25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 MART1996 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 ALLECRO EVtN İLYASOCHJ IDSO'ınm başarıh Bruckner yorumu Cemal Reşid Re> dermiş ki: "Kuzum, bu Bruckner senfonileri basüyor da ille velakin bitmek bilmryor!" Gerçekten An- ton Bruckner'ın (1824-1896), bu postro- mantik Avusturyalı bestecinin, en önem- li ürünlen olan dokuz senfonisi de alışa- geldiğimiz senfoni boyutlannı çok aşan; çalan için de, dinleyen için de birikim ge- rektiren yapıtlardır. Orkestralann programlanna Bruck- ner'in özellikle 5., 7. ve 9. senfonilerini almalan, topluluğun olgunluk düzeyini ölçen bir denek taşıdır. Senfoni orkest- rası üyelerinin hemen tümünün yer aldı- gı; bakjr çalgılann ayn bir tını özelliği kazandığı; yaylı çalgılardan özenli bir entonasyon bekJendiği; ses dinamikJeri- nin dantel gibi işlenmesinin gerektigi, kendine özgü gizemli ortamında, koca- man bir soluktur her biri. Ra<tyo3veTKT2yayınlan Istanbul Devlet Senfoni Orkestrası ge- çen haftaki programına ılk kez Bruck- ner'in 5. senfonisini almıştı. ŞefTadeusz Stnıgala'nın büyük gayreti ile ortaya çı- kan senfoninin yorumunda orkestra üye- lerinin de hafta boyunca yoğun bir çalış- ma temposundan geçtikleri belli oluyor- du. En azından 15 günlük bir prova dö- nemı gerektıren bu senfoniyi bir haftaya sıkjştırmışlardi. Programa başka hiçbır yapıt alınma- ması, yogunluğu dağıtmadan 80 dakika- lık senfoniyi dinleyebilmemizi sağladı. Kornolann diğer bakır çalgılardan ayn bir konuma alınması dengeli olmuştu. Cumartesi sabahki yorumda trompetler, trombonlar ve tahta üfleme çalgılar özel- likle övgüye değerdi. Ilk bölümdeki parçacıklara aynlmış doku iyice belirginleşerek yorumlandı. Ikinci bölümde yaptt daha bir akıcılık kazanmıştı. Üçüncübölümde, uzmanbir org yorumcusu olan Bruckner'in senfo- nik yapıda öngördüğü org sesleri tınla- dı. Onümüzdeki yıl orkestramızın biraz daha post-romantik yapıtı programa al- / stanbul Devlet Senfoni Orkestrası geçen haftaki programına ilk kez Bruckner'in 5. senfonisini almıştı. ŞefTadeusz Strugala'nın büyük gayreti ile ortaya çıkan senfoninin yorumunda orkestra üyelerinin de hafta boyunca yoğun bir çalışma temposundan geçtikleri belli oluyordu. T""\ rograma başka hiçbir yapıt alınmaması, l-J yoğunluğu dağıtmadan 80 dakikalık JL senfoniyi dinleyebilmemizi sağladı. Kornolann diğer bakır çalgılardan ayn bir konuma alınması dengeli olmuştu. Cumartesi sabahki yorumda trompetler, trombonlar ve tahta üfleme çalgılar özellikle övgüye değerdi. ması, Bruckner, Mahler, Rkrhard, Stra- uss deyişine üyeleri de. dinieyenleri de biraz daha alıştırması gerekır. Struga- la'ya bu yoğun çalışma haflası için teşek- kür etmeliyiz. Ancak konser salonlanndaki dınleyi- cilerin yaş ortalaması neden artık 50'nin üstünde olmaya başladı? Acaba gençler araMnda bir anket yapılsa, onlan salona çağırmak için açıklamalı gençlik kon- serleri koymak gibi giri^ıı:..^.o^ ojlu- nulsa nasıl olur? Örneğin geçen haftaki Bruckner'den her yaşta dinleyicinin öğ- reneceği çok şey vardı. Bu konseri radyodan dinlemek isterse- niz gelecek çarşamba gecesi 20.00'de Radyo-3'te Bir Konser programını ka- çırmayin. Bu akşarrı ayni programda ge- çen haftaki konseri, Mehveş Emeç'i din- leyebilirsiniz. Aynca, her cuma akşamı Arıkdralian Cumhurbaşkanlıgı Senfoni Orkestrası'nın konserleri canlı olarak Radyo-3'te yayimlanıyor. Cumartesi sa- bahlan ise TRT-2'de Konser Salonlan- mızdan programı, Türkıye'deki tüm kon- serlen değişimli olarak yayimlamakta. Seta TanyeTin resitali ve Hasharon Topluluğu Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda mart programı önceki aya göre oldukça yoğun gözüküyor. Yanndan sonraki programlar içinde Vlyana Senfoni Or- kestrası (26/3); Chick Corea Kuvarteti (24/3); IgorOistrakh resitali (23/3); Sit- kovetskykeman resitali (19/3) ve Purcdl Dörtliisii (14/3) klasik müzik dinleyici- sini ilgilendireceketkinlikler. Piyanist Seta Tanyel, önceki yıllardan başansfylabelleklerimizde kalmış bir pi- yanist. Buyıl lstanbul'daki resitalini baş- tan sona tanınmamış yapıtlara ayırmıştı. Brahms'ın Gluck'un Ballad'ı üzerine yazdığı çeşitlemeleri; Saint-Saens'in Gluck Alceste'sinde bale temalan üzen- ne Kapris'ini; Schanvenka'nın birinci sonatını, Moszkowski'nin üç parçasıni ve Bortkiewcz'in 9. sonatını çaldı. Bis- ler dahil olmak üzere baştan sona nota- dan çaldığına bakılırsa kendi de bu par- çalan yeni tanımaktaydı. Ikinci bölüm- deki yapıtlarda ilk bölüme göre daha bir kendine güvenli, tuşlara hâkim yorum sergiledi. Seta Tanyel'den daha rafine dinletile- re alışmıştık. Belki seçtiği program ne- deniyle bu kez etkileyici bir resital din- lediğimizi söyleyemeyiz. Dünya Kadınlar Günü'ne rastlayan 8 Mart gecesi Cemal Reşid Rey Salo- nu'nda da Alarko'nun sponsorlugunda bir kadın orkestrası yer aldı. Camerata "Ramat Hasharon" adlı kadınlar oda or- kestrası yine de bir erkeğin, Menahcm Nebenhaus'un yönetimindeydi. Toplu- luğun başlıca özelliği de kadınlann çalı- yorolmasıydı. Yoksanezengin bırsono- rite ne de kusursuz bir entonasyondan söz edilebilirdi. Gecenin en büyük zenginliği ise Suna Kan'ın Bach'ın Mi Majör konçertosun- daki solistliği oldu. Topluluğa can kattı Suna Hanım. Bu konserde dikJcate değer bir şey isesponsorludinletılenn nasıl da salonu doldurduğu. Cemal Reşid Salonu bu sponsorluk geleneğini kaybetmeme- li, müzikseverlerin tümü de bu etkinlik- lere sahip çıkmalı. Beyhan Murphy'nin yönettiği Modern Dans Topluluğu, 'Türk Koreograflan'nın galasını gerçekleştirdi 'Dansçının terî, izleyiciye sıçrayabilmeli' AHMETSAY ANKARA-Ankara Devlet Opera ve Ba- lesi bünyesındekı 'Modern Dans Toplulu- ğu', Türkıye'nın en dın sanat birimlerin- dendır. 1992'nin sonlannda kurulan toplu- luğun sanat yönetmeni ve başkoreografı olan Beyhan Murphy, bırkaç yıllık sürede gerçekleştırdıgı çalışmalarla 'çağdaş dans' sanatımn Türk kültürü ıçınde yeşerebilece- ginı kanıtlamıştır. Modern dansın ayırt edıcı özelliklerin- den bın, her çeşit mekânda gösten sunma avantajından yararlanarak kitlelerle bağ kurabılmesı, bütünleşebılmesıdır. Murphy şöylediyor: "Dansçınınteritzieyicisinesıç- rayabilmeli.'' Bu yaklaşımla göstenlen Türkıye'nın dört bucağma taşımak olana- ğı şimdiden yaygınlık kazanmıştır. Bale öğrenimıni Ankara'da yapan, daha sonra lngıltere'de on yedi yıl dansçı ve ko- reograf olarak çalışan Beyhan Murphy, 1992'de Türkıye'ye davet edildigi günden ben, yönettiği 'Modern Dans Topluhı- ğu'nun başansı için gereklı bulunan tüm donanımlan sağlamaya çalışmıştır: Yaban- cı eğitmen, yabancı koreograf ve maddi destek... Opera ve Bale Genel Müdürü H. Hüseyin Aİbuhıt'un da bu yenilikçı sanat devinımine olumlu yaklaşmasının başan- da payı vardır. Cumartesi akşamı MDT'nin 'Türk Koreograflan' galasını izledık. Bin- naz Dorkip Aydan, Yasemin Alnoklar, Ci- han Yöntem ve lhsan Bengier, 'Hars', •Mutasyon', KalkuıGideliın', DemliÇay' ve 'Onîar Kimdi Biliyor musun?' adlı ya- pıtlannı sergıledıler. Genelde modern caz ve halk temalanmızdan yararlanılan canlı, çarpıcı, kimı yerde iğneleyicı müzjklerin bestecilen ise Melih Seskır, Tuluyhan Uğurlu, Soner Özer ve Tevfik AkbaşlTydı Bu genç kuşak bestecılerin çağdaş dansa katkılan önemlıdır; ama asıl kazanım, or- taya konan bütündür: Türk koreograflar, Türk bestecıler, Türk sahne tasanmcılan, Türk eğitmenler, Türk dansçılar... Önemli birnoktayı dahabelirtelim: 'TürkKoreog- raflan' dizi yapınunı, Alman Kûltür Mer- kezı. Opera ve Bale Sanatlannı Geliştııme Vakfı, Bntısh Councıl ve MESA, katkıla- rıyla desteklemişlerdir. Yukandakı satır- larla genel bir çerçeve getırmeye çalıştı- ğım Modern Dans İbplulugu'nun amaçla- dığı estetik özü, çok yönlü kuşatmak. irde- lemek gerek. Bunu da yapmak istiyorum, ama daha geniş sınırlar içinde... 'Tûrk Koreograllan' galasındaki ızle- nimlerimı şöyle özetleyebilirim: Çağdaş dans anlayışını temsil eden bu topluluk, 'yaşanır oJan'ı, güncelliği, özgürlüğü, ye- nı keşiflen, gerçekçiliğı ve düşündürmeyı gündeme getıriyor. Dışavurumcu öğeler- den bolca yararlanması, bence insanlan- mızı 'güzeilikle dürtme' anlamındadır ve doğrudur, yenndedır. 'Erotca' ve Kadınlar Günü Geçen hafta sonu lonescu-Galati yöne- timındekı CSO'nun programı, ıkj görkem- li Beetboven yapıtından oluşmuştu: 'Ke- man, viyokınsel, piyano ve orkestra için' Op. 56 Konçerto ile 'Eroica' sanıyla bılı- nen 3. Senfoni. Üç solo çalgı ve orkestranın sorgulayıcı ve yanıtlayıcı karmaşık örgüsü. Beethoven gibi bir fılozofun beyin-yürek baglantıla- nnı açık bıçimde duvurur. Üçlü Konçer- to'nun solıstlen olan 'lsrad PianoTrio'nun bu kavrayıştan yola çıkan bir yorum getı- receğini umuyordum; ama bakın ne bul- dum: Çığlık çığlığa bir keman, cümle son- lannı bile umursamayan, hatta bazen aya- ğını pedalda unutan bir piyano, öte yandan yapıtın hakkını vermek ıçın bilinçle, duyar- lılıkla Beethoven'ı yorumlamaya çalışan bir viyolonseL.Ünlü 'İsrael Trio' bu muy- du acaba? Yoksa iki çalgıcının yerine yaş- lı akrabalan mi gönderilmıştı? Konserde Devlet Bakanı Avni Akyol ile Kültür Bakanı Agâh Oktav Güner. 'Ero- f ağdaş dans anlayışını temsil eden Modern Dans Topluluğu, anırolan'ı, güncelliği, özgürlüğü, yeni keşifleri, gerçekçiliği ve düsündürmcyi gündeme getıriyor.'Türk Koreograflan'nda Binnaz Dorkip Aydan, Yasemin Altıoklar, Cihan YÖntem ve lhsan Bengier; 'Hars", 'Mutasyon', 'Kalkın Gidelim'. 'Demli Çay' ve 'Onlar Kimdi Biliyor musun?' adlı yapıtlannı sergilediler. Genelde modern caz ve halk temalanmızdan yararlanılan canlı, çarpıcı, kimi yerde iğneleyici müziklerin bestecilen ise Melih Seskır, Tuluyhan Uğurlu, Soner Özer ve Tevfik Akbaşlı'ydı. ica'yı dınlerken nelerdüşündülerbilemem; ama bu yapıt ıçın ılk dıle getınlen tarihsel gerçek daıma şu olmuştur Beethoven, bu senfonisini Naporyon'a adamıştır. Fransız Devrimi'nin ılkeierini Avrupa'da ya>Tnak gerekçesiyle ordulan- nın başına geçen Napolyon'un aslmda ta- lancı bir sahtekâr olduğunu görünce, bu kezpartısyonun bınnci sayfasındakı 'ada- yış sözleri'ni karalamıştır. Ama öyle kara- İamış, Napolyon'un adını öyle bir çizmiş- tır kı kâğıt hırpalanmıştır. Ne dersınız? Önemli saydığım birnoktayı daha belirt- mek istiyorum bu fırsatla: Konserin sunul- dugu 8 Mart, 'Dünva Kadınlar Gfinü'ydü. Geçerlı tek ölçüt değil tabii; ama ben, pod- yumdaki CSO üyelenni saydım o akşam: 41 'i erkek, 25'i kadındı. Müzik, uygarlıgın göstergelennden bm... Suna Kan, pazar günü Bilkent Senfoni eşlığınde seslendırdıği Mozart re majör 'Koncerto'da. klasısizmın yalınlığını. do- ğallığını, ölçüiü biçıli tıtızlıgını. saflık ve temizliğini hepimizı hayran bırakan bir özenlesundu. IVIozart'kolay'gıbigörünür, oysa bu yalınlığın ardında, tanhte az rast- lanır bir ıncelik ve derinlik vardır. Açıkça- sı. Mozart yorumu «»rdur ve bu zor olanı Suna Kan gemal kişılıgıyle başardı. 01- gunlaştıkça, müziksel kavrayışını yüceltçn bırdehao, biranıt... Son yazımda Bilkent Senfonf ye ılişkin bırkaç soru sormuştum. Bilkent Müzik ve Sahne Fakültesi Dekanı piyanist Prof. Er- sin Onay,yazımın yayımlandığı gün soru- lan yanıtlamak ınceliğını gösterdı: Çalgı gruplannın podyumdakı dağılım biçiminı belirleyen 'oturtum'un degışken olması olağanmış. Anlıyorum: Yapıtın özelliklerine göre tını renklerinın gözetil- mesi, kimı zaman oturtum değişimıni ge- rektirebilir. Her konserde degışiklik. şaşı- lası bir tını arayışını sergılıyor demek... Orkestranın tanıtılmayısmagerekçe ola- rak Onay, kadrolann sürekli değışmesı ve gelişmesini gösteriyor. lkna olmuş degı- lim. Wemer Egk'ın yapıtian konusunda Ersin Onay'la anlaşmış sayılabıliriz: Ses- lendirilmek için yetmiş yıl bekleyen bir ya- pıt, pek cevherli olmayabilır... Bence bütün bunlaraynntı. Bilkent, Tür- kiye'nin beşinci senfoni orkestrasıdır ve önemlidir, değerlidir, bizimdir. Eleştirel planda akla bazı sorulann takılması, bu gerçeği değrştırmez. Festiva] yaklaşıyor Uluslararası Ankara Müzik Festivali, bu yıl 25 mart-26 nisan tarihlen arasında ger- çekleşıyor. Sevda-Cenap And Müzik Vak- fi'nın düzenlediği 13. festıvalın tanıtımı için 16 Mart Cumartesi günü, vakıf mer- kezindebirpanel düzenleniyor(Tel: 42706 55 ve 468 07 44). Panele gazetecı Şefık Kahranuuıkaptan, flûtçü ve eğitimci Ay- duı tlik ve gitarcımız Ahmet Kanneci katı- lıyor. Otuz beş etkınlığı kapsayan festival hakkında şimdiden geniş bilgı edinmek is- teyenlere duyururum. Bir opera gösteiTsiııiıı düşündürdükleri ÖNPERKÜTAHYAU İZMİR- Gitarcı Francisco Ortiz'in 6 mart çarşamba akşamı Atatürk Kültür Merkezi'nde verdiği ve yazık ki izleyeme- diğim resital, bu çalgıya merak saran gençlere çekici gelmiş olabilir; ancak ge- çen haftanın en ilginç etkinliği, 4 mart pa- zartesi akşamı DU Devlet Konservatuva- n Sabancı Kültür Sarayı'nda izlediğimiz, Carl OrfTun 'AJalh Ku' (Die Klüge) ope- rasıydı. Konservatuvar ögrencilerinin, üç konuk sanatçı ile birlikte sunduğu göste- ri her yönden başanlıydı. Piyano eşliğini, öğretim görevlisi AIi Ersümer yaptı. Şu var kj IZDSO'nın hafta sonu dinle- tisini biryana bırakarak yazıya 'Akjllı Kız' ile başlamamın nedeni, gösterinin kendi- si degildir. Yapıtı sahneleyen ögretim gö- revlisi ve degerlı opera rejisörü Sayın Nec- det Aydın'dan söz etmek istiyorum. Aydın, 1956'da Ankara Devlet Konser- vatuvan'nı bitirdi; ilk rejisörlük çalışma- lanra Saadet Ikesus Altan ve Aydın Gün ile yaptı. Ardından, Italya'da 'Academia d'Arte Dramatka'da. ABDde ve Polon- ya'da çeşitli kurslara katılarak bilgi ve de- neyımini genişietti. 1960'Iann sonuna yaklaşıldığında artık o da söyleyecek sö- zü olan bir sahne yetkilisiydi. Ne var ki Aydın'ın müzikli dram alanındaki önemi, tıpkı yabancılargibi opera sahneleyen bir Tûrk olmayıp mesleğini belirli bir sanat ftlsefesinin yörüngesine oturtma gereği- nı duymasıydı; şöyle ki: Türk ulusu, gü- zel sanatlann değerini bi- len bir toplumdu. Onun sanatla bütünleştirilmesi kalkınmaya hız kazandı- racak, toplumumuzun çağdaş kimligini belirle- yecekti. Aydın, bu savaşı- ma kendi sanat dahyla ka- tılmaya çalıştı. Operayı çeşitli halk kannanlannın ayagına götürme dûşün- cesiyle 1970 başlannda 'Gezki Opera'yı kurdu Kendisine sadece bir avuç meslektaşı yardımcı olmuştu. Dekorlar, evinin bahçesinde hazırlandı; pi- yano eşliğini, eşi Sayın Bflge Aydın yaptı. Böyle- ce, az kjşiyle oynanabilen kolay operalaria ülkenin Necdet Aydın çeşitli yöreleri dolaşıldı. Bu çalışmanın duraklamasından sonra sa- natçı, benzer etkinlikleri Ankara Devlet Konservatuvan öğrencileriyle ortaya koy- du. Mozart'ın 'Bastien und Bastienne'si- ni, 'Ahmet ileAyşe' adı altında Ankara'nın köylerine taşıdı ve halkın coşkulu ilgisiy- le karşılandı. Kendisine göre doğru olanı yapmakla yükümlü opera rejisörü, kalıplaşmış yaklaşımlardan sıynlmalıydı. Böylece )970'lerde, yine İconservatu- var ögrencilenyle Ankara'da Bach'ın 'Kahve KantaO'nı Türkçe olarak sahnele- di. lZDOB'nin ilk müdürü olarak ve bu görevi bittikten sonra Izmir'de de özgün çalış- malarvaptı. Lortdng'in 'Çar ve Dûlger'i ile Ot- to Nicolai'nin 'Wind- sor'un Şen Kadınlan'nı sahneledi. Bu ikinci ça- Iışmasındaki bazı yak- laşımlan nedeniyle hak- kında soruşturma bile açıldı. Kurumun ilk yıl- lannda, kolay ve kısa yapıtlarla operayı çevre illere götürebilmek için sürekli çalıştı. Sanatçının 'ışık Mok- lanyla' 'Akıllı Kız'daki sahneyi karakterlere ve konuya göre yedi mekâ- na ayırması, böylece ko- nunun akışına süreklilik ve devingenlik getirme- si, onun bugüne dek sergilediği özgün yaklaşımlarzincirinin ilginç bir halkasını oluşrurmaktadır. Değerli hocamız, şu anda DÜ Devlet Konservatuvan 'nda sahne ve 'opera ana- Bzi'dersleri vermektedir. Böylece bu alan- daki deneyim birikimini bütünüyle ögren- cilerineaktarma fırsatını bulmaktadır. Bir operayı heryönüyle inceleyıp çözümleyen kitaplar hazırlamak, Aydın'ın son günler- deki başka bir uğraşıdır. • • • IZDSO'nun I -2 mart günlerinde verdi- ği dinletileri, RengnnGökmenyönetti. Ilk yapıt olan A. VTvaldi'nin do minör vıyo- lonsel konçertosunu, İZDSO üyelerinden Hakkı Çoban seslendirdi. Orkestradakı görevinden artan zamanını oda müzigi et- kınlikleriyle değerlendiren Çoban, solocu olarak kuşkusuz iddia sahibı değil, ama oldukça yumuşak ve müzikal çaldı. Or- kestra eşligi iseçembaloefektini saglayan elektronsal düzenegin teneke sesleriyle donanmıştı ve orta karar nitelikler taşı- yordu. Ikinci yapıt, R. Schumann'ın Op. 54 la minör piyano konçertosuydu. Bu lirik konçertoyu seslendiren ttalyan piyanist Marcella Crudeli, Pans'in 'EcoJeNonpa- le de Muskjue' kurumu ile Italya'da 'Aca- demia Pescarese'de ileri piyano kurslan vermektedir. Crudeli'nin güçlü bir piyano teknigi var. Bis olarak çaldıgı Prokofîef in üçün- cü sonatı. bunu her yönden kanıtladı; an- cak Schumann'ın konçertosu bence doyu- rucu degildi. Sanatçının tuşe tekniği epey batıcıydı. Birinci bölümde, ikinci temaya değin olan kesimi iyice ağir alması, son- ra birden hızlanması, müzikal birespri ge- tirmedi. Çok hızlı alınan son bölümde orkestra- nın çaldıgı geliştirim. rahat ve temiz de- ğildi. Güzel bir lied sayılan ikinci bölüm- de (lntermezzo), yaylılann piyanoyu ya- nıtlayışı, birliktelik yönünden sağlamlık taşımıyordu. Her üç bölümde pıyanonun duyurdugu bazı hızlı geçitler, yeterli net- likte ortaya çıkmadı. Dinletinin son yapıtı, W. A. Mozart'ın No. 38 re majör 'Prşg' senfonisiydi. Bi- rinci bölümün Adagio girişindeki yoğun polifonluk ve tragedya, inandıncı bir bi- çimde belirtilemedi. Asıl bölüme geçilip de temalar sergilenmeye başlandığı za- man ise orkestra, Gökmen'in hızına yetiş- mede zorlandı. Mozart'ın bu senfonide öznel bir nitelik gösteren kimligini (belki de gerçek kimligini), bölümün geliştirim yapılan kesiminden başlayarak tanıyabil- dik. Orkestra, beklenen yorum düzeyine ulasmıştı. Ikinci bölümde de lirik bir Mo- zart müzigi vardı. Çağdaş orkestra konçertolannı akla ge- tiren son bölümde (presto) senfoninin ba- şındaki orkestradan iyice uzaklaşmıştık. Genellikle canlı ve temiz bir Mozart ses- lendirmesinin tadına vardık. Mozart'ın senfonisine başlanacagı sırada bazı or- kestra sanatçılannın, boşalan koltuklara bakarak gülümsemesi bana pek dokundu. Genellikle profesyonellerin başını çekti- ği bir bölük dinleyici, salondan aynlmış- tı. Izmir dinleyicisi, bu kötü alışkanlığını bir türlü bırakamıyor. Bilmem ki ne yap- malı? En iyisi, Sayın Necdet Aydın'a baş- vurmalı. Sanatçı, belki Orff'un yarattığı 'Alalh Kız'ı Atatürk Kültür Merkezi'ne getirir ve aklı sayesinde kral kansı olma- yı bile başaran bu temiz yürekli köylü kız. Izmir'deki orkestra dinletilerinin yıllan- mış sorununa bir çözüm bulur. DUŞUNCEYE SAYGI MEMET FUAT Nedip Eskiyen Mehmed Kemal "Cumhuriyet"\tek\ köşesinde Ne- cati Cumalı'ntn şiirlerinden söz ederken şöyle diyor; "Bakıyorum, şiir eskimiyor, gün geçtikçe tazeleni- yor." Yazar bunu söylemek gereğini duyduğuna göre, şi- irlenn de zamanla eskidiğı konusundakı genel kanının baskı alanında. Hepimiz öyleyiz. "Eski" sözcüğünün değişik anlamlan yüzünden, şiirlerin de eskidiği görü- şüne sessizce boyun eğiyoruz. Necati Cumalı'nın "Günaydın tavuklar, horozlar" di- zesındeki tazeliği yıllar sonra aynı coşkuyla tadınca, Mehmed Kemal herkesle paylaşmak istemiş olmalı ge- nel kanıya uymayan bu sezgisinı: "Bakıyorum, şiır eskimiyor, gün geçtikçe tazeleni- yor." Ne kadar doğru!.. Içime işlemiş şiirieri düşünüyo- rum: Taptaze, pınl pınl hepsi... Peki, neden karşı çıkmamışız, neden boyun eğmişiz şiirlerin de eskidiği görüşüne? "Eski" sözcüğünün olumsuz değerlendirme yapma- yan, zaman içindeki öurumu bıldiren anlamlanna kan- mış olmalıyız: 1. Çoktan ben var olan, üzerinden çok zaman geç- miş bulunan, 2. Geçmiş çağlardaki, 3. Bir önceki ya da öncekiler arasında bulunan... Oysa "Eski" şu anlamlara da geliyor: 4. Geçerli olmayan- Eskimoda, 5 Kullanıla kullanıla yıpranmış, harap olmuş... Aynca, "yazareskisi", "sporcu eskısi" gibi, durumu- nu, dolayısıyla saygınlığını yıtırmeyı belirten alaycı, kü- çümseyici bir kullanımı da var... Bir şeyin eskidiğinden söz edildiğinde ise genellikle sözcüğün olumsuz anlamlan ağıriık kazanıyor. "Bu şiireskimış" derken, üzerınden çok zaman geç- tığıni belirtmiyoruz, bugün için geçerlı olmadığını, mo- dasının geçtığinı söylüyoruz. Necati Cumalı'nın "Günaydın tavuklar, horozlar" şi- iri "eski" bir şiır: Yıllar önce yazılmış, şairin 1943'te ya- yımlanan ilk kıtabı "Kızılçullu Yolu"nda yer almış... Ama ellı uç yıllık bu eskiliğe karşın, "eskımemiş"... Pekı, eskiyen şiır yok mu? Olmaz olur mu? Benim anladığım, Mehmed Kemal, "Bakıyorum, şıir eskimiyor, gün geçtikçe tazelenıyor" derken şiir diye yazılan her şeyin değil, "iyı şiir"\n bir niteliğine parmak basıyor, "iyi şiir"in eskimediği konusundakı saptama- sını paylaşıyor okurlanyla... Bu bir ölçüt olarak da alınabilir: "İyi şiir eskimeyen, gün geçtikçe tazelenen şiirdir." Peki, iyi şiirlenn eskidiği hıç görülmez mı? Eskimemek ölçütlerden yalnız bıri... Başka ölçütler de var. Onlara vurulmuş, iyi şiir hırka- smı giymiştir. Zaman içinde eskirse, çıkaracak mı o hır- kayı? Çıkarmayabıhr... Aykın bir örnek uzerınde düşünelim: Divan şiiri zaman bakımından "eski" bir şiir, üstün- den yüzyıllar geçmiş, aynca "eskimış" bir şiır, günumü- zün yazınında yen yok. Ama birçoklannca "iyi şiir" ol- duğu kabul edılıyor. Demek ki iyi şıir de eskiyor.. mu diyeceğiz?. Hayır, hayır, şiır değil eskiyen, dil eskiyor. Dıvan şnrinin "iyı şıir" olduğunu kabul edenler, eski- yen dilin altındaki şıın, eskimeyen şıırı görebilenlerdir. Dilin yanı sıra anlayışJar, konular, temalar da eskiyor, ama "iyı şiır", ustü örtülse de, eskimemekte direniypr_ BÖytesine ayn döşünu'lmeleri doğru mu?: , -.rT.otu Şiir dılden nasıl ayrılabılır? Bütünüyle ayrılamaz. Nerdeyse ikısı bir gıbidirler. Ama büsbütun aynlamadıkları da soylenemez. O za- man şiir çevınsı dıye bir şey olmazdı. Şöyle diyelim: Dil, anlayışlar, konular, temalar eskir, "iyi şiir" eski- mez, gün geçtikçe tazelenir... Necati Cumalı'nın "Günaydın tavuklar, horozlar" şi- irinin, elli üç yıl sonra da taptaze kalması, bence, şairin kişisel başansını aşan bir şey... Şiirimizin çok yönlüleşmesi, konulann, temaların bü- yük bir çeşitlilik kazanması, en önemlısı de yazındilinin konuşma diliyle iç içe geçmesı, 1940larda değişik an- layışlarta sanat alanına giren çok sayıda genç yazann ortak başanlannın sonucudur. Necati Cumalı'nın en yeteneklilerinden bın olduğu bu yazariar, elli yıl gibi kısa bir sürede, yazınımıza, çağdaş içerikli, hersınıftan insanımızın duyariığını yansıtan, hal- kımızın konuştuğu dili anlatım gücü yüksek bir yazın di- li düzeyine çıkaran büyük bir kıtaplık yarattılar. Bugün Türkçenin başyapttları, örnek alınacak nite- likte kitaplan var... TÜYAP İZMİR KİTAP FUARI 12.00 Panel: "Nasrettın Hoca Kimdir?" Atılla Erden, Hasan Özdemir, Savaş Ünlü ' Düzenleyen: Edebiyatçılar Derneğı. 14.00 Doğan Cücenoğlu ile Söyleşi - Bir Yaşam Felsefesi "Kalite" / Düzenieyen: Sistem Yayıncılık. 16.00 Söyleşi: "Çağdaş lngiliz Şiiri" , Sunan: Prof. Dr. Cevat Çapan / Konuşmacı: Roger Mc Gough (Liverpool Beatles Dönemi Şairi)/ Düzenleyen: British Council. 18.00 Panel: "Semih Balcıoğlu ve Sanatı" Alpay Kabacalı, Turgay Gönenç, İsmail Sivri Düzenleyen: Pen Yazariar Dernegi YUSUF TAKTAK I M 1 3 M A R T - S N İ S A N 1 9 9 6 YAPi KREDİ SANAT GALERİSİ UI CaOdes. ZS5 Sryoî'u 80050 Istarbul Telcfoo 10Z121 252 47 00/257 YAPİ KREDi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle