29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 TEMMUZ 1996 PAZAR 14 KULTUR İŞARET FİŞECİ ZEKİCOŞKUN Çıplaldar -Yiiziulaı- KulübüBu \ılın başlarındakı bır araştırmaya göre fürkı>e'de 500'ü ajkın köşe yazan varmış. Yerel basın hanç... O araştırma- dan sonra ben bıle köşe yazan oldum. Şımdılerde sayımız 600"ü bulmuştur Herhalde. Başk'a ülkelerde böylesı kala- balık "kalem-fikir ordusu"na pek rast- lanmıvor. • • • Ne \ar kj bolluk. her zaman zenginlik anlamına gelmiyor. Kıtlıkla bolluğun bir aradaoluşuna, anadeğerlerinaşınmasıy- la "değer" atfedilen şeyierin (örneğın pa- ranın) nıce) olarak boîlaşıp değersizleş- mesine "enflasvon" deniyor Yazar bolluğu ıçin de nedendir. diye soranlaroldu. AhmetAltan,~Türkiyeya- zarlığı da ucuzlatarak, yazı yazanlara kârşı duyduğu gizli kızgınlığın inrikamı- nı mı alıvor" dıye sordu. Belki de ö>le. Altan. köşe yazarlany- la bırlıkte dansöz patlaması yaşandığını da anımsatıyordu. Hayır. ıma yok: du- şünsel kıv ırtma ıçındekilenn değıl, mes- leğı bedensel kıv ırtma olan kadinların say ıs'ındakı artıştan söz edihyor. Her allahın günü. her TV kanalında üçer beşer arzi endam eden dansözlerle bırlıkte o meslek de öliiyor. Estetik. gı- zemkayboluyor. Yine Altan'ındeyımıy- le "Vançıplak kendini oradanorayaatan, kendine allı pullu giysilerle beş on kuruş ekmek parası arayan kızlan sevrediyo- nız." Nıcel \e nitel anlamlanyla dansözler- le yazarlar birbirine benziyor. akrabala- şıyor. • • • Köşe yazılarının giderek çıplak-ben teşhırine döndüğünü söylemiştık geçen hafta. Kendıniz. eşınız-dostunuz. kedı- niz. yedığinız ictığıniz. aldığınız giysi. sizegelen hediyeler. gittığinız \erler\b. "kişiye özel" şeylerdir >azılan. Bunlar okurönüneçıktığında "özeTperdesi kal- kar. çıplaklaşır. TV programlannın. haber bültenleri- nın sonunda sunucu "giydiren"" kurulu- şunadının yazılmasınabenzıvorbu. "Biz buradan giyiniyoruz, bizi bunlar gi> diri- yor"demenınyanında "Onlarolmasabiz yokuz, çıplağız" anlamına aelmıyor mu bu? Okur önüne çıplak kendisi olarak çı- kan köşe yazarı. Montaıgneı rehber al- mış gıbidır "Deneme" denen yazı türü- nüyaratan Montaigne. okuyucuya"Baş- tan sö) leyey im ki. ben burada y akınlanm ve kendim dışında bir amaç gütmedim... kitabımın özü benim" der. Derdı. kendinden yola çıkarak dünya- nın. ınsanın halini, hayatın anlamını. dü- şüncenin kaynaklannı bulmak. sergile- mektir. Yazar. bu uğurda daha da ilen gıder: "Hâlâ ilk tabiat kanunlarının rahat ser- ' bestliği içinde > aşadıkian söy lenen insan- lar arasında olsaydım, emin ol ki kendi- mi tastamam ve çınlçıplak da gösterir- dim." (Denemeler. Çev: Sabahattin Eyu- boğlu. Cem Yayıne\ı) Çıplaklık tamam da. "fikir-ejlem-ya- zı"nın. açıklık biçımi ve boyutunun reh- bere uygunluğu tartışılır. Çarpık miraslar Aslına bakılırsa. köşe yazannın örtük benden. gizli özne konumundan çıkıp açıkça kendi kimlığiyle ortaya çıkması asla. kaynağa dönüş anlamında doğruluk \e doğallık taşıyor. Ne de olsa köşe ya- zısı. "deneme"denen yazınsal türün gay- ri meşru çocuğu. Denemenin konusu do- ğuşundaıı -Montaigne'den- bu yana "ben" v e •'bugiin", > aşanan zaman oldu- ğuna göre. giderek artan çıplak-ben an- latımı kaynagadönüş, olarak yorumlana- bilir. Bıraz da kendine. kendını anlatmaya. sunmaya susamışlık \ar galıba Çünkü bızde cemaat kültürünün de etkisiyle "ben" demek güç olduğundan deneme. hep güdük kaldı. "Ben" demenın güçlü- ğü. genel görgü edep kurallanndan gelir; ayıp sayılmasından gelir. Ayrıca "ben" -dedirtecek kişisel donarum yetersizliği de caba. O nedenle denemeye yanaşan kalem- ler-sayılı bırkaç isim dışında- irdeleyici. sorgulayıcı değıl \aazcıdır. Anlama çaba- sından çok anlatma. "aydınlatma" kay- gısı kendını gösterir. (Bu yazının söyle- mınde de aynı şey yok mu?.. Yakanızı kola> kurtaramazsınız çarpık miraslar- dan!) Kamusal misyonerlikten, vaizlikten kendine donük misvonerliğe geçiş. görü- niişte Montaigne'in XVI. yüzy ılda giriş- tığı deneyı andınyor. Ancak önemli bir farkla: Montaigne. kendine bireye bir sorgu aracı olarak bakar. "Her insanda. insanlığın biitiin halleri vardır" derken, >aşadığı dönemde orîaya çıkan birey kimlığini. değerlennı kendinı merkez alaraktanışır O anlamda da "Kusurlanm, nasıl bir adam olduğum.edebin.terbiyenin nıüsa- ade ettiği ölçüde açık olarak görülecektir" der y azıları ıçın Çınlçıplak gorünme ıs- teğı. y ıne kendı dey ımıyle "özentisiz. be- zentisiz" jlrru çabasının ürünüdür Bizde >on zamanlarda ortava çıkan "ben~anlatımındaysatamtersibırözbe- ğeni. kendine\urgunluk vebunun teşhi- ri yok mu.' Moııta gne değıl de sankı Şeyh Galib rehberlikedr.orköşeyazısına. yazanna: "Hoşça bak zâtına kim zübdei âlemsin sen". Fakit bu da ilki gibi y anlış "tefsir"! Şe\ h Gal b. "Hoşça bak kendine, âlenıin -dün\anın- öziisün sen" derken. Monta- igne'in "Her insanda, insanlığın biitiin halleri -vardır" sözünü yineler gıbidır. Galib. asa\\ufı söylemlebunu "Hoş- ça bak zitırıa kim zübde-i âlemsin sen/ Merdiim-i dide-i ek\an olan ademsin sen" bevıne dönuştürür: "Kendine bir hoşça bak: alcmin öziisiin sen; \arlikla- nn göztıeaeğjolan insansın sen" {çev: Ab- dülbaki Gölpınarlı) Fakat «ası 1 Montaigne'den sadece çıp- laklıâı aıvorsak; Galib'den de kendine en söylemiyle kendini gösteren çıplaklaşma yerleşik-eski yazarları rahatsız etmedi değil. Yeni kuşak yazarlann 'ben' teşhirciliğini 'nevzuhur'(yeni yetme) olarak damgalayıp eleştirenler oldu. Ama, yeni kuşağın elinde büyük bir silah var: Gençlik! Hem kendileri hem okurlan genç ben-bencilerin. Yetişkinler, yerleşikler onlara uymak zorunda hissediyor kendini. Tabii aradaki mesafeyi kapatmak için onların daha çok 'ben'lerine dönmeleri gerekiyor. hoşça bakmavı. kendini beğenmeyi, ken- dini kollamav ı alıyoruz miras olarak. ge- nsı; bunların ardındakı düşünsel temel >ok. u Zübde"lık olmadan zatına hoşça bakınca. "züppelik" çıkıyororta>a. Benük karikatürü Temelsızlık. yazı ıçin olduğu kadar benlıklenmız ıçin de bırenflasyon. eroz- yon varatıyor. Bu. "ben" sövlemıyle kendini göste- ren çıplaklaşma yerleşik-eski jazarlan rahatsız etmedi değil. Yeni kuşak yazar- lann "ben" teşhirciliğini "nozuhur" (yeni vetme) olarak damgalayıp eleşti- renler oldu. Ama. yeni kuşağın elinde büyük bır sılah var. Gençlik! Hem ken- dılerı hem okurları genç ben-bencilerin. Yetişkinler. yerleşikler onlara uymak zo- runda hıssediyor kendını. Tabıı aradaki mesafey i kapatmak ıçin onlann daha çok "ben"lenne dönmeleri gerekiyor. Böylece "çıplaklar kuliibü"ne doğru eidiyoruz köşelerımızde. • • • 1980 lerde Behiç Pek-Latif Demirei ikilisinin yarattığı gasteci-yazar "Cırcır- böceği Muhlis Bey" tipi vardı. Muhlis Bey 'in deforme kimüği dıline de vurur. ~ben"demez. "bem kendim"derdı. Son- ra onun çırağı "Yavlum Mithat" çıktı, derken "Mirsat" vd... Bunlar mızahtipleri. Ama mizah.ger- çeğin kendisıdir. Muhlis Bey'in ortaya çıkışından berı. köşe yazısı da giderek artan bır hızla onu taklit ediyor. • • • Köşe yazarlan ve dansözler çogaldı. Benlikler karikatürleşti. Bütün bunlar Ortega Y. Gasset'in 1930'lar Avrupası ıçin söylediği gibi Kit- lelerin Ayaklanışı'nı yaşıyor olmamız- dan kaynaklanmasm'' "İnanılmaz gibi gelecekse de, gerçek, 'gençlik'in bir şantaj niteliğine biirün- miiş olduğudur. Cençligin, iki tamamla- VKI tutuma yöneldigi bir dev irde yaşıyo- ruz; şiddet ve karikatiir." Seçın. beğenın. alın. Kulübümüzde ıkisi de bulunur. "Ben"den. derde devadan gayn her şey bulunur' İstanbul konserinde ağırlıklı olarakvurmalı çalgılara \ cr v crun. Lı.sa (,ur ı ad v e Brendan Perry 'nin tcmelini oluşturduğu "Dead Can Dance 1 dokuz klşiden oluşuyor. Ruhlanfoıştançıkanrn Iw)X)ladıık SEZAStNANLAR Avusturalya'dan Irlanda'ya oradan tüm dünyaya yayılan Dead Can Dance'ın müziğı, istanbul'da da izleyicıleri büyüledi. 3. Uluslararası istanbul Caz Festivali kapsamında İstanbul "a konser vermek üzere ilk kez gelen topluluk. kendine özgü tarzı ile dünya müzığinin temsilcisi olarak kabu! edılebılir. Ortaçağdan bu yana hızlı bir değişım ve gelışim çizgisi gösteren müzığın barok döneminde öne çıkan vokal kullanımını ana karakter olarak belirleyen topluluk. dini ve din dışı müziklerden. Kelt ve Hint müziklerine kadar uzanan çok genış bır yelpazede müziğı ele alıyor. Son albümlen "Spiritehaser" ile "ruhlan baştan çıkaran" Dead Can Dance. bu albümlerinde Afrika müziği üzerinde yoğunlaşıyor. Şımdıye kadar Türkiye'de hiçbır albümü yay ımlanmamış grubun çalışmalan arasında "Dead Can Dance" (1984). "Spleen and Ideal" (1985). "VVithin the Realm of a D>ing Sun" (1987). "The Serpenfs Egg" (1988). "Aion" (1990). "A Passage in Time" (1992 )v e "Into the Labyrinth" yer alıyor. Dead Can Dance'in geçmışi on beş yıla dayanıyor. Avusturalya'da yaşayan Lisa Gerrard ile İrlanda'da yaşayan Brendan Ferry'nin Melbourne'de karşılaşmalan sonucu aralannda gelişen müzikal ve duygusal bağ, grubun temelinı oluşturuyor. Müzikle ılişkıleri ayn zamanlarda farklı şekillerde başlayan Gerrard ve Perry. sonrakı yıllarda. yakaladıklan ortak müzik anlayışına bağlı.geliştırdıklen özgün tarzlannı yarattılar. Böylece grubun vokale ağırlık veren. farklı yapıya sahıp çeşitli ülke ya da bölge müziklennı kapsayan çalışmalan ortaya çıkmış oldu. Farklı müzıkler \e enstrümanlar üzerine araştırmalar yaparak çalgı sayısını arttıran topluluğun kurucusu Perry. bu süreçte Istanbul'a da gelerek darbuka. tef ve zil satın almış. Bırçok enstrümanı bu (Fotoğraflar: DE\ RİM BARAN) r ead Can Dance'in isim babası Brendan Perry'ye göre iki dünyamız var; biri içinde yaşadığımız diğeri içimizde yaşadığımız. "İçsel bir şeyi dışan çıkarmanın yolunu müzikle ' bulduk. Fakat şimdi bize. bu dönüşümü yaşamış bir şeyler gerekti. Onlar da ölüler; bir zamanlar somut dünyada yaşamış ve sonra soyut dünyaya geçmiş ve her ikisi arasındaki ilişkiye tanık olmuş." Dead'i bu şekilde açıklayan Perry'e göre 'dance' de dönüşümün gerçekleşmesini simgeliyor. şekilde toplayan grubun güçlü sesı olarak nıteleyebileceğimiz Lısa Gerrard. on yedı yaşında babasinın hediyesı bir Uzakdoğu müzik aletı ile kendi müzığını yapmaya başlamış. tnce bambu çubuklarla tellere v urularak çalınan bu alet. bugün de grubun müziğinde etkili bır yere sahip. Gerrard. uzun süre Avusturalya'da Türk ve Rumlarla birlikte yaşamış. Yüksek seste coşkuyla müzik yapmaya alışık bu ınsanlann bulunduğu yerdeki herhangi binnın etkilenmemesinin ımkânsız olduğunu söyleyen Gerrard. bır bebeğın algıladığı seslen çıkararak konuşmaya başlamasına benzer bir etkileşımın kendı müziğinde de olabileceğini. ancak bunun çok soyut olduğunu belırtıyor. "Bebeklerheniiz konuşmay ı ögrenmeden önce kendilerini ifade ederken tekrarsız müzikal bir dil kullamyorlar ve bu dil sanıldığı gibi kısıtlı değil. oldukça karmaşık ve kullanımı son derece pratik" dıyen Gerrard, bebeklenn bu dilinde on'lan en çok etkileyen şeyın müzikal yanı olduğunu söylüyor. "Çünkü onlar bizinı günlük dilde yakalayanıadığınıı/ müzikaliteyi kendi içsel dillerinde yakalıyoriar. Dead Can Dance'in müziğinde de bu içsel dilin ortaya çıkışı var." Grubun isim babası Brendan Perry'ye göre ıkı dünyamız var; bın içinde yaşadığımız diğen içimizde yaşadığımız. Bu ikisi arasında bır ilişki kurarak içimizdekıni dışa çıkaımak. diğerbirdeyişle soyutu somuta çev ırmek üzerinde yoğunlaştıklannı söyleyen Perry. bu dönüşümü ancak ^anatîa yapabıleceklerini ve kendilerinin müziği seçtiklerıni dile getinyor. "İçsel bir şeyi dışarı çıkarmanın yolunu müzikle bulduk. Fakat şimdi bi/e, bu dönüşümü yaşamış bir şey ler gerekti. Onlar da ölüler: bir zamanlar somut dünyada yaşamış ve sonra soyut dünyaya geçmiş \e her ikisi arasındaki ilişkiye tanık olmuş." Grubun adını oluşturan ıkı kelımeden ~dead"i bu şekilde açıklayan Perry'e göre "dance" de dönüşümün gerçekleşmesini simgeliyor. İstanbul konserinde ağırlıklı olarak vurmalı çalgılara yer veren topluluk dokuz kişiden oluşuyor. Gerrard ve Perry dışında solo vokal yapmayan elemanların hepsi Robert Perry. John Bonnar, Ronan O'Snodaigh. Lance Hogan. Peter Bourke, Nigel Flegg v e Pascal Morch birkaç enstrümanı kullanabihyorlar. Şöyle bir baktığımızda 12 telli gıtar. lrlanda buzukisi. darbuka. tef zil. tuşlu çalgılar ve çeşitli perküsyon aletlerini görüyoruz. Istanbul'dan çok etkılendıklennı söyleyen Gerrard ve Perry. izleyicilenn coşkusunu unutamayacaklannı belırtiyorlar. Şimdiye kadar 7 albüm çalışması olan grubun önceki çalışmalannda ise lrlanda müziğinın etkisiyle yaylı çalgılar yer alıyor. İki yıl önce tstanbul Film Festıvahnde ve daha sonra geçen günlerde yenıden göstenme giren "Baraka" filmınin yönetmenı Mark Magidson'un çektiğı konser kayıtlan ve röportajlardan oluşan "Toward The \Vithin~ fılmi ıse grubun tüm dünyada tanınmasını sağlayan başanlı bır çalışma olmuştu. KOŞEBENT ENİS BATUR Müzik İçin Selim İleri'nın Cumhuriyet'teki bir yazısında mü- zikle ilgili söyledikleri bende hüzünlü bir heyecan ya- rattı. Hem hüzün, hem heyeGan nasıl olur diyeceksi- niz, olur, oluyor işte: Onun müzığe bakış açısı heye- canlandırdı benı, müzik karşısındaki biraz çaresiz du- rumuysa hüzünlendirdi: Biribırıne yakın konumlarda- yızaslında. Önce sevmek gerekir diye düşünenler vardır, son- ra bilmek. Sıralama yapmak kolaydır, o sıralamaya giderek ınanmak da. Ataç'ın yolunu tutup kesinle- melerden kaçınmak en iyisi. Sevmek elbette gerekir, ama daha da sevmek için bilmek, öğrenmek gere- kirliği vardır. Müzik konusunda, belki her konuda olduğu kadar, koşullu yaklaşımlar kuşatıyor bizi gelişım çağında. Koskoca adamlar, bızim müziğımız/ötekilerin müzi- ği ayrımıyla katılaştırıyorlar her birimizi. Bir müziği sevmek ayıp, ötekini sevmek züppelik, öbürünü sev- mek sakıncalı görülebiliyor: Bırakın bilmeyı öğrenme- yi, sevmeyi bile korkuyla geçiriyoruz aklımızdan. En çabuk, kolay öğrendiğimiz olumsuzlamalar galiba. Mütefekkir ediplerimızden bırı, yıllardır klasik mü- zik dinleyenlerle. onları neredeyse aşağılayarak, alay ediyor sözgelimı: Geleneğimizde yeri olmayan, son- radan "resmi kültürün" parçası halıne zorla getirılen, alışkın olduğumuz ses uyum yasalarına hepten ay- kırı bu müzikle haşır neşir olmaya kalkışmak, ona göre ya gösterişçiliğın kapsamına gırıyor ya da za- vallı ve zorakı bir çağdaşlama hastalığının belirtısi. Kendisine, Türkiye'de mılyonların dinledığı Beat- les'ın, Elvis Presley'ın, Madonna'nın mı daha uy- gun olduğu sorulduğunda. ona da kırmızı ışık yakı- yor. Hazrete bakılırsa, bu ülkede hem havas yanılı- yor, hem de avam. Neyse ki o var. Müzik sevmenin, müziği oğrenme çabasının önün- deki tek engel değil bu optik, ama en güçlüsü: Din- lememiz 'gereken', uygun görülen bir müzik olduğu söyleniyor durmadan. Kimisine göre 'kendı muzıği- miz' bu. Gelgelelım, hangısı 'kendi' müziğimiz. ora- da da bir uzlaşma göze çarpmıyor. Işin tuhafı, kim ne ısterse onu dınlesın, diyebılen- lerin sayıca azınlıkta kalmaları. Oysa çoğunluğun yaptığı bu: Türkiye'de Türk sanat musıkısı, halk mü- ziği, klasik Batı müziği, pop. rock, blues. caz. rem- betiko, mehter marşı, arabesk, tasavvuf musikisı, elektronik müzik.. dinliyor insanlar, çok da iyı yapı- yorlar. Kendi aileme bakıyorum, ortak payda kuramıyo- rum. Herkes keyfine göre müzik dinliyor. Kimısı tek bir anlayışa bağlı, kimisı farklı müzik türlehne açık, ki- mı müzik çalabilıyor, kimi sağır. Dinlemek istedıği müzik konusunda yaptırımlara kulak asmayanlara gelince. burada en önemli dert, daha fazla sevmek için daha fazla öğrenmenin yolu- nu yordamını bulmakta çekilen güçluklerden kay-' naklanıyor. Selim lleri'nin altını çızdiğı gibi, bir kere hayli pahalı bir uğraş müzik: Nitelikli araçlar, aygıtlar,' nitelikli kayıtlar el yakıyor. Burada bitmıyor sorun: Nota okumayı sökseniz, nota nerede? Kitap. dergı almak isteseniz, kitap dergi mi bulunuyor? Geçenlerde, TRT-lll'teki "Müzik Günlüğü"r\ü din-' lerken, Haluk Ertem'in kışisel olanaklanyla bir kla-' sik müzik dergısı çıkarmayı denemış bır amatör tut-' kuludan söz ettığini duydum: Nezih irez, 1992-95, arasında beş sayı çıkarabilmiş "Klasik Müzığe Çağ-, n"dergısıni. Emekli olduğunu söyledi Nezih Bey, ona. telefon ettığımde: Altıncı sayı hazırmış elinde, bıraz destek bulursa yayımlayacakmış. Öğrenmek isteyenlerin derdı bır. öğretmek iste-' yenlerinki bin. Eldeki avuçtakini hiç değilse iyı değer- lendirebilsek. TRT, ara sıra olağanüstü Türk tasavvuf musikisi konserleri yayımlıyor, Üsküdar Musiki Ce- mıyeti'ne yer verıyor. Batı çizgısınde ürün vermış bes- tecilerımız için, genç besteciler için programlar dü- zenliyor. llhan Mimaroğlu'ndan Evin llyasoğlu'na, Cem Bahar'dan Murat Bardakçı'ya. Halil Tur- han'lıdan Ruhi Ayangil'e canla başla çalışıp yazan- lar var Türkiye'de. Pan Yayıncılık gibi müzığe gönül vermiş bir yayıncı güç bela dırenıyor. Bıze onlara katılmak, gürültüyle boğulmuş bir çağ- daş gürültü dinlemeye alıştırılan bir toplumda dik ka- falı kalmak, sevmek ve daha da sevmek düşüyor. Üç hamiş: 1 - Idil Biret'in Yedikule konseri kapsa- mında yazdığım bu yazıyı, Turgay Fişekçi'nın uya- rısı doğrultusunda burada yayımlıyorum. 2 - Nasreddin Hoca kıtabına yazdığım önsözde bir "ima" olması söz konusu değıldır, çünkü kitabın ilk basımından aynen alınmıştır. 3 - Bir buçuk aydır kent dışındaydım, telefon ve ya- zışma "depo"ları öylesıne dolu ki, bu durumda tek çözüm herkesten burada özür dilemek. BUGLTN 3. ULUSLARARASI CAZ FESTİVALİ nde saat 20.30'da Cemıl Topuzlu Açıkhava Sahnesi'nde "Larry Coryell. Andy Summers. Trilok Gurtu'nun konseri yer alıyor. Saat 18.30da ise AKM Konser Salonu'nda Rabin Abou-Khalil Group konsen ızlenebilır. RLHV1ELİHİSARI konserlen kapsamında bu akşam saat 21.00'da Cem Y\\maz'ın aösterısı yer alıyor. E\ RENSEL Kl LTÜR MERKEZİ etkınliklen' kapsamında saat 18.00'de 'Sosyalıst Eleştirı Yaşamalı-10 Kitabıyia Asım Bezırcı" adlı anma gösterısı yer alıyor. İFSAK VE TÜRKİYE EKONOMİK \ E TOPLUMSAL TARİH \AKFI ortak etkinlıklerı kapsamında saat saat 14.00. 17.00 ve 19.00'da "Surlar" adlı saydam tıöstensi yer alıyor. ABT KÜLTUR MERKEZİ etkinliklerı kapsamında saat 20.00'de ICaraca Tıyatrosu Salonu'nda "Rıfat Ilgaz'ı anma günü etkınliğı yer alıyor. Caz Festivali'nde değişiklik • Kültür Senisi - 12 temmuz günü Cemıl Topuzlu Açıkhava Sahnesi'nde gerçekleşmesı planlanan Önder Focan. Neşet Ruacan. KLürşat And Mark NVhıtefield ve NOA konseri. NOA'nın rahatsızlığı nedenıyle turnesini iptal etmesi üzenne AKM Büyük Salon'a alındı 12 temmuz günü AKM Büyük Salon'da saat 21.00'de başlayacak konserde önce Önder Focan. Neşet Ruacan, Kürşat And sahne alacak. daha sonra ıse Mark Whitefield Beşlisi konser verecek. 12 Temmuz günü Cemil Topuzlu Sahnesi için bilet almış izleyicilenn biletlerıni bugün saat 10.00"dan ıîıbaren AKM gişelerinden 10 temmuz çarşamba akşamı saat 19.00a kadar deâiştirmeleri gerekiyor. AKM Büyük Salon'daki konserin biletleri tek fıvat 500.000- TL. Rıfat llgaz amlıyor • Kültür Senisi - Rıfat llgaz. Karaca Tiy atrosu'nda Ankara Bırlık Tiyatrosu'nca düzenlenen biretkinlikle anıyor. 7 temmuz pazar günü Karaca Tıyatrosu salonunda saat 20.00'de gerçekleştırılecek anma gününe yazar Erol Toy ve Aydın llgaz konuşmacı olarak katılacak Zekı Göker'ın yazıp yonettığı. müziklennı Grup Kızılırmak'ın yaptığı. Rıfat Ilgaz'ın yaşamını konu alan Bır L'lu (,'mar' adlı oyuıı sahnelenecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle