neden geldin?" "Yazıdan.. "dedim. Şöyle baştan aşağı bir sözdü: "Kocaman adamsın.. duvarlara yazı yazmaya utanmıyor musun ?" dedi... Yazı deyince, başefendi duvar yazısını anlıyordu. Kurtuldum BULMACA SEDAT YAŞAYAN r ::•£-•SOLDANSAĞA: _ 1/Yurdumuzda ye- tişen ve kurutul- • muş yapraklan en- o fiye gibi burna çe- kilen ya da emilen keyif verici ot. V Herhangi bir sorun üzenne ilgi çek- me...Biretkinliğın geçici olarak dur- durulduğu süre. 3/ Ev işlerinde çok çalışkan ve bece- 8 rikli kadın. 4/ Yi- g ğit, kahraman... Tibet'in başkenti. 5/ Tele- fon sözü... Doğu Slav hal- kı. 6/ "Hayır" anlamında kullanılan sözcük... Llus- lararası Basın Enstitü- 3 sü'nünsimgesi...Eylemle- 4 ri olumsuz yapmakta kul- lanılan ek. 7/ Su kıyılann- da yetişen ve kökü hekim- ö liktekullanılanotsubirbit- 7 ki... Yakacakodun için kul- Q lanılan, bir metreküpe eşit „ oylum Ölçüsü birimi. 8/ Aralıksız yinelenen ve artık düşünmeksizın yapılan eylem- lerin tümü... Ortaan Hançerlioğlu'nun bir romanı. 9/ Tan- n'nın adını art arda söyleme işi.Tarla sının. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/Beğenilmediğindegeri veriimek koşuluyiaalınan.2/"Vİ- ranolası hanedeevladü var"... İyi huylu kimse. 3/Yo- lun yokuş bölümü... Uluslararası Tiyatro Enstitüsü'nün sim- gesi. 4/Tropikal Amerika'da yaşayan bir papağan... Duygu- sal konulan coşkun bir dille işleyen şiir türü. 5/ÇıllMr da de- nilen yoğurtlu yumurta yemeği... Nikelın simgesi. 6/ Ilen- me... Duman lekesi. 7/Posta sürücüsü... Uzakhk isareti. 8/ Kale hendeği... Trabzon'daki Meryemana Manasün'na ve- rilen birbaşka ad. 9/Akut lösemilerin tedavisinde kullanı- lan antibiyotik. A M E R Z E K 1 ü N 1 T B A N A EMİNÖNÜ KAYMAKAMLIĞIİLÇE İDARE KURULU'NDAN Karar Tarihı. 14.11.1996 Karar No: 35 Kayıt No: Muh-15 tlçe ldare Kurulu Kaymakam M. Ata Aksoy başkanlıf ın- da, Yazı fşleri Müdürü Aynur Yiğit, Majmüdürü Hüseyin Sezen, ilçe Milli Eğitim Müdürü Basri Özbay ve 1. no'lu sağ. oc. Tbb. Dr. Osman Erdemli'nin iştirakiyle toplandı. lstanbul Valiliği 11 Emniyet Müdürlüğü'nün 01.11.1996 gün ve 108925 sayıh yazısı ile gelip, kaymakamlık maka- mının 13.11.1996 tarihli havalesiyle kurulumuza gönderi- len 13.11.1996 tarihli soruşturma dosyası incelenmiştir. Davacı: K.H. Mağdur: Ali Atik Langa. Karakol Sk. Yavuz Apt. D: 7 Sanık: Metin Çıtır Langa Karakolu'nda görevli, ÇevTe Yollan ve Boğaziçi Köprüleri Koruma Şube Müdürlüğû kadrosunda 87097 si- cil sayılı polis memuru Suç: Zimmetli tabanca ile yaralama Suçtarihi: 15.12.1994 Suç yeri: Aksaray caddesi Verilen karar: Men'i muhakemesine Karann gerekçesi: Dosya üzerinde yapılan inceleme so- nucunda; Dosya içerisindeki bilgı ve beigelerin ınceienmesinden, 15.12.1994 gtinü saat 02.45 sıralannda polis memuru Me- tin Çıtır ve bekçi Fehmi Güler'in devriye görevi yaptıklan, Aksaray caddesi üzerinde şüphelendikleri mağdur Ali Atik'e "dur" ihtannda bulunduklannı ancak, mağdurun durmayarak kaçması üzerine havaya birel ateş ettikieri an- cak şahsın tekrar kaçması ve elinde bulunan uzun namlulu silahı kendilerine dogru tutması üzenne polis memurunun, mağdurun ayaklarına doğru ateş etmesi sonucunda yara- lanmasma sebep oldugu, polis memuru Metin Çıtır'ın görevini yaptıgı, doğmltulan silaha karşı kendisini koruduğu olayda herhangi bir kastının bulunmadığı anlaşılmakla, MMHK'nin 4'ncü ve CMLK'un 164. maddesi gereğınce polis memuru Metin Çıtır'ın meni muhakemesine oybir- liğiyle karar verildi. Basın: 2490
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle