Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 10 MART 1996 PAZAR
OLAYLAR VE GORUŞLER
'Dün' Yeniden Yaşanıyor
Görüntülü yayına ve basına bakıyorum: Çoğu bana işgal altında-
ki Istanbul'un 'mütareke' basınını anımsatıyor. Aynı yabancı
dalkavukluğu, aynı teslimiyet, aynı mandacı kafa! O gün ulusal
bağımsızlıktan söz edenlere nasıl saldırmışlarsa bugün de öyle.
Prof. Dr. ÇETİN YETKİN
T
arih, insan toplumlannın
artan bir ivme ile hep daha
ıleriye gitmesinin öyküsü-
dür. Bu ilerleyiş ne denli
kanlı ve sancılı olsa da so-
nuç değişmemiştir ve de-
ğişmeyecek de! Üretim güçleri ve ilişki-
leri ınsanlık için hep daha ileriye, iyiye
doğru değişmiş, insanın kafası gelişmiş.
değer yargılan her gün daha insansı ol-
muş. Yine söz gelimi, köleci devletler.
ortaçağın serflik kurumu, engizisyon,
mutlak monarşiler, totaliter diktatörlük-
ler hep daha ilen, daha özgürlükçü güç-
lerce yenilgiye uğratılmışlar. Kuşkusuz,
insanın ilerlemesine yönelik değişimler,
her yerde hep aynı anda olmamış, olmu-
yor da. Ama tarihin gelişim çizgisi özün-
de böyle.
Ne ki, bu genel çizgide zaman zaman
duraklamalar ve hatta geriye dönüşler ol-
duğunu da görüyoruz. Gerçi, belli bir
yerde ve dönemde görülen bu durakla-
malar ve geriye dönüşler, sonuçta etkısı-
ni yitirip yok oluyor, bu nedenle de ge-
nel gelişim yine hükmünü sürdürüyor,
ama o yer ve dönemde insanlar olmalan
gereken yerden çok daha gerilerde yaşa-
mış oluyorlar. Hele, insan, bu gerçeğin
bilincinde değilse, insanlık tarihini bir
ilerteme-gelişme olarak değil de tak\im
yapraklannın birbirini izlemesi gibı gör-
mek durumuna da düşebiliyor. Dahası.
içinde bulunduklan duraklamayı ve ge-
rilemeyi, bunlar zaman sürecinde o an-
daki son aşama olduğu için geçmişe
oranla daha ileri bir aşama olduğunu sa-
nabiliyorlar. Örneğin, Avrupa ortaçağı,
Roma uygarlıgına göre gerçek bir geri
aşamaydı, ama Avrupa ortaçağ insanı ge-
nelde İcendini daha uygar sanıyordu.
Beş-on yıldır yaşamaya başladığınıız
dönem de yine bir gerileme cağına girdi-
ğimizin kanıtlan ile dopdolu: Insanlığın
umudu oian sosyalizm yerine neredeyse
serbest piyasa ekonomisi çığhklanyla
XIX. yüzyıhn vahşi kapitaJi/mi geçiyor,
sosval devlet yerine bir yüzyıl öncesinin
'parası olan yaşar ilkesı' konuyor,mistik
ve dinsel düşünce bilimsel ve laik düşiin-
ceyi kovarak yeniden başköşeye oturuyor,
Hıristiyan-Niüslüman karşıtlığı yeniden
gündeme geliyor-. Ve kimik'ri de bu geri-
lemeleri çağ atlamak olarak görebiliyor!
Bu bir yana, tüm bu çağdışılaşmalar, üs-
telik özgür girişim, srvil toplum. din ve
vkdan özgürlüğü adına gerçekJeştirili-
vorL Ve küreselteşme gibi aldatmacalar-
la emperyalizm. sömürdüğü ülkeleri es-
kisinden daha acunasızca pençesûıe alı-
vor!
Türkiye ise hem bu küresel gerileme-
den payını fazlasıyla almış durumda ve
hem de kendi özel tarihsel gelişmesinin
gerisine düşüp yuvarlanmakta!
Görünen köy kılavuz istemez. O ne-
denle, ülkemizin nasıl çağdışılaştığını
anlatmaya hiç gerek yok. Ama ya o bi-
linçsizlik! Ya o olup bitenleri tam tersin-
den yorumlamaya kalkışanlar! 'Dün'ü
bilmeyenlere, unutanlara ya da yok sa-
yanlara, bugün yaşanmaya başlanan ge-
lişmelerin özünde 'dün' de yaşanmış ol-
duğunu anlatabilmek için özel tarih ders-
leri mi vermeli acaba? Değil mi ki, bir
özel televizyon kanalında haber spikeri
şuna yakın bir şeyler söyleyebiliyor:
"Tanzimat'tan beri 150 yıllık bir hayal
gerçekleşti ve Türkiye, gümriik birliğine
girdi." Tanzimatçılann hayal lennde ger-
çekleşenlerin Türk halkını ne durumlara
düşürmüş olduğu apaçık ortada iken Tan-
zimat'ın Avrupa emperyalizmine ülke-
mizin tüm kaynaklannı, varlıklannı, in-
sanımızın emeğini nasıl peşkeş çektiği-
nin, ülkeyi bir sömürge açık pazan duru-
muna getirdiğinın tüm acı anılan hâlâ
yaşarken böyle diyebilmek ne korkunç
birbilinçsizlik!
Dün, Ziya Cökalp, Küçük Mecmua'da
'Garp Meselesi'başlığı altında yazdıgı
yazılanndan birinde şöyle demişti:
"Avrupalının maksadı bizi umumiyet-
le amele haline koyup kendi hesapları-
na çiftliklerde.fabrikalarda çalıstırmak-
tır (...) Avrupalının ikinci iktisadi emel-
îeri de memleketimizde çıkan mahsula-
tı ucuza Avrupa 'ya götürerek Avrupa da
yapılan mamulatı gayet ağır fıyatlarla
bize satmaktır. Bunun manası, bize son
derece az bir ücretle amelelik ettirmek-
//>."(!8 Kanun-u Evvel 1338, Sayı 27).
Ne ki, Avrupa ülkelerinde el kapıla-
nnda işçı olmak yetmedi, şimdi kendi ül-
kemızde yabancı efendilere ırgatlık etti-
recekler!
Hem sonra. asıt önemlisi, Mustafa Ke-
mal, TBMM kürsüsünden 6 Mart
1922'de şöyle dememiş miydi?
"Efendiler! Birşeyin zararıyle, birşe-
yin imhasiyle yükselen şeyler, bittabi, o
şeyden zarara uğrayanı alçaltır. Ve ger-
çekten de Avrupa 'nın bütün ilerlemesi-
ne, yükselmesine ve uygarlaşmasına
karşıhk Türkiye tam tersine gerilemiş ve
düsüs vadisinde yuvarlana durmustur.
(...) Artık durumu düzeltmek için mutla-
ka Avrupa dan nasihat almak, bütün iş-
leri Avrupa 'mn emellerine göre yürüt-
mek, bütün dersleri Avrupa 'dan almak
gibi birtakım zihnivetler belirdi. Halbu-
ki hangi istiklal vardır ki ecnebilerin
öğütleriyle, ecnebilerin planları ileyük-
selebilsin? Tarih, böyle bir hadise kay-
detmemistir."
Ne ki, bugün adamlar, artık "öğüt ver-
me" sınınnı çoktan aştılar, düpedüz bu-
yuruyorlar! Hiç kuşkunuz olmasın. bu
gidişin sonu Yakup Kadri Karaosma-
noğlu'nun deyişiyle şudur:
".... bütün milli ve sosyal kıymetleri
altüstolmus; bütün kalelerizaptedilmiş;
etrafi birdemirçemberle çevrilmiş viran
veperişan bir ülkede.... durmadan kova-
lanan, durmadan tekmelenen yılgın ve
avare birsürünün arasında; içeriden dı-
şarıdan sövüle sayıla, itile kakıla ve o
yâra, o milli gurur yarası bağrımızın
içinde damla damla kanayarak... sürûn-
mek... sürünmek..." ('Atatürk'; Birikim
yyn., istanbul, 1981, S. 19).
"Yok efendim, bakın nasıl da vartakh-
laşıyonız, kalkınıyoruz" demeye yelte-
nenler, evet, gerçekten de semiriyorlar.
Dün de, öyleydi. Bir avuç insan ve onla-
nn artıklan ile beslenenler semirirlerdi.
Ama kalkınmadan filan söz edenler, ek-
meği üç kuruş ucuza alabilmek için kı-
şın dondumcu soğuğunda yazın kavuru-
cu sıcağında saatlerce kuyruklarda bek-
leşip duranlara bir göz atsınlar, hâlâ iç-
lerinde bir tutam insanlık kalmışsa yine
de bu durumu düzeltmek için bir şeyler
yapacaklannı sanmıyorum, ama belki ar-
tık ulu orta kalkınmış olmaktan filan söz
etmeye yeltenmezler.
Birara "Osmanlı" olmaktan da kurtul-
duk sanmıştık. Türkolmakla nasıl da gu-
rurlanmıştık. Şimdilerde ise Osmanlılı-
ğın yerine bir "TürkiyeflHk" çıkardılar.
Artık "Türk'üm" demeyecekmişiz de
"Türkiyeliyinı'' diyecekmişiz!
Görüntülü yayına ve basına bakıyo-
rum: Çoğu bana işgal altındaki tstan-
bul'un "mütareke" basınını anımsatıyor.
Aynı yabancı dalkavukluğu, aynı tesli-
miyet, aynı mandacı kafa! O gün ulusal
bağımsızlıktan söz edenlere nasıl saldır-
mışlarsa bugün de öyle. Ekranlardan tu-
haf bir şive ile Ankara'nın başkent ol-
masına çatanlar bile var içlerinde.
Atatürk ilke ve devrimlerinin, başta la-
iklik olmak üzere teker teker rafa kaldı-
nlmakta olduğundan söz etmeye hiç ge-
rek yok artık. Dün, Mustafa Kemal'e
idam hükmü verenler, iktidardaydı, bu-
gün şimdilik ona sövenler! Bu gidişle ya-
kında hilafeti de getirirler, "sultan" da
olurlar!..
Evet, dün de böyleydi. Zamanın sarka-
cı gerisin geriye eski yerine dönmüş.
K
Zaman"ı yalnız içinde bulunduklan,
yasadıklan "an"bilen, vücutlan gelişmiş,
ama kafalan küçük kalmış, görünüşte in-
san, ama gerçekte başka bir şey olanlar,
dün nasıl günlerini gün etmişlerse bede-
lini bu ulusun sırtından ödeyerek bugün
de ediyorlar. Bunlann acısını saniye sa-
niye, dakika dakika, gün gün, her an ya-
şayanlar ise dünkü gibi yine umutsuzîuk
içinde!..
Ama "dün" bir 19 Mayıs 1919'u
yaşamıştık. O "gün"ü de bir kez daha
yaşayacağız, bunu da bihnetisiniz!
Başbuğ Türkçeyi Ret mi Ediyor?
aşbug, sözlûk
anlamıyla
"baş
buyuran,
başkao, baş
komutan,en
üst düzeydeki ulu önder"
anlamında Türkler
tarafından kullanılan onurlu
makamın adıdır.
Türk tanhınde ünlü olmuş
çok başbuğ vardır. Bilge
Kaan, söylencesel (efsanevi)
Oğuz Kaan, Tımur Han,
Cengiz Han vb. gibi adlannı
saymaya kalksak bu sütun
almaz.
Başbuğ, "Türke özgü ne
varsa ona sahip çıkan,
konıyan, gdiştiren, yücehen"
kişidir. llk Türkçe metın
olan OrhuD ve Yenisey
YaatiarTnda Bilge Kaan
ulusuna, "Ey Türk titre ve
kendine gel" diye
seslenmektedir.
Çağımızda kendi kendine ya
da yandaşlan tarafından
başbuğ ılan edılen Sayın
Alpanlan Törkeş. 24 Aralık
seçımlenni \orumlarken
"Etarajı aşamamamızın
nedeniNusret
Demıral 'dır"demıştır.
Nusret Demıral, kımdır ve
ne yapmıştır da MHP'yi
engellemiştır!? Nusret
Demıral. DGM'nin ünlü
başsavcısıdır. Emekli
olduktan sonra MHP'den
mılletvekıli adayı olmuştur
(hem de başbuğun önerı ve
emnyle!). Sayın Demıral,
Türklenn yaşadığı bir
ülkede. ibadete çağnnın pek
doğal olarak "Türkçe
ounasını" istemıştır. Bunu.
belırttığımız gıbı açık ve net
olarak söylememişse de
özlemini. olağan ve doğal
olması gerektiğini belırtmek
istemıştir.
"Allahü Ekber"ın anlamını
bir Arap insanına sorsanız,
kendi özdili olduğu için sıze
ne anlama geldiğinı
söyleyebilır. Aynı soruyu bir
Türk insanına yöneltirseniz
önce yüzünüze anlamlı
anlamlı bakar ve kısaca
'ezan' dıyerek geçiştirir
çoğu. Aynı insana, "Tann
uludur
n
u sorarsanız -o kişi
alfabeyı bile bilmiyor
olabılır-; ama yukandaki
sorunuza en açık, anlamlı
yanıtı verebilir.
Sayın Türkeş, 1300 yıl önce
Bilge Kaan'ın dedığı gibi,
"Ey Türk, titre ve kendine
geT demektedır. Bilge Kaan
bu iözcüğü Arapça ya da
Farsça söyleyebilır mıydı,
söylemış bile olsa kendi
ulusundan anlayan olabılır
miydı?
1040-1923 yılları arasında
Anadolu'da Selçuklu ve
Osmanlı devletleri egemen
olmuşlardı. "Dilleri var(dı)
biam dile benzeme4di)"
dıyen halk ozanımız bu
soruna isaret etmıştır.
Saray, saraya bağlı olan
yazar ve şaırler Türkçe
yerine Arapça ve Farsçayı
yeğlemişlerdi. Halk ile
devlet dilı ayn olduğu için
birbirlerini anlayamazlardı.
Halk kendi dilini, müziğini,
yazınını Hacı Bektaş Veli,
Yunus Emre, Pir Sultan
Abdal. Dadaloglu,
Karacaoğlan \ b. gibi ozan
\e düşünürleriyle gelıştirmış
veyaşatmıştır. Güzel ~
Türkçemızbuşekilde' ' '
günümuze taşınabiuniştir. - -
Sarayda oturan
u
de>1ediler''ile saraydan
nımetlenen Celalettin-i Rumi
gibi düşünür ve şaırler ise
Farsça ve Arapça yazıp
söylemişlerdır.
Böylelikle saray
Farsça, Arapça; halk
Türkçe konuşmuş, saray ve
halkın bırbırlenne
anlamadığı ikı ayn
dünya oluşmuştur. Halk
saraya uyup Türkçeyi
dışlasaydı, bugün Türkçe
diye bir dil bile olmazdı.
Kendısım
tarihımizdeki "başbuğ"
makamında gören,
kendilennı başbuğ ılan
edenler, "Tann dağı kadar
Türk" olduklannı
haykıranlar Türkçe ezandan
neden kaçarlar? Türkçe
ezandan neden ürkerler?
Yoksa "Hira dağı kadar
Müslüman"olduklannı
Suçlu Kim, Liderler mi, Ulus mu?
2
4Arahk 1995
milletvekıli
seçimlen geçeli
üçüncü ayını
yanladı. Fakat
hükümet hâlâ
kurulamadı. (1 marttan ben
kuruldu kuruluyor gibi...)
Hükümet neden kurulamıyor
ya da kurulmak ıstenmiyor,
bunun suçlusu kımdır acaba?
Bence suçlu biziz.
Bızler yüce mıllet olarak,
aslında bunca yıldır
özlenen, sağda ve solda
birleşmenin gerçekleşmesi
ıçın, sandık başında doğru
bir karar veremedık.
Oylanmızı çok böldük.
Sağda ANAYOL modeli
böylece gerçekleşebilir
düşüncesi egemendı. Kimse
ÇUter-V ılmaz kışısel
çekışmesını düşünmemişti.
Solda ise durum daha
başkaydı. Kendi basına,
kendi düşünceleri ve kendi
liderleri ile yürüyen ve
hedeflediğine ulaşan bir
DSP. bunun yanında iç
çekışmeler, liderlik kavgalan
ve son seçimlerde aday
adaylannın kaderlerini 3
kişilik bir cuntaya teslim
ederek, tabanı ve delegesıni
saf dışı bırakan ve neticede
cuntacılann dahi kendilerini
zor seçtirdiği ve barajı
dualarla aşan bir CHP.
Sevinçli. çok sevinçlı
çünkü barajı aştılar.
Ne yazık, Atatürk ün
kemiklen sızlıyor, bıraktığı
partı ne hale geldı. Burada
suçlu bizleriz, ben de
suçluyum. Kalkıp, çok değer
verdığım bir oyumu
kuHanmak için Türkıye'ye
gittim. Suçluyuz, çünkü
partıleri böyle yüzdelere
göre seçmeyecektır.
Bütün oylar ıki partiye
gitmeliydi, birisi hükümeti
kurar, öbürü muhalefet
olurdu. O zaman bu oylar
kaybojmazdı. o zaman belki
terör Özdemir Sabancı'yı,
polis ise Metin Göktepe'yi
vurmazdı. Avrasya
kaçınlmazdı. Sunye böyle
söyleyenlerden mi ürkerler?
Türk milliyetçilığı, Türk
diline sahıp çıkmakla başlar.
Dilimizden ürkenler,
dilimizden kaçanlar, dilimizi
unutanlar, benliklerinı,
özlerinı, kimliklerini de
unuturlar. Bızler Türk dilini
öncelikle "başbuğ"
oldugunu, millıyetçi-Türkçü
oldugunu savlayan Sayın A.
Türkeş'in ve yandaşlannın
kullanmasını, dilimize sahıp
çıkmasının gerektiğini
düşünüyoruz. Bu bağlamda
düşünmek bile yersizdır.
Doğai olanın kendilerine
Türkçü diyenlerin
Türkçemize arka çıkmasıdır.
Armutalan Paşası, Türk Dıl
Kurumu'nu yok ederken ses
çıkarmamak suretiyle
milliyetçı ölunmaz. Biz
Atatürk'ûn m»Hıyetçilık
ilkesıne bağlı olanlar,
azmazdı, Yunanistan Ege'de
taşlara dahi sahıp çıkma
cesaretıni göstermezdi,
piyasalar böyle
kilitlenmezdı, ekmeğe belki
zam gelmezdi, Almanya'da
ırkçılar böyle cesaret
gösterip, insan katliamı
yapamazlardı, yurtdışındaki
ışçilerimiz böyle kenara
ıtilmezlerdı. Avrupa Apo'yu,
PKK Başkanı ilan etme
sizlerden de dilimize bağlılık
beklerdik.
Türkçeden (Türkçe ezandan)
ürkmeleri,
kendilerinin savladıklan
gibı Türk mılliyetçisı
olmadıklannın bir belirtisi
midir? Tıpkı "dind" olup da
dine ters düşen eylemlerde
bulunan "takıyyeciler" gibi,
bir başka takıyye ömeğı ile
mi karşı karşıyayız?
Şunu da anımsatalım:
1950'ye kadar "Irkcı-
Turana" diye nitelenenler,
öztürkçeciydi ve eskı Türk
dinlerine bağlılıkla
övünürdü. 1950'den sonra ne
oldu da Islamcı kesilip
gencılerle işbırliğine
girdiniz?
H. FEHMt •- -hn»
POYRAZOĞLÜ
E. Sağhk Memuru
cesareti gözteremezdi. Sen
yüce mılletim, oyunu bu
kadar bölerek demokrasi
dersi vermek mi istedin,
demokrasi liderlerine!
Bunun acısını şimdi sen
çekiyorsun.
Mustafa Mecit
Türk-Alman Öğretmen ve
Köln Veliler Derneği
Başkanı
Banvit Piliç
Yemekleri kttabı
herkese bedava!
Temei prensip şu:
Kırmıu eite piçrdidiniı her yemeâi
Banvit pükte de pişirebilirsiniz
Türit ve dünya mutfaklonndan veni
lezzelier sunan Banvit PSSç YemeMeri
Utabmt öıeüde tavsive ediyorum.
Banvit, hem sağlıkl
hem ekonomik olan =
piliç etiyle
hazırlanabilecek
leziz sofraları
yaygınlaştırmak için bir
kitap hazırladı.
Banvit Piliç Yemekleri
kitabı şimdi sağlıklı,
besleyici, yepyeni lezzetler
arayanlara Banvifin
armağanı.
bcınvit
Nosıl akjcoksma?
Banvit üriin ambalailannda butunan
fiyat etıkettennden 10 tanesni
bır zartn ıçmde
P.K. 2,10201 Bondtrmo
adresıne postolayın
Zarfın ürerne kendi ad ve
'zı yazmayı unuftnaym
beaava Banvif Piliç Yemekien
kftahnız adresınıze
ulaştmlacak Bu kampanya
yafnızca parokende ûrûnlen
kapsadığından, toptan satış
etikellemın
gönderilmemesını
ricaedenz
" P İ L İ C İ N A D I "
PENCERE
Yaşar Kemal'i Kim
Mahkûm Etti?..
Yazar kocaman olunca, hapis cezasına çarptınl-
mast da gürültü kopanyor. Batı'yla alışverişi sıcak
olan seçkinlerimiz, başlannı sağa sola sallıyorlar:
- Cık.. cık..
- Ne oldu?..
- Çok kötü oldu...
- Kötü olan ne?..
- Tam Anayol'u devreye sokmuştuk, Yaşar Kemal
hapse mahkûm edildi. Bu herifin Avrupa'da şöhreti
var...
- Ya şöhretsiz olsaydı?..
- Değil mi ya!.. Bul bir garibanı, tık içeri!.. Yaşar Ke-
mal'le ne uğraşıyorsun..
- Şimdi neolacak?..
- Avrupa ile ilişkilerimiz bozulur..
- Bozulursa ne olur?..
- Işin ucu paraya dokunur...
Dokunurmu?..
•
Demokrasi, fikir özgürlüğü ve insan onuru açısın-
dan değil, Avrupa'yla kurulacak tezgâh bakımından
olayı değerlendiren kafalar, katı yumurta gibi kayna-
mış suda haşlanmışlar!.. Benim merakım da şu Ya-
şar Kemal'i kimin içeri attığı sorusundayoğunlaşıyor:
- Yaşar Kemal'i kim 20 ay hapis cezasına çarptır-
dı? Yargıçlarmı?..
- Onlar yasalan uyguluyorlar...
- Yoksa Genelkurmay Başkanlığı makamında otu-
ran Orgeneral Isrnail Hakkı Karadayı mı?..
- Yokcanım!..
- Çankaya'da oturan Cumhurbaşkanı Süleyman
Demirel mi?..
- Ne ilgisi var?..
- Peki, bu yasalan kim yapıyor?..
- Meclis!..
- Meclis ne demek?..
- Siyasal partiler, milletvekilleri, partilerin meclis
grupları, genel başkanları, grup başkanvekilleri...
- Peki, Yaşar Kemal'i mahkûm eden Başbakan
Mesut Yılmaz olmasın?..
- Durhele.. dün bir, bugün iki... Hem Yılmaz iki haf-
ta önce Yaşar Kemal'in evine gitmedi mi?..
- öyleyse eski Başbakan Tansu Çiller Yaşar Ke-
mal'i 20 ay hapis cezasına çarptırdı...
-Olurmu hiç!.. Tansu Hanım'ı dünya tanıyor, Fran-
sa Cumhurbaşkanı Chirac elini öpüyür, Bill Clinton
Bayan Çiller'e hayran!.. Hem ABD'de sekiz yıl kal-
mış Tansu Hanım, Amerikan Koleji'nde yetişmiş uy-
gar bir kadın!.. Yaşar Kemal'i neden hapis cezasına
çarptırsın?..
- Erbakan'a ne dersin?..
- Hoca'nın eline daha iktidar geçmedi.
- Öyleyse bu işi yapan Erdal Inönü'dür, Bülent
Ecevrt'tır, Deniz Baykal'dır. Hikmet Çetin'dir, Mu-
rat Karayalçın'dır...
- Ohoooo!.. Bunlann tümü Yaşar Kemal'in dostla-
n...
- Demek ki yargıçların elleri mahkûm, yasaları uy-
guluyortar, yasalan Meclis yapıyor, Meclis partilerden
oluşuyor, partiler de insanlardan oluşuyor; ama bu
insanlan tek tek ele aldığın zaman hiçbiri Yaşar Ke-
mal'in hapse çarptınlmasını istemiyor; geriye ne ka-
lıyor?..
-Sınıf!.. . „ „ , . . . . ,., . . .-
- Hımmm... '
•
Kimse "sınıf" sözcüğünden hoşlanmayacak; ama
bilmecenin çözümünde başka bir yanıt yok!.. Türki-
ye'de yasaları yapan, bozan, düzenleyen, egemen
sınıfın iktidarıdır.
Yazarları yanm yüzyıldan beri içeri atıp sanatçıla-
nn canlanna okuyan da egemen sınıftır; kişiler bu
bağlamda "maşa" rolünü oynarlar.
Egemen sınıf şimdi ikiaradabirderede: Hem dün-
ya sermayeciliğiyle bütünleşmek için Avrupa Birli-
ği'ne girmek istiyor; hem de ülke içinde eleştiriye
katlanamadığından fikir özgürlüğüneyol veremiyor...
Egemen sınıfın canı sıkılıyor.
Tam Anayol'u yola sokmuşken Yaşar Kemal'i ha-
pis cezasına çarptırmanın sırası mıydı?..
ATATÜRK VAKFI'ndan
DUYURU
KONFERANS
KONU :DEMOKRASİ ve ÖZGÜRLÜK
KONUŞMACI Prof. Dr. Toktamış ATEŞ
YER : Marmara Üniversitesi Göztepe
Kampusu Dr. İbrahim Üzümcü
Konferans Salonu
TARİH : 13 Mart 1996 Çarşamba
SAAT :14.00
Konferans ilgili herkesin katılımına açıktır ve
ücretsizdir.
YÖNETİM KURULU
ATATÜRK VAKFI
TEL : 0 212 293 26 33-34
FAKS : 0 212 252 72 73
BÎLSAK "Birlikte Üretelim" Seminerleri
devam ediyor
Ptesı Doç Dr Otey Lygın Tiirbye'de Demokrasi ve İnsan HaUan T 0 0
Dr. Or>al Götdennr KoroneryetmezfağL koteteroi, tt ttnstyoo 18 30
Salı CengeBdmş Kent KûMrii 1800
Çarş Fflfaı Vtacı ReşatNun'nm Romancılıgı 1830
Prof. Dt. Cstûn Koragan BesSenme, f Tansrvon, Şeker. Şı^naniık 16.30
Cuma Dr ErkaJ Gûngören Kent-lnsan. Nesne-lnsan 18.30
Başvwu: 1100-17.00 Tei: (0212)243 28 79 - 243 28 99 Faks: (0212) 245 30 39
BİLSAK BİLİM SANAT KÜLTÜR HtZMETLERİ
DUYURU
12 Mart 1996 Salı günü saat 10.30'da lzmir
DGM'de Manisa'da gözaltına alınarak işkence gören
gençlerin duruşması vardır.
Tüm demokrat, duyarlı insanlan duruşmayı
izlemeye çağınyoruz.
Çağda; Hukukçular Derneği
tzmir Şubesi
Cezaevi Komisyonu
İnsan Hakları Derneği
İzmir Şubesi
Cezaevi Komisyonu
Evlilik ve nüfus cüzdanımı kaybettim, hükümsüzdür.
ÇEŞMtNAZ ALTUN