Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 15 ŞUBAT 1996 PERŞEMBE
12 HABERLER
Kansere, üst solunum yolu hastalıklanna ve kadınlarda düşüklere neden oluyor
OKnııihı öbür adı Tertnık saııtralANKARA (Cumhuriyet Bürosu) -
Türkiye Çevre Koruma ve Araştırma
Vakfi üyesi Turhan Uslu, Muğla ilinde
birbırine çok yakın kurulan Yatağan,
Gökova ve Yeniköy termik
santrallannın Ege Bölgesi'nin
güneyınde büyûk çevre sorunlan
yarattıgını söyledi.
Termık santrallann çevresinde yaşayan
insanlarda önemli sağlık sorunlan
görüldüğünü vurgulayan Uslu,
"Termik santrallar, kansere, kadınlann
diişük vapmasına, üst solunum yolu
hastalıklanna ve zekâ gerilikJerine
neden olmaktadır" dedi.
Uslu, "Termik santrallann
• Turhan Uslu, Muğla, Aydın ve tzmir illerine ait 531 yerleşim biriminde yapılan araştırma
sonucunda, 411 yöre bitkisinde kuruma başlangıcı görüldüğünü bildirdi. Uslu, "Baca gazlannm
etkisi görülen 2973 bitkiden 1540'ının kurumaya başladığı ya da tamamen kuruduğu saptanmıştır.
Kuruma başlangıcı gösteren birinci bitki, armuttur. Bunu badem, kavak, incir, ceviz, kızılçam,
üzüm, karaağaç, zeytin, çınar ve dut izlemektedir" diye konuştu.
yakınlaruıda yaşavan üısanlar 6 avda
bir sağlık taramasından geçmetidîr"
göriişüne yer verdi. Uslu, Yatağan'da
bulunan termik santral nedeniyle
yöredeki ancılığın öldüğünü belirterek
Yatağan Termik Santralı'nın yöredeki
su erozyonunu hızlandırarak toprağı
verimsizleştirdiğini vurguladı. Uslu,
Muğla, Aydın ve Izmir illerine ait 531
yerleştne biriminde yapılan araştırma
sonucunda, 411 yöre bitkisinde
kuruma başlangıcı görüldüğünü
bildirdi. Uslu, "Baca gazlannm etkisi
görülen 2973 bitkiden 1540'ının
kurumaya başladığı ya da tamamen
kuruduğu saptanmıştır. Kuruma
başlangıcı gösteren birinci bitki,
armuttur. Bunu badem, kavak, incir,
ceviz, kızılçam, üzüm, karaağaç, zeytin,
çınar ve dut izlemektedir" diye
konuştu.
Yatağan ve Yeniköy termik santrallan
baca gazlannm 90 kilometre
uzaklıktaki bitkileri kurutacak şiddette
olduğunu belirten Uslu, birçok doğal
bitkinin neslinin tükendiğine de dikkat
çekti. Uslu, 17 doğal SİT alanı, 4
orman fidanlığı, 1 tabiatı koruma
alanı, 3 özel çevre koruma alanı, 8
orman içi dinJenme yeri, 6 turistik
yatınm alanının da Yatağan ve Yeniköy
termik santrallannın baca gazlanndan
payını aldığını bildirdi. Uslu,
Türkiye'nin tanm ürünlerinde dışa
bağımlı bir ülke haline gelmesinde
termik santrallann da etkisi olduğunu
kaydetti.
Termik santrallann o yörede yaşayan
insanlan göçe zorladığını vurgulayan
Uslu. Yeniköy termik santralının
yapılmasıyla Milas'ın Sekköyü'nde
yaşayanlann Gökçeada'ya
yerleştiklerini anımsattı.
GÖKTEPE CtNAYETl TBMM'DE
İçişleri Bakanı,
Orhan Taşanlar'ı
savundu
• Gazeteci Metin Göktepe'nin öldürülmesi
olayıyla ilgili olarak verilen Meclis araştırma
önergesi görüşülmeye başlandı. Bakan
Ünüsan olayın örtbas edilmediğini söyledi.
