Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAVFA CUMHURİYET 24OCAK1997CUMA
14 KULTUR
Erol Uras 35. sanat ydını kuthıyor
Ünlü tencr bu akşam CRR Senfoni Orkestrası'yla Klasik Batı ve Türk Müziği eserlerinden oluşan bir konser verecek
YÂZIODASI
GLL ERÇETO
Erol Lras sarut yasamının otuz be-
şnc yılnı kutlu-'CT. 'hıçbir yorgunluk
beürtisi gösteme4«n üretimini sürdüre-
rek' Evfa îhistgkı'nin kendisine ya-
kıştırdığı'usanmaz öğrenci'tanımlama-
s ndın gvrur duy*\OT. Bu sezon "Aida",
"Turandit", ""Cannen"operalannda iz-
ledıpmiı sanatç , aynı zamanda îstan-
bul Teknk ÜnıvTrsitesi Dev let Konser-
\atuvan'nda ses ?5itimi öğretim görev-
ltsı \e özel öğren: lierine de ders veriyor.
Gen;lereöğretırlen kendisi •yenkknöğ-
renivor'. stanbu. Beled ye Konservatu-
vanıle a}m zamuıda Daşladığı Yüksek
TicaretÖkulundaki eği:imini Marmara
Ünnersitssi İşleTre Bclümü'nden dip-
lomasını alarak tamanlayan sanatçı.
ştmdi 'fUlkrnüzğindeBatîanlamında-
ki ses eğriminin eddkri, yorumda geti-
ıtceji koüylıklar ûzerir.e hazırladığı bir
tezle yuksek lissns eğitimini tamamla-
mak istiyar. Bu £K.sam Cetnal Reşit Rey
Konser Salonu'rd3 CRR Senfoni Or-
kestrası'yla verereği konserle otuz be-
şıncı yılnı kutlsyacak olan Uras'la sa-
natı iizeme söyteştik
- Rollerinize hazırlanırken nasıl bir sü-
recge^iriyorsuniiz? Teknik hazırlıklann
dışında canlandırdığınu karakterle öz-
deşleşmebağlamLndada bir çaba harcı-
yor musıınuz?
URAS - Müzıği öğrenınek, ezberle-
mek, sesbakımından en iyi şekilde yo-
rumiamak dışında oynadığım oyunun
dönemı. mekânı \azan üzenne tek tek
mcelemeyapanrı once. Ondan sonra da
bu biitüni kendı oynadığım role aktar-
ma\a çal.ştnm.
Canladırdığırr karakterle özdeşleşme
sürecimi tiyatroda bırbıriyle çelişir gö-
rûnenikikuramlaaçıklıyorum. Birikla-
sık Stanislavski ötekı Brecht Ben bu i-
ki yöntemi birlıkte kullanıyorum. İnan-
dıncı olmalıyım v e izley ici de benı can-
landırdığım kışı sanmalı Öte yandan.
bir sanatçı olarak kontroıümü kaybet-
memek için kendime o kişi olmadığımı,
onusadece canlandırdıgımı hatırlatınm
- Bu güne dek pek çok yapıtta çok
önemli rollcr üstlendiniz. Çoğunda da
rolü paylaştığınız başka oyuneu olmu-
yor. Bu durum size bir sanatçı olarak ne
gibi sorumluluklar yüklüyor ve saglığı-
RIZI korumak için neler yapıyorsunuz?
URAS- 35 yıl boyunca başka sanat-
• 35 yıl boyunca hiç perde kapatmayan Erol Uras,
bir sporcu gibi yaşamak zorunda olduğunu yurguluyor.
ÎTÜ Devlet Konservatuvan'nda ses eğitimi öğretim
görevlisi olan sanatçı, gençleri eğitirken kendisi 'yeniden
öğreniyor'. Uras, bu akşam ilk kez senfoni orkestrası
eşliğinde Verdi'den Saygun'a, Puccini'den tsmail Dede'ye,
Münir Nurettin Selçuk'a dek pek çok sanatçının yapıtlannı
yorumlayacak.
çılarla paylaştığım roller de oldu. ancak
çoğunlukla tek oyuncuydum. Bu duru-
mun getirdiği birinci sorumluluk, genel
sağlığımı ve ses sağlığımı koruma zo-
runluluğu. Düzenli uyuyorum, dinleni-
yorum ve beslenıyorum. Bir sporcu gi-
bi yaşamak zorundayım. Bu konudabe-
ni en çok mutlu eden şey. bu 35 yıl için-
de benım yüzümden hiç perde kapan-
mamışolması.
- Siz yurtdışında da müzik çalışmala-
nnızı sürdürdünüz. \urtdışındaki ola-
naklarta lürkiyc'dekiolanaklankarşı-
laştınr mısınız?
URAS- Bız Türkıye'de bir ikilem ya-
şıyoruz. tzleyicınin acımasızlığı ilekar-
şı karşıyayız. lzleyici arka planda ne
oluyor, ne bitıyor hiç düşünmez. Sanat-
çının psikolojisi, sağlığı, olanaklan iz-
leyıciyi hiç ilgilendirmez. Bunun yanı
sıra sahnelerimizde pek çok eksik gedik
var. Sanatçılanmız adeta yedi başlı ej-
derhayla savaşıyor. Yurtdışında ise bi-
zim savaştığımız bırçok sorun sanatçı-
nın üzerinden alınıyor. Soyunacağınız
oda. giyeceğınız giysi. notalannız sizi
hiç yormadan hazırlanıyor. Türkiye'de
ise olumlu sonuçlar alabilmek için her
şeyin peşınden biz koşmak zorunda ka-
lıyoruz.
Yedi başlı ejderhayla savaşıyoruz
- Konser sakmlannın teknikolanakla-
n ne dunımda?
URAS - Bu konuda da büyük farklar
var. Bir opera salonu yapılırken bu amaç
doğrultusunda inşaat yapılmalı. AKM
ise bu konuda oldukça elverişsiz. 01-
dukça soğuk olduğu için sürekli üşütme
tehlıkesı ile karşı karşıyayız. Seyircinin
salona girdigi kapılar bıle cereyan yapı-
yor. Boya kokulan, toz toprak içinde ça-
lışıyoruz. Sonra AKM'nin akustiği de
çok elverişlı değil. Üstelik oyun sırasın-
da tuvaletlerde rezervuar çekildiği za-
man, bu sesi bıle duyuyoruz. Bir de eko-
nomik sorunlanmız var elbette. Bir ope-
ra evimn idaresinin özerk olması, para-
yı rahat kullanabilmesi gerekir. Son za-
manlarda opera, ancak personel gider-
lerini karşılayacak, ama üretim çıkara-
mayacak duruma düştü.
- Olanaksıziıklar içinde Türkoperası-
nın dunımunu nasıl değeıiendiriyorsu-
nuz?
URAS-Cumhuriyet öncesi dönemin-
de sarayın katkısıyla A\Tupa'dan gelen
tiyatro gruplanyla başlayan bir geçmi-
şe sahıp opera Türkiye'de. Cumhuriyet
döneminde opera gerçekten çok büyük
Fransız koreograf Maurice Bejart'ın son yapıtlan Paris'te sahnelenecek
Ölümü düşünen biryaşam tutkunu
• Ölüm üzerine şaşırtıcı derecede olumlu düşünceleri
olan Maurice Bejart, yeni bale topluluğuyla AIDS'e
yakalanarak ölen rock yıldızı Freddie Mercury ve dansçı
Jorge Donn anısına bir gösteri sunacak. Ünlü koreograf,
Mercury ile tıpkı onun gibi AIDS yüzünden ölen 30
yıllık çalışma arkadaşı Joge Donn arasında büyük
benzerlikler olduğunu \r
e ikisinin de yaşam tutkusuyla
dolu insanlar olduğunu söylüyor.
Kültür Servisi - "Ölüm, seks
olmadan yaşanan en bü>ük
orgazmdır. Çünkü sizi ideal
insan olmava \aklaştır"
diyor ünlü koreograf Maurice
Bejart Ölüm üzerine şaşırtıcı
derecede olumlu düşünceleri
olan Bejart'ın son yapıtı da bu
tema çerçevesinde
kurgulanmış.
Bu ay içinde Paris'te yeni bale
toplulugu ile, AIDS'e
yakalanarak ölen rock yıldızı
Freddie Mercury ve dansçı
70. yaşııu kutla\an Bejart, canh \e üretken bir süreci yaşıyor.
Jorge Donn anısına bir gösteri
sunacak Bejart.
Ölümü konu alsa da yaşamında
hiçbir dönemde olmadığı kadar
canh ve üretken bir süreci
yaşıyor. 70. yaşını kutlayan
Fransız koreograf.
Bejart'a göre koreografi bir
sanat dalı olduğu kadar felsefe
de.
Mistik yönleri güçlü olan
sanatçı "Benim
çalışmalanmda yaşam, ölüm ve
aşk iç içedir. Tarihte birlikte
bütün ruhlar sanki içimde
yeniden doğuyor" dıyor.
Bejart'ın felsefı anlamda
zenginliğiyse yaşamın pek çok
yönünü tutkuyla kavnyor
oluşunda yatıyor.
Kıtaplar Bejart'ın yaşamında
çok önemli bir yere sahip.
Çalışmasınm ilham kaynağını
kitaplarda buluyor.
Bejart'ın son çalışmasının esin
kaynağı ise Freddie
Mercury hakkında yapılmış bir
televizyon programı.
Onlü koreograf, Mercury ile
tıpkı onun gibi AIDS
yüzünden ölen 30
yıllık çalışma arkadaşı Jorge
Donn arasmda büyük
benzerlikler oldugu görüşünde.
Her ikisinin de yaşam
tutkusuyla dolu insanlar
olduğunu söyleyen Bejart,
"İkisi de 45 yaşında öldü;
Mercury'nin ölümünden
hemen sonra \ayımlanan
'Made in Heaven' adlı parçayi
Jorge ile birlikte dinlemiştik.
Böyle rastlantüar beni çok
ûzüyor" dıyerek dansçısının
ölümünü son 15 yılm en
önemli olayi olarak kabul
ediyor. Bejart 1927'de
Marseılle'de doğdu. Babası
fılozof Gaston Berger'di.
tkinci Dünya Savaşı yıllannda
yiyecek sıkıntısı çekildiği için
bedenen gelişemeyeceğınden
korkan ailesi. Maurice'ı bir
bale okuluna göndererek
güçlü, sağlıklı bir bedenı
olmasını ıstediler. Böylece bale
ile zorunlu olarak tanışmış
oldu. Madame Gianocci'nin
verdiğı dersler sonucunda
Roland Petit'in bale
topluluğuna girdi. O dönemde
klasik baleye önem veriyordu
ancak topluluğa girdiğinde
kendine has bir stil yaratması
gerektiğini anladı. Daha sonra
25 yıl boyunca Brüksel'de
Avrupa çapında modern dansın
en önemli gruplanndan biri
olacak '20. yüzyıhn Balesi'nı
kurdu ve yöneticiliğini
üstlendi. 1987'de Isviçre'ye
yerleşti ve Ballet Lausanne'ı
kurdu.
Dansı yeni dillerin keşif alanı
olarak gören Bejart, klasik bale
anlatımından moderne uzanan
yolda önemli bir başanya imza
attı. "İlk işün; baleyi, tiyatro ve
opera salonlannın yanında
Madison Square Garden'a v-a
da Paris'teki spor sarayı ve
Meksika'daki sokakiara
taşımak oldu. Kendimi
kurallardan soyutladım. Tabii,
bu bazı insanlan rahatsız da
etti, ama ben halimden
memnunum".
Gerçekleştirdiği çalışmalara
hayranlık duyduğunu ve her
koreografisini büyük bir aşkla
sevdiğini söyleyen Bejart. kaç
yaşında olursa olsun.
dinamizm ve yenilikten yana.
aşamalar kaydetti. Yeterli degıl elbette,
ama bugün bazı prodüksiyonlarda Av-
rupa'yla boy ölçüşebilecek konumdayız.
Gelecekte daha iyı olması için operaya,
kültüre daha çok yatınm yapılmalı. Sa-
natçüar, prodüksiyonlar tanıtılmah.
Operalann, özel konserlerin kompakt
diskleri yapılmalı, bu çalışmalar halka
ulaştmlmalı. Pavarotti,Donıin8o,Carre-
ras Avrupa'da bunu başardılar. Operayı
halka sevdirdiler.
- Türk klasik müziği, halk müziği ve
operanın müzik kültürü açısından bir-
birini desteklediğL bu türierin aynı çaü
altında çalınabileceği >önünde görüşle-
riniz ve çahşmalannız var. Bu çalışma-
lannızı değerlendirir misiniz?
URAS - Bu çalışmalar benım kültür
birikimimin bir sonucu. 1957 yılında
konservatuvara başladım. Hem Türk
müziği, hem Batı müziği bölü-
münü okudum. Türk müziğini
sesleri, yorumu bilen biri olarak
opera sanatının getirdiği Batı an-
lamında şan tekniğini kullanarak
Türk müziği ve türkü söylemek
zorunda olduğumu düşünüyo-
rum. Ancak bunun için birinci öl-
çüt yadjrgatmayacs* tarzda söy-
lemek. Bunun için de her türü
kendi tarzında söylemeye gayret
ediyorum.
Bir oratoryo, bir napoliten, bir
film müziği, bir pop şarkısı bun-
lann yanı sıra türkü, klasik Türk
müziği kendı tarzında söylenme-
li. Bu tarz çalışmalara bazı Türk
parçalanna piyano eşlik partile-
rini yazdırarak ve onlan yorum-
layarak başladım. Sonra Erol
Uras ve Orkestrası adlı on bayan-
dan oluşan bir orkestra kurdum.
Ortaköy Meydanı'nda, Kalamış
Marina'da halk konserleri verdik.
Böylelikle kendi kültürümüzü,
Batı'dan aldığunız ve yeniden var
ettiğımiz kültürle birleştiriyoruz.
- CRR Senfoni Orkestrası'yla
Verdi'den Adnan Saygun'a. Puc-
cini'den İsmail Dede'ye, Münir
Nurettin Selçuk'a kadar pek çok
sanatçının yapıtlannı yorumlaya-
caksınız. Bu çalışmayı değerlen-
dirir misiniz?
URAS - Bu ülkemizde hatta
dünyada ilk kez yapılacak. Türk
sanatçılar Batı yapıtlannı seslendi-
rebiliyor. ancak Batılı meslektaş-
lanmız Münir Nurettin'in yapıtla-
nnı seslendıremıyorlar.
Daha önce de benzer çalışmalar
yapmama karşın, bu konser ilk kez
bir senfoni orkestrası eşliğinde
soyleyecek olmamla ötekilerden
aynlıyor. CRR Senfoni Orkestra-
sı pınl pınl gençlerden oluşuyor.
Şefimiz Fahrettin Kerimov da ol-
dukça genç. buna karşm teknik ve
artistik açıdan şefliği çok iyi bili-
yor.
Bu çalışmadan çok umutluyum
açıkçası. En büyük dileğim, buça-
lışmanın Kültür Bakanhğı ya da
sanata gönül veren özel kuruluşlar
tarafından kalıcı hale getirihnesi.
Kaset veya kompakt disk haline
getirilerek radyo ya da televizyon
aracılığıyla halk kitlelerine ulaş-
tınlması.
SEVGİ ÖZEL
Ülkemizde birilen saattebir gündemi de-
ğiştiriyor. Gündemi 'gündemsi'ye dönüş-
türmekte ustalaşan kurnazlar. kuviilarabin
akıllının çıkaramayacağı taşlar atıyorlar.
"Türk Düinin Korunmasına İlişkin Ka-
nun" tasansı da kör kuyuya atılmış taşlar-
dan biridir. Türkçenm yenıleşerek değiş-
mesme oldum bıttim karşı çıkanlar, dil dev-
rimıni solculuk, konıünisthk sayanlar, bu
yasa taslağıyla, bir kez daha asıl amaçlan-
nı açığa çıkardılar.
Bu anlayışın destekçisi kımi kitle ilerişim
araçlan dışındakiler. taslağın nelere yol
açacağını, sakıncalannı dile getirdiler. lşin
ilgınç yanı. taslağı görmediğını sö>leyen
yazarlann •'Böylebiryasadanyanayım" de-
mesıydi. "Böyle"bir yasadan yana olabılir
mı düşünce üreticiler, diye şaşırmamak el-
dedeğıldı.
* "Çünkü bu taslak, "sansür'ün yasalla-
şacağının. 1950'lerden sonra bir dil politi-
kası olmayan devletin. dile yasayla" müda-
hale edeceğınin kanıtıdır.
• Çünkü bu taslak, düşüncesinı özgürce
dile getırenlere sıkıyönetım uygulanacağı-
Türkçeyi Yasayla Korumak (3)nın. gücünü bilimden sanattan değil, bir ya-
sadan alacaklann 'intikam,öç' duygulany-
la. Türk-lslam sentezınin özünü oluşturan
'yaşayan Türkçe' savını. yasayla basm ya-
yın kuruluşlanna kabul ettırmek için hazır-
lanmıştır.
Bütün bu ülkeyi saran yabancı dille ad-
landırmadan; anadili ögretiminin yetersiz-
lığinden, kötülüğünden; yaygınlaşan ya-
bancı dılle öğretimden; kitle iletışim araç-
larının dili kötü kullanmasından; toplumun
dil bilincinin, sevgisinin zedelenmesinden
aklı başında olan herkes yakınıyor.
Dil politikası olmayan devletin bir kana-
dı, şimdiki "anadili eğitiıni"nin kişilere dil
bilinci sevgisi vermediğıni söylemekle,
Milli Eğitım Bakanlığı'nın işlevsizliğini ka-
nıtlamaktadır. Bu, herkesın bildiği bir ger-
çek.
* "Tıcari unvan"larda, ışyerlerinde.
ürünlerde Türkçe ad seçilmesinı öngörme-
si, sevındincıdir. Ancak ad ararken baka-
cağımız kaynak, sevincimizi kursağımızda
bırakmaktadır. Dil devrimini yadsıyan res-
mi Türk Dil Kurumu'nun türkçe Söz-
lük'ünün son baskısındaki madde başlann-
dan biri işyerimıze. ürünümüze ad olabıl-
miş. "Tereddüt halinde bas\
r
uru mercü
Türk Dil Kurtımu" olacak çünkü. Adı ge-
çen sözlükte en az 500 yanlış olduğunu
Ömer Asun Aksoy ölmeden önce kanıtla-
mıştı.
* Taslağa göre basın yayın kuruluşlan,
yayınevleri, ışletmenin büyüklüğüne göre
1 ya da 10 dil uzmanı çalıştırmak zorunda
olacaklar. Cniversitelerin M
Türkdüi>«ede-
biyatı, çağdaş Türk lehçeleri ve edebiyatı"
bölümlerini bitırince mi sonradan mı "uz-
man" sayılacağı belirsiz bu kişıler, "imla,
telamız,gramer" yanlışlannı denetleyecek,
yanlış yapanlara "Asgari ücretin 10 katın-
dan a t 100 kaündan çok otmamak üzere
"ağırpara" cezas\ uygulanacaktır. Bir ya-
zar, roman ya da öyküsüne "Arapsaçı" di-
ye ad koydu mu yandı. Çünkü resmi TDK.,
bu sözcüğü ayn yazıyor. Yayınevleri, önce
tabelalannı değıştirecekler. çünkü resmi T-
DK. ''yayuı evi" biçiminde yazıyor.
* Taslak, "DillzlenıeKurullan"nın oluş-
turulacağını muştuluyor. Bu kurullar bir
bakıma resmi TDK'nin sözcüleri olacak,
basın yayın kuruluşlanndaki "muhafizla-
n"ndan aldıklan "duyum"larla çahşacak-
lardır. Devletin. dile "müdahale"si böyle
olur işte. Yasalaşırsa, ilk cezayı kendıleri-
nin alması gerekir oysa. Çünkü taslak dil
yanlışlanyla dolu, kötü yazılmış bir metin-
dir.
* Taslağa göre sunucular "sertifika" al-
mak zorunda kalacak, memur ahmı için
açılan sınavlarda adaylann dili yoklanacak.
Taslaktaki gülünç maddelerden ikisi bun-
lar. Bu anadili eğitimi iyileştirilmediği sü-
rece, sunucu memur adaylanm hangi dil
bilginleri denetleyecek0
" Taslakta bir de
eksik \ar. Mıllervekili adav lannın dilinin de
yoklanacağına ilişkin birmadde olmalıydı.
Ancak o zaman taslağı Bakanlar Kuru-
lu'nda ımzaya açan Devlet Bakanı Işılay
Saygm da içinde olmak üzere TBMM'de
içimizi ferahlatacak bir "boşalma" olurdu.
Kısacası bu yasa taslağı. Atatürk'ün kur-
duğu özerk bir demek olan Türk Dil Kuru-
mu kapatılacak, yerine oluşturulan ve
1983'ten bu yana toplumun gözünde eski
kurumun saygın ve yetkın konumuna ula-
şamayan resmi TDK'ye, yasa yoluyla güç
kazandırmak için hazırlanmıştır.
Aynca basın yayını. düşünce üretenleri
bir türlü aviacuna alamayan polıtıkacılarla,
yaşayan Türkçecı resmi TDK'nin "inti-
kam" duygularını doyuma ulaştırmalan
için böyle bir yol bulunmuştur. Çünkü po-
litikacılar yazan çizenlerin, özgürce düşü-
nenlerinönüne dikılemediler. Yargılamalar,
hapıs cezalan düşünce üretenleri durdura-
madı.
Böyle bir "sansür" yasası çıkarma ge-
reksinimı duyuldu ki Susurluklar, tarikat-
lar, şeyhler şıhlar. karşıdevrimci anlayışlar,
yolsuzluklar, vurgunlar yazılıp çizilmesin,
toplum bunlan bilmesin öğrenmesin,a
sçıp"lann üstüörtülsün. Hangi yazar han-
gi basın yayın kurumu. bu saatten sonra
kalemini kırar? Bu sorunun yanıtını önce
Devlet Bakanı Işılay Saygın vermeli bizce.
SELİM İLERİ
GülPiz Sururi
Gülriz Sururi... Yılların çok değerli Gülriz Suru-
ri'si... Dostum Gülriz...
Gülriz'le nasıl tanıştığımızı, nasıl kopmaz bir dost-
luk kurduğumuzu Hatırhyorum'da anlatmıştım.
Araya zaman girdi; üç dört yıldır eskisi kadar stk gö-
rüşemiyorduk. Onu yalnızca televizyondan izliyor-
dum, desem yeridir.
Bir iki ay önce Vizyon dergisinde röportajını oku-
dum. Röportajı Hülya Bankoğlu Ekşigil gerçek-
leştirmiş. Hülya Bankoğlu Ekşigil bence birinci sı-
nıf bir röportajcı. Nice güzel röportajını okudum.
Söyleştiği kişiyi tanıyor, seviyor, benimsiyor, özel-
likleriyle tanıtiyor, sevdiriyor, benimsetiyor.
Gülrizin röportajı daöyle; harikulade sözlerle be-
zenmiş.
Ekşigil, "Mutluluğunuzun kaynağı ne?" diye so-
ruyor, birdenbire soruyor, daha ikinci soruda.
Gülriz Sururi mutlu mudur, değil midir, elbette
yalnız kendi bilir. Ama Gülriz Sururi insana mutlu-
luk getirir. Bunu kişisel deneyimlerimden biliyorum.
Mutsuz günlerimde Gülriz'le bir yerlere gittiğimiz,
buluştuğumuz, söyleştiğimiz çok olmuştur. Içim
açılarak, sevinçle donanarak eve dönmüşümdür.
Ne yapmıştır, ne demiştir Gülriz, bir de bakmışsı-
nız, mutsuzluk silinip gitmiş...
Sevgili Gülriz Sururi mutlu olduğunu onaylamış.
Mutluluğunu, kendisiyle barışık olmaya bağlıyor; a-
ma, banşıklıktan daha öte, daha önemli bir yeti
üzerinde duruyor:
"Sen de hertces gibi kederiendim, herkes gibi
büyük üzüntüler çektim, uykusuz geceler geçirip
onarılmayacak yaralar aldım... Ama hepsinin üs-
tesinden gelecek bir iradem oldu.''
Eşsiz iradenın gerçek bir görgü tanığıyım. Haya-
tının hayli çetin döneminde Gülriz Sururi'nin inanıl-
maz bir kendine yetişle sorunlanndan sıynldığına
tanıklık ettim. Uygulayabilsem de uygulayamasam
da, itiraf edeyim, sevgili Gülriz'den epey 'hayat der-
si' aldım. Bu dersleri zaman zaman arkadaşlanma,
özellikle bunalmış, yıpranmış arkadaşlanma anla-
tır dururum.
Röportajı okudukça, Gülriz Sururi'nin kendine
nasıl bir dünya kurmuş olduğunu çok daha açık se-
çik kavnyorsunuz: Bu dünya kendince bir mükem-
meliyetçiliğı dışa vurdukça vuruyor. Bugünün sö-
zümona 'yükselen değer'\erine açıkça burun kıvı-
ran Gülriz Sururi'yle karşılaşıyorsunuz.
Örnek vereceğim. Toplumu belirleyen, etkileyen
değerler yelpazesinde günümüz edebiyat adamı-
nı handiyse yok sayıyor. Bilinçli Gülriz Sururi'yse
bakın ne diyor:
"Hayır, hiç, ama hiç kimseyi kıskanmadım. Be-
ğenı ya da hayranlık dışına çıkan hiçbir duygum ol-
madı. (...) Gençlikyıllanmdan beri hep övgüleral-
dım, alkışlandım, en değerli yazarlar benim için
çok güzel yazılaryazdılar. En güzel röportajlar be-
nimle yapıldı. Neyi kıskanacaktım ki? Bir mücev-
herden daha değehidir benim için, Cemal Süre-
ya 'nın hakkımda yazmış olduğu bir cümle. Kendi-
mi büyük bir servetin üzerine kurulmuş oturmak-
ta hissediyonım."
Alıntı sanırım Gülriz Sururi'nın nasıl bir yaşama-
- yıryaşamabiçimini seçtiğini beigeliyor. Kof hırste^
rın yerine, kalıcı değerlerin önemsendiği bir yaşa-
ma olmalı bu.
Sonra insan ilişkileri... Sözü zaten oraya bağla-
yacağım... Herkesin birbiri üzerinde ezici baskılar
kurmayı 'sevmek' diye adlandırdığı tuhaf bir zihni-
yete yenik düşmüyor muyuz? Daha, annebaba-
çocuk ilişkisinden, öğretmen öğrenci, aşk ilişkisi-
ne kadar 'bireyliğimizi' her an yok ediyoruz da,
böylesi bir yanılgıdan pişmanlık duymuyoruz. Piş-
manlık duymadığımız gibi, baskılanmızı, karşımız-
dakinin özel dünyasını yok edişimizi bir övünme se-
bebi bile sayıyoruz.
Hülya Bankoğlu Ekşigil in sorusu üzerine sevgi-
li Gülriz Sururi, sevgili Engin Cezzar'la -besbelli hiç
sona ermeyecek- birlikteliklerinin, arkadaşlıkları-
nın, yakınlıklannın gizini söyleyiveriyor:
"Aramızda hiçbir zaman üçüncü bir kişinin adı
geçmedi. Çok saygılı ve ölçülü davrandık hep.
Böyle bir şeyi, varsa da kimse bilmek istemedi. Bi-
zı sadece ikimiz arasındaki ilişki ilgilendirdi."
Röportajı bir iki ay önce okudum, demiştim. Gül-
riz'in şu sözlerini bir iki aydır yineliyorum, herkese
okuyorum, kendi kendime söylüyorum. Sevmek
konusunda sayısız söz söylenmiştir, gelgelelim pek
azı felsefelik anlam taşır. Gülriz'inkinde iki insan
arasındaki en değerli, en ince birlikteliğin felsefesi
billurlaşmıyor mu?
Gülriz'in sözünde bir başka anlam da okunuyor:
Dedikodu kumkuması topluma açıkça meydan
okuma. Besbelli, bırincı sınıf bir yeni hayat dersi.
K Ü L T Ü R » Ç Î Z İ K
KAMİL MASARACI
k
JLS&/