Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 6ŞUBAT1996SALI
14 KULTUR
Çiz«j öyküler yüz yaşmda!
MURATSES
• 1995'te, 100. yılını kutladığımız 'sinema'nın ardmdan, bu yıl
çizgi öyküler, ilk yüzyıllık dönemlerini kapatacaklar (1896-
1996). Sinemada olduğu gibi, çizgi öyküler de üretildikleri
dönemlerin gerçeklerinden doğrudan etkilenme durumundalar.
ne yazık ki 'keodi kendini gerçekleştiren
beklentiler kuramı' da tüm ağırlığı ile
pusuda olduğundan, 'X-KusağT vb. ol-
guJarkaçınılmazbirşekildetoplumbilim
tarihindeki yerlerini alıveriyorlar.
1995 'te, 100. yılını kutladığımız 'sine-
raa'nın ardından, bu yıl çizgi öyküler,
ilk yüzyıllık dönemlerini kapatacakJar
(1896-1996). Sinemada olduğu gibi, çiz-
gi öyküler de üretildikleri dönemlerin
gerçeklerinden doğrudan etkilenme du-
rumundalar.
Onlar da bir bant kısalığında ya da cilt-
ler dolduracak uzunlukta olabiliyorlar.
Nazilere destek veren, başta Yahudiler
olmak üzere kendi dışındaki her toplu-
lugu aşağılayan çizgiler, o dönemlerde
kendi gerçeklerini ve beklentilerini
ön plana çıkanyorlardı. Hele 'üs-
tün(!) ırka endeksli', Adolf Hit-
ler'in de gençliğinde etkilenmiş ol-
duğu varsayılan, bir dizi çizgi öy-
kü de, tanhtekı kötü konumlu
yerini almış durumda.
Isterseniz çizgi öykülerin
doğum yılianna doğru kısa
bir yolculuk yapalım...
Amerikalı çizer Richard
Outcault'un ürettiği "The
Yellovv Kid" (San Velet),
1896'da New York Jour-
nal'da yayımlanır. Kepçe ku-
lakJı, kel kafalı, san bir gece-
lik entarisi ile dolaşan, yoksul bir
İrlandalı afacanı konu alan çizgi
öyküde ilk kez, konuşma balon-
lanndan yararlanılır. Umulmadık
bir başan kazanan çizgiler, tarihin
ilk 'çizgi öykü yıMızını' da yaratmış
olurlar. Kısa bir süre sonra, "The
YeDmv Kid", oyuncak bebek, poster
ve oyun olarak pisayasa sürülür. Bu
başannın ardından Outcault, ikinci
kahramanını yaratır: Binlerce gaze-
te okuyucusu, yaramaz kız 'Buster
Brown'un serüvenlerini görebilmek,
okuyabilmek için pazar günlerini iple çe-
ker.
Çizgi öyküler artık Ingilizce bilgileri
sınırlı olan göçmenlerin de yoğun ilgisi-
ni çekmektedir. 20'li ve 30'Iuyıllarda, ilk
öykülerin uzantılan sürerken, bu kez
'F9peye'(TemelReis)ünekavuşur. 'Bton-
die' (Fatoş)gibi, aile temelinde kurgula-
nan çizgi öyküler, neredeyse ölümsüzle-
şirler.
Dünya ekonomik bunalımı dönemin-
de beğeniler, büyük bir değişime uğrar-
lar ve okurlar 'tüm sorunlan çözebilecek
LEVZ - Verilerin, bilgilerin çekiçlerle
kayalara yazjlmasınm, diğer bir deyişle
oyulmasının kural olduğu dönemlerden
bugünlere. teknolojinin vardığı boyutlar
geneîde biliniyor. Uzun çağlar geçti ve
iletışıminanamaddeleri, CD-ROM kayıt
aygıtlanyla kompakt disklere yazılıyor
artık. Bu konuda da, teknolojinin vardı-
ğı düzeyden çok daha önemli olan şey,
bu teknolojilerle neler yapıldığı, ne
amaçlara hizmet edildiği ya dâ kullanım-
daki niyetin türü... "Oyuncak Öyküsü"
başlıkh yazımdaki, konuya özel yorum-
lar bir yana, genelde son derecede ileri
donanımlara sahip medyanm, bunlan
kuJlanım yönü de kendi başına bir tar-
tışmakonusu... Eşdeğerniteliktedo-
nanımla, kültür üreten ve yayan / <"
ARTE gibi kanallar da var; belirli
niteliklerde, toplumsal maliyeti ne
olursa olsun "kendince saJt te-
cimsel niyetli" üretimleriyle
kimi kanallar da... tkinci
grubun ömekJeri, ge-
nelde, dünyanın her
yanında, "Tü-
ketici böyle is-
tiyor, ne yapa-
lım?" başlığı
altındakı söy-
lemlenyle, 'işi
götürebildik-
leri kadar gö-
türme" çabasında
oluyorlar. Yurdu-
muzda da, bu konuda
epeyce örnek var... Iş-
te burada unutulma-
ması gereken çok ! •,,
önemli bir olgu söz- \ 'i j
konusu: Medya, ger- ^ ı
çeği yansıtabüeceği gi-
bi belirli bir ölçüde yara-
tabttir de! H içbir yaklaşım, tam anlamıy-
la nesnel olamıyor, nesnelleşme çabala-
n ne olursa olsun bir yerlerde doğal sı-
nırlanna dayanıveriyor. Bu olguyu yaka-
lamaya çalışanın kışisel özelIikJeri, Ze-
itgeist'ın (zamanın ruhunun) etkileri, ço-
ğunlukça kabul görmüş bekJentiler vb.
bu sınırlann doğal belirleyenleri...
Konumuz, ölçümü oldukça zor olan
bu etmenler değil; kontrol edilebilen, ka-
rarlara bilinçli olarak kişisel öğelerin
yerleşririlebileceği alanlar. Pek uzun bir
yaşam şansı olmasa da yapay gerçekle-
rin yaratılmaya çalışıldığı dönemlerde,
yeteneklerioian kahranıanlar' bekierler.
'Mandrake', 'Tarzan' vb. kahramanlar
bu dönemde ortaya çıkarlar. Savaş döne-
minde ünlennin doruğuna çıkan çizgi
öykü kahramanlan. savaşın bitiminde iş-
levlerini de yirirmiştir sanki... GarfiekJ
ve Snoopygibi yeni kahramanlarla günü-
müze değin süregelen çızgı öykülerin
içerikleri oldukça farklıdır artık. Bizde-
ki adlanyla, RedKif ve Tenten'in anava-
tanı Belçika, 7 nisana değin sürecek ge-
niş kapsamlı bir çizgi öykü sergisiyle,
Brüksel'de, tüm dünyadan konuklan
ağırlıyor bugünlerde.
Türkiye'de de başanlı örneklerini gör-
düğümüz bu sanat dalı, sinema ile de çok
yakın bir ilişki ıçinde. Gelecekte de gü-
zellikleryaratabilen, toplumsal içerikle-
ri ile yapıcı-eleştirici, taptaze çizgi öy-
küler görebiimek ve okuyabilmek
umuduyla.
Dorsay'dan "100 Yılın Yönetmeni"Kültür Servisi - Yüz yılı
geride bırakan sinema
sanatı bütün dünyada
coşkuyla kutlanırken,
sinema eleştirmeni Atilla
Dorsav da tam zamanına
denk getirdiğı "100 Yılın
Yönetmeni" adlı kitabını
bir süre önce yayımladı. 30
yılı aşkın bir süredir
sinema üzerine yazdığı
yazılar, derlediğı kitaplar
ve televizyon
programlanyla Türkiye'de
bu sanatın gelişimine
katkıda bulunan Dorsay'ın,
sinemaseverlere bir "100.
yıl armağanı" bu kitap.
Atilla Dorsay'ın seçtiği
dünya çapında 100
sinemacıyı kronolojik
sırayla biraraya getiren
"100 Yüm Yönetmeni", bir
yandan bu önemli
yönetmenlerin yaşam
öykülerine ve sinemalanna
bakıyor, bir yandan da
sinema tarihinin en can
alıcı noktaianndan söz
açarak kapsamlı bir sinema
tarihi sunuyor.
Sorinin ilk kitabı
Bu kitap, Atilla Dorsay'ın
önümüzdeki yıllarda
yayımlayacağı "100 Yüm
Filmi" ve "100 Yılın
Oyuncusu" kitaplanyla
üçlû bir seri olarak
tamamlanacak.
Gazetemizde de uzun
yıllar sinema
eleştirmenliği yapmış olan
Atilla Dorsay, sinemanın
yüzüncü yılı için,
"sorumluluk duygusuyla"
yazdığı kitabının
önsdzünde, sinemanın
insanlık tarihindeki yerine
değiniyor ve şöyle dıyor:
"Sinemanın 100. yıh_. Tüm
bir 19. yüzyîl boyunca
insanlığın inanıbnaz bir
merak ve enerjiyle yeni
buluşlann, keşiflerin.
icatlann peşinde koşma
seriiveni içinde biraz bir
oyun, bir eğlence gibi
yaşanan ve fötoğraftan
sinemaya doğru uzun ve
kanşık bir gelişim gösteren
bu ışık ve gölge sanatının,
20. yüzyıhn en büyük
eğlencesine, en görkemli
kitk iletişimine ve en
komple sanatına yol
açacağuu tahmin edebifir
miydi, bu yolda çaba
harcayan onca insan?
Louis Lumiere'in bile
'sinemanın geleceği
yoktur' diyerek, buluşunun
kimi haklanru bir ara
ucuza ekten çıkardıgı
düşünüJdügündc, elbette ki
hayır_. Ama olaylar böyle
geİişti ve sinema 20.
yüzyılın her şeyij'fe
aynlmaz ve organik bir
parçası olarak insanlık
tarihindeki yerini aldı."
Kitap yazılırken, Atilla
Dorsay'ın "kâbusu",
sinema tarihinin önemli
yönetmenlerini 100'e
indirgemek olmuş. "Bu
konuda sancılar çektim,
karabasanlar gördüm,
görkemli teneddütler
yaşadun" diyor Dorsay. Bu
nedenle, kitapta Dorsay'ın
hiç istemeyerek dışarda
bıraktığı isimler var.
Griffith'den Kurosawa'ya,
WeDes'den Kusturica'ya
dek 100 önemli sinemacıyı
Atilla Dorsay'ın seçtiği dünya
çapında 100 sinemacıyı
kronolojik sırayla bir araya
getiren "100 Yılın Yönetmeni",
bir yandan bu önemli
yönetmenlerin yaşam öykülerine
ve sinemalanna bakıyor, bir
yandan da sinema dünyasının en
can alıcı noktalanndan söz açarak
kapsamlı bir sinema
tarihi sunuyor.
Atilla Dorsay
YÎLEV
YÖNETMENİ
bir araya getirirken, çeşitli
kriterlerden yola çıkmış
Dorsay: "Ana kriter,
kuşkusuz sinema tarihini
etkilemiş olmak, sinema
dilinin oluşmasına ve
gelişimine katkılarda
bulunmuş olmaktL Ama
benim için bir diğer kriter
de, yeterince hatırfanacak
önemli film, yeterince
başyapıt ya da çok popüler
olmuş film üretmiş
olmaktL Bu toplama giren
her yönetmen. sinema
deyince akhmua gelen
filmlerden mutlaka en
a7inrian birine imzasını
atmışür."
Yararü bir kaynak
Atilla Dorsay'ın, kitabının
önsözünde kendi kendine
sorduğu bir soru var: "Bu
toplama girecek hiç Türk
yönetmeni yok muydu?"
Kendi sinemamızdan söz
ederken yeterince nesnel
olunamadığmı söyleyen
Atilla Dorsay, "Ya gereksiz
bir komplekse, ya da
anlamsız bir milliyetçüiğe
meyledrvoruz. Ben kendi
adırna, en aandan Lütfi
Akad. Metin Erksan,
Yılmaz Giincj, Abf Yılmaz,
Erden Kıral, Omer Kavur
gibi yönetmenlerimi/in
böyle bir toplam için ciddi
olarak
düşünülebileceklerine
inamyorum. Ama ben bu
işe girişmedim ve böyle bir
tartışmanm içine daîmak
da istemedim"diyor.
Fotoğraflarla da
desteklenen ve kitapta yer
alan tüm yönetmenlerin
fîlmografilerinin yer aldığı
"100 Ydın Yönetmeni"
(Remzi Kitabevi), tüm
sinemaseverlerin merakla
okuyabileceği, sinema
konusunda bilgi edinmek
isteyenler için ise yararlı
bir kaynak kitap.
Yerel yönetim dünyası için bir 'kültür ve demokrasi' hizmeti:
4
ADA/KentKyim' dergîsi 2. yıbnda
OKTAYEKİNCİ
• Türkiye'nin dört bir yanında 100.000 kişilik bir
'seçilmişler ordusunu' oluşturan yerel yönetim
kadrolanna ülke genelinde 'kültürel iletişim' ortamı
sağlamak için kentlilik bilincine gönül vermiş bir yaym
grubu Ankara'da özveriyle çalışıyor...
yönetim dünyasma" işte bu
düşünceyle gönül vermişler.
Üstelik bu dünya, aslında
sanıldığından da çok daha yaygın
ve örgün bir "sonımlu insan"
potansiyeline sahip.
Türkiye'de halen 2762 belediye
başkanı, 1200 il genel meclisi
üyesi, 7000 belediye encümen
üyesi, 25.000 belediye meclis
üyesi ve 60.000'e yakın muhtar
bulunuyor. YakJaşık 900 kadar
kaymakam ve 79 vali de bu
"yerel yönetim ordusunda"
devletin temsilcileri olarak yer
alıyorlar. Buna karştn yine
Türkiye'deki "merkezi
yönetimde"ise parlamento.
bakanlıklar, genel müdürlükJer
ve üst düzey bürokratlar olarak
en çok 2000 kişi var. Yani, sadece
belediye başkanlannın
sayısından bile azlar. Toplam
yerel yönetim ordusunun ise
neredeyse "yûzde2'si" kadarlar...
Peki, ülkede demokrasiyi ve
hatta kalkınmayı sağlayabilmek
için, böylesine büyük ve ülke
geneline yayılrruş bir ordunun
yine demokrasiye ve kalkınmaya
inanmalan yönünde acaba ne
yapmak gerekiyor?
Aslında bu inanç, neresinden
bakılırsa bakılsın, öncelikle yine
yerel yönetimlerde var. Çünkü
her şeyden önce tüm bu insanlar,
"Bu dergjyi yerel yönetim
dürrvasına gönül vermiş bir avuç
insan çıkartıyor. Arkasmda bir
büyük finansör. devletin ve de
idarenin bir bölümü yok. Tümü
ile gerekliliğine duyduğumuz
inanç ve özveri gücümüz onu
yaşatan™" Ankara'da üç ayda bir
sessizce basılıp yine sessizce
abonelerine, belediyelere ve ilgi
duyan akademik çevrelere
dağıtılan "ADA/Kentiiyim"
dergisinin Genel Yaym
Yönetmeni Bülent Tanık böyle
söylüyor. Aynı anda şehir
plancısı olan ve yıllarca meslek
odası çalışmalannda da yer alan
Tanık, sözünü şöyle sürdürüyor:
"Yerel yönetimler hem ülkemizm
yerel kaynak ve inisiyatiflerme
yakınlıklan. hem de yaygm
deneyim alanlan ile çok önemli
politiklcsmiş insan yetiştirme
okullandır. Onlarsız hiçbir rejim
ayakta duramaz. Onlar
inanmazlarsa demokrasi
kurulanıaz. onlar inanıp
sa\ unma/larsa iç banş teessüs'
ettirilemez. Onlar inanmazlarsa
ülke kavnakJarı vcrimli
kullanılamaz ve hatta kalkınma
sağlanamaz..."
ADA/Kentiiyim dergisini
çıkartan bir avuç insan "yerel
belediye başkanlanndan
muhtarlara kadar, bulunduklan
göreve önce "aday" oluyorlar,
sonra da "seçilerek" geliyorlar.
Bu nedenle temelde "varoluş
nedenleri" demokrasi ve bunun
erdemlerini merkezi
bürokrasiden çok daha iyi
biliyorlar, yazıyorlar.
Ikincisi. aslında gerçek
kalkınmanın mayasını oluşturan
"toplumsal hizmet"konusunda
da çok daha zengin ve hemen her
alanda yoğun çaba içerisindeler.
Yine Bülent Tanık. yerel
yönetimlerin bu konumlannı da
şöyle özetliyor:
"Onlann taşıdıklan sorumluluk,
yüklendikleri işlevler, yasalar ve
mevzuatla yükümlü kılındıklan
hizmetterdcn çok daha fazladır.
Hayat, kimi zaman yerel
yöneticilerin kendilerinin bile
tahmin edemeyecekkri
şorumluluklan önlerine çıkarnr.
Örneğin savaşın jıküğı evlerin
pencerelerine na> lon
tedarikinden. depremde her
şeyini yitirmiş \*aşh ve sakat bir
grubun belki tû>alet
ihtr>açlannın bile karşılanmasma
kadar™" tşte. böylesine geniş bir
-denıokratik toplumsal
sorumluluk" içerisinde görev
yapan ve aslında gerçekten
ülkenın "yaşanılabilir" kılınması
için kendi yörelerinde akla
gelmeyecek sorunlan çözmeleri
konusunda halkın kendilerinden
sürekli bir şeyler yapmalannı
bekledikJeri yerel yönetim
ordumuz, acaba özellikle "bilgi,
kültür ve deneyim ahşverişine
dayah" bir hizmet ortamını
bulabiliyorlar mı?
Yoksa, ülkenin neresinde
olurlarsa olsunlar ve hangi
sorunla karşılaşırlarsa
karşılaşsınlar, sadece hep "kendi
yarabcıiıklanyia sınırlı"bir bilgi
binkimine bağlı kalarak mı çaba
gösteriyorlar?
Arada sırada kimi
bakanlıklardan gelen genelgeleri
ya da yine bazı bakanlıklann
"resmi dergilerini" saymazsak,
aslında yerel yönetimlerimiz bu
ikinci soruda tanımlanan kültürel
ortamda "demokrasiyi ve
kalkınmayı" kendi yörelerinde
inşa etmeye çalışıyorlar. Yani,
ülkenin diğer alanlanndaki
benzer konularda
meslektaşlannın neler
yaptıklanndan habersiz olarak;
yine birçok yerel sorun üzerinde
"Türkiye'deki kuramsaL, bilimsel
ve kültürel birikimden'' hemen
hiç yararlanamadan.
Evet. Bugünlerde "Şubat-Mayıs /
1996" dönemini içerecek 5.
sayisı da yine "sessizce''
dağıtılmaya başlanacak olan
ADAy'Kentliyim dergisi, işte bu
önemli boşluğun doldurulması
yönünde Türkiye'deki belki de
ilk büyük çabanın özverili
örneğini sergiliyor. "Herkesin
merkeze, iktidara. Ankara'ya
koştuğu bir ortamda, Anadolu'ya
>"a\Tİan yerel yönetimlere
yönelmenin" ashnda geleceğin
de güvencesi olduğunu
vurgulayan genel yayın
yönetmeni Bülent Tanık, bu
nedenle yayın yaşamlannda da
"demokrat ve yerel yönerimden
yana bir çizgiyi siyasi parti aynmı
gözetmeksizin, çifte standart
uygulamaksızm sürdürmeye"
kararlı olduklannı belirtiyor.
Bütün bu söylem içerisinde, her
bir sayısı dolu dolu 160 sayfayla
çıkartılan ADA/Kentiiyim
dergisinde neler mi var?..
Dilerseniz, bu sorunun yanıtı
için de sizlerden küçük bir çaba
bekleyelim. Ankara,
Kavakhdere, Bükreş Sokak 6/4
adresınde, ya da (0312) 468 07
71-72 nolu telefonun veya (0312)
427 6611 nolu faksın başında,
yerel yönetim dünyasına gönül
vermiş bir avuç aydın, sizin de
ADA/Kentliyim'le artık
tanışmanızı bekliyor...
YAZI ODASI
SELİM İLERİ
Edison Nasıl mı
Dinleniyordu
Ismail Habib Sevük'ün Edebî Yeniliğimiz'den söz
açmıştım. 1930'lann bu ders krtabı, gençlere Türk Di-
li ve Edebiyatı'nı sevdirmek ereği gütmektedir.
Kitabın adı, ders kitabı adlannın resmi, soluk kılı-
ğına bürünmemiş. Besbelli, bilinçli bir seçim bu.
Çünkü yazar önsözünde açık seçik dile getiriyor:
"Okuyacağınız bu cildi size çatık edalı bir mektep
kitabı olmaktan ziyade hoşunuza gidecek bir arka-
daş gibi vermek istedim. Oğretmekten çok sevdir-
mek kafadan çok kalbe inmektir. Dimağa konan dö-
külebilir, fakat kalbe bırakılanda payidartık vardır. Ki-
tap yalnız malumatla dolu olsaydı, yalnız kafalannı-
zı doldurmuş olurdum. Halbuki edebiyat kitabı yük
değil zevktir."
60'ların sonunda bizim okuduğumuz ders kitap-
lannı düşünüyorum. Yalnız Türk Dili ve Edebiyatı'nın
değil, bütün derslerin kitaplan çatık edalı, asık yüz-
lüydü. Karmaşık anlatımlar, bozuk cümleler, üslûp-
suzluk kitaplann ortak özelliğiydi.
Edebiyata gelince, kitabımız, hemen hepimiz için
bir Divan edebiyatı bilmecesiydi. Bugünkü hayattan
el ayak çekeli epey olmuş aruz vezni, öyle sanıyo-
rum ki, pek çoğumuzun canını adamakıllı yakmıştır.
Edebî Yeniliğimiz, edebiyatı, bir ders konusu say-
mıyor; tersine, hayatın kılgısı içinde değerfendirme-
ye çalışıyor. Sevük, yazarla yap'tını iç içe irdelemeyi
öngörmüş. Böylelikle hayat serüvenleri içinde yol
alınıyor. ^vük'ün Hüseyin Rahmi'ye yönelik sap-
tayımı, belki kendisi, Edebî Yeniliğimiz için de geçer-
li:
"Hüseyin Rahmi'nin evvelâ Ikdam'da tefrika edi-
len ve mahalle kanlan faslile başlayarak dedikodu-
lu mevzularia karilerini sürükleyen..."
Bu 'dedikodulu' konular, Edebî Yeniliğimiz'in say-
falannda da boy gösterip okuru sürüklüyor. örnek-
se, Telemaque'\ Osmanlıca'ya çeviren Yusuf Kâmil
Paşa'nın Mısır Prenseslerinden Zeynep Hanım'la
evlendiği için pek zengin olduğunu öğreniyoruz. Ya
da Ethem Pertev Paşa, Hâbname's'ınde meğerse,
"gûya rüya görerek farmasonluğu "tasvir etmiş...
30'ların gençleri söz konusu kumkumalıklann ta-
dını çıkarabilmişler miydi, kestiremiyorum. Bununla
birlikte Edebî Yeniliğimiz'in handiyse Salâh Birsel
denemelerini çağnştırır bir akıcılık örneğı olduğu ko-
lay kolay yadsınamaz.
Amaç, edebiyatı hayatla özdeş kılmaktır.
Bu uğurda roman özetleri bile gündelik çekiştirme-
lerin söylemiyle örülmüştür. Bakın Aşk-ı Memnu öze-
tinin ilk cümlelerine:
"Adnan Bey dul kalmış bir zengindir. Kirli bir ma-
zisi olan Firdevs Hanım'ın kızı Bihter'le evleniyor.
Debdebeye meclûp bu gelin, iptidalan servetten
gelen bir heyecanla vecd içindedir."
Edebiyatı anlamak
Oysa kumkumalık yalnızca dış görünümdedir. Se-
vük, edebiyatın yeni düzen, cumhunyet için gerçek
bir atardamar olduğunun bilincinde yazar. Edebiya-
tın iki ayn öğesi üzerinde durur Yaratmak edebiyat
adamına özgüdür. Ama "edebiyatı anlamak, bu, her-
kese bir borçtur."
Edebiyat birleştiricidir:
"Bütün Fransız evlerindeki kütüphaneleri süsleyen
şu edebî eseher yekdiğerini tanımayanlan bile aynı
düşünce ve duygu imbiğinden geçirerek füsunlu bir
vahdet halinde yoğuruyor. Evet, evet: Mesleklerine
indikleri vakit yekdiğerini kaybedenler ancak edebi-
yat ve sanatın huzuruna çıktıklan vakit yekdiğerini
buldulari"
Alıntı, günümüz için bir savsöz yerine geçebilir.
Gelgelelim edebiyata ilgisizlik 1930'lann da has-
talığıdır. Edebî Yeniliğimiz yazan, Türkiye'deki yapay
'fen' merakına değinir. Fen adamı olmak isteyenle-
rin gözünde edebiyat bir hayal, hatta bir hiçtir. "Ne
kadar edebiyattan anlamazsak o kadar fende yük-
selmişiz vahimesindeyizdir."
Gençlere edebiyat sevgisi aşılayabilmek için birde
anektoda başvurulur:
"Bugün bütün cihanda fen âleminin en hakiki mü-
messili telâkki edilen" Edison çok çalışır, pek az
uyurmuş. Büyük bilginin az uyuyarak nasıl dinlene-
bildiği merak konusu olmuş.fcdisonyanrtlıyor:"- Yo-
rulunca Ingilizedebiyatının büyük muhalledatını oku-
rum, duyduğum zevk ile bütün yorgunluklanm gi-
der."
Okuma tutkusunu evimizden edindim. Anneba-
balanmız Edison'un sözüne, söylenip söylenmediği
artık söylenceye kanşmış o söze güvenmiş olsalar
gerek.
Masal, öykü, çocuk romanı kitaplan çocukluğu-
mun en değerli armağanlarıydı. Annebabalanmız
mazbut ve masum Türkiye'nin insanlanydılar.
Günümüzde, Edison'un sözü gibi, şu yazım da
gülünç bir bunaklık belirtisi sayılıyor.
İşte 'milli eğitim'de aldığımız yol!
pdağ Üniversrtesi 20. Yıl
Öykü Yarışması
• Kültür Servisi - Uludag Oniversitesi 20. kuruluş
yılında bir öykü yanş.-nası düzenliyor. Yanşma
jürisinin Füsun Akatlı, Feridun Andaç, Mustafa Durak,
Nükhet Esen ve Bahadır Gülmez'den oluştuğu
yanşma, tek öyküler arasında yapılacak ve birinciliğe
değer görülen öykü 20 milyon ile ödüllendirilirken
ikinci 10 milyon ve üçüncü 7.5 milyon ile
ödüllendirilecek. Son başvuru tarihi 26 Nisan 1996.
Boğaziçi Üçlüsü'nden klasik
miizik konseri
• Kültür Servisi - Boğaziçi Üçlüsü'nün klasik müzik
konseri bugün saat 19.30'da Cemal Reşit Rey Konser
Salonu'nda verilecek. Piyanist Seher Tannyar,
kemancı Şafak Mula ve viyolonselci Sazan Altıner
tarafindan kurulmuş Türk oda müziği gruplanndan
biri olan Boğaziçi Uçlüsü, klasikten çağdaşa uzanan
geniş bir repertuvara sahip.
Sesli kitaplap
• Kültür Servisi - Şiir ve masal kitaplan dışında,
Türkiye'de ilk defa hikâye-roman türü düz yazılar,
konulanyla ilgili müzikJerle belgelenerek Tuna
Egemen tarafindan kasete okundu. Bu sesli
kitaplardan ilkini Ergün Hiçyıfmaz'ın "Fi Tarihi"
ikincisini Jak Deleon'un "Beyoğlu'nda Beyaz Ruslar"
üçüncüsünü "Engin Ardıç'tan Seçmeler" oluşturuyor.
Tuna Egemen'in seslendirdiği ve yapımcıhğını
üstlendiği bu sesli kitaplar, 90 dakikalık 2 kasetten
oluşuyor.