27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 ŞUBAT 1996 PAZARTES? CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Ankara Devlet Opera ve Balesi, Vivaldi'nin 'Mevsimler'iyle Çaykovski serenadını bale gösterilerine dönüştürdü Vivaldfnm mevsmilermde dans etınek VEFAÇİrTÇİOĞLU - Dünyanın belli başlı sanat merkezlerinde son yıllarda değişim rüzgârlan esiyor. Konser salonlannda, alışümış klasik ve rotnantik repertuvarlar yerlerini çağdas eserlere ve yenı bestecilere bırakıvor. Kostümler. konser öncesi ve sonrası şova yönelik göstenler. sanat etkinliklerini giderek daha renkli ve izlenim daha çekici bir hale getiriyor. Hele aynı kenrte aynı tûrden birden fazla sanat lcurumu varsa rating savaşı daha da kızışıyor... Sebep, klasik sanatlann izleyicisini giderek kaybetmesinın yanı sıra biraz da teknolojık gelişimin inanılmaz boyutlara ulaşması. Sofıstike kayıt ve dinleme sistemleri artık her eve ginmiş, böylece ne akustık problem kalmış, ne bilet kuyruğu, ne de büyük şehirlerdeki ulaşım zorluklanndan sanat etkinliğine ulaşamamanın veya bitkın ve stresli bir bıçimde ulaşılan etkinliğin yorgun argın izlenmesi. Baleler, operalar salonda duyamayacağııuz ses kalitesi iie bir tuşun ucunda emrimize amede bizleri bekli>or olmuştu, üstelik de en seçkin sanatçılardan, topluJukJardan. Teknoloji önce sinemaya sekte vurmuştu şimdi de müziğe. Repertuvarlarda değişim O halde bu kaybolan dinleyiciyi ve izleyici ancak değişik programlar ve görsel efektler ile salonlara çekmenin yolu aranmalıydı. Filarmonia Orkestrasrnın BBC'de yayımlanan Paris turnesi programında orkestranın obua sanatçısı "BaJ yiyen baldan bıkar" sözcüğünü anımsatan bir değişimle klasik ve romantik repertuvann artık ilginç olmaktan çıktığını vurguluyordu. Yine radikal yaklaşımlan ile ünlü Viyana ve Berlin Filarmoni Orkestralan en az kendileri kadar tutucu olan sürekli izleyici lerinin bütün karşı çıkmalanna rağmen programlanna çağdaş müziğin hiç duyulmamış örneklerini koymaya başlamışlardı. Klasik ve romantik dönem ise büyük isimlerin altında yok olan bestecilerin eserleri ile gündeme geliyordu. Yalnız rnüzikte değil operada ve ünlü bale topluluklannın repertuvarlannda da büyük bir değişim söz konuydu. Başta kJasisizmin merkezi Rusya olmak üzere tngiltere, Almanya, Hollanda, Danimarka gibi dansta öncü olmuş ülkeler ve dans gruplan klasisizmden gittikçe uzaklaşmaya, modern ve neoklasik dans türüne ağırlık vermeye başlamışlardı. Geniş kitleler üzerinde yapılan anketler ise sanatın hangi dönemde olursa olsun değerinı ve tadını asla kaybetmeyeceği anlayışını yansıtıyordu. Çağdaşlık ve modernlik adına anlamsızlıklara imza atmak yerine bir bütüne ulaşabilmenin yollannı aramak sanatçı ve izleyici açısından destek gören en önemli düşünceydi. Sanat ve yaratı özgürdü ama özgün olmak adına da yapılanlann pek çoğu şimdilik kolay kolay kabul görecek gibi değildi. Bu çatışmalar tüm sanatlarda. bütün çağlan ve anlayışlannı kapsayan bir senteze gereksinim duymuş neoklasik akım bu ihtiyaca kısmen cevap vermişti. Bu anlayışın bir ürününü Ankara'da da izledik. Daha hazırlık aşamasında eleştiri A nkara Devlet /\ Opera ve J\L Balesi Orkestrası, son dönemlerde başanlı çıkışı ile dikkati çeken bir topluluk. Topluluğun sahnelediği Vivaldi 'Mevsimler'i ve Çaykovski serenadı, bu yılki Aspendos Opera ve Bale Festivali'ninen önemli gösterilerinden biri olmaya şimdiden aday. TT^oreograf J y Ticcio -Z V. Rigano, hem Vivaldi hem Çaykovski'de sürekli değişim ve dinamik bir sahne anlayışı ile izleyiciyi monoton bir akışm dışında tutarak sürekliliğini sağlarken, gerçek bir dans şöleni sundu. yağmuruna rutulan, yaygara kopanlan Vivaldi'nin Mevsimler'i ve Çaykovskfnin Serenad'ının bazı eksikliklerine rağmen ne kadar doğru bir seçim olduğu, gala gecesi ortaya çıktı. Değişik bir bale çalışmasıydı, özellikle orkestraya büyük bir yük getin'yordu. Her ikı eser de dintemesi kolay ama yorumu o denli zor olan, her orkestranın altından kolay kolay kalkacağı eserler değildi. Destek yerine olumsuz yaklaşımlar bir müddet sanatçılarda bile yılgınlik yaratmaya başlamıştı. Vivaldi'nin Mevsimler'i ve Çaykovski'nin yaylı çalgılar serenadı neoklasik birçalışmaydı. Her iki eser de daha önceleri pek çok koreograf tarafından kullanılmış tarz olarak ya modern ya da neoklasik tür tercih edilmişti. Gecenin en başanlı ısimlennden biri İsmaii Dede'ydi. Mükemmele yakın dekor ve kostümü, dengeli ve etkili bir ışık ile olağanüstü bir güzellikle yansıdı. Gösteri zamanla oturacak Koreograf Ticcio Rigano, hem Vivaldi hem de Çaykovski'de sürekli değişim ve dinamik bir sahne anlayışı ile izleyiciyi monoton birakjşın dışında tutarak sürekliliğini sağlarken, estetik ve zerafeti de gözden uzak tutmayıp gerçek bir dans şöleni oluşturdu. Sahnede göze hoş gelmeyen bazı unsurlar da yok değildi. Dünyanın belki de en güzel sanatı ile uğraştığının farkında olmayan, daha dans hayatına başlamadan nîhunu ve heyecanını kaybetmiş, yaptığı dansa konsantre olamayan, izleyiciyi bu konsantrasyonsuzluğun nedeni ile rahatsız eden bazı genç dansçılan, büyüklerinin ve hocalannın uyaracağını umuyorum. Ankara Devlet Öpera ve Balesi Orkestrası son dönemlerde başanlı çıkışı ile dikkati çeken bir topluluk. Topluluğun bu istikrarlı gidişi gala gecesi özellikle Vivaldi'de az da olsa bozuldu. Kişisel düşüncem, zaman zaman görünen bocalama, bir konser parçası olan ve solistik özellikler taşıyan Mevsımler'in bale adımlan ile olan senkronizasyonundaki başansızlıktan kaynaklandı. Hızlı tempolar, baba-oğul Ganiev'lerin kemanda solistik hünerlerini sergilemelerine engel olduğu gibi yorumdaki bu kargaşa Vivaldi'nin bütün büyüsünü müzıkal açıdan aldı götürdü.tlk gece tam anlamı ile hazırlanamayan orkestra ve dansçılar zaman geçtikçe oturacak ve hem sahne, hem orkestra arasında kurulacak yorum dengesi Mevsimler'i doyumsuz bir gösteri haline dönüştürecektir. Mevsimler ve serenad bu yıl Aspendos'taki en önemli gösterilerden biri olmaya şimdiden aday. Macaristan sineması büyüteç altnıda ı,i>. A Ju .», i:. U <*> 75. Uluslararası Film Festivali 16 ayrı bölümden oltışuyor Kültür Servisi - lstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın düzenlediği 15. Uluslararası lstanbul Film Festivali'nin bu yıl öteki yıllara oranla daha yoğun bir programı var. 30 mart-14 nisan tarihleri arasında gerçekleştirilecek festivalde, 47 ülkeden 138 yönetmenin 160'ı aşkın filmi gösterilecek. 16 ayn bölümden oluşan festivalin programında, pek çok ödüllü yeni filmin yanı sıra sinema tarihinden klasikler de yer alıyor. Macaristan sineması tki yıldır Avrupa festivallerinin *en iyi'lerini Istanbullu sinemaseverlere sunmaya gayret gösteren tstanbul Kültür ve Sanat Vakfi, bu yıl da Avrupa'nın dört ülkesinde ulusal yanşmalarda birinci gelen fılmleri tanıtacak. Bu bölüm, ikisi ortak yapım olan ve daha önceki festivallerden tanıdığımız usta sinemacılann elinden çıkma dört ödüllü Avrupa fîlmini içeriyor: "ÇocııkJuk Senfonim" (Erik Clausen), "Uç Nokta" (Peter Gothar), "Pepe ve Fıfi" (Dan Pita) ve "Bahçe" (Martın Sulik). "Avrupa Festivallerinin En tyfleri" bölümündeki yönetmenler, festival izleyicilerine hiç yabancı değil. Eric Clausen ve Martin Sulik, geçen yıl da aynı bölümde yer almışlardı. Clausen"in "SudanÇıkmış Bahk" ve Sulik'in "Sevdigiın Her Şey" fılmleri, 14. Uluslararası lstanbul Film Festivali'nin en beğenilen filmleri arasındaydı. Dan Pita ile Beter Gother ise. Chunking Ekspresi- HONG KONG Carl- Çocukluk Senfonim- DANİMARKA- yapıtlan daha önce de Uluslararası lstanbul Film Festivali 'nde gösterilmiş sinemacılar. Bir Ülke, Bir Sinema ~ "Bir Ulke, Bir Sinema" ise, festivalin artık geleneksel hale gelmiş bölümlerinden. Bu bölümde, her yıl bir ülke sineması son dönem filmlenyle tanıtılıyor. 15. Uluslararası lstanbul Film Festivali'ne seçilen ülke ise, sineması her zaman ses getirmiş olan Macaristan. Sinemaseverler. Î993 sonrasında gerçekleştirilmiş yedi seçkin filmle Macaristan'ın demokrasiye geçişten sonraki durumuna, ülkenin önde gelen yönetmenlerinin gözünden tanık olacak: "Uyanış" (Judit Elek), "Sihir Avası'' (Ildiko Enyedi), "Brooldyn'i Birader" (Peter Gardos), "SığSularda ÖHim" (Imre Gyöngyossy & Barna Kabay), "Neden Tann Orada DeğOdi" (Andras Jeles), "lyi Geceter Prens" (Janos Rozsa) ve "Şeytan TangosıT (Bela Tarr). Bu listedeki yönetmenlenn çoğu da daha önce başka filmleriyle festivale katılmışlardı. Uzakdoğu rûzgârlan Uzakdoğu sineması. son yıllarda dünya sineması içınde kendine saygın bir yer edinmış ve belli başlı festivallerin vazgeçilmez kaynağı olmuş durumda. Uzakdoğu filmleri, ortak coğrafyalannın özelliklerini yansıttığı gibi. farklı ülkeler, gelenekler ve kültürlerin çarpıcı renklerini de içeriyor. 15. Uluslararası lstanbul Film Festivaîi, "L'zakdoğu Rü/gârian"'nı Çın. Tayvan, Hong Kong, Japonya'dan gelen ve bir bölümü ortak yapımı olan dokuz filmle estiriyor. Festivalde filmleri sunulacak yönetmenler, son beş yıldır bu sinemanın dünya çapında bir ilgiyle izlenmesine yol açan Beşınci Kuşak'ın temsilcileri. Festival izleyicilen, filmlerini önceki festivallerden anımsayacaklan yönetmenlerin son ürünlerini görme olanağını bulacaklar: "Utanç" (Li Shaohong), "Güneşin Soğuduğu Gün" (Yim Ho), "Kjnk Kalpkr Adası" (Hsu Hsiao- Ming), "PttstacıB (He Jianjun), "Tahta Adamın Kansı'' (Huang Jianxin). '•Chunking Ekspresi'', "Diişkün Melekler" ve "Ermo" (Zhou Xiaowen), bu bölümde NORVEÇ-İSVEÇ gösteriiecek filmler. Berlinli sanatçı Dagmar Demming'in Maçka Sanat Galerisfndeki yerleştirmesi 24 şubata dek görülebilir tdeyici, sergide r tstanbui'un gfinlük yasam kargaşasında duyulma\an "gizU" seslerle karşılaşıyor. Askeri Müze'den patiaaJan iftar topunun gürültüsü, ağlar gibi mi\a\lavan kediler, küfürleşen sümbiil sabalan, carptşan arabalar, lastik bodaruı hışırnsı \e daha birçok dttajladolu olağanüstü bir senfoni. Maçka 'nin sesini galeriye taşıyorNECMİSÖNMEZ Los Angeles'ta yaşayan Berlinli sa- natçı Dagmar Demming Maçka Sanat Galerisi'nde "Dünü Duymak/Ges- tern Hören" ısımli yerleştirmesini (installation) sergiliyor. 1980'lerden beri çalışmalanyla uluslararası çağdaş sanat ortamında adını duyuran sanat- çının bu sergisi ülkemizde ilk kez uy- gulanılan önemii bir işbirliği sonucu gerçekleştirildi. Berlin'deki Galeri von der Tann ile Maçka Sanat Galerisi, "Tour/Reto- ur" isimli bir sergi değişim programı hazırladılar. Bu değişim programı, Berlinli galericinin lstanbul'a, Maçka Sanat Galerisi'nın de Berlin'e düzenli olarak sergi götürüp bir çağdaş sanat diyaloğu kurulmasını hedeflemekte- dir. Dagmar Demming'in Istanbul'un günlük yaşamını da büyüteç altına alan yerleştirmesi galerinin iki bölümünde farklı özellikler gösteren bağımsız bir karaktere sahip. Mekânı yeniden düşiinmek Galenye ginldığınde öncelıkle me- kanın 2 mm eninde siyah bantlarla tıp- kı galerinin seramikleri gibi karelendi- rilip, "kaydınldığı" dikkati çekiyor. Dünyanın ekseni 23 derecelik bireğik- liğe sahip, yerçekimi sayesinde dünya- nın üzerindeki nesnelerdikduruyorlar. Demming, galerinin ilk odasını bu prensibe göre ımgesel olarak 23 dere- ce sola kaydırdı. Yani izleyicilerin si- yah bantlarla karelendirilmiş olarak gördükleri yerler, galeri mekânının si- malasyonu. Eğer yerküre 23 derece eğik olmasaydı, biz bu mekânı böyle görecektik diyen bir okuma önerisı. Sanatçı burada soyutlamaya dayalı ve son derece matematiksel bir müdaha- le gerçekleştırerek izleyıcıye "mekâ- nı" yeniden düşünmesi için çağnda bulunuyor. Sergiye ismıni veren. "duyma" kavramı galerinin ilk odasında tavan- lardan asılan dört siyah renkli ses ve- ricisiyle kendini belirgin kılıyor. Bu sesvericileri.hergünsaat 17.00-18.00 arasında. Eytam Caddesi ile Abdi Ipek- çi Caddesi"nin kesiştiği küçük mey- danda alınan sesleri "sürekli" olarak mekâna aktanyorlar. lzleyiciler kırmızı halı kaplı eşiğe oturduklannda "düne" ait olan bir sa- atlik zaman süresıni tekrar dinlemiş oluyorlar. Ne yazık ki galerinin bitişi- ğinde büyük bir ipşaat var. Bu dev şan- tiyeden çıkan gürültüler zaten uzun sü- reden beri galennin istenmeyen müzi- ği olmuş. Demming sokağın sesini içeriye ta- şırken, bu durumu da dikkate alarak izleyici için bir sürpriz hazırlamış. Çünkü açılış günü sergiyi gezen birçok izleyici sürekli olarak galerinin kapısı- nı İcapatmaya, sokağın gürültüsünü kısmaya çalişıyordu. Oysa karmızı ha- Iının üzerine oturup da en az yanm sa- at busesi dinleyenizleyici lstanbul'un günlük yaşam kargaşasında duyulma- yan "gtzli" seslerle karşılaşmış olu- yor. Hele Askeri Müze'den patlatılan iftar topunun gürültüsü, ağlar gibi mi- yavlayan kediler. küfiirleşen sümbül satıcılan, çarpışan arabalar, lastik bot- lann hışırtısı ve daha birçok detayla dolu olağanüstü bir senfoni. Acaba Evin İlyasoğlu bu müziği dinlese ne düşünürdü? Galerinin ikınci odasında ise "416x5 Fayans l stası Salih Çaiık Ve Arkadaşlan İçin Çalışmanın Karşı- lığıÖdenemez 1 '" ısımli yerleştırmeyer alıyor. Bu mekândaki tüm seramikleri tebeşirle (100,200 gibi yüzlük sayıla- nysa beyaz letrasetle) numaralandıran sanatçının bu çabası sayesinde duvar- larda 4164 adet seramik fayans oldu- ğu ortaya çıktı. 1976 yılmda bu seramikleri dizen Salih Usta her fayans için 5 el hareke- ti yaptığına göre "4164x5" kere elini indirip kaldırmıştı. Biliyoruz ki sanat sergilemek için akıl almaz derecede zor olan bu mekânı çizen Mehmet Ko- nuralp ve galeri yöneticileri, kimi du- varlan yeterince düzgün bulmadıklan için birkaç kez yıktınp tekrar yaptır- mışlardı. EI emeğinin değeri Gerçekte basitmiş gibi gözükse de bu mekândaki insan emeğinin değeri akıl almayacak kadar fazladır. Sanatçı bu çalışmasında kendi ışlerinin karak- teristik özelliklerinden biri olan "sos- yal ahlak" kavramına gönderme yap- maktadır. tnsan emeğinin alabildigine sömürüldüğü, ne yap et hemen köşeyi dön mantığının kök saldığı, giderek kirlenen bir toplumda yaşıyoruz. İn- san emeğinin değerine saygı duymak neredeyse geri kalmışhkla suçlanıyor. Demming el emeğinin değerini ortaya çıkaran çalışmasıyla bu galeride sergi açan sanatçılann şımdiye dek ele alma- dıklan bir noktaya kazmasını vuruyor. Bu nokta aynı zamanda toplumumu- zun yumuşak karnını da deşerek izle- yicinin "sosyal beUeğini" güçlendir- meyi hedefliyor, edebiyata başvurma- dan. Demming çahşmalannda izleyiciye hazır, bitmiş nesneler değil, onlann da aktif olarak katılabilecekleri bir "soru- yanıt sfirecini" bir yapıt olarak öneri- yor. Aklın, duyumsamanın ve soyutla- manın izini süren bu sergi, 24 şubata dek "farklılığı" arayan izleyicilere yepyeni perspektifler sunabilecek olan yaratıcı özelliklere sahip. BUAŞAMADA ŞÜKRAN KURDAKUL Bli Yıl Önce Bli Yıl Sonra Masamın üzerinde iki varlık dergisi var. Biri 15 Şubat 1936 tarihini taşıyor. Öteki 1 Şubat 1996. Elli yıl önceki Varfık'ta Hasan Âli Yücel'in "Mek- tepten Memlekete" başlıklı yazısını okuyorum. Ro- mancının, şairin, öykü yazannın az sayıda okur bul- ma durumunu, yalnızlığını Cumhurlyet dönemine gelinceye kadar Türkiye'de medrese ve okul gibi birbiriyle çelişen iki kültür kurumunun vartığına bağ- lıyor Yücel. "Inkılapkuşağı'nm toplumsal sorunlarafatalist ola- rak bakmaması gerektiğini yazıyor, ama satır arala- nnda, var olan durumun açısından kurtulamadığını duyumsuyorsunuz. Cumhuriyet on üç yaşında. Ve ideolojisinin temel ilkesi belli: "Hayatta en ha- kiki mürşit ilimdir." Ziya Gökalp gibi II. Meşrutiyet döneminin dini- bütün aydınlanndan biri, uygarlık konusundaki gö- rüşlerini "Batı'nın deneysel mantığıyle doğunun is- kolastik mantığı birbiriyle bağdaşamaz. Birmillet ya doğulu olur, ya batılı" diyerek kestirip atmıştır. Cumhuriyet, Doğu'dan Batı'ya uygarlık değişimi- nin koşullarını yaratma uğraşı verirken iskolastik mantığa bağlı kurumlann etki alanına düşmüş/dü- şürülmüş bir toplum buldu karşısında. Osmanlı sarayı gitmiş, ama sarayı besleyen gü- cün, feodal artıklann sattanatı sürüyor. Istanbul'da işbirlikçi Şeyhülislam tarihin mezarh- ğına gömülmüş, ama kırsal kesimde şeriatçı kafa egemen. Tanzimat sonrası gibi gene pengel, bir kültürü sim- geliyor; tespih, karşıt kültürü. 194O'lı yıllardan sonra palazlanan burjuvazinin Ba- tı uygarlığı adına kendi kültürünü dayatma aşama- sına geldiğini biliyoruz. Ne tespihe hayır, ne pergele(!) aldatmacası. Birincil sorunu sınıfsal çıkar. Eğitimde çıkar, politikada, felsefede çıkar. 1936 yılınınŞubat ayı tarihini taşıyan Varlık dergi- sinde Hasan Âli Yücel, Tanzimat sonrasının sürege- len etkilerinden yakınıyordu. 1996 yılının Şubat ayında çıkan Varlık'ta Ünsal Oskay, artık devletin dışında belirleyici bir güç olan burjuvazinin kültür dayatmasından yakınıyor. Bu kez sorun daha da derinde. Çünkü, Oskay'ın belirttiği gibi, "Gündelik hayatın hemen kullanabile- ceği pragmacı bunuva kültürü kendisini sorgulayan değerierden kurtulmayı başarmıştır." Diyor ki Oskay: "Solun geleceğe ılişkin projeksiyonlar üreten kül- türündenyoksunlaştınlmasıbugünevrenselbirolgu. Bu bence kültüretbiryozlaşmanın çok ötesinde, tam anlamiyle insanı köreltme. Bu köreltme nereden ge- liyor? Bu, burjuvazinin o ilerici fonksiyonunu inkâr edip kendisine bütün Fransız devrimi ve diğer Ingil- tere 'deki gelişmeler boyunca tam dört yüz, beş yüz sene temelaldığı, yaslandığı bütün değerierden şim- di korkmaya başlamasından ileri geliyor. Korkuyor. Eşitlikten korkuyor, insan haklanndan korkuyorS (Seçimler, Aydınlar, Toplum ve Türtöye); Dünyada ve bizde kurumlaşmaya başlayan çağ- daş kölelik bu korkunun ürünüdür. Elli yıl önce genç cumhuriyetin ideoloğu, savaştt- ğı, medrese kültürünün arkasında gizlenen egemen güçlerin geleceğe hazıriandığını göremiyordu. Bugün de görmeyecek miyiz... Azfz Nesin adına öykü ödülii • İSTANBUL (AA) - Inkılap Kitabevi, Türk ve dünya mızahının unutulmaz isimlerinden Aziz Nesin anısına "Gülmece Öykü Ödülü" yanşması düzcnledi. Aziz Nesin'in anısına bir saygı duruşu ve gülmece edebiyatımıza yeni isimlerle birlikte katkıda bulunmak amacıyla düzenlenen yanşma herkese açık. Tanınmış yazarlar ve tanınmamış yazar adaylan olmak üzere iki kategoride dûzenlenecek yanşmada, tanınmış yazarlann katılacağı bölümde başanlı yapıt bulunamazsa ödül iptal edilecek. Tanınmamış yazar adaylannın katılacağı kategoride ise mutlaka bir değerlendirme yapılacak. Her iki kategoride de 20'şer milyon TL olarak belirlenen ödûl, seçici kurul tarafından birkaç yanşmacı arasında paylaştınlabilecek. Yanşmada, kategorilerinde birincilik ödülü alan yapıtlar, Inkılap Kitabevi'nin "Gülmece Edebiyatı" dizisinde kitap olarak yayımlanacak, sahiplerine telif ödenecek. Seçici kurulu Tank Dursun K., Ferit Öngören, Konur Ertop, Feridun Andaç ve Ali Nesin'den oluşan yanşmaya katılmak isteyenlerin, eserlerini en geç 1 mayıs tarihine kadar tnkılap Kitabevi'ne ulaştırmalan gerekiyor. Yanşmanın sonuçlan, 6 temmuz tarihinde dûzenlenecek ödül töreninde açıklanacak. 'Bizîm Çöplük' • Kültür Servisi - Karikatürist Bülent Karaköse'nin ilk karikatür albümü "Bizim Çöplük", Arta Yayıncıhk tarafından yayımlandı. Albümdeki karikatürler Bülent Karaköse'nin 15 yıllık çizgili geçmişinden seçilmiş örneklerden oluşuyor. 1966 doğumlu Bülent Karaköse. bugüne dek Ses-Atmaca, Çarşaf. GÜM, Güneş, Günaydın, Cumhuriyet ve Evrensel gazetelerinde çahştı ve daha önce "Sokak tnsanlan ve Kedileri" isimli bir sergi açtı. Bülent Karaköse'nin "Bizim Çöplük" albümü hayatın arka yüzüne duyarlı bir gözle bakan bir çizerin duygu yüldü karikatürlerinden oluşuyor. Kitapta karikatürlerin yanı sıra Cihan Demirci. Kamil Masaracı, Tuncay Batıbeki, Semih Poroy, Arman Salepçi, Küçük tskender, Aydın Toraman gibi sanatçılann Bülent Karaköse için yazdıklan yazılar da yer alıyor. Ayşe Erkmen'tfen 1n BerHn" • Kültür Servisi - Ayşe Erkmen'in DAAD Sanatçı Programı'yla Berlin'de bulunduğu süre içinde gerçekleştirdiği çalışmalan bir araya getiren "İn Berlin" adlı kitap, Galerie von der Tann ve DAAD'nin ortak yayını olarak basıldı. Bugüne dek John Cage, Sarkis, Daniel Buran, Christian Boltanski gibi pek çök çağdaş sanatçının davet edildiği DAAD Berlin Sanatçı ProgTamı'na Türkiye'den de Ayşe Erkmen davet edilmişti. Bu program çerçevesinde 1993-1994 yıllannı Berlin'de geçiren Erkmen, bu süre içinde "Ev", "Eve" ve "Evde" adlı üç çalışma gerçekleştirdi. "tn Berlin" adlı kitapta aynntılı olarak tanıtılan bu çalışmalardan "Ev" DAAD Galerie'de, "Eve" Galerie von der Tann'da "Evde" ise Berlin'in Kreuzburg mahallesindeki bir binanın cephesinde yer aldı. "İn Berlin "de, Ayşe Erkmen'in tüm yapıtlanndan yapılmış bir seçki de yer alıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle