25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6ŞUBAT1996SALI CUMHURtYET SAYFA HABERLER MÜSlAD ve Recep Tayyip Erdoğan'ın odalan 'ele geçirme' girişimleri sonuçsuz kaldı Oda seçimlerinde oyıın tutmadı OKTAY EKtNCt • TMMOB'ye bağlı meslek odalannın şube örgütlerinin genel kurullan önemli ölçüde tamamlandı. Seçimlerde 'kent ve toplum çıkarlannı savunan' meslek anlayışı başan sağlarken, siyasal partiler ve kişilerin, meslek odalannı 'kendi yörüngelerine' çekme girişimi bir kez daha yenilgiye uğradı. lenmeye bu kez "mimarca" bir ders ver- dikleri zaman, 2-3 Mart I996'da yapıla- cak şube genel kurulu ve seçimlerden sonra artık tüm odaiarda yeni bir dönem başlayacak. Yine her oda, kendi uzman- hk alanında toplum ve ülke yaranna dö- nük meslek politikalanyla, çıkar çe\Te- lerinin ve bunlann "siyasalittifaklannur korkulu rüyası olacak... Aslında gerek MÜSlAD'm. gerekse Istanbul Büyükşehir Beledı>e Başka- nı'nın, "ölöm hariç, herkes oda seçimle- rine kanlacak". gıbi adeta "tüm güçlerty- le" bu sürece katılmalannın ardında da iş- te yine odalann bu geleneksel politıkala- nndan artık "kurtulmak" istemeleri ya- tıyor. "GetenekseJ" dıyorum, çünkü TM- MOB ve odalar 1954'teki ilk kunıluş yı- TMMOB'ye baglı meslek odalannın şube örgütlerindeki genel kurullar ve se- çimler, önemli oranda tamamlandı. özel- likie fstanbui'da Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yine Refah Partısı yanîı'sı MÜSIAD'ın açık desteklenyle örgütlenen "meslekte bir- lik" ve "çagn" adlan altındaki siyasal gruplar, oda yönetimlerini yine "ele ge- çiremedifer." Son olarak 3-4 Şubat 1996 günlerinde genel kurullannı ve seçimle- rini yapan İstanbul'daki elektrik mühen- disleri de "demokrat meslektaşlannı" ye- niden göreve getırdıler. Yine Istanbul 'da şımdi artık genye Mi- mariar Odası kalıyor. Mımarlar da RP'li belediyelerce desteldenen siyasal örgüt- lından bu yana hemen her dönemde, ge- nel politika olarak sadece bilimi ve top- lumsal çıkarlan savundular. Bu nedenle de yine hemen her dönemde özellikle "yönetidleriıı" ve iktidardaki siyasal an- layışlann "salancaü" ilan ettiklen kuru- luşlar arasında yer aldılar. Dahası, çoğu zaman da yine hep ülke yarannı savundukları için bundan rahat- sız olan kesimlertarafindan "siyasetleııg- raşmakla" suçlandılar. Zaten "meslekte birlik'* de işte bu suçlamanın sözüm ona "karşı örgütienmesi" olarak ortaya çıktı ve u odalar siyaset yapmasın, sadece mes- lekJe uğrassın" gıbı yaşamın gerçekleri- ni de yadsıyan bir söylemle, dar çıkar beklentilerinin sözcüsü oldu. Gerçi şimdi şu son genel kurullar dö- neminde yaşananlar, asıl siyasi örgûtlen- menin meslekte birlik gruplan olduğunu artık tüm açıkhğiyla ortaya çıkarmış olu- yor; ama asıl önemli olan hiç kuşkusuz bu kez devreye bir büyükşehir belediye başkanımn bile "aktif" olarak girebilme- sidir. Bir siyasi liderin ve üst düzey yö- neticının böylesine u ihtirashw olması ise aslında belki de geri tepmiş ve birçok mi- mar ve mühendis bu kez "odalannı kur- tarmak" ıçın daha geniş katılımla seçim- lerde oy kullanmışlardır. Acaba, bu se- çimlerde "kurtanLan" sadece odalar mı oldu? Son yıllardaki kimi örnek çabalar bile bu sorunun yanıtını belirlemeye ye- tiyor. Aslında odalan Recep Tayyip Er- doğan ve yandaşlanna teslim etmemek- le hem "demokrasi" hem de "kentin ve halkın genel yararian" kurtanlmış oldu. Örnejpn bugün tstanbul mahkemele- rinde odalann açtığı birçok davada, ken- ti bilim dışı yöntemlerle ve yağmaya hiz- met edecek şekılde yöneten belediyele- rin uygulamalan yargılanıyor ve çoğu durduruluyor. Benzer şekılde su havza- lannda, nazım planda, imar süreçlerinde, büyük proje ve ıhalelerde, altyapı yatı- nmlannda.. yine yerel ya da merkezi yö- netimin "kamu yaranna ve ilgili uzman- bğaaykın" girişimleri, meslek odalann- ca eleştirilerek aynı anda "kente ve de- mokrasiye duyartı" bir kamuoyunun oluşmasına da önemli katkılarda bulunu- luyor. Aslında odalann bu tür bir misyon üstlenmeleri de anayasadaki "kamu ya- rannı gözetme" ilkesinin dogal bir sonu- cu olarak uzmanlığa dayalı bir "kamu görevi" nitehği taşıyor. İşte, böylesi bir misyonun yönetimle- re el konarak "etlrîsiz kılınmasr çabası ise elbetteki sadece odalara değil, genel- de toplumsal haklann savunulmasma da açık bir müdahale anlamına geliyordu. Bu kenti yönetmekJe her kurumu kendi- ne bağlama "hakkını" da elde ettikJerini sanan belediyeciler, deyiş yerindeyse "gûdûmlû'' oda yönetimleriyle dikensiz gül bahçesinde ışlerini sürdürmeyi umu- yorlardı... Dilertm, RP'nin bu tutumu, diger siya- sal partilere de ömek olmasın. Çünkü asıl önemli olan, odaiann "özerk ve demok- ratik" yapılannın titizlikle korunması- dır. Bu nedenle siyasal partiler ve kişiler, meslek odalannı "kendi yörüngeterine" çekmek yerine tam tersine meslek oda- lannda üretilen çalışma ve görüşlerden yararlanma alışkanlığını edinirlerse bun- dan yine hem kendileri hem de Türkiye kazançlı çıkacaktır. 141, 142vel63kalktı, mağduriyetler sürüyor TPAO yasalara uymuyor ALPER BALLI ANKARA - Türkıye Petrolleri Anonim Or- taklığı'nın (TPAO), Türk Ceza Yasası'nın (TCY) yürürlükten kaldınlan 141,142 ve 163. maddelenne muhalefet ettiklen gerekçesıyle tutuklanan ya da yargılanan ve toplu iş sözleş- mesınin ılgilı hüîcmü gereğince sözleşmeleri feshedilen çalışanlann. ışyerlenne dönmeleri- nı öngören 4045 sayılı yasayı uygulamadığı be- lırlendi. DYP-SHP koalisyon hükümeti tarafindan 26 Ekim 1994'te çıkanlan 4045 sayılı "Güvenük Soruşturması, Bazı NedenieıieGörevierineSoa V'erilen Kamu Personeü ile Kamu Görevleriııe Aluımavanlann Haklannın Geri Verilmesine ve 1402 Numaral) Sıkrvönetim Kanunu'nda De- ğişiklik Yapılmasına llişkin Kanun"un geçıci 3. maddesi uyannca, iş sözleşmeleri ıptal edi- len çalışanlann gen alınmalan öngörülürken, TPAO'nun yasayı uygulamamaktadirendiği or- taya çıktı Görev yaptıklan Batman'da "komünistörgüt ûyesi" olduldan iddiasıyla 1982 yılında tutuk- lanan ve tutukluluk süreleri 30 günü aşan Ra- uf Yanmaz, Ayaz Koyuncu, Mahmut Kutiu, Mehcnet EliboL, Rahman Dilmen, Necat Ku- yumcu, Mahmut Süriicü, Mehmet YıJdız ve Mehdi Kaygusuz adlı ışçilerin iş sözleşmeleri, işveren tarafindan sözleşmenin ilgili hükmü gereğince feshedildi. TPAO Batman Bölge Mü- dürlüğü, Ocak-Şubat 1983 tarihlerinde işçile- re ayn ayn gönderdigi yazılarda, 23 Nisan 1981 tarihli toplu ış sözleşmesinin 85. maddesine gönderme yaparak, işçilenn "iş aldüeri r 'mn "münfesih" sayıldığını bildirdi. lşçıler de gen dönmelerine hukuki açıdan olanak saglayan 4045 sayılı yasaya dayanarak 8 Kasım 1994 tarihinde TPAO Batman Bölge Müdürlügü'ne yaptıklan basvurularda ise baş- lanlmalan için gereldi işlemlerin yapılması is- teminde bulundular. Başvurulan 60 gün içinde yanıtlanmayarak reddedilen işçiler, yargı yolu- na başvurdular. 26 Ekim 1994'te kabul edılen ve 3 Kasım 1994 tarihınde de Resmi Gazete'de yayımlana- rak yürürlüğe giren 4045 sayılı yasanm konuy- la ilgili geçici 3. maddesi; Terörle Mücadele Ya- sası 'nın (TMY) 23. maddesi ve Türk Ceza Ya- sası'nm kaldınlan 141, 142 ve 163. maddele- rinden yargılanarak hüküm giyen memurlar ile toplu iş sözleşmelesi hükumlerine göre iş söz- leşmelen feshedilmiş olan işçilenn 6 ay içinde başvıırmalan durumunda, görevlerine son ve- rildikleri tarihte almakta oldukian ayhk dere- cesine eşit derecenin aynı kademesinden ba$- latılmalannı öngörüyor. Dinlendiler, ikinci yarıyıla gülerek başladılar İstanbul Haber Servisi - Ilk ve orta dereceli okullarda ikinci yanyıl dün başladı. Ders başı yapılan 64 ilde ikinci yanyıl, tstanbul dışında 14 haziran tarihinde sona erecek. lstanbul'da ise ders kesimi, HABITAT nedeniyle 30 mayıs tarihine alındı. Bu nedenle oluşacak 60 saatlik ders kaybı ise 1 marttan itibaren ders saatlerine her gün birer saat eklenmesiyje giderilecek. (Fotoğraf: KUBİLAY TÜNTÜL) ADD kınadı Atatürk heykeline saldmya tepki İstanbul HaberServisi - Iz- mır Bomova Meydam'ndaki Atatürk heykeline yapılan saldınya Atatürkçü Düşünce Derneği'nin(ADD) çeşitli şubelen sert tepki gösterdi. ADD istanbul Şube Başka- nı Bilge Biigk; "Asıl tepkinin Atatürk'ün büsüerine yapı- lan bu seviyesiz saldıniara değil, Törkiye'yi bu konuma getiren politikacılara göste- rilmesi gerektiğini'' söyledi. Atatürk'ün ılke ve dev- nmlerine yönelık saldmla- nn ve ilk tavizlerin 1938'de başladıgını vurgulayan Bil- giç, u 1950'den sonra karşı devrün süreci daha da hız- lanmıştır. Atatürk'ün dev- rim ve ilkeleri kommaya yö- nelik kanun, ö/ü itibanyla geriye itilmiş ve Atatürk'ün büstlerini korumadan ileri gkkmemiştir" şeklinde ko- nuştu. ADD Kadıköy Şube- si ise saldınyı, cumhuriyet kazanımlannı, Atatürk dev- nmlerini ve çağdaş Türk top- lumunu yok etme isteği ola- rak degerlendirdi. Şube yö- netımi adına yapılan açıkla- mada, şu görüşler yer aldi: "Bu istek karşısuida izle- nen yoi, karşı devrimciler ta- rafindan geçmistengünümü- ze hep aynı yıknrma politika- lan altında, ADD ile çağdaş srvil örgüöenmeleri bomba- lama eylemleri ve aydıo, sa- natçı, gazeteci kıyımlandır. Biz ADD olarak bu saldın- ların sonuçsuz kalacağını, Atatürk ilke ve devrimlc- rinin kazanımlannı koru- yacağımızı, çağdaş Türk toplumu yaratma \olunda- ki düşünce mücadelemizin bomba ile kaba kuvvet ile durdurulamayacağını be- lirtir, Atatürk heykeline saldınyı yapan zihniyeti nefretle kınanz. Bütün si- yasi partileri, sendikaları, demokratik kitle örgütle- rini, devletin tüm kurum- lannı ve sağduyulu haikı- mızı Atatürk'ün ilkelerine, eserlerine sahip çakmaya çağınyoruz." ÎSKI eslri yöneticilerîne 6 süı^ün katnpı 9 •MİYASE İLKNUR SHP yönetimi döneminde Abone ve Şebeke Işleri Hizmet Bınası olarak ya- pılan bina, RP'li yönetim tarafindan ^sürgün kampı" olarak kullanılıyor. 3lP'liler yönetime gelir gelmez Sanga- 'zi'ye hizmet vermesi için yapılmış bu İinadaki bütün hizmetler Sultanbeyli 'ye ^caydınldı. ••• Boşaltılan binaya da önceki dönemde •görev yapan. aralannda genel müdür ve- kili ve daire başkanlannın da bulunduğu ; 47 teknik eleman sürüldü. Hiçbir hizmetin verilmedigi, işlevi ol- mayan bu binada 47 kişiye dört masa ve bir telefon düşüyor. RP'li belediyenin "akıllı bilet" olarak tanıttığı kartlarla bi- naya mesai saatinde giren elemanlar, ak- şam mesai bitimine kadar hiç bir iş yap- madan volta atmak zorunda kalıyorlar. RP'li yönetim, bu yıl başında bir de cep takvimi dagıtarak bürokratlardan her gün ne iş yaptıklannı günü gününe not etme- lerini istiyor. Buradaki notlann yıllık si- cil doldurulması sırasında göz önünde tutulacagı belırtiliyor Amaç, yıl(ürarak istifa ettirmek İSKJ Genel Müdürlüğü'nün talimahy- la Sangazi'deki bu boş binaya sürülen bürokratlann yıldınlarak kendiliklerin- den istifa etmesi amaçlanıyor. Nitekim bazı bürokratlar bu koşullara dayanama- yarak bir siire sonra istifa etmek zorun- da kaldı. Sangazi'deki "Sürgün kam- Sangazi'deki bu binada 47 kişi için yalnızca 4 masa ve bir telefon var. pı"na sürülen bürokratlar arasında SHP dönemindeki tSICl Yönetim Kurulu üye- si ve Genel Müdür Vekili Hüseyin Do- ğan, Personel Daire Başkanı Kâzun Kar- tal, Aboneler Daire Başkanı ŞiikriyeKJ- bç. Bilgi Işlem Daire Başkanı Ersin Er- tetdn (sonradan resen emekli edildi), Şe- bekeler Daire BaşkanıMesut Oztûrk, Elektrik-Mekanik Daire BaşkanıMüse- yip Yurtseven, Su Inşaat Daire Başkanı Hüseyin Toprak, Atıksu-Antma Inşaat Daire Başkanı Necmi Gürdal, Su Isale Daire Başkanı Mustafa Tuncer ve Şebe- kelerden Sorumiu Genel Müdür Yardım- cısıTuran UIuta$ da bulunuyor. Bu bına- daki koşullara ve yönetımin akıl almaz baskılanna dayanamayan Hüseyin Top- rak, Habip Canbilen ve Ekrem Yavuz is- tifa etti. Necmi Gürdal da bu koşullarda çaltşamayacagını görerek üniversiteye döndü. Servissiz bfirokratiar Işe gelip gilmek için personele servis de tahsis edilmemiş. Masalarda dönü- şümlü olarak oturan 47 bürokratın dış dünyayla baglantısı kesik. Çünkü teller- le çevrili bu binada personel için tek te- lefon bulunuyor. O nedenle personel PTT'ye müracaat ederek binaya bir an- • RP'li İstanbul Büyükşehir Belediyesi 'ne bagh tSKl Genel Müdürlüğü, önceki dönemde görev yapan üst düzey yönetici ve teknik adamlardan oluşan 47 bürokratı, Sangazi'de, ÎSKI'yle ilgili hiçbir faaliyetin yapılmadığı boş bir binaya sürdü. kesörlü telefon getirtmiş. Yıllarca bu işte çahşmış bu teknik kad- ronun deneyiminden ve bilgisinden ya- rarlanma gereğini duymayan RP'li İSKİ yönetiminin personele yönelik bir diğer olumsuz tavn da sık sık sicilleriyle oy- nanması. Ocak aymın 18'inde SHP dö- neminin üst düzey bürokratlanndan Hü- seyin Dogan. Kâzım Kartal, Müseyip Yurtseven. Gazi Dogan, Zekı Özmüş, Kenan Gökdemirve Miyase Saym'ın si- cilleri bozuk verildi Sangazi sürgünle- ri, sicili bozuk verilen bu 7 bürokratın belli bir bölgeden ve belli bir inanç gru- bundan olmasına dikkat çekiyorlar. İS- Kt yönetiminin, sicillerini bozduğu bü- rokratlara yönelttiği suçlama; "çalışma heyacanlannm bulunmaması ve işlerin- de başansız olmalan". Bu kışıler hiçbir işlemin yapılmadığı ve fıziki çalışma ko- şullannın sağlanmadığı bir binada heye- cansız çalışmakla suçlanıyorlar. tSKl yönetiminin bürokratlan yıldır- ma yöntemi bununla da kalmıyor. Yılba- şında dağıtılan cep ajandası büyükJüğün- deki "çalışma takvüni"ne her gün ne iş yaptıklannı yazmalan isteniyor. Bugüne kadar böyle bir uygulamanın ve gelene- gin olmadığı ISKI'de verilen çalışma tak- viminde "Çalışma Takvimi Kullanma Talimatnamesi" şöyle anlatılıyor: "İşbaşında bulunduğu günler için sa- bah işbaşı yapmasından itibaren akşam mesai bitiş saatine kadar >apılan görev- ler bu takvimin ilgili gün nanesine özet olarak kaydedilecektir. Takvimin günü gününe düzenlenmesi ile temiz. itinalı ve muntazam bir şekilde muhafazası ilgili personel tarafindan sağlanacak, istendi- ğinde amirlere anında ibraz edilecektir. Takvim, personel tarafindan cepte muha- faza edilecektir. Yluhafazaya titizlikle uyulması gereklidir. Personel tarafindan yıl içerisinde düzenlenecek bu takvûnler yıl sonunda sicil amirteri tarafindan top- lanarak yıllık sicil doMurulmas! sırasın- da göz önünde bulundurulacakür." Kendilerine hiçbir görev ve sorumlu- luk verilmeyen Sangazi'deki boşbinanın personeli, defterdeki iş günlerini nasıl dolduracagını bilemiyor. ARAYIŞ TOKTAMIŞ ATEŞ Gelir ve Demokrasi Bir ülkede demokrasinin işleyebilmesi için, hatta oluşturulabilmesi için gereken dört koşul olduğunu yazar söylerim yıllardır. Bunlar ileri bir gelir düzeyi, ile- ri bir eğitim düzeyi, örgütlü bir toplum yapısı, ulaşırn ve iletişim olanaklannın gelişmişliğidir. 27 ocak cu- martesi günü de aynı şeylere değinmiştim. O yazımda "Demokrasi, ekonomik gelişmişliğin belli bir noktasına gelmiş toplumlann rejimidir" diyor- dum. Çok değer verdiğim bir dostum, Yakup Kepenek, bir mektup yazmış. "Bu görüşünü paylaşmadığım gibi, çok da yanlış buluyorum" diyor. Fakat asıl sa- kıncalı bulduğu, aynı yazıda "Günümüz Türkiyesi'nde gelir düzeyi hariç, demokrasinin altyapısı vardır"de- mem. Sevgili Kepenek, "Toktamış, ne diyorsun?" diye karşı çıkıyor ve mektubunun sonunda, "O yazını bir kez daha gözden geçirmeni ve bu noktalara açıklık getirmeni önehrim" diyor. Yakup Kepenek, iktisatçılann çok ucuzladıklan Tür- kiyemizde bilim ve kalem namusunu koruyan ender insanlardan biri ve benim çok önemsediğim ve ça- lışmalanndan çok yararlandığım bir dostumdur. An- cak bu konularda farklı düşünüyoruz. Sevgili Kepenek, haklı olarak "gelirkavramının so- mut birbiçimde saptanamayacağını" ileri sürüyor ki, buna ben de katılıyorum. Daha sonra, "Diyelim, en yaygın olarak kullanılan 'kişi başına yıllık gelir'/ aldı- nız. Ülkelerin kişi başına gelirlenyle demokratikleş- me süreçleri arasında bir bağ kurulamıyor" dedikten sonra ekliyor: "Örneğin kişi başına ortalarna geliri 1993'te 300 dolar olan Hindistan, on yıllardır de- mokrasiyi yoksullukla birlikte yaşıyor... Aynı yıl Biıie- şik Arap Emirlikleri'nde kişi başına gelir, Italya, Ka- nada ve Hollanda 'nın da üzerinde 21.430 dolardı. In- giltere'nin kişi başına geliri, 18.060 iken, Kuveyt'te bumiktar 19.360dolardır... ÇekCumhuriyeti'ndeki- şi başına gelir, 2.710 dolar ile Türkiye 'nin kişi başına gelirinin (2.970 dolar) altındadır. Bu ülkelerin demok- rasilerini karşılaştırmaya ne dersiniz?" Hindistan'ın demokrasiyi uygulayabilmesinin çok özel nedenleri vardır. Zaten bu konulan anlatırken sü- rekli olarak "Hindistan istisnasından" söz ederim. Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt ve bunlara ek ola- rak Suudi Arabistan, Katar, Oman vb. gibi petrol zen- gini ülkelerdekı "fert başına düşen yüksek gelir" el- bette demokrasi için ölçü ya da kıstas olamaz. Zira "gelir", tek başına demokrasinin altyapısını oluştura- maz. Gelir ancak "eğitim düzeyi" ve bunun birikimin- den oluşan "siyasal kültür"\e birleştiği zaman bir an- lam taşır. Kaldı ki; çok kısa bir süre içinde neredey- se sıfır gelir düzeyinden on binlerce dolariık bir gelir düzeyine yükselmenin, demokrasiyi yaşama ve uy- gulama yönünde bir katkı getirmeyecegi çok açıktır. Çek Cumhuriyeti'nin fert başına düşen milli gelir payının Türkiye'den daha düşük olması hususu da çok tartışma götürür. Bugün Türkiye'de ayda 10 mil- yon lira civannda (yaklaşık 180 dolar) kazanan bir in- san, büyük kentlerimizde bir gecekondunun kirasını bile karşılayamazken eski sosyalist blok ülkelennde, ayda 100 dolar para kazanan insanların tüm temel ge- reksinimlerini nasıl karşılayabildıkleri bilmecesini(!) hâlâ çözebılmiş degilim. Eğer hafızam beni yanıltmı- yorsa Yeltsin'in aylığı da 200 doların altında idi... Sevgili Kepenek de çok iyi bilir ki, toplumsal olay- larda "birebir ilişki" oimadığı gibi, hiçbir olguyu "tek faktörie" açıklama olanağımız da yoktur. Ayrıca de- mokrasinin oluşabilmesi ile o ülkenin gelir düzeyi ara- sındaki ilişkiyi "tek neden" olarak degerlendiremeyiz elbette. Eğer yazdığımdan bu anlaşılmışsa kendimi iyı ifade edememışim demektir. Fakat gene de de- mokrasinin, iktisaden gelişmiş ülkelerde gerçekleşe- bileceğini ve Türkiye'nin (ve Hindistan'ın) bt- ıs- tisnası olduğunu düşünüyorum. Fert başına düşen gelir, iktisadi gelişmişliğin temel kıstaslanndan biri olmakla birlikte, elbette tek kıstas değildir. Hatta petrol zengini şeyhlikler dikkate alınır- sa bu kıstas çok yanıltıcı da olabilir. "Gelir"\ dşmokrasinin altyapısının "gerek şartlan" arasında sayarken, o gelirin "elde ediliş türü", "ulu- sal düzeyde paylaşımı", "elde ediliş süresi", "o ül- kenin ekonomik ve toplumsal amaçları" vb. gibisin- den bir dizi yan faktörü de dikkate almak durumun- dayız. "Geliri demokrasinin altyapısının "gerek şartlan" arasında saymamın bir nedeni, günümüz dünyasın- dan aldığım fotoğraftır. Bir diğer nedeni ise düşük ge- lirli toplumlardaki "sıyaset"in amansız ve katı bir bi- çimde yaşam bulmasıdır. Siyasetin binlerce tanımından biri, "siyasetin bir toplumdaki kaynak paylaşımı için yapılan örgütlü bir mücadele" olmasıdır. Eğer birtoplumda payiaşılacak olan "kaynak" yetersiz olursa, herkese yetecek oran- da olmazsa mücadele sert ve hoşgörüsüz oluyor. Bu mücadele türü de demokrasiyi geciktiriyor. Sevgili Kepenek'in asıl takıldığı nokta, "Türkiye'de gelir hariç demokrasinin altyapısı vardır" diye özet- lediğim düşünce. Bu noktaya da bir sonraki yazım- da değineceğim. S A L I T O P L A N T I L A R I M U R E K K E B I K U R U M A D A N SOGUMA ATILLA SIRKIYE KONUŞMACI MAHIR ÖZTAŞ 6 ŞUBAT 1996 SAAT: T8.3O VAI'I KRhDI K V I I l R \1 F R K f / I Yapı Kradi Sermet Çıtttr KütilphanesJ IsmDI Caddesr 285 eeyojlu 80050 IstantHjl Telefon fOZ12) ZS2 47 00/440-245 20 41 Sslı Topla^tılan T :ste}eı *erkes ucretsız oıarak ızleyebıh' YAP\ KREDi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle