Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
3MAYIS1996CUMA CUMHURİYET SAYFA
HABERLER
Bilgi kimsenin tekelinde değildir mantığıyla daha önce hazırlanmış üniversite tezleri tekrarlanıyor
Kopya tezle doktor unvanıFİGENATALAY
Bazı üniversitelerde "uzman" ya da
"doktor" unvanları almak çok kolay.
Çünkü. kimı bölümlerde tez aşamasın-
daki öğrenciler. hıçbir engelle karşılaş-
madan aynı konuda daha önce yazılmış
tezlerden büyük ölçüde yararlanabiliyor.
hatta lezlerine referans aldıkları tezle ay-
nı başlığı bile atabiliyorlar.
Bilımsellik ve özgünlük göz ardı edi-
lerek "Bilgi kimsenin tekelindedeğildir"
mantığıylaaynı kaynaklann aynı böiüm-
lerinden alıntı yapılıyor. Tezlenn konu-
lan aynı olunca ilgili kaynaklann tümü-
nü taramak da gerekmiyor. nasılsa önce-
ki tezi hazırlayan. taramış ve gerekli bö-
lümleri tezine almıştır. Ö>leyse. tez ko-
nusu olarak daha önce yapılmış bir ko-
nuyu seçmekle işin büyük bölümü ta-
mamlanıyor.
Trakya Üniversitesi ögretim üyesi
Prof. Dr. Salih Çelik. "Herhangi bir ko-
nuda bilimsel çalışma yapılacağı laman
dünyada ve Tıirkiye'de o konuda kim ne
yapmış. öğrenilir ve me\ cut çalışmaların
bir adını ilerisinden başlanır" derken Bo-
gaziçi Üniversitesı öğretim üyesi Prof.
•Bilimsellik ve özgünlük göz ardı edilerek "Bilgi kimsenin tekelinde değildir" mantığıyla
aynı kaynaklann aynı bölümlerinden alıntı yapılıyor. Tezlerin konulan aynı olunca ilgili
kaynaklann tümünü taramak da gerekmiyor, nasılsa önceki tezi hazırlayan, taramış ve
gerekli bölümleri tezine almıştır. Öyleyse, tez konusu olarak daha önce yapılmış
bir konuyu seçmekle işin büyük bölümü tamamlamyor.
Dr. Yılmaz Esmer, kaynak konusunda
yalnızca Türkiye ile sınırlı kalmanın
doğru oimayacagını vurguluyor.
Trakya Üni\ersitesi Tekirdağ Ziraat
Fakültesı Bahçe Bitkileri Bölümü'nde
jüriler tarafından kabul edilmiş "teker-
riir tezler" v ar.
Ilk örnek. halen aynı bölümde yar-
dınıcı doçent olarak görev yapan Levent
Ann'ın 1988'de kabul edilen "FarklıDi-
kim Mesafelerinin Şoğanlarda Verim ve
Kalite L'nsurları Üzerine Etkisi" adlı
yüksek lisans tezi ile Fatma Kocaman'ın
1993 >ılında hazırladığı "Arpacıktan
Baş Soğan Yetiştiricüiğinde Değişik Di-
kim Mesafelerinin Verim ve Baş Kalitesi
Üzerine Etkisi" adlı yüksek lisans tezi.
Iki tez arasında büyük benzerlikler var
Yararlanılan kaynaklann çoğu -konunun
aynı olması nedeniyle- aynı.
Kocaman. eenellikle bu kavnaklann.
Ann'ın alıntı yaptıgı bölümlerini tezine
almış. Fatma Kocaman'ın bu tezini ka-
bul eden jürinin üç üyesinden bin olan
Levent Ann. materyal ve metot bölüm-
lerinin paralellik gösterebileceğini belir-
terek ~Bilgi kimsenin tekelinde değildir.
Fatma Kocaman, referans olarak benim
tezimi önünde bulundurmuş olabilir. Öğ-
renciler, tez yazma aşamasından önce tez
konularını akademik kurula sunarlar ve
konu kumlda tartışılır, değerlendirme
yapılır. Karşı çıkılacaksa o aşamada ya-
püması gerekir" dedi.
MehmetEminAkçaY'tn "Bazı Baş So-
ğan Çeşitierinin Doğrudan Tohunıla
Lretime Llygunluklannın Tespiti" adlı
tezi ile Yusuf Keskin'in aynı adı taşıyan
tezi. Tekirdağ Ziraat Fakültesi Bahçe Bit-
kileri Bölümü Yüksek Lisans Tezi ola-
rak aynı tarihte, 18 Haziran 1991 "de, TÜ
Fen Bilimleri Ensitüsü'nce kabul edil-
miş.
Aynı enstitüden 19 Haziran 1991 tari-
hinde mezun olan YakupGüneş'in yük-
sek lisans tezinin adı. "Bazı Kıvırak Baş
Salata Çeşitierinin Tekirdağ da Isıtılnıa-
yan Cam Serada Erken İlkbahar Ürtinii
Olarak Yetiştirilmeye Uygunluklarımn
Belirlenmesi". Buradan 27 Aralık
1993"te mezun olan RafetÇoban'ın yük-
sek lisans tezinin adı ise "Bazı Kıvırcık
Baş Salata Çeşitierinin Tekirdağ'da Isı-
tılmayan Cam Serada Erken İlkbahar
L'rünii Olarak Yetiştirilmeye Uygunluk-
lannın Tespiti".
Bu tezlerin ortak noktalan yalnızca
adları değil. Ilk örnekte olduğu gibi bu
tezlerde aynı kaynaklann aynı bölümle-
rinden alıntılarla dolu.
Aynı bölümün öğretim üyelerinden
Prof. Dr. Salih Çelik, "tekerrür tezkr"
konusunda TÜ Rektörlüğü'ne. TÜ Fen
Bilimleri Enstitüsü'ne ve Başbakanlık'a
dilekçeler gönderdi. Rektörlükten yanıt
alamayan Prof, Çelik'e. Enstitü Müdü-
rü Prof. Dr. Cengiz Kurtonur'dan gelen
yazıda, "Adı geçen tezler incetenmiş ve id-
dialarınızın doğru olmadığı görülmüş-
tür" deniliyor.
Başbakanlık Halkla llişkiler Daire
Başkanı MehmetBican'dan gelen yanıt-
ta ise Prof. Çelik'indilekçesinin incelen-
diği ve degerlendirilmek üzere Yükse-
köğretim Kurulu Başkanlığı'na gönde-
rildiği belirtiliyor.
Bu konunun ortaya çıkması için uğraş
veren Prof. Salih Çelik. "Bu tezler, çift-
çinin de gerisinde olan tezlerdir. İlk ör-
nekte, konu, materyal, dikim aralığı, me-
tot \e kaynaklar aynı. Sonuçlar farklı gös-
terilse de aradaki fark önemli değil. Ak-
çay ve Keskin'in tezlerinde, beş çeşit so-
ğan birine. beş çeşit soğan da diğerine ve-
rilmiş.
Bu çeşitler, aynı tarihte, aynı aralık ve
sıra ile ekilmiş, av nı tarihte hasat edilmiş,
aynı özellikler incelenmiş \ e aynı kaynak-
lar kuüanılmıştır. Son örnekteki tezlerde
de konular aynı, tek fark çeşitlerdedir"
dedi.
Dünya Bankası'ndan MEBeuyarı
'Yönetimi değiştirin
yoksa para vermeyiz'
EMİNE KAPLA.N
ANKARA - Mılli Eğıtım Bakanlığı ile or-
taklaşa yürüttügü Milli Eğitimi Gelıştirme
Projesı. Temel Eğitim Projesı ve Yaygın Mes-
leki Egitim Projesi ıçin 515 milyon dolarlık
destek sağlayan Dünya Bankası. projelerden
sonuç alınamadığını bıldirerek Eğitimi Araş-
tırma \ e Geliştirme Dairesi (EARGED) Baş-
kanı Ahmet Apay'ın yetersiz kaldığını be-
lirtti. "Tarikatçı" olduğu iddia edilen A-
pay'ın görevden alınmasını isteyen Dünya
Bankası. aksi takdirde projeler için öngörü-
len kredilere onay verilmeyeceği uyansında
bulundu.
Dünya Bankası
Proje Denetleme He-
yeti'nce 8-15 Aralık
.1995 tarihlen arasın-
jda Milli Eğitimi Ge-
liştirme Projesi \e
Yaygın Mesleki Eği-
tim Projesi'nınışleyi-
şi ile Temel Eğitim Pı-
lot Projesi ve Anne-
Çocuk Eğitim Proje-
si'nin finansmanına
ilişkin incelemelerso-
nucunda hazırlanan
raporda, 1995 yılında
.projelerde hiçbir so-
mut sonuç alınamadı-
ğı vurgulandı. Dünya
Bankası ve Milli Eği-
tim Bakanlığı yöneti-
cileri ile 1994 yılında
yapılan görüşmeler sonucunda. 1995 yılın-
da somut sonuçlar alınması için gerekli önem
ve öncelığin sağlanmasının kararlaştırıldıgı
anımsatılan raporda şöyle dendi:
"Milli Eğitimi Geliştirme Projesi'nin henüz
Tiirk okullan üzerinde herhangi bir etkisi ol-
mamıştır. Aynca, projenin temel nıali >atı-
nmlann karşılığım verecek bir etkiye sahip
olup olmayacağı da belirsizdir. Temel eğitim,
;ortaögretim ve anne-çocuk faaliyetleri için ge-
rekli 13 milyon dolarlık tahsisle bile projenin
kapanmasına 18 a> kala, kalan proje fonlan-
nm kullanılıp kullanıJmayacağı da beüi değil-
dir."
• Dünya Bankası, Milli
Eğitim Bakaniığı ile ortaklaşa
yürütülen Milli Eğitimi
Geliştirme Projesi, Yaygın
Mesleki Eğitim Projesi ile
Temel Eğitim Pilot Projesi'nde
1995 yılı içinde sonuç
alınamadığını bildirerek
"tarikatçı" olduğu savlanan
EARGED Başkanı Ahmet
Apay'ın görevden ahnmamast
durumunda kredi
verilmeyeceğini bildirdi.
Raporda. 3.5 yıl önce kurulan EAR-
GED'in geliştirme işlemini tamamladığı, bi-
yoloji ve hayat bilgisi programlarını Talim ve
Terbiye Kurulu'na sunduğu, programların
1996 yılı ortalarına dogru hazır duruma ge-
leceğinin umulduğu belirtildi. Kredili sis-
temden sınıf geçme sistemine ani geçişin. ı-
ki programın yenıden gözden geçirilmesi ge-
reğıni ortaya çıkardığı anlatılan raporda. şu
bilgilere yer \erildi:
"EARGED Müfredat Geliştirme Şubesi,
1995yılının Eviül avında başlaması planlanan
21 yeni müfredatın ha/ırlık çalışmasını >ap-
mamıştır. Bu gecikmenin nedeni. kredili sis-
temden sınıfgeçmesis-
temine olan geçiştir.
Hevet. EARGED'in
nıüfredatgeliştirme ve
alan testi gibi iki kap-
samlı çalışmayı etkin
olarak yüriitebilecek
idari ve teknik kapasi-
teye sahip olduğu ko-
nusunda şüphelidir."
Raporda. EAR-
GED'e kalifiye vedi-
namik bir direktör
atanması yönündekı
önerilerin Milli Eği-
tim Bakanlığf ncadik-
kate alınmadığı vur-
gulanarak yeni birata-
manın yapılmaması
durumunda EAR-
GED'in başarılı bir
kurum olamayacağı
ve Türk hükümetinin bu kuruma yapmış ol-
duğu büyük \atınmın boşa gıdeceği sa\u-
nuldu Raporda. "EARGED'e gerekli oldu-
ğu dunımlarda mevcut personeü hemen de-
ğiştirebilecek \e 1996 \ılında program geliş-
tirme ve alan testi için gerekli ka> naklan sağ-
layabilecek >eni bir direktör atanınca>a ka-
dar, Dünya Bankası EARGED'e destek vere-
cek herhangi bir banka Fınansını onaylama-
>acaktır" denildi. Mılli Egitim Bakanlığı.
"tarikatçı" olduğu sa\ lanan EARGED Baş-
kanı Ahmet Apay'ın iki kez görev süresini
uzattığı ıçin bir süre önce eleştirilere hedef
olmuştu.
Kalp krizi nedeniyle ölen Yüdınm Çavlı için Türkiye Gazetecikr Cemiyeti önünde tören yapddı.
Yıldınm Çavlı toprağa verüdi
tstanbul Haber Servisi - Kalp krizi
sonucu öldüğü açıklanan gazefeci ve
telev izyon yapımcısı Yıkünm
Çavh'nın cesedi. zehirlendiği iddiası
üzerine Adli Tıp'a kaldınldı. Cmran
Çavlı, eşinin ölmeden iki gün önce
çekilen elektrosunun düzensiz
çıktığını. buna karşın hiçbir tedavı
görmedigini söyledi.
Hürriyet Gazetesi Araştırma Servisi
Şefliği'ni de yürüten Shovv TV'deki
"Temiz Eüer" programının
yapımcısı Yıldınm Çavlı için dün
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC)
önünde bir tören düzenlendi.
Törende konuşan TGC Başkanı Nail
GüreB, Çavh'nın başanlı bir
gazeteci olduğunu söyledi.
Çavh'nın cenazesi daha sonra
Nuruosmaniye Camii'ne getirildi.
Cenaze namazının kılınmasının
ardından Çavh'nın cesedi, gazeteci
Seraceddin Zıddıoğlu'nun "Çavh'nın
zehirlendiği iddiasıyla"yaptığı
başvuru üzerine savcılığın istegiyle
Adli Tıp'a gönderildi. thbarda
bulunan Zıddıoğlu, Çavh'nın
gözaltında morluklar gördüğünü
belirtti. Ümran Çavlı ise eşinin iki
gün önce çekilen elektrosunun
düzensiz çıktığını söyledi. Yapılan
otopside ise Çavh'nın kalp krizinden
öldüğü kesinlik kazandı. Yıldınm
Çavlı için Türkiye Gazeteciler
Cemiyeti önünde düzenlenen törene.
eşi Ümran, oğullan Emin Ali ve
Oğuz Çaviı. annesi Mediha Çavh.
tstanbul Valisi Rıdvan Yenişen.
lstanbul Büyükşehir Beledıye
Başkanı Recep Tavyip Erdoğan. Şişli
Belediye Başkanı Gülay Atığ.
Hürriyet gazetesi sahibi Aydın
Doğan. gazeteci Uğur Dündar.
Ertuğrul Ozkök. çok sayıda gazeteci
ve yakınlan katıldı. TBMM Başkanı
Mustafa Kaiemli ve Deviet Bakanı
İmren Aykut da gazeteci-yazar
Y'ıldınm Çavlı'nın ölümü
dolayısıyla birer başsağlığı mesajı
gönderdi.
Çavh'nın cenazesi daha sonra
Zincirlikuyu Mezarlığı'na
götürülerek toprağa verildi. Gazeteci
Yıldınm Çavlı. önceki gece aniden
kötüleşmiş. eşi tarafından hastaneye
götürülmek istenirken yolda kalp
krizi sonucu hayatını yitirmişti.
DGM, yedi öğrenciyi tutuldadı•Hacettepe ve Gazi üniversitelerinde
yaşanan 'ülkücü saldınlar' sonrasında ortaya
çıkan gerginliğin ardından gözaltına alınan 30
öğrenciden 7'si, önceki gün çıkanldıklan
Ankara Deviet Güvenlik Mahkemesi
tarafından tutuklandı. Tutuklanan
öğrencilerden 2'sinin 29 şubatta TBMM
Genel Kurulu'nda gerçekleştirilen pankartlı
eylemde yer aldıklan öğrenildi.
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) -
Yasadışı DHKP-C sempatızanı
olduklan ve örgüte yardım ve
yataklık ettikleri savıyla
gözaltına aiınan 24 öğrenciden
7 sı çıkarıldıklan Ankara
Deviet Güvenlik Mahkemesi'nce
tutuklandılar.
Tutuklananlardan 2sının TBMM
Genel Kurul Salonu'nda "Harçlara
hayır" pankartı açarak slogan atan
öğrencilerden oldufu bildirildi.
Cumhuriyet'in çeşitli kaynaldardan
aldığı bılgiye göre, Gazi Üniversitesi
ile Hacettepe Üniversitesi Merkez
Kampusu'nda yaşanan
ülkücü saldmlann ardından 17 ve 18
nisan gecesi gözaltına
alınan 24 öğrencı. önceki gün
Ankara DGM'ye çıkarıldılar
Bir kısmı savcıhkça serbest bırakılan
öğrencilerden 7'sinin tutuklandığı
öğrenildı. Öğrencılerın "yasadışı
örgüt sempatizanı olmak ile vasadışı
örgüte yardım \e yataklık" sav larıy la
yargılanacaklan bildirildi.
Tutuklanan öğrencilerin isimleri
şöyle:
"Deniz Kartal. Mahmut Yılmaz, Elif
Kahyaoğlu, Ahmet Aşkın Doğan,
Nurdan Bayşahan, Özgür Tüfekçi ve
Bülent Karakaş." Tutuklanan
öğrencilerden
Deniz Kartal ve Mahmut
Y^ılmaz. 6 arkadaşıyla birlikte 29
şubatta TBMM Genel
Kurulu'nda "Harçlara hayır"
pankartı açarak harç ödemeyecekleri
yönünde slogan atmışlardı.
Hacettepe Üniversitesi'nde 15-16 ve
17 nisanda ülkücü öğrencilerin
saldırıları sonucu yaşanan
gerginliğin ardından. Ankara
Emniyet Müdürlüğü Terörle
Mücadele Şubesı'ne bağlı ekıplenn
gerçekleştirdiği operasyonlar sonucu
yaklaşık 30 öğrenci gözaltına
alınmıştı.
Aynı olaylar nedeniyle gözaltına
alınan 112 ülkücü de çıkanldıklan
suçüstü savcılığınca serbest
bırakılmıştı.
TIKNOKTASIIORAL ÇALIŞLAR
Kadıköy'ü önceki gün harabeye çevi-
ren çılgın gençlerin nereden geldiğini sa-
nınm merak ediyorsunuzdur.
Yaşları 15-20 arasında değişen bu
gençler inanılmaz bir öfkeyle vitrinlerin
camlannı indiriyorlar. arabalan parçala-
yıpyakıyorlardı. Bazıları hırsladuvarları ve
hiçbir etkı yapmayacağını bildiklerı halde
koca araçları tekmeliyorlarrjı. Gösteriler
sırasında aralanna düşen sivıl polise hınç
dolu saldınlan, dayanılmaz ölçüde vahşi-
ceydi. Yaptıklarını normal bir mantıkla
açıklamak ve onları makul davranmaya
çağırmak mümkün değildi. Yüzleri mas-
kelı. kolları pazubentli bu gençlerin bir
kısmı üniformalıydı. Giyinmişler, kuşan-
mışlar ve 1 Mayıs gösterilerinegelmişler-
di. Üniformalanyla. maskeleriyle yeni bir
kimliğe bürünmüşlerdi. Kimdi bu çocuk-
lar. uzaydan mı gelmişlerdi? Bu ülkenin
bu şehrin yabancısı mıydılar?
Bir gazeteci arkadaş, onların çılgın
gösterilerıni yorumlarken şöyle dıyordu:
"Varoşlardan akın akın gelenler, bıryan-
dan polise taş atıyor, öte yandan büyük
bırzevkle mağazalann camlannı kırıyor-
du. Onlarca insan, belki de defalarca
önünden geçtiği, beğenip alamadığı eş-
yaların bulunduğu vitrinlerin camını kın-
yor ve ardından yürüyüp gidiyordu." Bu-
Bu Çocuklar Nereden Geldi?
rada dikkat çekici olan sözcükler, "beğe-
nip alamadığı eşyalann bulunduğu vitrin-
ler" de düğümlenıyordu. Istanbul'da son
yıllarda artan göçlerle iki ayn dünya oluş-
maya başladı. Bu dünyanın bir kutbunda
Hollanda, diğer kutbunda Bangladeş
yer alıyor. Istanbul'da bir kesim Amster-
dam ölçülerinde yaşarken bir kesim
Bangladeş koşullannda varlığını sürdür-
meye çalışıyor. Bu dengesizliğin farkına
varan IMF bile, artık işçi ücretlerinin dü-
şüklügünü tehlikeli buluyor. Bu dengesız-
liğin sosyal patlamalara yol açmasından
kaygı duyuyor.
Bu çocuklar, Bangladeş koşullannda
yaşayan öteki Istanbul'un çocuklarıydı.
Bu çocukların bazıları, Gazi Mahalle-
si'nde. Ümraniye'de polis kurşunuyla can
vermişlerdı. Bu çocuklar. geceyarısı ev-
lerinden alınıp götürülmüşler ve bir daha
kendilerinden haber alınamamıştı. Bu ço-
cukların anneleri, cumartesi günleri Ga-
latasaray'da toplanıyorlar ve onları arı-
yorlardı. 1 Mayıs mitingine, kimsesizler
mezarlığına gömülmüş Hasan Ocak-
lar'ın, Gazi'de öldürülenlerın fotoğrafla-
nyla gelmişlerdi. Onlar, 12 Eyiül'den bu
yana işkenceyı, yoksulluğu. faili meçhul-
leri göre göre büyümüşlerdi. Yarınlarında
da onları farklı şeyler beklemiyordu.
Bu çocuklar, kapkaççı düzenin ürünüy-
düler. Bu sistemde bazılan aşın lüks için-
de yaşarken onlar yoksulluğa ve eziyete
mahkûm edilmişlerdi. Bu sistemde. bir
kesim hiçbir kanunu kitabı dinlemeyip
vurgunlanna vurgun eklerken bu çocuk-
lar, en küçük tepkilerinde karşılannda
devletin acımasız yumruğuyla yüz yüze
geliyorfardı. Bu çocukların dünyası ezi-
yetle, umutsuzlukla örülmüştü. Bir işada-
mı, Özdemir Sabancı'nın öldürülmesinin
ardından şunları söylemişti: "Birgün va-
roşlardan gelip bizi boğacaklar." Bu ço-
cuklar, varoşlardan gelmişlerdi. Üstelik
her mitingde çoğalarak geliyorlardı. Dün
yüzlerceydıler, bugün on binlere ulaşmış-
lardı. Böyle giderse daha da çoğalacak-
lardı.
Deviet bu sorunu asayiş sorunu olarak
ele aldıkça, gecekondulara polis yığdık-
ça, daha büyük öfke dalgalarıyla yüz yü-
ze gelineceğini artık sanınm herkes gö-
rüyordur. Eğer hâlâ anlamayanlar varsa
böyleleri Güneydoğu'da yaşananlara
baksın. Güneydoğu'da 12 Eylül sonrası
artan deviet baskısı, Kürtler için de
PKK'yi en etkili seçenek haline getirdi.
Kimse bunun nedenleri üzerinde düşün-
medi; bombayla. işkenceyle ve savaşla
sorunun halledileceğini sandı. Aradan ge-
çen 14 senenin sonunda geldiğimiz nok-
ta ortada. Şimdi aynı senaryolar büyük
şehırlerde sahneye konuyor. Şehirlerin
varoşlarında oluşan çaresizlik, bir asayiş
sorunu olarak ele alınıyor. Buralan birer
polis karakoluna dönüştürülüyor. Kitle
gösterilerinin üzerine hâlâ silah sıkılıyor.
Her gösteride mutlaka polis kurşunuyla
insanlar ölüyor. Sonra ne oluyor? Gece-
kondulann yoksul ve çaresiz çocuklan,
çoğalarak şehrin merkezine doğru yürü-
yor.
Bu noktadan sonra, Kadıköy'de cam-
ları hangi örgüt militanının kırdığını tartış-
manın fazla bir anlamı yok. Maskeli ço-
cukların hangi örgütün militanı olduğunu
saptamanın bir başarı sayılacağını da
kimse iddia edemez. Dünkü mitingde üç
genç hayatını kayberti. Bu üç gencin de
polis kurşunlarıyla hayatını kaybettiğini
herkes biliyor. Dünkü mitingin en önemli
bilançosu üç ölüdür. Önce bu üç kişi na-
sıl öldürüldü, deviet bunu ortaya çıkarma-
lıdır. Ama her zamanki gibi bu ölümler gü-
rültüye gidecektir. Tıpkı Gazi Mahalle-
si'nde, Ümraniye'de ve Metin Göktepe
olayında olduğu gibi. Öldürenler polisse,
bu görmezlikten gelinecektir. Aileter ne
kadar çabalarsa çabalasın sonuç değiş-
meyecek, ölenleröldüğüyle kalacaklardır.
Adalet yerini bulmayacaktır. Sonra ne ola-
caktır? Gecekondu mahallelerinde öfke
birikecektir. Toprağa düşen her beden,
yeni kinleri kamçılayacaktır.
Bu çocuklar, işte o ofkenin ve kinin ço-
cuklan. Onları, sosyalizmin teorileri üze-
rine nutuklar atarak ikna edemezsiniz.
Üzerlerine öfke yağdırarak, kurşunlaya-
rak korkutamazsınız.
iş buraya nasıl geldi, hep birlikte ister-
seniz bir kez daha düşüneiim. Büyük şe-
hirleri de Güneydoğu'ya benzetmeden
bir kez daha düşüneiim. On kez daha dü-
şüneiim. Polis şefinden Adalet Bakanı
yapmanın ne anlama geldiğini de bir kez
daha düşüneiim.
Bu çocuklar gerçekten nereden geldi-
ler?
HAFTAYA BAKIŞ
AHMET TANER KIŞLALI
Tünk Solu ve Yeni
Mandacılar...
Sol dünyada yeniden yükseliyor.
Eski komünist ülkelerde "demokratikleşmiş" ola-
rak dönüyor. Batı'da ise yenilenmiş olarak.
Sol sol olmaktan çıkmıyor. Amaçları değişmiyor:
Hakça paylaşım, özgür toplum, barışçı dünya, koru-
nan doğa... Ama değişen koşullar içinde yöntemleri
değişiyor. Ve daha da önemlisi, çözümleri değişiyor.
Ya Türkiye'deki sol?
Türkiye'de de bu çizgiyi yakalamış bir sol var... Ve
ona "dinozor" diye saldıran bir Yeni Mandacılar ko-
rosu var.
• • •
Yükselen Italyan ve Ingiliz solunu alkışlayan bazı
kalemler, Türk soluna niçin saldınyorlar?
Şatır başları belli.
Özelleştirme şakşakçısı olmadığı için... Sosyal Si-
gortalar Kurumu'ndan vazgeçilmesine, gözü kapalı
"evet" demediği için... PTT'nin T'sinin satışında top-
lumsal çkaıiarın gözetilmesine önem verdiği için...
Sosyal devletin yok edilmesine direndiği için...
Yani "sol" olmayı sürdürdüğü, "yeni sağ"\n kuyru-
ğu olmayı içine sindiremediği için!..
Ismail Cem'in, bu saldırılann ne kadar haksız ol-
duğunu gösteren, çok güzel ve özlü iki yazısı çıktı.
Şöyle diyor:
"Bugüne dek önehlen ya da gerçekleşen özelleş-
tirme projelerinin neredeyse tümü ya usulsüz yapıl-
dıklanndan mahkemeler tarafından iptal edildı, ya
ciddi yolsuzluk iddiaları nedeniyle durduruldu, ya da
hâlâ mahkeme önünde sıra bekliyor... Ve bu deney-
leri yaşamış bir Türkiye'de, gözü kapalı bir özelleş-
tirme destekçisi olmadığı için, halkın parasına, top-
lumun varlığına özen gösterdiği için, Türk solu geri-
ci oluveriyor... Ya da milyonlarca ailenin güvencesi
Sosyal Sigortalar Kurumu 'nun, eşine az rastlanır bir
bilgisizlikle hemencecik özelleştirilmesini savunanla-
ra '... neden, nasıl, şunu birtartışalım' diyenler, "çağ-
dışı' yaftasını üzerlerinde buluveriyor... 'Reformları'
(!) engellemekle suçlanıyor..."
Ve ekliyor:
"PTTtekelolmaktan çıksın, bu doğru. Ama onu te-
kel olmaktan çıkarmak için tek çözüm, kendı kafa-
mızda belirlenmiş fiyatla, tek alıcıya blok satış mı
yapmak? Örneğin telekomünikasyonu tekel olmak-
tan çıkarıp PTT'nin dışındaki yerli ve yabancı şirket-
lerin rekabetine açmak neden düşünülemıyor?"
• • •
Özelleştirme, daha ileri teknolojiye geçmek ya da
kaynakları daha akılcı kullanmak için bir araç mı?
Yoksa "ideolojik" bir amaç mı?
Eğer birincisi ise, gerçek solun buna bir itırazı ol-
maz!.. Ama ikincisine "evet" diyebilenin de, solculuk-
la bir ilgisi kalmaz!..
Yurtiçi ve yurtdışındaki toplantılarda. sık sık gelen
sorulardan birisi de şu:
- Kemalizmin özelleştirme konusuna bakışı nedir?
Sayın Cem'in bir tümcesi, benim bu gibi sorulara
verdiğim yanıtla tamamen örtüşüyor:
"Toplum çoğunluğunun ciddi yararı varsa, birka-
mu mülkiyeti özelleştirilebilir; toplum çoğunluğunun
ciddi yararı varsa, bir özel mülkiyet kamulaştınlabi-
lir."
Bu yaklaşımın, yanlış anlamaya meydan verebile-
cek bir yanı var mı? • •'
• • •
Atatürk, eski mandacıların dediklerini yaparak bü-
yümedi. Onlann dediklerinin tersini gerçekleştirerek
yüceldi ve ülkesini de yüceltti... Şimdi yeni manda-
cılann kuyruğuna takılarak esenliğe çıkmaya olanak
bulunabilir mi?
Bir tür "deviet kapitalizmi" anlamına gelen Lenin-
ci model bitti... Korporatist sosyal demokrasiler zor-
da... Ama sol bitmedi; çünkü solun amaçları bitme-
di. Çünkü "vahşikapitalizm"\n, dünyanın vetekerte-
ker toplumların başına açtığı dertler bitmedi.
Sol, ancak "sol" olmaktan çıkarsa biter... Yeni sol
olacağım derken, bir de bakarsınız "yeni sağ" olu-
vermiş!
"Yenileme adına, kendi özünü, temelini, ilkesini ve
ideolojisini şaşırmış bir sol" ise, sol olmaktan çıkar...
Ve elbette biter!
AÇIK TEŞEKKÜR - Kurban Bayramı nedeniyle
gelen kutlamalan tekerteker yanıtlama olanağım
ne yazık ki yok... Teşekkür ediyor, nice mutlu bay-
ramlar diliyorum.
ACİL SERVtS SKANDALI
Dr. Kurt: Montaj
oyunları yapddı
ANKARA (CumhuriyetBü-
rosu) - Erzurum Numune
Hastanesi Başhekim Muav i-
ni Dr. Ali Kurt. yaralı bir
gencin. hastanenin acil ser-
vısınde "ihmal" nedeniyle
yaşamını yitirdiğine ilişkin
yayınlann gerçekleri yansıt-
madığını savunarak, Radyo
ve Televizyon Üst Kurulu
(RTÜK) ile savcıhğabaşv ur-
du. Kurt. hastanede çekilen
15 dakikalık görüntülerin
"hasta sedye üzerinde 3 saat
kalmış gibi" gösterilmeye ça-
lışıldığını. "haberinçarpıtıl-
dığını" ve "çirkin montaj
oyunlan" yapıldığını savun-
du.
Erzurum'da 17 martta inşaat
çukuruna düşerek yaralanan
Sıddık Bezer adlı gencin Er-
zurum Numune Hastanesi
Acil Servısi'ne getirildikten
sonra "ihmal" nedeniyle ya-
şamını yitirdiği haberleri.
hastane yönetimiyle Sho\v
TV'de yayımlanan "Ateş
Hatü" programının yapım-
cısı Reha Muhtar'ı karşı kar-
şıya getirdi.
Erzurum Numune Hastanesi
Başhekim Muavini Ali
Kurt'un. "haberinçarpıtıldı-
ğı" ve "çirkin montaj oyun-
lan" yapıldığı savıyla Erzu-
rum Cumhuriyet Basın Sav-
cılığı ile RTÜK'e başvuruda
bulunduğu bildirildi.
Kurt'un dilekçesinde. Shovv
TV'nin yayınının gerçekleri
yansıtmadıgı savunuldu. Di-
lekçede, Kurt'un tehdit tele-
fonlan aldığı kaydedilerek
"Programda. sanki bir hak-
sızlığı bilereksavunduğumuz
kanısı uyandınlmaya çalışıt-
mıştır" denildi.
Kurt'un konuşmaya yetkili
olmadığını bırkaç defa be-
lirttiğine dikkat çekilen dı-
lekçede. "Busözlersadece 19
mart akşamı verilnıiş. diğer
yayınlarda gözden kaçırıl-
mıştır. Reha Muhtar, başhe-
kim \ekili ile başhekim mu-
avininin farkını bilmemekte-
dir. Konuşmaya yetkili olun-
madtğınadairsözlerimizyet-
kisi/ muavin imajı verilerek
aktanlmış. bu da prestijimi-
zi sarsmıştır" denildi.
Ali Kurt'un hastanede olay
anında çekilen görüntüleri
izlemediği savunulan dilek-
çede. "İlk 15 dakikaya ait
olan görüntüler sanki hasta3
saat sedyede kalmış ve biz bu
dunımu normal karşılamışız
gibi sunuhnuştur. Bu durum
seyirciyedesaygısızlıktır" gö-
rüşüne yer v eri Idı. Dı lekçede.
başhekimliğin açtırdığı so-
ruşturmanın televizyon yayı-
nında "Olay örtbas edilmeye
çalışılıyor" y olunda sunuldu-
ğuna işaret edilerek şöy le de-
vam edıldi:
-Basına kapılannı ardına ka-
dar açan hastanemizin basın
karşısındaki olumlu ta\ n. 20
mart akşamı Show T\r
mu-
habiri tarafından da ifade
edilmiştir. 90 yülık şerefli bir
mazisi olan hastane böj lesine
çirkin montaj ovunlarına
mağlup edilmemeliy di."
Basın savcılığmın yanı sıra
RTÜK'e de verilen dılekçe-
de. programda yanlış suııul-
dugu iddia edilen bölümle-
ri n düzeltılmesı üteminde
bulunulurken. düzeltme hak-
kının kullandırılmaması du-
rumunda yasal yollara baş-
vurulacağı belirtildi.