25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 MART 1996 PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER 'Dün' Yeniden Yaşanıyor Görüntülü yayına ve basına bakıyorum: Çoğu bana işgal altında- ki Istanbul'un 'mütareke' basınını anımsatıyor. Aynı yabancı dalkavukluğu, aynı teslimiyet, aynı mandacı kafa! O gün ulusal bağımsızlıktan söz edenlere nasıl saldırmışlarsa bugün de öyle. Prof. Dr. ÇETİN YETKİN T arih, insan toplumlannın artan bir ivme ile hep daha ıleriye gitmesinin öyküsü- dür. Bu ilerleyiş ne denli kanlı ve sancılı olsa da so- nuç değişmemiştir ve de- ğişmeyecek de! Üretim güçleri ve ilişki- leri ınsanlık için hep daha ileriye, iyiye doğru değişmiş, insanın kafası gelişmiş. değer yargılan her gün daha insansı ol- muş. Yine söz gelimi, köleci devletler. ortaçağın serflik kurumu, engizisyon, mutlak monarşiler, totaliter diktatörlük- ler hep daha ilen, daha özgürlükçü güç- lerce yenilgiye uğratılmışlar. Kuşkusuz, insanın ilerlemesine yönelik değişimler, her yerde hep aynı anda olmamış, olmu- yor da. Ama tarihin gelişim çizgisi özün- de böyle. Ne ki, bu genel çizgide zaman zaman duraklamalar ve hatta geriye dönüşler ol- duğunu da görüyoruz. Gerçi, belli bir yerde ve dönemde görülen bu durakla- malar ve geriye dönüşler, sonuçta etkısı- ni yitirip yok oluyor, bu nedenle de ge- nel gelişim yine hükmünü sürdürüyor, ama o yer ve dönemde insanlar olmalan gereken yerden çok daha gerilerde yaşa- mış oluyorlar. Hele, insan, bu gerçeğin bilincinde değilse, insanlık tarihini bir ilerteme-gelişme olarak değil de tak\im yapraklannın birbirini izlemesi gibı gör- mek durumuna da düşebiliyor. Dahası. içinde bulunduklan duraklamayı ve ge- rilemeyi, bunlar zaman sürecinde o an- daki son aşama olduğu için geçmişe oranla daha ileri bir aşama olduğunu sa- nabiliyorlar. Örneğin, Avrupa ortaçağı, Roma uygarlıgına göre gerçek bir geri aşamaydı, ama Avrupa ortaçağ insanı ge- nelde İcendini daha uygar sanıyordu. Beş-on yıldır yaşamaya başladığınıız dönem de yine bir gerileme cağına girdi- ğimizin kanıtlan ile dopdolu: Insanlığın umudu oian sosyalizm yerine neredeyse serbest piyasa ekonomisi çığhklanyla XIX. yüzyıhn vahşi kapitaJi/mi geçiyor, sosval devlet yerine bir yüzyıl öncesinin 'parası olan yaşar ilkesı' konuyor,mistik ve dinsel düşünce bilimsel ve laik düşiin- ceyi kovarak yeniden başköşeye oturuyor, Hıristiyan-Niüslüman karşıtlığı yeniden gündeme geliyor-. Ve kimik'ri de bu geri- lemeleri çağ atlamak olarak görebiliyor! Bu bir yana, tüm bu çağdışılaşmalar, üs- telik özgür girişim, srvil toplum. din ve vkdan özgürlüğü adına gerçekJeştirili- vorL Ve küreselteşme gibi aldatmacalar- la emperyalizm. sömürdüğü ülkeleri es- kisinden daha acunasızca pençesûıe alı- vor! Türkiye ise hem bu küresel gerileme- den payını fazlasıyla almış durumda ve hem de kendi özel tarihsel gelişmesinin gerisine düşüp yuvarlanmakta! Görünen köy kılavuz istemez. O ne- denle, ülkemizin nasıl çağdışılaştığını anlatmaya hiç gerek yok. Ama ya o bi- linçsizlik! Ya o olup bitenleri tam tersin- den yorumlamaya kalkışanlar! 'Dün'ü bilmeyenlere, unutanlara ya da yok sa- yanlara, bugün yaşanmaya başlanan ge- lişmelerin özünde 'dün' de yaşanmış ol- duğunu anlatabilmek için özel tarih ders- leri mi vermeli acaba? Değil mi ki, bir özel televizyon kanalında haber spikeri şuna yakın bir şeyler söyleyebiliyor: "Tanzimat'tan beri 150 yıllık bir hayal gerçekleşti ve Türkiye, gümriik birliğine girdi." Tanzimatçılann hayal lennde ger- çekleşenlerin Türk halkını ne durumlara düşürmüş olduğu apaçık ortada iken Tan- zimat'ın Avrupa emperyalizmine ülke- mizin tüm kaynaklannı, varlıklannı, in- sanımızın emeğini nasıl peşkeş çektiği- nin, ülkeyi bir sömürge açık pazan duru- muna getirdiğinın tüm acı anılan hâlâ yaşarken böyle diyebilmek ne korkunç birbilinçsizlik! Dün, Ziya Cökalp, Küçük Mecmua'da 'Garp Meselesi'başlığı altında yazdıgı yazılanndan birinde şöyle demişti: "Avrupalının maksadı bizi umumiyet- le amele haline koyup kendi hesapları- na çiftliklerde.fabrikalarda çalıstırmak- tır (...) Avrupalının ikinci iktisadi emel- îeri de memleketimizde çıkan mahsula- tı ucuza Avrupa 'ya götürerek Avrupa da yapılan mamulatı gayet ağır fıyatlarla bize satmaktır. Bunun manası, bize son derece az bir ücretle amelelik ettirmek- //>."(!8 Kanun-u Evvel 1338, Sayı 27). Ne ki, Avrupa ülkelerinde el kapıla- nnda işçı olmak yetmedi, şimdi kendi ül- kemızde yabancı efendilere ırgatlık etti- recekler! Hem sonra. asıt önemlisi, Mustafa Ke- mal, TBMM kürsüsünden 6 Mart 1922'de şöyle dememiş miydi? "Efendiler! Birşeyin zararıyle, birşe- yin imhasiyle yükselen şeyler, bittabi, o şeyden zarara uğrayanı alçaltır. Ve ger- çekten de Avrupa 'nın bütün ilerlemesi- ne, yükselmesine ve uygarlaşmasına karşıhk Türkiye tam tersine gerilemiş ve düsüs vadisinde yuvarlana durmustur. (...) Artık durumu düzeltmek için mutla- ka Avrupa dan nasihat almak, bütün iş- leri Avrupa 'mn emellerine göre yürüt- mek, bütün dersleri Avrupa 'dan almak gibi birtakım zihnivetler belirdi. Halbu- ki hangi istiklal vardır ki ecnebilerin öğütleriyle, ecnebilerin planları ileyük- selebilsin? Tarih, böyle bir hadise kay- detmemistir." Ne ki, bugün adamlar, artık "öğüt ver- me" sınınnı çoktan aştılar, düpedüz bu- yuruyorlar! Hiç kuşkunuz olmasın. bu gidişin sonu Yakup Kadri Karaosma- noğlu'nun deyişiyle şudur: ".... bütün milli ve sosyal kıymetleri altüstolmus; bütün kalelerizaptedilmiş; etrafi birdemirçemberle çevrilmiş viran veperişan bir ülkede.... durmadan kova- lanan, durmadan tekmelenen yılgın ve avare birsürünün arasında; içeriden dı- şarıdan sövüle sayıla, itile kakıla ve o yâra, o milli gurur yarası bağrımızın içinde damla damla kanayarak... sürûn- mek... sürünmek..." ('Atatürk'; Birikim yyn., istanbul, 1981, S. 19). "Yok efendim, bakın nasıl da vartakh- laşıyonız, kalkınıyoruz" demeye yelte- nenler, evet, gerçekten de semiriyorlar. Dün de, öyleydi. Bir avuç insan ve onla- nn artıklan ile beslenenler semirirlerdi. Ama kalkınmadan filan söz edenler, ek- meği üç kuruş ucuza alabilmek için kı- şın dondumcu soğuğunda yazın kavuru- cu sıcağında saatlerce kuyruklarda bek- leşip duranlara bir göz atsınlar, hâlâ iç- lerinde bir tutam insanlık kalmışsa yine de bu durumu düzeltmek için bir şeyler yapacaklannı sanmıyorum, ama belki ar- tık ulu orta kalkınmış olmaktan filan söz etmeye yeltenmezler. Birara "Osmanlı" olmaktan da kurtul- duk sanmıştık. Türkolmakla nasıl da gu- rurlanmıştık. Şimdilerde ise Osmanlılı- ğın yerine bir "TürkiyeflHk" çıkardılar. Artık "Türk'üm" demeyecekmişiz de "Türkiyeliyinı'' diyecekmişiz! Görüntülü yayına ve basına bakıyo- rum: Çoğu bana işgal altındaki tstan- bul'un "mütareke" basınını anımsatıyor. Aynı yabancı dalkavukluğu, aynı tesli- miyet, aynı mandacı kafa! O gün ulusal bağımsızlıktan söz edenlere nasıl saldır- mışlarsa bugün de öyle. Ekranlardan tu- haf bir şive ile Ankara'nın başkent ol- masına çatanlar bile var içlerinde. Atatürk ilke ve devrimlerinin, başta la- iklik olmak üzere teker teker rafa kaldı- nlmakta olduğundan söz etmeye hiç ge- rek yok artık. Dün, Mustafa Kemal'e idam hükmü verenler, iktidardaydı, bu- gün şimdilik ona sövenler! Bu gidişle ya- kında hilafeti de getirirler, "sultan" da olurlar!.. Evet, dün de böyleydi. Zamanın sarka- cı gerisin geriye eski yerine dönmüş. K Zaman"ı yalnız içinde bulunduklan, yasadıklan "an"bilen, vücutlan gelişmiş, ama kafalan küçük kalmış, görünüşte in- san, ama gerçekte başka bir şey olanlar, dün nasıl günlerini gün etmişlerse bede- lini bu ulusun sırtından ödeyerek bugün de ediyorlar. Bunlann acısını saniye sa- niye, dakika dakika, gün gün, her an ya- şayanlar ise dünkü gibi yine umutsuzîuk içinde!.. Ama "dün" bir 19 Mayıs 1919'u yaşamıştık. O "gün"ü de bir kez daha yaşayacağız, bunu da bihnetisiniz! Başbuğ Türkçeyi Ret mi Ediyor? aşbug, sözlûk anlamıyla "baş buyuran, başkao, baş komutan,en üst düzeydeki ulu önder" anlamında Türkler tarafından kullanılan onurlu makamın adıdır. Türk tanhınde ünlü olmuş çok başbuğ vardır. Bilge Kaan, söylencesel (efsanevi) Oğuz Kaan, Tımur Han, Cengiz Han vb. gibi adlannı saymaya kalksak bu sütun almaz. Başbuğ, "Türke özgü ne varsa ona sahip çıkan, konıyan, gdiştiren, yücehen" kişidir. llk Türkçe metın olan OrhuD ve Yenisey YaatiarTnda Bilge Kaan ulusuna, "Ey Türk titre ve kendine gel" diye seslenmektedir. Çağımızda kendi kendine ya da yandaşlan tarafından başbuğ ılan edılen Sayın Alpanlan Törkeş. 24 Aralık seçımlenni \orumlarken "Etarajı aşamamamızın nedeniNusret Demıral 'dır"demıştır. Nusret Demıral, kımdır ve ne yapmıştır da MHP'yi engellemiştır!? Nusret Demıral. DGM'nin ünlü başsavcısıdır. Emekli olduktan sonra MHP'den mılletvekıli adayı olmuştur (hem de başbuğun önerı ve emnyle!). Sayın Demıral, Türklenn yaşadığı bir ülkede. ibadete çağnnın pek doğal olarak "Türkçe ounasını" istemıştır. Bunu. belırttığımız gıbı açık ve net olarak söylememişse de özlemini. olağan ve doğal olması gerektiğini belırtmek istemıştir. "Allahü Ekber"ın anlamını bir Arap insanına sorsanız, kendi özdili olduğu için sıze ne anlama geldiğinı söyleyebilır. Aynı soruyu bir Türk insanına yöneltirseniz önce yüzünüze anlamlı anlamlı bakar ve kısaca 'ezan' dıyerek geçiştirir çoğu. Aynı insana, "Tann uludur n u sorarsanız -o kişi alfabeyı bile bilmiyor olabılır-; ama yukandaki sorunuza en açık, anlamlı yanıtı verebilir. Sayın Türkeş, 1300 yıl önce Bilge Kaan'ın dedığı gibi, "Ey Türk, titre ve kendine geT demektedır. Bilge Kaan bu iözcüğü Arapça ya da Farsça söyleyebilır mıydı, söylemış bile olsa kendi ulusundan anlayan olabılır miydı? 1040-1923 yılları arasında Anadolu'da Selçuklu ve Osmanlı devletleri egemen olmuşlardı. "Dilleri var(dı) biam dile benzeme4di)" dıyen halk ozanımız bu soruna isaret etmıştır. Saray, saraya bağlı olan yazar ve şaırler Türkçe yerine Arapça ve Farsçayı yeğlemişlerdi. Halk ile devlet dilı ayn olduğu için birbirlerini anlayamazlardı. Halk kendi dilini, müziğini, yazınını Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre, Pir Sultan Abdal. Dadaloglu, Karacaoğlan \ b. gibi ozan \e düşünürleriyle gelıştirmış veyaşatmıştır. Güzel ~ Türkçemızbuşekilde' ' ' günümuze taşınabiuniştir. - - Sarayda oturan u de>1ediler''ile saraydan nımetlenen Celalettin-i Rumi gibi düşünür ve şaırler ise Farsça ve Arapça yazıp söylemişlerdır. Böylelikle saray Farsça, Arapça; halk Türkçe konuşmuş, saray ve halkın bırbırlenne anlamadığı ikı ayn dünya oluşmuştur. Halk saraya uyup Türkçeyi dışlasaydı, bugün Türkçe diye bir dil bile olmazdı. Kendısım tarihımizdeki "başbuğ" makamında gören, kendilennı başbuğ ılan edenler, "Tann dağı kadar Türk" olduklannı haykıranlar Türkçe ezandan neden kaçarlar? Türkçe ezandan neden ürkerler? Yoksa "Hira dağı kadar Müslüman"olduklannı Suçlu Kim, Liderler mi, Ulus mu? 2 4Arahk 1995 milletvekıli seçimlen geçeli üçüncü ayını yanladı. Fakat hükümet hâlâ kurulamadı. (1 marttan ben kuruldu kuruluyor gibi...) Hükümet neden kurulamıyor ya da kurulmak ıstenmiyor, bunun suçlusu kımdır acaba? Bence suçlu biziz. Bızler yüce mıllet olarak, aslında bunca yıldır özlenen, sağda ve solda birleşmenin gerçekleşmesi ıçın, sandık başında doğru bir karar veremedık. Oylanmızı çok böldük. Sağda ANAYOL modeli böylece gerçekleşebilir düşüncesi egemendı. Kimse ÇUter-V ılmaz kışısel çekışmesını düşünmemişti. Solda ise durum daha başkaydı. Kendi basına, kendi düşünceleri ve kendi liderleri ile yürüyen ve hedeflediğine ulaşan bir DSP. bunun yanında iç çekışmeler, liderlik kavgalan ve son seçimlerde aday adaylannın kaderlerini 3 kişilik bir cuntaya teslim ederek, tabanı ve delegesıni saf dışı bırakan ve neticede cuntacılann dahi kendilerini zor seçtirdiği ve barajı dualarla aşan bir CHP. Sevinçli. çok sevinçlı çünkü barajı aştılar. Ne yazık, Atatürk ün kemiklen sızlıyor, bıraktığı partı ne hale geldı. Burada suçlu bizleriz, ben de suçluyum. Kalkıp, çok değer verdığım bir oyumu kuHanmak için Türkıye'ye gittim. Suçluyuz, çünkü partıleri böyle yüzdelere göre seçmeyecektır. Bütün oylar ıki partiye gitmeliydi, birisi hükümeti kurar, öbürü muhalefet olurdu. O zaman bu oylar kaybojmazdı. o zaman belki terör Özdemir Sabancı'yı, polis ise Metin Göktepe'yi vurmazdı. Avrasya kaçınlmazdı. Sunye böyle söyleyenlerden mi ürkerler? Türk milliyetçilığı, Türk diline sahıp çıkmakla başlar. Dilimizden ürkenler, dilimizden kaçanlar, dilimizi unutanlar, benliklerinı, özlerinı, kimliklerini de unuturlar. Bızler Türk dilini öncelikle "başbuğ" oldugunu, millıyetçi-Türkçü oldugunu savlayan Sayın A. Türkeş'in ve yandaşlannın kullanmasını, dilimize sahıp çıkmasının gerektiğini düşünüyoruz. Bu bağlamda düşünmek bile yersizdır. Doğai olanın kendilerine Türkçü diyenlerin Türkçemize arka çıkmasıdır. Armutalan Paşası, Türk Dıl Kurumu'nu yok ederken ses çıkarmamak suretiyle milliyetçı ölunmaz. Biz Atatürk'ûn m»Hıyetçilık ilkesıne bağlı olanlar, azmazdı, Yunanistan Ege'de taşlara dahi sahıp çıkma cesaretıni göstermezdi, piyasalar böyle kilitlenmezdı, ekmeğe belki zam gelmezdi, Almanya'da ırkçılar böyle cesaret gösterip, insan katliamı yapamazlardı, yurtdışındaki ışçilerimiz böyle kenara ıtilmezlerdı. Avrupa Apo'yu, PKK Başkanı ilan etme sizlerden de dilimize bağlılık beklerdik. Türkçeden (Türkçe ezandan) ürkmeleri, kendilerinin savladıklan gibı Türk mılliyetçisı olmadıklannın bir belirtisi midir? Tıpkı "dind" olup da dine ters düşen eylemlerde bulunan "takıyyeciler" gibi, bir başka takıyye ömeğı ile mi karşı karşıyayız? Şunu da anımsatalım: 1950'ye kadar "Irkcı- Turana" diye nitelenenler, öztürkçeciydi ve eskı Türk dinlerine bağlılıkla övünürdü. 1950'den sonra ne oldu da Islamcı kesilip gencılerle işbırliğine girdiniz? H. FEHMt •- -hn» POYRAZOĞLÜ E. Sağhk Memuru cesareti gözteremezdi. Sen yüce mılletim, oyunu bu kadar bölerek demokrasi dersi vermek mi istedin, demokrasi liderlerine! Bunun acısını şimdi sen çekiyorsun. Mustafa Mecit Türk-Alman Öğretmen ve Köln Veliler Derneği Başkanı Banvit Piliç Yemekleri kttabı herkese bedava! Temei prensip şu: Kırmıu eite piçrdidiniı her yemeâi Banvit pükte de pişirebilirsiniz Türit ve dünya mutfaklonndan veni lezzelier sunan Banvit PSSç YemeMeri Utabmt öıeüde tavsive ediyorum. Banvit, hem sağlıkl hem ekonomik olan = piliç etiyle hazırlanabilecek leziz sofraları yaygınlaştırmak için bir kitap hazırladı. Banvit Piliç Yemekleri kitabı şimdi sağlıklı, besleyici, yepyeni lezzetler arayanlara Banvifin armağanı. bcınvit Nosıl akjcoksma? Banvit üriin ambalailannda butunan fiyat etıkettennden 10 tanesni bır zartn ıçmde P.K. 2,10201 Bondtrmo adresıne postolayın Zarfın ürerne kendi ad ve 'zı yazmayı unuftnaym beaava Banvif Piliç Yemekien kftahnız adresınıze ulaştmlacak Bu kampanya yafnızca parokende ûrûnlen kapsadığından, toptan satış etikellemın gönderilmemesını ricaedenz " P İ L İ C İ N A D I " PENCERE Yaşar Kemal'i Kim Mahkûm Etti?.. Yazar kocaman olunca, hapis cezasına çarptınl- mast da gürültü kopanyor. Batı'yla alışverişi sıcak olan seçkinlerimiz, başlannı sağa sola sallıyorlar: - Cık.. cık.. - Ne oldu?.. - Çok kötü oldu... - Kötü olan ne?.. - Tam Anayol'u devreye sokmuştuk, Yaşar Kemal hapse mahkûm edildi. Bu herifin Avrupa'da şöhreti var... - Ya şöhretsiz olsaydı?.. - Değil mi ya!.. Bul bir garibanı, tık içeri!.. Yaşar Ke- mal'le ne uğraşıyorsun.. - Şimdi neolacak?.. - Avrupa ile ilişkilerimiz bozulur.. - Bozulursa ne olur?.. - Işin ucu paraya dokunur... Dokunurmu?.. • Demokrasi, fikir özgürlüğü ve insan onuru açısın- dan değil, Avrupa'yla kurulacak tezgâh bakımından olayı değerlendiren kafalar, katı yumurta gibi kayna- mış suda haşlanmışlar!.. Benim merakım da şu Ya- şar Kemal'i kimin içeri attığı sorusundayoğunlaşıyor: - Yaşar Kemal'i kim 20 ay hapis cezasına çarptır- dı? Yargıçlarmı?.. - Onlar yasalan uyguluyorlar... - Yoksa Genelkurmay Başkanlığı makamında otu- ran Orgeneral Isrnail Hakkı Karadayı mı?.. - Yokcanım!.. - Çankaya'da oturan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel mi?.. - Ne ilgisi var?.. - Peki, bu yasalan kim yapıyor?.. - Meclis!.. - Meclis ne demek?.. - Siyasal partiler, milletvekilleri, partilerin meclis grupları, genel başkanları, grup başkanvekilleri... - Peki, Yaşar Kemal'i mahkûm eden Başbakan Mesut Yılmaz olmasın?.. - Durhele.. dün bir, bugün iki... Hem Yılmaz iki haf- ta önce Yaşar Kemal'in evine gitmedi mi?.. - öyleyse eski Başbakan Tansu Çiller Yaşar Ke- mal'i 20 ay hapis cezasına çarptırdı... -Olurmu hiç!.. Tansu Hanım'ı dünya tanıyor, Fran- sa Cumhurbaşkanı Chirac elini öpüyür, Bill Clinton Bayan Çiller'e hayran!.. Hem ABD'de sekiz yıl kal- mış Tansu Hanım, Amerikan Koleji'nde yetişmiş uy- gar bir kadın!.. Yaşar Kemal'i neden hapis cezasına çarptırsın?.. - Erbakan'a ne dersin?.. - Hoca'nın eline daha iktidar geçmedi. - Öyleyse bu işi yapan Erdal Inönü'dür, Bülent Ecevrt'tır, Deniz Baykal'dır. Hikmet Çetin'dir, Mu- rat Karayalçın'dır... - Ohoooo!.. Bunlann tümü Yaşar Kemal'in dostla- n... - Demek ki yargıçların elleri mahkûm, yasaları uy- guluyortar, yasalan Meclis yapıyor, Meclis partilerden oluşuyor, partiler de insanlardan oluşuyor; ama bu insanlan tek tek ele aldığın zaman hiçbiri Yaşar Ke- mal'in hapse çarptınlmasını istemiyor; geriye ne ka- lıyor?.. -Sınıf!.. . „ „ , . . . . ,., . . .- - Hımmm... ' • Kimse "sınıf" sözcüğünden hoşlanmayacak; ama bilmecenin çözümünde başka bir yanıt yok!.. Türki- ye'de yasaları yapan, bozan, düzenleyen, egemen sınıfın iktidarıdır. Yazarları yanm yüzyıldan beri içeri atıp sanatçıla- nn canlanna okuyan da egemen sınıftır; kişiler bu bağlamda "maşa" rolünü oynarlar. Egemen sınıf şimdi ikiaradabirderede: Hem dün- ya sermayeciliğiyle bütünleşmek için Avrupa Birli- ği'ne girmek istiyor; hem de ülke içinde eleştiriye katlanamadığından fikir özgürlüğüneyol veremiyor... Egemen sınıfın canı sıkılıyor. Tam Anayol'u yola sokmuşken Yaşar Kemal'i ha- pis cezasına çarptırmanın sırası mıydı?.. ATATÜRK VAKFI'ndan DUYURU KONFERANS KONU :DEMOKRASİ ve ÖZGÜRLÜK KONUŞMACI Prof. Dr. Toktamış ATEŞ YER : Marmara Üniversitesi Göztepe Kampusu Dr. İbrahim Üzümcü Konferans Salonu TARİH : 13 Mart 1996 Çarşamba SAAT :14.00 Konferans ilgili herkesin katılımına açıktır ve ücretsizdir. YÖNETİM KURULU ATATÜRK VAKFI TEL : 0 212 293 26 33-34 FAKS : 0 212 252 72 73 BÎLSAK "Birlikte Üretelim" Seminerleri devam ediyor Ptesı Doç Dr Otey Lygın Tiirbye'de Demokrasi ve İnsan HaUan T 0 0 Dr. Or>al Götdennr KoroneryetmezfağL koteteroi, tt ttnstyoo 18 30 Salı CengeBdmş Kent KûMrii 1800 Çarş Fflfaı Vtacı ReşatNun'nm Romancılıgı 1830 Prof. Dt. Cstûn Koragan BesSenme, f Tansrvon, Şeker. Şı^naniık 16.30 Cuma Dr ErkaJ Gûngören Kent-lnsan. Nesne-lnsan 18.30 Başvwu: 1100-17.00 Tei: (0212)243 28 79 - 243 28 99 Faks: (0212) 245 30 39 BİLSAK BİLİM SANAT KÜLTÜR HtZMETLERİ DUYURU 12 Mart 1996 Salı günü saat 10.30'da lzmir DGM'de Manisa'da gözaltına alınarak işkence gören gençlerin duruşması vardır. Tüm demokrat, duyarlı insanlan duruşmayı izlemeye çağınyoruz. Çağda; Hukukçular Derneği tzmir Şubesi Cezaevi Komisyonu İnsan Hakları Derneği İzmir Şubesi Cezaevi Komisyonu Evlilik ve nüfus cüzdanımı kaybettim, hükümsüzdür. ÇEŞMtNAZ ALTUN
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle