Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 26 MART 1996 SALI
14 KULTUR
YusufTaktak 'ın sergisi 15 nisana dek Yapı Kredi Kazım Taşkent Sanat Galerisi 'nde
Taktakbir kez daha 'mührünübasıyor'
AHU ANTMEN
Yapı Kredi Kazım Taşkent Sanat Ga-
lerisi'nin izlevicıye kapalı. camekanlı
odalanndan birinde, bir süre önce "Türk
Resnıindc Otoportreler" sergisinde yer
alan bir resim asılı. Bellı belirsjz görü-
nüyor. YusufTaktak'ın. ilk dönem foto-
realisl resımlerinden, bir fotoğraftan da-
ha gerçek otoportresi bu. Sanatçının av-
nı galeride şu sıralar sergilenen resimle-
rınden çok uzakta. Öte yandan, o karan-
lık odaya gözü ilişen ızleyiciler için. sa-
natçının geçmişine uzanan bir ipucu gi-
bi duruvororada.
Ama bugün, Yusuf Taktak'ın sanatını
izlevip bilenler için bu portresinden da-
ha tanıdık bir iki görsel imge tanımlıyor
sanatçıyı. Taktak'ın 'Malevichısranyla'
üzerine gittıği. 'kendine aitleştirdiği' iki
form. harta iki "mühür" bunlar: Biri üç-
gen, öteki bisiklet. VusufTaktak, !980'li
yıllardan başlayarak sov utlamaya doğru
yol alırken. bu iki leitmotif de kimi za-
mandışdünyadaki karşılıklannı (üçgen-
ler, sanatçının görüpetkilcndiği grevça-
dırlannın yansımasıydı) unutturarak var
oldu. MelihCevdet Anday'ın biryazısın-
da rastladığı sanat arık olandır' sözünü
adeta felsefe edinen Taktak'ın kaynağı
zamanla belleklerden silinen üçgeni, bir
yandan yerleşikliği çağnştırması. aynı
zamanda bulunduğu konumun ötesine
uzanma duygusu veren formuyla (ki üç-
genlerdikilitaşlaradönüşüyorsonresim-
lcrindc) resminin diyalektiğini oluştur-
du.
Taktak'ın hemen her resminde yinele-
mekten vazgeçmediği bisiklct ise, resmi-
ne görselligin dışında düşünsel bir içc-
rik katıyor. "Geri vites yoktur bisiklette.
Hep ileriye doğru yoJ aJır.™ Üçgenlerin
kaynağı artık silik, ama yalnızca bazı re-
simlerinde soyutlanarak birer daire for-
muyla resmınde yer alan bısiklet, hâlâ bir
simge olarak yerini koruyor. Bu sergisiy-
le birlikte zaman kavramının sorgulama-
sına da giren Yusuf Taktak. ("Galiba,bi-
raz yaşamanın telaşından... Bir bakıyor-
sunuz ki 45 yaşa doğru gidiyorsunuz,
onun hesaplaşrııasını yapmaya başlıyor-
sumız.1
") resminde dolaylı bir anlatımı
yeğleyerek. insan öğesine de bisiklet ara-
cılığıyla yer vcriyor. "Bisiklet, insansız
düşünülemez. Ancak insanla beraber, bi-
siklet, bisiklet ka\ ramına ulaşır." Konu-
şurken. bir de "zaman gidiyorda biz bu-
radayız" gıbi bir yorumda bulunuyor.
Gerçekten de Yusuf Taktak'ın, üçgcnli,
bisikletli resimlenrıirı düşünsel açılımı
bu olabilır. Yere sağlam basan, resminin
yöniinü belirleyen (Taktak, bu sergisin-
de yeralan kimidikey resimlerinindışın-
da hep yatay yüzey üzerine yerleştiriyor
ûçgenlerini >, öte yandan rcsmin sınırla-
nnı aşan, resmi çerçevenin dışına taşıyan
üçgenleri \e resimde birer durağan öge
gibi dursa da ister istemez dcvingcnliği
Y
(Fotoğraf: DEVRİM BARA!>Q
ıllar önce
görüp
etkilendiği
grev çadırlan,
soyutlanarak üçgenlere
dönüştü Yusuf
Taktak'ın resminde.
'Kendine aitleştirdiği'
bu formu, bir mühür
gibi yineleyen sanatçı,
"Aslında yeryüzünde
konular hiç değişmiyor
sanatçı için. Portre,
portre... Manzara,
manzara... Natürmort,
natürmort... Sanat ve
sanata bakış açısı
değişiyor sürekli olarak,
yani ben değişiyorum.
Ve değişen bensem, o
zaman kendimi
koymam gerekiyor
ortaya" diyor.
7
usuf Taktak,
yeni
sergisinde
zaman
kavramını sorguluyor.
Resmine düşünsel bir
içerik katan o diğer
'YusufTaktak mühürü',
yeni bisiklet giriyor
devreye burada da.
Devingenliği çağrıştıran
bisikletleri için "Geri
vites yoktur bisiklette.
Hep ileriye doğru yol
alır" diyor sanatçı.
çağnştıran bisikletleri, sanatçının aslın-
da yalnızca bu sergide değil, uzun süre-
dirbelki farkında olmaksızın zaman kav-
ramını irdelediğini gösteriyor.
Sanatçı değişiyor, konular değil
Sanatçı. neden bir 'mühre'gereksinim
duyar? Yusuf Taktak'ın tavn, yaşamının
son yıllannda Sovyet rctımının baskısı
altında yenıden figüratif resme yönel-
mek zorunda kaldıgında bile tuvalinin
bir köşesinden o ünlü siyah karesini giz-
li gızlı de olsa hıç eksik ctmeyen, ınodern
sanatın öncü sanatçılanndan Malevich'i
anımsatıyor. Mezartaşına kadar siyah ka-
resiylegiden Malevich... "Kare, aslında
biitiin insanlann karesi. İiçgen de öyte"
diyor Taktak "Bu. bana sanatçının an-
lamıyla özdeş gibi geliyor. Sanatçı, kendi
kimligini gösterebilnıek için bunu yap-
mak zorunda. Aslında yeryüzünde ko-
nular hiç değişraiyor sanatçı için. Portre,
portre... Manzara, manzara... Natür-
mort natürmort.. Sanat ve sanata bakış
açısı değişiyor sürekli olarak, yani ben
değişiyorum. Ve değişen bensem, o za-
man kendimi koymam gerekiyor orta-
Bu değışım sürecindc biçim arayışını
her şeyin üstiinde tutan Yusuf Taktak'ın
sanatındakı sürekli öğeler. aslında izle-
> ıcinın algılama biçimlcrine bağlı olarak
farklı anlamlaryükleniyor. ÜçgenJerinm
oasıl kaynağı, yani grev çadırlarının za-
man içinde soyutlanıp, gerçeğe öykünen
birer form olmaktan sıynlması, temel
mesele. Yusuf Taktak, 'anlam' peşinde
koşmuyor. Üçgenlerin çağlar boyu yük-
lendiği sembolik anlamlan irdelemiyor
Bisikletlerini sözgelimi. resmine açılan
salt birer "anahtardeliği' olarak görüyor.
Non-figüratif resmin karşısında genel-
likle önce bir duraksayan izleyicinin
önüne tanıdığı bir form koyuvor. 'şifre'yi
çözmesine yardımcı oluyor. Bu da sana-
tının kavramsal yönü. Kimi resimlerin-
de. üçgen ve bisiklet formlarını daha da
vurgulamak istcrcesine, i.simlerini yazı-
yor. "Kavrama sıcaklığımın göstergesi
galiba. Zaten resimlerimde aynı şeyi tek-
rar tekraryapmak, henı kendimi hem de
izleyiciyi bulmuş olduğum estetik orta-
ma ikna etmeye çalışmaktan kay naklanı-
yor sanınm. Vazı formu, bir öîçiide °rc-
ady -made'dir. Bisikletya da üçgen formu
soyutlaşıp okunmaz hale geldiğinde, bu
kez de yazı ready-made'ini kullanıyo-
rum."
Renkleri iddialı
197O'li yıllarda henüzögrenciyken fo-
torealıst türde resimlerinin yani sıra ses
öğcsini de kullandığı mekân düzenleme-
lcri gerçekleştiren. askerlik yıllanndan
sonra toplumsal olaylann yani sıra ken-
di gerçeğini sorgulamaya başlayan, ken-
di deyimiyle 'içine kapanan' \e bunun
etkisiyle oldukça karanlık tonlu toplum-
sal gerçekçi bir sanata yönelen Yusuf
Taktak'ın, 1980'li yıllann başında girdi-
ği soyutlama 'seriivıeni" aradan geçen 15
yıllık süreçte tutarlı bir değişimle Yapı
Kredi Kazım Taşkent Sanat Galeri-
si'ndcki bu yeni sergisine kadar geliyor.
"O ilk çadır resimleri> le bugün yaptığım
resimleri karşılaştırdığımda,şö\le uzak-
tan baktığımda aslında çok büvük fark-
lılık yok, ruh olarak, içerik olarak... Evet
birtakım şc>ler gelişivor. sanatçı zaman-
la farklı mcsajlar iletmeye yöneliyor ama,
bir bütünlük var yine dc" diyor sanatçı.
Bu sergisinde özellikle dikkat çcken
öğe ise renk. Biçimsel arayışların res-
samı diyebileceğimiz Taktak. hep bir
•yardımcr öğe olarak kullandığı renkler
konusunda bu kez (bunu reddetse dc) id-
dialı. Son yaptığı birkaç resim (ki Tak-
tak bir sonraki sergisini tamamen bun-
lann üzerine kurabileceğinı söylüyor) ise
sanatçının resmındckı tanıdık öğelerin
lyice soyutlanarak salt bırer geometrik
form olarak resminde yer aldıgını gös-
teriyor. Bu yolculuk nereye?
"Sanat bir serüvendir aslında, bir
arıklasmadır bence. Olect'kıe ne olur
bilemem yine de. Ama benim yapım
gereği, sadeleşme çok sert bir geometrik
bir görüntüde olmayacaktır diye
düşünüyorum. Bende ve resimlerimde
mantık olayı her ne kadar önemliyse de
duygusalldt da egemen.. kisitiğitnle. ilgfii
bir çö/ümleme bu. Uuygusal geometrik
resimler de olabilir elbette, ama salt ona
gider mi bilmi\orunı."
Neşet Günal'ın desen ve önçalışmalan Galeri Selvin'de, Sadi Diren'in heykelleri de Vakko Sanat Galerisi'nde
Cumhuriyet Kıışağı'ıiın Ankara çıkartması
ERHAN KARAESMEN
Neset Günal 195ü"lerin ilk yıllanndan
kalma \e unuttuğu bir desenini kucağında
okşuyor. Genç bir meraklı dostumuz. üçün-
cii. beşinci belkı sekizinci el değistırmedcn
sonra kendısıne ulaşmış bu sade. duru ama
göz ke>fi dolu desenı ustaya gösteriyor.
Ben rastlantıyla oradayım.
Dünyada ürünlerınin teklığı ve bırıcik-
liğidolayısıylaancak resim sanatındarast-
lanabılccek bir buluşma. Re.vsam ve unut-
tuğu eskı yapıtı bir arada. İki eski scvgılı
yeniden kol kola. Yok, sevgilı değıller. Da-
ha da yakınlar. Ressam ve kırk ytl önce
döktüğü göz nurunun gizıl damlaları, bir
beden ve ruhunun bir parçası samıaşıyor-
lar bırbırlenne. Bu duygulandıncılık içın-
de susuşuyoruz. Sonra teknik bir konuşma
açılıyor.
"Bak görüyor musun? Fernand Leger
Atölyesi'ne girip çıktığun yıllardı. Gence-
ciktim. Etkilenmişim ne de olsa.7
* Gerçek-
ten oturan üç Anadolu kızının yanaklan
dolgun: simalan Legertrakımsı bir yuvar-
lıkta. "Ama. burada tamamen siz >arsınız,
yine de ve aynca çok gü/el çi/ilmiş" diyo-
rum ve ek!i>orum "Anadolu insanı yirmi
beş yaştnızdan beri hep içini/dt."
Neşet Günal'ın 1996 Ankara sergisi
önemli bir olay. Ankara'da geçmiş yılîar-
daki kadar fazla sergi ızleyemediğim, kon-
ser dınleyemedığım bir gerçek. Ama. ge-
nel çızgisiyle yıne de haberdanm. olup bi-
tenlerden; ve bu çerçevede Neşet Bey'ın
Ankara"da kırk yıl aradan sonraki bu boy
gösterisinin çok öze! anlam taşıdığının far-
kında>ım. "Ankara'da büyük kompozis-
yonlanmı göstermek üzere hazuiandım iki
kez. Birinde uygun salon bulunamadı.öt>ü-
riinde tam artık sergiyi hazırlarken galeri
kapandı. fyi ki dostunı Rasın Arsebükçok
ısrar edip kırk yıl önceki o Helikon sergi-
• Neşet Günal'ın (yanda) 40 yıl
aradan sonra 1996 Ankara sergisi
önemli bir olay. Büyük
alçakgönüllülükie ifade edilmiş o ufak
tefeklerde. Neşet Günal"ın dünyasının
güçlü bir kesitini buluyoruz.
• Sadi Hoca'nın (üstte) ne denli
kültürlü ve rafine görselliğe sahip
olduğunu Ankara sergisi bir kez daha
bize anımsatıvor.
sini açtırmıştı bana. Neyse ufak tefek bir
şeylerle şimdi gene geldik, işte Anka-
ra'ya."
Büyük alçakgönüllülükie ıfade edilmiş
o ufak tefeklerde. çoğu desen, azı yağlıbo-
ya olarak. Neşet Günal dünyasının güçlü
bir kesitini buluyoruz. Nedırbudünya? Bu
dünya, yaşadığı toprakla, ınsanlanyla bü-
rünleşmişlıktir. Insancıl arayışlardır. Son
derece inandıncı bir toplumsal gerçeklık-
tır. Bu dünya aynı zamanda benzersız bir
desen gücüdür. olağanüstü bir renk uyumu-
dur. aynntılarda kaytarmayan namuslu ve
titiz bir bitiricilık anlayışıdır. Yani kısaca-
sı karşımızda kaya gıbi bir adam ve mes-
leğınde ödünsüz ciddı bir ressam vardır.
Ciddı ve önemli bir ressam. Korkuluk de-
nen nesne, aygıt, dıkit. Anadolu kırsallığın-
da her şeyden önce işlevsel bir pratıklığın
ürünüdür. Ama bunun yani sıra ürküntü. gı-
zem ve sımgesellık dolu bir görsel etkile-
me kaynağıdır. Korkulukla fakır ınsanlann
ezılmışlığını de ağıtlaştırabilirsmız; tanrı-
ya yakan mesajlan da verdirtebilirsınız.
Güldürücü bir illüstrasyonun konusu da
olabilır korkuluk, dramatik yoğunluktakı
bir savaş sahnesinin anıtsal ekseninı de
Che Guevera'yı değiştiren yolculuk
Kültür Servisi - Latin Amenkalı efsa-
ne\ı gerilla savaşçısı Ernesto Che Gu-
evera'nın 1950li yıllarda arkadaşı Al-
berto Granado ile yaptığı Latin Ameri-
ka yolculuğu sırasında tuttuğu günlükler-
den derlenen "Latinoamericana**. Türk-
çede yaytmlandı.
"Yaşadığımız dünyada tüm toplumsal
süreçleri beliriejen eşitsizlikçi-egemenlik-
çi sistemierle arasına eleştirel bir uzaklık
kov ma>ı niyet edinmiş metinleri" yayı m-
lamayı amaç edmen Çi\ iyazılan Yaym-
lan arasında Saliha Nazlı Kaya'nın çevi-
risiyleçıkan "Latinoamericana-BirMo-
torsikletGezi'iiGünlüğü*', Che'nin yaşa-
mının iigınç dönemlerinden birine bir
pencere açarken. ıçten anlatımıyla da ke-
yitiıbirkitap.
Sözkonusu motosiklet gezısinin öykü-
süne gelince... Emesto Che Guevera ile
Alberto Granado, 29 Aralık 1951 tari-
hinde Poderosa II adını \erdikleri moto-
sikletleriyle Amerika'yı boydan boya
katedecek uzun bir gezı için yola çıkıyor-
lar. Sevimli köpeklen Comebackde yan-
lannda. Buenos Aires'ten çıkarak önce
Atlantik kıyılanna. sonra Andlar'ı aşarak
Pasifik'e. Şili'den hareketle Bolivya ve
Peru'yu kat edıp Kolombıya üzerinden
Caracas'a vanyorlar. Che Guevera. he-
nüz 23 yaşında.
Bu yolculuk, Che Guevera'nın yaşa-
mında belırleyıcı bir anlam kazanıyor:
"Tıp öğrenimine başladığımda devrimci
düşüncelerimin çoğu henüz ortada yok-
ru" dıyen Che Guevera. şövle anlatıyor
bu değişimi: "Diğer çoğu insan gibi ba-
şanlı biri olmayı arzuluyordum. L'nlü bir
araştırmacı olup insanlığa v ararlı bir şey
basarmayı arzuluyordum. Ama bir dizi
koşulun ve kısmen kendi isteğimin sonu-
cu, Amerika'yı dolaşmaya başladım ve
kıtayı ivice tanıdım. Yokuiuk koşullanm
nedeniyle voksulluk. açlık ve hastalılda
yakından tanıştım. Elimde araç gereç ol-
madığı için hasta çocuklan i> ileştireme-
diğiıni gördüm. Böylece, ünlü bir araştır-
macı olmak ya da tıp bilimine büyük bir
katkıda bulunmak kadar önemli bir baş-
ka şeyi fark etme>e başladım; bu da yine
aynı insanlarayardım etmek içindi... Dev-
rimci bir doktor olmak için önce bir dev-
rime ihtiyacımız vardı."
Che'nin eşi Aleida March de la Torre
tarafından yayına hazırlanan günlük.
1992yılındaKüba'dayayımlanan Edito-
rial Abnl tarafından basıldıktan sonraçe-
şitlı dünya dillerineçevrilerekpek çok ül-
kede yayımlanmış.
Kitabın Türkçe baskısında, Che'nin sı-
yasal ve ekonomik düşüncesi üzerine ka-
leme aldığı yapıtlarla tanınan Italyan
Marksisttarıhçı RobertoMassari'nin ya-
yına hazırladığı ve Alberto Granado'nLn
günlüğünü de kapsayan "Vlajepur Suda-
merica" esas alınmış.
Günlük. Latin Amerika'nın yeni tari-
hinin efsanevı yol açıcısı olan Ernesto
Che Guevera'nın yaşamına ışık tutarken.
bir yandan da bu toprakların ilginç tari-
hıne veözelhklerıne ıçten bir bakış açısı
oluşturabılir. Neşet Günal'ın korkulukla-
nnda hepsınden biraz vardır. Ancak. bun-
lar kırsal folklorculuğun ve toplumsal an-
latı unsuru olarak slogansal kalıplaşmışlı-
ğın ucuzluğuna ve düzayaklığına mağlup
olmayankılıkırkyancı bir düşün^el ve gör-
sel bir titizlikle çerçevelenmı^tır. Neşet
Bey'ın çizgısıyle ve boyasıv la ortaya "va-
kur" korkuluklar çıkmıştır. Vakur ve biz-
den Türk resminde benzersız bir fenomen-
dirbu. Ankaralı sanatseverler! Bu sergı ka-
çınlmayacaktır.
Sanatsal anlatıya 1940'larda gelen, elli-
lerdeki kımlık pekışmesıyle bir büyük ma-
ceraya artık sürekli bir girış yapan. yaşla-
n altmış beş ile yetmiş küsur arasında de-
ğişen bir avuç değerli sanatçımız bulunu-
yor.
Cumhuriyet kuşaklannın ılkıni oluştu-
ran. Neşet Günal'ın da aralannda bulundu-
ğu bu sanatçılar arasında Sadi Diren adı
özel bir dikkat çeker. Ankara"dakı son il-
ginç ve doyurucu sergisi Sadi Bey'den söz
edebilme fırsatmı uzun yıllar sonra bana
yeniden verdiği içien mutluyum.
Son çeyrek yüzyıldır ülkemizde ilgı ve
piyasa bulmaya başlayan. dolayısıyla uy-
gulayıcıları da artan toprak pişirme sana-
tınin ilk büyük ustası gözüyle bakabılinz
Sadi Bey'e. Gençlik yıllarının önemli bir
dönemini başanlarla dolu olarak geçirdiği
Almanya'dan dönüşünde yüksek ısı (1700
derecelere yaklaşan) teknolojilennın türü
teknik ustalığını Türkıye'ye taşıdığı bilini-
yor. Sonrasında uygulayıcı ve hoca olarak.
çevresini sürekli bilgılendıren, yol göste-
ren, centilmen yapısıyla çok saygın bir yer
yapıyor bu alanda kendisine.
Ama, Sadi Diren'in önemi sadece ilk
uygulayıcı oluşundan, arkasından gelenle-
ri özendinci yaklaşımlanndan kaynaklan-
mıyor. işlevsel obje ile sanatsal objenın za-
naat ile sanatm karmaşık bir ıç içelik gös-
terdiğı ve dızı üretime yatkın bir alanda,
Sadi Bey görsel zarafetin tam bir sav unu-
cusu. sürümden kazandıncı şişırmeciliğin
titiz ve güçlü bir karşıtı olmuştur. Bu, mes-
lek saygısı dolu ve alabildiğıne dürüst bir
tavırdır.
Sadi Hoca'nın ne denlı kültürlü ve rafi-
ne görselliğe sahıp olduğunu Ankara ser-
gisi bir kez daha bıze anımsatıyor. Büyük
alçakgönüllükle "acemisiyim" diye geçiş-
tirdiği bronz heykeller; ustası olduğunu
kimsenin tartışamayacağı toprak heykel-
ler ve objeler nefıs renkli gravürler. hepsı
bırarada, alabildiğıne zevkli bir sunu.An-
karalılar umanm bu sergiyi de kaçırmaya-
caktır. Cumhuriyet kuşağının bu çıkartma-
sı mart Ankarası'na. öylesine damgasını
basıyor kı, tam bir mutlu keşif olarak nite-
lendirebileceğim bir Zerrin Tekindor ya
da tüm gösterdiklerinı değilse bile özgün
baskılannı yine çok sevdiğim bir Ergin
fnan'dan ve resimlerini de baskılan kadar
beğendiğim Hayati Misman ılan ancak ad
geçırterek söz edebiliyorum. Hepsine ba-
şanlar. Günal ve Diren ustalara da denn
saygılar.
YAZI ODASI ,
SELİM İLERİ
Bir Güzelleştirme
Derneği
TRT 2'deki Ondan Sonra'da Duygu Asena'yla
ikimizin o akşamki konuğu, yıllann usta yazarı Ha-
san Pulur'du. Bir ara ortak bir dostumuz nedeniy-
le söz döndü dolaştı Cihangir'e geldi. Çocukluğu-
mun Cihangiri'ni birden bıre yıne özlemle andım. '
Gerçi o Cihangir'i hem Mavi Kanatlarınla Yalnız
Benim Olsaydın'da, hem Gramofon Hâlâ Çalıyor'da
anlatmaya çalışmıştım, ama Cıhangır öyküleri bıte-
cek gibi değildir.
Aradan hayli zaman geçti. Ondan Sonra izlence-
sinin geçen haftaki konuklarından Sibel Asna -Sn.
Asna, sevgili Müveddet Anter'in konuğuydu- bir
1
mektup getirdi. Mektuptan söz açmak istiyorum bu-
gün. Şöyle yazıyordu Sn. Mehmet Uçan:
"Geçen aylarda katıldığınız bir televizyon progra-
mında çocuklukyıllarınızda 'Cihangir Parkı'nda oy-
nadığınızı, ancak şımdi parkın yerinde yeller estiği-
nibelirtmıştınız. Hakiıydınız... Sizin çocuklukyılları-
nızdakiparkınyerinde şimdiyelleresiyor, ancak he^
nüz emekleme dönemini yaşayan 'Cihangir Güzel-
leştirme Derneği'n/n ilk icraatı, parkımızı yeniden,
Cihangirlilerin ailecek giderek nefes alabileceklerı,
bir yer haline getirmek olmuştur. Ekım 95 te açılışı-
nı yaptığımız ve fotoğrafını ekte sunduğumuz 'Ci-,
hangir Parkı', halen çocuklar için hazırlanmış oyurv
grubu, voleybol sahası ve köpek gezdirme alanıyla
Cihangirlilerin hizmetindedır.
'Yaşanılan Mekâna Sahip Çıkmak'paro/as/y/ayo-
la çıkan demeğimiz, bundan sonra da çalışmalarh
nı sizderi alacağı destek ve sevgıyle devam ettire--
cektir. En kısa sürede sizi de derneğimizin üyesi
olarak aramızda görmekten mutluluk duyacağız."
Ekte yalnız parkın fotoğrafı yoktu. Bir de, üye gi-
riş bıldirgesı vardı. Bildirgede Cihangir'in güzelleş-
tirilmesi için yıllık (...) mıktar aıdat ödemeyi taahhüt
ettiğimizi belirtecektik. Derneğın halkla ilişkıler so-
rumlusu Mehmet Uçan'ın ilgisi ve hatırlayışı ben^
onurlandırdı. Gerçekten alışılmışın çok dışında bir gi->
rişim.
Ama artık sevgili Cihangir'de oturmuyorum, çok,
uzun yıllardan ben oturmuyorum. On beş yıldır ya-,
şadığım Şişli için böyle bir dernek çalışması geçt^
aklımdan. Maddi imkânlarımız İstanbul'un yiten gü^
zelliklerie hüzün verici dört bir yanına erişmemizi
sanırım zorluyor. Bununla birlikte Şişlı için.. bir gü-
zefleştirme derneği.. neden olmasın?
"Temiz Şişli" sloganına, Belediye Başkanı Gülay,
Atığ'ın vaatlerine, endışelerıne karşın Şişli kırli, ha-
rap, yıkık yıprak. Bırzamanların debdebelı hayatla-
rı son bulmuş. Özellikle ara sokaklar lyice orta halli
ailelerin, insanlann başlarını soktuklan evlerle, apart-
manlarla donanmış. Sokaklarında çöpler bırikir ço-
ğu zaman. Benim oturduğum Sıracevizler Cadde-
si'nde çöp her gece toplanır; gelgelelim sabahın er-,
ken saatinden başlayarak yurttaşlar insafsızca or-,
talığı kirletirler. _:
Dünkü ve bugünkü parklar '
Penceremden ben de bir park yavrusu görüyori
rum. "köpek.gezdirme afaru "•bu parkta yok, dıizePM
lenmemiş, Ama bol bol, cins cıns köpek gezdirili-;
yor. Sahiplerınin kayıtsızlığı yüzünden otları, bitkile-:
ri, bodur ağaççıkları hırpalayan, parkın yollarına işe-:
yen ve öteki ihtiyaçlarını gideren köpekler. Bazı ha-
nımlar, tam bu esnada: "Yaptın mı? Rahat ettin mi?
Canım, cicım..." diyorlar.
işte hep çocukluğumun Cihangir Parkı'nı hatırlı-
yorum. Av köpeği Nis vardı mahallemizde. Biz ço-
cuklar, onu parkta gezdırmeye bayılırdık. Sahibi,
uzun uzadıya "ihtıyaç molası" sorunu üzerinde du-
rur, parkın bu molaya hiç mi hıç uygun düşmediği-
ni sürekli tekrarlardı. Nis için boş arsalar aranırdık..
Tabii şimdi böylesi uyarılar, tembihler gülünç kaçı-j
yor.
Çocukluğumun Cihangir Parkı mevsim mevsim
değişen çiçeklerle, akasya ağaçlarıyla, küçük kum'
havuzu, alçakgönüllü -bir kez parmağını sıkıştırmış-
1
tım- tahtıravallisiyle bugünün Cihangir Parkı'na ben-
zemezdi. Yeni parkı, Cihangir'de oturan eşim dos-
tum dolayısıyla biliyorum. Sn. Uçan'ın gücenmeye-
ceğini bilsem, yeni parka birtürlü ısınamadığımı da
söyleyecegim.
Günümüzde, özellikle Dalan'dan bu yana, lstan-
bul'a çok değişik parklar kuruluyor. Yeni bir zama-'
nın, yeni biranlayışın, günümüz kent mimarısinin ve-'
rimi, örneği olduğu söylenen bu parklar elbette say-.
gın çabalann sonucu. Yalnız istanbul'un hakiki mi-
marisine uymadıklan ortada. Çocukluğumun parkr
larıyla kıyasladığımda hemen hepsini yadırgıyorum^
Bunlar, ola ki yaşlılık, yaşlanış belirtileri.
Gözümün önünde hep, Kadıköy, Kurbağalıdere
Yoğurtçu Parkı'nda her sonbahar alev alev açaa
ateşçiçekleri... Cihangir Parkı'nın da maskeli balo-^
ya gider halli hercai menekşeleri...
Bilgiçliğim bir yana, semtleri elden geldiğince gü-;
zelleştirmek için kurulmuş bir derneğe kentin bireyi
olarak teşekkür etmek ıstedim. •
Cihangir güzelleştirilmeye muhtaçtır. Cihangir'de
hâlâ pek çok gizli güzellik bize göz kırpıyor. •
Zavallı Şişli'nin arka bahçelerinde hâlâ leylaklar
açar her ilk yaz...
BUGUN
SEMİNER
BİLSAK'ın "Birlikte Üretelim" seminerleri p ^
samında mimar Cengiz Bektaş saat 18.30'da "Kent
Kültürü" başlıklı bir seminer \erecek. J
SERGİ /
"Uluslararası Çocuk Kitaplan tllüstrasyon Sergisi"
saat 18.(X)"de Resim ve Heykel Müzesi'nde açılıyor.
1
Sergiye aralannda I6'sı İtalyan. biri Türk olmak üze-
re dünyanın çeşitli ülkelerinden 50 sanatçı katılıyor.
PANEL
"Yerel Yönetimler ve Bilgi" konulu panel 11.00-
l3.00saatleri arasında Kadıköy Belediyesi Kültür ve
Sanat Merkezi'nde. Panele, yönetici olarak doç. Dr.
Hasan Keseroğlu. konuşmacı olarak ise Kadıköy Be-
lediye Başkanı Selami Öztürk, Maltepe Belediye Baş-'
kanı BBhtiyar Uyanık, K. Çekmece Belediye Başka-'
nı Nurettin Şen, Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire
Başkanı Şenol Demiröz katılıyor. ,
TİVATRO
Galatasaray Lisesi 4. Tiyatro Günleri kapsamında
Deneme Sahnesi'nin "Sürüklenmeler ve Düşünce-
ler"adlıoyunusaat 19.00'daTevfikFikretSalonu'nda
izlenebilir.
ŞİtR DİNLETFSİ
Ataol Behramoğlu'nun "Yaşadıklarımdan Öğren-
diğim Bir Şey Var" adlı şiir dinletisi, saat 2l.00'de
Cabaret Sine"de. Benramoğlu'na eşlik edecek olan, gi-
tarda Haluk Çetin ve flütte Mehmet Çakmak, dinle-
tide "Ataol Behramoğlu Şarkılan"nı seslendirecek.