05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET 1 EYLUL 1996 PA2AR PAZAR YAZILARI ruhunuzu Tatilde 'tatil yapmak' geleneğiEge'nin köpüklü dalgalan bıkıp usanmadan kıyıya vuruyor. Her seferinde umudunu bir sonraki atağa dev reder gibi mahsun geri çekilen dalgalardan kalan birkaç damla. hiç tanımadıklan insanların bacaklarındaıı sessizce kumsala uzanıvor. Bu damlalar hep buralarda mı gezer? Yoksa uzak ülkelerden kopup akıntıya kapılarak mı geldiler? Her damlanın bir ülkeye ait olduğunu savunan kimse yok şimdilik. Ama insanlann hepsinde bol harfli \e sayılı ulusal damgalar var. Topu topu birkaç yüz kilometre ötedeki güzelim topraklan görebilmek için vize ve gümrük kuyruklarında "'muhtemel easus" işlemlerine hedef olmak. tartışılması bile anlamsız sayılan birgelenek olmuş çoktan. "Bir >erde ja$a/nak" da> atılmış bize. Uzak sınırlardan birinin gensine düşmek. ulusal barikatlann bir vanını mekân edinmek zorundavı/. "Nerede yaşamak" sorusunu sorabilmek bile bir lüks. Ekmek nerede? Ya iklim ve doğa güzelliği? En az rahatsız eden toplumsal çevre hangisi? Sevdiğin işi istediğin gibi yapmana nerede daha az engel çıkanlır? Hangi memlekette adımlannı daha güvenli basıp sokaklarla özgürce bütünleşebilirsin? Ciddiyetin ağırlığını nerede. sorumsuzlugun hafifliğini nerede hakkıyla soluyabilirsin? Ege kıyılannı yorulmadan döven köpüklü dafgalann gelişi daha bir görkemli; ama uzaklaşıp gidişleri çoğu kez hissedilmiyor. Zaman, aynmına vanlmadan geçiveriyor. Toplamı bir yılı bulmayacak "kisa gelişleri" saymazsam. I5yıldır "dışardayım". Kendimi bir an önce u dışan* atma tutkusunu da yaşadım. uzaklarda yurt özleminden kedere boğulmayı da. Endertatillerden birini, yine yaşam muhasebeleri ile doldurmanın hiç âlemi olmadığının farkındayım. Üstelik Rusya'yla Türkiye'yi doğa. MOSKOVA HAKAN AKSAY insanlar, külfürler va dostluklar açısından kimbiJir kaç kez kıyaslamaya çalışmadım mı? Kaşarlanmış tutkulanmın ve ilerleyen yıllann, bana üçüncü bir seçenek bırakmadığını kaç kez itiraf etmedim mi? Şimdi derin düşüncelere dalarak hangi akla hizmet ediyorum? Gerçi suçun tümü benim hesabıma yazılmaz, biliyorum. Ege'nin kâh saldırgan kâh hüzünlü sulannda bütün sihir; çektikçe çekiyor duygulannı derinlere... Ama tatildeyim. Ve "tatilden yorulanlar" sınıfına girmek istemiyorum. Onun için keyifli gözlemlerden öte hiçbir şeye kafa yormak istemiyorum. Ege'nin damlalanyla falan uğraşacak değilim. Onlara en fazla "güneş-deniz-plaj-hava" gibi genel formüller içinde ilgi gösteriyorum. Çevremdekilerin konuşmalannı dinliyorum. Para kavgası yapanlardan uzaklaşıyorum. Kıskançlık skandalJan da pek çekmiyor beni. Ama bakışlannı, kansına karşı kalkan yaptvğı gazetenin kenanndan "üstsüz gâvur kızlanT! na kaydınrken bile çatık kaşlı ciddiyetini korumaya çabalayan orta yaşlı beyler hoşuma gidiyor. Ben bunun tatile uygun bir konu olduğunu düşünürken yeni ilgi alanlan beliriyor: Kara yağız Türk gençleri öbek öbek sahile vuruyor. Sırtlannı denize, başlannı kadınlara dönerek vitrine bakar gibi geziyorlar. Kilolu olanlar kannlannı gögüslerine çekiyor. Nedense hepsi koltuk altlannda kızgın yumurtalar taşırcasına açmış kollannı, "kovboy stili" yürüyor. Bu yürüyüşe, benim tadına varmakta zorlandiğım "erkeklere özgü bir cesaret" anlamı yüklediklerini hissedıyorum. Yüz ifadelerine dikkat edince. bunlann hâlâ maço bakışlanna anında u tav olacak" ve üstelik inisiyatifi ele alarak kendilerini davet edecek "okadııTı bekledikleri anlaşılıyor. Yabancı kadını bol plajda kara yağız Türk erkekleri turalıyor. Pek kullanma fırsatı bulamadıkJannı tahmin ertiğim erkekliklerine nedense çok güvendikleri izJenimini vermeye özen gösteriyorlar. Tek gezerken sünepeleşiyor, ama birlikteyken aslan kesiliyorlar. Aslında onlar en çok birbirleriyle anlaşıyor, birbirlerine yakışıyorlar. tnsanın yaşayacağı ülkeyi seçmesinde, çevresindekilerin cinsel doygunluk düzeyinin de son derece önemli olduğu fikri aklıma geliyoryine. Ama tatilde olduğumu anımsayarak her rürlü düşünceden uzaklaşıp çılgınca güneşlenmeye ve yüzmeye devam edivonım. Türkiye'nin menzili dışında olmak JOHANNESBURC AYSU ÖNEN Oeçen cumartesı. bıt pazarında Türkçe konuşan biradam \ardı. Konuştuğu dilı kımsenin anlamavacağını bilmenin güvenivle sesını ivice vükseltmışti: "Yize büe istemiyorlar, aslanım!" Bir aslan ıçın fazla çelımsiz görünen >amndaki adam ı»e, bu önemli bilginin herkese duyurulmasından rahatsızdı. Cumartesı günü Johannesburg'un bit pazarlarından bırınde Türkçe konuşan bir adam görmek, Istıklal Caddesi'ndedolaşan bir gergedan «örmek gibi. Garip. Farklı kültür ve ırklardan oluşan Johannesburg türlüsünde, Türkler yer almıyor henüz. TRT-lNt'nin ulaşmadığı. Türkçe gazetelerin insana bir tuhaf gelen. Avrupa baskılarının bile satılmadığı. Türkıye'yle ilgili haberlerın kımse,yi ılgilendırmediği. sokaklarda Türkçe konuşanların birbirivle karşjlaşmadıgj bir şehir Johannesburg. Geçen cumartesi. bıt pazarında Türkçe konuşan adamın önünden ılgisızce geçtim diğer Johannesburglular gibi' Birkaç dakika sonra ardıma bakışım kaçınılmazdı. Yabancı kalabalığın arasından Türkiye'yi görebilmek için parmaklarımın ucuna yükseldim. boynumu olabildiğince öne doğru uzattım. Bir taş buldum, üstüne çıktım. Elimi güneşten kamaşan gözlerimesıperettim. Yine de olmadı. Akdeniz'e bile ulaşamadım. Sonra anladım. Türkiye'nin menzili dışına çıkmıştım. Eve dönüp televizyonu açtım. Kulaklarım. en beklemediğım anda tanıdık sözcükler seçti: Prime Minister Erbakan... Atatürk Barış Ödülü'nü, kendinden önce üniformalı darbeciye \erildi dıyegeri çevirip Castro ve Kaddafi'vle avnı sofraya oturan Mandela'nın ülkesinde Türkiye'yi ev ime kadar getirenın Âmerikalılar olacağını tahmin etmeliydim. Teknoloji, iletişimi sırtına almış, ülkeler arasındaki kilometreleri hiçe sayarak ilerliyor. Çağdaş insanın merak edebileceği her konuda söyleyecek ıki çift lafı olan Internet. itiraf etmeliyim ki, oldukça akıl çeldirici. Ama, yine de garip olan bir şey var. Dünyanın bilgisi ayaklan altına serilmişken bile, bilgı edinmenin o sevgili geleneksel tadını anyor insan. Haftalık dergilerin çıkıp çıkmadığını köşedekı satıcıya sabırsızca sormayı özlüyor ömeğin. Tipik bir "tüfek icat oldu. mertlik btı/uldu" vakası vaşanmakta. Ana ne olursa olsun. gösteri devam etmeli. Bavanlar baylar. Türkiye. uzaktan kumandanızın ve bilgisayannızın tuşları ucuda! Arkanızayaslanm ve eğlencenin tadını çıkarın. ) m THE ûfJUG LOHDS WE LOVE OUR CHILDREN Kadınlann uyuşturucu savaşımı Bütün dünyada, suça ve uyuşturulara karşı olan insanlann sayısı gidenek artarken, Güney Afrika'da da özellikJe Müslüman gruplann eylemleri ve gösteriJeri durmuyor. Melezlerin ağırlıklı olarak \ aşadığı Coronatiomille kenrinde, Çetelere ve Uvnşturuculara Karşı Halk (PAGAD) adlı, uyuşfurucuya ve suça karşı sa\ aş ilan eden köktendinci Müslünıan örgütünün düzenledjği gösteriye çok savida kadın katıldı. Uzun süren gösteride, yorgun düşen kadınJar, zaman /aman gölgeye çekilip dinlendiler. Polis, göstericilerie uyuşturucu satıcılanmn arasuida bir çatışma çıkmasını önlemek için, sıkı önJemler aldı. (Fotoğraf: REUTERS) Monarşi mi, yoksa cumhuriyet mi ? LONDRA ARAPKİRLİ tngiltere halkı. son vıllarda giderek daha sıkça şu sorunun tartışmasına vakit harcıyor: Monarşive devam mı, yoksa demokratik bir cumhuriyet haline gelelim mi ? İlk bakışta, Batılı demokratik bir rejim olan bir ülkede. böyle bir tartışmanın vapılması, hayli absürd görünse de. bu toplumu vakından tanıvanlar "Eğer bö>le bir muhabbet vapılacaksa. burasının tam da yeri olduğunu"bilirler. Önceki gece BBC tele\ iz\onunda yapılan canlı tartışma. bugüne kadar bu konuda yaşanan tartışmalar içinde en ilgi çekeni\di. Katılımcılara ve tele\izyonlan başında izleyen milyonlarca kişiye şu soru soruldu: "Kraliçel'nciElizabeth'den sonra monarşi ortadan kalksın mı?" Stüdvoyu dolduran her görüşten insanlar, gerekçelerini açıklar \e hararetli biçimde sa\ıınurken çoğunluk. monarşinin devamından vana görünüyordu. tşin en ilginç yanı. bu ülkenın hâlâ kralivet ailesinden medet umması gerektiğinden >ana olanlann en çok dile getırdikleri gerekçelerden biri "başka neyimiz >ar"dı.. Kimıleri. son vıllarda "kim kimi kiminle" televızvon dizisi haline gelen kralivet ailesinin. bu ülkede ve dünyada asalet. onur ve erdemin simgesi olduğunu savunacak kadar ileri giderken kimileri ıse "Kraliçe hiç olmazsa siyasi tartışma yaratmıvor. Şimdi kalkıp da bir cumhurbaşkanı seçmek istesek. ülke bölünür" diyordu. İşte burada, demokratik rejimlerin en çok tartışılan v anı. pek güzel ortaya çıkıveriyordu."Bolünmek.' > " Sandığa gitmek ve kendi istedikleri kişi ya da partilere o> v'ermek zorunda kalan insanlann, böiünme manzaralan sergilemesi, acaba iyı mi. kötii müydü. Aslında Ingilizler de sandığa gidiyor ve majestelerinin hükümetini seçmek için oy kullanıyorlardı. Gerçi tercih yapmalan . başka ülkelere göre daha kolaydı. Çünkü sadece iki buçuk partileri vardı (Muhafazakâr. İşçi ve Liberal Demokratlar). Ama şimdi, bir de cumhurbaşkanı için oy kullanmak zorunda kalmak biraz fazla olurdu. Üstelik sevgili kraliçemiz dururken.. Kraliçenin "son hükümdar" olmasını savunanlann ise gerekçesi. bundan sonrakilerin, örneğin Prens Charles'ın, örnek bir hükümdar olmaktan çok uzak nitelikleri bulunmasıydı. Öyle ya, Diana'yı aldatmış, ondan boşanmış, yıllardır başka bir kadınla ilişki içindeydi. Cumhuriyeti savunanlar ise, bu toplumun. bir "teba" olmaktan çıkıp artık "vatandaşT 'olmanın bilincini kazanması gerektiğini. bütün dünyaya demokrasi dersi verirken kendilerinin, binlerce yıl öncesinden kalma bir sistemle yönetilmesinin en azından ayıp olduğunu söylüyorlardı. Vergi ödeyen 55 milyonun cebinden beslenen bir ailenin. babadan oğula (üstelik kıza da değil) geçen bir sistemle neden ülkenın en büyük karar merciı olduğunu, çocukJara anlatabilmenin giderek güçleştiğini belirten cumhuriyetçilere gelen yanıtlar arasında, ama kraliçemiz öyle tatlı ve güzel ki gibi karşı gerekçeler dikkat çekiyordu. Tartışma sonunda herkes telefonlara sanldı ve yapılan oylamada, Ingiltere halkı, yüzde 37'ye karşılık yüzde 63 oranında monarşinin devamından yana olduğunu gösterdi. Belki sadece sınırlı bir kesim oy kullanmıştı. özel 900"lü numaralan arayarak.. Belki sadece sembolik bir TV tartışması idi. Ama. içeriği demokrasi mi. krallık mı olan bir tartışmanın. 