25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 MART 1996 SALI 14 KULTUR YusufTaktak 'ın sergisi 15 nisana dek Yapı Kredi Kazım Taşkent Sanat Galerisi 'nde Taktakbir kez daha 'mührünübasıyor' AHU ANTMEN Yapı Kredi Kazım Taşkent Sanat Ga- lerisi'nin izlevicıye kapalı. camekanlı odalanndan birinde, bir süre önce "Türk Resnıindc Otoportreler" sergisinde yer alan bir resim asılı. Bellı belirsjz görü- nüyor. YusufTaktak'ın. ilk dönem foto- realisl resımlerinden, bir fotoğraftan da- ha gerçek otoportresi bu. Sanatçının av- nı galeride şu sıralar sergilenen resimle- rınden çok uzakta. Öte yandan, o karan- lık odaya gözü ilişen ızleyiciler için. sa- natçının geçmişine uzanan bir ipucu gi- bi duruvororada. Ama bugün, Yusuf Taktak'ın sanatını izlevip bilenler için bu portresinden da- ha tanıdık bir iki görsel imge tanımlıyor sanatçıyı. Taktak'ın 'Malevichısranyla' üzerine gittıği. 'kendine aitleştirdiği' iki form. harta iki "mühür" bunlar: Biri üç- gen, öteki bisiklet. VusufTaktak, !980'li yıllardan başlayarak sov utlamaya doğru yol alırken. bu iki leitmotif de kimi za- mandışdünyadaki karşılıklannı (üçgen- ler, sanatçının görüpetkilcndiği grevça- dırlannın yansımasıydı) unutturarak var oldu. MelihCevdet Anday'ın biryazısın- da rastladığı sanat arık olandır' sözünü adeta felsefe edinen Taktak'ın kaynağı zamanla belleklerden silinen üçgeni, bir yandan yerleşikliği çağnştırması. aynı zamanda bulunduğu konumun ötesine uzanma duygusu veren formuyla (ki üç- genlerdikilitaşlaradönüşüyorsonresim- lcrindc) resminin diyalektiğini oluştur- du. Taktak'ın hemen her resminde yinele- mekten vazgeçmediği bisiklct ise, resmi- ne görselligin dışında düşünsel bir içc- rik katıyor. "Geri vites yoktur bisiklette. Hep ileriye doğru yoJ aJır.™ Üçgenlerin kaynağı artık silik, ama yalnızca bazı re- simlerinde soyutlanarak birer daire for- muyla resmınde yer alan bısiklet, hâlâ bir simge olarak yerini koruyor. Bu sergisiy- le birlikte zaman kavramının sorgulama- sına da giren Yusuf Taktak. ("Galiba,bi- raz yaşamanın telaşından... Bir bakıyor- sunuz ki 45 yaşa doğru gidiyorsunuz, onun hesaplaşrııasını yapmaya başlıyor- sumız.1 ") resminde dolaylı bir anlatımı yeğleyerek. insan öğesine de bisiklet ara- cılığıyla yer vcriyor. "Bisiklet, insansız düşünülemez. Ancak insanla beraber, bi- siklet, bisiklet ka\ ramına ulaşır." Konu- şurken. bir de "zaman gidiyorda biz bu- radayız" gıbi bir yorumda bulunuyor. Gerçekten de Yusuf Taktak'ın, üçgcnli, bisikletli resimlenrıirı düşünsel açılımı bu olabilır. Yere sağlam basan, resminin yöniinü belirleyen (Taktak, bu sergisin- de yeralan kimidikey resimlerinindışın- da hep yatay yüzey üzerine yerleştiriyor ûçgenlerini >, öte yandan rcsmin sınırla- nnı aşan, resmi çerçevenin dışına taşıyan üçgenleri \e resimde birer durağan öge gibi dursa da ister istemez dcvingcnliği Y (Fotoğraf: DEVRİM BARA!>Q ıllar önce görüp etkilendiği grev çadırlan, soyutlanarak üçgenlere dönüştü Yusuf Taktak'ın resminde. 'Kendine aitleştirdiği' bu formu, bir mühür gibi yineleyen sanatçı, "Aslında yeryüzünde konular hiç değişmiyor sanatçı için. Portre, portre... Manzara, manzara... Natürmort, natürmort... Sanat ve sanata bakış açısı değişiyor sürekli olarak, yani ben değişiyorum. Ve değişen bensem, o zaman kendimi koymam gerekiyor ortaya" diyor. 7 usuf Taktak, yeni sergisinde zaman kavramını sorguluyor. Resmine düşünsel bir içerik katan o diğer 'YusufTaktak mühürü', yeni bisiklet giriyor devreye burada da. Devingenliği çağrıştıran bisikletleri için "Geri vites yoktur bisiklette. Hep ileriye doğru yol alır" diyor sanatçı. çağnştıran bisikletleri, sanatçının aslın- da yalnızca bu sergide değil, uzun süre- dirbelki farkında olmaksızın zaman kav- ramını irdelediğini gösteriyor. Sanatçı değişiyor, konular değil Sanatçı. neden bir 'mühre'gereksinim duyar? Yusuf Taktak'ın tavn, yaşamının son yıllannda Sovyet rctımının baskısı altında yenıden figüratif resme yönel- mek zorunda kaldıgında bile tuvalinin bir köşesinden o ünlü siyah karesini giz- li gızlı de olsa hıç eksik ctmeyen, ınodern sanatın öncü sanatçılanndan Malevich'i anımsatıyor. Mezartaşına kadar siyah ka- resiylegiden Malevich... "Kare, aslında biitiin insanlann karesi. İiçgen de öyte" diyor Taktak "Bu. bana sanatçının an- lamıyla özdeş gibi geliyor. Sanatçı, kendi kimligini gösterebilnıek için bunu yap- mak zorunda. Aslında yeryüzünde ko- nular hiç değişraiyor sanatçı için. Portre, portre... Manzara, manzara... Natür- mort natürmort.. Sanat ve sanata bakış açısı değişiyor sürekli olarak, yani ben değişiyorum. Ve değişen bensem, o za- man kendimi koymam gerekiyor orta- Bu değışım sürecindc biçim arayışını her şeyin üstiinde tutan Yusuf Taktak'ın sanatındakı sürekli öğeler. aslında izle- > ıcinın algılama biçimlcrine bağlı olarak farklı anlamlaryükleniyor. ÜçgenJerinm oasıl kaynağı, yani grev çadırlarının za- man içinde soyutlanıp, gerçeğe öykünen birer form olmaktan sıynlması, temel mesele. Yusuf Taktak, 'anlam' peşinde koşmuyor. Üçgenlerin çağlar boyu yük- lendiği sembolik anlamlan irdelemiyor Bisikletlerini sözgelimi. resmine açılan salt birer "anahtardeliği' olarak görüyor. Non-figüratif resmin karşısında genel- likle önce bir duraksayan izleyicinin önüne tanıdığı bir form koyuvor. 'şifre'yi çözmesine yardımcı oluyor. Bu da sana- tının kavramsal yönü. Kimi resimlerin- de. üçgen ve bisiklet formlarını daha da vurgulamak istcrcesine, i.simlerini yazı- yor. "Kavrama sıcaklığımın göstergesi galiba. Zaten resimlerimde aynı şeyi tek- rar tekraryapmak, henı kendimi hem de izleyiciyi bulmuş olduğum estetik orta- ma ikna etmeye çalışmaktan kay naklanı- yor sanınm. Vazı formu, bir öîçiide °rc- ady -made'dir. Bisikletya da üçgen formu soyutlaşıp okunmaz hale geldiğinde, bu kez de yazı ready-made'ini kullanıyo- rum." Renkleri iddialı 197O'li yıllarda henüzögrenciyken fo- torealıst türde resimlerinin yani sıra ses öğcsini de kullandığı mekân düzenleme- lcri gerçekleştiren. askerlik yıllanndan sonra toplumsal olaylann yani sıra ken- di gerçeğini sorgulamaya başlayan, ken- di deyimiyle 'içine kapanan' \e bunun etkisiyle oldukça karanlık tonlu toplum- sal gerçekçi bir sanata yönelen Yusuf Taktak'ın, 1980'li yıllann başında girdi- ği soyutlama 'seriivıeni" aradan geçen 15 yıllık süreçte tutarlı bir değişimle Yapı Kredi Kazım Taşkent Sanat Galeri- si'ndcki bu yeni sergisine kadar geliyor. "O ilk çadır resimleri> le bugün yaptığım resimleri karşılaştırdığımda,şö\le uzak- tan baktığımda aslında çok büvük fark- lılık yok, ruh olarak, içerik olarak... Evet birtakım şc>ler gelişivor. sanatçı zaman- la farklı mcsajlar iletmeye yöneliyor ama, bir bütünlük var yine dc" diyor sanatçı. Bu sergisinde özellikle dikkat çcken öğe ise renk. Biçimsel arayışların res- samı diyebileceğimiz Taktak. hep bir •yardımcr öğe olarak kullandığı renkler konusunda bu kez (bunu reddetse dc) id- dialı. Son yaptığı birkaç resim (ki Tak- tak bir sonraki sergisini tamamen bun- lann üzerine kurabileceğinı söylüyor) ise sanatçının resmındckı tanıdık öğelerin lyice soyutlanarak salt bırer geometrik form olarak resminde yer aldıgını gös- teriyor. Bu yolculuk nereye? "Sanat bir serüvendir aslında, bir arıklasmadır bence. Olect'kıe ne olur bilemem yine de. Ama benim yapım gereği, sadeleşme çok sert bir geometrik bir görüntüde olmayacaktır diye düşünüyorum. Bende ve resimlerimde mantık olayı her ne kadar önemliyse de duygusalldt da egemen.. kisitiğitnle. ilgfii bir çö/ümleme bu. Uuygusal geometrik resimler de olabilir elbette, ama salt ona gider mi bilmi\orunı." Neşet Günal'ın desen ve önçalışmalan Galeri Selvin'de, Sadi Diren'in heykelleri de Vakko Sanat Galerisi'nde Cumhuriyet Kıışağı'ıiın Ankara çıkartması ERHAN KARAESMEN Neset Günal 195ü"lerin ilk yıllanndan kalma \e unuttuğu bir desenini kucağında okşuyor. Genç bir meraklı dostumuz. üçün- cii. beşinci belkı sekizinci el değistırmedcn sonra kendısıne ulaşmış bu sade. duru ama göz ke>fi dolu desenı ustaya gösteriyor. Ben rastlantıyla oradayım. Dünyada ürünlerınin teklığı ve bırıcik- liğidolayısıylaancak resim sanatındarast- lanabılccek bir buluşma. Re.vsam ve unut- tuğu eskı yapıtı bir arada. İki eski scvgılı yeniden kol kola. Yok, sevgilı değıller. Da- ha da yakınlar. Ressam ve kırk ytl önce döktüğü göz nurunun gizıl damlaları, bir beden ve ruhunun bir parçası samıaşıyor- lar bırbırlenne. Bu duygulandıncılık içın- de susuşuyoruz. Sonra teknik bir konuşma açılıyor. "Bak görüyor musun? Fernand Leger Atölyesi'ne girip çıktığun yıllardı. Gence- ciktim. Etkilenmişim ne de olsa.7 * Gerçek- ten oturan üç Anadolu kızının yanaklan dolgun: simalan Legertrakımsı bir yuvar- lıkta. "Ama. burada tamamen siz >arsınız, yine de ve aynca çok gü/el çi/ilmiş" diyo- rum ve ek!i>orum "Anadolu insanı yirmi beş yaştnızdan beri hep içini/dt." Neşet Günal'ın 1996 Ankara sergisi önemli bir olay. Ankara'da geçmiş yılîar- daki kadar fazla sergi ızleyemediğim, kon- ser dınleyemedığım bir gerçek. Ama. ge- nel çızgisiyle yıne de haberdanm. olup bi- tenlerden; ve bu çerçevede Neşet Bey'ın Ankara"da kırk yıl aradan sonraki bu boy gösterisinin çok öze! anlam taşıdığının far- kında>ım. "Ankara'da büyük kompozis- yonlanmı göstermek üzere hazuiandım iki kez. Birinde uygun salon bulunamadı.öt>ü- riinde tam artık sergiyi hazırlarken galeri kapandı. fyi ki dostunı Rasın Arsebükçok ısrar edip kırk yıl önceki o Helikon sergi- • Neşet Günal'ın (yanda) 40 yıl aradan sonra 1996 Ankara sergisi önemli bir olay. Büyük alçakgönüllülükie ifade edilmiş o ufak tefeklerde. Neşet Günal"ın dünyasının güçlü bir kesitini buluyoruz. • Sadi Hoca'nın (üstte) ne denli kültürlü ve rafine görselliğe sahip olduğunu Ankara sergisi bir kez daha bize anımsatıvor. sini açtırmıştı bana. Neyse ufak tefek bir şeylerle şimdi gene geldik, işte Anka- ra'ya." Büyük alçakgönüllülükie ıfade edilmiş o ufak tefeklerde. çoğu desen, azı yağlıbo- ya olarak. Neşet Günal dünyasının güçlü bir kesitini buluyoruz. Nedırbudünya? Bu dünya, yaşadığı toprakla, ınsanlanyla bü- rünleşmişlıktir. Insancıl arayışlardır. Son derece inandıncı bir toplumsal gerçeklık- tır. Bu dünya aynı zamanda benzersız bir desen gücüdür. olağanüstü bir renk uyumu- dur. aynntılarda kaytarmayan namuslu ve titiz bir bitiricilık anlayışıdır. Yani kısaca- sı karşımızda kaya gıbi bir adam ve mes- leğınde ödünsüz ciddı bir ressam vardır. Ciddı ve önemli bir ressam. Korkuluk de- nen nesne, aygıt, dıkit. Anadolu kırsallığın- da her şeyden önce işlevsel bir pratıklığın ürünüdür. Ama bunun yani sıra ürküntü. gı- zem ve sımgesellık dolu bir görsel etkile- me kaynağıdır. Korkulukla fakır ınsanlann ezılmışlığını de ağıtlaştırabilirsmız; tanrı- ya yakan mesajlan da verdirtebilirsınız. Güldürücü bir illüstrasyonun konusu da olabilır korkuluk, dramatik yoğunluktakı bir savaş sahnesinin anıtsal ekseninı de Che Guevera'yı değiştiren yolculuk Kültür Servisi - Latin Amenkalı efsa- ne\ı gerilla savaşçısı Ernesto Che Gu- evera'nın 1950li yıllarda arkadaşı Al- berto Granado ile yaptığı Latin Ameri- ka yolculuğu sırasında tuttuğu günlükler- den derlenen "Latinoamericana**. Türk- çede yaytmlandı. "Yaşadığımız dünyada tüm toplumsal süreçleri beliriejen eşitsizlikçi-egemenlik- çi sistemierle arasına eleştirel bir uzaklık kov ma>ı niyet edinmiş metinleri" yayı m- lamayı amaç edmen Çi\ iyazılan Yaym- lan arasında Saliha Nazlı Kaya'nın çevi- risiyleçıkan "Latinoamericana-BirMo- torsikletGezi'iiGünlüğü*', Che'nin yaşa- mının iigınç dönemlerinden birine bir pencere açarken. ıçten anlatımıyla da ke- yitiıbirkitap. Sözkonusu motosiklet gezısinin öykü- süne gelince... Emesto Che Guevera ile Alberto Granado, 29 Aralık 1951 tari- hinde Poderosa II adını \erdikleri moto- sikletleriyle Amerika'yı boydan boya katedecek uzun bir gezı için yola çıkıyor- lar. Sevimli köpeklen Comebackde yan- lannda. Buenos Aires'ten çıkarak önce Atlantik kıyılanna. sonra Andlar'ı aşarak Pasifik'e. Şili'den hareketle Bolivya ve Peru'yu kat edıp Kolombıya üzerinden Caracas'a vanyorlar. Che Guevera. he- nüz 23 yaşında. Bu yolculuk, Che Guevera'nın yaşa- mında belırleyıcı bir anlam kazanıyor: "Tıp öğrenimine başladığımda devrimci düşüncelerimin çoğu henüz ortada yok- ru" dıyen Che Guevera. şövle anlatıyor bu değişimi: "Diğer çoğu insan gibi ba- şanlı biri olmayı arzuluyordum. L'nlü bir araştırmacı olup insanlığa v ararlı bir şey basarmayı arzuluyordum. Ama bir dizi koşulun ve kısmen kendi isteğimin sonu- cu, Amerika'yı dolaşmaya başladım ve kıtayı ivice tanıdım. Yokuiuk koşullanm nedeniyle voksulluk. açlık ve hastalılda yakından tanıştım. Elimde araç gereç ol- madığı için hasta çocuklan i> ileştireme- diğiıni gördüm. Böylece, ünlü bir araştır- macı olmak ya da tıp bilimine büyük bir katkıda bulunmak kadar önemli bir baş- ka şeyi fark etme>e başladım; bu da yine aynı insanlarayardım etmek içindi... Dev- rimci bir doktor olmak için önce bir dev- rime ihtiyacımız vardı." Che'nin eşi Aleida March de la Torre tarafından yayına hazırlanan günlük. 1992yılındaKüba'dayayımlanan Edito- rial Abnl tarafından basıldıktan sonraçe- şitlı dünya dillerineçevrilerekpek çok ül- kede yayımlanmış. Kitabın Türkçe baskısında, Che'nin sı- yasal ve ekonomik düşüncesi üzerine ka- leme aldığı yapıtlarla tanınan Italyan Marksisttarıhçı RobertoMassari'nin ya- yına hazırladığı ve Alberto Granado'nLn günlüğünü de kapsayan "Vlajepur Suda- merica" esas alınmış. Günlük. Latin Amerika'nın yeni tari- hinin efsanevı yol açıcısı olan Ernesto Che Guevera'nın yaşamına ışık tutarken. bir yandan da bu toprakların ilginç tari- hıne veözelhklerıne ıçten bir bakış açısı oluşturabılir. Neşet Günal'ın korkulukla- nnda hepsınden biraz vardır. Ancak. bun- lar kırsal folklorculuğun ve toplumsal an- latı unsuru olarak slogansal kalıplaşmışlı- ğın ucuzluğuna ve düzayaklığına mağlup olmayankılıkırkyancı bir düşün^el ve gör- sel bir titizlikle çerçevelenmı^tır. Neşet Bey'ın çizgısıyle ve boyasıv la ortaya "va- kur" korkuluklar çıkmıştır. Vakur ve biz- den Türk resminde benzersız bir fenomen- dirbu. Ankaralı sanatseverler! Bu sergı ka- çınlmayacaktır. Sanatsal anlatıya 1940'larda gelen, elli- lerdeki kımlık pekışmesıyle bir büyük ma- ceraya artık sürekli bir girış yapan. yaşla- n altmış beş ile yetmiş küsur arasında de- ğişen bir avuç değerli sanatçımız bulunu- yor. Cumhuriyet kuşaklannın ılkıni oluştu- ran. Neşet Günal'ın da aralannda bulundu- ğu bu sanatçılar arasında Sadi Diren adı özel bir dikkat çeker. Ankara"dakı son il- ginç ve doyurucu sergisi Sadi Bey'den söz edebilme fırsatmı uzun yıllar sonra bana yeniden verdiği içien mutluyum. Son çeyrek yüzyıldır ülkemizde ilgı ve piyasa bulmaya başlayan. dolayısıyla uy- gulayıcıları da artan toprak pişirme sana- tınin ilk büyük ustası gözüyle bakabılinz Sadi Bey'e. Gençlik yıllarının önemli bir dönemini başanlarla dolu olarak geçirdiği Almanya'dan dönüşünde yüksek ısı (1700 derecelere yaklaşan) teknolojilennın türü teknik ustalığını Türkıye'ye taşıdığı bilini- yor. Sonrasında uygulayıcı ve hoca olarak. çevresini sürekli bilgılendıren, yol göste- ren, centilmen yapısıyla çok saygın bir yer yapıyor bu alanda kendisine. Ama, Sadi Diren'in önemi sadece ilk uygulayıcı oluşundan, arkasından gelenle- ri özendinci yaklaşımlanndan kaynaklan- mıyor. işlevsel obje ile sanatsal objenın za- naat ile sanatm karmaşık bir ıç içelik gös- terdiğı ve dızı üretime yatkın bir alanda, Sadi Bey görsel zarafetin tam bir sav unu- cusu. sürümden kazandıncı şişırmeciliğin titiz ve güçlü bir karşıtı olmuştur. Bu, mes- lek saygısı dolu ve alabildiğıne dürüst bir tavırdır. Sadi Hoca'nın ne denlı kültürlü ve rafi- ne görselliğe sahıp olduğunu Ankara ser- gisi bir kez daha bıze anımsatıyor. Büyük alçakgönüllükle "acemisiyim" diye geçiş- tirdiği bronz heykeller; ustası olduğunu kimsenin tartışamayacağı toprak heykel- ler ve objeler nefıs renkli gravürler. hepsı bırarada, alabildiğıne zevkli bir sunu.An- karalılar umanm bu sergiyi de kaçırmaya- caktır. Cumhuriyet kuşağının bu çıkartma- sı mart Ankarası'na. öylesine damgasını basıyor kı, tam bir mutlu keşif olarak nite- lendirebileceğim bir Zerrin Tekindor ya da tüm gösterdiklerinı değilse bile özgün baskılannı yine çok sevdiğim bir Ergin fnan'dan ve resimlerini de baskılan kadar beğendiğim Hayati Misman ılan ancak ad geçırterek söz edebiliyorum. Hepsine ba- şanlar. Günal ve Diren ustalara da denn saygılar. YAZI ODASI , SELİM İLERİ Bir Güzelleştirme Derneği TRT 2'deki Ondan Sonra'da Duygu Asena'yla ikimizin o akşamki konuğu, yıllann usta yazarı Ha- san Pulur'du. Bir ara ortak bir dostumuz nedeniy- le söz döndü dolaştı Cihangir'e geldi. Çocukluğu- mun Cihangiri'ni birden bıre yıne özlemle andım. ' Gerçi o Cihangir'i hem Mavi Kanatlarınla Yalnız Benim Olsaydın'da, hem Gramofon Hâlâ Çalıyor'da anlatmaya çalışmıştım, ama Cıhangır öyküleri bıte- cek gibi değildir. Aradan hayli zaman geçti. Ondan Sonra izlence- sinin geçen haftaki konuklarından Sibel Asna -Sn. Asna, sevgili Müveddet Anter'in konuğuydu- bir 1 mektup getirdi. Mektuptan söz açmak istiyorum bu- gün. Şöyle yazıyordu Sn. Mehmet Uçan: "Geçen aylarda katıldığınız bir televizyon progra- mında çocuklukyıllarınızda 'Cihangir Parkı'nda oy- nadığınızı, ancak şımdi parkın yerinde yeller estiği- nibelirtmıştınız. Hakiıydınız... Sizin çocuklukyılları- nızdakiparkınyerinde şimdiyelleresiyor, ancak he^ nüz emekleme dönemini yaşayan 'Cihangir Güzel- leştirme Derneği'n/n ilk icraatı, parkımızı yeniden, Cihangirlilerin ailecek giderek nefes alabileceklerı, bir yer haline getirmek olmuştur. Ekım 95 te açılışı- nı yaptığımız ve fotoğrafını ekte sunduğumuz 'Ci-, hangir Parkı', halen çocuklar için hazırlanmış oyurv grubu, voleybol sahası ve köpek gezdirme alanıyla Cihangirlilerin hizmetindedır. 'Yaşanılan Mekâna Sahip Çıkmak'paro/as/y/ayo- la çıkan demeğimiz, bundan sonra da çalışmalarh nı sizderi alacağı destek ve sevgıyle devam ettire-- cektir. En kısa sürede sizi de derneğimizin üyesi olarak aramızda görmekten mutluluk duyacağız." Ekte yalnız parkın fotoğrafı yoktu. Bir de, üye gi- riş bıldirgesı vardı. Bildirgede Cihangir'in güzelleş- tirilmesi için yıllık (...) mıktar aıdat ödemeyi taahhüt ettiğimizi belirtecektik. Derneğın halkla ilişkıler so- rumlusu Mehmet Uçan'ın ilgisi ve hatırlayışı ben^ onurlandırdı. Gerçekten alışılmışın çok dışında bir gi-> rişim. Ama artık sevgili Cihangir'de oturmuyorum, çok, uzun yıllardan ben oturmuyorum. On beş yıldır ya-, şadığım Şişli için böyle bir dernek çalışması geçt^ aklımdan. Maddi imkânlarımız İstanbul'un yiten gü^ zelliklerie hüzün verici dört bir yanına erişmemizi sanırım zorluyor. Bununla birlikte Şişlı için.. bir gü- zefleştirme derneği.. neden olmasın? "Temiz Şişli" sloganına, Belediye Başkanı Gülay, Atığ'ın vaatlerine, endışelerıne karşın Şişli kırli, ha- rap, yıkık yıprak. Bırzamanların debdebelı hayatla- rı son bulmuş. Özellikle ara sokaklar lyice orta halli ailelerin, insanlann başlarını soktuklan evlerle, apart- manlarla donanmış. Sokaklarında çöpler bırikir ço- ğu zaman. Benim oturduğum Sıracevizler Cadde- si'nde çöp her gece toplanır; gelgelelim sabahın er-, ken saatinden başlayarak yurttaşlar insafsızca or-, talığı kirletirler. _: Dünkü ve bugünkü parklar ' Penceremden ben de bir park yavrusu görüyori rum. "köpek.gezdirme afaru "•bu parkta yok, dıizePM lenmemiş, Ama bol bol, cins cıns köpek gezdirili-; yor. Sahiplerınin kayıtsızlığı yüzünden otları, bitkile-: ri, bodur ağaççıkları hırpalayan, parkın yollarına işe-: yen ve öteki ihtiyaçlarını gideren köpekler. Bazı ha- nımlar, tam bu esnada: "Yaptın mı? Rahat ettin mi? Canım, cicım..." diyorlar. işte hep çocukluğumun Cihangir Parkı'nı hatırlı- yorum. Av köpeği Nis vardı mahallemizde. Biz ço- cuklar, onu parkta gezdırmeye bayılırdık. Sahibi, uzun uzadıya "ihtıyaç molası" sorunu üzerinde du- rur, parkın bu molaya hiç mi hıç uygun düşmediği- ni sürekli tekrarlardı. Nis için boş arsalar aranırdık.. Tabii şimdi böylesi uyarılar, tembihler gülünç kaçı-j yor. Çocukluğumun Cihangir Parkı mevsim mevsim değişen çiçeklerle, akasya ağaçlarıyla, küçük kum' havuzu, alçakgönüllü -bir kez parmağını sıkıştırmış- 1 tım- tahtıravallisiyle bugünün Cihangir Parkı'na ben- zemezdi. Yeni parkı, Cihangir'de oturan eşim dos- tum dolayısıyla biliyorum. Sn. Uçan'ın gücenmeye- ceğini bilsem, yeni parka birtürlü ısınamadığımı da söyleyecegim. Günümüzde, özellikle Dalan'dan bu yana, lstan- bul'a çok değişik parklar kuruluyor. Yeni bir zama-' nın, yeni biranlayışın, günümüz kent mimarısinin ve-' rimi, örneği olduğu söylenen bu parklar elbette say-. gın çabalann sonucu. Yalnız istanbul'un hakiki mi- marisine uymadıklan ortada. Çocukluğumun parkr larıyla kıyasladığımda hemen hepsini yadırgıyorum^ Bunlar, ola ki yaşlılık, yaşlanış belirtileri. Gözümün önünde hep, Kadıköy, Kurbağalıdere Yoğurtçu Parkı'nda her sonbahar alev alev açaa ateşçiçekleri... Cihangir Parkı'nın da maskeli balo-^ ya gider halli hercai menekşeleri... Bilgiçliğim bir yana, semtleri elden geldiğince gü-; zelleştirmek için kurulmuş bir derneğe kentin bireyi olarak teşekkür etmek ıstedim. • Cihangir güzelleştirilmeye muhtaçtır. Cihangir'de hâlâ pek çok gizli güzellik bize göz kırpıyor. • Zavallı Şişli'nin arka bahçelerinde hâlâ leylaklar açar her ilk yaz... BUGUN SEMİNER BİLSAK'ın "Birlikte Üretelim" seminerleri p ^ samında mimar Cengiz Bektaş saat 18.30'da "Kent Kültürü" başlıklı bir seminer \erecek. J SERGİ / "Uluslararası Çocuk Kitaplan tllüstrasyon Sergisi" saat 18.(X)"de Resim ve Heykel Müzesi'nde açılıyor. 1 Sergiye aralannda I6'sı İtalyan. biri Türk olmak üze- re dünyanın çeşitli ülkelerinden 50 sanatçı katılıyor. PANEL "Yerel Yönetimler ve Bilgi" konulu panel 11.00- l3.00saatleri arasında Kadıköy Belediyesi Kültür ve Sanat Merkezi'nde. Panele, yönetici olarak doç. Dr. Hasan Keseroğlu. konuşmacı olarak ise Kadıköy Be- lediye Başkanı Selami Öztürk, Maltepe Belediye Baş-' kanı BBhtiyar Uyanık, K. Çekmece Belediye Başka-' nı Nurettin Şen, Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire Başkanı Şenol Demiröz katılıyor. , TİVATRO Galatasaray Lisesi 4. Tiyatro Günleri kapsamında Deneme Sahnesi'nin "Sürüklenmeler ve Düşünce- ler"adlıoyunusaat 19.00'daTevfikFikretSalonu'nda izlenebilir. ŞİtR DİNLETFSİ Ataol Behramoğlu'nun "Yaşadıklarımdan Öğren- diğim Bir Şey Var" adlı şiir dinletisi, saat 2l.00'de Cabaret Sine"de. Benramoğlu'na eşlik edecek olan, gi- tarda Haluk Çetin ve flütte Mehmet Çakmak, dinle- tide "Ataol Behramoğlu Şarkılan"nı seslendirecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle