Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 7 TEMMUZ 1996 PAZAR
14 KULTUR
İŞARET FİŞECİ ZEKİCOŞKUN
Çıplaldar -Yiiziulaı- KulübüBu \ılın başlarındakı bır araştırmaya
göre fürkı>e'de 500'ü ajkın köşe yazan
varmış. Yerel basın hanç... O araştırma-
dan sonra ben bıle köşe yazan oldum.
Şımdılerde sayımız 600"ü bulmuştur
Herhalde. Başk'a ülkelerde böylesı kala-
balık "kalem-fikir ordusu"na pek rast-
lanmıvor.
• • •
Ne \ar kj bolluk. her zaman zenginlik
anlamına gelmiyor. Kıtlıkla bolluğun bir
aradaoluşuna, anadeğerlerinaşınmasıy-
la "değer" atfedilen şeyierin (örneğın pa-
ranın) nıce) olarak boîlaşıp değersizleş-
mesine "enflasvon" deniyor
Yazar bolluğu ıçin de nedendir. diye
soranlaroldu. AhmetAltan,~Türkiyeya-
zarlığı da ucuzlatarak, yazı yazanlara
kârşı duyduğu gizli kızgınlığın inrikamı-
nı mı alıvor" dıye sordu.
Belki de ö>le. Altan. köşe yazarlany-
la bırlıkte dansöz patlaması yaşandığını
da anımsatıyordu. Hayır. ıma yok: du-
şünsel kıv ırtma ıçındekilenn değıl, mes-
leğı bedensel kıv ırtma olan kadinların
say ıs'ındakı artıştan söz edihyor.
Her allahın günü. her TV kanalında
üçer beşer arzi endam eden dansözlerle
bırlıkte o meslek de öliiyor. Estetik. gı-
zemkayboluyor. Yine Altan'ındeyımıy-
le "Vançıplak kendini oradanorayaatan,
kendine allı pullu giysilerle beş on kuruş
ekmek parası arayan kızlan sevrediyo-
nız."
Nıcel \e nitel anlamlanyla dansözler-
le yazarlar birbirine benziyor. akrabala-
şıyor.
• • •
Köşe yazılarının giderek çıplak-ben
teşhırine döndüğünü söylemiştık geçen
hafta. Kendıniz. eşınız-dostunuz. kedı-
niz. yedığinız ictığıniz. aldığınız giysi.
sizegelen hediyeler. gittığinız \erler\b.
"kişiye özel" şeylerdir >azılan. Bunlar
okurönüneçıktığında "özeTperdesi kal-
kar. çıplaklaşır.
TV programlannın. haber bültenleri-
nın sonunda sunucu "giydiren"" kurulu-
şunadının yazılmasınabenzıvorbu. "Biz
buradan giyiniyoruz, bizi bunlar gi> diri-
yor"demenınyanında "Onlarolmasabiz
yokuz, çıplağız" anlamına aelmıyor mu
bu?
Okur önüne çıplak kendisi olarak çı-
kan köşe yazarı. Montaıgneı rehber al-
mış gıbidır "Deneme" denen yazı türü-
nüyaratan Montaigne. okuyucuya"Baş-
tan sö) leyey im ki. ben burada y akınlanm
ve kendim dışında bir amaç gütmedim...
kitabımın özü benim" der.
Derdı. kendinden yola çıkarak dünya-
nın. ınsanın halini, hayatın anlamını. dü-
şüncenin kaynaklannı bulmak. sergile-
mektir.
Yazar. bu uğurda daha da ilen gıder:
"Hâlâ ilk tabiat kanunlarının rahat ser-
' bestliği içinde > aşadıkian söy lenen insan-
lar arasında olsaydım, emin ol ki kendi-
mi tastamam ve çınlçıplak da gösterir-
dim." (Denemeler. Çev: Sabahattin Eyu-
boğlu. Cem Yayıne\ı)
Çıplaklık tamam da. "fikir-ejlem-ya-
zı"nın. açıklık biçımi ve boyutunun reh-
bere uygunluğu tartışılır.
Çarpık miraslar
Aslına bakılırsa. köşe yazannın örtük
benden. gizli özne konumundan çıkıp
açıkça kendi kimlığiyle ortaya çıkması
asla. kaynağa dönüş anlamında doğruluk
\e doğallık taşıyor. Ne de olsa köşe ya-
zısı. "deneme"denen yazınsal türün gay-
ri meşru çocuğu. Denemenin konusu do-
ğuşundaıı -Montaigne'den- bu yana
"ben" v e •'bugiin", > aşanan zaman oldu-
ğuna göre. giderek artan çıplak-ben an-
latımı kaynagadönüş, olarak yorumlana-
bilir.
Bıraz da kendine. kendını anlatmaya.
sunmaya susamışlık \ar galıba Çünkü
bızde cemaat kültürünün de etkisiyle
"ben" demek güç olduğundan deneme.
hep güdük kaldı. "Ben" demenın güçlü-
ğü. genel görgü edep kurallanndan gelir;
ayıp sayılmasından gelir. Ayrıca "ben"
-dedirtecek kişisel donarum yetersizliği
de caba.
O nedenle denemeye yanaşan kalem-
ler-sayılı bırkaç isim dışında- irdeleyici.
sorgulayıcı değıl \aazcıdır. Anlama çaba-
sından çok anlatma. "aydınlatma" kay-
gısı kendını gösterir. (Bu yazının söyle-
mınde de aynı şey yok mu?.. Yakanızı
kola> kurtaramazsınız çarpık miraslar-
dan!)
Kamusal misyonerlikten, vaizlikten
kendine donük misvonerliğe geçiş. görü-
niişte Montaigne'in XVI. yüzy ılda giriş-
tığı deneyı andınyor. Ancak önemli bir
farkla: Montaigne. kendine bireye bir
sorgu aracı olarak bakar. "Her insanda.
insanlığın biitiin halleri vardır" derken,
>aşadığı dönemde orîaya çıkan birey
kimlığini. değerlennı kendinı merkez
alaraktanışır
O anlamda da "Kusurlanm, nasıl bir
adam olduğum.edebin.terbiyenin nıüsa-
ade ettiği ölçüde açık olarak görülecektir"
der y azıları ıçın Çınlçıplak gorünme ıs-
teğı. y ıne kendı dey ımıyle "özentisiz. be-
zentisiz" jlrru çabasının ürünüdür
Bizde >on zamanlarda ortava çıkan
"ben~anlatımındaysatamtersibırözbe-
ğeni. kendine\urgunluk vebunun teşhi-
ri yok mu.'
Moııta gne değıl de sankı Şeyh Galib
rehberlikedr.orköşeyazısına. yazanna:
"Hoşça bak zâtına kim zübdei âlemsin
sen". Fakit bu da ilki gibi y anlış "tefsir"!
Şe\ h Gal b. "Hoşça bak kendine, âlenıin
-dün\anın- öziisün sen" derken. Monta-
igne'in "Her insanda, insanlığın biitiin
halleri -vardır" sözünü yineler gıbidır.
Galib. asa\\ufı söylemlebunu "Hoş-
ça bak zitırıa kim zübde-i âlemsin sen/
Merdiim-i dide-i ek\an olan ademsin
sen" bevıne dönuştürür: "Kendine bir
hoşça bak: alcmin öziisiin sen; \arlikla-
nn göztıeaeğjolan insansın sen" {çev: Ab-
dülbaki Gölpınarlı)
Fakat «ası 1 Montaigne'den sadece çıp-
laklıâı aıvorsak; Galib'den de kendine
en söylemiyle kendini gösteren
çıplaklaşma yerleşik-eski yazarları
rahatsız etmedi değil. Yeni kuşak
yazarlann 'ben' teşhirciliğini
'nevzuhur'(yeni yetme) olarak damgalayıp
eleştirenler oldu. Ama, yeni kuşağın elinde büyük
bir silah var: Gençlik! Hem kendileri hem
okurlan genç ben-bencilerin. Yetişkinler,
yerleşikler onlara uymak zorunda hissediyor
kendini. Tabii aradaki mesafeyi kapatmak için
onların daha çok 'ben'lerine dönmeleri gerekiyor.
hoşça bakmavı. kendini beğenmeyi, ken-
dini kollamav ı alıyoruz miras olarak. ge-
nsı; bunların ardındakı düşünsel temel
>ok.
u
Zübde"lık olmadan zatına hoşça
bakınca. "züppelik" çıkıyororta>a.
Benük karikatürü
Temelsızlık. yazı ıçin olduğu kadar
benlıklenmız ıçin de bırenflasyon. eroz-
yon varatıyor.
Bu. "ben" sövlemıyle kendini göste-
ren çıplaklaşma yerleşik-eski jazarlan
rahatsız etmedi değil. Yeni kuşak yazar-
lann "ben" teşhirciliğini "nozuhur"
(yeni vetme) olarak damgalayıp eleşti-
renler oldu. Ama. yeni kuşağın elinde
büyük bır sılah var. Gençlik! Hem ken-
dılerı hem okurları genç ben-bencilerin.
Yetişkinler. yerleşikler onlara uymak zo-
runda hıssediyor kendını. Tabıı aradaki
mesafey i kapatmak ıçin onlann daha çok
"ben"lenne dönmeleri gerekiyor.
Böylece "çıplaklar kuliibü"ne doğru
eidiyoruz köşelerımızde.
• • •
1980 lerde Behiç Pek-Latif Demirei
ikilisinin yarattığı gasteci-yazar "Cırcır-
böceği Muhlis Bey" tipi vardı. Muhlis
Bey 'in deforme kimüği dıline de vurur.
~ben"demez. "bem kendim"derdı. Son-
ra onun çırağı "Yavlum Mithat" çıktı,
derken "Mirsat" vd...
Bunlar mızahtipleri. Ama mizah.ger-
çeğin kendisıdir. Muhlis Bey'in ortaya
çıkışından berı. köşe yazısı da giderek
artan bır hızla onu taklit ediyor.
• • •
Köşe yazarlan ve dansözler çogaldı.
Benlikler karikatürleşti.
Bütün bunlar Ortega Y. Gasset'in
1930'lar Avrupası ıçin söylediği gibi Kit-
lelerin Ayaklanışı'nı yaşıyor olmamız-
dan kaynaklanmasm''
"İnanılmaz gibi gelecekse de, gerçek,
'gençlik'in bir şantaj niteliğine biirün-
miiş olduğudur. Cençligin, iki tamamla-
VKI tutuma yöneldigi bir dev irde yaşıyo-
ruz; şiddet ve karikatiir."
Seçın. beğenın. alın.
Kulübümüzde ıkisi de bulunur.
"Ben"den. derde devadan gayn her şey
bulunur'
İstanbul konserinde ağırlıklı olarakvurmalı çalgılara \ cr v crun. Lı.sa (,ur ı ad v e Brendan Perry 'nin tcmelini oluşturduğu "Dead Can Dance
1
dokuz klşiden oluşuyor.
Ruhlanfoıştançıkanrn Iw)X)ladıık
SEZAStNANLAR
Avusturalya'dan Irlanda'ya oradan tüm
dünyaya yayılan Dead Can Dance'ın
müziğı, istanbul'da da izleyicıleri
büyüledi. 3. Uluslararası istanbul Caz
Festivali kapsamında İstanbul "a konser
vermek üzere ilk kez gelen topluluk.
kendine özgü tarzı ile dünya müzığinin
temsilcisi olarak kabu! edılebılir.
Ortaçağdan bu yana hızlı bir değişım
ve gelışim çizgisi gösteren müzığın
barok döneminde öne çıkan vokal
kullanımını ana karakter olarak
belirleyen topluluk. dini ve din dışı
müziklerden. Kelt ve Hint müziklerine
kadar uzanan çok genış bır yelpazede
müziğı ele alıyor. Son albümlen
"Spiritehaser" ile "ruhlan baştan
çıkaran" Dead Can Dance. bu
albümlerinde Afrika müziği üzerinde
yoğunlaşıyor. Şımdıye kadar
Türkiye'de hiçbır albümü
yay ımlanmamış grubun çalışmalan
arasında "Dead Can Dance" (1984).
"Spleen and Ideal" (1985). "VVithin
the Realm of a D>ing Sun" (1987).
"The Serpenfs Egg" (1988). "Aion"
(1990). "A Passage in Time" (1992 )v e
"Into the Labyrinth" yer alıyor. Dead
Can Dance'in geçmışi on beş yıla
dayanıyor. Avusturalya'da yaşayan Lisa
Gerrard ile İrlanda'da yaşayan
Brendan Ferry'nin Melbourne'de
karşılaşmalan sonucu aralannda
gelişen müzikal ve duygusal bağ,
grubun temelinı oluşturuyor. Müzikle
ılişkıleri ayn zamanlarda farklı
şekillerde başlayan Gerrard ve Perry.
sonrakı yıllarda. yakaladıklan ortak
müzik anlayışına bağlı.geliştırdıklen
özgün tarzlannı yarattılar. Böylece
grubun vokale ağırlık veren. farklı
yapıya sahıp çeşitli ülke ya da bölge
müziklennı kapsayan çalışmalan
ortaya çıkmış oldu. Farklı müzıkler \e
enstrümanlar üzerine araştırmalar
yaparak çalgı sayısını arttıran
topluluğun kurucusu Perry. bu süreçte
Istanbul'a da gelerek darbuka. tef ve
zil satın almış. Bırçok enstrümanı bu
(Fotoğraflar: DE\ RİM BARAN)
r
ead Can Dance'in isim babası Brendan Perry'ye göre iki
dünyamız var; biri içinde yaşadığımız diğeri içimizde
yaşadığımız. "İçsel bir şeyi dışan çıkarmanın yolunu müzikle
' bulduk. Fakat şimdi bize. bu dönüşümü yaşamış bir şeyler
gerekti. Onlar da ölüler; bir zamanlar somut dünyada yaşamış
ve sonra soyut dünyaya geçmiş ve her ikisi arasındaki ilişkiye
tanık olmuş." Dead'i bu şekilde açıklayan Perry'e göre 'dance'
de dönüşümün gerçekleşmesini simgeliyor.
şekilde toplayan grubun güçlü sesı
olarak nıteleyebileceğimiz Lısa
Gerrard. on yedı yaşında babasinın
hediyesı bir Uzakdoğu müzik aletı ile
kendi müzığını yapmaya başlamış.
tnce bambu çubuklarla tellere
v urularak çalınan bu alet. bugün de
grubun müziğinde etkili bır yere sahip.
Gerrard. uzun süre Avusturalya'da
Türk ve Rumlarla birlikte yaşamış.
Yüksek seste coşkuyla müzik yapmaya
alışık bu ınsanlann bulunduğu yerdeki
herhangi binnın etkilenmemesinin
ımkânsız olduğunu söyleyen Gerrard.
bır bebeğın algıladığı seslen çıkararak
konuşmaya başlamasına benzer bir
etkileşımın kendı müziğinde de
olabileceğini. ancak bunun çok soyut
olduğunu belırtıyor. "Bebeklerheniiz
konuşmay ı ögrenmeden önce
kendilerini ifade ederken tekrarsız
müzikal bir dil kullamyorlar ve bu dil
sanıldığı gibi kısıtlı değil. oldukça
karmaşık ve kullanımı son derece
pratik" dıyen Gerrard, bebeklenn bu
dilinde on'lan en çok etkileyen şeyın
müzikal yanı olduğunu söylüyor.
"Çünkü onlar bizinı günlük dilde
yakalayanıadığınıı/ müzikaliteyi kendi
içsel dillerinde yakalıyoriar. Dead Can
Dance'in müziğinde de bu içsel dilin
ortaya çıkışı var." Grubun isim babası
Brendan Perry'ye göre ıkı dünyamız
var; bın içinde yaşadığımız diğen
içimizde yaşadığımız. Bu ikisi
arasında bır ilişki kurarak içimizdekıni
dışa çıkaımak. diğerbirdeyişle soyutu
somuta çev ırmek üzerinde
yoğunlaştıklannı söyleyen Perry. bu
dönüşümü ancak ^anatîa
yapabıleceklerini ve kendilerinin
müziği seçtiklerıni dile getinyor. "İçsel
bir şeyi dışarı çıkarmanın yolunu
müzikle bulduk. Fakat şimdi bi/e, bu
dönüşümü yaşamış bir şey ler gerekti.
Onlar da ölüler: bir zamanlar somut
dünyada yaşamış ve sonra soyut
dünyaya geçmiş \e her ikisi arasındaki
ilişkiye tanık olmuş." Grubun adını
oluşturan ıkı kelımeden ~dead"i bu
şekilde açıklayan Perry'e göre
"dance" de dönüşümün
gerçekleşmesini simgeliyor. İstanbul
konserinde ağırlıklı olarak vurmalı
çalgılara yer veren topluluk dokuz
kişiden oluşuyor. Gerrard ve Perry
dışında solo vokal yapmayan
elemanların hepsi Robert Perry. John
Bonnar, Ronan O'Snodaigh. Lance
Hogan. Peter Bourke, Nigel Flegg v e
Pascal Morch birkaç enstrümanı
kullanabihyorlar. Şöyle bir
baktığımızda 12 telli gıtar. lrlanda
buzukisi. darbuka. tef zil. tuşlu
çalgılar ve çeşitli perküsyon aletlerini
görüyoruz. Istanbul'dan çok
etkılendıklennı söyleyen Gerrard ve
Perry. izleyicilenn coşkusunu
unutamayacaklannı belırtiyorlar.
Şimdiye kadar 7 albüm çalışması olan
grubun önceki çalışmalannda ise
lrlanda müziğinın etkisiyle yaylı
çalgılar yer alıyor. İki yıl önce tstanbul
Film Festıvahnde ve daha sonra geçen
günlerde yenıden göstenme giren
"Baraka" filmınin yönetmenı Mark
Magidson'un çektiğı konser kayıtlan
ve röportajlardan oluşan "Toward The
\Vithin~ fılmi ıse grubun tüm dünyada
tanınmasını sağlayan başanlı bır
çalışma olmuştu.
KOŞEBENT
ENİS BATUR
Müzik İçin
Selim İleri'nın Cumhuriyet'teki bir yazısında mü-
zikle ilgili söyledikleri bende hüzünlü bir heyecan ya-
rattı. Hem hüzün, hem heyeGan nasıl olur diyeceksi-
niz, olur, oluyor işte: Onun müzığe bakış açısı heye-
canlandırdı benı, müzik karşısındaki biraz çaresiz du-
rumuysa hüzünlendirdi: Biribırıne yakın konumlarda-
yızaslında.
Önce sevmek gerekir diye düşünenler vardır, son-
ra bilmek. Sıralama yapmak kolaydır, o sıralamaya
giderek ınanmak da. Ataç'ın yolunu tutup kesinle-
melerden kaçınmak en iyisi. Sevmek elbette gerekir,
ama daha da sevmek için bilmek, öğrenmek gere-
kirliği vardır.
Müzik konusunda, belki her konuda olduğu kadar,
koşullu yaklaşımlar kuşatıyor bizi gelişım çağında.
Koskoca adamlar, bızim müziğımız/ötekilerin müzi-
ği ayrımıyla katılaştırıyorlar her birimizi. Bir müziği
sevmek ayıp, ötekini sevmek züppelik, öbürünü sev-
mek sakıncalı görülebiliyor: Bırakın bilmeyı öğrenme-
yi, sevmeyi bile korkuyla geçiriyoruz aklımızdan. En
çabuk, kolay öğrendiğimiz olumsuzlamalar galiba.
Mütefekkir ediplerimızden bırı, yıllardır klasik mü-
zik dinleyenlerle. onları neredeyse aşağılayarak, alay
ediyor sözgelimı: Geleneğimizde yeri olmayan, son-
radan "resmi kültürün" parçası halıne zorla getirılen,
alışkın olduğumuz ses uyum yasalarına hepten ay-
kırı bu müzikle haşır neşir olmaya kalkışmak, ona
göre ya gösterişçiliğın kapsamına gırıyor ya da za-
vallı ve zorakı bir çağdaşlama hastalığının belirtısi.
Kendisine, Türkiye'de mılyonların dinledığı Beat-
les'ın, Elvis Presley'ın, Madonna'nın mı daha uy-
gun olduğu sorulduğunda. ona da kırmızı ışık yakı-
yor. Hazrete bakılırsa, bu ülkede hem havas yanılı-
yor, hem de avam. Neyse ki o var.
Müzik sevmenin, müziği oğrenme çabasının önün-
deki tek engel değil bu optik, ama en güçlüsü: Din-
lememiz 'gereken', uygun görülen bir müzik olduğu
söyleniyor durmadan. Kimisine göre 'kendı muzıği-
miz' bu. Gelgelelım, hangısı 'kendi' müziğimiz. ora-
da da bir uzlaşma göze çarpmıyor.
Işin tuhafı, kim ne ısterse onu dınlesın, diyebılen-
lerin sayıca azınlıkta kalmaları. Oysa çoğunluğun
yaptığı bu: Türkiye'de Türk sanat musıkısı, halk mü-
ziği, klasik Batı müziği, pop. rock, blues. caz. rem-
betiko, mehter marşı, arabesk, tasavvuf musikisı,
elektronik müzik.. dinliyor insanlar, çok da iyı yapı-
yorlar.
Kendi aileme bakıyorum, ortak payda kuramıyo-
rum. Herkes keyfine göre müzik dinliyor. Kimısı tek
bir anlayışa bağlı, kimisı farklı müzik türlehne açık, ki-
mı müzik çalabilıyor, kimi sağır.
Dinlemek istedıği müzik konusunda yaptırımlara
kulak asmayanlara gelince. burada en önemli dert,
daha fazla sevmek için daha fazla öğrenmenin yolu-
nu yordamını bulmakta çekilen güçluklerden kay-'
naklanıyor. Selim lleri'nin altını çızdiğı gibi, bir kere
hayli pahalı bir uğraş müzik: Nitelikli araçlar, aygıtlar,'
nitelikli kayıtlar el yakıyor. Burada bitmıyor sorun:
Nota okumayı sökseniz, nota nerede? Kitap. dergı
almak isteseniz, kitap dergi mi bulunuyor?
Geçenlerde, TRT-lll'teki "Müzik Günlüğü"r\ü din-'
lerken, Haluk Ertem'in kışisel olanaklanyla bir kla-'
sik müzik dergısı çıkarmayı denemış bır amatör tut-'
kuludan söz ettığini duydum: Nezih irez, 1992-95,
arasında beş sayı çıkarabilmiş "Klasik Müzığe Çağ-,
n"dergısıni. Emekli olduğunu söyledi Nezih Bey, ona.
telefon ettığımde: Altıncı sayı hazırmış elinde, bıraz
destek bulursa yayımlayacakmış.
Öğrenmek isteyenlerin derdı bır. öğretmek iste-'
yenlerinki bin. Eldeki avuçtakini hiç değilse iyı değer-
lendirebilsek. TRT, ara sıra olağanüstü Türk tasavvuf
musikisi konserleri yayımlıyor, Üsküdar Musiki Ce-
mıyeti'ne yer verıyor. Batı çizgısınde ürün vermış bes-
tecilerımız için, genç besteciler için programlar dü-
zenliyor. llhan Mimaroğlu'ndan Evin llyasoğlu'na,
Cem Bahar'dan Murat Bardakçı'ya. Halil Tur-
han'lıdan Ruhi Ayangil'e canla başla çalışıp yazan-
lar var Türkiye'de. Pan Yayıncılık gibi müzığe gönül
vermiş bir yayıncı güç bela dırenıyor.
Bıze onlara katılmak, gürültüyle boğulmuş bir çağ-
daş gürültü dinlemeye alıştırılan bir toplumda dik ka-
falı kalmak, sevmek ve daha da sevmek düşüyor.
Üç hamiş: 1 - Idil Biret'in Yedikule konseri kapsa-
mında yazdığım bu yazıyı, Turgay Fişekçi'nın uya-
rısı doğrultusunda burada yayımlıyorum.
2 - Nasreddin Hoca kıtabına yazdığım önsözde
bir "ima" olması söz konusu değıldır, çünkü kitabın
ilk basımından aynen alınmıştır.
3 - Bir buçuk aydır kent dışındaydım, telefon ve ya-
zışma "depo"ları öylesıne dolu ki, bu durumda tek
çözüm herkesten burada özür dilemek.
BUGLTN
3. ULUSLARARASI CAZ FESTİVALİ nde saat
20.30'da Cemıl Topuzlu Açıkhava Sahnesi'nde "Larry
Coryell. Andy Summers. Trilok Gurtu'nun konseri yer
alıyor. Saat 18.30da ise AKM Konser Salonu'nda
Rabin Abou-Khalil Group konsen ızlenebilır.
RLHV1ELİHİSARI konserlen kapsamında bu akşam
saat 21.00'da Cem Y\\maz'ın aösterısı yer alıyor.
E\ RENSEL Kl LTÜR MERKEZİ etkınliklen'
kapsamında saat 18.00'de 'Sosyalıst Eleştirı Yaşamalı-10
Kitabıyia Asım Bezırcı" adlı anma gösterısı yer alıyor.
İFSAK VE TÜRKİYE EKONOMİK \ E
TOPLUMSAL TARİH \AKFI ortak etkinlıklerı
kapsamında saat saat 14.00. 17.00 ve 19.00'da "Surlar"
adlı saydam tıöstensi yer alıyor.
ABT KÜLTUR MERKEZİ etkinliklerı kapsamında
saat 20.00'de ICaraca Tıyatrosu Salonu'nda "Rıfat
Ilgaz'ı anma günü etkınliğı yer alıyor.
Caz Festivali'nde değişiklik
• Kültür Senisi - 12 temmuz günü Cemıl Topuzlu
Açıkhava Sahnesi'nde gerçekleşmesı planlanan Önder
Focan. Neşet Ruacan. KLürşat And Mark NVhıtefield ve
NOA konseri. NOA'nın rahatsızlığı nedenıyle turnesini
iptal etmesi üzenne AKM Büyük Salon'a alındı 12
temmuz günü AKM Büyük Salon'da saat 21.00'de
başlayacak konserde önce Önder Focan. Neşet Ruacan,
Kürşat And sahne alacak. daha sonra ıse Mark
Whitefield Beşlisi konser verecek. 12 Temmuz günü
Cemil Topuzlu Sahnesi için bilet almış izleyicilenn
biletlerıni bugün saat 10.00"dan ıîıbaren AKM
gişelerinden 10 temmuz çarşamba akşamı saat 19.00a
kadar deâiştirmeleri gerekiyor. AKM Büyük
Salon'daki konserin biletleri tek fıvat 500.000- TL.
Rıfat llgaz amlıyor
• Kültür Senisi - Rıfat llgaz. Karaca Tiy atrosu'nda
Ankara Bırlık Tiyatrosu'nca düzenlenen biretkinlikle
anıyor. 7 temmuz pazar günü Karaca Tıyatrosu
salonunda saat 20.00'de gerçekleştırılecek anma gününe
yazar Erol Toy ve Aydın llgaz konuşmacı olarak
katılacak Zekı Göker'ın yazıp yonettığı. müziklennı
Grup Kızılırmak'ın yaptığı. Rıfat Ilgaz'ın yaşamını
konu alan Bır L'lu (,'mar' adlı oyuıı sahnelenecek.