21 'nci \'üzyıla girerken hâlâ yapılabiliyor olması. hâlâ birilerinin "Ama kadın öyle tatlı ve güzel ki" gerekçeleriyle monarşiyi sav unabiliyor olması hâlâ "Cumhurbaşkanı seçmeve kalkarsak. ülkemiz bölünür" diverek tahtı ve tacı sandığa tercih ediyor olması. en azından düşündürücüydü. Perşembe gecesi. BBC ekranJan kararmadan önce her günkü gibi bir kez daha aynı marş çalıyordu: Tanrı Kraliçeyi Korusun.. Okumanm, öğrenmenin sonu yok Geçenlerde yapılan ve güvenilir olduğu ileri sürülen bir araştırma. dünyanın en çok günlük gazete okuyan halkmın Norveçliler olduğunu saptadı. Norveç'i sırasıyla Japonya, Isveç, Finlandiya ve İsviçre izliyor. Her 1000 kişiden 600'nün her gün bir günlük gazete okuduğu anlaşıldı.Norveç'le karşılaştınlınca ülkemiz, 92 adetle 24 ülke arasında 22. durumda. Bizden beter iki ülke Yunanistan -oh. neyse mi demeli?- ve Ponekiz (83 ve 61 ile). tsveç'te sabahlan işe giderken kitle iletişim araçlannda bir şey okuyanların sayısı, okumayanlardan fazladır. Çoğunluk kitap okur. Erkeklerin ağırlıklı olduğu bir grup ise günlük gazete. Renkli kağıda basılan "fînans gazeteleri" takım elbiseü, deri çantah beylerin elinde görülür. Diğer gazete okurlan ise iki büyük ve köklü, aynı zamanda STOCKHOLM GÜRHAN UÇKA^ Stockholm'de sabahlan evlere dağıtımı yapılan gazeteden birini okurlar. (Artık sabah gazetesi deyip geçemiyoruz. Çünkü iki büyük akşam gazetesi sabahlan da çıkmaya başlayarak konuyu kanştırdı.) Stockholm'de bu görünrüye bir yıldan beri yeni bir gazete kanştı. Metro adlı ve tabloid boydaki gazete. metro istasyonlannda ve otobüs duraklannda belirli verlere konularak ücretsiz olarak halka dağıtılıyor. Geliri yalnızca reklam yani. Büyük kent telaşındaki okuriann uzun makaleleri. zorlayıcı araştırmalan okuyacak zamanı ve hali olmadığı düşüncesi> le yazılar kısa rutuluyor. Aynca hiçbir politik görüşü yansıtmadığı için başmakale filan yok. "Sütun" adlı sütunda. her gün bir başka yorumcu. tümüyle kişisel görüşlerini belirtiyor. Burada. gazete branşındaki ekonomik sıkıntılara değinmeyeceğiz. Amacımız. okuma ve öğreneme sınırsızlığını vnrgulamak. Örneğin, şu anda 8.7 milvon İsveçliden -tabiyete bakmadan. bu ülkede yaşayan herkes buna dahil- 3 milyonu, boş zamanını en az bir (özel ya da değil) kursa devam ederek değerlendiriyor. Burada bu tür kurslara ••öğrenim çemberi" deniliyor. Ilkkez 1902 yılında. bir öğretmen ve parlamenter tarafından başlatılmış. Oscar Olsson'un amacı "Halka edebiyatı, Almancavı \e yeşilaycılıgı öğretmek"miş. Adını az önce andığımız Metro gazatesinden Ylva Vesterlund, halkın ilgi gösterdiği konulan sıralarken şöv le bir özetlemeye gitmiş: 50'li yıllarda estetikle ilgili derslergözdeymiş: seramik, dokuma. dikiş. dans. heykel \e tiyatro gibi. 6O'lı vıllarda ise -bü>ük goç başlayınca- yabancılara Isveçce öğretmek ağırlık kazanmış. 80'li yıllarda bilgisayar öğrenimi yeğleniyormuş: şimdi ise anayasal haklar. halkoylamaları konusunda bilgi ön plana gelmiş. Emekçilerin geleneksel eğitim merkezi ABF, en çok ilgi goren kurs konulannı şöyle sıralıyor: Jngilizce. müzik, bilgisayar. coğrafya. resim. tiyatro. edebiyat. Isveçce. Internet ve AB ile ilgili konular ve tarih. Artan işsizlik, kurslara ilgiyi rekor düzeye getirdi. Okumanın ve öğretmenin sonu olmadığı. bir kez daha kanıtlandı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle