27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
r*/IART1996PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Sînema, çağdaş ustalanndan Krzysztof Kieslowski'yi kaybetti Mavi Beyaz Kırmızı ölüm... filmleriyle değil, sinemayı sanattan saymayan, kendini sadece iyi bir zanaatkâr olarak değerlendiren, aşın alçakgönüllülüğü, kalender filozofluğu ve engin duyarlılığıyla da, sevilesi, aynksı biriydi Kieslovvski. Polonya sincmasından yetişerek son 10 yıla damgasını vurmuş ve giderek efsaneye dönüşmûş Kieslowski'nin ölümüyle, bizim de bir parçamızın öldüğü söylenebilir! 7 980'lerin ortasından başlayarak gitgide özgün, incelikli, yürekte ve bellekte tortular bırakan, has bir üslubu geliştirdiği her yeni fılmiyle hayran kitlesini çoğaltarak hep gündemde kalan bir görüntü ve anlatım büyücüsüne dönüşmûş Krzysztof Kieslowski, aslında günümüzün genelgeçer sinemacılannın yanında, adeta bir görüntü James Joyce'u gibi durur doğrusu. SLNCU ÇAPA.N Çarşamba öğleden sonrasının ilk saatlennde AFP'den gelen bir teleks haberi, son "Üç Renk: Mavi, Beyaz, Kınnuzı" üçlemesinın ardından sinemayı bıraktığını açıklayan, günümüzün en önemli ve kendine özgün sinema yaratıcılanndan, Polonyalı "ermiş" yönetmen Krzysztof Kkskmski'nın kalp krizinden öldüğünü bildınyordu. Zaten çakmak. kibnt filan kullanmasina gerek bırakmayan bır şekilde sigara içen. baca gibı tüten yönetmenin kalbınden sorunlan olduğu bilınıyordu geçen ağustostan beri. Geçen salı günü geçırdigi başanli bir açık kalp ameliyatından sonra çarşamba sabahında, erkenden kapısını çalan Azrail'e yenık düşmüştü, henüz daha 55 yaşındaki Kıeslovvski ustanın yüreği. Sadece fılmieriyle değil, sinemayı sanattan saymayan, kendini sadece iyı bir zanaatkâr olarak değerlendıren, aşın alçakgönüllülüğü, kalender filozofluğu ve engin duyarlılığıyla da, sevilesi, aynksı biriydi Kieslowski. Vaktiyle \Yajda, Polanski.^ Skotimovvski, Zanussi'len dünyaya armağan etmiş Polonya sinemasmdan yetişerek son 10 yıla damgasını vurmuş ve giderek efsaneye dönüşmûş JCieslowski'nin ölümüyle, bizim de bır parçamızın öldüğü söylenebilir! 1980'li yıllann başında Sinema Günleri'nde gösterilen "Sonsuz", "Amatör" gibi ilk dönem filmleriyle tanıdığımız yönetmenm, 1988 Cannes Festivali'nde de, tıpkı şımdı sinemalarda afişe çıkan "Dead Man VValking-Ölüm Yolunda" gibi idam cezasını gündeme getinp tartışmaya açan, çarpıcı (hatta allak bullak edicı) "OMtirme Lzerine Küçük Bir FUm"iyle bütün eleştirmenlerin ve seyircinin resmen soluğunu kesmesine tanık olmuştuk. 1980'lerin ortasından başlayarak gitgide özgün, incelikli, yürekte ve beltekte tortular bırakan, has bır üslubu geliştirdiği her yenı filmıyle hayran kitlesini çoğaltarak hep gündemde kalan bir görüntü ve anlatım büyücüsüne dönüşmûş Krzysztof Kieslovvski, aslında günümüzün "patlamış mısır" tüketimini arttıran, genelgeçer sinemacılannın yanında. adeta bir görüntü James Joyce'u gibi durur doğrusu. 1941 doğumlu. babasını genç yaşta ince hastalıktan kaybetmiş yoksul aile çocuğu Kieslovvski, ünlü Lodz sinema okulundan mezun olduktan sonra (1959), irili ufaklı filmler ve belgeseller çekerek başlattığı, 1966-96 arasındaki 30 yıllık meslek yaşamına toplam, 13ü uzun (televizyona çektiği 9 filmı "Dekalog- On Emir" yaklaşık birer saatlık 10 bölümden oluşur) 50 kadar film sığdırdı. Kendini Albert Camus gibi iyimser bir kaderci sayan, çocukluğunda HMer'den, sonrasında da Stalin'den çok çekmiş, alınyazısına çokça yer verdiği. hayatta rastlantılann önemini vurguladığı. sonunda umuda ve iyimserliğe de yeşil ışık yaktığı. değişik okumalara açık, derinliklı filmleriyle özel hayranlar edinmiş sürekli aynı senarist (adaşı K. Piesievvicz), müzikçi (Zbigisner Preisner) ve kameramanlarla çalışmış Kieslovvski'nin beklenmedik ölüm haberi çıkageldi, tam da biz ustayı yeni bir üçlemenın (Cennet, Araf, Cehennem) hazırlıklanna girişmiş zannederken... Cannes'da I988'de keşfedilmesınden sonra Fransa'da çalışabılme olanağına kavuşan ve 1991 "de yine Cannes Fılm vazgeçilmez bazı kavramlann ışığında, farklı mekânlarda (ülkelerde) çekilmiş birtakım farklı öyküleri. farklı kahramanlan ve ılişkilerini ele alıp işlıyordu. Besteci kocasıyla 5 yaşındaki küçük kızını bir kazada yitiren yaralı, acılı bır kadının, Julie'nin (Juliette Binoche) bireysel özgürlük girişiminı hikâye eden "Mavir 'de, sağ kurtulduğu, ancak tüm dünyasının tersyüz olduğu kazadan sonra, her şeye karşı muhalif, çelişik bir ruh haline bürünüp silinen Fransa) karşıtlığını, kadın-erkek çatışmasını vurgulayarak ıronık bir tonda anlatan Kıeslovvski. müzik ve renk öğesini "MavTdekı kadar yoğun olmasa da, öne çıkanyordu >ıne de. "!VIavi"nin öznelliğı yanında daha nesnel bir bakışın ürünü niteliğindeki "Beyaz", demir perdenin kalkmasından sonra değişim Festivali'nde genç yıldız Irene Jacob'a en ıyi kadın oyuncu ödülünü kazandıran Veronkjue'in Çifte Hayaö'yla, Hz. Musa'nm On Emır'ini yorumladığı on filmden oluşan "Dekalog" denemeleriyle yaygınlaşan ününü pekiştiren Kieslovvski. Dekalog'dan sonra seri film.çekmeyi alışkanlık edindı. \'e derken Fransız devrimınden dünyaya saçılmış. giderek yaşamın vazgeçilmez evrensel değerlenne dönüşmûş özgürlük, eşitlik. kardeşlik kavramlanna ilişkin bır üçlemeyle karşımıza çıktı. Bu trilojiye son ikı yılıaı hasreden Kieslovvski'nin, Fransız bayragmın renklerinden esinlenen bu "Üç Renk" denemesinin, gösterildiğı 1993 Venedik Fılm Festivali'nde en iyi film, en iyi kadın oyunu (Juliette Binoche) ve en iyi kameraman (Shnvomir İdziak) Altın Aslan'lannı kazanan ilk durağı, "Mavi"ydi. 68'in militan sinemacısı. günümüzün becerikli yapımcısı, Romanya kökenli, Yahudi Martin Kartmitz'in (MKZ) "MavTnin Venedik, "Beyaz"m Berlin, "KırmızTnın da 1994 Cannes festivallerine katılmasıyla güzel bir yapımcı düşünü de gerçekleştirdiği "Uç Renk" sensini, Onat Kutlar sayesinde izleyebildi. sinemaseverler, 1993-94 mevsimınde. Şimdiyedek söze. dile pek sığınmayan ve ahlaki tercihlerin ağır bastığı. hem gizemli hem de berrak olabilen öykülerin sınırlannı genişletip kamerasını bireyin derinlikJerine salan keskin ve düşündürücü filmleriyle zaman zaman seyircinin solugunu kesen Kieslovvski'nin adeta öncü bir romancının imgeleminden doğma, son denemesi "Trois CoııJeurs" üçlemesi, geçmışini unutmak ya da alın yazısına gömülmektense, kaybettığı kocasının yardımcısının aşkına karşılık vermeyi seçiyordu Julie. Dış dünyayla dondurulmuş ıssızlığını, Avrupa kentlerinde icra edilecek olan, kocasının yanm kalmış senfonisini tamamlamak isteyen Olivier'nin (Benoit Regent) aşkı ısıtıyor ve finalde bu aşk, kocasının başka bir kadından doğacak çocuğunun simgeledıği iyimserlikle birlikte bireysel özgürlük temasının önüne geçıyordu. Her zaman umudu ifade eden doğum olayı ve hıçliğe karşı (özgürlüğünü yitirme pahasına), aşkı kabullenmiş Julie'nin belli belirsız gülümsemesi de, "Mavi"nin fınalindeki iyimser mesajı ,. vurguluyordu.Kocasını, çocuğunu yitirmiş bir kadının toplumdan soyutlanmasını estetize eden, benzersiz Juliette Binoche'lu melankolik "Mavi" başyapıtının ardından, Avrupa'nın en büyük sinemacısı olduğuna iman ettığimiz Kieslowski'nın gedıkii senaristı Krysztof Piesiewicz'le birlikte yazdığı senaryoya dayanan "Üç Renk: Beyaz" hüzünle dengelenmiş, acı bir humoru banndıran. "mizahi bir kara fihn" denemesiydi. Yönetmenin aynntı kaçırmayan gözlem ustalığı, keskin humoruyla bezeli, kendine özgü kişisel üslubunun bir kez daha belirginleştiği "Beyaz", Fransız kansının (Julie Delpy) yataktaki başansızlığı nedenıyle bosadıgı, duygusal ve kınlgan bir Polonyalı kuafÖrün. Karol Karol'un (Zbignievv Zamachovvski) acıklı öyküsünü görüntülüyordu. Sembolik bır fable'dan hüzünlü bir farce'a doğru kolon vuran. sankı ölümsüz Şarlo'dan üstüne bir şeyler sinmış. aşk kırgını, umarsız ve Makyavelist. berber, işadamının seriivenını, Doğu-Batı (Polonya- rüzgârlannın estığı, vahşi kapıtalızmin saltanat sürmeye koyulduğu, üçkâğıtçılığın. >asadışılığın, dolandıncılığın dümen suyuna girmiş, ekonomık darboğazdakı, çataş bir Polonya panoraması çiziyordu. Kieslouskı'nin paletindekı beyaz renginın. örneğin orgazm ' t anında. beyazperdeyi boydan boya kapladığı, ironinin doruğa çıktığı bazı hoş sahneler içeren bu "neşeli kara fiüni", "Kırmızı" izledı. Özgürlük üstüne Juliette Bınoche'un solo döktürdüğü "Mavi"ylc. Polonyalı koca Z. Zamanchovski'nın kendısını boşayıp sokağa atan Parisli kansı J. Deipy'den intikamını alarak 1-1 'lik beraberliği sağladığı. eşitlik temasını arkalayan "Beyaz"ın ardından bu ilk ikı filmin ağırlığını da yüklenen "Kırnua", boş zamanlannda ona âşık bir fotoğrafçıya poz vererek modellik de yapan, Cenevre'de üniversite öğrencisı genç bir kızın, Valentıne'ın (Irene Jacob) ve feleğin çemberinden geçerek 60 yaşı devırmiş. yalnız, mutsuz, sinık, emeklı bir yargıcın (Jean Louis Trintignant), birtakım tesadüflenn sonucunda kesişen ilişkilen üstüne odaklanıyordu. "Kırmızj"nın j finalındeyse birbirlenni tanımaksızın. Manş Denizı'nde patlak veren bır kasırgayla batan fenbotlan denıze dökülerek kurtulabılen yolcular arasında, üçlemenin bütün kahramanlannı biraraya getinyordu Kieslovvski. Ve mavi-özgürlük, beyaz- eşitlik, kırmızı-kardeşlik temalanyla (ve bütün kanyeriyle) olan hesabını temizleyerek noktayı koyuyordu üstat. C. Atuf Kansu'yu andık ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Ozan Ceyhun Atuf Kansu, tlhanilhan Kitabevi'nde düzenlenen "İmza Günü Gibi" adlı toplantıda anıldı. Ozan Kansu. yaşamdan aynlı- şının 18. yılında sesiyle, "suretiyle", imzasıyla ve yeni ba- sımı yapılan kıtaplanyla aramızdaydı. Ceyhun Atuf Kansu adına her yıl verilen ödüllerin sahip- leri şair Abdülkadir Budak ve Salih Bolat'tn da kitaplannı imzalayarak katıldıklan anma buluşmasmda. Kansu'nun şiirlerinden bestelenen şarkılar seslendirildi. Kansu, kendi sesinden yaşamını ve şiiranlayışını anlattı. Kansu'nun kart- postal fotoğraflan ve imzasının bulunduğu kitap ayTaçlan, konuklara armağan edildi. Bilgi Yayınevi tarafından yeni ba- sımı yapılan "Sakarva Meydan Savaşı", "Halk Albümü", "Bir Kasabadan Resimler", "Güneş Salkımı", "SöyJev'i Okurken", "Atatûrkçü Obnak" adlı Kansu kitaplan, anma toplantısında satışa sunuldu. Ceyhun Atuf Kansu Şör Ödülü Gültekin Emre'ye Ceyhun Atuf Kansu Şiır Ödü- lü'nü, buyıl "TaşıSula"adlı dos- yasıyla Gültekin Emre kazandı. Emre, nısan ayı başında Anka- ra'da düzenlenecek törenle ödü- lünü alacak. Gülten Akın, Müslim Çelik, Refık Durbaş. Şükrü Erbaş, Ah- met Erhan, Bahar Göklerve Emin Özdemir'den oluşan Cey- hun Atuf Kansu Şiir Ödülü Seçi- ci Kurulu, bu yıl 41 yapıt üzerin- de yaptığı değerlendirme sonu- cunda ödülün "Taşı Sula" adlı yapıtıyla Gültekin EmreVye "oyçokluğu" ile verilmesini ka- rarlaştırdı. Kansu Şiir Odülü'nü kazanan Emre. 1951 \de Konya'da doğdu. Ankara Üniversıtesi Dil ve Tarih Coğraf- ya Fakültesi Rus Dilı ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. İlk şiiri 1977'de "Türkiye Yazılan" dergisinde yayımlandı. 1980 yılından beri Berlin'de yaşayan Emre'nin şiir kitapla- n şunlar: Kurşuni Bir Siperde, Bizsiz Gibi, Gece Düşleri, Aşk ve Minyatürler, Düşkuyusu (1991 Orhon Murat An- burnu Şiir Ödülü). Sıyaha Elvada. Emrenın üç ciltlık "300 Yddır Türkler Berlin'de" baş- lıkli belgesel çalışmasının ilkcıldı 1983'de yayımlandı. "Ya- nm Damla-Almanya'daki Türk Şiiri Antolojisi" 1993 'te çık- tı. "Parantez" şiir dergisinı yöneten Emre, bir süredirde "Şi- ir-lik"i çıkanyor PENALTI Sermet'e yeni 'Altnı Diaposon' ödülü Küitür Servisi - Fransa'da yaşayan dünyaca ünlü Türk pıyanisti Hüseyin Sermet, Maurice Ravel'in eserlenni yorumladığı CD'sı ıle "Altın Diapo- son" ödülü alarak başanlanna bir ye- nısıni daha ekledı. Dünyanın en tanınmış müzik der- gıleri arasında yer alan Diaposon, pi- yanıst Hüseyin Sermet'in yorumladı- ğı Maunce Ravel'in "GaspardDeLa Nuit", "Jeux D'Eau", "Le Tombeau De Coraperin", "PreludeIMenuet Sur Le Nom De Haydn" adlı eserlennın yer aldığı CD'ye "Altın Diaposon" ödülünü verdı. Dünya basınında adından övgü ıle söz ettıren Sermet'e Fransız basını da genış yer ayırdı. Le Monde De La Musıque dergı- si, martsayısmda Hüseyin Sermet'ın CD'si île ılgılı olarak: "Maurice Ra- veCin pKano eseıierinin o kadar çok kaydı var ki. sadece bütün imkânla- nnı kuUanabUen ve guçiö bir kişiliğe sahip biryorumcu yeni bir ka>ıt >ap- mayıgözealabilir. Hüseyin Sermet da- ha önce de Saınt-Saens'in, Alkan'ın \e Reynold Hahn'ın daha az tanınan eserlerini doldurmuştu. Eğer bugün Ravei'e el aOyorsa bu, rekabetin iizeL likle yoğun olduğu bir alanda söz sa- hibi oiacak düze>de olduğumı göste- riyor. Sermet'in "Gaspard De La Nu- it' yonımu hayranlıkuyandıracakbir berrakbkta. \orum. Ravei'in kendini kaptırdığını itiraf ettigi romantizmi fazla zorlamı>ı>r. Saf ve özümsenmiş bir müziksunuluyor. Bu iztenim * Pre- lude', "Menuet Sur Le Nom De Haydn' ve "Jeux D'Eau' adlı eserler- de de doğrulanıyor. Doaı ayarlama- nın bunca güç olduğu "Tombeau De Coupenn'e gelince. Hüseyin Sermet burada da Ravel srili zekâsını kesin bir şekilde ortava koyuvor. Ses denge^ si hep özenli, nüanslar büyük bir in- celikte ayarlannuş. Bu kaydın ikinci bölümünü güvenle bekleyebiliriz" yo- rumunu yaptı Hüseyin Sermet'ın şu ana kadar yaptıgı 10 CD'sınden 6'sına "*Altın Diaposon". 6'smdan 2'sıne "Yılın Altın Diaposon Ödülü'"nü veren Di- aposon dergısuse mart sayısmda Hü- seyin Sermet'ı, Ravel tarafından ya- zılmış olan eserin. en büyük duygu karmaşalannın egemen olduğu, çok zengın bır ıç dünyayı yansıttığını an- lamış olan ender yorumculardan biri olarak tanımladı. Dergide ayrıca, hem olağanüstü yetenekli hem de şaşmaz ıçgüdülere sahıp bır sanatçı tarafından sunulan Ravel'in yıllardır dınlenilen yorum- lann en etkıleyıcısı olduğu görüşüne yer venldi. Başanlannı dünya çapında kanıtla- van Sermet'e 1988 yılında Boğaziçi Üniversıtesi tarafından fahri doktora. 1991 yılında ıse Devlet sanatçısı un- vanı verildi. Hüseyin Sermet, aynca uluslararası bırçok ödüle sahip. Viyana Senfoni Orkestrası İstanbul'da KüitürServisi- Viyana Senfoni Or- kestrası; Cemal Reşıt Rey Konser Sa- lonu. Avusturya Lıselıler vakfı ve Avusturya Küitür Ofısı ışbırlığiyle. "Avusturya'nın Kuruluşunun 100. VV h" kutlamalan çerçevesinde. 25 ve 26 mart tarıhlerinde Cemal Reşıt Rey Konser Salonu'nda ikı konser vere- cek. Orkestra, George Pretre yönetı- minde vereceğı konserlenn ılkınde Mozart'ın "Obua, Klamct ve Fagot için Konçerto"su ıle Mahler'ın"5. Senfoni"sını: ıkıncisınde ise Çay- kovsld'nın "4. Senfoni"sını \e Ra- vel'in "Ma Mere L'Oye" ile "Bole- ro"adlı yapıtlannı seslendirecek. Türkiye'de ilk konserini verecek olan Viyana Senfoni Orkestrası. çey- rek asırdan ben Türkiye'ye gelen en büyük Avusturya orkestrası olma özelliğini de taşıyor. 100 yıldan bu yana varlığını sürdüren orkestra, ta- nhi boyunca senfoni edebiyatının bellı başlı eserlennın bır çoğunu ilk kez yorumlama unvanını elde ettı Bruckner'in 9. Senfoni si, Schönberg Guerre Lıeder bunlann arasında sa- yılabılır. Herbert Von Karavan (1950-60), W. Sawallisch (1960-70) gibi şef yönetıcilerin yanısıra L. Bernstcin. Lorin Maazel gibi orkest- ra şeflen de ilk Viyana sahnelenne çı- kışlannı Viyana Senfoni Orke^trası ıle yaptılar. Yılda ortalama 200 konser veren orkestra, birçok festıvale ve yurtdışı konserlere de katılıyor. Orkestranın Istanbul'dakı ikı konserini yönetecek olan şef Georges Pretre, Paris Konscr- vatuvan'nda eğıtım gördükten sonra genç yaşta Paris Opera Komik ve Grand Opera gibi kurumların orkest- ralannı yöneten bır şef. MEMET BAYDUR Yedi Hikâye 1.(Rüya) Su samuru gibi btr kadın, yanıbaşında çıplak sıga- ra içen adama bakıyor gözünü kırpmadan. Okşuyor adamı. Göğsünü, saçlarını okşuyor. Bazen göz gö- ze geliyorlar. Seni çok seviyorum diyor kadın. Gemi- ler diyor adam, buradan ne kadar küçük görünuyor. Öyle değil mi diyor kadın. Ağzını adamın boynuna bastırıyor. içine çekıyor kokusunu. Gözlerinı yumu- yor. Odanın penceresi yok. 2. (Aşk) Otobüste karnı burnunda genç bır kadın. Pırasa- nın püskülü sarkıyor filesinden. Her yer dolu, ama ka- labalık değil. Şişman, sanşın, neredeyse güzel bır adam yerini veriyor kadına. Göz göze geliyorlar bir an. Sevişmiş kadar oldular. Hiç kimse hiçbir şey an- lamadı. Yalnızca ikisi utanıyor bu durumdan. 3. (Nilüfer Sınıf Kapısında) Ne ince tannm, ne kadar narin! Yakışıklı bır iskelet sanki. Sürekli bir karış surat. Bana baktığı zaman, en az iki dakika bakıyor aralıksız. Anlar mı değeri mi? Göründüğü kadar sevımlt mıdır? Anlamayacak ne- yim var? Soluk almak ıstiyorum. YaJnızca onunla. 4. (Kahpe Dünya) Ağır, güzel, muhteşem bir boz ayıya benziyor adam. Avcunda sıktığı kehrıbar tespihe bakıyor. iki dişı, tabakası, çakmağı altın. Gelmeyecek. biliyor. Bohçası elinde, otobüs terminaline gitti yarım saat önce. O uzun saçlı, ince bıyıklı orospu çocuğuyla ka- çıyor. Terk ediyor onu. Adam tespihli elının tersıyle burnunu, gözünün yaşını sıliyor. Köy onun, kasaba onun. Terminal onun, otobüsleronun. Söğütler, saz- lık, göl, balıklar, nergisler onun. Her şey onun. Yine de biliyor onu durdurmayacağını. Terliğiyle oynayan kedi yavrusuna bakarak gözü yaşlı gülümsüyor. Bur- nunu çekiyor. Kahpe Dünya! 5. (Magdalena) Koşarak geldim beni çağınmadığı halde. Ellerı ka- nıyordu, bir de ayaklan. Saçlarından ayıkladım diken- leri. Kanlıydı gözleri. Gözyaşlarını öptüm. Avcunun içini, ayaklannı öptüm, bırde ağzını. Öptükçe iyıleş- ti, öptükçe dirildı sanki. Gözlerinı açtı, benı gördü. Gülümsedi ya da ben gülümsediğını sandım. Beni neden terk ettin diye sordu. Ben de onu soracaktım, beni neden terk ettiğini. Soramadan öldü kucağım- da. Kuş gibi. 6. (Söz) Zamanla sana Her şeyimi vereceğim. 7. (Salıncak) Tuhafîyeciyim ben. Akşamüstü oturuyordum pen- cerenin kıyısında. Kızlar avluda sek sek oynuyorlar. Oğlanlar bilye. Insanlar dolanıyor caminin çevresın- de. Tekir ile Sarman tetikte. Canım sıkkın. Boşa git- ti galiba bütün bir hayat. Bunlan düşünürken ben, bir sade kahve getirdi. Yüzüme baktı gülümsedi. Koku- sunu leylaklar gibi bıraktı, çıkıp gitti odadan Akşa- müstü oturuyorum pencerenin kıyısında. Yarın ona- racağım bahçedeki salıncağı. • Bu hafta yedı kısa hikâye çıktı torbadan. Adalet ba- kanından Küitür bakanına kadar bırbırinden değerli ınsanlann oluşturduğu yeni kabinemiz hakkında yaz- mak ıstemedi canım. Sürekli haklı olduğu halde ya da sürekli haklı olduğu için ha babam durmadan yar- gılanan sevgili Yaşar Kemal'i düşündüm. Ereğli'ye gitti aklım, kömür madenlerine. Sayın Korkut Bora- tav'ın Dünya Bankası üstüne yazdıklannı dıkkatle okumamız gerekiyor. Bunlan da yazmak gelmıyor elimden. Türk Dil Kurumu, öztürkçe, boz Türkçe üs- tüne yazmak da ıstemiyorum artık. Yüzlerce bırbıri- ne benzeme nedenden ötürü severek yazdığım bu köşe yazılanna bir süre için ara veriyorum. Yine bu- luşmak üzere sevgili okur. 1. TÜYAP İZMİR KİTAP FUARI 12.00- Panel. Anadolu'da Sanatçı veya Yazar Olnıanın Sorunlan Yöneten: Cem Ercıyes. Konuşmacılar. Faruk Şüyun, Şükran Yücel, M. Mahzun Dogan. Ramiz Dara. Düzenleyen: Dünya Kıtap 14.00 - Panel: Rıfat llgaz ve Mizah ' Metin Üstündağ, Atilla Atalay, Vedat Özdemiroğlu, Sunay Akın Düzenleyen: Çınar Yayınlan 16.00- Söyleşi: Gülmece Üzenne ' Muzaffer Izgü. Düzenleyen: Edebiyatçılar Derneği 17.00 - Söyleşi: Türkiye'de Karikatür < Turgut Cevıker. Düzenleyen: Güldıken Dergisi ANKARA / TÜRK ALMAN KARİKATÜR BLLUŞIVL4SI 14.00 - 17.00: Sempozyum Kankarürde Kadının Rolü (Franziska Becker), Karikatür ve Mesaj (Eray Özbek). Kadın Karikatürcüler(Pıyale Madra). Karikatür Üir Sanat mıdır? (Rudı Hurzlmeier), Kankatürcünün Toptumdaki Yeri (Erich Rauschenbach). Yer: Alman Kültür Merkezi BUGUN MÜZtK Judeo - Espanyol hamk müziğinin önde gelen isimlerinden Erensya Sefaradi Müzik Topluluğu'nun konseri saat 18.00'de AKM'de. Gıtarda Davit " Yanarocak, vurmalı sazlarda Gery Erdemanar \e vokalde Sara Yanarocak'tan oluşan topluluk Judeo - Espanyol dilinin özgün şarkılannı seslendirecek. TİYATRO 26. sanat yılını kutlayan Deneme Sahnesi, insan ilişkilerini ve toplumdaki cınsiyet çatışmalannı ele alan 'Sürüklenme' ve 'Düşünceler' adlı atölye tarzı oyunlarla saat 19.00'da Kadıköy Halk Eğitim Merkezi'nde seyirci karşısına çıkıyor. SÖYLEŞİ Bülent Akkoç'un 'Dünyada ve Türkıye'de Bilim Kurgu" üzerine söyleşisi saat 18.30'da Sahaf Cafe Kültür Merkezi'nde ızlenebilir. MÜZAYEDE Koleksiyon A.Ş. tarafından düzenlenen 'Sanat Eserleri, Tablo, Halı ve Tekstil Müzayedesi" saat 14.00'te İstanbul Pnncess Otel Balo Salonu'nda gerçekleştirilecek. Halil Paşa, Nazmı Ziya, Hoca Ali Rıza gibi Türk resim sanatının ustalannın tabloları teklif usulüyle satışa sunulacak. Evita'nm çekimi Macanistan'da BUDAPEŞTE(AA)- ABD'li ünlü pop yıldızı Madonna, Eva Peron rolünü oynadığı "Evita' filminin çekimlerinde bulunmak üzere Budapeşte'ye gidiyor. Jeremy Irons \e Antonio Banderas'ın da rol aldığı filmin Macaribtan'daki çekimlerinden sorumlu olan TMA prodüksıyon merkezınin biryetkilısi, tngiliz yönetmen Alain Parker'ın, Arjantin Devlet Başkanı Juan Domingo Peron'un ikinci kansının yaşam öyküsünü konu alan filmin Budapeşte'deki çekimlerinin nisan ayı sonlanna dek süreceğini belırttı. Macaristan Piskoposluğunun ise, film ekibinin Saint Etienne Kilisesi'ne girişine izin vermeyeceği bildınldi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle