Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 21 MART 1996 PERŞEMBE ,
OLAYLAR VE GORUŞLER
Ormanlanmız Oy Kurbanı!
Ormancılık sektörünün ulusal gelir içindeki payı binde beştir.
Ne yazık ki ormanlanmızın değeri siyasal iktidarlar tarafından
ulusal gelirdeki payla ölçülmekte, ormanlanmıza-
ormancılığımıza gereken önem verilmemekte, zaman zaman
Orman Bakanlığı kapatılabilmektedir.
Doç. Dn METİN SARIBAŞ
Öğretim Üyesi
ünvaOrmancıhkgü-
nü' Türkiye'nin de
üyesi bulunduğu Av-
rupa Tanm Konfede-
rasyonu(CEA)tara-
fından 1971 yılında
kabul edilmış, 21 Mart 1975 yılında ilk
kez kutlanmıştır. Kuzey yan kürede ilk-
bahann, giiney yan kürede sonbahann ilk
günü olan 21 Mart, 1975 yılından beri
tüm ülkeler tarafından kutlanmaktadır.
Dünya ormancılık gününün amaçlan
genel olarak aşağıdaki şekilde tanımlan-
maktadır: "Orman varlıgının ve sahip ot-
duğu özellikJerin geniş halk kitlek'rine ta-
nıblması ve rekreasyonel yönden \apnkla-
n hizmetieri açıklamak, ülkelerin genel
ormancılık çalışmalannı kanıuo>una du-
yurmak, çevre sorunlan kapsamında or-
man-çevre-insan ilişkilerinin. ö/ellikle
erozyon sorununun ağırlığının ve yapüğı
tahribatın büyükiüğünü vurgulamak; or-
man ürünlerine diima çapında duyulan
gereksinim ile orman kaynaklannın veri-
mi arasındaki açığın giderilmesi amacıy-
la ağaçlandırma çalışmalannın önemini
belirtmek ve kamuoyuna açıklamak, or-
manlann sağladığı sosyo-ekonomik deger-
lerin tanıaJması ve genişletilmesini sağla-
mak." Fakat "Dünva Ormancılık Günü"
Z.K.Ü. Bartırı Orman Fakültesi
amaçlan doğrultusunda onnancılığımız
irdelendığinde olumlu bir tablo çizmek
olanaksız denilebilir.
Ekonomimizin önemli sektörlerinden
biri olarak nitelendinlen ormancılık sek-
törü ülkemizin %26'sını kaplayan orman
alanında kısmen de orman dışı alanlarda
(kavakçılık) işlevini sürdürmektedir. Or-
mancılık sektörünün ülke ekonomisine
katkılan; ölçülebilen (ölçülmesi kolay
olan) katkılar ile ölçülemeyen katkılarol-
mak üzere iki ana grupta incelenebilmek-
tedir.
Bunlardan ilk gruba giren -ölçülebi-
len- katkıların ana unsuru asli ve tali or-
man üriinlendir. Ikinci gruba giren -para-
sal değeri ölçülemeyen-onnan ve orman-
cılığın katkılan ise; su sağlama, su varlı-
ğının korunması ve düzenlenmesi (hidro-
lojık işlev), toprağm ve toprak verimlili-
ğinin korunması (erozyonu önleme işle-
vi), iklim üzerinde olumlu etki yapması
(klimatik işlevi), rekreasyonle önemi ve
saglık üzerine etkili olması (toplum sağ-
lığı işlevi). doğayı korama, ulusal savun-
mavegüvenlikbakımındanyarandır. Or-
mancılık sektörünün ulusal gelir içindeki
payı binde beştir. Ne yazık ki ormanlan-
mızın değeri siyasal iİctidariar tarafından
ulusal gelirdeki payla ölçülmekte, orman-
lanmıza-ormancılığımıza gereken önem
verilmemekte, zaman zaman Orman Ba-
kanlıgı kapatılabilmektedir.
Cumhuriyet dönemimizin ilk ormancı-
lık örgütü 1937 yılında "Orman Genel
Müdürlüğü" adıyla kurulmuştur, tüm or-
manlann devlet tarafindan işletilmesi ka-
bul edilmiş ve bu genel müdürlüğe aşağı-
daki görevler verilmiştir: Ormanlann ko-
runması, orman smırlannın belirlenmesi
ve haritalannın yapılması; devlet orman-
lannın sürekliliğini sağlayacak şekilde
sosyal-ekonomik ve teknik gereklere gö-
re ülkemizin endüstriyel ve yakacak odun
gereksinimini kanlaması, gerektiğinde dış
satımda bulunulabilmesi, bakımı ve ve-
rimliliklerinin arttınlması; ulusal park-
doğa parklan, onnan içi dinlenme yerle-
rinin açılması ve işletilmesi; av ve yaban
hayatı kaynaklannın korunması ve değer-
lendirilmesi.
Bu düzenlemelerden sonra geçen yak-
laşık 60 yıllık ormancılık uygulamalan,
Dünya Ormancılık Günleri'nde öngörü-
len amaçlara ve ormancılık örgütünün ku-
ruluş amaçlanna uymamaktadır-ters düş-
mektedir.
Her şeyden önce ormanlann gerektiği
gibi korunduğunu söylemek olanaksızdır;
ormanlann sadece yasakla ve orman mu-
hafaza memurlanyle korunabileceği sa-
nılmaktadır. Ülkemizde orman içi ve or-
man kenarlannda bulunan yaklaşık 17000
yerleşim ünitesinde (köy, mezra vs.) yak-
laşık 12 milyon kişi yaşamaktadir. Bu ke-
simde yaşayan ve orman köylüleri diye
adlandınlan bu vatandaşlanmızın ulusal
gelirden aldıklan pay çok düşüktür. Bann-
ma, saglık. ulaşım, eğitim sorunian çö-
zümlenmemiştir. Her orman köylüsümut-
laka orman idaresi tarafından mahkeme-
ye verilmiştir.
Ormanlık yörelerimizdeki ilgili mah-
kemelerin dosyalannın büyük bir mikta-
n orman suçlanna ilişkindir. Mahkeme-
lerde 20-50 yıla değin süren ve çözümle-
nemeyen orman suçlan bulunmaktadır.
orman köylerindeki arazılerin tümü eski
ve yeni orman açmalanndan oluşmakta-
dır.
Orman idaresi tarafından kazanılan da-
valara ait yerlerde Fıili işgal sürmekte, ik-
tidarlann ödünleri yüzünden orman ida-
resi etkisiz kalmaktadır. Bunun en canlı
örneği lstanbul'dur. Özellikleotobanlann
etrafında gerçekleştirilen başanlı ağaç-
landırma alanlanr işgal edilmekte, yapı-
laşmaya açılmakta, orman arazileri adeta
yağmalanmaktadır.
Orman smırlannın belirlenmesi ve ha-
ritalann yapılması (orman tahdit ve ka-
dastrosu) işi henüz tamamlanmamıştır. Ne
yazık ki devietkendine ait ormanlann ya-
sal şınıriannı bilememektedir.
Ülkemiz topraklarının %26'sı (20.2
milyon ha) orman alanıdır. Orman varlı-
ğımızın tamamı verimli onnan niteliğin-
de olmayı, odun ürünü verebilen verimli
onnan alanlan %44. (8.9 milyon ha); ge-
riye kalan %56'lık (11.3 milyon ha) kıs-
mı ise verim gücü düşük ya da tamamen
verimsiz bozuk çalılıklardan oluşmakta-
dır. Üretilen endüstriyel odun 6-7 milyon
m3'tür ve ülkemizin odun gereksinimini
karşılayamamaktadır. Son on yıldan beri
endüstriyel odun dış alımına gidilmekte-
dir.
Ormancılık sektörünün ülkemiz enerji
tüketimine katkısı yıllık ortalama 15-20
milyon metreküp oduna eşdeğerdir, odun
ne yazık ki ülkemizde halen yakıt olarak
değerlendirilmektedir.
Ormanlanmızın gençleştirilmesi ve ba-
kımı ile verimliliklerinin arttınlması ça-
lışmalan da ne yazık ki tatmin edici ola-
mamıştır. Yaklaşık 25-30 yıldır uygula-
nan "yaş sınıflan yöntemi" çok başansız
olmuştur. Bu gençleştiren yönetiminın
uygulanamaması nedeniyle en venimli
ormanlanmız tahrip edilmiştir. Ancak ül-
kemizde övgü ile bahsedilebıleceğimiz
ağaçlandırma-kavakçılık çalışmalan se-
vindiricidir. Özellikle son 30 yıldan beri
çok başanlı ağaçlandırma ve kavakçılık
çalışmalan yapılmıştır. Ağaçlandırma ve
erozyon denetim çalışmalan çok başanlı,
ancak yetersizdir. Fakat özellikle son 10-
15 yılda, yıllık ağaçlandmlan alanda düş-
meler gözlenmiş; 100 bin hektar olan yıl-
lık ağaçlandırma programlan 15-20 bin
hektara düşmüştür. Yanan orman alanlaır
yılda 20 bin hektar dolaylanndadır. Özet-
lemek gerekirse tahrip edilen orman alan-
lanndan daha fazladır ve hızlı bir orman-
sızlaşma süreci yaşanmaktadır.
Sonuç: Ormanlarla, ormancıhkla ilgili
sorunlar sadece ormancılann sorunu de-
ğil, tüm halkımızm sorunudur. Heryıl kut-
lanan Dünya Ormancılık Günü sadece or-
mancılık sorumlanmızın hatırlanıp geçil-
diğı gün olmamalıdır.
Eğerbız her yıl 20 bin hektar ormanın
yanmasını önleyemez, yılda 300 bin hek-
tara varan ağaçlandırma yapmazsak çöl-
leşme başlayacak; Orta Asya, Afganistan,
Irak ve günümüzdeki Orta Anadolu gibi
yurdumuzun her yöresi stepler diyan du-
irumuna gelecek, Türkiye artık yaşanıla-
maz ülke durumuna gelecektir. Unutma-
yalımki "göç edecek yer" kalmadı.
ARADABIR
ISLAM ÇANKAYA
Hacettepe Üni. Öğretim Görevlisi
Muhasebeci Mali
Müşavirler
O kadar çok yol aldık ki... Muhasebecilik mali müşa-
virlik meslegini elli yıllık bir mücadeleden sonra yerine
oturtmuş olmanın mutluluğunu yaşıyoruz.
Meslek örgütlenmemizi tamamladık. Mesleğimizin il-
ke ve kurallannı belırledik. Bu ılke ve kurallar doğrultu-
sunda kendimizi hazırladık. Kayrt dışı ekonominin kay-
da alınmasında ülkemizi gelişmişler düzeyine çi-
karmaya, toplumumuzun muhasebeci mali müşa-
virterden beklentilerini karşılamaya hazınz.
Başanlı olabilmemızin üç temel koşulu vardır. O ko-
şullar olmadan elimiz kolumuz baglanır, iş üretemeyiz,
yarartı olamayız.
Birinci koşul yetkidir; işimizi etki altında kalmadan
doğru ve tarafsız yapabilmemızin ilk koşulu alanımızda
yetkilendiritmiş otmarnızdır. Yetki, meslekte başanlı ve
yararlı olmamızın temel gereğidir. Yetkımiz nedır? Ne-
rede başlar, nerede biter? Yetkimizin açık, anlaşılır bir
tanımı yapılmalı. hangi alanlarda, ne düzeyde etkili ol-
duğumuzu iş üretmeden önce bilmeliyiz. Sadece bizim
bilmemiz de yetmez, müşterilerimiz de önceden bilme-
lidir.
Ikinci koşul sorumluluk: Yetkımizle uyumlu ve işimiz-
le sınırlı sorumluluğumuz da olacak bunu kabul ediyo-
ruz. Yaptığımız işin olumsuzluklannı, yanlışlıklarını ve
haksızlıklarını üstlenmeyi istiyoruz. Tuttuğumuz defter,
uyguladığımız muhasebe sistemi ve düzenlediğimiz be-
yannameleri ımzalalayarak sorumluluğumuzu üstlen-
mek istiyoruz. Çünkü sorumluluğumuz olmadan mes-
leğimizin gelişemeyeceğinin bilincindeyiz...
Üçüncü koşul bağımsızlık: Gerek mesleğimizin etki al-
tında kalmadan "fara/s/z"yapılmasında, gerekse işimi-
ze güven duyulmasında bağımsızlığımızın önemi bü-
yüktür. Mesleğimiz ancak bağımsızlığını koruduğu sü-
rece gelişir, saygınlık ve güven kazanır.
Sonuç: Meslek örgütlerimiz bu üç temel sorunumu-
zu öncelikle çözmek üzere kolları sıvamalıdırlar. Mesle-
ğimizin bu günlere gelmesi önemliydi. Ancak geleceğe
taşınması daha da önemlidir ve bu üç temel sorunun
çözümüne bağlıdır.
Bu temel sorunlar çözülmeden ne gümrük biriiği
ülkeleriyte uyum sağlayabileceğiz ne de ekonomik
ve sosyal yaşamın bizden beklediği katkılan yapa-
bileceğiz. Elimiz kolumuz bağlı, kala kalacağız.
Biz muhasebeci mali müşavirler olarak, yetki ve so-
rumluluklan belirlenmiş işverene ve Maliye'ye bağımlı ol-
madan ülkemize daha yararlı olacağımız inancındayiz.
Biz güzel şeyler yapmaya, yaratmaya hazınz.
Ellerimiz bağlanırsa bunlan nasıl yaparız?..
'Orman Tanımı' Oyunlannın Sonucu
6831 sayılı yasanm yürürlüğe girdiği gün ağaç ve ağaççık topluluğu
görünümünde olmayan tanm alanlannı ve yerleşim alanlannı mülga
orman yasalan döneminin koruyamadığı ve 6831 sayılı yasanın orman
tanımınında orman saymadığı yerler olarak kabulden başka çare yoktu...
H. AVNİ USLUOĞLU Emekli Müsteşar Yard.
O
rmanı yasal tanımında arayan bir
uygulamaya yönelebilseydik ne-
ler yazanırdıİc? Yasa dışı uygula-
mada direnenler ne olur birkez ol-
sun daha yansız, daha nesnel, da-
ha gerçekçi olabilseler ülkemiz
ve mağdur nice vatandaşlanmıza bu. umut ışığı
olurdu...
Kjsaca belirtmek gerekirse:
- Halk-orman ilişkilennde oldukça düzelme
görürdük.
- Bu düzelmeyi sağlayacağı düşünülerek ka-
bul edilmiş 663 sayılı yasayı yürürlüğe koyma ve
Anayasa Mahkemesi'nin haklı iptali olayıyla kar-
şılaşmazdık.
- Çareyi orman alanlannın daraltılmasını ön-
leyen anayasa maddesinde, 2/B uygulaması diye
tanımladığımız, bugün felaket düzeyine ulaşmış
uygulamanın yolunu açan, hafifçe aralandı denir-
ken han kapısına dönen malum değişikliği de
görmemiş olurduk...
Ormanın bilimsel tanımı vardır, avamı (halk
anlayışında) tanımı vardır; birde Orman Yasala-
n'nın getirdiği tanımı vardır. Örenğin 3116 sayı-
lı yasanın tanımı "Bu kanunun uj'gulanmasuı-
da" diye başlar.
3116 sayüı yasanın getirdiği tanıma
kadar ki dönem
7 Ramazn 1274 günü yürürlüğe giren Arazi
Kanunnamesı, Tapu Nizamnamesi'nin 13.mad-
desi, 29.12.1934 tarihli 2644 sayılı Tapu Kanu-
nu'nun 16. maddesi eski orman alanlannın özel
mülkiyete geçmesinin yolunu kapatıyordu. Fa-
kat, ömeğin Çu-
buk Ovas'nda Timurlenk'in fîilerinin gizlediği
bilinen ormanlık alanlar gibi pek çok eski orman
alanlan. tanm alanına ya da yerleşim yerlerine
dönüşmüştü...
Bir yönüyle hak-orman ilişkisini düzeltme
amacını dataşıyan3116 sayılı ilk orman tanımı-
nı getiren Orman Yasası "kendi kendine yetişmi$
ya da emekle yetiştirilmiş olup da herhangi bir
çeşit orman hasılatı veren ağaç ve ağaçıklann top-
lu halleri yerleriyle beraber orman sayıhr" hük-
münü getirdi ve bu tanımm dışında kalan yerler
orman sayılmaz uygulamaoimn yolunuaçtı. Hat-
ta. 134 md.de "Bukanunamuhalifbilumumah-
kâm müJgadın da diyerek, ey bu ülkenın evlatla-
n, bundan böyle bu orman tanımının dı-
şında kalan yerler artık tanm alanı ve yerleşim ye-
rinizdir, özel mülkiyetin edinim kapısı açılmış-
tır! Ancak, ağaç ve ağaçıkla kaplı. orman hasıla-
tı veren yani yasanın orman saydığı yerlerden
uzak durunuz; el atmayınız, bunlar suçtur, örtü-
yü kaldırarak mülk edinemezsiniz, örtünün yeri
yine de orman sayılacaktır diyordu.
Bu ilk orman tanımı 4785 sayılı yasanın 12.
md. ile değiştirilmiş ve daha sonra 24 Mart 1950
günlü 5653 sayılı yasa ile yürürlükten kaldınlmış-
tır. Kısacası çeşitli yasalar döneminde 8316 ve
4785,5653 sayılı yasalar döneminde) orman ör-
tüsüni yıtirerek tanm alanı ya da yerleşim yerle-
rine dönüşmüş alanlann da ormandan kopmasın-
da kamusal yarar gören kanım koyucu, bu yasa-
lann özel mülkiyete dönüşme yolunu kapayan.
yani yerleri orman sayan hükmü yürürlükten kal-
dırarak, yürürlüğü kabul tarihinden başlayan ye-
ni bir orman tanımını 6831 sayılı yasa ile getir-
miştir. Bu tanhten sonra yani 8.9.1956 tarihinden
sonra bu son tanımm kapsamı içinde kalan, bu ne-
denle orman sayılan alanlar yine her türlü el at-
manın suç olduğu, örtüsü kalksa da yerinin, top-
rağının orman sayılacağı, Orman Yasası'nın uy-
gulanma alanı olma durumunu devam ettiren yer-
lendir, yasanın orman diye tanıdığı ormanlanmız-
dır...
1961 Anayasası'nın yürürlüğe girdiği güne ka-
dar Meclis'in (yani yasa ko-
yucunun) diledığı parçasını ormandan saymama-
sı, orman smırlan, rejimi dışında bırakması müm-
kün kamu emlakidir. Bu olanak kötü kullanma
nedeniyle anayasa hükmüyle Türkiye Büyük Mil-
let Meclisi 'nden alındıktan sonradır ki orman ala-
lannı daraltıcı her türlü uygulama yasal görünü-
müyle de olsa durmuştur, noktalanmıştır...
Yasal görünümüyle de olsa dememiz nedensiz
değildir. Daralma 1961 Anayasası'ndan sonra
gerçekten en az hadde inmiştir. Fakat buna bile
tahammülleri olmayan, hemen her seçimde or-
man konusunu, orman suçlannı af konusunu alış-
kanlık haline getirmiş oy türkücüleri halk-or-
man ilişkilerindeki çok büyük boyutlara ulaşmış
kötüleşmeyi de körükleyerek suça özendirici,
suçluyu ödüllendirici af yasalan dönemini tek-
rar yaşama sokmayı başarmışlardı...
Görevliler, bir daha eski haline dönüştürülme-
si mümkün olmayan tanm ve yerleşim alanına dö-
nüşmüş, özellikie 6831 sayılı yasanın yürürlüğe
girdiği 2956 yılına kadar ormandan fıilen kopmuş
alanlann hukuken de orman tanımı dışına çıka-
nlmasını sağlamak için 663 sayılı yasayı çıkaryol
olarak düşünmüşJer ve Bakanlar Kurulu'na ya-
sa ile venlen yetkiyi dayanılarak bu alanlan or-
mandan koparma, tanm ve yerleşim aianına dö-
nüştürme çalışmalanna başiamışlardı. 663 sayı-
lı yasa çok kısa ömürlü oldu. Çünkü bu yasa ile
hukuken orman sayılam niteliğini kaybedecek
alanlann hukuken orman sayılmakta olduğu ön-
ceden kabul ediliyordu ve bu niteliğinin kalkma-
sı için yusu yasa kabul edilmiştı
1961 Anayasası, ormanlann daraltılmasını ya-
saklamış olunca ormanlan daralma amaçlı yasa
elbette iptal edilecekti... Nitekım, bu gerekçeyle
Anayasa Mahkemesi'nce iptal edildi. Ne var ki
bu iptal karan, adeta yürürlükteki Orman Yasa-
sı'nın orman tanımı, bu tanımın kabulünden ön-
ce, daha tanım maddesi yürürlüğe girmeden bu
yasaya konu alanlar bugünkü görünümünde ol-'
duklanna ve orman sayılma niteliğini 6831 sayılı
yasadan önce yirirdiklerine ve 6831 sayılı yasa-
nın açık tanımı karşısında ağaç ve ağaççık toplu-
luğu görünümünde olmadıklan için, yürürlüğe
girdiği gün yasa bu nedenle buralan onnan saya-
mayacağına göre,aslında orman sayılmayan yer-
ler için peşınen orman olarak kabul ile bu niteli-
ğini kaldırmaya dönük bir yasanın gereği var mı
idi, dercesine ışıklar da tutmuştu, yol gösteriyor,
konuya açıklık getiriyordu.
Öyleyse ne yapılması gerekirdi? Gerekeni be-
lirlediler:
6831 sayılı yasanın yürürlüğe girdiği gün ağaç
ve ağaççık topluluğu görünümünde olmayan ta-
nm alanlannı ve yerleşim alanlannı mülga or-
man yasalan döneminin koruyamadığı ve 6831
sayılı yasanın orman tanımınında orman sayma-
dığı yerler olarak kabulden başka çare yoktu...
son yasa ağaç ve ağaççık topluluklannı yerleriy-
le birlikte orman sayıyordu, demir yumrukla ve-
ya halk-orman ilişkılerini düzelterek korunması
gereken yerler bu ormanlardı...
tşte bunu yapmadığımız için, aa vererek çoğu
kurtarmaya yönelmedigimiz için, bugün bile
1920'lardan 1950'lere kadar tarla olduğu vergi
kaydıy le sabit yer, bakımsızlıktan 1950-1970 yıî-
lan arasında maki florası (yer yer) belirdiği ve
1956 ve 1965 hava fotoğraflannda yeşil göründü-
ğü için devlet ormanı sayan onanmış kararlara
rastlıyoruz...
tşte uygulamasının yaşama girmesinin neden-
leri bunlardır.
PENCERE
20 Yıl Once..
20 Yıl Sonna..
Yalçın Pekşen Hürriyet'teki köşesinde "ömür Bi-
ter, Yazı Bitmez" başlığı altında hepimizi zaman za-
man ırgalayan bir derde parmak bastı:
"Köşe yazısı yazmaya 1984 yılında başladım. Şu-
nun şurasında daha 12 yıl olmuş, ama şimdiden -
'Ömür biter, yazı bitmez' duygulanna kapıldığımı iti-
rafetmek zorundayım. Oyüzdenbasında 'intihal'/er.
olduğu zaman bana pek şaşırtıcı gelmiyor. Intihal bi-
liyorsunuz, yazı alanında 'aşırma' anlamına geliyor.
Frenkçesi olan 'plajirizm'/n kopya çekme, kaynak
belirtmeden biryazıyı kendi adı altında yayınlama gi-
bi anlamlan var. Bunlan şunun için yazıyorum: Bir
süre sonra yazacak şeyler azalıyor, oysa 'yazı bitmi-
yor' ve insanı her gün boş bilgisayar ekranı bekli-
yor." (Hürriyet, 16.3.1996)
•
Sevgili Yalçın'ın yazısını okuduktan bir gün son-
ra, Almanya'da yaşayan Cumhuriyet okuru Hüse-
yin Uzerli'den birmektupaldım. Sayın Uzerti "Pen-
cere" köşesinde 9 Mart 1977 günü "Ufuksuzluk"
başlığı altında yayımlanan yazımın fotokopisini yol-
lamış...
Yerimiz dar olduğundan yazının ancak ikinci bö-
lümünü aktarabiliyorum:
"Dünyadan soyutlanmış yaşıyonız.
19'uncuyüzyılda 'Birinci Sanayi Devrimi' gerçek-
leşti Batı'da; Türkiye treni kaçırdı, çağdaş uygarlık
düzeyinden geride kaldı. 20'nci yüzyılda Batı'da
'Ikinci Sanayi Devrimi' yaşanıyor; bizim birincisini
gerçekleştirmemiz kuşkulu...
Biz 2000 yılına vardığımız zaman dünya uygarlığı,
nereye ulaşmış olacak, düşünebiliyor muyuz?.. So-
ruya yanıt verebilmek için birinci ve ikinci sanayi;
devrimlerinin ne olduklannı kısaca anlatmak gere-
kir.
1) Birinci sanayi devhminde insan elinin yerini tu- \
tan makinelerin toplumsal yaşamda yen'ni alması <
söz konusudur. Makinenin insan hayatına girmesi,
tarihin büyük dönemeçlerinden birini ve büyük bir
devrimi vurgulamaktadır.
2) Ikinci sanayi devrimi ise insan beyninin işlevle-
riniyapabilen makinelerin toplumsal yaşamda etkin- -
liğini duyurması demektir. Otomasyon, elektronik,
sibernetik gibi yeni kavramlar ve bilim dallanyla,
çağdaş uygarlık, şimdi bu aşamaya geçmiştir. ,
Bağlı bulunduğumuz Batı kapitalizminin ileri top-'.
lumlan, artık insanın beyinsel işlevlerini yapabilecek
makineleri üretmeyi temel sanayileri için öngö'rmüş-
lerdir. Süper endüstri aşaması dedikleri budur. İn-
san elinin işlevlerini yapan makinelerin bazı üretim
alanlan da Türkiye gibi az gelişmişlere bırakılmıştır.
Bilimsel ve teknolojik bakımdan Batı'ya sürekli ba-
ğımlılık içinde yaşayacak bir Türkiye, bu gidişle 2000
yılında ve daha sonralan hep az gelişmiş kalacaktır.
Kafalanmızın dariığı, ufuksuzluğumuzu oluştur-
makta, ufuksuzluk kısır politika palavralannı geçerii
kılmaktadır. Bugün 'Büyük Türkiye' diyenler, dünya-
nın nerede olduğunu ya bilmiyoriar ya da bildikleri
halde halktan gizlemeye çalışıyoriar.
Böyle gidersek, 2000 yılında bize düşen büyük-
lük değil, yine uyduluk olacaktır." (9.3.1977, Cum-
huriyet) ,, „,.-,
Yaklaşık 20 yıl önce yazılmış bû yazı, kişide nasiV
duygular uyandırır?..
Almanya'dan mektupyazan Sayın Hüseyin Uzer-
li diyor ki:
"2000'evarmaya 4 yıl kaldı. Ne diyeyim, keşke siz
haklı çıkmasaydınız."
Yalnız haklı çıkmak da söz konusu değil; bu uzun
süreç içinde köşe yazarlığı havanda su dövmeye
benziyoı ve Yalçın Pekşen'in vurguladığı duygulan
insanın gönlünde arada bir köpürtüyor. Üstelik bu
işin bir de ceremesi var; "liboşizm" hem Türkiye'yi
bugünkü duruma düşürmüştür, hem de solcuları
"vizyonsuzluk"\a suçlar!.. 20 yıl önce yazılan şu ya-
zıyı bugün köşesinde yineleyip de "Dünya değişti,
sizin haberinizyok" diye bize taş atanlar çok...
Köşe yazariığı Sisifos efsanesinin kâğıt üzerine
yansımasıdır; her sabah gerçeği doruğa çıkarmaya
çalışırsın; ama yirmi dört saat içinde elinden
kaydığını görürsün.
Türk Kalp Vakfi 20. Yılını Kuüuyor
TÜRK KALP VAKFI
Tel.: (0.212) 275 1244(7 Hat) Faks: 266 4712
Herkesi
ilgilendiren
ön ödemeli
kampanya!Ihtiyaçlarınızı Istedlâiniz zaman alma kolaylığı, sablt flyat garantisi var.
Bütçenize uygun koşullarla, Istediğlnlz zaman tesiim var.
Benzersiz ön ödemeli kampanyada benzersiz avantajlar var.
Bugünlerde, mutlaka Arçelik Yetkili Satıcıları'na ufirayın, ön ödemeli kampanya var,
K a m p a n y a e l b e t t e A r ç e l l k ' t e !