Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 17 MART 1996 PAZAR
HABERLERİN DEVAM
'Beyoğju'yum
I Baştarafı I. Sayfada
findan yedi göbek, baba ta-
rafından beş göbek tstan-
bullu.
Önce eski Beyoglu'ndan
söze başlıvoruz. Henüz genç
kızken klasik Beyoğlu kül-
türünü ucundan yakaladığı-
nı, bu yiizden de kendini
şanslı saydığını söylüyor.
Anımsadıklan arasında
Markiz de var. Markiz'in
kahve fincanlan ve çay bar-
daklan da..
"Emek, Yeni Melek, Atlas
akJımda kaldığı kadanyla
karaborsa büet alınarak gi-
dilen ycrierdi. Sinemayagö-
türülmemiz, büy üklerimiz
tarafından liitfedilirdi. Yani
işte Beyoğlu'nasinemayagö-
türülürse, aileden ablalar,
ağbiler, büyükler odüllen-
dirdik havasında bir olay
olurdu... Annemden hatırü-
yorum; babamia biriikte
çok şık giyinip İstiklal Cad-
desi'ne çıkariardı."
Bir zamanlar Beyoğlu'na
çıkılırdı, deöil mi?
"Evet, çıkılırdı. Ilk kez
sandviç Yeni Melek'in so-
kağında diikkânı olan bir
Rıım tarafından yapılmış-
tı. Şimdiki gibi binbir çe-
şit sandviç yoktu; yalnızca
sosisli sandviç yapardı.
Sosisli sandviç yemek, sa-
ğa sola gitmek, biraz do-
laşmak. bu iki saatlik süre,
o zamanlar bizim için Be-
yoğlu'na çıkmaktı. Bu
1965-66 yılları...
Otuz yıl kadar önce, o-
tuz yıl aslında bir kentin,
bir toplumun tarihinde
hiçbir şey. Vma değişim,
döniişiim, başkalaşım o
kadar hızlı ki, çocukluğu-
nuzda anımsadıklarınızı
gençlere anlattığınızda
yûzünüze hayretle bakı-
yorlar. Onlara sanki tarih
öncesinden söz eder gibi
oluyorsunuz. O kadar ya-
bancılar ki fazla değil on
yıl öncesinin Istanbu-
lu'ndan söz ettiğinizde si-
zi çok çok yaşlı sanıyorlar.
Vani genç kızların genç
oğlanlarla yalnızca bakış-
tıkları dönemler. Göz göze
gelmek yetiyordu. Ya da
tûm bilinenler o kadardı.
Aklımda kalanlar arasın-
da Fenerbahçeli ünlü fut-
bolcu Can Bartu da vardı.
Can Bartu'nun Beyoğ-
lu'nda çok şık giyinerek
dolaştığı hep söylenirdi.
İnsanlar birbirlerine Be-
yoğlu'nda şurda buluşu
ruz, burda buluşuruz diye
yer vermezlerdi; caddede
görüşürüz derlerdi ve
mutlaka karşılaşılırdı."
Sonra ne oldu. Bu anlattı-
ğınız 'masum' ve cazip bir
Beyoğlu...
"70'li yıllardan sonra Be-
yoğJu kötü oldu. Seks fümJe-
ri furyası falan. Öyle ki Be-
yogfu'ndayüriiyemez duru-
ma gehniştik." *
Peki ya şimdi?
"Hah, şimdi günümüze
geWik_ son on-onbeş yıldır
bir çalışmalar y apılıyor. Be-
yoğlu şöyle olsundiye;müm-
kün değil. Beyoğlu hiçbir şey
olmayacak. Olduğu gibi de
kalmayacak."
Melitap Hanım, Beyoğ-
lu'nun gelişiminin diyalek-
tiğine inanıyor, farklı düşün-
cedeki insanlann, başka
başka insanlann Beyoğlu'na
gelmesine de pek karşı de-
ğil. "Kötü insanlar geliyor
deniliyor; doğru.. belki bo-
zuyoriar, ama onlar olmazsa
sizin benim farkınuz nere-
den anlaşılacak. Özellikle
söylemek istediğim bir şey
var. Şöyle deniliyor. Beyoğ-
lu'nun iti kopuğu, serserisi
vardır. Vardır ama çok net
sövlüyorum, Beyoğlu'nun
serserisi profesyonekiir. Sa-
baha karşı ikide iiçte bura-
dan tek başıma otoparka gh-
tiğbn geceler oldu, şurası ıs-
SE bir yer o saatte. Rahat-
sız eden olmadı, o insanlar
genellikle kendi çevreleri
içindeler ve genellikle bir-
birlerini rahatsız ediyor-
lar. Biraz abartılıyor."
Mehtap Hanım yıllarca
özel sektörde çalıştıktan
sonra emekliyea>Tilmış. Yıl
1990. Ozal döneminin son-
lan, kazandığı ancak yeme-
sine. içmesine yetecek ka-
dar. Üstelik bir çocuğu var
ve 1989'da da eşini yitirmiş.
Ikramiyesiyle ne yapabili-
rim sorusunun yanıtını ara-
mış. Ortağı. yurtdışında ya-
şamış birmimar; Fransa'da-
İd gibi bir kafe açma fıkrini
o vermiş: Mehtap Hanım da
işi öğrenmeye koyulmuş. O
zamanlar bir tek "Cafe-Net"
varmış Beyoğlu'nda.
"İnsanlann sinemalardan
çıktıktan sonra gidebileceği
bir iki muhaik'bici \ardu ta-
vuk suyuna çorba içilirdi.
Tavuklu pilav falan yenilir-
di. Biz istedik ki kahve de içi-
lebilsin, çorba da içilebilsin,
başka bir şeylerde yenilebil-
sin. içki de içilebilsin. Böyle
bir yer düşündük. İnsanlar
sinemalara gelmeye başladı-
lar. y iyecek içecek yerleri az-
du ortağım Paris*te 24 saat
açık kafeler var dedi. Bizim
yirmi dört saat açma şansı-
mız yoktu. Ancak kafe ola-
yına insanlar da alışık ol-
madığı için bir iki yıl res-
toran diye algıladılar. Ama
bir süre sonra ne yapmak
istediğimizi anladılar. Bu
aralar kafe-bar adıyla açı-
lan yerler, çok inanmıyo-
rum, kafe olayını tam an-
lamıvla uygulamıyorlar.
Benim anladığım kafe, ça-
yınızı kahvenizi içebilece-
ğiniz, bir şeyler yiyebilece-
ğiniz sakin bir yer olmalı.
Giirültiilü müziği, hele
elektronik miizik aletleri-
ni anlamıyorum."
Kadın olarak açmanın
zorluklannı sorduğumda
"Hayır" diyor. Belediyeyle
sorununuz oldu mu?
"Belediyeyle bakın nasd
oldu, açılışa çiçek gönderip
geldikleri halde... Ben seksen
öncesi Eminönü CHP kadın
kolu başkanlığı yaptım. Ben
partiliydim. Masa başından
burayageldinı. Yanlışişyap-
mam miimkün değildi. Bu-
na rağmen bana bir sene
ruhsat vermediler. Detayla-
nnı anlatmak istemiyorum.
Kesinlikle beş kunış verme-
dim."
Etraftakı esnaftan tepki
var mıydı?
"Zaman zaman kulagıma
geüyordu: bu kadın açtu ama
gkJer.diye. Bir süresonra on-
lar da kabul ettiler. Şimdi
tüm komşulanmla aramda
son derece saygılı bir dostluk
ilişkisi \ar. Nakşibendiler
varyanımda; fikirlerinekar-
şıy ını, ama iy i insanlar; ka-
pıyı açuıca en çok onlara gü-
veniyonım: bir de bir başka
komşum Alevi AB Bey'e."
Eskiyle bir karşılaştırma
yapmaya gerek duymuyor,
sordufumda Gençlcrin bu-
günkü görünümlerinden söz
ediyorum. Kendisini 68'li
olarak adlandınvor: özellik-
le gençlenn uygar ilişkileri
çok hoşuna gidiyor: onlan
hiç ayıplamıyor \e eleştir-
miyor. Aralanndasondere-
ee güzel, medeni ılişkilerin
olduğunu, biraz daha dünya
ya geç gelip bunlan kendisi-
nindeya^ayabilmeyi istedi-
ğini gayet açık yüreklılikJe
söylüyor. Öyle ya gençligi
el ele turuşmanın büyük bir
oiay olduğu bir zamanlar-
dı...
Hoşgörülülüğüne karşın,
görüntü çirkinliğinden ho^-
lanmıyor. Kimilerinin olma-
yacak çirkinlikte da\Tanış-
lannı gördükçe rahatsız olu-
yor ve bu tür şeyleri onayla-
mıyor.
Beyoğlu'ndaki yaşam gi-
derek demokratikleşiyor.
Mehtap Hanım Beyoğ-
lu'nun bugünkü konumun-
dan hoşnut, ama onu rahat-
sız eden şeyler de var. Örne-
ğin bınalann durumu rahat-
sız ediyor. Binalara iyi ba-
kılmadığından. mımansi
olağanüstü güzel binalann
altlannda onlann tarzına uy-
gun olmayan mağazalann
yer almasından şikâyetçi.
Mağazalann da binanın mi-
mari tarzına uygun olmasını
düşünüyor. "Bu zorunlu ol-
maİL Bunu bina sahibi mi
zorunlu kılar: yoksa beledi-
ye mi, bilmiyonım. Böyle bir
zonınluluk getirilmeli. Yaşa-
yan tarihi doku korunmalı
ve kendi haline bırakümış
binalar ashna uygun olarak
onarılmalı. Aynca Beyoğ-
lu'nda altyapı da yok. Bun-
lann iistesinden gelecek bir
belediye olnıalı. Şehirci bir
belediye başkanı olması la-
zım: doktordan, falan beledi-
ye başkanı olmamak Bele-
diyeler partilere bağlı olma-
mak Mimar da mühendis de
yeterli değil; şe hircilik bilen,
şehircilik okuy an biri beledi-
ye başkanı olmalı. Bu tarihi
mirasa sahip çıkabilecek bir
başkan olmalı."
Çok üzüldüğu bir başka o-
lay da ilk gençlik yıllannda,
büyülderinin onu ödüllendi-
rerek -ki bir keresinde harç-
lığını ağabeyine vermiş- ge-
tirdiği Yeni Melek sineması-
nın kendi haline bırakılmış
olması. Kıımızı halılarla
anımsadığı bu binanın bom-
boş durması onu üzü) or.
Haksız da değil. Oyle ki
Yeni Melek gibi güzel birsi-
nema salonu birdenbire Be-
yoğlu tarihinden silindi.
Şimdi birçok genç insana
hani Hava Sokağı tarifeder-
ken Yeni Melek'e çıkan so-
kak dediğimizde ne yazık ki
bilemiyor. Ama köşedeki gi-
yim mağazasından tarif et-
tiğinizde hemen buluyor.
llhan Berk. Pera'yı yazdı-
ğında İstiklal Caddesi trafi-
ğe kapanmamıştı \e bu ka-
dar renkli değildi. yanı di-
yeceğim o ki çok sular aktı.
llhan Berk bilmem yeni Pe-
ra'yı da yazar mı?
Biz yine de önceki Pera
için yazdığı bir dizeyle bu-
günkü Peralı yazı serüveni-
mizi noktalayalım:
"Beyoğlu'yum ben rüz-
gârlar öğrencüer yağmurlar
kadar eskL"
G U N D E M MUSTAFA BALBAY
B Baştarafı 1. Sayfada
lorosa Caddesi'yie, El-Vad Sokağı'nın
kesiştiği yerde mola verdim. Camında-
ki kocaman kahve resminden anlaşılı-
yor ki burada yorgunluk kahvesi içilir.
içeri girdim, üçü Mescid-i Aksa ol-
mak üzere onlarca cami resmi. Kahve-
yi su bardağına doldurup vefdiler. Dışar-
da küçük bir masaya oturdum.
Dönüşte günlüğüme eklemek üzere
"üç saati" karaladım. Bir kesit:
12 Mart 1996, saat 17.30, Eski Ku-
düs...
Ayaklarımda, bu tür yürüyüşlerden
sonra hep hissettiğim tatlı bir yorgun-
luk var. Belleğime yaptıkları katkının
övüncüyle, çizgi çizgi dalgalanıyorlar.
Kahvenin acı, damakta iz bırakan bir
tadı var. Tam karşımdaki Ermeni Kato-
lik kilisesinin önündeki 25-30 kadar tu-
rist, rehberin anlattıklarını dinledikten
sonra hep biriikte ilahi söylemeye baş-
ladı. Müslüman mahallesindeler, kilise-
nin girişindeki çarmıhı sürükleyen
Isa'ya bakıp ilahilerini haykırıyorlar.
Yüzlerinden yanm ton tedirginlik okunu-
yor.
Filistinli bir grup kız ögrenci önlerin-
den geçiyor. Başlanndaki beyaz örtü,
ucundan çekilse düşüverecek. Açık
mavı ve uzun önlüklerınin altında kot
pantolon biraz uyumsuz duruyor.
Kahvenin yanı otel, onun yanında ca-
mi var. Caminin adı Arapça yazılı. Ince
minare, inatçı, ters durmuş bir çivi gi-
bi...
Caminin tam karşısı Avusturya Ço-
cuk Hastanesi. Yüksek kapının girişin-
de öyle yazıyor. Tabela olmasa binanın
Kudüs Sokaklarında...kimliğini saptamak olanaksız.
Yolun iki yanında kolayca görünebi-
lecek yerlerde İsrail bayrağı sallanıyor.
Ermeni kilisesinin üç-dört bina öte-
sinde, tepesinde "Hacı Baba Müzesi"
yazılı eski bir dükkân dikkatimi çekiyor.
Mısır'da çok görmüştüm. Papirüs ve
benzeri hediyelik eşya satan dükkânla-
nn kapısında,"... Müzesi"yazılıydı. Bu-
rası da öyle bir yer olmalı, ancak kapa-
lı. Sahibi, Israillilerin Hamas teröründen
sonra geçişleh kapattıkları Gazze'de
oturuyor olmalı...
Şu daracık sokakta bile kaç kültür iç
içe... Bu kenti paylaşmak yıkım olur.
Heykelin altı senin üstü benim demek
gibi bir şey.
Bu külıürü insanlığın ortak bir değeri
olarak görmek en kalıcı çözüm.
Beni en çok etkileyen yer Zeytindağı
oldu. Giderken eski kentin suriannın kı-
yısından yürüdüm. Surlan kuzeyden ku-
şatan caddenin adı Sultan Süleyman.
Kanuni Sultan Süleyman, Kudüs'ün
onanlmasına çok önem vermiş. Dış sur-
lann önemli bir diliminin adı da, "Sultan
Süleyman surlan" olarak geçiyor.
Zeytindağı'ndan Kudüs göz hizasın-
da. Arada Kidran Vadisi var. Dağın ete-
ği mezarlık. Yahudi inanışına göre kıya-
met gününde ilk dirılecek olanlar bu
dağdakiier.
Bu nedenle buraya gömülmenin be-
deli de yüksek. 300-400 bin dolardan
başlıyormuş.
Maxwell'in mezan da burada. Ku-
düs'ün haritasını satan gençlere yerini
sordum. Kenti izlediğim alanın sol alt
köşesinde. Üç kişi yan yana yatıyor.
Bastırmış parayı, erken dirilecek...
Dağın eteği henüz başlamadan, he-
men sağda, Cemal Paşa'nın karargâ-
hı, anılarla yorgun öylece duruyor. Be-
yaz bir taş bina. Buradaki eski-yeni bi-
nalann çoğu bu taştan yapılmış. Kışın
sıcak, yazın serin tutuyor. "Taş-condi-
tation..."
Karargâhın pencereleri maviyle yeşil
arası demir kepenklerle kaplı. Pencere-
lerin üst kısmı oval.. ikisi açık.
Şimdi, kim bilir hangi anılar nefes alı-
yor.
Bahçesinde çam ağaçları, yüksek
duvarlarının arkasında güneşleniyor.
"Çamca" bilsem de iğne yapraklan din-
lesem.
Yanındaki kıvnmlı, asfalt yoldan aşa-
ğı yürüdüm. Sol tarafta yüksek demir
kapının bir köşesinde tabela:
- Üç peygamber mezan...
İçeri girdim. On yaşlannda bir çocuk
karşıladı. Hızla üç isim saydı ve ekledi:
- Onlaria biriikte 50 kişinin mezan bu-
rada. Kapıyı bir dolara açanm.
Kabul ettim. Mezarlar toprağın 4-5
metre altında mağara gibi bir yerde... In-
dik, su basmış, içeri giremedik...
Dışan çıktım. Havada ciğerieri okşa-
yan bir bahar kokusu; sağımda, solum-
da, karşımda tanımsız bir tarih dokusu...
Yolu kiminle yürümeli, Isa'yla mı, Mu-
sa'yla mı?
Yok, en iyisi Falih Rrfkı Atay'la...
Osmanlı Kudüsü'nün son günlerini
yaşayan Atay, kenti gösterip kulagıma
eğildi:
- Osmanlı bu topraklarda 400 yıl et-
kin oldu. Ama bu kentin tarihinde 400
yıl uzun bir zaman dilimi değil. Hiçbir
zaman bir Türk Kudüs olmadı. BirArap
Kudüs de olmadı. Ne Katolik, ne Orto-
doks, ne Yahudi Kudûsü. Kudüs haçtı
alemli, Oavud mühürlü, sancaklaraltın-
da göze görünmez orduların sessizce
alıp verdikleri bir yer...
"Evet" dedim, "ben deaynıKudûs'ü
anyorum. Onun bunun değil, 'insanlı-
ğın Kudüsü'nü..."
Atay'a öyle dedim, ama o Kudüs'ü
bulamadım. Buraya oturmadan önce
Dolorosa Caddesi üzerindeki hediyelik
eşya satan dükkânları dolaştım.
Kenti temsil eden, güzel baskı resim-
)er var. Kiminde haç, kiminde miraç...
Kiminde sinagog...
Sordum:
- Üçünün bir arada olduğu bir resim
yok mu ? Ben Zeytindağı 'ndan kenti öy-
le gördüm...
Satıcı ters ters yüzüme baktı...
Hava karanyor, uzaktan hızla inen ke-
penk sesleri geliyor...
Yüregimden bir el uzandı, karşı kilise-
den çıkan üç kişiye. Onlara çaktırma-
dan dolandım boyunlarına, kolumu
uzatıp devam ettim. Yol ortasında kar-
şılaşıp selamlaşan iki Filistinlinin arası-
na girdim. Devriye gezen üç askerin
uzun namlulu silahlanna birer fiske vu-
rup, dar kapılı sinagogun kapısına dek
uzandım...
Kolumu çekemiyorum... ipsiz sapsız
dolaşmalı bu topraklarda...
Demirel su gezisine çıkıyor
ANkL\RA(Cumhuriyet Bürosu)-Cumhur-
ba$kanı Süleyman Demirel. Türkiye'nin dış
politikasıyla ilgilı ^orunlar hakkında en üst
düzeyde görüşmeler yapmak için Mısır ve
ABD'yi kapsayan bir tura hazırlanıyor.
lsrail'e resmi bir ziyaret yapan, Mısır'daki
uluslararası terorizm konferansına katılan De-
mirel, 19 mart salı günü 1 günlük birçalışma
ziyareti için Mısır'a gidecek. Cumhurbaşka-
nı. 27-30 mart günlerindebulunacagı ABD'de
de ağırlıklı olarak Kafkasya ve Kuzey Irak
konulannı görüşecek.
Cumhurbaşkanı Demirel'in, 19 mart salı
günü, Nil Nehri'nin üzerindeki Asuan Barajı
bölgesinde incelemeler yapmak üzere Mısır'a
gideceği öğrenildi. Türkiye'de "Barajlar Kra-
h" olarak bılinen Demirel'in Mısır'a yapaca-
ğı 1 günlük çalışmaziyaretinde, Ankara-Şam-
Bağdat arasındaki su sorununa da değineceği
kaydedildi.
Demirel'in. Arap Birliği Sekretaryası'nın
bulundugu Mısır'da, Fırat ve Dicle nehirleri-
nin, Nil Nehri gibi "sınır aşan su" statûsünde
olduğu ve nehir sulannın "pavlaşım'' esasına
göre değil ^tahsts" yöntemiyle, iki "aşağı kı-
yıdaş" ülkeye akıtılacağı mesajını verebilece-
ği bildirildi. Arap Birliği'nin önceki gün Tür-
kiye'ye yönelik aldıği "Güneydoğu Anadolu
Projesi'ni (GAP) durdumn, Suriye ve Irak ile
diyaloğagirin" kararlannı da eleştirmesi bek-
lenen Demirel'in, Şam yönetiminin teröre ver-
diği desteği gündemegetirebileceği ve "suso-
runu ile terörû gölgelemeye çalışıyor" içerikli
mesaj verebilecegi kaydedildi.
Demirel'in. 27-30 mart günleri arasında
ABD Başkanı Bill Clinton ın resmi davetlisi
olarak gideceği NVashington'da. ağırlıklı ola-
rak Kafkasya ve Kuzey Irak konulannı ele al-
masının beklendigi belirtildi. Kafkasya bölge-
sindeki Azeri-Ermeni çekişmesi ile Hazarpet-
rollerinin Türkiye üzerinden Akdeniz'e ulaş-
tmlması konulannın üzerinde duracak olan
Demirel'in, Clinton'dan bu konularda destek
isteyeceği kaydedildi.
Göriiş alıyverişi
Geçen yıl Birleşmiş Milletler'in 50. kuru-
luş yıldönümü nedeniyle bulundugu New Y-
ork'ta. Etmenistan Cumhurbaşkanı LevonTer
Petrosyan ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı
Haydar AByev ile üçlü zirve oluşturan Demi-
rel, Ermeni yönetiminin işgal ettiği Azeri top-
raklanndan çekilmesi durumunda Ankara-
Erivan ilişkilerinin gelişebileceği mesajını
vermişti. Demirel, önceki gün, Kafkasya'da
bir süredir temaslarda bulunan ABD Dışişle-
ri Bakan Yardımcısı Strobe Talbott'ı kabul
ederek bölgedeki son durum ile ilgili görüş
alişverişinde bulunmuştu. Demirel-Clinton
görüşmesinin gündem maddelerinden birini
oluşturan Hazar petrollerinin Bakü-Ceyhan
boru hattından akıtılması konusunda. Kafkas-
ya'da banş sağlanması koşuluyla ABD'nin
Türkiye'ye destek vermesi bekleniyor.
Başbakan Mesut Yümaz. Strobe Talbott ile
yaptığı görüşmede, VVashington'un Hazar pet-
rollerinin Bakü-Ceyhan hattından akıtılması
konusunda tam destek verdiğini bildirmişti.
Demirel'in ABD'deki gündemini oluşturan
konu başlıklanndan birinin de Kuzey Irak ol-
duğu kaydedildi. iki devlet başkanınıngörüş-
mesinde, bölgedeki rakip Kürt gruplan arasın-
da bir uzlaşma sağlanması amacına yönelik
olarak geçen yıl başlatılan "Dubünsöreci"nde
kesin sonuca ulaşılamamış olması: Türki-
ye'nin bölgedeki otorite boşluğundan kaynak-
lanan kaygılannın sürmesi ve Cekiç Güç'ün
statüsü ile ilgili sorunlann kapsamlı bir şekil-
de ele alınacağı vurgulandı.Yeni statü arayış-
lan kapsammda lngiltere, Fransa, ABD ve
Türkiye'nin oluşturduğu lncirlik Üssü'nde
konuşlu Çekiç Güç'ün NATO şemsiyesi altı-
na alınması ya da fngiltere ve Fransa'nın ko-
alisyondan çıkanlarak Türkiye-ABD arasın-
daki Savunma ve Ekonomik Işbirliği Anlaş-
ması'na (SEİA) birprotokolle eklenmesi gibi
seçenekler bulunuyor.
Selçuk
yapıüarını
imzaladı
İZMİR (Cumhuriyet Ege Bü-
rosu)- Gazetemiz yazan İlhan
Selçuk, TÜYAP 1 Izmir Kitap Fu-
an'nda dün yapıtlannı imzaladı.
Cumhuriyet Kitap Kulübü stan-
dında çoğunluğunu genç okurlann
oluşturduğu büyük kalabalık, ll-
han Selçuk'a kitap imzalatabilmek
ve söyleşebilmek için uzun süre
kuynıkta bekledi.
Saat 16.00'da imzaya başlayan
Selçuk, fuann kapanış saati
20.00"dan sonra da kuyrukta bek-
leyenler için kitaplannı imzaladı.
tmza sırasında kitapseverler Sel-
çuk'a çeşitli konularda sorular da
yönelttiier.
Ülkenin durumu ve Cumhuriyet
Gazetesi ile ilgili bu sorulan yanıt-
layan Selçuk. güçlüklere karşın ge-
leceğe umutla bakılması ve çalı-
şılması gerektiğini söyledi.
DSP'li Yılmaz: PoKste kasıt var• Baştarafı 1. Sayfada
huller Ue ilgili, gözaltında kayıplarla ilgili
birçok soruna ışık da tutulmuş olurdu."
Mustafa Yılmaz, yapısal bozukluk içinde
olduğunu savunduğu emniyet örgütünün
sağlıklı bir yapıya kavuşturulmaması ve is-
tihbarat örgütlerinin dağınıklığının gideril-
memesi durumunda böyle olaylann üzeri-
ne gidilmesi ve önemli faili meçhul cinayet-
lerin aydınlatılmasının zor olduğunu söyle-
di. Yılmaz, polislerin sık sık yapılan ihbar-
lar sonucu, başta Uğur Mumcu olmak üze-
re, birçok kişinin katiline yaklaştığını, hat-
ta zaman zaman yakalama noktasına geldi-
ğini, ancak koordinasyonsuzluk ve bilgi ek-
sikliği nedeniyle elinden kaçırdığını savun-
du.
Uğur Mumcu katliamına adı kanşan ve
"sürpriz tanık" Ayhan Aydın tarafından teş-
his edilen Ayhan Usta'nın gözaltına alma
tutanaklanndaki tahrifata da dikkat çeken
Mustafa Yılmaz, "emniyetin kasta varan
ihmalinin" söz konusu olduğunu söyledi.
Jak Kamhi suikastından sonra eski lçiş-
leri Bakanı DYP Aydın Milletvekili Ismet
Sezgin'in "Emniyette köstebek var" sözle-
rini de anımsatan Yılmaz, sözlerini şöyle
sürdürdü: "Nitekim geçen günlerde basında
yer alan bir emniyet yetkiltsi,' Irfan Cağın-
cı'nın yakalanması iyi olmadı. Cünkü iki
gün sonra bu kişi Bursa'da Uğur Mum-
cu'nun katil zanlısı olduğunu sandığımız
bir örgüt yetkilisi ile buluşacaktı' dedL Bu
sözter de bize iki gerçeği gösteriyor. Birinci-
si; emniyet ve istihbarat örgütleri arasında
bir uyum, eşgüdüm yok. İkincisi de başın-
dan beri Uğur Mumcu'nun katli olayıvla il-
gili olarak 'Yabancı istihbarat örgütlerinin
işi' diyenlerin bir yanılgı içinde olduğu."
Yılmaz, Içişleri Bakanlığı yetkililerinin
IHÖ ile Iran arasındaki bağlantı konusun-
da henüz kesin bir kanıta ulaşamamış olma-
sını da anlamakta zorlandığını söyledi. İHÖ
ile Iran arasındaki bağlantıdan raporlann-
da da söz ettiklerini belirten eski CHP mil-
letvekili Mustafa Yılmaz. şöyle dedi:
"Komisyonumuzun çalışmalan sırasın-
da, İstanbul Emniyet Müdürlüğü terörle
miicadele yetkilüeri, bize verdiği brifingde,
tslami Hareket Orgütü elemanlarının
İran'da eğitim gördüğünü ve tetikçilerin bel-
li öküirme olay lan karşıhğında tran Konso-
losluğtTndan para aJdıkJannı söylediler."
İHO'nün cinayetler işleyen taşeron bir
örgüt olduğunu belirten Mustafa Yılmaz,
büyük olasılıkla bu örgütün Turan Dursun,
Muammer Aksoy ve Uğur Mumcu olayla-
nnın da sorumlusu olduğunu savundu.
Yılmaz, şöyle devam etti: "Niteldın, İs-
tanbul'daki örgüt evinde bulunan pattayıcı
maddeler, Uğur Mumcu'nun arabasına ko-
nan patlavicı ile aynı. Teşhis edilmek üzere
İstanbul'dan getirilen sanıklardan bazılan-
nı Ayhan Aydın'ın teşhis etmesi, örgüt tara-
findan İstanbul'da çalınan bazı arabalann
Ankara 'da satılmasu örgütün Ankara'da da
bir hücre evinin bulunması bize şu ipucunu
veriyor: Uğur Mumcu katliamı da bu örgüt
tarafından gerçekleştirilmiştir."
'Büyüktalihsizlik'
Aynı zamanda TBMM Liderler ve Ya-
kınlannın Malvarlıklannı Araştırma Ko-
misyonu üyeliği de yapan Yılmaz, Adalet
Bakanlığı'na, geçmişte Emniyet Genel Mü-
dürlüğü yapmış bir kişinin getirilmesinin
büyük bir talihsizlik olduğunu ileri sürdü.
Mustafa Yılmaz, "Çünkü Sayın Bakan, Em-
niyet Genel Müdürlüğü döneminde bu gibi
olaylann üzerine kararlılıkla gitme konu-
sunda gereken çabay ı göstermemiştir. Uma-
run Sayın Bakan. Emniyet Genel Müdürü
iken yaptığı hatalan burada tekrarlamaz"
dedi.
ANAREFAH'çılar
Başkanlık Divam'nda
AJNKARA (Cumhuriyet
Bürosu) - Bakanlar Kuru-
lu'nun ANAP kanadını mu-
hafazakâr isimlerden oluş-
turan Başbakan Mesut Yıl-
maz'm partisinin yenilenen
vitrininde de milliyetçi-
muhafazakârlar ağırlık ka-
zandı. Hükümet görüşme-
leri sırasında ANAREFAH
koalisyonunu savunanlar,
hem kabineye hem de parti
yönetimine ağırlıkla girme-
yi başardılar.
Merkez karar yönetim
kurulunun (MKYK) önceki
gün yapılan toplantısında,
ANAYOL hükümetine şid-
detle karşı çıkan ve DYP li-
deri Tansu Çiller ile ailesi-
nin yolsuzluklannın üzeri-
ne giden Haüt Dumanka-
ya'nın genel başkan yar-
dımcılığına seçilmesi ve
ANAREFAH hükümetini
en çok isteyen milletvekil-
leri arasında yer alan Ali
Er'in MKYK'de en yüksek
oyu alarak genel başkan
yardımcısı olması dikkat
çekti. Yılmaz. MKYKtop-
lantısının başlangıcında bir
süre önce ıstıfalannı sunan
10 başkanlık dıvanı üyesin-
den 6'sının istifasını kabul
ettiğini. Şadan Tiızcu, Bur-
han Kara, İlker Tuncay ve
Yaşar Eryılmaz'ın ıstifala-
rını ise kabul etmediğini
bildirdi. Bunun üzerine 6
başkanlık divanı üyeliği
için 13 MKYK üyesi aday
oldu. Adaylardan Halil Öz-
soy, Halil İbrahim Özsoy,
Bülent Akarcah, Gökhan
Maraş, Süleyman Yazıcıoğ-
lu, Mehmet Sagdıç ve Yük-
sel Yalova seçilemediler.
Boş olan genel başkan
yardımcilıklanna, 12 Eylül
öncesi MHP lideri Alpars-
lan Türkeş'in sağ kolu olan
Yaşar Okuyan ve milliyetçi
ve muhafazakâr olarak bili-
nen Ali Er. Halit Dumanka-
ya, İbrahim Çebi ile biriik-
te partinin liberal kanadın-
dan Yılmaz Karakoyunlu
ve Cengiz Alünkaya seçil-
di. Hükümet görüşmeleri
sırasında gerekirse Necmet-
tin Erbakan'ın başbakanlı-
ğını kabul ederek RP ile ko-
alisyon kurulmasını savu-
nan ve partinin milliyetçi
kanadının önde gelen isim-
lerinden Burhan Kara teş-
kilat başkanlığına getirildi.
Kulislerde. Yılmaz'ın Ba-
kanlar Kurulu'ndan sonra
Başkanlık Divam'nda yap-
tığı bu düzenleme ile ağus-
tos ayı içinde yapılması
planlanan 4. olağan genel
kurulda karşısına çıkabile-
cek muhalefet hareketinin
önünü büyük ölçüde kestiği
yorumlan yapıldı.
4 Mevsimin Hu?urla
Yaşanacağı MEKÂNLAR
Seçkin ve 8aygm bir ortarmn güzrJUderine,
•itcıııizi gördiiğünüzde karar vereceksiniz.
ZEYTtNALAM LTUA'da Iznrir'e 18 km,
(sadece 15 dakflia) Triplex 5 oda 1 salon,
şönıhıe, harbekii vs.
Müracaat: 0.232.766 25 55 - 0.232.365 9714
OLAYLAREN
ARDEVDAKİ
GERÇEK
I Baştarafı I. Sayfada
likle GAP'ın uygulanmaya
sokulması, Suriye'nin dün-
ya kamuoyunda yeni giri-
şimlerde bulunmasına,
uluslararası kredi sağlana-
rak projenin gerçekleştiril-
mesi çabalannın engellen-
mesi için heryolu deneme-
ye kalmasına neden ol-
muştur.
Türkiye-Suriye ilişkileri-
nin diğer bir boyutu da
Şam yönetiminin teröre
verdiği desteğin Türki-
ye'de doğurduğu rahat-
sızlıktır. Suriye, bölücü ör-
güt PKK ile şeriatçı terör
örgütleri HAMAS ve Hiz-
bullah'a hem kucak açan
hem de destek veren bir
ülke konumundadtr. Bu
nedenle ABD'nin, 'Teröre
Destek Veren ÜlkelerLis-
fes/'nde .yer almaktadır.
Türkiye, Öcalan'ın iadesi
için 23 ocakta verdiği no-
taya da olumlu bir yanıt
alamamıştır.
Bu ilişkilerin yarattığı or-
tamda, Türkiye ile Suri-
ye'nin Fırat ve Dicle'yi ta-
nımlamaları da karşıttır.
Türkiye, bu nehirteri "sınır
aşan sular" saymakta, Su-
riye'nin savunduğu görü-
şe katılan Arap Birliği ise
"uluslararası su" iddiasını
ileri sürmektedir.
Suriye, bu görüşünü,
Birleşmiş Mılletler Ulusla-
rarası Hukuk Komisyo-
nu'nun henüz müzakere
metni değerinde olan ve
bağlayıcı nitelik kazanma-
mış kimi maddelerinde
yer alan tanımlann öznel
yorumlanna dayandırma
yöntemini, geçerli bir yol
olarak benimsetme iste-
ğindedir.
Türkiye, Suriye ile imza-
ladığı protokole göre sa-
niyede 500 metreküp su-
yu akıtmayı kabul etmiş ve
uygulamaya koymuştur.
Olayın bir başka yönü
de Suriye'nin kendi ülke-
sinden başlayıp Ha-
tay'dan geçerek Akde-
niz'e dökülen Asi Nehri
konusundaki tutumudur.
Hatay'ı hâlâ kendi toprağı
sayan Suriye, Asi Neh-
ri'nin sulannın yüzde 90'ını
kendi kullanmakta, bu ne-
denle de Amik Ovası her
geçen gün biraz daha çöl-
leşmektedir.
Ortadoğu'daki banş sü-
recinin hızlandınlması için
yeni girişimlerin yapıldığı.
toplantılann sürdürüldüğü
bir dönemde Arap Birli-
ği'nin aldığı karar bu
yönüyle de değerlendiril-
melidir. •*•**
Araplara
sert çıktı
• Baştarafı 1. Sayfada
amacıyla Türk hükümeti Su-
riye ve Irak'la üçlü görüşme-
lere davet edilmişti. Karar-
da, Türkiye'nin GAP'ı dur-
durması istenirken uluslara-
rası finans kuruluşlan da 30
milyar dolar tutanndaki bu
projeye finansman sağlan-
ması konusunda "Anka-
ra'nın. Suriyeve Irak'la sula-
nn pay laşımı konusunda bir
anlaşmaya varmalan" koşu-
lunu koymaya davet edilmiş-
lerdi.
Türkiye, Suriye'nin güdü-
müyle hareket eden Arap
Birliği'ni muhatapalmadığı-
nı bildirmiş ve Şam yöneti-
minin, su konusunu teröre
verdiği desteği gölgelemek
için gündeme getirdiğini
kaydetmişti. Fırat ve Dicle
nehirlerinin Arap Birliği'nin
kabul ettiği gibi "uluslarara-
sı su" değil. "suıır aşan su"
statûsünde olduğu görüşünü
belirten Türkiye, nehir sula-
nnın paylaş,ımının değil, An-
kara tarafından aşağı kıyıdaş
ülkelere "tahsis"inin söz ko-
nusu olabileceğini bildirmiş-
ti. Türkiye, Suriye ile 1987
yılında ünzaladığı protokol
uyannca Fırat'tan saniyede
500 metreküp su bırakıyor.
Suriye, Türkiye'nin Fırat
üzerinde inşa ettiği Birecik
Barajı nedeniyle su miktan-
nın azaldığını; inşaat nede-
niyle de suyun kirlendiğini
savunuyor.
Türkiye. Suriye ve Irak'in
iddialannın yersiz olduğunu
belirterek bölgedeki su ve
toprak envanterinin çıkartıl-
masını istiyor.
GALİBA A^IL SORIN
NASIL
YAŞAMAK
İSTİYORSUNUZ?
SEFAHATHANH