Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 30 AĞUSTOS 1996 CUMA
- 12 DIZIYAZI
Emine'nin kocaman gözleri bal rengi. Dünyaya
bakışı hiç değişmiyor, çalışmaktan gözleri kızarsa da
'Birailem
bir de Müslüm'
İstanbul'un "öteki" çocukları
"Gelecekten ne
bekliyorsun"
sorusuna
vereceği bir tek
yanıt vardı: "iyi
bir şey." O iyi
şey neydi? "iyi
bir ev kadını
olmak"
diyecekti.
Üç yıl var ki, Istanbul'da Emine. Bir o kadar süredir de konfeksiyon
atölyelerinde overlokçu. Düşleri boyu kadar, umutsuzluğu da. Şansı
yaver giderse kendine ait bir atölye açacak, kardeşlerini okutacak...
On dokuzunda evlenecek, dayak yese de baba evine dönmeyecek.
Kocası Adanalı olsa da kentine dönse, ama "kısmet" işte...
E
mine'nin kocaman gözlen
bal rengi. tpi makineye ge-
çinrken kısılsa, mesaiye
kaldığı saatlerde kızarsa da
hep o gözlerle bakıyor dün-
yaya. Ne zaman bir müzik
duysa dokuz sekiz ritminde. yerinde du-
ramıyor. Yine de hüzün mü korku mu be-
lirsiz o bakışlar yerleşiyor yüzüne. Ayagı
pedalına değince overlok makinesinin,
dünya bir dönüyor bir duruyor. Üç yıl var
ki kentinin adı bir şarkı gıbı duruyor du-
daklannın ucunda. Adana. Ah bir döne-
bilse! Kapı önü muhabbetlerine bıraksa
küçük bedenıni. anneannesinin dizlerine
dayasa başını, boyundan büyük düşler
kursa...
Sabah yedide bölünmese uykuları. Dü-
şünmese annesine alınacak çamaşır maki-
nesini, kardeşlerinin okul masrafım... A-
ma düşünecek. Başını yastıga koyar koy-
maz uyumayı öğrenecek. Çünkü istese de
bu şehironu bırakmayacak. Çünkü...
Kaç bayram geçti...
Doğdugunda, kentinin bütün sokaklan
kasvetlıydi. Neredeyse bütün eviere sin-
mişti şiddetin kokusu. 12 Eylül darbesı-
nin kırkıydı, Leyla'nın kucağına venldı-
ğinde. Leyla desen, yani on yedisinde bir
çocuk, on yaş büyük kocası Zihni, baba-
sının akrabası. Konfeksiyoncuydu Zihni.
Ustaydı, işler kuracak. işler batıracaktı.
Sonunda anneannesinin evine yerleşecek-
ler, Emine orada büyüyecekti.
Yedi yılda Emine'den başka üç çocuk
daha doğurdu Leyla. Hürya'yı Mehmet,
Mehmet'i Habibe izledı. Güzel geçtı de-
sek Emıne'nın çocukluğu. yalan olacak.
Hoş, teyzeler, dayılar. onlann eşleri. eşle-
rinden olan çocuklan hep bayram yerine
çevirirdı evı ya, o yoksulluk! Kaç bayram
aynı giysilerle geçmişti... Leyia'nın dedi-
ğine bakılırsa. içine kapalı. ama akıllı ço-
cuktu Emine. Ikı buçuk yaşında merdi-
venlerden ıki kat düşüp dişlerini kırmıştı.
Üç yaşında da üstüste üç kez havale ge-
çırmiş. ölümlerden dönmüştü. Bu düşme-
ler, ateşlenmeleretkilememıştı aklını. Gü-
zel bir çocuktu. gören bir daha dönüp ba-
kardı. Kulağı hep bir yerlerden gelecek
müzik sesindeydi. Dans eder, bedenının
hareketini müzikten müziğedeğiştirmek-
teki ustalığını sergilerdı. Onunla birlikte
danstakı hüneri de büyümüştü. Bugün bi-
le bir müzik duysa yerinde duramazdı.
Yine üç yaşındaydı, annesinın etrafın-
da dönüp bulaşık yıkamalara, e\ temizle-
melere kalkışmıştı. llkokula başladığında
da sırtını dönmemıştı ev ışlerine. Bıraz da
bu yüzden fazla kulak verememiştı ders-
lere. Aklı okulla ev arasında bölündüğün-
den ne ona yetmişti gücü ne de buna. Yi-
ne de ılkokul bittiğinde ortaokula yazıl-
mıştı. Babasının kurduğu işlerden bıri bat-
mıştı o sıralar. Bir bogaz eksiltmek var-
ken, bir de kitap. defter masrafı çıkarmak
haksızlık olurdu doğrusu! Okullann açıl-
masına bir gün vardı. "Ben okumayaca-
ğnn" demişti babasına. "Evde otunınım
dahaiyi". O da üstelememiş. "Neden" di-
ye sormamıştı. Sonralan ortaokulu ve lı-
seyi bitiren arkadaşlannı görecek, pişman
olacak "Onlann yanında düşük dunıyo-
rum" diyecekti...
Kadınlığa ve istanbul'a
doğru...
Ortaokula gidemeyince mahalledeki
Kuran kursuna yollanmıştı Emine bir sü-
re. Sonra diploma veren din okullanndan
birine yazılmıştı. Kuran'ı yedi kez hatim
etmiş. sıra namaz sınavına geldiginde
korkmuştu. Duaları bılıyordu. ama hare-
ketler... Ya beceremezse! Üstelik bir de
müfettış olacaktı sına\ da. Hoca, arkadaş-
lanyla haber yoliayıp çagırmış. o yine de
gitmemişti. Gıtse. diploma alsa, şımdi bir
kursta hocaydı belki de...
Insan en sevdiğinden mi alıryarayı. da-
ha üç yıl öncesine kadar az mı dayağıru ye-
mışti annesinin? Babası bir tokat bile at-
mamıştı ya, Leyla nedenli nedensız döver-
di. Ta ki. Emine genç kız olana kadar. Ley-
la, '"KızdınL.amadövmedim bir daha" di-
yecekti. "Çünkü utandıırT O kırmızı le-
keyi gördügünde külodunda korkmamış-
tı Emine. Evdeki kadınlann, teyzelerin,
yengelenn günyüzü görmemiş sözleri hep
takılı kalmıştı kulagında. Ne oldugunu bı-
liyordu. O sırada komşuda oturan annesi-
ne haber verdi. Leyla ne tokat attı ne ba-
gırdı, küçük kızı artık kadındı...
Zihni'nın ortak oldugu konfeksiyon şir-
ketınin iflası bu küçük kadtnın canını acı-
tacaktı en çok. -Ben artık kimsenin işinin
altında çalışamam" diyecekti Zıhnı. "İs-
tanbul'a gidiyorum". Leyla da ona eşlik
edecek, lstanbulda ış arayacaklardı.
On Uçünde konfeksiyonda...
Sanayı Mahallesi'ndeki bir konfeksi-
yon atölyesinde iş bulan Zihni, Leyla'yı
çocuklan almaya Adana'ya gönderecek-
ti. Varsın gelsınlerdı. ev nasıl olsa bulu-
nurdu... Eş dost onlar ıçın ev arayadursun
Leyla ve çocuklar. atölyenin bir köşesin-
de yatıp kalktılar. On beşinci gündü giy-
sileri kurtlandı. Lokantadan gelen salçalı
yemekler Emıne'nın midesine dokundu.
O bibere alışkındı. buranın yemeklenne
katılan ise domates salçasıydı. Bir akra-
balan Dudullu'dabirev bulunduöu habe-
gortası yapılmayacaktı. Günde on altı sa-
at çalışacak, fazla mesaiye kalmaya zor-
lanacak. karşılıgını alamayacak, patronu-
nun "Vallahi param yok" demelerine
ınanmayacak. ama *"Va içerideki paramı
biç vermezse" korkusuyla ışten ayrılama-
yacaktı. Günde iki kez sabah onda ve ak-
şam üzeri dörtte on beşer dakikalık çay
molalarında soluklanacaktı. Öğleyemeği
tatiliyse kırkbeş dakıkaydı.
llk günleryorgunluktan uyuyamıvordu
bıle. Bedenı kırgındı, mesaıleri. sabahla-
ra kadar çalışmayı taşıyamıyordu. Şımdi
on dört milyon olmuştu maaşı... Usta ol-
malara soyunmuştu. Yeteneğini göstere-
cek. eline verilen her işi dikebileceğini
gösterecekti bir gün. ama şimdilik erken-
di. Ne çocuk ne de kadındı. daha ama gel
de sen bunu babasına. akrabalarına anlat.
Diz üstünde olmayacaktı etegi. pantalon
giymeyecektı işe gıderken. Ne işte ne dı-
şanda yasaktı makyaj yapmak... Sevgili-
den vazgeçtik, erkek arkadaşı da olmaya-
caktı. Tekin kent degildi şu Istanbul. bu
yüzden kendinı korumalıydı Emine. Onu
rahatsızedenolmamıştı, ama öyküler var-
dı kulağınaçalınan:
"*Şu karşı atölyede bir işçi varmış. an-
nem söyledi, ona da Ayşe Abia söylemiş.
Bir kız aüesine gece mesaiye kalacağinı
söylemiş. sabahlamaday ım demiş. Halbu-
ki ona kadar çalışacaklarmış. Almış go-
türmüşler kızı. lecavü/ etmiş. öldürmüş-
lcr..."
nun bir eğlencesiydi. Yaz-
lık sinemalarda İbrahimTat-
lıses'ın filmlerini seyretmişti
en çok. Şımdi hangı fılm di-
ye sorsalar. ısminı hatır-
lamayacaktı... Hafta
sonlan pikniğe gıderler-
di yakın akrabalarla, ya
Şile kıyısında ya
Omerli Barajı havza-
sında eğlenirlerdi. Eğ-
lence dendıyse de bü-
tün yaz bir ya da ikı
kezgıdılırdı o kadar...
"Gelecekten ne bek-
liyorsun*" sorusuna
verecegı bir tek ya-
nıt vardı: "İ>i bir
şe\." O ivı şey
neydi'' "f>i bir
ev kadını ol-
mak" dı\e-
cek- "
tı. Evlenince maddi durumu zorlamazsa
çalı^mayacaktı. Ama maddi durumu ivı
diye de istemedıği birisiyle evlenmeye-
cektı. Kocasının aylıgı yetmezse mecbur-
du. çalışacaktı...
Evlilikten bekledigı isemutluluktu. Ko-
cası ona sadık olmalıydı. onu sev melı. ka-
fa dengi olmalı. başkalarının söyledıkle-
rine kulak asmamalıydı... Ama ne olursa
olsun kocası nederse onu vapacaktı "Ka-
pan,çarşafagir" dese kapanacaktı... Şim-
di başı açık gezmesi. buna uyum sağlama-
yacağını göstermezdi. Kararlıydı. kocası-
na karşı dik kafalılık etmeyecektı De ki.
ev liligı istedigi gibi gitmedı, ne yapacak-
Emine overlok makinesinin başında. Belki bir gün onun da atölyesi olacak....
rini getirdiginde Leyla da çocuklarda can-
lanndan bezmek üzereydıler. Annesine
" Buranın adamlannı sevmedim, alışama-
dım" dıvordu Emine. "Bizinı insanlan-
mız daha cana yakın".
Adana'dan eşyaları taşıyan kamyon ka-
pıyadayandıgındaanladıki.buışindönü-
şü yok. Yenı eve alışmalıydı. yeni komşu-
lara da. Kıra, elektnk, su parası. mutfak
harcaması ortadaydı, tek maaş yetmeye-
cekti, Leyla da çalışmalıydı. Ustabaşı yen-
gesi, çalıştıgı konfeksiyon atölyesinde bir
iş buldu, ayakçı olacaktı. Bir milyon ıkı
yüz elli bin Iiraydı ilk aylıgı. Bir süre ça-
lıştıktan sonra yalnızlık ve yorgunluk agır
basacak, "Ben" diyecekti anne ve babası-
na, "Adana'ya gjdeceğim..."
Ama orada da kalamadı. Yirmı gün son-
ra geri dönüp başka bir atölvede ış buldu
kendisine. O yerlere göklere sığdınlma-
yan, ihracat rakamlan. çokuluslu şirketle-
n. albenili renklenyle neredey se "miIK gu-
nırumuz'" ılan edilen tekstilin arka sokak-
lanndaydı şimdi. Ayakçılıktanoverlokçu-
luğa sıçrayacak. üç yılda altı iş değiştire-
cek. ustabaşı olmaya soyunacak, ama si-
Bu öyküler yüzünden. gece işten dö-
nerken korkuyordu. Hele bir de kornala-
ra basılırsa... Ara sokaklara girip izini kay-
bettıriyordu. Onu en çok korkutan "namu-
$u"ydu. "Adıma kke süriilmesin de" di-
yordu, "Başka bir şejistemem..."
Yine de Adana...
Emine'yi bir tek şey sevindirirdi. Ada-
na "da ailesinin, akrabalannın yanında ol-
mak. Aç kalmaya. susuz durmaya razıy-
dı. Çünkü bu kentte açlığını, susuzlugunu
anlatacağı kimsesı yoktu. Orada olsa. on-
larla bunlarla "gırgır eder", gününü gün
ederdı.
Burada bir garipti... Evde oldugu za-
manlar camın kenanna dikilip dışanya ba-
kıyordu. Şu gelip geçen onca insandan bi-
nsi başını çevirip ona baksa. gülümsese ya
da birilen kapılarını çalsa...
Bir de küçümsevenler vardı ya. gıyimi-
ni. çalışmasını. okumamasını.. katlanamı-
yordu. Kitap okumuyordu, gazete de. Ha-
berleri dınlemiyordu. politika hiç mi hiç
ilgisini çekmiyordu. Sınema çocukluğu-
tı Emine? "Her halde çekerim" dıvecek-
tı. "Kendisi nere\e kadar çekers* ben de
çekerim. O beni atmadan ben çekip baba-
mın evine gitmem." Ne zamana kadar çe-
kecek yolunda gıtmeyen evlilığı'.' Dayak.
çok aşınya vanrsa. bedenı moranrsa bel-
ki... Ama tokata bir diyeceğı yoktu, "Bir
suçu. bir hata"sı olursa bir şev demeve-
cektı. Suç ne mi? Emine'ye göre kocası-
na karşı dik kafalılık. onun ıstemedıkleri-
ni yapmak. onun gıyme dedıgi şeylen giy-
mek... Bir gün bir ev ı olacaktı. "düzgün"
bırçevrenın ıçınde. ivı de komşuları. De-
dikodu yapmavacaktı komşulan. gıydik-
lerine kanşmavacaklardı.
Aşkı soracak olsalar "Boş bir şe\" di-
yecekti... Yine de birlikte yaşavacağı kı-
şıve âşık olmay ı düşleyecektı. Ama bırya-
nı korkacaktı. Az mı görmüştü, âşık olup
evlenenleri... Sonunda aynlıklar olmuştu.
dayaklar... Evlilik olmadan bir erkekle
ilişkiye gırmek ona göre "normal" değıl-
di. Böy le düşünmesinin altında ille de bas-
kılar. "ÇeMTeneder" korkusu aranmama-
lıydı. Emine istemıyordu. Çok da sevse.
hattanişanlansadaevlilik şarttı. Nişanlıy-
ken bile öpüşmeyecek, on dokuzuna gel-
meden de evlenmeyecekti... İki çocugu
olacaktı. ama ille de kız doguracaktı... O-
nun ıçın önemli iki şey vardı; aılesi ve
Müslüm Gürses. Işyerinde de evde de bir
kulagı radyodaydı. Pop müzik de dınlı-
yordu, sanat müzıgı de. Ama dılınden düş-
meyen Müslüm'dü...
Kardeşlerim için...
istanbul'da onu rahatsızeden birşeyler
vardı. mutlaka olacaktı da ama kenti tanı-
mıyordu ki. Hâlâ sev mıyordu bu kenti. hâ-
lâ alışamamı^jtı. Adana"da televızyonda
haberlerde. filmlerde gördügü kente hiç
benzemiv ordu. O çok "açık" bir kent ola-
rakdüşünmüştü Istanbul'u. Kapalı insan-
Jan görünce şaşırmii>tı... Üç ;>enedır. yanı
"geldrgeleJı. tek başına(bir,yere, çıkmamış^
1
5ifWkada^ına bile gttmermşti. Ashna^ba-
kılacak olursa bir Lfmraniye'yı. birde Üs-
küdar'ı bılıvordu bu şehırde Bir kez de
vengesıyle Emınönü'ne gıtmiş. şöyle bir
dolaşmıştı MısirÇarşısı'nı. YenıCamıön-
lerinı... Anne ve babasının ona güveni var-
dı da İstanbul'a güvenmıyorlardı. Özlemi-
nı çektiği şeylerde vardı bu kentte. lyı gi-
yinmek. ivi bir çevrede yaşamak istiyor-
du. Diskoya gitmekmiş, gezmekmış yok-
tu düşlerinde...
Bir yanı Adana'da da olsa hâlâ. "kıs-
met" nereyeyse oraya uymaya mecburdu.
Çalışma hayatını seviyordu. kendini daha
rahat hissediyordu, çevre sahibi oluyor,
degışık hayatlan tanıvordu... Bir gün ışı
iyiceögrenipdeüçmakıneyıbırarayage-
tirebılırse bir atölve açmak vardı aklında.
O atölyeyi açsa da açmasa da kardeşleri-
nin her istedigını yerine getirecek, elden
gen bırakmav acaktı Eğerokumak ıster-
lerse hepsinı okutacaktı. hatta gerekiyor-
sa bunun içın evlenmeyecekti de... Ama
yoksa içlerinde okuma istegi. boş yere de
para harcamak istemezdi. Şu küçük kız
doktor olmak istiyordu. eger böyle devam
ederse onu okutacaktı.
Kardeşlen ıçın yapmayacagı şey yoktu.
Bazen eve gelırdı. para isterdı kardeşlen,
verirdı. "yok" demezdi. Annesinden para
alır verir, hıçbir zaman boyunlannı bük-
mek istemezdi. Çünkü onlar da çok çek-
mişlerdı. "Ben çektim, bari onlar çekme-
sin" diyordu... Şimdı aklında oturduklan
ev ı düzenlemek vardı. Salona birçıft çek-
yat. televızyon sehpası, kendisine müzik
setı alacaktı. Ağzından "çocuklanm" sö-
zü çıkıyordu ya kardeşlerinden söz eder-
ken. onlara da kütüphaneli bir oda vapa-
caktı. Annesine de bir çamaşır makinesi
alacaktı. Eve et ender gınyor. yemek ola-
rak makarna. bazen dolma. çokça da çor-
ba pışıyordu şimdı. O istiyordu kı. kardeş-
len doğru dürüst beslenebılsin...
Emine büyüyecek. şansı yaver giderse
bir atölye açacak kendisine. e\ lenecek.
Belki hiç dönemeyecek bir daha
Adana'ya. ama o gar. gözlerinin önünden
gitmeyecek. Bu şehre de alışamay acak ko-
lay kolay. ama ruhu hep üşüyecek...
Yarın: bnsekizinde ülkücü'
ve müsamahalı'
ÇALIŞANLARIN SORULARI / SORUNLARI \IOL4Z ŞIPAL
6
ÇaIışarak okıımak zorundaydun'
SORU: Oğrencilik >ıllarımda çalışarak okumak zorundaydım. Şubat
1956'dan, 1967 Mart sonuna kadar. aralıklı olarakaynı kamu ku-
nımunun değişik işyerlerinde, İş Vasası kapsamında ve işçi sta-
tüsünde çalıştun. Primi ödenmiş gün say ılarim 3325 gündür (9 yd
10 gün). Ziraat Fakültcsi'ni bitirip 1967 vıljnda askere giderken
9 «Uık kıdem tazminatımı aldım. Evlül İ967'den Şubat 1996'«
kadar 28 yıl 8 ay Emekli Sandığı kapsamındaki işyerierinde me-
mur statüsünde çahştım. Fiili hizmetzamlany la birlikte işçi ve me-
nıur statüsünde gecen hizmetlerimin toplanu 37 yılın üzerinde-
dir. Emekli Sandığı bana 37 yıl üzerinden maaş bağladı. Ancak.
21 yıl üzerinden 549 milyon lira emeklilik ikramiyesi ödedL Ba-
na göre maaş doğru. ikramiye y anlış. Nedenini araştırdım. Bana
"Emekli Sandığında en fazla 30 yıl üzerinden ikramiye ödenir.
tşçilikte geçen 9yılın kıdem tazminatını aldığınıza göre,30 yıldan
9 yılı çıkanp kaİan süre için ikramiye ödedik. Bu da 21 yil eder
işlem doğrudur" dediler. Emekli Sandığı'nın yaplığı bu işlem
doğru mudur?
(G.M.)
YAMIT: Emekli Sandığı Yasası Ek Madde 4 uyannca "Emekli, adi ma-
lullük, vazife malullüğü aylıgı bağlanan veyahut toptan ödeme yapılan: as-
ker, shil tüm işrirakçilere, her tam fiih' hizmet yıh için", emekli aylıgı bağ-
lamaya esas alınan tutarların bir ay lığı emekli ikramiyesi olarak venlır. "Ve-
rilecek emekli ikramivesinin hesabuıda. 30 fiili hizmet vilından fazla süre-
ler nazara alınmaz."
"V'erilecek emekli ikramiyesinin hesabında. 30fiilihizmet yılından fazla
süreler nazara alınmaz." Bu madde ile emekli ıkramıyesıne ıkı kısıtlama
getınlmıştır. Bunlardan birincisı, ıkramiyenın hesabında ay kesırlennın
göz önüne alınmayıp yok sayılmasıdır. Tam yıldan artan 11 aylık bir hiz-
met süresı, ikramiye hesabında göz önüne alınmaz. Ikincı ve daha önem-
li kısıtlama ıse. 30 yılı aşan süreler ıçın ikramiye ödenmemesidır.
Dev let memurlarından Sılahlı Kuvvetlermensuplanndan, hâkım ve sav -
cılardan ünıversıte öğretim üyelennden pek çoğu. 30 yılı aşan dahası. 50
y ıla ulaşan bir hizmet sonunda emekli olmaktadır. Böylece çok büyük hak
kaybına uğramaktadırlar. Yıllardır süregelen bu haksızlığın düzeltılmesı
ve 30 yılı aşan sürelenn de ikramiye hesabına katılması ıçın yasal düzen-
leme yapılmalıdır.
İş Yasası kapsamında çalıştıktan sonra. Emekli Sandığı kapsamına gı-
rip Emekli Sandığı'ndan emekli aylıgı bağlananlara ödenecek emekli ık-
ramıyesı. nasıl hesaplanacaktır? Bu sorunun yanıtı. 2829 sayılı Hıznıetle-
nn Birleştınlmesine llışkın Yasanın Uygulama Yönetmelıgı'nde verılmış-
tır.
"Emekli ikramiyesi Madde 8 - Son defa TC Emekli Sandığı'na tabi gö-
re>lerden emekliye aynlan \e kendilerine bu kanunun 8'inci maddesi uya-
nnca birieştirilen hizmet süreleri üzerinden kunımlardan herhangi birin-
den aylık bağlananlara. sigorta primi >eya emeklilik keseneği ödemek su-
retiyle geçen sürelenn toplamı üzerinden TC Emekli Sandığı Kanunu'nun
emeklilik ikramiyesi ödenmesine dair hükümleri gereğince ikramiye öde-
nir. Ancak, sigortalı sürelerin ikramiye ödenmesinde nazara alınabilmesi
için bu sürelerin. TC Emekli Sandığı'na tabi daire. kumluş ve ortaklıklar-
da geçmiş olması gerekmektedir. Bu şekildesigortalı geçen hizmetlerden do-
lay ı ilgililere t\ \eke herhangi bir kıdem tazminatı veya emeklilik ikramiye-
si verilmiş ise, emeklilik ikramivesinin hesabında bu süre nazara alınmaz."
Konunun uzmanı Sayın İsmail Akçomak, Emekli Sandığı Kanunu kita-
bında konuya bırörnekle açılık getırmektedır.
(**) "Evvek-e kıdem tazminatı ödenen süreler emeklilik ikramiyesinde
nazara alınmamakla neraber. bu süreler 30 y ıllık ikramiyeden mahsup edi-
lirken sigortalı sürelerin her tam yılının düşülmesL Sandtğa tabi hizmetle-
rin ikramiye hesabında 30 y ıla kadar olan kısmının değerlendirilnıesi gere-
kir,
Örnek: 1-Aişyerindenaynlırken4yıl5ay I5«ünekarşılık 1947yıhnda
4 tam yıl için kıdem tazminatı, B işyerinden aynlışında ise 3 yıl 7 aya 1955
yılında 3 tam yıl için kıdem tazminatı alan ilgili 26 yıl 4 ay da Sandığa tabi
olarak çalıştıktan sonra emekliliğini istediğinde ödenecek ikramiye: A ve B
işyerierinde geçen hizmetleri için kıdem tazminatı ödendiğinden bu süreler
ikramiye \erilecek sürenin hesabında nazara abnmayacak ancak. ilgili da-
ha önce 7 tam y ıl hizmeti için kıdem tazminatı aldığından, ilgilinin diğer hiz-
metleri ile toplamı 30 yılı aştığından. kendisine 26 yıl hizmeti olmasına rağ-
men ancak23 yılı için 23 aylık ikramiye \erilecektir."
Kdynak. I^maıl Akçomak. TC Emekli Sandığı Kanunu 1989, sayfa 487
ANKARA... ANKA...
MÜŞERREF HEKtMOGLU
Yeteri Kadar Tamyop
mu Gençler?
Zafer Bayramı'nı körfezde kutluyorum yıllardır. Ta-
rihimizi de, coğrafyamızı da yeniden yaşıyorum. Es-
ki savaşçılardan dinlediğim öyküler çınlıyor kula-
ğımda. 196O'lı yıllarda başlıyor körfez yaşamı. Dağ-
lara tırmanarak, kıyıları gezerek tanıyorum körfezi;
akşam saatlerinde köylere gidiyor, Gömeç, Kara-
ağaç, Pelitköy, Şarköy, Taylıeli kahvelerinde, iskele-
de eski savaşçılarla konuşuyorum.
Aziz Nesin de Ören'e geliyor bir yaz, köy kahve-
lerine birlikte gidiyor, gözlerimiz yaşararak dinliyo-
ruz yaşlı kuşağı. Bugün biz yaşlı kuşak olduk, ama
gençler bizi gözleri yaşararak dinliyor mu bilmem?
Acı ama gerçek, Zafer Bayramlarının coşkusu solu-
yor giderek. Mutluyum, anılarım solmuyor. llhami
Soysal ile Edremit'e Miralay Hamdi Bey'in meza-
rınagidiyoruzbir30Ağustosgünü.HamdiBey'ian-
latıyor Sevgili ilhami. Edremitli gençler, çocuklar
Hamdi Bey'i yeteri kadar tanıyor mu acaba? Ya Ali
Çetinkaya'yı? Savaştan sonra Bayındırlık Bakanı
olarak geliyor körfeze.
Efeler çevresini sarıyor, anıları tazeliyorlar. Çetin-
kaya konuyu değiştiriyor bırden. "Bırakın bu efe ha-
valannı, demiryollannda iş vereyim size, çalışın, bi-
razpara kazanın" diyor. Efeler de dikiliyor, "Biz o saJ
vaşı kurtuluşumuz için yaptık, ödül almak için de-
ğil" diyerek eski komutanı ağlatıyorlar. Yıllarca son-
ra Ali Çetinkaya da tüm Burhaniyelileri ağlattı. Sa-
vaş sonu ona armağan edilen evi satmak zorunda
kaldığı için! Bugün masal türü anlatılıyor bu olay,
gençler ne düşünüyor acaba? Bir savaş kahrama-
nı, onca yıl devleti yönetenlerden biri Ali Çetinkaya,
ama varlıklı bir kişi değil!
Bir de malvarlığını giderek boyutlandıranlar var.
Vatan için neler yaptıkları da ortada değıl mi?
Zafer Bayramı öncesınde yaşadığımız olaylar Kur-
tuluş Savaşı'nın özüne, cumhuriyetimizin ilkelerine
hayli ters düşüyor değil mi? Yok, ANAP kurultayın-
dan söz etmiyorum; kurultay nedeniyle düş kurma-
dım, kınklığa da uğramadım. Yeni bir politika ürete-
medi orta sağcılar.
Yıldızları olsa da geleceğe ışık tutamıyor. "Bir el-
de bilglsayar, bir elde Kuran" sloganı da ters geldi
bana. Özal yönetimini altın dönem diye tanımlamak
da gerçekçi değil. Zenginleri daha zengin, fakirleri
dahafakıryapan, ortadıreği çökerten bir dönem al-
tın dönem olabilir mi?
Gerçekleri yaşayarak öğreniyor halkımız, aldat-
macalara da kulak asmıyor! Siyanürle altın araştır-
maya gösterilen tepki de bir örnek buna.
Siyanürle üretilen altın, yeni para babaları ürete-
bilir, ama körfezin yeşilini, mavisıni de solduracak.
Yerel yönetimler. parti ayrımı olmadan karşı çıkıyor
bu projeye.
Gelecekte bir bayram sabahı da bu olayı masal
türü dinleyecek genç kuşaklar. Mavi körfezi, zeytin-
likleri soldurmayanların savaşından onur duyacak-
lar. Çevreyi korumak için savaşanları saygıyla ana-
caklar.
Ya blami kentler kuranlar için ne düşünecek4er?
Çorum'un RP'li belediye başkanının girişimfTğele-
cek kuşaklardan önce bugünkü kuşakları ilgilendı-
riyor bence.
Kuran kurslarında, imam-hatip liselerinde eğitilen
kuşakların böyle davranışlarla uyum sağlaması çok
doğal, ama çağdaş eğitimle aydınlananlar laik cum-
huriyetimizin ilkelerine ters davranışlara tepkisiz ka-
labilir mi? Çarpık kentleşme, sağlıksız koşullarda
oluşan yerleşim yerleri, çağdışı yöntemlerden kay-
naklanıyor.
Bireysel çıkarlar doğrultusundaki yapılanmadan.
Arap ülkelerinden mimar getirmeyi de hayli ters bu-
luyorum doğrusu. Mimar dostlarım, uluslararası üne
kavuşan, çağdaş yapıtlarıyla düzeylerini kanıtlayan
mimarlarımız bu konuda ne düşünüyor acaba? Da-
hası var, bir kentin oluşumu o kentte yaşayanların
desteğı, katılımı olmadan gerçekleşebilir mi? Öte
yandan islamı bir kentte yaşamaya zorlanabilir mi
bir il ya da ilçe halkı? Olup bittilere araç olabilir mi?
Çorumlu başkan, İslami bir kent kurmayı başaracak
mı bilmem, ama Burhanıye'nin DYP'li Belediye Baş-
kanı Necdet Uysal'a başarılar diliyorum. ilçenin ya-
şamına olumlu katkıları var, sevgiyle çalışıyor. Çev-
re kirlenmesine karşı köklü önlemler alıyor, kaynak
anyor, uzmanlarla işbirliğine de öncelik veriyor. Tu-
ristik bir ilçenin gelişmesinde çok yönlü çalışmala-:
rın önemini, bireysel çıkarların, davranışların olum-
suz etkisini anlayan bir yönetici olarak çalışmaya
özen gösteriyor.
Kimi dostlarım gecikmeden söz ediyor, çarpık
kentleşmenin acı faturasını da vurguluyor. Ama ge-
cikmenin tutarını yeteri kadar ödedi ilçeliler. Yeni bir,
atılımı iyi değerlendireceklerine inanıyorum.
Yazımı bu umutla sona erdiriyor, efelerin ülkesine
mavi ve yeşilin solmadığı bir yaşam diliyorum.
Zafer Bayramımız kutlu olsun sevgili okurlarım.
BUL3VIACA SEDAT
1 2 3 4 5 6 7 8SOLDA.N SAĞA:
1/ Koku eıderıcı.
2/ Canlı bir varlı-
ğın ıçınde bulun-
duğu doğal ya da
maddi koşullann
tümü... Donuk
renkli. 3/ Bir soru
ekı... Kadın hü-
kümdar. 4/ Gaze-
tecılıkte bir çeşıt
uydurma habere
venlen ad. 5/ Bir
şeyın yere bakan
yanı... "Oyer"an-
İamında kullanı-
lan sözcük. 6/ Bir kimse-
nin. başkalan tarafından •,
dokunulmaması ve saygı
gösterilmesı gereken ıffe- 2
tı... Dünyamızın uydusu... 3
İki tarla arasındaki sınır. II 4
"—çıkar. amayerikalır." g
(Atasözü)... Örtmek içın
kullanılan şey. 8/ Maden 6
ocaklannda açılan yeraltı 7
yolu. 9/Genellıkleüstüka- 8
palı pazar yen... Dıvan şı- „
ınnın en büyük kasıde ve
hıcıv ustası olarak tanınan Osmanlı şaırı.
YL'KARIDAN AŞAĞ1YA: ;
1/Kambur, tümseklı. 2/Yunan mitolojisinde kavga tannça-
sı. . Letonya'nın başkentı. 3/ Bilgısiz. kültürsüz kimse...
Kunduracıların çalışırken kundurayı dizleri üzerinde tut-
mak için kullandıkları kayış. 4/Ardahan'ın bir ılçesı... Vı-ı
layet. 5/ Mafya örgütünün suskunluk yasası... Hayvanlara.
vurulan damga. 6/ Bir nota... Bir bölgenın beflı bir yer ve
çevresini kapsayan sınırlı bölümü. 7/ Spor yarışmalarında:
sey ırcılerı coşturan kımse... Fas'ın kuzeyindekı dag sırası.
8/ Yinelenen dize. 9/ Dayanışma. '