29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
DEMOKRATİK BARIŞ HAREKETİ B A R I Ş B I L D I R G E S I Demokratik Barış Hareketi Türkiye için bir barış projesidir. Kurmak ve yaşatmak istediğimiz, özlemini duyduğumuz barış, iktisadi, sosyal ve siyasal barıştır. Barış, bireyler, sınıflar, kümeler ve toplumla devlet arasında, hak, adalet, hukuksal eşitlik ve ekonomik güvence temelinde o)uşur. Böyle bir barış, öncelikle kendimizle, tarihimizle, coğrafyamızla barışık olmamızı ve barışmamızı şart koşar. Bunun için, bireyler, kümeler ve sınıflar olarak, önce kendimizi tüm çıplaklığı ile aynada görmemiz ve bir sorgulama sürecini başlatmamız gerekir. Geleceğini barış içinde yaşayacak Türkiye'nin yaratılması, bu sorgulama siireciyle başlayacaktır. Biz, ülkemizi ve bölgemizi, dünya uluslar ailesinin barış ve istikrar adası yapmak istiyoruz. Bu bizim hayalimizdir. Sorunları da, çözümleri de biliyoruz. Hayallerimizi, gerçeklerle bağdaştırmasını da biliyoruz. Bizim yola çıkmamızın nedeni, işte bu hayal, bu umut ve bu heyecandır. ' Dünya büyük bir değişim içinden geçiyor. Türkiye, bu değişime "tabi olan" değil, "değişimin kendisine sunduğu fırsatlan değerlendiren" bir ülke olmak zorundadır. Türkiye, dünyada hakettiği yeri almalıdır. Artık büyük düşünmemiz ve büyük düşünmeye alışmamız gerekiyor. lliklerimize kadar sinmiş özgüvensizlikten kurtulmamız, tarihimizden kopmaktan kaynaklanan edilgen tavrı terketmemiz şarttır. Dünyada ve bölgemizde, insan haklarının, demokrasinin ve barışın egemen olması için üzerimize düşen tarihi görevin bilinciyle davranmak zorundayız. Sovyetler'in çökmesiyle soğuk savaş dönemi sona erdi. Iki kutuplu dünya, yerini çok merkezli bir dünyaya bıraktı. Avrupa'da ırkçılık, Balkanlar'da etnik kıyıma yol açan milliyetçilikler türedi. Kafkaslar'da ve Ortadoğu'da bağımsız devlet arayışları ortaya çıktı. Orta Asya, paylaşıma açık bir pazar haline geldi. Bölgemizde yaşananlar, Birinci Dünya Savaşı koşullarını hatırlatmaktadır. Gelişmeler, Türkiye'nin; iç yapısını, bölgedeki konumunu ve hedeflerini yeniden gözden geçirmesini kaçınılmaz kılmaktadır. Dünyadaki ve bölgemizdeki değişimin yarattığı imkanlardan yararlanmamız, ülkemizde, iktisadi, siyasi ve sosyal alanda yeniden yapılanmayı başarmamızla mümkündür. Demokratik Barış Hareketi yeniden yapılanma ihtiyacmın alttan gelen dalgasıdır. Demokratik Barış Hareketi, Turkıye'yı yeniden kurma, ulusal ve uluslararası düzeylerde, kendimizi ve işgal ettiğimiz yeri yeniden tanımlama hareketidir. Yeniden tanımlamada barışı ve insan haklarını merkezimize alıyoruz. insan haklarını ve demokrasiyi bölgemizde de egemen kılmak istiyoruz. Ülkemizin bölgede ve dünyada yeni tarihi hedefleri ve misyonları olduğuna inanıyoruz. Çünkü, biz ülkemizdeki barışın bölge barışına, bölgemizdeki barışın dünya barışına temel oluşturacağını ve barışı sürekli kılacağım biliyoruz. Bu hedef ve görevlerin başarılması için, Türkiye'nin öncelikle batı karşısındaki tarihi ezikliğinden kurtulması gerekiyor. Biz, küçümsenen, unutturulmaya çalışılan, ciddiye alınmayan tarihi-kültürel mirasımız üzerinde yükseliyor ve yeni bir Türkiye inşa etmek istiyoruz. Fikri köklerimizi kendi tarihimizden alıyoruz. Binlerce yıldan beri çeşitli dinlerin ve medeniyetlerin beşiği olmuş Anadolu'nun hümanist kültürü, insanlığın ortak değerlerine büyük katkılar yapacak güce sahiptir. Biz, tarihimizdeki hümanist geleneği, çok kültürlülüğü ve bu doğrultuda yaşanmış siyasi tecrübeleri, abartıdan uzak, objektif ve eleştirel bir temelde bugüne taşımanın, bugünkü evrensel değerlerle birleştirmenin hareketiyiz. Artık dünyamız küçülüyor. Insanlara, geleceklerini planlamada kendi sınırları yetmiyor. Her ülke, dünyanın ufak bir köyü haline geliyor. Bilginin sınırsız dolaşımı ve iletişimi sonucu, bilgi tekelleri etkisini kaybediyor. Bilginin nerede olduğu, nerede tutulduğu artık çok önemli değil. Ulusal sınırlar, iktisadi ve siyasi bütünleşmeler sonucunda anlamlarını yitiriyor. Bunların yanısıra, açlık, işsizlik, savaş, etnik, dinsel ve kültürel farklılıklar nedeniyle, ülkeler ve bölgeler arasında büyük göçler yaşanıyor. Göç etmek zorunda kalanlar, göç ettiği yerlere sorunlarını da taşıyorlar. Böylece, sorunlar, sadece bir ülkenin iç sorunu olmaktan çıkıyor, uluslararası boyut kazanıyor. Çözüm, insan haklarının, demokrasinin evrensel değer haline gelmesinde, açlığın, işsizliğin, yoksulluğun dünya ölçeğinde ortadan kaldınlmasmda yatıyor. Küreselleşme ve bütünleşme süreci, ülkeleri birbirlerine bağımlı kılıyor, bağımsız karar alma olanaklarını sınırlıyor. Dünyada, uluslarüstü yeni karar birimleri oluşuyor. Küreselleşme ve bütünleşme, insanlığın ortak evini kurma hayalini, uzak bir olasılık olmaktan çıkarıyor. Türkiye, istese de istemese de bu gelişmelerin dışında kalamaz. İşte bu yüzden, alışılmış düşünce kahplarını terketmek ve büyük düşünmeye başlamak zorundayız. Küçülen dünya, barışı zorunlu kılıyor. Ama, bunun için barışı bir hayal olmaktan çıkartmak, yaşanan bir gerçeklik yapmak için uğraş vermek gerekiyor. Mustafa Kemal Atatürk, altmış yıf önce; Demokratik Barış Hareketi şimdi sesleniyor: Yurtta Barış, Dünyada Barış! Demokratik Barış Hareketi insanı temel alır. Biz, iyiliğin ve güzelliğin ölçüsünü, şu anda yaşayan insanda arayan bir anlayışı temsil ediyoruz. Vaadedilmiş cennetler uğruna bugünkü kuşakların feda edilmesini savunan ve feda eden anlayışları reddediyoruz. İnsanların yaratıcı güçlerini özgürce geliştirebildikleri, eşit ve eşdeğer oldukları bir toplumun hayalini kuruyoruz. Insanın insan tarafından sömürülmesine, baskı altına alınmasına son vermek istiyoruz. İnsanların özgüvenlerini kazanmalarını, onur ve şerefleriyle yaşamalarını ve bunların önündeki her türlü engelin, her türlü tutsaklığın kaldırılmasını amaçlıyoruz. Demokratik Barış Hareketi, demokratik, özgür, paylaşımcı, katılımcı, üretken, dayanışmacı bir Türkiye yi kurmayı amaçlamaktadır. Bu ülkede yaşayan herkesin, eşit ve eşdeğer koşullarda, iktisadi, siyasi, kültürel ve sosyal hayata katılımını hedefliyoruz. Hayalimiz, kurumsal alanların birbirlerinden özerkleştiği, özgürleştiği bir toplum kurmaktır. Ekonominin tek belirleyiciliğine, tahakkümüne karşı olduğumuz kadar, siyasetin tek belirleyiciliğine de karşıyız. Bu hedeflere ulaşmak için, devlet-toplum ilişkisinin yeniden düzenlenmesi gerektiğini biliyoruz. Bunun için yalnızca, devletin demokratikleşmesi yeterli değildir. Toplumun da demokratikleşmesi şarttır. Günlük yaşantımızın her noktasına sinmiş, etkilerini her an hissettiğimiz, otoriter, hoşgörüsüz, dayanışmacılıktan uzak, şiddet tutkunu ve çözümlerini şiddette arayan geleneklerimizle hesaplaşmamız gerekiyor. Demokratikleşmek ve barış içinde yaşamak için, devlet ve toplumun, artık birbirlerini suçlamaktan vazgeçmeleri, öncelikle hatayı kendilerinde arayan bir sorgulama sürecini başlatmaları şarttır. Savunduğumuz barış projesi, tarafların demokratik değerler temelinde, kendi sorgulamalarmı yaptıkları projenin adıdır. Devletin halkla olan ilişkisi, tarihsel geleneğimizin de bir sonucu olarak, bugün yaşadığımız çoğu sorunun kaynağıdır. Izlerini bugün bile gördüğümüz bu gelenek, otoriter, keyfi, kural tanımazdır. Kuralı aba altında sopa göstermek amacıyla kullanır. Vatandaşını, teba sayar ve canı üzerinde mutlak bir hakka sahip olduğuna inanır. Korkutma ve sindirmeyi kendisinin varlık nedeni olarak görür. Halkın haklarını değil, yükümlülüklerini öne çıkarır. Halka hizmeti bir görev değil, bir lütuf kabul eden bu yasakçı ve otoriter devlet anlayışı, bugün de egemenliğini sürdürmektedir. "Sınıfsız ve imtiyazsız" bir toplum yaratmak iddiasıyla, sosyal sınıflar; laik bir devlet yaratmak iddiasıyla din ve kültür farklılıkları; tek bir etnik kökenden geldiğimiz iddiasıyla farklı soy kümeleri yok sayıldı. Toplumda tabular ve yasak alanlar ilan edildi. Bunlara aykırı davrananlar cezai yaptırıma uğradı. Sonunda devlet, Türklüğü ve Sünniliği vatandaş olmakla eş sayan bir anlayışın üzerine oturdu. Tüm laiklik iddialarma rağmen, Diyanet Işleri Başkanlığı eliyle, Sünni-Hanefi mezhebi resmi olarak örgütlendi. Okullara zorunlu din dersleri konuldu. Bütün bunlara karşın, türdeş bir toplum ve tek tip birey yaratma arzusu TUTMADI. Ülkenin siyasal birliğini, farklılıkları yok sayarak, tek bir etnik-kültürel kimliği dayatarak sağlamak çabası başarılı olamadı. Bugün devletin, toplumu birarada tutacak bir üstkimlik sağlama yeteneği azalmış; devlet ve toplum, sürekli bir kimlik bunalımıyla boğuşur hale gelmiştir. Türk-Kürt, Alevi-Sünni, laik- antilaik eksesinde oluşan kimlik bunalımı, toplumsal bağları zayıflatmış, çözülme eğilimlerini açığa çıkartmıştır. Sonuçta, devlet ve din, etnik ve kültür kümeleri arasında onarılması giderek zorlaşan bir güven bunalımı ortaya çıkmıştır. Demokratik Barış Hareketi, bu güven bunalımım aşmayı, toplumu devletle, dinsel, etnik ve kültür kümelerini birbirleriyle, hukuksal eşitlik, demokrasi ve barış temelinde buluşturmayı, Türkiye'yi güven, istikrar ve huzur içinde yaşanır bir ülke yapmayı amaçlamaktadır. Demokratik Barış Hareketi, yanyana değil, birlikte yaşamayı olanaklı kılacak demokratik bir yapılanmayı hedeflemektedir. Bizim siyasete bakış açımız "farklılıkların bir arada yaşatılması ve birlikte yaşamanın yönetilmesi"dir. Biz birlikte yaşamanın hukukunu oluşturmak istiyoruz. Siyasette çoğulculuğu, sosyal yaşamda çok kültürlülüğü savunuyoruz. Demokratik Barış Hareketi, yeni bir devlet ve yeni bir vatandaşlık anlayışmı hayata geçirmeyi hedeflemektedir. Devlet, farklı sosyal, etnik ve kültür kümelerıne eşit uzaklıkta olacaktır. Vatandaş olmakla bir etnik veya kültür kümesine ait olmak arasındaki bağ ortadan kaldırıfacaktır. Vatandaşlık bilinci Türkiyelilik bilinciyle eş kılınacaktır. Birlik ve bütünlük, ancak bu temel üzerinde yükselebilir. Hukuksal yapımız bu anlayış ışığında yeniden düzenlenecektir. Etnik, dinsel, kültürel farklılıklar, birinin diğerinin önüne geçmesinin veya onun üzerinde baskı kurmasının bir aracı olmaktan çıkartılacaktır. Bunun için Türk'ün türkçüden, Kürt'ün kürtçüden, dinin dinciden kurtulması gerekmektedir. Demokratik Barış Hareketi, her türlü milliyetçiliğe ve dini fanatizme karşı, inançlara ve inananlara saygılı, yeni bir yurtseverlik anlayışmı, Türkiyelilik duygusunu yerleştirmeyi hedeflemektedir. Tarihimiz, topluma tek tip elbise giydirme girişimlerine karşı bir direnme tarihidir. Türkiye insanı, sadece devlet tarafından değil, çeşitli siyasal örgütlerce de dayatılan, etnik-sosyal- kültürel zenginliğimizi tekleştirmeyi amaçlayan politikalara geçit vermemiştir. Çok kültürlülük, birlikte yaşamak, Türkiye insanının derinden gelen arzusudur. Demokratik Barış Hareketi, bu arzunun ifadesidir. Biz, ülkemizin birlik ve bütünlük isleminin aşağıdan dalga dalga gelen temsilcisiyiz. İşte bu nedenle "adlarımız farklı, soyadımız Türkiye" diyoruz. Sorumluluk duymayan bireylerden oluşan bir toplum olduk. Yasakçı ve otoriter devlet, halkına güvenmediği, kuşku duyduğu, ona sorumluluk vermediği için devletine güvenmeyen, kuşku, hatta korkuyla bakan, bu nedenle ona karşı sorumluluk duymayan toplumun ve bireyin de yaratıcısı olmuştur. Şikayet etmeyi hak aramak zannediyoruz. Kayıtsız şartsız, sorup sorgulamadan uymanın, boyun eğmenin yaratıcılığımızı yok ettiğinin farkında değiliz. Gelir ve servetimizi artırmanm yolunu devlete yanaşmakta buluyoruz. Sürekli istekte bulunuyor, fakat isteklerimizin bir maliyeti olduğunu düşünmüyoruz. Bunların sağlanmasında, bir çaba ve katkıda bulunmayı aklımıza bile getirmiyoruz. Ter akıtmak yerine, başkasının sırtından geçinmeyi, köşe dönmeyi erdem sayan insanların çoğunlukta olduğu bir toplum haline geldik. Böyle bir toplum yapısında devlet, belli kesimleri koruyan ve kollayan, belli kesimleri görmezden gelen ya da ufak tefek lütuflarla onları memnun etmeye çalışan keyfi bir yönetimin adı olmuştur. Demokratik Barış Hareketi, ne böyle bir devlet, ne böyle bir toplum ne de böyle bir birey istiyor. Biz, düzenleyen ve denetleyen bir devlet istiyoruz. Düzenlerken, denetlerken hakem olan devlet istiyoruz. Yaptığı düzenleme ve denetlemelerde şeffaf olan, hesap veren bir devlet istiyoruz. Belli bir sınıfa, kümeye, inanca öncelik tanımayan, ona ayrıcalıklı davranmayan bir devlet istiyoruz. Halkın iradesinden başka bir irade kabul etmeyen, hizmet etmeyi görev sayan, bizim, hepimizin olan bir devlet istiyoruz. Biz, üreten, üretmeyle köşe dönmeyi birbirine karıştırmayan, refahtan pay almanın ter akıtmaktan geçtiğini bilen birey istiyoruz. Devletin sunacağı hizmetlerin fiyatınm vergi olduğunu bilen; vergi ödemeyenlerin, vergi ödeyenlerin sırtından geçindiğinin bilincinde olan; ödediği verginin nereye, kime, nasıl harcandığının hesabını soran, sorumlu bireyler istiyoruz. Devletten beklediği şeffaflığı, dayanışmacılığı, dürüstlüğü önce kendi bilişiğinde gerçekleştiren, haklarının olduğu kadar yükümlülüklerinin de bilincinde olan bireyler istiyoruz. Bugün yaşadığımız sorunlarımızda yitirdiğimiz ahlakımızı arıyoruz. Barış içinde yaşadığımızı zannediyoruz. Oysa, tıpkı savaş dönemlerinde olduğu gibi, savaş zenginlerine benzer zenginler ortaya çıkıyor. Yolsuzlukla yoksulluk atbaşı gidiyor. Son yirmi yıldır, bu ülke çift rakamlı enflasyonla yaşıyor. Enflasyon, sadece paranın değerini düşürmedi. Adalet ve ahlak anlayışımızı da tahrip etti. Değerlerimiz öyle aşındı ki, yolsuzluk, rüşvet, kayırmacılık, yurt dışında açılmış banka hesapları günlük hayatımızın sıradan olayları oldu. Toplumda duyarsızlık, umutsuzluk yaygınlaştı. Günün telaşı, yarın endişesi, dünü unutturdu. Toplumun, bireylerin hafızasını yoketti, geleceğe ilişkin hayallerimizi söndürdü. Artık hayal kuramayan insanlar olduk. Açlık, işsizlik, yoksulluk bizi öyle bir hale getirdi ki, baskıya, şiddete, keyfiliğe, boyun eğmeye, cefa çekmeye alıştık. Çaresiz, yarınından endişeli, aç ve işsiz kalan insanlar, ekmek yerine onurlarını yemeye başladılar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle