Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
11 MART1996 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMI
Kamunun 5 kara deliğinden biri olarak gösterilen birlikler, tek çatı altmda özerklik savaşı verecekler
Üretici, demokrasi için örgüdeniyorTAHSCVAKÇA
Tanm kesimi de ANAYOL koalisyo-
nundan. ekonomik sorunlann çözümü-
nün yanı sıra demokrasi de bekliyor.
Ekonominın beşkara deliğinden biri ola-
rak tanımlanan Tanm Satış Kooperatif-
len BirlikJeri'nin özerklik ve demokra-
tikieşme arayışı, üretici kesimınde bir
güçbirliğini ortaya çıkardı. ANAYOL'un
koalisyon protokolüne de gıren "birKk
yönetimlerinin özerkleştirilmesi" konu-
su, ay sonunda Izmir'de düzenlenmesi
düsünülen ve birlik genel müdürlerini
bir araya getirecek toplantıda ele alına-
cak.
Birlikler, kendilerine mali ve demok-
ratık özerklik kazandırmayı amaçla-
yan;fakat DYP-CHP koalisyonu döne-
minde ortaklann çekişmesi sonucu Mec-
lis gündemine giremeyen "Tanm Saüş
Kooperatifleri Biriikleri yasa taslağTnı
Meclis'ten geçme sürecini çabukJaştır-
• Birlikler, kendilerine mali ve demokratik özerklik kazandırmayı amaçlayan; fakat DYP-CHP
koalisyonu döneminde ortaklann çekişmesi sonucu TBMM Genel Kurul gündemine gelemeyen
"Tanm Satış Kooperatifleri Birlikleri yasa taslağı"nın Meclis'ten geçme sürecini çabuklaştırmak için
üst birlik oluşturarak yeni hükümete baskı yapmaya hazırlanıyor.
manın yollannı arayacaklar. 16 koope-
ratifîn oluşturacağı üst kurulun birlikler
adma tek ses olarak, hükümet organla-
nyladiyaloğagireceği öğrenildi. Ustor-
ganın kurulması karannın şu ana dek
Çukobirlik, Fiskobirlik ve Tariş'e bağlı
birliklerin genel lcurullanndan geçtiği,
genel kurul dönemine giren diğer bır-
liklerde ise konunun yaktnda ele alina-
cağı belirtildi. 1969 yılındanbu yana ko-
operatif birliklenne para aktararak des-
tekleme alımı yaptıran hükümetlerin,
mali desteği gerekçe göstererek birlik-
lerin yönetim lcurullanna iiye soktuğu-
nu belirten Çukobirlik Yönetim Kurulu
Başkanı Fevzi Şen, krizden sonra hükü-
metin birlıklen yüzüstü bıraktığmı söy-
ledi 5 Nisan'dan sonra bir sistem boşlu-
ğu doğduğunu kaydeden Şen. "26yıl bo-
yunca de%let ve birlikler iç içe geçti diyc
diişünürkcn. iki yıidan bu yana de\let
elini çekti. Biz de birliklerin. mali ve ida-
ri konularda yeniden yapılandırmaya gi-
dilerek 3 yılda kendi avaklan üzerinde
duracak halegetirilmesini istiyomz. Des-
tek birden çekilmemeüdir" dedi.
Tariş Genel Müdür Yardımcisı Seta-
hattin Gürsoy ıse birliklerin 26 yıldır
alım-satım ve personel polıtikalannı
kendilennin belirleyemediğini belirtti.
KJT'lergibi kullamîarak bilançolannın
sürekli zarar ettirildiğıni savunan Gür-
soy, zarann işletmelerden değil, devle-
tin sürekli müdahalelerinden kaynaklan-
dığını ileri sürdü. Gürsoy. "Ürün alım-
lannı iki yıl boyunca kendi imkânlan-
mı/la gerçeklestinlik ve başanlı olduk.
Demek ki, mevcut problcmlcrimizin za-
mana yayılarak çözümlenmesi halinde
kendi imkânlarunızla ayakta durabile-
ceğjz" dedi.
Fiskobirlik Genel Müdürü Kaam
Türkmen isehükümetin birlikleri sırtın-
dan atmaya çalıştığını savunarak şöyle
konuştu: "Haziran ayında TBMM AH
Komisyonu'na sunulan yasa taslağı,
DYP'li milletvekilleri tarafindan yapılan
müdahalelerie değiştirildi ve bu yüzden
yasayı giindeme getiren CHP'li bakan
Hasan Akyol tarafindan geri çckildi.
Sonrasında da seçim gündeme geldi."
Birliklerin Zıraat Bankası na olan
borçları
(devletin kefil olduğu)
Çukobirlik
Fiskobirlik
Trakyabiriik
Antbirlik
Güneydogubirlik
Karadenizbirlik
Marmarabırlik
Tariş Uzüm
Tariş Zeytınyağı
Tariş incır
Tariş Pamuk
Tiftıkbiıiik
Gülbiriik
Kayısıbirlik
Kozabiriik
44.3 tnlyon
29.2 trilyon
12.8 tnlyon
6.1 trilyon
4.2 trilyon
2.4 trilyon
4.8 tnlyon
7.6 trilyon
3.1 trilyon
463 milyar
218milyar
438 milyar
285 milyar
102 milyar
287 milyar
Ocakta yürürlüğe giren yeni ithalat rejiminde balık ve diğer deniz ürünü ithalatından alınan vergi sıfırlandı
Tarımda Avnıpa'ya flk ödün: BabkçılıkHULYAGENÇ
Tanmsal ürünlerde yeni avan-
tajlar peşinde koşan AB'ye "ilk
ödün" balıkçıhkta verildi. Güm-
rük birliği anlaşması çerçevesin-
de sanayi ürünlerinde gümrükle-
rin sıfırlanması ile yetinmek is-
temeyen AB, buğday ve arpa
başta olmak üzere birçok tanm
ürününde ve hayvancılıkta pa-
zarlıklan sürdürürken ilk avanta-
jını, 1 ocaktan itibaren yürürlü-
ğe giren yeni ithalat rejiminde
balık ve diğer deniz ürünlerin-
den alınan verginin sıfırlanması
ile yakaladı.
Gümrük bırliğine adaptasyon
çerçevesinde hazırlanan eski it-
halat rejiminde AB ülkelerinden
ithal edilen balıklardan yüzde 2
oranında gümrük vergisi alındı-
ğını vurgulayan Tanm Bakanlı-
ğı Türkiye AB Ekonomik ve
Teknik llıgkıler Şube Müdürü
Nunıllah Ozcan, bu oranın yü-
rürlüğe giren yeni ithalat rejimiy-
le bırlikte sıfirlandığını dile ge-
tirdi.
Diğer dünya ülkelerinden alı-
nan yüzde 10'luk verginin yeni
ithalat rejiminde de sabit ruruldu-
gunu hatırlatan Özcan, yüzde
27'lik CİF bedelinin ise AB ve
diğer dünya ülkelerinden alın-
maya devam ettığını söyledi.
AB ile tanm ürünlerinde pa-
zarlık görüşmelerinin sürdüğü-
Avrupa Bûiiği tanmsal ürünlerde istediği ayncalıklann ilkini balık ve deniz ürünü ithalabnda elde etti.
nü belirten Ozcan, tanm ürünle-
rinde belli oranlarda taviz veril-
mesınin kaçınılmaz olduğunu
vurgulayarak eylül, ekim ayla-
nnda başlatılan görüşmelerin.
şubat ayında da devam edeceğı-
ni bildirdi.
Tanm üriinlerindeki tavizlerin
ortak tarım politıkasma uyum
kapsamında venlmesi gerektiği-
ni söyleyen Özcan, karşılıksız
venlecek ödünlerde Türkiye'nin
dezavantajh çıkacağını belirtti.
Türkiye'nin hububat, şeker, süt-
tozu ve temel tanm ürünlerinde
ithalatcı konuma düşmesıni fır-
sat bilen AB ülkelerinin bu du-
rumu pazarlık konusu haline ge-
tirdiğini belirten Özcan, AB'nın
ıthal edılmesı zorunlu olan bu
ürünler için Türkiye'den '0' güm-
rüklü özel tarife konusunda bas-
kı yaptıklannı bildirdi.
AB ülkelerinin 'Türkiye nasıl
olsa bu ürünleri ithal etnıek zo-
nında kalacak' görüşünü ılerı
sürerek önceliğın kendilenne ve-
rilmesını talep ettiklerinı kayde-
den Özcan, özel tarife ile gürn-
rüklerin sıfırlanması önerisine
sıcak bakmadıklannı vurgulaya-
rak, ancak gümrük vergisi oran-
lannda indinme gidilerek ödün
venleceğini bildirdi.
Yeni ithalat rejiminde AB'den
gelecek balıklara sınırlama geti-
rilmezken Arjantin, Brezilya,
Ekvador, Kolombıya, Meksika,
Peru, Şili menşelı ve çıkışlı ba-
lık ve deniz ürünlennin ıthalatı,
Tanm Bakanlığf nın ıznine bağ-
landı.
Hamsi unu üreten
fabrikalar kapanıyor
CEMİLCİG.ERİM
Balıkçılann teknolojının son
harikası olan sonarlan
kullanarak kümelendıklen
yerlen bulmasıyla, deniz
değıştiren hamsı, fabrikaların
kapılanna da kılıt vurdurmaya
başladı. Karadeniz 'de 4 balık
unu yağı fabnkası üretıme ara
vermek zorunda kalırken
günlük kapasıtelen 6000 ton
olan 16 fabrika da bu av
sezonunda âncak 15 gün
çalışarak 90.000 ton hamsı
işleyebildiler. Türkiye'nin balık
üretiminin yüzde 85'ınin
sağlandığı Karadenız'de bu
oranın giderek düşmesı
nedenıyle balıkçılık tehlıke
sınyallen vermeye başladı.
Samsun Yakakent ve Smop
Gerze'de Sursan brıkalannın
genel müdürü Gürcan HamsicL
"Günlük kapasitesi 6.000 ton
olan balık unu \ağı fabrikalan
tam kapasite iie ancak 15 gün
çalışabildUer.
Balık unu vağı fabrikalannın
kapasiteieri Türkiye'de istihsai
edilen hamsrye göre çok yüksek.
Balık unu ve yağı fabrikalanna
yön verilmesi gerekiyor. Bu yıl
hamsi Giresun'a bile gelemedi.
Geçmiş vülarda 400-500 bin
tonlara ulaşan istihsai \ardı.
Bunun normali 300 bin tondur.
Filolann bü>ümcsi. aşın
avlanma, bu avcılığın istihsalini
düşürdü" dıye konuştu.
Balık ürünleri fabrikalannın
sayısının hızla artmasının
yanlışlığı üzennde duran
uzmanlar ise "Bu fabrikalann
hamsi balığı isleme kapasiteieri
6000-7000 ton/giindür.
Fakat bu kapashelerinin çok
azını kullanabildikleri için
fabrikalann talep baskısı
sürekli olarak \öre
balıkçılann ın üzerinde
arrmakta. onlan hatalı
avlanma>a zorlamakta vt çok
güçlü teknelerie katliam
\aptırılmaktadır. Yıllık deniz
ürünleri ürerimi 13 mihon ton
olan İspaına'da bile balık
ürünleri fabrikalannın toplam
kapasitesi Karadeniz
bölgesindeki fabrikalar
kadardır" şeklınde konuştular.
DUNYA EKONOMISINE BAKIŞ /ERGiNYiLDizoĞLu/mv»u
» nsan topluluklan tarih boyunca kendilerini et-
Ikileyen, karşısında çaresiz kaldıklarını düşün-
dükleri gelişmelerin yarattığı ruhsal gerginli-
ği azaltmak için akıldışı açıklamalar, mitler ya-
rattılar. Bugün yine böyle bir mitle karşı karşı-
yayız. Globalleşme kavramı, hemen tüm eko-
nomik ve polrtik süreçleri açıklamakta adeta
bir anahtar gibi kullanılmaya başlandı. Ancak
bu mit, bizim çaresizliğimizin yarattığı gergin-
liği azaltmak yerine, "çaresizlik hissinı arttır-
mak gibi bir işleve sahip." Globalleşme süre-
cinin, etkilerinin ve özgünlüğünün abartılması-
na karşı bu sütunlarda çok tartıştık. Bu kavra-
mın, sermayenin yapısal krizi içinde, uluslara-
rası düzlemde yaşadığı yeniden yapılanmaya
direnmeyi kırmak üzere harekete geçirildiğini,
giderek de emperyalizm kavramını silmek için
kullanıldığını vurguladık. Geçen haftalarda ya-
yımlanan çok kapsamlı iki çalışma, bir krtap ve
birtebliğ, tüm bu tespitlerimizi ve kaygılanmı-
zı destekler nrteliktey-
di: Paul Hirst and
Grahame Thompson
(1996) Globalization in
Question, Polity
Press; Jeffrey G. Wil-
liamson (Harvard Uni-
versity - Ocak 1996)
"Globalization and
Ineçuality then and
now: The late 19th
and 20th Centuries
Compared." Ameri-
can Economic Asso-
ciation Ocak Toplantı-
sı. (1)
Çağdaş Mitler-II
mekten başka seçenek yoktur.
Hirst ve Thompson'ın çok geniş bir veri ta-
banına ve kaynakçaya dayanan araştırmasının
sonuçlan, bu miti tuzla buz ediyor. VVilliam-
son'ın yine çok uzun birdönemi (1800'den bu
yana) kapsayan bir veri tabanına dayanan ve
diğer geniş ölçekli araştıımaları da göz önüne
almayı ihmal etmeyen tebliği ise globalleşme-
nin geçmişte yaşandığını ve gelir dağılımını
bozduğu için hükümetlerin sonunda bu global-
leşmeye karşı tutum alarak süreci, 1913-1950
arasında tersine çevirdiklerini savunuyor ve
bugün de benzer bir süreç yaşandığına dikka-
ti çektikten sonra soruyor: "Yine globalleşme-
den gen dönüş olurmu dersiniz?"
ke dışında "///. Dünya" ülkelerine doğru, "mu-
azzam" bir kayma olduğu fikrini de çürütüyor.
Gelişmekte olan ülkelerın dünya ekonomisi
içindeki payı hâlâ son derecede küçüktür. Ya-
tırımları ve sermaye hareketleri, ağırlıklı olarak
gelişmış ülkeler arasında gerçekleşmektedir.
Dünya ekonomisi de öyle ileri sürüldüğü gi-
bi "gerçekten globalleşmiş" değıldir. Serma-
ye hareketleri ve ticaret, esas olarak Avnjpa,
ABD ve Japonya üçgeni içinde gerçekleşmek-
tedir. Üstelik "globalpiyasalar", tümü ilekont-
rol dışı da değildir. En büyük üç ülke, ABD, Ja-
ponya ve Almanya, politikalannı koordine et-
tikleri zaman mali pıyasalara etkili bir şekilde
müdahale edebilmektedirler. Devletlerin, özel-
Globalleşme
Gittikçe yaygınla-
şan, yaygınlaştırılan
inanca göre çağımız-
da, toplumsal yaşamı-
mızın büyük bir kısmı
global bir süreç tara-
findan belirleniyor ve
böylece, ulusal kültür-
ler, ulusal ekonomiler
ve ulusal sınırlar çözü-
lüyor (işçi sınıfının na-
sıl "çözüldüğüne" (!?)
geçen haftadeğinmiş-
tik).
Gerçek bir global
ekonomi, ya oluşmuş
ya da oluşma halindedir. Bu yüzden ulusal
ekonomi yönetimi gittikçe anlamsız bir hale
gelmiştir. (Devlet ekonomiye müdahale etme-
melidir! Ya, özelleştirme ve serbestleştirme?
Bunlar müdahale değil mi?) Dünya ekonomi-
si uluslararasılaşmış ve kontrol edilemez piya-
sa güçlerinin egemenliği altına girmiştir. Bu ge-
lişmenin sürücüleri ise hiçbir devlete ve ulusa
bağlılık ve gereksinim duymayan, tümü iie glo-
bal dev şirketlerdır. Bu sürecin bir diğer önem-
li bileşeni de ulaşımı ve haberleşmeyi tarihte
görülmemiş boyutlarda hızlandıran ve ucuzla-
tan bir teknolojik devrimdir. Sonuç: Bugüne
kadar karşılaşmadığımız son derecede özgün
bırdönemden geçiyoruz. Bu yüzden gelenek-
sel siyaset ve bunun üzerinde durduğu sınıf-
lar ve devletler ilişkileri ve politika seçenekle-
ri, tümü ile ışlevsiz hale gelmiştir. Globalleşme
rnıtine göre bu sürece direnmek yerine katıl-
rnak, teşvik etmek, bu yeni tannya baş eğ-
Sermaye globalleşme kavnunmı uluslararası düzlemde direnisi kırmak üzere harekete geçirerek emperyalizm kavramını silmek için kullandı.
Hirst ve Thompson'ın bulgulannı şöyle özet-
lemek mümkün: Bugünkü uluslararası ekono-
mi daha önce görülmemiş bir şey değildir; en
temel özellikleri 1870-1914 arasındaki döne-
me benzemektedir: Sermayenin uluslararası-
laşması, mali sermayenin ulusal ekonomilere
nüfuz etmesi, ihracatın artması ve ticari en-
tegrasyon, ulaşımın ve haberleşmenin hızlan-
ması ve ucuzlaması... Ancak, bugün sermaye
hareketlerinin serbestliği ve ulusal ekonomile-
re nüfuz etmesi, ticaretin GSMH içindeki payı
gibi etkenlere bakınca, dünya ekonomisinin,
1870-1914 döneminden daha az bütünleşmiş
ve daha az açık, yani daha az globalleşmiş ol-
duğu görülüyor. Hirst ve Thompson'ın araştır-
ması göstermektedir ki, gerçek global şirket-
ler vardır, ancak sayıları çok azdır. Bu yönde-
ki eğilim, ileri sürüldüğü kadar güçlü değildir.
İki yazarın bulguları, dünyada yatırım ve istih-
dam söz konusu olduğunda, çok az sayıda ül-
likle eski ismi ile emperyaiist devletlerin dün-
ya ekonomisini şekillendirme gücünde bir
azalma olmamıştır. Diğer taraftan, ilginç bir
bulgu da ulusal devletlerin gücüne ilişkindir.
Hirst ve Thompson'ın araştırması, tüm tehdit-
lerine rağmen, çokuluslu şirketlerin işlerine gel-
meyen bir ekonomi politikası uygulanmaya
konduğunda çoğu zaman ülkeyi terk etmedik-
lerini, kalarak uyum sağlamaya çalıştıklannı
gösteriyor. Ancak, ben burada, çok hızlı hare-
ket kabiliyetine sahip olan "sıcakpara"yı ayn-
ca değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum.
Diğer taraftan, yine tanhsel bir bakışla, mali
sermayenin bu derecede bir özerklik kazan-
masının yeni bir olay olmadığı ve bu durumun
üretken sermayenin kârlarının düşmesıne, ya-
ni krize bağlı olduğunu, dolayısıyla geçici bir
olgu olduğunu söylemek mümkündür.
VVİIIiamson, tebliğine önce, 19. yüzyılın so-
nunda bugünküne çok benzeyen bir tartışma
Ifteratürü olduğunu göstererek başlıyor. Willi-
amson, "globalleşmenin", 1913-1950 döne-
mindeki anti-globalleşmeci gelişmeler başla-
madan önce, gelişmiş ülkelerde gelir dağılımı-
nı, işçi göçlerinin ve dış ticaretin etkisi ile boz-
duğunu gösterdikten sonra, "1913-1950 ara-
sındaki korumacı ve otarşik politıkalann doğ-
masında gelir dağılımındaki bozulmanm etki-
si mutlaka olmuştur diyor." ABD başkanlık
adayı önseçımlerınde Buchanan'ın, dikkati
birden bire gelir dağılımı, globalleşme ve ko-
rumacılık üzerine çekerek konuyu güçlü bir şe-
kilde gündeme getirmiş olması, VVilliamson'ın
araştırmasının ne kadar güncel ve geçerli ol-
duğunu da gösteriyor.
Profitosör'un sonıTrrui?72j
Hirst ve Thompson ile VVilliamson'ın çalış-
malanndan hareketle, globalleşme mıti büyük
ölçüde yıkılıyor. Ancak her iki çalışmada da
"globalleşme" süreci-
nin, dünya çapında et-
kili, yapısal bir krizle
eşzamanlı olarak ger-
çekleştiği gerçeğinı,
bulgularını değerlendi-
rirken göz önüne alma-
malan önemli bir eksik-
lik yaratıyor.
Bıtirirken, bu bağ-
lamda, yeni yayımlan-
mış bir yapıta daha
gönderme yapmak is-
tiyorum. Tarihçi ve
ekonomist, LesterTu-
row (1996) Kapitalız-
min Geleceği isimli ki-
tabında dünya ekono-
misinin son derecede
köklü değişiklikler sü-
recinden geçmekte ol-
duğuna işaret ederek
bu süreci açıklamak
için en uygun metafo-
run biyolojiden alınabi-
leceğini ileri sürüyor.
Ani değişikliklerden
dolayı egemen türün
aniden yok olduğu
"kesintiye uğramış
denge" kavramını kul-
lanarak Turow, bilinen
en meşhur örneğe, di-
nozortann aniden yok
olmasına gönderme
yapıyor. Kapitalizmin keskinleşen sınıflar ve
uluslararası çelişkilerine işaret eden Turovv, ka-
pitalizmin çökerek yeniden "ortaçağlara" ben-
zer bir karanlık döneme girilebıleceğine işaret
ediyor. Özetle dinozorlar gibi bir gün 'profito-
sör'un da (kapitalizmin) sonu gelecek. Şimdi
soru bence şöyle:
Çağdaş mitlere kanıp globalleşmenin cana-
varlaşma sürecine teslim olarak "ikinci bar-
Dar///c"döneminin gelmesini mi bekleyeceğiz.
Yoksa, aklımızı kullanarak bu sürece müdaha-
le etmenin yollannı ve araçlannı bulacak mıyız?
(1) Globalleşmeyi sorgulamak; "Globalleşme ve
Eşitsızhk Dün ve Bugûn: 19. ve 20. Yüzyıllann Son
Yıllannın Karşılaştınlması."
(2) The Economıst 09/02/1996, sf. 126., Dinozor
(deinas + saurous = korkunç kertenkele) kelımesin-
dekı "korkunç" ön ekı, kâr anlamına gelen profrt ön
ekı ile değıştirilerek bir şaka yapılmış. Turow'un ki-
tabını henuz okumadığım için The Economıst'in ta-
nıtma yazısından faydalandım.
ANKARAPAZARI
YAKUP KEPENEK
"Görev"
Yeni hükümet asıl görevinin "ekonomide devleti küçült-
mek" olduğunu acıkladı.
Devleti küçültme amacıyla hükümetin, üç yönlü çalışaca-
ğı anlaşılıyor; özelleştirmenin hızlandırılması, eğitim, sağlık
gibi sosyal güvenliğin giderek özel ellere aktarılması ve ula-
şım, enerji gibi altyapı yatırımlannın da yap-işlet yöntemiy-
le yine özel kesime bırakılması.
Devleti ekonomide küçültme politikası, aslında 1980 son-
rasında, fiyatları düşüreceği, yatırımları ve üretimi arttıraca-
ğı beklentisiyla adım adım yürürlüğe konulan biryaklaşımın
mantıksal sonuçlarına götürülmesidir. Hükümet, KİT'İ özel-
leştirme gerekçesiyle yağmalatmayı sürdürerek, eğitim ve
sağlık hizmetlerini özel sermayeye bırakarak on beş yılı aşan
bir süredir bu yönde çok yol almış, devlet bütçesini büyük
sermayeye faiz ödeme kasasına dönüştürmüş bulunmak-
tadır. Görünen, ekonomiden el çekmenin sosyal güvenliği
de kapsayarak hızlandırılacağıdır.
• * •
Yaygın olarak "sosyal güvenlik" diye adlandırılan kavra-
mın içeriği tümüyle ekonomiktir; burada söz konusu olan
"ekonomik güvencedir"; çalışanların, "iş görememe" yani
çalışarak gelir elde etme olanağının kalmadığı durumlarda,
kendilerine ve yakınlarına önceki hızmetlerin karşılığı yapı-
lan ödeme anlamına gelir.
Ülkemizde toplam çalışan sayısı en son verilere göre yak-
laşık 20 milyondur. Bunun içinde yaklaşık dört milyon SSK'li,
iki milyon Bağ-Kur'lu ve 1.8 milyon da Emekli Sandığı'na
bağlı olmak üzere, sosyal güvenlik şemsıyesı altına girebi-
lenlerın sayısının toplamı sekiz milyonun altındadır. Sosyal
güvenlikten yarartanabilen sekiz milyonun da yalnızca 1.4
milyonu kadındır. Bunun anlamı, "çalışan her 100 kişiden
60'ının, her 100 kadından da yüzde 75'inin" ekonomik gü-
venceden yoksun olduğudur. Ekonomik güvenceden yok-
sun olanların, dört milyonu kadın, iki milyonu erkek olmak
üzere, altı milyonu büyük çoğunluğu kırsal kesimde yaşa-
yan "ücretsiz aile işçisi" sayılan kesimdir. Bir o kadar da ço-
ğu "kendi hesabına çalışan "sigortasız vardır.
Sosyal güvenlik, işsizlik sigortasını da içermelidir; yıllar-
dır sözü edilmesine karşın ülkemizde işsiz kalanları koru-
yan bir uygulamaya geçilmemiştir. Öte yönden sosyal gü-
venlik amacıyla kullanılacak para havuzuna, dünyada ge-
nellikle uygulanan biçimiyle üç kaynaktan para gelir; bun-
lar çalışanın kendisi, işvereni ve devlettir. Odeme yükü bu
üçlü arasında yaklaşık eşit dağıtılır. Türkiye'de devlet, "iş-
veren olarak" memurlar için yaptığı katkı dışında sosyal gü-
venlik için kaynak ayırmaz. Bu arada, Emekli Sandığı için
memur payının yüzde 14, devlet payının yüzde 20, SSK'de
de işçi payının yüzde 14, kurum payının da yüzde 19.5-25
olduğunu belirtelim. Bağ-Kur'da işçi-işveren tek kişide, ya-
ni sigortalıda birleşiyor ve kesenek oranı isteğe bağlı sap-
tanıyor.
Böyle olunca da "toplu konut ve sosyalgüvenlik için Tür-
kiye'nin devlet bütçesinden ayırdığı pay, gelişmiş ülkelere
göre yüzde altı gibi gülünç sayılabilecek bir düzeyde kalı-
yor. Oysa kapitalizmin beşiği olan ülkelerae merkezi hükü-
metin sosyal güvenlik için bütçesinden ayırdığ: pay, 1993'te
ABD'de yüzde 32, Ingiltere'de yüzde 33, Almanya'da yüz-
de 46 ve Isveç'te yüzde 53 dolayındaydı.
Kaldı ki ülkemizde sosyal güvenlik kurumlan hükümete
bağımlıdır, özerk değildir; kaynaklannı hükümetler geçmiş-
te istedikleri gibi kullanmışlardır ve devlet bütçesinden ver-
dikleri yardım da esas olarak borç vermedir. Bu nedenle de
sosyal güvenlik kurumlannı her bakımdan "talan ederek"
bütçenin açık vermesine neden olan "kara deWc"lerinden bi-
ri yapan siyasetçilerin, bu kurumlardan şikâyete hâklan ola-
maz.
• • •
Bu noktaya bir günde gelinmedı. Yarın ünlü 12 Mart
1971 'in 25. yıldönümüdür; anımsanacağı gibi zamanın ge-
nelkurmay başkanı, kendi deyişiyle, "Halkın istekleri eko-
nominin verebileceklerinin önüne geçti" gibisinden bir ge-
rekçeye dayanarak askeri darbe yapmıştı. Bu tarih, ülkenin
giderek demokrasiden uzakiaşarak karanlığa sürüklenişinin,
baskının yaygınlaşmasının, işkencenin kurumlaşmasının,
işleyeni bulunmayan öldürmelerin hızla artışınm ve şiddetin
tırmanıştnın da bir türlü sonu gelmeyen ya da getirilmeyen
başlangıcıdır.
Ozgürlüğün dayanağı öncelikte ekonomik güvencedir.
Çalışanlarını, ağır aksak da olsa var olan ekonomik güven-
ceden bile yoksun bırakmaya uğraşan bir anlayışın, ne de-
mokrasiden ne de özgürlüklerden söz etme olanağı kalır.
Devletin "emekçi kesimlerden daha da uzaklaştınlarak ta-
lan edilmesiyle" ülkeyi gelecek binyıla sağlıklı taşıma ola-
nağı, ekonomik ve siyasal olarak daha çok baltalanmış olur.
Ekonomik gelişmenin orta basamaklannda bocalayan bu
ülkede yalnızca devleti küçültmeyi görev sayan bir anlayı-
şın, "niteliksel olarak temelden yanlış " olduğu ve bu neden-
le de her bakımdan yetersiz kalacağı açıktır. Oysa devletin
"üretim olanaklannı genişletici", daha açığı "ekonomik ge-
lişmeyi" amaçlayan bir görev anlayışıyla yeniden yapılan-
ması; başta eğitim, sağlık ve işsizlik olmak üzere asıl görev-
lerini etkin bir biçimde yapması, kısaca emek ve sermaye
kesımlerine dengeli bir yaklaşım sergilemesi gerekirdi.
ŞtRKETLERDEN HABERLER
• HENKEL-TURYAĞ, Dünya'da ilk kez uygulanan
Hydro-Balance System'i Fa ailesi ile birlikte Türkiye'de
tüketiciye sunuyor.
• CHICCO'nun Türkiye distribitörü Cem Turizm & Dış
Ticaret A.Ş. anti-bakteriyel etkili steril sistemi pıyasaya sürdü.
• ABC Matik, limonlu matik deterjanı piyasaya sürdü.
• YEŞÎM TEKSTİL, mağazalar zincirine, Adapazan'nda
açılan yeni mağazasıyla bir yenisini ekJedi.
• BEYMEN. dünya genç stilist yanşmasının sponsorluğunu
üstlendi.
• CATONİ, Türkiye'nin ilk uluslararası gözetim şirketi
olarak Romanya'da faaliyete başladı.
• ARENA BILGtSAYAR, Hevvlett Packard, Oracle, IBM
OS2 Warp intemet için işbirliği yaptı.
• EVYAP, dünyamn 90 ülkesine sabun. şampuan. krem ve diş
macunu ihraç ediyor.
• NISSAN. 1996 ÖYS birincisine hediye olarak Nissan Micra
veriyor.
• EMEK HAYAT Sigorta'da Türkiye'de sosyal güvenlik sis-
temleri ve sigortacılık semineri verildi.
• GÜNEŞ HAYAT Sigorta A.Ş. genel kurulu yapıldı.
İLAN
T.C.
BAKIRKÖY3.SULH
HUKUK
MAHKEMESÎ'NDEN
1995'1246
Mahkememizce verilen 1995/1246 E., 1996/65 karar sayı-
lı ve 13.2.1996 tarihli karar gereğince;
Istanbul ili, Fatih ilçesi, H. Muslahattin, ciltno026/12. say-
fa no 59, kütük sıra no 962'de nüfusa kayıtlı Mehmet Günal
ve Nurgen oğlu, 26.12.1977 doğumlu Serkan Eryavuz'un ra-
hatsızlığı sebebiyle hacir altına alınarak kendisine, aynı yer-
de nüfusa kayıtlı annesi,CaferveRemzıyekızı, 1951 doğum-
l<ı Nurgen Eoavuz'un vasi olarak tayinine karar verilmiştır.
tlanchmur. 26.2.1996
Basm: 74027