29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
DEMOKRATİK BARIŞ HAREKETİ B A R I Ş B I L D I R G E S I Somnlar hep aynı kaldı sadece sloganlar değişli. Umutlarını kaybeden insanlar, bugüne kadar, iktidarlar tarafından, sadece siyasi alanda değil, iktisadi alanda da istismar edildiler. Sorunların yaratıcıları, sanki kendileri sorumlu değilmiş gibi sloganlarla bizleri yıllarca oyaladılar. Ancak, yıllar boyu sorunlarımız hep aynı kaldı. Yalnızca, sloganlar değişti. Yoksulluk, işsizlik, enflasyon, gelir dağılımı dengesizliği, döviz darboğazı, iç ve dış borçlanmadaki zorlanma, cari işlem ve kamu açıkları, vergi adaletsizliği, istikrarsız büyüme, bölgelerarası dengesizlikler, kaynak tahsisindeki kayırmalar, altyapı yetersizlikleri, nüfus artışı, teknoloji yaratamama, ekonominin bugüne değin çözülemeyen sorunları olarak günümüze taşındı. ' Devletin müdahaleci ve keyfi tutumu, onu sadece rant dağıtan bir mekanizma haline getirdi. Devlet, belli kesimlere fiyat mekanizması, vergi ve harcama politikaları aracılığıyla kaynak aktaran, gelir ve servet dağılımı dengesizliği yaratan bir iktisadi örgüt olma niteliğini aşamadı ve hakem olma niteliğini yitirdi. Özel kesim, rant dağıtımından pay kapmak için birbirleriyle yarıştı. Devlete yanaşan kazandı. Sonuçta, özel kesim rekabetten uzaklaştı. Korumacı ekonomik düzende, gümrük duvarlarının arkasında tekelci bir yapı kazandı. Iş ahlakı bozuldu, yıkıma uğradı, iş disiplini kalmadı. Demokratik Barış Hareketi, iktisat politikalarını belirlerken boş sloganlara sığınmayı reddeder. Türkiye'nin kaynakları ve potansiyelleri konusunda artık gerçekçi olmak zamanı gelmiştir. Bundan böyle abartmalardan ve gerçek dışı beyanlardan kaçınmamız gerekiyor. Türkiye'nin mevcut envanterine, dünyadaki yeni gelişmelere göre, ayakları yere basan stratejiler oluşturmak ve iktisat politikalarını bunların ışığında düzenlemek zorundayız. Dünyadaki gelişmeler ve ekonominin geldiği nokta, tüm iktisadi karar birimlerinin yeniden yapılanmasını ve dönüştürülmesini zorunlu kılıyor. Devlet dahil, tüm toplumsal kesimler, yeniden yapılanmak ve değişime ayak uydurmak zorundadır. Hiçbir kesim bunun dışında kalamaz. Ülkemizde, iktisadi alanda var olan tekelci yapılanma, iktisadi barışrn gerçekleştirilmesinde en büyük engeldir. Tekelci yapılanma, sadece kamu kesimi için değil, özel kesim için de geçerlidir. Işte bu nedenle, Demokratik Barış Hareketi, devletin ve özel sektörün yeniden yapılanmasını iktisat politikasının temel amacı kabul eder. Yaptığı her türlü harcamanın, teşvik ve subvansiyonun, topladığı verginin hesabını veren; bütçesi saydam, keyfince borçlanamayan; kamu mallarım ona buna peşkeş çekemeyen ve kendisinden istenen bilgileri, halkın bilgilenme hakkının gereği olarak kamuya ileten bir devlet istiyoruz. Devlet bilgiye erişimde herkese eşit davranmak zorundadır. Demokratik Barış Hareketi üretimde fırsat eşitliğini esas aiır. Kamu kesiminin yeniden yapılanması, özel kesimin de yeniden yapılanması sürecini başlatacaktır. Özlemini duyduğumuz toplumsal demokratikleşme, tekelci yapılarm tasfiyesinden ve iktisadi süreçlerin demokratik kılınmasından geçer. Demokratik Barış Hareketi, üretimde fırsat eşitliğini esas alır. Üretimde fırsat eşitliği sağlanmadan, sadece bölüşümde sosyal adaletten söz etmenin doğru olmadığına inanıyoruz. Demokratik Barış Hareketi, rekabet koşullarının geçerli olduğu, devletin payının azaldığı, küçüldüğü, piyasaların, güven, açıklık ve istikrar içinde çalıştığı bir ekonomik yapılanmayı hedefler. Devletin görevi, rekabetin giremediği alanlara girmek, bölgelerarası dengesizlikleri gidermek, insan niteliğini artırmayı esas alan altyapı yatırımlarına yönelmektir. Hareketimiz, bu hedeflerin hayata geçirilmesi için tüm engelleri aşmaya kararlıdır. Ekonomide barışın ön koşullarmdan biri, kaynakların, toplumca benimsenmiş hak ve adalet ölçüleri ışığında adil dağılımıdır. Demokratik Barış Hareketi, gerek topfumsal kaynakların, gerekse birlikte yaşamanın yükünün ve sorumluluklarınm eşit ve adil bölüşümünden yanadır. Demokratik Barış Hareketi, sosyal barışm bir başka önemli ön koşulunun işçi ve işveren barışından, çalışma barışından geçtiğini bilmektedir. Her iki kesimin de hukukça güvence altına alınmış mesleki örgütleriyle, eşitlik temelinde pazarlık yapabildikleri bir iş düzeninin gerekliliğine inanır. Ülkemizde sosyal barışm önündeki en büyük engellerden birisi, işçilerin, memurların, çalışan insanlarımızın en temel haklarından yoksun bırakılmış olmalarıdır. Çalışanlar, grevli ve toplu sözleşmeli sendikal haklara tam olarak sahip değildirler. İş güvenliği, işsizlik ve genel sağlık sigortaları yoktur. Bunlar olmadan çalışma barışı sağlanamaz. Eğitim, adalet ve barınma gibi, insanın hayatını sürdürebilmesi için gerekli olan en temel ihtiyaçlar bile henüz sağlanamamıştır. Mevcut imkanların kullanımında ve dağılımında ise fırsat eşitliği söz konusu değildir. ~~ Demokratik Barış Hareketi için insan, ekonominin en kıymetli ögesidir. Temel ihtiyaçların karşılanamamış olmasının en acı sonuçlarından biri de, cehaletin ve niteliksizliğin son derece yaygın olmasıdır. Her düzeyde, en azından kendi uzmanlık alamnın temel bilgilerine sahip, nitelikli, yetişmiş insan yokluğu, ciddi bir toplumsal yaramızdır. Oysa hedeflerimize ulaşmada, insan ve toplum kalitemizi yükseltmemiz şarttır. Niteliğin ve yaratıcılığın artırılması insana yatırımla mümkündür. 8u nedenle, Demokratik Barış Hareketi, kaynakları öncelikle eğitim, sağlık ve adalete ayıracaktır. Hak ve adalet duygusu her toplumun temelidir. Toplumda oluşmuş bulunan ahlaki mutabakat ve bu mutabakat sonucu ortaya çıkan, ortak hak ve adalet duygusu her toplumun yazılmamış Anayasasıdır. Devlet, ahlaki mutabakatın, hak ve adalet duygusunun, kurum ve kurallarıyla koruyucusu ve kollayıcısıdır. Bir toplumda farklı amaçlar peşinde koşan insanlar arasında barış, vatandaş barışı, ancak ve ancak, devletin bu işlevini yerine getirmesi ve toplumda bu yönde ortak bir güven duygusu yaratmasıyla mümkündür. Insanların toplum halinde birlikte yaşayabilmelerinin abecesi budur. Türkiye'de ahlaki mutabakat zedelenmiş, hak, adalet ve güven duyguları zayıflamıştır. Çünkü devlet, hak ve adaletin sağlanması için üzerine düşen görevleri yerine getirememiştir. Hatta hak ve adalet duygusunu zedeleyenlerden hesap sormaya mecbur olan devlet, hesap sormak bir yana, bunu ihlal eden en önemli kurum haline gelmiştir. Eğer bir devlet, işkenceyle, fa/7/mep/w/"cinayetlerle, köy yakmalarla suçlanıyorsa; devleti yönetenler ve resmi görevliler, yolsuzluk ve rüşvet suçlamalarıyla şaibe altında bulunuyorlarsa ve bu konularda hiçbir adım atılmıyorsa, o toplumda hak ve adaletten, güven duygusundan söz edilemez. "Faili meçhul"öen "faili malum1 ^ giden bir toplumda, insan hakları ihlalleri, yolsuzluklar cezalandırılmaz, suç işleyenler korunur ve kollanırsa, toplumun bütünlüğünü sağlayan kurallar yok olur. Birlikte ve bir arada yaşama tüm anlamını yitirir, toplum kumaşı yırtılır. Devletin hak ve adalet duygusunu tesis edemediğini, hatta ihlal ettiğini gören birey ve kümeler, devlete olan güvenlerini kaybederler. Kendi bildikleri hak've adalet anlayışını yaşamaya ve yaşatmaya başlarlar. Güvensizlik ve kuşku, toplumun en ücra köşelerine sirayet eder. Düşmanlık tohumları yeşerir. Şiddet, haksızlık ve adaletsizliğin çocuğu olarak doğar, hak ve adaletin yerini alır. Demokratik Barış Hareketi'nin varlık nedeni, toplumsal barış için şart olan ahlaki mutabakatı oluşturmak, hak ve adalet duygusunu yeniden yerleştirmektir. Biz, çözülme ve dağılma tehlikesiyle karşı karşıya olan toplum kumaşını yeniden dokuma iddiasıyla ortaya çıkıyoruz. Bunun ön koşulu haksızlıkların, adaletsizliklerin üstünü örten ve onları YENİDEN üreten devleti, hepimizin devleti olacak biçimde YENİDEN düzenlemektir. Bu düzenlemenin yapılması, devletle toplum arasındaki gerilimi ortadân kaldıracaktır. Demokratik Barış Hareketi halka rağmen devlet, devlete rağmen halk anlayışma son vermek için yola çıkmıştır. Biz, bugüne kadar egemen olan "devletin toplumu" anlayışını değiştirmek, 'loplumun devleîini" yaratmak istiyoruz. Devlet-toplum ilişkisinin bu temelde yeniden düzenlenmesi, devletle toplumun barışması, Demokratik Barış Hareketi'nin en önemli hedeflerindendir. Bugün ülkemizde, çarpık bir siyaset geleneği yerleşmiştir. Siyasi sorunların çözümü güvenlik birimlerinden beklenmekte ve onlara havale edilmektedir. Toplumsal sorunlar, bir asayiş sorunu olarak algılanmaktadır. Güvenlik güçleri de kendilerini devletin asıl sahipleri olarak görmeye alışmışlardır. Sivil siyaset tıkandığında müdahale etmeyi bir görev saymaktadırlar. Bu toplumca da beklenir olmuştur. 1980 sonrasında şekillenen Anayasal düzende, güvenlik güçlerinin siyasete müdahalesi, hukuki dayanağına da kavuşturulmuş, düzenli ve sürekli bir hale getirilmiştir. Üzücü olan sivil siyasetin de kendisini bu geleneğe uydurmuş olmasıdır. Eğer bugün ülkemizde, önemli her siyasi sorun güvenlik sorunu haline getiriliyorsa, bunun en önemli sorumlusu, sivil siyasetçilerdir. Sonuçta, devlette önemli mevkileri ele geçirmek ve bu mevkiler aracılığı ile rant elde etmek veya rant dağıtmak üstüne oturan bir siyaset kültürü egemen olmuştur. Siyaset, insanı, toplumu, anlamak, geliştirmek yerine, devletin olanaklarını kullanmak ve bundan pay kapmak çekişmesine dönüşmüştür. Sağ ve sol siyaseî arasında bu konuda fazla bir fark kalmamıştır. Sivil Siyaset Kültürü Değişmedikçe Sorunlarımız Çözülemez. Bu siyaset geleneği topluma da bulaştı. Ranttan pay bekleyen çıkarcılar siyasetin ana aktörleri haline geldi. Rant dağıtmayan siyasetçiye artık iyi gözle bakılmıyor. Siyasetin, yalan, yolsuzluk ve yasaklar üzerine kurulması siyaseti kirletti, siyasetçiye olan güveni azalttı. Mevcut sivil siyaset kültürü değişmedikçe ülkemizdeki hiçbir temel sorun çözülemez. Demokratik Barış Hareketi, ülkedeki siyasi sorunların, sadece bir güvenlik sorunu olarak algılanmasına ve şiddet temelinde çözülmesine kesinlikle karşıdır. Halkın iradesinin önünde başka bir iradenin ve çıkarın olmadığı bir sivil siyaset anlayışının yerleşmesini istiyoruz. Bunun için öncelikle devletin üzerindeki sis perdesini kaldırmak gerekmektcdir. Bugün, kimi zamap açıkça ifade edilen, kimi zaman da tersine beyanlarla saklanmaya çalışılan buna karşın Parlamento ve Hükûmet tarafından kontrol altına alınamayan kurumlar ve odaklann varlığı söz konusudur. Bu odaklar, denetlenecekleri yerde, devleti yönetmeye, yönlendirmeye ve denetlemeye çalışıyorlar. Sanki, devlet içinde, gözle görülmeyen, ama hissedilen başka bir devlet daha vardır. Sanki, Parlamento, Hükümet, toplum, hepimiz bir "büyük gözaltı"nöay\z. Bizleri "büyük gözaltında" tutanlar, kendilerini her türlü kontrolün dışında ve üzerinde görmektedirler. Denetim dışı kalan odaklann varolduğu ve yönlendirdiği bir devlet çok başlıdır. Böyle bir devlet kendisinden beklenen görevleri gereğince ve layıkıyla yerine getiremez. Sis perdesinin sürmesinden fayda umanlar, yönetimin demokratikleşmesi talebini bir tehdit olarak algılıyor, şiddetle karşı çıkıyor ve demokratikleşmeyi engellemeye çalışıyorlar. Çünkü bu odaklann varlık nedeni bunalım ve çatışmadır. Böyle bir ortamı yaratmak için sürekli devreye giriyor ve gelişmeleri belirlemeye çalışıyorlar. Ortam, hayatını şiddetten alan örgütleri birbiri ardı sıra devreye sokuyor. Bu örgütler de bunalım ve çatışmayı sürekli kılmak için üstlerine düşen rolleri oynuyor. Şiddet, karşı şiddeti doğuruyor, ortam bulamklaşıyor, sis perdesi daha da kalmlaşıyor. Şiddeti esas alan odaklar ve örgütler arasındaki sınırların nerede başlayıp nerede bittiği belirsiz hale geliyor. Örtülü güç sahipleri iş başmdalar. Kamuoyunu yönlendirerek, bunalımı yöneterek ve çatışmalarda karar vererek, "asli görevlerini" icra ediyorlar. Varlık gerekçesini devletin üzerindeki sis perdesine, devletin insan hakları ihlallerine dayandıran terör örgütleri de, insan haklarını ve barışı baltalıyorlar. Özgürlük ve demokrasiyi savunmak adına ortaya çıkanlar, demokratik değerleri ve özgürlüğü yokediyorlar. Şiddet toplumda yaşam biçimine dönüşüyor. Tüm insani değerlerimiz yok oluyor. Korku, ahtapot kolları gibi toplumu sarıyor. İnsanlar, ürkeklik, yılgmlık ve bezginliğin sonucu korkuya teslim oluyorlar. Bu arada çatışma kendi tacirlerini yaratıyor. Ortalık silah ve uyuşturucu kaçakçıları ile dolu. Terör, tüm tarafların faydalandığı ve beslendiği bir sektörün adı olmuş. Ülkemizin zayıflamasından fayda uman devletler ortalıkta cirit atıyor. Tümünün kazançları, gençlerimizin öldürülmüş bedenlerinin üstünde, analarımızın gözyaşları ile ıslanıyor. Biz barış istiyoruz! Barış, ancak çatışan odak ve örgütlerin dışında gelişirse hayat bulur. Savaşanların, siyasi manevralarının oyuncağı olmazsa yeşerir. Barış, şiddeti merkezine alanların cenderesinde, kurt kapanlarında değil onların dışında, bağımsız bir barış hareketi tarafından, toplumun özlemi olarak dile getirilirse gerçekleştirilir. Şimdi önümüzde iki yol var. Ya yaşanan sorunların batağında kaybolacağız; ya da sorunlarını çözmüş bir ülke olarak, dünya uluslar ailesinin saygın bir üyesi olacağız. Demokratik Barış Hareketi olarak diyoruz ki: Gelin, kavgalara bir son verelim! Gelin, bireyleri, kümeleri, kesimleri birbiriyle, toplumu devletle, devleti toplumla barıştıralım! Gelin ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlarını çözmüş bir Türkiye için birlikte olalım. Türkiyelilik bilincini yaratalım! Gelin birleşelim; gelin Demokratik Barış Hareketinde buluşalım; gelin barışalım, barışı birlikte başaralım! DEMOKRATİK BARIŞ HAREKETİ Çankaya Caddesi IMo.8 Çankaya / Ankara Tel. (312) 440 93 95 (25 Hat) •Fax. (312) 440 01 18 Hedeflerimizi, ilkelerimizi ve çöziim önerilerimizi içeren dokûmanları Genel Merkezimizden, adresleri ve telefon numaraları ayrıca duyurulacak ll Merkezlerimizden isteyiniz
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle