30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 ŞUBAT1996 PAZARTESİ 12 DIZIYAZI Bern Anlaşması, sorunlan askıya aldı J ûrk-Yunan dostluğu, Kıbns uyuşmazlığının ortaya çıkması ile bozuldu. Kıbns'tan sonra Ege Deniz 'nde kıta sahanlığı, karasulannın ve hava sahasının geniş,ktilmesi. Türkiye'de Megali ldea'nın hortlaması olarak algılandı. 1995 yılı yazınca Yunan Millet Meclisi'nin 1982 Deniz Hukuku Sözleşmesi'ni onaylaması ve karasulannı uygun gördüğü bir zamanda 12 mile genişletme tehdidinde bulunması ve buna yanıt olarak TBMM'nin hûkûmete her türlü tedbir alma yetkisi vermesi karasulan sorununu gûncel yaptı. Karasulannın genişlemesi, Yunanistan'a Ege'de ulaşım, havaalanı ve kıta sahanlığı konuiannda üstünlûk sağlayabılecek bir değişme olacaktır Ancak Ege'de ortaya çıka-, yenı sorunlar arasında siyavi bakımdan en önemli ve kalıcısı, Yunanistan'ın kıta lahanlığını genişletme girişimleridir. Girişimleri başanlı olsa idi Yunanistan, Ege Denizi'nin dibinden Anadokı önündeki adalan ile birleşecekti. Ege'de kıta sahanlığı tngilizce "continental shelP, Fransızca "plateau continental" kavramını Türkçeye "kıta sahanlığı" olarak tercüme ettim. Kıta sahanlığı, kıyı devletlerinin denizin altında, denizin derinliklerine doğru basamak basamak inen kara ülkelerinin doğal uzantısıdır. Eskiden tramvaylar vardı ve yere inmek için ön ve arka yanlannda basamakJan vardı. Tramvaylann bu bölümüne ö e r n Anlaşması'nın 6. maddesi, Yunanistan'ın "kara .sularını genişletmesini", Türkiye'nin de "Ege'de araştırma yapmasını" durdurmuştur. "sahanhk" denirdi. Bundan esinlenerek devletlerin deniz dibindeki bu uzantısına "krta sahanhğT dedim. 1872 yılından itibaren yapılan deniz derin dip araştırmalan, dip üstünde ve altında maden, petrol ve gaz kaynaklannın varlığını ortaya koymuştur. Teknolojinin gelişmesi bu kaynaklann işletilmesini mümkün kılmıştır. Bu yeni olanak, kıta sahanlığının statüsü ve sınırlandmlması konulannı ortaya çıkarmıştır. Devletler, II. Dünya Savaşı sonuna kadar bu konu üzerine eğilememişlerdir. Savaş bittikten sonra başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere birçok devlet, 1944-1951 yıllan arasında yayımladıklan bildirilerle kıyılan önündeki kıta sahanlıklannın kendilerine ait olduğunu ilan etmişlerdir. Bunlardan. ömek olarak anılan 28 Eylül 1945 tarihlı Truman Bildirisi, ABD kıyılanna bitişik deniz dibi ve dipaltının doğal kaynakJannın ABD'ye ait bulunduğunu, onun yetki ve kontrolü altında olduğunu ve Amerikan kıta sahanlığının başka bir devletin kıyısına uzandığı ve bu devletlerle paylaşıldıgı hallerde sınınn, ABD ile ilgili devlet arasında "hakçahk" ilkelerine göre saptanacağını ilan etmiştir. • Yunanistan'ın Ege'de kıta sahanlığı karasulan ile hava sahasını genişletmek istemesi, Türkiye'de Megali idea'nın hortlaması olarak algılandı. Karasulannın genişlemesi, Yunanistan'a Ege'de ulaşım, havaalanı ve kıta sahanlığı konularında üstünlûk sağlayabilecek değişme olacaktır. • Yunan hükümetinin krta sahanlığını genişletme girişimi başanlı olsaydı, Yunanistan, Anadolu önündeki adalan ile birleşecekti. Kıta sahanlığı kaynaklannın fiilen işletilebilir hale gelmesi üzerine devletlerin tek taraflı bildiriler ile bu kaynaklara sahip çıkmalan, konunun düzenlenmesini gerektirmiştir. 1958 yıhnda Birleşmiş Milletler'in daveti üzerine Cenevre'de toplanan Deniz Hukuku Konferansı ilk defa bir sözleşme ile kıta sahanlıklannı düzenlemiştir. 1958 tarihli Kıta Sahanlığı Sözleşmesi'nin 1 ve 2. maddeleri kara ve ada kıyılanna karasulannın ötesinde 200 metre derinliğe veya doğal kaynaklann işletilebilecegi bir derinliğe kadar uzanan bitişik deniz dibi ve dipaltı bölgesinde kıyı Türkiye'nin petrol araştırma gemisi Sismik-1'in denize açılmasıyla Yunanistan, kıta sahanlığını ihlal etti ge- rekçesiyle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne şikâyette bulundu. Sismik-I denizeaghyovTemaslar devam ederken 6-8 Ağustos 1976 tarihlerinde Sismik-1 gemimiz Ege'de araştırmaya çıktı. Yunanistan, Türkıye'yi, kıta sahanlığını ihlal etti diye Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne şikâyet etti ve Milletlerarası Adalet Divanf na tek taraflı olarak başvurarak sınıriann çizilmesi için karar verilmesini ve Sismik-rin araştırmalannın durdurulması için geçici tedbir ahnmasınt istedi. Güvenlik Konseyi, 25 Ağustos 1976 tarihinde, her iki devletin temsilcilerinin oturup yeniden görüşmelere başlamalannı önerdi. Milletlerarası Adalet Divanı, 11 Eylül 1976'da Yunanistan'ın geçici tedbir isteğini reddetti. Bu durumda Yunanistan'ın tekrar görüşmelere başlamaktan başka bir çaresi kalmadı. Ancak Yunanistan, isteyerek anlamlı bir görüşme yerine, kendisi için en az kötü bir yöntem olarak biçimsel görüşmeye yanaştı. Bu yaklaşım ilerisi için olumlu bir iklim yaratmadı. Türkiye ve Yunanistan Dışişleri bakanlan New York'ta buluşarak Ege kıta sahanlığının, iki tarafin kabul edecekleri bir anlaşmaya varmak amacıyla yapılacak görüşmeler ile sınırlandınlmasını kararlaştırdılar. Bu karardan sonra Yunan heyeti ile Bern'de (o tarihlerde Bern'de büyükelçi idim) 2- 11 Kasım 1976 tarihlerinde toplandık. 11 kasımda Bern Anlaşması'nı ben ve Cunis imza ettik. Bu anlaşma "uyuşmazhğın nasıl çözümkneceğini" gösteren bir usul anlaşmasıdır. Anlaşmanm ana ilkesi, iki devlet arasındaki kıta sahanlığı sınırlamasının görüşmelerle vanlacak bir anlaşmaya göre yapılacağıdır. Görüşmeleri kolaylaştırmak için gizliliğe, fıili hareketlere girişmemeye, iki devletin birbirlerini kötülememeye dikkat etmeleri kabul edildi Bir çözümlemeye ulaşmak için devletlerin uygulamalanndan ve milletlerarası kurallardan esintenecektir. Anlaşmanm 6. maddesi, Yunanistan'ın "karasulannı genişletmesini", Türkiye'nin de "Ege'de araşörma yapaıasuıT durdurmuşru. Bem Anlaşması'ndan sonra iki tarafin heyetleri görüşmelere başladılar. Görüşmeler bazen büyükelçiler, bazen genel sekreterler, bakanlar, hatta başbakanlar seviyesinde yapıldı. Bu görüşmelerde Türkiye'nin temsilcileri dünyanın başka yerlerinde vanlan anlaşmalan örnek göstererek çeşitli öneriler yaptılar. Görüşmelerin başında Yunanistan temsilcileri, ilkönce kıta sahanlığı sınınnın Anadolu önündeki Yunan adalan ile Anadolu arasında çizilmesini istediler. Daha sonra deniz cephesi denilen Anadolu'nun Yunan adalan arasından Ege'ye açılan byılanndan parmak biçiminde uzanan kıta sahanlığını Türkiye'ye bırakmayı önerdiler. Böyle bir kıta sahanlığı Ege açıkdenizinin ancak yüzde 8'ini kapsıyordu (Yüzde 8'lik yüzölçümü analiz edildiği zaman, Yunanistan'ın karasulan 12 mile çıkanldığı takdırde Türkiye'ye kalabilecek alana eşit olduğu görülür). Bu öneriler, Yunanistan ile ters yöndeki, yani Anadolu'ya yakın Yunan adalannın Yunanistan'ın siyasi uzantısı olduğu, aralannda bir bütünlük olduğu tezine dayanıyordu. Bö> lelikle Ege açıkdenizi göz ardı edilecek, Yunanistan deniz altında bu adalara bitişecekti. Biz başlangıçta "doğal uzantT, artı "hakçakk" ilkesi, sonradan karma bir sınırlama, yani bir "ortak bölge", iki tarafta "nülli kıta sahanlığı" önerdik. Önerilerimizde, Ege Denizi kıta sahanlığının yansının Türkiye'ye bırakılmasını göz önünde tuttuk. Görüşmeler "aıüamlı" olamadı. Çünkü Yunanistan görüşmelerde bile bile. yani art niyetle Türkiye'nin kabul edemeyeceği önenlerde bulundu. Görüşmelerde anlaşmaya varamıyoruz, o halde Adalet Divanı'na gidelim diyordu. Yani hukuk alantndan bir çözümleme istiyordu. Bizim gibi onlann da milletlerarası uzmanlan vardı. Milletlerarası Adalet Divanı'na gidilirse Türkiye'nin, Ege kıta sahanlığının yaklaşık yüzde 25-30 channda bir parçasını alacağını biliyordu. Ancak Milletlerarası Adalet Divanı'na gidildiği takdirde deniz hukuku gelişmelerinden yararlanıp siyasi bır ödün vermekten kurtulacağını düşünüyordu. Türkiye soruna, Ege'de sadece kıta sahanlığının sınırlandınlması gibi dar bir açıdan değil, kıta sahanlığı, karasulan. hava alanı sınırlaması gibi, kısaca Ege'nin siyasi rejimi olarak bakıyordu. Bu yüzden adalann silahlannın kısıtlanması gibi Yunanistan'a verilecek kıta sahanlığının şu veya bu bıçımde kısıtlanmasını, yani ya Yunan kıta sahanlığının daraltılmasını veya verilecek normal kıta sahanlığının kullanılışının kısıtlamasını istiyordu. Kıta sahanlığı görüşmelenne, arada diğer Ege konulan. karasulan genişliği, adalann silahsızlandınlması \e F1R gibi konular da kanşıyor, yani bır toptan yaklaşım da söz İconusu oluyordu. Bu yakiaşım Türkiye'nin görüşüne yakmlaşmaya başladı. Ancak Papandreu iktidara gelince görüşmeler 1981 yıhnda Yunanistan tarafından kesildi. devletlerine kıta sahanlığı hakkı tanımıştır. Kıyı devletleri bu kıta sahanlıklan üzerinde doğal kaynaklann bulunmasında ve işletilmesinde egemen haklara sahip olmuşlardır. Bu tanımlamada üç nokta göze çarpmaktadır: Adalara, kara İcütleleri kadar bir kıta sahanlığına sahip olma hakkı tanınmıştır. Kıta sahanlığının temeli olan 'doğal uzanü' kavramı tammlamaya sokulmamıştır. 'İştetilebüme' kıstası, kıta sahanlığı dış sının bakımından pek belirleyici olmamıştır. Dipüstü ve dipaltı kaynaklann işletilebilme derinlikleri aynı değildir. Böylelikle merne zamanla gelişecek bir derinlik ölçüsü konmuştur. Dünya nüfusunun artması, karalann kaynaklannın tükenmeye başlaması nedenleri ile denizlerin kaynaklanna, bir çeşit altına hücum gibi büyük bir açgözlülük başlamıştır. Devietler, kıta sahanlıklannı 200 mile kadar genişletmeye başlamışlardır. 1958 Sözleşmesi yeni ihtiyaçlara yanıt veremez olmuştur. Ardından 200 millik münhasır ekonomik bölgeden söz edilmeye başlanmıştır. Deniz hukukunun yeniden düzenlenmesi istenmiştir. Gene BM'nin daveti üzerine 1974 yılından itibaren deniz konferanslan toplanmıştır. Bu toplantılar sonunda 7 Ağustos 1982'de yeni bir deniz hukuku sözleşmesi kabul edilmiştir. Bu sözleşmenın 76. maddesınde kıta sahanlığı, kıyı devletlenn, karasulan ötesinde kıta kenanna (marge contınentale) kadar uzanan veya bu kenar daha dar ıse 200 mile kadar giden doğal uzantı olarak tanımlanmıştır. Bumetnin 1958 Sözleşmesi'nden farklan şunlardır: Adalar metinden çıkanlmış, ayn bir maddede (121) sınırlamalar bakımından göz önüne ahnmıştır. Bu yer değişikliğinin kıta sahanlığına sahip olma bakımından bir önemi var tnı? 1958'den sonraki gelişmeler, adalann. hiç değilse ters taraftaki adalann, karalarla eşit kıta sahanlığına sahip olmadığını ortaya çıkarmıştır. Ancak adalar sınıflandınlamadığı için bir oran konmamıştır. Bu, 83. madde aracılığı ile ıçtıhatlara bırakılmıştır. Kıta sahanlıklannın dayandığı temel, doğal uzantı metne konmuştur. Işletme olanaklan bakımından farklılıklan ortadan kaldırmak ve devletlerin yeni isteklerine yanıt verebilmek için kıta sahanlıklannın dış sının 200 mil ile kısıtlanmıştır. Bu gelişmelerin ışığı altında Ege kıta sahanlığı uyuşmazlığının nasıl çıktığını kısaca hatırlayalım. Ege Denizi, dipüstü ve dipaltı bakımından zengin bir deniz değildir. Bu denizden yararlanacak olan Türkiye ve Yunanistan'ın olanaklan sınırlıdır. Bu nedenle araştırmalar geç başlamıştır. Yunanistan araştırma ve sondajlara 1963"te başlamıştır. İlkönce Rodos ve Karpatos'ta araştırma yaptırmıştır, sonra bu çalışmalar Kuzey Ege'ye kaymıştır. 1973 yılında Kavala güneyinde (Tasos Adası) karasulan içinde "Prinu I" kuyusunda petrol bulunmuştur. Günlük kapasitesinın 25 bin varil olduğu söylenmektedir. Yarın: Adalet Divanı Foça'da petrol aranmış ve sondajlar yapılmıştı rürkiye araştırmalara 1968 yıhnda lzmir Kör- fezi'nde başlamıştır. Daha önce Foça önünde ve Iskenderun Körfezinde araştırma ve son- dajlar yapılmıştır. Henüz petrol bulunamamıştır. Pet- rol fiyatının yaklaşık on katına çıkması ve Yunanis- tan'ın petrol bulması, ekonomik bakımdan; Kıbns'ta- ki uyuşmazhğın sürüp gitmesi politik bakımdan Tür- kiye'nin Ege Denizi ndeki haklannaduyarlılığmı art- tırmıştır. 1973 yılı sonunda TPAO, Ege Denizi orta- sından geçen bir çizgiyi dış sınır alarak 27 ruhsat ver- di. Verilen bu ruhsatlar, evvelce Yunanistan tarafin- dan verilen ruhsatlarla çakıştı. Çakışmanrn nedeni, Yunanistan'ın aşağı yukan Türkiye'nin karasulanna kadar Ege Denizi'nin tamamını kendi kıta sahanlığı sayarak ruhsat vermesi, Türkiye'nin de kendi kıta sa- hanlığının Ege'nin ortasına kadar uzandığına üıana- rak ruhsat vermesidir. Böylelikle biriikte saptanmış tek bir sınır olmadığı için ortaya iki çok farklı sınır çizgisi çıktı. Yunanistan, Türkiye'yi protesto etti. Notalar gid'p geldi. Bir görüş birliğine vanlamadı. 1958 Kıta Sahanlığı Sözleşmesi'nin 6. maddesi, iki devletin, kıta sahanlıklan karşı karşıya ya da yan ya- na olduğu hallerde sının bir anlaşma ile saptayacak- lannı öngörmüştür. Komşu devietler arasında bir an- laşma yapılmamış ise kıta sahanlığı sınınnın, özel du- rumlar yoksa orta hat veya eşit uzaklık ilkesine göre çizileceğmi söylemiştir. Türkiye, 1958 Sözleşmesi'ni kabul etmediği için bu kural ile bağlı değildir. Ayn- ca bu kural teamüli bir kural da değildir. Niteİcim 1982 Sözleşmesi'nde değişti (1982 Sözleşmesi'nin 83. maddesi sınırlama için şöyle bir kural getırmış- rir: "Kıyüan yan yana veya karşı karşıya olan devlet- ier arasındaki kıta sahanlıklan. Milktkrarası Adalet Divanı Statüsü'nün 38. maddesınde gösterilen millet- lerarası hukuka uygun ve hakça bir sonuca varacak anlaşmalarla sımrianııf) Türkiye ve Yunanistan Dı- şişleri bakanlan 17 Mayıs 1975'te Roma'da buluştu. Yunanistan Dışişleri Bakanı Bitsios. bır "tahkimna- me" ımza edilip uyuşmazhğın Milletlerarası Adalet Divanı 'na verilmesini istedi. Türkiye Dışişlen Baka- nı Çağlayangil ise "tlkönce görüşmeler vapdmasıge- reldr" yanıtını verdi. Anlaşma olmadı. Ama temas- lar devam etti. tki devletin, benım ve Cunis'in baş- kanlık ettiği Türk ve Yunan heyetleri arasında yapı- lan toplantılarda Yunan heyeti, uyuşmazlığı "huku- ki alan"a, Türk heyeti "siyasi alan"a çekmeye çalış- h. Ege'nin statüsü temelden değişeceği için Türkiye siyasi bir çözümleme istiyordu. ÇALIŞANLARIN SORULARI / SORUNLARIYILMAZ ŞÎPAL Devlet memııru aylığııun aynlmaz bir parçası" ek göstergeler Soru: 1980yılında>urtdışınagittim.Vurtdi!>ındaalrıyılçalışrıktan son- ra 1986 yılında döndüm. Aynı yıl. Emekli Sandığı kapsamında ve ortaöğrenimde vabancı dil öğretmeni olarak görev aldım. Yurtdı- şında geçen aln yıllık çalışma sürenıi borçlandun ve borcumun tfi- münü de ödedim. Uzun uğraşlardan sonra, bu aln yıllık süreyi kı- demime ayırdım ve 1. dereceden göre\ aylığı alnıaya da başladım. 1995 yılında 20 yılını dolduran bir Emekli Sandığı kadın iştjrakçi- si olarak kendi isteğimle ve 1. dereceden emekli oldum. Bir süre sonra emekli avlıgım 1. dereceden bağlandı. Ancak ek göstergem 4. dereceden verilmiş. Konuyu yaztb olarak ikttiğim baş\uruya H- gilflerden "yurtdışında geçen ve borçlanma kapsamına alınan ça- lışma sürelenne ait borcum tümü ödenmış de olsa emeklüik yö- nünden derece ve kademe ılerlemesınde göz önüne alınmadığı" yanıünı aldım. Oysa ki anımsadığım kadanyla, emekli olundu- ğunda görev hangj dereceden alını>Tirsa emekliük yönünden de ay- nı derecenin ek göstergesi üzerinden emekli ayuğı bağlanması ge- rektiğini yazmıştınız. Ancak bana 1. derecenin ek göstergesi olan 3.000'den değil, 4. derecenin ek göstergesi olan 900 ü/crinden emekli ayhğı haglandı. Bu konudaki uygulama nedir? Y.Ö YANÎT: 27.9.1983 günlü Resmı Gazete'de yayımlanan 2898 sayılı 8.6.1949 tarihli ve 5434 sayılı TC Emekli Sandığı Kanunu'nun Bazı Maddelennin Değiştırilmesı ve Bu Kanuna Bir Ek Madde ile iki Geçı- cı Madde Eklenmesı Hakkında Kanun'da görev aylıklanna uygulanan ek göstergelerin emekli aylıklanna da aynen yansıması sağlanmıştır. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü'nün 3.10.1983 günlü \ e 113 sayılı Dış Genelgesinde (sayfa 7) uygulamanın nasıl yapılacağı çok açık bir biçim- de anlatılmıstır. "1.1.1984 taribinden itibaren yürürlüğe girecek bu degi- şiklikte tflm derece ve kademelerden olanlatia ölenlerin emekli, dul ve ye- tim aybklan ek göstergeleri de esas alınarak baglanacak ve 1101 sayılı ka- nunun ek 2. maddesi hükmü gereğince bu tarihten önceld tüm emekli dul ve yetimler de bu hükümden sandığımızca aylıklan yükseltilmek suretiy- le yararlanabileceklerdir. Bu açık anlabmdan, 1. dereceden emekli olan- lara 1. derecenin ek göstergesinin u>gulanması gerektiği tartışmasızdır. Kaldı ki, l)anışta\ tçtihadan Birleştirme Kurulu'nun 1989-1/2 esas ve 1989-2 karannda konu kesinlik kazannuştır." (...) Sonuç 657 sayılı Devlet Memurlan Kanunu'nun "tek ücret" ilkesine istisna olarak 1327 sayılı yasa değışikhğı ile 1970 yılında getınlen "ekgöster- ge" uygulaması kapsamınm genişletilmesi ve miktannın arttınlması su- retıyle devlet memuru aylığının aynlmaz bır parçası durumuna getiril- mıştır. Doğrudan doğruya derece yükselmesı veya intibak hükümleny- le derece ve kademe ilerlemesı yapılarak devlet memurlanna malı des- tek sağlanması amacı güdülmüştür. Yasa koyucu, derece ve kademe iler- lemesı suretı>le yükseltılen derecelerin ılgılılenn kazanılmış hak aylığı dereccsı olduğunu da kabul etmiştir. Esasen yasa koyucu, ılgılılenn yük- seltilmesinde kadro koşuluna bağlı kalınamayacağı yolundaki ıradesını, 2182 sayılı yasa hükümlen intibak hükümlen içeren Kanun Hükmünde Kararnameler ve 657 sayılı yasanın değişik 37. maddesi hükmüyle gös- tennıştir. t ) Danıştay, ek göstergelen "devletmemuruayuğınınaynlmaz bir parçasr olarak nıtelendirmıştir. Gerek Danıştay tçtıhadı, gerekse 113 sayılı dış genelgeye göre 1. de- receden aldığınız görev aylığınızın ek göstergesi olan 3000 göstergenın, emekli ayhğınıza da aynen ve 3000 olarak yansıması gerekmektedır. POLÎTİKA VE ÖTESİ MEHMED KEMAL Hediyesi Bedava... Gazetede, kapıdan girince solda, danışmanın ya- nındaki odada üç çizer, bir yazar oturuyorduk. Çizer- lerismail Gülgeç, Kemal Gökhan, Bülent Karakö- se, yazar ben. Bülent'i bu odada tanımıştım. Sakal- lı, gürsaçlı, henüz 20'sinde, çocuksu... Belli saatler- de (çoğunlukla öğleden sonra) gelir, çizeceklerini çi- zer, yazacaklarını yazar, vinyetlerini yapar, gene gel- diği gibi sessizce giderdi. Gelmediği günlerde çoğunlukla güzel kızlar arardı. Bir kâğıda not ederdim. Ne yalan söyleyeyim, man- ken gibi güzel kızları gördükçe gençliğini kıskanırdım. Kıskançlığımı gözlerimden anlardı ama belli etmez- di. "Bülent gene seninkiler aradı." "Kim:" Not ettiğim kâğıttan okurdum. Kimi kez arayanlaradlannı söylemezler, ben de 'sa- nşın, uzun boylu', 'esmer, tombulca' diye tanımlar- dım. Aradan yıllar geçti, Bülent kayboldu. Yakın dostu Kemal Gökhan'a sordum, "Arada bir hafakanlar ba- sar." dedi. Bir gün hafakanlar iyice basmış, görünmez olmuştu. Asmalımesçit'te ressam Muzaffer Akyol'la aynı sokakta otururlardı, ona sordum. "Görünmüyor" demişti. Hastaneye yattığı olurdu. "Gene yattı mı?" diye düşündüm. Gaileli yalan dünya... unuttum. Bir gün kendi değil 'Bizim Çöplük' diye çizdikleri (karikatüralbümü) çıkageldi. Doğrusu Bülent'ten bek- lemezdim. Birinci hamur kâğıda basılmış, harabatili- ğinden umulmaz (ciddO çizgiler. Bülent'in çizgilerini nasıl anlatayım. Eskiler bunu birbirine karıştırarak anlatmaya çalışırtar: 'Şiirgibi re- sim' derler. O zaman resim gibi şiir demeliler. Karikatür, bence, ancak kendi kendini anlatabilir. Başka bir sanatın ortaklığına girmez. Çizgi, kendini kendi anlatır. Bırakıyorum anlatsın! Peki Bülent'i na- sıl anlatacağız? Önsöz'den başlayalım: Önsöz, kendi gibi çizerierin bir haritasıdır. Harita- nın bir yanına bakıp da öte yantna bakmamak olmaz. Günümüzün ışıltılı yazarı Cihan Demirci çizeıierden ayn bir gözle bakar. Nasıl bir göz? Işteöylegöz!.. Incil'de, 'Başlangıçta söz vardı' denir. Burada da çizgi vardır. Sözü çizgi anlatsın. Işte Cihan Demirci: "Ve derken şu anda elinizde tuttuğunuz "Bizim Çöplük" adlı ilk karikatür albümünü yaptı Cevdet... Aslında Cevdet, Bülent Karaköse'dir. Dergilerde, gazetelerde çizilen kankatürler tıpkı suya yazı yazmak gibi, yok olup gidiyor... Genye kalan sadece albüm- ler, kitaplar, sergiler... Ve bu kitapta hayata Tahabaşı'ndan girerekyaşa- mı en baştan yakalayan bir genç ustanın duyariı çiz- gileriyle karşılaşacaksınız. Bunlarbizim insanlanmız... Bunlar hep bizim çöplüklerimizdir... Bizler bu ülkede henüz kokuşmamış, kihenmemiş ve delirmemiş günlerini görme yazgısını yaşamış bir kuşağız. Işte Bülent Cevdet Karaköse kardeşim de o günlere teğet geçmemişlerdendir. Ve belki de biraz bu yüzden ben onun çöplüğünün kokusunu seviyorum. Çünkü kokmuyor ve asla kokuşmuyor bu çöplük!.." Imza mı? Imza... Cihan Demirci ve arkadaşlan.. Not mu? Faydalı yapıtlardandır, alınız.. BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 SOLDANSAĞA: V Üçgen katlanıp bükülerek başa bağlanan yemenı. 2/Anlannçıkardı- ^ ğı bır tür salgı... 3 Yapım. 3/ Sicilya, Sardınye ve Kıb- 4 ns'tan sonra Ak- c denız'ındördüncü büyük adası. 4/ 6 Bursa'nın bir ilçe- si... Bütün kutsal Hint metınlerinin başında ve sonun- da yinelenen mis- tık hece. 5/ Ekmek 1 2 3 4 5 6 Tıp di- linde cüzzam hastahğına ve- nlen ad. 6/Köpek... Birkan- des türü. 7/ Sınır nışanı...Yağ çıkanlan bir fasulye. 8/ Bır oyun ya da fibnde dinlenme süresi... tlkçağda kendi yasa- lanyla yönetılen bır ya da bır- kaç kentten oluşmuş devlet. 9/ Gönüllü ve karşıliksız ya- pılan... Gözlen görmeven. YUKARTOAN AŞAĞIYA: 1/ Özel bır nokta üzennde belir- tilen görüş... llenme, beddua. II Pamuk, yün gibi şeyleri eğırmekte kullanılan araç... Insanın yaradılış özelliği. 3/Bır mantarla bır suyosununun ortak yaşamasıyla ortaya çıkan bıtkilenn genel adı... Habeş soylusu. 4/ tlaç olarak kullanı- lan madde... Tantalın simgesi. 51 Bır elektrik devresındeki akımı, başka bir devreden geçen akımdaki değişüdikler aracılığıyla denetleyen aygıt... Birnota. 6/Okumayı öğren- me güçlüğü. 7/ Bir tembıh sözü... Adriya Denızi'nde kul- lanılan büyük ve çok hafıf gondol. 8/ Müzikte armoni ku- rallanna göre üst üste bindirilmiş sesler... Hayvan yiyeceği. 9/ Büyük ve süslü balıkçı kayığı. SAKARYA İŞ MAHKEMESİ'ÎSDEN Sayı: 1995/175 Esas/ 1995/1529 Karar Davacı: Sebahat Felekoğlu (kendisine asaleten küçük çocuğu Ayşenur'a velayeten) Adp. Davalılar: S.S. Kurumu Genel Müdürlüğü / Ankara 2 - Erol Erdoğan (Adresı meçhul) Davatarihi: 27 3.1995 Karar tarihı: 21.12.1995 Davacı Sebahat Felekoğlu vekili tarafından davalılar S.S. Kurumu Genel Müdürlüğü ve Erol Erdoğan aleyh- lenne açılan tespit davasının yapılan yargılaması sonun- da; Davacınm munsinin davalıya ait işyerine 20.5.1981 tarihinde girişinın bulunduğu; 20.5.1981 - 26.4.1984, 3.12.1984 - 25.4.1987 tarihleri arası işverence davalı ku- nıma muntazam çalışmalann bıldinldiği, primleri öde- nen ve bordrosu düzenlenen bu çalışmalann davalı ku- rum kayıtlanna geçtiğinın anlaşılmasına, bu tarihler dı- şında kalan sürede murisin çalışmalanrun bulunması ha- lınde de bunlann da işverence davalı S.S. Kurumu'na muntazaman bildirilmesinin olağan bulunmasına göre; kurum kayıtlanna göre süreler için açılan davanın huku- ki yarar bulunmadığından, diğer sürelere ilışkin davanın ise yazılı belgelenn aksine taJcdın delıl niteliğindeki ta- n\k beyanlanna geçerlilik tanınamaması, kaldı ki; fıili ça- lışma olgusunun saptanamaması nedeni ile reddine, harç alınmasuia yer olmadığından, yapılan yargılama gider- lerinin davacı üzennde bırakılmasına, 650.000.- TL üc- retı vekaletın davacıdan alınarak davalı SSK'ye veril- mesine daır verilen karar, adresi tespit edilemeyen davalı Erol Erdoğan'a davetiye yenne geçmek üzere ilanen teb- liğ olunur. Basın; 66396
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle