Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SJSTFA CUMHURİYET 27 OCAK 1996 PAZARTESİ
DIZIYAZI
JFenerbahçeCumhuriyeti'nin
HALİT DERİNGÖR
EBahçe'de seçimlerve grupçıüuk
Muhittin Bulgurlu
Lakabı
6
Baygnı
Mıdıittin'di
M. Bulguriu, dava ortağı S. Bavülken ile karşıt
kişilikte. Semih Bayülken'in görevi, kongre
öncesi başlar, kongre içinde Muhittin
Bulgurlu'ya devrederdi. Bulgurlu, otoriter
görünümlü bir kişiydi. Enerjik ve mücadeleci
birruha sahipti. Bakışlan ile yandaşlannı etki
altına alırdı. Yakıştırma lakabı ise "Baygın
Muhiftinr
'di. Kongre içinde bütün
yandaş.lannı sıkı markaj altına alıp, oylan
grubuna almayı sağlardı. Kongrecilikte,
bitmek tükenmek bilmeyen bir hırsı vardı...
Bu hırsı, yıllarca devam etti gitti... Hatta şu
anda hasta yatağında bile çalışmalannı
sürdürmekte... Semih Bayülken ile Muhittin
Bulgurlu'nun iktidarlan sürecinde
gruplannda çelişkiler çıkarak yeni yeni
gruplar da rüremişti. Bunlar. "IdeaMstter",
"Dereağa grubu", "İstinyeüler", "Yeni
Kadıköylükr", "Hür FB'Hler" gibi gruplardı.
Ama hiçbirisi, tek başına iktidara gelebilecek
çoğunluğu sağlayamıyorlardı. Ama her
iktıdarda oldugu gibi Şambaba ve Bulgurlu
iktidan da yıkılmağa mahkûmdu. Sonuçta;
1981 yılında bu iki ortak aralannda birtakım
anlaşmazlıklara düşerek kan davası düzeyinde
birbirlerinden aynldılar. Şambaba Semih, Ali
Şen'i desteklerken Muhittin Bulgurlu.
Cevher'i öne sürdü.
940 öncesi Fenerbahçe
Kulübü'nde seçimler tam bir
demokratik hava içinde yapılırdı.
"Eski Atina demokrasisi gibi."
Kongreler, eski Fenerbahçe
Stadı"nın içindeki ahşap yönetim
kurulu binasının altındaki salonda
yapılırdı. Salonun yüzölçümü 300
d S l kl k j k
y p y
metrçkare filandı. Salona, 3 ayaklı
tahUsı fcortulılrdu. Onun karşısında da Seçmenler
yer alırlardı. Seçilmek isteyenlerin isimleri, bu
kara tahtaya yazılırdı. Kongre salonundaki
insanlann birbiriyle iüşkileri çok nazik ve
dostane olurdu. Seçim öncesi kapı arkalannda
dedikodu yapan, rakipkrini aşağılayan ve
körüleyen insanlar görülmezdi...
Tersine, herkes, rakibini över. onu onurlandınrdı.
Konuşmalar bitip seçime başlanınca. bir feragat
müessesesi işlemeye başlardı.
Adaylar, koltuklan birbirine "Siz buyrun, siz
buyrun" diyerek ikram ederlerdi.
Bu seçim usuiü 1946'Iara kadar devam ertı. 1946
yılında değişik bir yöntem uygulandı.
Kongrenin isteği üzerine Zeİd Rıza Bey. tek seçici
olarak önerildi. Ve kabul gördü.
Bu, aslında demokratik bir seçim olmamıştı.
Yönetim, tepeden inme bir şekilde Qİuşturulmuş
oluyordu. Hepimizin bıldigi gibi 1950'yllında
Türkiye tek parti sistemini bırakıp, çok partili
demokratik rejime girdi.
Ne var ki 1950 yılından sonra ilerleyen süreçte,
Fenerbahçe, demokratik sistemden uzaklaşıp
paranın, siyasetin ve de bilek gücünün egemen
oldugu bir seçim sistemine döndü.
Gruplar, bu yıllarda oluşru. Demokrasilerde,
gruplann elbette olması gerekirdi. Ama
Fenerbahçe'de oluşan gruplar, üyelerin özgür
iradeleriyle seçim yapmalannı sağlamıyor, aksine
onlann özgür iradelerini birtakım yöntemlerle
ortadan kaldınyorlardı.
Gmplar, bir arkadaş grubundan öteye bir siyasal
gruplar haline dönüşüyordu. Seçim önceleri ve
seçimler, tıpkı siyasal partilerinki gibi usullere
dayanıyordu. Oysa Fenerbahçe Kulübü, bir
siyasal parti değij. „
Radıköv Crubu'nun künıiuşu: 1950yıilannda
Fenerbahçe Stadı'nın tribünü altında bir kongre
yapıldı. Bu kongre, Fenerbahçe'nin tarihsel
gelişimi içinde, Tribünaltı Kongresi' ismi ile yer
aldı. Bu kongrede, kürsüye sanşın, yeşil gözlü,
heyecanlı bir genç çıktı. Fenerbahçeli bazı
yöneticilerin devre arası tstanbul'a gelen yabancı
kulüplerden komisyon aldığını anlattı.
Fenerbahçeli yöneticilerle beraber Beşiktaşlı,
Semih Bayülken kongreprofesörü1940larda Semih Bayülken,
Müjdat Yctkiner. Turhan
Humbaracı. Rüknettin Şaşan'dan
kurulu beşli bir grubumuz vardı.
Birbirimizden hiç aynlmazdık. Bu
arkadaş topluluğumuz yillarca
devam etti. Müjdat Yetİciner ile
beraber Fenerbahçe takımında
oynamaya başladrğımızgünlerde,
Semih'i hiç bırakmadık.
Antrenman ve maçlara bizimte
beraber gelirdi. Bir "milli köme"
Ankara deplasman maçında onu,
yataklı vagonda kaçak
götürdüğümüzü hiç unutmam.
O yıilar Semih Bayülken, Tıp
Fakültesi'nde öğrenciydi. Yıilar
geçti. ben 1952 yıJında futbolu
bıraktım. Görevle Bursa'ya tayin
edildim. Orada antrenörlük ve
futbolculuk da yaptım. Bu süreç
içinde, Semih Bayülken'in bir
grubun başına geçtiğini ve o grubu
yönettigini okudum. Hayret ettim.
Semih Bayülken'in sosyal bir
kişiliği vardı. Her tip insanla
kolayca ilişki içine girebiiirdi.
Altıyolağzı gibi merkezi bir yerde,
muayenehanesi vardı.
Arkadaşlanma ve onlann ailelerine
hemen koşar ve dertlerine deva
olmaya çalışırdı. Fakir-fukaraya da
bedava bakardı. İnsanlan ikna etme
yeteneği çok güçlüydü. Aynı insanı
birkaç kez rahatlıkla inandırabilırdi.
Kafasında; insanlan çok iyi analiz
eder ve onlann nabızlanna göre
şerbet verirdi. Daha doğrusu;
çevresindeki insanlan kan
gruplanna, protoplazmalanna
kadar biJirdi.
Işte bu karakterdeki bir insanın, bir
yere gelmesi gerekiyordu.
Bayülken de bunu yaptı. Önce
Cumhuriyet Halk Partisi'ne girdi.
Sonralan orada, giriş
beyannamelerinde usulsüzlük
yaptığı için ihraç edildi. Ama
olsun, parti kadar büyük, bir
Fenerbahçe vardı... Bu, onun için
biçilmiş bir kaftandı. Bu camiayı
elde edebilmek için kendi
muayenehanesini bir üs haline
getirdi.
Muayenehanesinin raflannda
bilimsel kitaplar yerine içinde parti
ve Fenerbahçe üyelerinin isim
listeleri olan kataloglar bulunurdu.
Bunlann içinde yandaşlannın
ayakkabı numaralanndan şapka
numaralanna kadar bilgiler
bulunurdu. Bu yolda çok yöntemli
çalışırdı. Eğer böyle birçalışma
içinde olsaydı, belki de kendi
mesleğinde bir otorite olabilirdi.
Ama mütehassıs hekim bile
olamadı. 'Kongre profesörlüğü'
unvanını kazandı. Sanınm bu
unvanı, onu maddı ve manevi
bakımdan daha çok doyuruyordu.
Semih Bayülken'in bu özelliği
karşısında yönetime girmek isteyen
para babalannın yolu, Semih
Bayülken'den geçiyordu. Geçmenin
de faturası çok büyüktü. Ancak bu
yolla Semih Bayülken, kendi
yandaşlannı homojen bir şekilde
tutabilirdi. Onlann üye aıdatlannı
ödeyebilir ve gereksinimlerini
karşılayabilirdi. Aile sorunlannı
halleder, onlara yemek verir,
ziyafetlere götürür, yolluklannı
verebilirdi. BunJan da en iyi
şekilde yapardı. Semih Bayülken'in
35 yıllık grup egemenüği, karşıhklı
çıkara dayanan bir egemenlikti.
Fakat bu durum, Fenerbahçe'ye
sadece sermayeyi getirdi. Semih-
Muhittin ikilisi, gerçekten de lider
kişiliğine sahipti. Ancak çağdaş
topiumJar değil, ilkel toplumiar
için... Eğer bu ikili, çağdaş bir kafa
yapısma sahip olsaydı; Fenerbahçe,
bugün bulunduğu düzeyden çok
daha ötede, daha uygar bir düzeyde
olurdu...
Galatasaraylı yöneticileri de suçladı. Ortak
olduklannı belirtti. Işte bu kişi Muhittin
BulgurJu'ydu. Bu açıklamadan sonra kongre
kanştı. Herkes birbirine girdi.
Olay, mahkeme kapılanna dayandı. Ancak
mahkeme, 3 yıldan fazla sürdü. Mahkeme
sonunda da Bulgurlu, beraat etti. Ama olay yalnız
bu değildi. Yine Muhittin Bulgurlu ve onun
arkadaşlan olgrı.Ahmet Erolyç Erdal .+>. ,_, _^,
Kocaçimen'nYfJaiü iddiafon da'vardı.'""
J
"' "-""
1951 yılında Fenerbahçe, özel maçlaryapmak
üzere Suriye ve Israil'e gitti.
Orada yöneticilerin birbirleriyle kavga ettikJeri,
geziden çıkar sağladıklan söylentileri de ortaya
atıldı... Aynı yıilar tstanbul yakasında Yağcı Ali,
Rüştü Dağlaroğlu, Hayrullah Cüvenir. Ethem
Şahinoğlu, David Levon, Avni Korun, Salih
Diçmen birlikte hareket ederlerdi. Bunlar,
dışandan, Fenerbahçe yönetimine egemendi.
Bu arkadaş grubunun odak noktası
Eminönü'ndekj Yağcı Ali'nin dükkânıydı.
Burada, dedikodular, maç eleştirileri yapılırdı.
Antrenör alınır-kovulur, transferler burada
belirlenir, sigara paketinin arkasına takım teşkili
burada yazılırdı.
Bunlar. daha sonralan dernekleştiler!
Sıraselviler"de Fenerbahçeliler Cemiyeti diye bir
lokal de açtılar.
Işte bu harekete karşı artık dayanamayan
Kadıköy yakası Fenerbahçelileri de bir grup
kurmaya karar verdiler.
Başı. Muhittin Bulgurlu ve onun Ankara'dan
arkadaşlan milli kaleci Erdal ve milli solbek
Ahmet çekti. Yandaşlan ise Sadun Erdemir,
Kemal Aksu. Kemal Enerdağ. dişçi Adnan
Çekmece, Adnan Tuncay, Suphi Ergür, Necmi
Kurtuluş, Talat Ataman. Edip Ehnas'tı.
Bu arkadaş grubu, zaman zaman Ahmet EroJ'un
"Camlı Köşk" kahvesinde. zaman zaman Kemal
Aksu'nun ve de Sadun Erdemir'in evinde
toplanıyorlardı. Jşte Kadıköy Grubu böyle
meydana gelmişti. Kuruluşunda amaç, lstanbul
Grubu'na tepkiydi.
Bunlar arasında, Fenerbahçe kongrelerinin
sonradan en güçlü adamı olan Semih Bayülken
yoktu. 1957-1958 yıllannda Bayülken, "
arkadaşlanyla zaman zaman Altıyol ağzındaki
dişçi Mefih'in muayenehanesinde toplanıyorlardı.
Daha sonralan onlar da Kadıköy Grubu'na
katılıyor ve böylece Kadıköy Grubu daha da
güçleniyordu. Sonralan herkesin bildiği gibi bu
grubun 2 güçlü ismi, 1980 yılına kadar
Fenerbahçe kongrelerine egemen oluyor ve
istediğini yönetime getiriyor, istemediğini ise
yönetimden uzaklaştınyordu.
Parlamento ikinci başkanlan, Imar-lskân
bakanlan, belediye başkanlan, o yıllann
milyarderleri, Fenerbahçe yönetimine girebilmek
için adeta bu adamJann önünde secde ediyorlardı.
Bunlann her istediklerini, herdediklerini
yapmakla yükümJü sayıyorlardı.
Sürecek
>R UŞIBEDRİ BAYKAM
Ali Kırca'nın TÜSİAD Raporu" hak-
kında düzenlediği Siyaset Meydanı'nı izli-
yorum ve kahroluyorum. inanılır gibi değil.
Konuklan kim seçiyor, hangiekip hangi he-
defle kadroyu kuruyor, kim bunu izah ede-
cek anlayamıyorum.
Beyefendiler oturmuş; Türkiye'de düze-
ni. anayasayı, Kemalizmi, laikliği 1 'den 7'ye
eleştirfyorlar, topa tutuyorlar. "Atatürk il-
keleri", Mustafa Kemal ve Cumhuriyetin
laiklik anlayışı her zamanki gibi lime lime
ediliyor. Kim tarafından mı? Sevgili Uğur
Mumcu'nun "dönek tosuncuklar, aile
boyu dönekler, takkeli liboşlan" olarak
tanımladığı anti- demokratik korkak yan fi-
lozoflar tarafından. Ve karşılannda hiçbir
"Kemalist" olmamasına, Siyaset Meyda-
nı özel bir özen göstermiş! Yani "atış tek
yönlü olmalı"diye bağlayıcı karar almışlar
anlaşılan. Bu beyefendiler cumhuriyeti,
Atatürk'a devrimleri karalıyorlar ve çok de-
mokrasj tutkunu (!) olduklan için kendileriy-
Siyaset Meydanı ve Medyokrasi
le hemfikirolrnayan hiç kimseyle tartışma-
ya ne niyetleri var, ne de güçleri...
Cuma gecesi Uğur Mumcu'yu Lütfü Kır-
dar'da anma töreninden dönmüşüm. Gel
de yanma Mumcu'nun yokluğuna. Orada-
ki çarpık beyinlerden iki üç tanesini aynı an-
da eline alıp, tokuşturup, hücrelerinin yeri-
ne oturmasını belki sağlayabilirdi. Uğur
Mumcu'yu bir köpekler çetesi öldürdü. A-
ma onun kadar olmasa bile o ekranda soy-
tanlara ders verecek Türkiye'de en az yir-
mi-otuz kişi olduğunu biliyoruz.
Peki Siyaset Meydanı bunu böyle orga-
nize edip, ne kazanıyor? Türkiye'deki siya-
si tartışmanın inceliklerini hiç bilmeyen in-
sanlara uzaktan "demokratmış" gibiye
benzeyen birtartışma izlettirip, kimi aldat-
maya çalışıyor?
Bir yanda Fehmi Koru, Zaman gazete-
sinde şöhret yapan nam-ı diğernamı diğer
dinci taha Kıvanç, bir yanda numaracı
Cumhuriyetçi Mehmet Aftan, bir yanda
Besim Tibuk, kendileri Liberai Parti'nin
başkanı, bir yanda Korkut Özal, ANAR
Refah vetarikatlararasında. BermudaŞey-
tan Uçgeni'nde kalmış, biryanda Hüseyin
Ergün, YDH'nin ağırtopu! (Aynldı mı aynl-
madı mı emin olun bilmiyorum), bir yanda
Metin Metiner isimli ılımlı şeriatçılığın bo-
razancılığını yapan zat...
Daha saymaya devam edebilirim, ama
size acıdığım için bu kadan yeter. Şimdi Ali
Kırca ve arkadaşlan buna diyebilirler ki
"CHP'den de Ercan Karakaş vardı."Evet
Ercan Karakaş başanlı ve çalışkan birsos-
yal demokrat milletvekilimiz. Ama herhal-
de Türkiye'de artık lise talebeleri bile Ercan
Karakaş'ın kendisini bir Kemalist olarak ta-
nımlamadığını ve bu konunun onun eks-
pertiz alanına girmediğini biliyordu. Peki
Siyaset Meydanı bunun farkında değil mi?
Ne yapmaya çalışıyor medya? Kemaliz-
me sansür getirerek Atatürk cuhuriyetini
yıkma operasyonuna katkı getirmekten ne
çıkar saglayacak? Hâlâ tüm yayın özgür-
lüklerini bile Mustafa Kemal'e borçlu ol-
duklannı bilmiyotiar mı?
Geçen yıl bir makalemde "Medyokra-
si" kavramını öne sürmüştüm. Yani med-
yanın "demokrasi" derken "mediocu"o)an
yüzü. "Mediocre" yani "vasat altı, yeter-
siz, sınıfta kalan". işte Siyaset Meydanı,
"demokrasi" derken medyanın "Med-
yokrasi" tuzağına bilerek ve isteyerek dü-
şüyor. Kemalizmi Türkiye'de "marjinal bi-
le olmayan ölmüş bitmiş bir geçmiş
sayfa" olarak göstermek istiyor. Programa
bir adet Kemalist çağırsa eminim ki o bir
kişi bile orada oynanan o gülünç oyunu o
anda bozacak, beş kişiye aynı anda laf ye-
tiştirecek. İşte buna bile tahamülleri yok.
Herhalde "yargısız infaz" dedikleri bu olu-
yor! Sanki Siyaset Meydanı yanlı ve den-
gesiz yayın yapmaktan öte, çokseslilik
düşmanlığına soyunuyor. Kurşun yağmu-
runa tutulan Atatürk cumhuriyetinin savu-
nuculannı susturmak için illa hepsini Mum-
cu gibi öldürmeye gerek yok. Medyokrasi
çağında seslerini kısarsınız olurbiter. "Yok"
farz edersiniz böylece - kafamıza göre- ya-
şayan ölü haline getirirsiniz.
Türkiye'nin gerçek politik gündemi de-
mokrasi fakiri ekranlardadeğil, yurdun dört
bir yanında salon toplantılannda, Cumhu-
riyet ve Aydınlık gazetelerinde konuşulu-
yor.Siyaset Meydanı, bundan çok daha iyi-
sini yapabileceğini geçmişte kanrtladı. Lüt-
fen bu güzel programı hakettiği seviyede
bırakın.
POLİTIKA VE ÖTESİ
MEHMED KEMAL
Duvar Yazısı...
12 Eylül dönemiydi, bir paşa fıkrası yazalım de-
dik de burnumuzdan getirmişlerdi. Fıkranın başlığı
şöyle: "Onun deduğu Deduktur."
İki arkadaş, balığın erkeği dişisi acaba nasıl bel-
li olur, diye aralannda konuşurlarken işin içinden çı-
kamazlar. Bir balıkçıya sorarfar:
"Balığın erkeği dişisi nereden belli olur?"
"Yumurtasından."
"Yumurta zamanı değilse."
"Kılçıklanndan."
"Ya pişmemişse!.."
Balıkçı yanıtlayamaz...
"Siz en iyisi karşıdaki beyaz konağın aşçısına so-
run, o bilir" der.
Konağın aşçısına sorariar, o da bilemez.
İçinden çıkamazlar. Balıkçılardan biri;
"Durun şunu gidip bizJm paşadan birdanışayım"
der.
"Canım, paşa nereden biiecek..?"
"Paşa bilir Paşa da bilmezse onun dediği dedik-
tir."
Saf görünüp bu fıkrayı yazmıştık. Günün akşamı-
na Okay Gönensin'le beni aldılar, Gayrettepe'ye
götürdüler. Okay, sorumlu müdürdü. Sabaha kadar
birer iskemlede oturduk. Gelen bizlere bir bakıyor,
geri çekiliyordu.
Okay, Gayrettepe'de bir gün bile kalmadı, bırak-
tılar. Beni Gayrettepe'den Selimiye'ye götürdüler.
Önce bir koğuşta kaldım. Koğuş 74 kişilikti. Hava-
sızlıktan neredeyse ölecektim. Sigara sırayla içili-
yordu. Ancak böyle havalanabiliyorduk.
Selimiye'de sanırım 33 gün kaldım. Bir hafta son-
ra büyük koğuştan 5 kişilik bir odaya aldılar. Oda-
dan anımsadığım Ruhi Su'nun oğlu llgın'dır. Onu
da gece yasağına uymadığı için buraya getirmişler-
di. Birkaç gün yattı.. çıkardılar.
12 Eylül'ün ağaları vardı, onlar rahat yaşıyorlardı.
Koğuşlan rahattı. TV bile vardı. Diledikleri zaman ha-
valandırmaya çıkıyorlar, hava alıyoriar, içeri giriyor-
lardı. Yemekleri bile dışardan geliyordu. Biz erat ka-
ravanasından yiyorduk. Çok güzel yemeklerdi, bi-
rinci s/nıf aşçı elinden çıkmış gibiydi.
Akşam havalandırmaya çıktığımızda, bir astsu-
bay var, ince eleyip sık dokuyordu.
"Kimsin?"
"Nesin?"
"Mesleğin ne?"
Sıra bana geldi. Kimliğimi söyledim, niye geldiği-
mi anlattım, durmadan soruyordu.
"Paşalariçin yazı yazdım, buyüzden geldim" de-
sem yandığımın resmiydi.
Kestirme bir yanrt verecektim.
"Neden geldin?"
"Yazıdan.. "dedim.
Şöyle baştan aşağı bir sözdü:
"Kocaman adamsın.. duvarlara yazı yazmaya
utanmıyor musun ?" dedi...
Yazı deyince, başefendi duvar yazısını anlıyordu.
Kurtuldum
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
r ::•£-•SOLDANSAĞA: _
1/Yurdumuzda ye-
tişen ve kurutul- •
muş yapraklan en- o
fiye gibi burna çe-
kilen ya da emilen
keyif verici ot. V
Herhangi bir sorun
üzenne ilgi çek-
me...Biretkinliğın
geçici olarak dur-
durulduğu süre. 3/
Ev işlerinde çok
çalışkan ve bece- 8
rikli kadın. 4/ Yi- g
ğit, kahraman...
Tibet'in başkenti. 5/ Tele-
fon sözü... Doğu Slav hal-
kı. 6/ "Hayır" anlamında
kullanılan sözcük... Llus-
lararası Basın Enstitü- 3
sü'nünsimgesi...Eylemle- 4
ri olumsuz yapmakta kul-
lanılan ek. 7/ Su kıyılann-
da yetişen ve kökü hekim-
ö
liktekullanılanotsubirbit- 7
ki... Yakacakodun için kul- Q
lanılan, bir metreküpe eşit „
oylum Ölçüsü birimi. 8/
Aralıksız yinelenen ve artık düşünmeksizın yapılan eylem-
lerin tümü... Ortaan Hançerlioğlu'nun bir romanı. 9/ Tan-
n'nın adını art arda söyleme işi.Tarla sının.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/Beğenilmediğindegeri veriimek koşuluyiaalınan.2/"Vİ-
ranolası hanedeevladü var"... İyi huylu kimse. 3/Yo-
lun yokuş bölümü... Uluslararası Tiyatro Enstitüsü'nün sim-
gesi. 4/Tropikal Amerika'da yaşayan bir papağan... Duygu-
sal konulan coşkun bir dille işleyen şiir türü. 5/ÇıllMr da de-
nilen yoğurtlu yumurta yemeği... Nikelın simgesi. 6/ Ilen-
me... Duman lekesi. 7/Posta sürücüsü... Uzakhk isareti. 8/
Kale hendeği... Trabzon'daki Meryemana Manasün'na ve-
rilen birbaşka ad. 9/Akut lösemilerin tedavisinde kullanı-
lan antibiyotik.
A
M
E
R
Z
E
K
1
ü
N
1
T
B
A
N
A
EMİNÖNÜ KAYMAKAMLIĞIİLÇE
İDARE KURULU'NDAN
Karar Tarihı. 14.11.1996
Karar No: 35 Kayıt No: Muh-15
tlçe ldare Kurulu Kaymakam M. Ata Aksoy başkanlıf ın-
da, Yazı fşleri Müdürü Aynur Yiğit, Majmüdürü Hüseyin
Sezen, ilçe Milli Eğitim Müdürü Basri Özbay ve 1. no'lu
sağ. oc. Tbb. Dr. Osman Erdemli'nin iştirakiyle toplandı.
lstanbul Valiliği 11 Emniyet Müdürlüğü'nün 01.11.1996
gün ve 108925 sayıh yazısı ile gelip, kaymakamlık maka-
mının 13.11.1996 tarihli havalesiyle kurulumuza gönderi-
len 13.11.1996 tarihli soruşturma dosyası incelenmiştir.
Davacı: K.H.
Mağdur: Ali Atik
Langa. Karakol Sk. Yavuz Apt. D: 7
Sanık: Metin Çıtır
Langa Karakolu'nda görevli, ÇevTe Yollan ve Boğaziçi
Köprüleri Koruma Şube Müdürlüğû kadrosunda 87097 si-
cil sayılı polis memuru
Suç: Zimmetli tabanca ile yaralama
Suçtarihi: 15.12.1994
Suç yeri: Aksaray caddesi
Verilen karar: Men'i muhakemesine
Karann gerekçesi: Dosya üzerinde yapılan inceleme so-
nucunda;
Dosya içerisindeki bilgı ve beigelerin ınceienmesinden,
15.12.1994 gtinü saat 02.45 sıralannda polis memuru Me-
tin Çıtır ve bekçi Fehmi Güler'in devriye görevi yaptıklan,
Aksaray caddesi üzerinde şüphelendikleri mağdur Ali
Atik'e "dur" ihtannda bulunduklannı ancak, mağdurun
durmayarak kaçması üzerine havaya birel ateş ettikieri an-
cak şahsın tekrar kaçması ve elinde bulunan uzun namlulu
silahı kendilerine dogru tutması üzenne polis memurunun,
mağdurun ayaklarına doğru ateş etmesi sonucunda yara-
lanmasma sebep oldugu, polis memuru Metin Çıtır'ın
görevini yaptıgı, doğmltulan silaha karşı kendisini koruduğu
olayda herhangi bir kastının bulunmadığı anlaşılmakla,
MMHK'nin 4'ncü ve CMLK'un 164. maddesi gereğınce
polis memuru Metin Çıtır'ın meni muhakemesine oybir-
liğiyle karar verildi. Basın: 2490