ANKARA (Cumhuriyet
Bürosu)-ANAPveDSP
milletvekillerinin gazeteci
Metin Göktepe'nin
öldürülmesi olayıyla ilgili
olarak verdiği Meclis
araştırma önergesi,
TBMM'de görüşülmeye
başlandı. İçişleri Bakanı
Teoman Ünüsan. olayın
örtbas edilmediğini
söylerken Istanbul
Emniyet Müdürü Orhan
Taşanlar'ı savundu.
Ünüsan, Göktepe'nin
öldürülmesi olayına
kanşan 49 güvenlık
görevlisinin yargılanmalan
yolunun açıldığına dikkat
çekti. TBMM Genef
Kurulu'nda dün DSP lideri
Büknt Ecevit ile 12
arkadaşı ve ANAP Yalova
Milletvekili Yaşar
Okuyanıle 21 arkadaşının
gazeteci Metin
Göktepe'nin öldürülmesi
olayıyla ilgili Meclis
araştırması açılmasına
ilişkin önergeleri ele alındı.
İçişleri Bakanı Ünüsan,
olayın hemen ardından
müfettişlerin
görevlendirildiğini ve 49
emniyet mensubunun
yargılanması yolunun
açıldığını söyledi.
Bakanlık olarak "olay adli
makamlara intikal
etmiştir" mazeretine
sığınmadıklannı belirten
Ünüsan, sözlerini şöyle
sürdürdü: "CMayın ertesi
günü bir televizyon
progranunda Göktepe'nin
duvardan düştüğü
ifadesinin sarfedildiği
gerçektir. Aşağıdan yanhş
bilgilendirme sonucu bu
söylenmiştir. Ancak aynı
konuşmada doğrunun
soruşturma sonucu ortaya
çıkacağı da sö> lenmiştir.
Derhal cezai ve disiplin
açısından gerekli işlemler
yapılmıştır. Kimseye taviz
verilmesi, heie hele olayuı
örtbas edilmesi katiyetie
mümkün değüdir. Poüs
akademilerinde,
okullannda insan haklan
dersi ön planda tutuluyor.
Son bir yıl içinde 154 kişi
mesiekten çıkanlmıştır.
Bunlann 5'i emniyet
müdürü, 1 'i emniyet
amiridir." Göktepe'nin
öldürülmesinden sonra
"baa çevrelerin 'Olay
kapatılacak' çığlıklannın
ne kadar yanhş olduğunun
ortaya çıköğun" savunan
Ünüsan, bu olayın en çok
polisi üzdüğünü söyledi.
Ünüsan, lstanbul'a
geldiğinden beri terör ve
uyuşturucu kaçakçılığıyla
mücadele eden Emniyet
Müdürü Orhan Taşanlar'ın
bazı çevreleri rahatsız
ettiğini ve hedef alındığını
da belirterek, "Göktepe
olayının açtga çıkmasmda
en büyük pay başta
Taşaıüar ohnak üzere
Istanbul Emniyeti'nindir''
dedı. DSP Istanbul
Milletvekili Ahmet Tan da,
politik yatınm olarak sık
sık poüs okullan açılması
ve polisin yetiştirilme
yöntemlerini eleştirdi. Tan,
"Folis vetiştirme düzenine
çelddüzen verilmeBdir.
Pblislikbaşkaiş
olmadığında yapılan bir iş
olmaktan çıkanhnahdır"
dedi. Herhangi bir eğitim
almayan genç ve acemi
polislerin silahlı olarak
halkın karşısına *
çıkanldığını ve öfkeye
kapılarak olaylara neden
olduğunu söyleyen Tan,
Göktepe'nin "kötü niyetli
ve psikopat insanlann
polise ginmesinin talihsiz
bir kurbanT olduğunu
söyledi. Tan, sorumlu
polislerin gözaltına
aluımaması ve memurlann
yargılanmasına ilişkin
yasayı eleştirdi. CHP Grup
Başkanvekili Oya Arasıl
ise polisin şiddet
uygulaması iddialannı
anımsatarak, Göktepe'nin
öldürülmesinin bu
olaylann son halkası
olduğunu bildirdi.
lddialann hukuk devleti
ilkesinin tartışılmasına yol
açtığını ifade eden Arasıl,
Göktepe'nin yasadışı
yollardan gözaltına
alındığı ve polisin toplu
darp uygulaması sonucu
öldürüldüğü görüşünün
yaygın olduğunu bildirdi.
Iç güvenlik ve Adli Tıp
reformu gerekliliğini
kaydeden Arasıl 'ın
konuşmasının büyük
bölümünü, polisin lojman
ve sosyal haklar gibi
sıkıntılanna ayırması
yadırgandı. Arasıl, polisin
büyük sorunlan olduğunun
herkesçe bilindiğini ve bu
nedenle zaman zaman
"boy hedefi"durumuna
geldiğini de belirtti.
Kimyasal silahlan yok etme anlaşması, iki ülke onaylamazsa yürürlüğe girmeyecek
Aıılaşma, ABD ve Rusya'yı bekfiyor
Çeviri Servisi - 1899 yılında Hol-
landa'nuı Lahey kentinde bir araya
gelen yinmi altı ülkenin temsilcisi, sa-
vaşlarda boğucu gaz kullanmayacak-
lannı ve hava saldınlannda bulunma-
yacaklannı açıklıyorlardı. Ama yalan
söylüyorlardı. Zehirli gazlar ve hava
bombardımanlan Birinci Dünya Sa-
vaşi'nın vahşetıni doruğa çıkarmıştı.
Ama bu savaşın ardından kimyasal
silah kullanımı gıderek seyrekleşti.
1925 yılında Cenova protokolü gaz
saldmlannı yasaklıyordu. Ancak yi-
ne de pek çok ülke kimyasal silah
stoldamayı ve sinir sisteminı etkile-
yen daha öldürücü yenı kimyasal
maddeler geliştirmeyı sürdürdü. Ve
bu sılahlar, iç savaşlarda etkin biçim-
de kullanıldı. 1980'lerde Irak da
lran'a karşı kimyasal silah kullanmış-
0.
Kimyasal maddelerin ne denli teh-
Iikeli olabildiği çok yakın bir geçmiş-
te, Mart 1995'teki Tokyo'daki metro
saldınsmda gözler önüne serildi. U-
fak bir terörist grup on insanı öldür-
meye. binlercesini yaraiamaya yete-
cek kadar sarin gazı üretmeyi başar-
mıştı.
Pek çok ülke tarafindan onaylan-
mış olan ve savaşlarda kimyasal silah
kullanımını önlemeyi ve kimyasal te-
ronzm olasılığını en aza indirgemeyi
amaçlayan bir anlaşmanın yürürlüğe
gırmesi pek kolay olacağa benzemi-
yor. llk görüşmeler, 1985 yılında,
Amerika'nın tek taraflı olarak çürü-
mekte olan dev kimyasal silah stoku-
nu yok etmeye karar vermesi ve aynı
şeyi Rusya'ya önermesı ile başlamış-
tı. Taraflann, ellenndekı kimyasal si-
lahlan on yıl içinde yok etmesini ve
yeni sılahlar üretmemesini öngören
anlaşma, Ocak 1993'te tamamlan-
mıştı. 160 ülke anlaşmayt imzalamış,
birkaç ülke de hemen onaylamıştı.
Bugün 47 ülke daha Kimyasal Silah-
lar Anlaşması'nı (CWC) onayladı.
ama anJaşmanın yürürlüğe girebilme-
si ıçın toplam 65 ülkenin onayı gere-
kiyor. Ancak, işbirliği zorunlu olan
Amerika ve Rusyaonaylamadıkça an-
laşma yürürlüğe giremeyecek.
'AmerikanyöDetimi'nin anlaşmayı
onaylamaktaki gönülsüzlüğü Rus-
ya'yı da etkiliyor. Bu bağlamda taraf-
lan ürküten, iki ülkenin kimyasal si-
lalılannı birbırine doğrultacak olma-
sı değil. özellikle Rusya söz konusu
olduğunda, bu silahlann yanhş ellere
geçebilme olasılığı.
Kimyasal teröristlerin önünde iki
seçenek var: Silahlan bir başkasın-
dan almak ya da kendileri üretmek.
Bugün, Rusya'nın durumu göz önü-
ne almdığında birinci seçenek olası
görünüyor. Clkedeki kimyasal silah
depolannda neredeyse hiç güvenlik
önlemi alınmamış.
Kimyasal siiahlardan güvenli bir
bıçimde kurtulmak da çok kolay ola-
cağa benzemiyor. Rusya'nın elinde
40 bın ton kimyasal silah var. Geçmiş-
te, Rusya ve diğer ülkeler, kimyasal
maddelen denıze döküyor, toprağa
gömüp patlatıyor, yakıyor ya da top-
rağa gömülü bırakjyordu. Göreli ola-
rak ucuz olan bu yöntemler güvenli
sayılmıyor. CWC, bu tür uygulama-
lan yasakhyor ve yalnızca yüksek ısı-
da yakarak yok etmeye ya da kimya-
sal etkısızleştirmeye izin veriyor.
Oysa, Greenpeace de dahil olmak
üzere pek çok çevreci topluluk, yan-
ma sonucu havaya kanşan gazlann
zehirli olabileceği gerekçesiyle yak-
maya karşı çıkıyor ve uygulanabile-
cek başka yöntemler üzerinde çalışı-
yor.
31 bin ton kimyasal silahj ve iki
yakma tesisi olan Amerika, yedi tesıs
daha yapmayı planlıyor. Rusya'nın
depolan güvensız görünse de aslında
kimyasal sılah yapmak pek de zor de-
gil. KJorin elde etmek için bıraz ca-
maşır suyu ve amonyak yeterli. Sinir
gazlan üretimi bile fazla bir bilgi ve
donanım gerektirmiyor. Kimyasal si-
lahlann üretimi bu kadar kolay oldu-
ğu için de anlaşmayı imzalayan taraf-
tann birbirlerini kandırması o kadar
kolay oluyor. Bu nedenle CWC yal-
nızca kimyasal savaşta kullarulan si-
lahlann yapımını değıl, bunlan üret-
mekte kullamlan kimyasallann da
üretimininin denetlenmesine izın ve-
riyor. Ama ülkelerin birbirlerini tam
anlamıyla nasıl denetleyebilecekleri
de kuşİculu. Çünkü kimyasal silahla-
nn ve onlann üretiminde kullamlan
maddelerin tanımlanabilmesi pek ko-
lay değil. Anlaşmalar. aldatmaya ka-
rarlı bir ülkeyi durdurmaya yetmiyor.
Üstelik, modem ordular, kimyasal si-
lah saldınlanyla başa çıkabilecek her
türlü donanıma sahip. Ama ne yazık
ki.sonTokyoömeğindedegörüldüğü
gibi, sivil halkın kimyasal bir saldın
karşısında yapabüeceği hiçbir şey
yok!
GöRÜŞl YLCEL TOP
BLRLKSEL - 29-30 ocak tanhlerinde
Atina'da "Banş, işbirliği ve gefişme" konu-
lu 1. Balkan Sendikalar Konferansı toplan-
dı. Kosova sendikalan dışında Balkanlar-
'dakı tüm sendikalann katıldığı konferan-
sın ev sahipliğini Yunanistan tşçi Sendika-
lan Konfederasyonu yaptı.
Böyle birkonferansın düzenlenmesi için
daha 1992 Martında Bosna-Hersek'teki sa-
vaş. henüz çok yaygınlaşmadan, yüz bin-
lerce ınsan ölmeden ve on bınlerce kadın
tecavüze uğramadan DİSK girişimde bu-
lunmuştu. Ekım 1992'de tstanbul'da Bul-
garistan, Yunanistan, Romanya ve Arna-
vutluk sendikalanna ev sahipliği yapan
DtSK, bir Balkan sendikalar konferansı
yapılması düşüncesinin kaynağıydı. Ama-
cımız. Balkanlan kasıp kavuran bu anlam-
sız etnık savaşa karşı sendikal hareketin ta-
vır almasmı sağlamaktı. Dört yıl aradan
sonra toplanan bu konferans bir anlamda
geç kalmış bir girişim olsa da gene de tüm
taraflan bir araya toplamayı başararak so-
mut bir sonuca ulaşmış oldu. Bence bu
konferansın en önemli kazanımı bu oldu.
Konferansta pek dile getirilmese de Bal-
kanlar'da, Yunanistan ve Türkiye'nin çok
önemli rolleri olduğu açıkça görülüyordu.
Sovyetler Birliği'nin dağılmasından
sonra Türkiye. kendi jeopolitik rolünün de-
ğişik bir boyutta geliştiğini hissetmiş ve
Kafkasya ile Orta Asya'da yenı kurulan
cumhmiyetlere doğru açılrnayaçalışmıştı.
Balkanlar, Türkiye ve Sendikalar
Bu bölgeye ilişkin beklentilerin bekJenen
sonucu verip vermediğini burada tartışmı-
yorum. Ancak tam tersi bir bölgede yani
Balkanlar'da yaşanan olaylar tanhi ve de-
mografik nedenlerle Türkiye'yi buraya
doğru çekmiştir.
Anadolu toprağının her kanşında bura-
larda yaşamış halklann bıraktığı uygarlık
kalıntısına rastlandığı gibi belkı her ma-
hallesinde Osmanlı Imparatorluğu'nu
oluşturan halklann izdüşümüne rastlamak
mümkündür.
Balkan halklannı oluşturan Arnavut,
Boşnak, Makedonyalı, Bulgar, Yunan, Ro-
manyalı vs atalan olan ve hatta kendileri
oralarda doğup Türkiye'de büyüyen mil-
yonlarca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı
vardır.
Bu bakımdan örneğin; Bosna Hersek'te
soykınm sadece bölgede yaşanan bir insan-
lık dramı olarak değil, bu bölge kökenli
vatandaşlannın hasassiyetinden dolayı bir
iç sorun olarak da Türkiye'yi ilgilendir-
mektedir. Savaşın ülke içinde yükselttiği
tansiyon ve duyarlıhğm yanında, Jivkov
döneminde Bulgaristın'da yaşanan olaylar
ömeğinde olduğu gibi bir de göçmenlik
sorunu ile karşılaşılmaktadır.
Yani bir yandan Türkiye'ye doğru kitle-
sel göçün, diğer yandan ülkedeki bu bölge
kökenli vatandaşlanmızın akrabalannın ve
geçmışlerinin yok edilme tehlikesi karşı-
sında duyacaklan tepkinin durması için tek
yol; Balkanlar'da banş, işbirliği, gelişme ve
demokrasinin yerleşmesidir. Çünkü belirt-
tiğim gibi Balkanlar'da yasananlarkomşu-
lanmızın iç işleri olması yanında bir an-
lamda bizim de iç işimizdir. Zira vatandaş-
lanmızın bir bölümü sadece nostaljık ne-
denlerden değıl, somut bağlanndan dolayı
bölgeyle ilgilidir. Türkiye bu somut duru-
mun bilincinde olarak bölgede banş ve iş-
birliği politikalan oluşturmak ve uygula-
mak durumundadır. Adriyatik'ten, Çin De-
nizi'ne bir Türk dünyası oluşturma hayal-
leri yerine bölgedeki kardeş halklarla İcar-
deşçe yaşama olanaklan aramak gerekir
Çünkü böyle sorunlar Kafkasya'da mev-
cuttur. Kafkasya ile de Balkanlar'a benzer
ılışkıler vardır. Bu gerekçeler bize banşın
inşasında görevier vermektedir. Çünkü
bölgedeki her türlü savaşın zaran eninde
sonunda bize dokunuyor.
Baikanlar'da Yunanistan'ın rolü de ka-
bul edilmelidır ki önemlidir. Bir yandan
Arna\utluk'taki Rum azınlık. diğer yan-
dan Makedonya sorunu ve nihayet eski Yu-
goslav^a'nın dağılmasından sonra bölge-
nin tek Avrupa Birliği ülkesı olan Yunanıs-
tan'a doğru gelen kaçak göçmen işçi dal-
gası, bu ülkenin de Balkanlar'la ilgisinin
sadece politik manevralar düzeyinde ol-
madığını ve somut nedenlere dayandığını
göstermektedir. Aynca Rusya'nın. Kara-
deniz kıyısında varlığından bahsedilen ve
Yunanistan'a göç ettirilmesi düşünülen
Ponruslu 600 bin Rum'un yarattığı sorun
da Yunanistan'ın bölgeyle ilgisinin neden-
lerindendir.
Unutmayalım ki Yunanistan AB'nin tek
Ortodoks geleneğı olan üyesidır. Balkan-
lar'daki ve Rusya'daki Ortodoks topluluk-
lar Yunanistan'a yeni birjeopolitik avantaj
sağlamıştır. Bu ülke, AB ile Ortodoks dün-
yası arasında köprü işlevi görebilir.
Bu tür düşünceleri fazla zorlama-
dan söylemek gerekirse gerek Tür-
kiye gerekse Yunanistan, Balkanlar'la ya-
kından ilgili iki ülkedir. Ve bu iki ülkenin
Balkanlar'da işbirliği yapması gerekir. Oy-
sa zaten sorun da "işbirliği*' yapabilmede-
dir. Çünkü bu iki ülke bırbmyle sorunlu-
dur. lşte sendikalar gibi sivil toplum örgüt-
lerinın göre\i de buradadır Komşu olan.
beraber yaşamaya zorunlu olan halklar ara-
sında dostluk ilişkıleri içinde çözülemeye-
cek bir sorun göremiyorum. Etostluklar ise
diplomatlar veya politikacılar aracılığıyla
değil, örneğin aynı işverene karşı örgüt-
lenmek durumda olan işçiler arasında ve
onlann aracılığıyla kurulabilir. Kirlenmış
bir deniz, bir nehir, kirlenmiş hava. kirlen-
miş bir çevre herkesi ilgilendirir. Böyle so-
mut konularda ortak politikalan sivil top-
lum örgütleri üretebilirler.
Son günlerde Ege'de Yunanistan'la Tür-
kiye arasında yaratılan soruna banşçı yol-
lardan çözüm bulunması, askeri yöntemler
kullanılmaması için Türk-lş, DİSK ve
GSEE (Yunanistan İşçi Sendikalan Konfe-
derasyonu) ortak çağn yaptılar. Oysa aynı
günlerde "Mehmetçik Gazetecüer" Kar-
dak adasında bayrak dikiyor ve politikacı-
lar "çakıhaşı muhabbeti" yapıyorlardı. Ne
Balkanlar'da ne de Ege'de yapılacak bir sa-
vaşta işçilerin hiçbir çıkan yoktur. Ne Yu-
nanlı işçinin ne de bizim. Sonuçta kaybe-
den biz olacağız.
Görülüyor ki dış politika en başta sivil
toplum örgütleri herkesin ilgilenmesi ge-
reken bir konudur. Bu bakımdan Atina'da
yapılan konferans, yeni adımlar için bir
başlangıç olabilir. Bu konferansın kayna-
ğında bulunmak, fikır babası olmak şere-
finin de 1992 tarihinde DİSK yönetimin-
de olduğunu hatırlayalım ve kendilenne
teşekkür edelım.
ANKARA NOTLAK1
MUSTAFA EKMEKÇt
Çillep'in Etekleri...
DYP kuruculannın duyurulannın ikincisi yannki Hür-
riyet'te ilan olarak çıkıyor. Kurucular, bunda, özetle "Biz
bir fikir hareketiyiz, gündelik politikanın içine girmiyo-
ruz, şahsiyat yapmıyoruz" diyortar. Çalışma duzeyinin
"kongre" olduğunu belirtiyorlar. DYP kuruculan, ilan
olarak açıklamalannı yayımlarken, çeşitli tepkiler geli-
yor. Ömeğin:
- Tam hükümet kuruluyor, siz neler yapıyorsunuz?
yolundaki eleştirilere, şöyle karşılık verilmekte:
- Hükümep isterANAP'la ister RP ile ister CHP ile
yap, ister dönüşümlü yap, ister haftada bir değişen
başbakanla yap, ne yaparsan yap, biz onlara kanşmı-
yoruz. Şu anda, önümüzde olan sorun DYP'dir.
- Ama, ilanın altında "Doğru Yol Kuruculan" diyor-
sunuz, kim olduklan belli değil! diyenlere de şu yanrt
veriliyordu:
- Bekleyin, üçüncü duyurudan sonra basın toplan-
tısı olacak, o zaman öğreneceksiniz.
Uzgöreçlerden (tetevizyonlardan) "Kanal6, HBB, atv,
Show TV" DYP kuruculannın duyurulannı görmezden
mi geliyorlardı? Kuruculara göre onlar, Tansu Çil-
ler'den yana gibiydiler. Bir, "Kanal D" ile bazı özel uz-
göreçler, yansız havasındalar.
Kimi de şöyle diyordu:
- Bu adamlar, böyle ilan verdiklerine göre, kim bilir
arkalannda kimler var?
Bu konudaçalışan "kurucu"\anyakından tanıyanlar,
işin böyle olmadığını biliyorfardı.
Kurucular, "kongre"ye gidecekler, zaten 1996 yılı,
DYP için kongre yılı! Tansu Çiller boş durup armut top-
lamadı elbette. Genel Yönetim Kurulu'nu toplayıp 28
ilde hemen kongreye gitme karan aldırdı. Etekleri tu-
tuşmuş muydu ne? Şimdiye değin yapılmış kongreler
de iptal edildi! Delege seçimleri, yeniden sıfırdan baş-
lanarak yenilenecek. Bu kongreler yapılmadan olağa-
nüstü kongre, daha önceki 4. kongre delegeleriyle top-
lanırsa Tansu Hanım'ın suyu ısınacak. Oysa, yenisi se-
çildikçe, eskilerin delegelikleri düşecek. Yerferine "pa-
ralı askerter" gelecek. Çiller'in askerteri çoğalacak, o
zaman olağanüstü genel kurulu toplamanın bir anlamı
kalmayacak. Içimden:
- Kıran kırana Pomak güreşi gibi! diyorum. Meraklı-
lar arasında:
- Başınız kim, onu bilmek istiyorum! diyenler var.
Hüsamettin Cindoruk, "Görev verilirse, ben hazınm!"
demişti, arkasından eklemekteydi: "Ama, önce ortalı-
ğı bir temizleyin!"
Bu kez DYP delegelerinin koyun olup olmadıklannı
görecek kamuoyu. "Çoban Sülü"ye alışmışlardı da...
Türkiye'de bugün parası olmayan politika yapamı-
yor. Parası olmayan saynevinde yatamıyor, yükseko-
kullarda okuyamıyor. Eğitimle sağlık paralı olur mu? Bu,
eşeklik degil de ne? (Eşeklerden özür dilerim). Politika
yapabilmek için, ya Amerika'da malı mülkü olacak, ya
da onlarca kilo altını, öyle mi?
Çok partili yaşama geçişimizden beri, siyasal parti-
lere, 1984 yılına değin, Hazine'den para verilmezdi.
1992'de de siyasal partilerden yüzde 7'nin altında oy
alan partilere de Hazine'den para verilmesi kararlaştı-
nlmıştı. Hacı TÖ'nün girişimiyle gerçekleştirilen yar-
dımdan Ecevit'in partisi DSP de yarariandı. Hacı
TÖ'nün gerçek amacı, solun oylannı bölmekti!
Daha önceleri ise siyasal partiler, zenginlerden, yük-
lenlcilerden para toplamaya çalışırlardı. Hazine'den
yardım yapıldı da ne oldu? Değişen hiçbir şey olmadı.
Hacı TÖ, işadamlanna, zenginlere seçim öncelerinde
-bir çeşit- salma salardı. Bugün de öyle değil mi? Pa-
rayı bastıran -üçkâğıtçıymış, şuymuş buymuş bakıl-
maksızın- Meclis'e giri mi veriyor ne? *
Onun için, ben DYP'li kuruculann girişimini ülke açı-
sından, demokrasimiz açısından olumlu karşıladım.
Kuruculann bürosunda toplandıklan Sezar Aygen'ın
adını, salı günkü "Ankara Notlan"nüa iki kez yanlış
yazdım. Anadolu kalıplanna Sezai Aygen diye gitti,
sonra Sezer diye düzelttim. Ankara'da öyle çıktı. Oy-
sa, adı Roma Imparatoru Sezar'ın adıydı. Sezar Aygen,
196O'lı yıllarda ODTÜ'nün binalannın yapımında çalış-
mıştı. 1964 yılında, ODTÜ Rektörü Kemal Kurdaş'a
gelen o zamanki Başbakan Ismet Paşa (Inönü), Kur-
daş'ın koluna girer; ODTÜ hakkında bilgi aiır, birlikte yü-
rüyüş yapartardı. Bir gün, Sezar Aygen, şantiyede in-
şatın başında, ayağında bir kot pantolon, üstü başı pe-
rişan bir durumdayken Inönü ile Kurdaş'ı gördü. Onla-
ra görünmemek için, yapılardan birine giriverdi. Ama
Kurdaş O'nu görmüştü. Seslendi:
- Sezar, Sezar gel! Artık kaçış yoktu. Yanlanna var-
dı. Kemal Kurdaş: "Paşam, işte üniversiteyi inşa eden
adam" dedi, "Adı da Sezar'dır!" Paşa sordu:
- Ne? Ne?
- Sezar Paşam, Sezar! Inönü, Sezar'a baktı baktı:
- Bu ne tevazu! dedi.
Kuruculara ANAP yönünden de haberier geliyordu.
Kimi ANAP'lılar da DYP kuruculannın davranışını hay-
ranlıkla izliyorlardı!
• • •
11 Ocak 1996 Perşembe günkü Cumhuriyet'te çı-
kan "Yağla Bal..." başlıklı "Ankara Notlan "nda, bir yer-
de şöyle bir tümce vardı:
"... llginç, Refahile ANAP'ın ortaklaşahükümetiku-
racaklan haberi bu arada kulağıma çalındı. Biri şöyle
dedi:
- Bu konuda yukandan onay bile çıktı!
Yukansı dediği ABD miydi? Bağımsızlık kâğıt üzerin-
de bir şey midir?"
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
1 2 3 4 5 6 7 8
SOLDAN SAĞA:
1/ Evlerde oda ka-
pılannm açıldığı 1
arahk.2'MetinE-
loğhı'nun bir şiir ^
kitabı... Argoda 3
"para" anlamında
kullamlan sözcük. 4
3/Sırtta taşınan c
yük... Sutaşkını.4/
Aritmetik hesap 6
yapmakta kuilanı- -,
lan, birçok devin-
genparçadizisiyle 8
donatılmış düze-
nek... Eski Mı- "
sır'da güneştannsı.S/Çinko-
nun süngesi... Kalay oksit ka-
tılarak donuklaştınlmış ya da
kemik tozu katılarak yan do-
nuk hale getirilmiş cam. 61
Anlam... Sığ sularda ağır
yükleri taşımak için kullam-
lan altı düz tekne. II Budacı-
lığın en önemli yapısı olan ve
bir olayın anısına yapılan
Hint kökenli arut... Ateş. 8/
Kars'ın doğusundaki ünlü es-
kiçağ kenti... Ekvator bölge-
lerinde yetişen bir meyve ağacı. 9/ Sincap.
YTJKARIDAN AŞAĞIYA:
1/Aşın solculuk... Yiyecek bulamayan, yoksul kimse. 2/Bü-
yük erkek kardeş... "Bu dünyada bir —'ye / Yanar içim göy-
nür özüm / Yiğit iken ölenlere / Gök ekini biçmiş gibi" (Yu-
nus Emre). 3/ Argoda yasak \ e kaçak şeylerin saklandığı y-
er... Çevik. 4/Kastamonu'nun bir ilçesi. 5/ Kadınlann giy-
diği kolsuz üstlük... Bir cins güvercin. 6/ Uzaklık işareti...
"Diyar-ı küfrü gezdim beldeler 'ler gördüm / Dolaştım
mülk-i Islamı bütün vıraneler gördüm" (Ziya Paşa). II
Kalıtım... Bir nota... Kimyada basit şekerlere verilen ad. 8/
Kann zan. 9/ Bir yapıda dış kapıyla odalar arasındaki giriş
bölümü... Ahır.