25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 ŞUBAT 1996 PERŞEMBE 12 HABERLER Kansere, üst solunum yolu hastalıklanna ve kadınlarda düşüklere neden oluyor OKnııihı öbür adı Tertnık saııtralANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Türkiye Çevre Koruma ve Araştırma Vakfi üyesi Turhan Uslu, Muğla ilinde birbırine çok yakın kurulan Yatağan, Gökova ve Yeniköy termik santrallannın Ege Bölgesi'nin güneyınde büyûk çevre sorunlan yarattıgını söyledi. Termık santrallann çevresinde yaşayan insanlarda önemli sağlık sorunlan görüldüğünü vurgulayan Uslu, "Termik santrallar, kansere, kadınlann diişük vapmasına, üst solunum yolu hastalıklanna ve zekâ gerilikJerine neden olmaktadır" dedi. Uslu, "Termik santrallann • Turhan Uslu, Muğla, Aydın ve tzmir illerine ait 531 yerleşim biriminde yapılan araştırma sonucunda, 411 yöre bitkisinde kuruma başlangıcı görüldüğünü bildirdi. Uslu, "Baca gazlannm etkisi görülen 2973 bitkiden 1540'ının kurumaya başladığı ya da tamamen kuruduğu saptanmıştır. Kuruma başlangıcı gösteren birinci bitki, armuttur. Bunu badem, kavak, incir, ceviz, kızılçam, üzüm, karaağaç, zeytin, çınar ve dut izlemektedir" diye konuştu. yakınlaruıda yaşavan üısanlar 6 avda bir sağlık taramasından geçmetidîr" göriişüne yer verdi. Uslu, Yatağan'da bulunan termik santral nedeniyle yöredeki ancılığın öldüğünü belirterek Yatağan Termik Santralı'nın yöredeki su erozyonunu hızlandırarak toprağı verimsizleştirdiğini vurguladı. Uslu, Muğla, Aydın ve Izmir illerine ait 531 yerleştne biriminde yapılan araştırma sonucunda, 411 yöre bitkisinde kuruma başlangıcı görüldüğünü bildirdi. Uslu, "Baca gazlannm etkisi görülen 2973 bitkiden 1540'ının kurumaya başladığı ya da tamamen kuruduğu saptanmıştır. Kuruma başlangıcı gösteren birinci bitki, armuttur. Bunu badem, kavak, incir, ceviz, kızılçam, üzüm, karaağaç, zeytin, çınar ve dut izlemektedir" diye konuştu. Yatağan ve Yeniköy termik santrallan baca gazlannm 90 kilometre uzaklıktaki bitkileri kurutacak şiddette olduğunu belirten Uslu, birçok doğal bitkinin neslinin tükendiğine de dikkat çekti. Uslu, 17 doğal SİT alanı, 4 orman fidanlığı, 1 tabiatı koruma alanı, 3 özel çevre koruma alanı, 8 orman içi dinJenme yeri, 6 turistik yatınm alanının da Yatağan ve Yeniköy termik santrallannın baca gazlanndan payını aldığını bildirdi. Uslu, Türkiye'nin tanm ürünlerinde dışa bağımlı bir ülke haline gelmesinde termik santrallann da etkisi olduğunu kaydetti. Termik santrallann o yörede yaşayan insanlan göçe zorladığını vurgulayan Uslu. Yeniköy termik santralının yapılmasıyla Milas'ın Sekköyü'nde yaşayanlann Gökçeada'ya yerleştiklerini anımsattı. GÖKTEPE CtNAYETl TBMM'DE İçişleri Bakanı, Orhan Taşanlar'ı savundu • Gazeteci Metin Göktepe'nin öldürülmesi olayıyla ilgili olarak verilen Meclis araştırma önergesi görüşülmeye başlandı. Bakan Ünüsan olayın örtbas edilmediğini söyledi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu)-ANAPveDSP milletvekillerinin gazeteci Metin Göktepe'nin öldürülmesi olayıyla ilgili olarak verdiği Meclis araştırma önergesi, TBMM'de görüşülmeye başlandı. İçişleri Bakanı Teoman Ünüsan. olayın örtbas edilmediğini söylerken Istanbul Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar'ı savundu. Ünüsan, Göktepe'nin öldürülmesi olayına kanşan 49 güvenlık görevlisinin yargılanmalan yolunun açıldığına dikkat çekti. TBMM Genef Kurulu'nda dün DSP lideri Büknt Ecevit ile 12 arkadaşı ve ANAP Yalova Milletvekili Yaşar Okuyanıle 21 arkadaşının gazeteci Metin Göktepe'nin öldürülmesi olayıyla ilgili Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri ele alındı. İçişleri Bakanı Ünüsan, olayın hemen ardından müfettişlerin görevlendirildiğini ve 49 emniyet mensubunun yargılanması yolunun açıldığını söyledi. Bakanlık olarak "olay adli makamlara intikal etmiştir" mazeretine sığınmadıklannı belirten Ünüsan, sözlerini şöyle sürdürdü: "CMayın ertesi günü bir televizyon progranunda Göktepe'nin duvardan düştüğü ifadesinin sarfedildiği gerçektir. Aşağıdan yanhş bilgilendirme sonucu bu söylenmiştir. Ancak aynı konuşmada doğrunun soruşturma sonucu ortaya çıkacağı da sö> lenmiştir. Derhal cezai ve disiplin açısından gerekli işlemler yapılmıştır. Kimseye taviz verilmesi, heie hele olayuı örtbas edilmesi katiyetie mümkün değüdir. Poüs akademilerinde, okullannda insan haklan dersi ön planda tutuluyor. Son bir yıl içinde 154 kişi mesiekten çıkanlmıştır. Bunlann 5'i emniyet müdürü, 1 'i emniyet amiridir." Göktepe'nin öldürülmesinden sonra "baa çevrelerin 'Olay kapatılacak' çığlıklannın ne kadar yanhş olduğunun ortaya çıköğun" savunan Ünüsan, bu olayın en çok polisi üzdüğünü söyledi. Ünüsan, lstanbul'a geldiğinden beri terör ve uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele eden Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar'ın bazı çevreleri rahatsız ettiğini ve hedef alındığını da belirterek, "Göktepe olayının açtga çıkmasmda en büyük pay başta Taşaıüar ohnak üzere Istanbul Emniyeti'nindir'' dedı. DSP Istanbul Milletvekili Ahmet Tan da, politik yatınm olarak sık sık poüs okullan açılması ve polisin yetiştirilme yöntemlerini eleştirdi. Tan, "Folis vetiştirme düzenine çelddüzen verilmeBdir. Pblislikbaşkaiş olmadığında yapılan bir iş olmaktan çıkanhnahdır" dedi. Herhangi bir eğitim almayan genç ve acemi polislerin silahlı olarak halkın karşısına * çıkanldığını ve öfkeye kapılarak olaylara neden olduğunu söyleyen Tan, Göktepe'nin "kötü niyetli ve psikopat insanlann polise ginmesinin talihsiz bir kurbanT olduğunu söyledi. Tan, sorumlu polislerin gözaltına aluımaması ve memurlann yargılanmasına ilişkin yasayı eleştirdi. CHP Grup Başkanvekili Oya Arasıl ise polisin şiddet uygulaması iddialannı anımsatarak, Göktepe'nin öldürülmesinin bu olaylann son halkası olduğunu bildirdi. lddialann hukuk devleti ilkesinin tartışılmasına yol açtığını ifade eden Arasıl, Göktepe'nin yasadışı yollardan gözaltına alındığı ve polisin toplu darp uygulaması sonucu öldürüldüğü görüşünün yaygın olduğunu bildirdi. Iç güvenlik ve Adli Tıp reformu gerekliliğini kaydeden Arasıl 'ın konuşmasının büyük bölümünü, polisin lojman ve sosyal haklar gibi sıkıntılanna ayırması yadırgandı. Arasıl, polisin büyük sorunlan olduğunun herkesçe bilindiğini ve bu nedenle zaman zaman "boy hedefi"durumuna geldiğini de belirtti. Kimyasal silahlan yok etme anlaşması, iki ülke onaylamazsa yürürlüğe girmeyecek Aıılaşma, ABD ve Rusya'yı bekfiyor Çeviri Servisi - 1899 yılında Hol- landa'nuı Lahey kentinde bir araya gelen yinmi altı ülkenin temsilcisi, sa- vaşlarda boğucu gaz kullanmayacak- lannı ve hava saldınlannda bulunma- yacaklannı açıklıyorlardı. Ama yalan söylüyorlardı. Zehirli gazlar ve hava bombardımanlan Birinci Dünya Sa- vaşi'nın vahşetıni doruğa çıkarmıştı. Ama bu savaşın ardından kimyasal silah kullanımı gıderek seyrekleşti. 1925 yılında Cenova protokolü gaz saldmlannı yasaklıyordu. Ancak yi- ne de pek çok ülke kimyasal silah stoldamayı ve sinir sisteminı etkile- yen daha öldürücü yenı kimyasal maddeler geliştirmeyı sürdürdü. Ve bu sılahlar, iç savaşlarda etkin biçim- de kullanıldı. 1980'lerde Irak da lran'a karşı kimyasal silah kullanmış- 0. Kimyasal maddelerin ne denli teh- Iikeli olabildiği çok yakın bir geçmiş- te, Mart 1995'teki Tokyo'daki metro saldınsmda gözler önüne serildi. U- fak bir terörist grup on insanı öldür- meye. binlercesini yaraiamaya yete- cek kadar sarin gazı üretmeyi başar- mıştı. Pek çok ülke tarafindan onaylan- mış olan ve savaşlarda kimyasal silah kullanımını önlemeyi ve kimyasal te- ronzm olasılığını en aza indirgemeyi amaçlayan bir anlaşmanın yürürlüğe gırmesi pek kolay olacağa benzemi- yor. llk görüşmeler, 1985 yılında, Amerika'nın tek taraflı olarak çürü- mekte olan dev kimyasal silah stoku- nu yok etmeye karar vermesi ve aynı şeyi Rusya'ya önermesı ile başlamış- tı. Taraflann, ellenndekı kimyasal si- lahlan on yıl içinde yok etmesini ve yeni sılahlar üretmemesini öngören anlaşma, Ocak 1993'te tamamlan- mıştı. 160 ülke anlaşmayt imzalamış, birkaç ülke de hemen onaylamıştı. Bugün 47 ülke daha Kimyasal Silah- lar Anlaşması'nı (CWC) onayladı. ama anJaşmanın yürürlüğe girebilme- si ıçın toplam 65 ülkenin onayı gere- kiyor. Ancak, işbirliği zorunlu olan Amerika ve Rusyaonaylamadıkça an- laşma yürürlüğe giremeyecek. 'AmerikanyöDetimi'nin anlaşmayı onaylamaktaki gönülsüzlüğü Rus- ya'yı da etkiliyor. Bu bağlamda taraf- lan ürküten, iki ülkenin kimyasal si- lalılannı birbırine doğrultacak olma- sı değil. özellikle Rusya söz konusu olduğunda, bu silahlann yanhş ellere geçebilme olasılığı. Kimyasal teröristlerin önünde iki seçenek var: Silahlan bir başkasın- dan almak ya da kendileri üretmek. Bugün, Rusya'nın durumu göz önü- ne almdığında birinci seçenek olası görünüyor. Clkedeki kimyasal silah depolannda neredeyse hiç güvenlik önlemi alınmamış. Kimyasal siiahlardan güvenli bir bıçimde kurtulmak da çok kolay ola- cağa benzemiyor. Rusya'nın elinde 40 bın ton kimyasal silah var. Geçmiş- te, Rusya ve diğer ülkeler, kimyasal maddelen denıze döküyor, toprağa gömüp patlatıyor, yakıyor ya da top- rağa gömülü bırakjyordu. Göreli ola- rak ucuz olan bu yöntemler güvenli sayılmıyor. CWC, bu tür uygulama- lan yasakhyor ve yalnızca yüksek ısı- da yakarak yok etmeye ya da kimya- sal etkısızleştirmeye izin veriyor. Oysa, Greenpeace de dahil olmak üzere pek çok çevreci topluluk, yan- ma sonucu havaya kanşan gazlann zehirli olabileceği gerekçesiyle yak- maya karşı çıkıyor ve uygulanabile- cek başka yöntemler üzerinde çalışı- yor. 31 bin ton kimyasal silahj ve iki yakma tesisi olan Amerika, yedi tesıs daha yapmayı planlıyor. Rusya'nın depolan güvensız görünse de aslında kimyasal sılah yapmak pek de zor de- gil. KJorin elde etmek için bıraz ca- maşır suyu ve amonyak yeterli. Sinir gazlan üretimi bile fazla bir bilgi ve donanım gerektirmiyor. Kimyasal si- lahlann üretimi bu kadar kolay oldu- ğu için de anlaşmayı imzalayan taraf- tann birbirlerini kandırması o kadar kolay oluyor. Bu nedenle CWC yal- nızca kimyasal savaşta kullarulan si- lahlann yapımını değıl, bunlan üret- mekte kullamlan kimyasallann da üretimininin denetlenmesine izın ve- riyor. Ama ülkelerin birbirlerini tam anlamıyla nasıl denetleyebilecekleri de kuşİculu. Çünkü kimyasal silahla- nn ve onlann üretiminde kullamlan maddelerin tanımlanabilmesi pek ko- lay değil. Anlaşmalar. aldatmaya ka- rarlı bir ülkeyi durdurmaya yetmiyor. Üstelik, modem ordular, kimyasal si- lah saldınlanyla başa çıkabilecek her türlü donanıma sahip. Ama ne yazık ki.sonTokyoömeğindedegörüldüğü gibi, sivil halkın kimyasal bir saldın karşısında yapabüeceği hiçbir şey yok! GöRÜŞl YLCEL TOP BLRLKSEL - 29-30 ocak tanhlerinde Atina'da "Banş, işbirliği ve gefişme" konu- lu 1. Balkan Sendikalar Konferansı toplan- dı. Kosova sendikalan dışında Balkanlar- 'dakı tüm sendikalann katıldığı konferan- sın ev sahipliğini Yunanistan tşçi Sendika- lan Konfederasyonu yaptı. Böyle birkonferansın düzenlenmesi için daha 1992 Martında Bosna-Hersek'teki sa- vaş. henüz çok yaygınlaşmadan, yüz bin- lerce ınsan ölmeden ve on bınlerce kadın tecavüze uğramadan DİSK girişimde bu- lunmuştu. Ekım 1992'de tstanbul'da Bul- garistan, Yunanistan, Romanya ve Arna- vutluk sendikalanna ev sahipliği yapan DtSK, bir Balkan sendikalar konferansı yapılması düşüncesinin kaynağıydı. Ama- cımız. Balkanlan kasıp kavuran bu anlam- sız etnık savaşa karşı sendikal hareketin ta- vır almasmı sağlamaktı. Dört yıl aradan sonra toplanan bu konferans bir anlamda geç kalmış bir girişim olsa da gene de tüm taraflan bir araya toplamayı başararak so- mut bir sonuca ulaşmış oldu. Bence bu konferansın en önemli kazanımı bu oldu. Konferansta pek dile getirilmese de Bal- kanlar'da, Yunanistan ve Türkiye'nin çok önemli rolleri olduğu açıkça görülüyordu. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra Türkiye. kendi jeopolitik rolünün de- ğişik bir boyutta geliştiğini hissetmiş ve Kafkasya ile Orta Asya'da yenı kurulan cumhmiyetlere doğru açılrnayaçalışmıştı. Balkanlar, Türkiye ve Sendikalar Bu bölgeye ilişkin beklentilerin bekJenen sonucu verip vermediğini burada tartışmı- yorum. Ancak tam tersi bir bölgede yani Balkanlar'da yaşanan olaylar tanhi ve de- mografik nedenlerle Türkiye'yi buraya doğru çekmiştir. Anadolu toprağının her kanşında bura- larda yaşamış halklann bıraktığı uygarlık kalıntısına rastlandığı gibi belkı her ma- hallesinde Osmanlı Imparatorluğu'nu oluşturan halklann izdüşümüne rastlamak mümkündür. Balkan halklannı oluşturan Arnavut, Boşnak, Makedonyalı, Bulgar, Yunan, Ro- manyalı vs atalan olan ve hatta kendileri oralarda doğup Türkiye'de büyüyen mil- yonlarca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı vardır. Bu bakımdan örneğin; Bosna Hersek'te soykınm sadece bölgede yaşanan bir insan- lık dramı olarak değil, bu bölge kökenli vatandaşlannın hasassiyetinden dolayı bir iç sorun olarak da Türkiye'yi ilgilendir- mektedir. Savaşın ülke içinde yükselttiği tansiyon ve duyarlıhğm yanında, Jivkov döneminde Bulgaristın'da yaşanan olaylar ömeğinde olduğu gibi bir de göçmenlik sorunu ile karşılaşılmaktadır. Yani bir yandan Türkiye'ye doğru kitle- sel göçün, diğer yandan ülkedeki bu bölge kökenli vatandaşlanmızın akrabalannın ve geçmışlerinin yok edilme tehlikesi karşı- sında duyacaklan tepkinin durması için tek yol; Balkanlar'da banş, işbirliği, gelişme ve demokrasinin yerleşmesidir. Çünkü belirt- tiğim gibi Balkanlar'da yasananlarkomşu- lanmızın iç işleri olması yanında bir an- lamda bizim de iç işimizdir. Zira vatandaş- lanmızın bir bölümü sadece nostaljık ne- denlerden değıl, somut bağlanndan dolayı bölgeyle ilgilidir. Türkiye bu somut duru- mun bilincinde olarak bölgede banş ve iş- birliği politikalan oluşturmak ve uygula- mak durumundadır. Adriyatik'ten, Çin De- nizi'ne bir Türk dünyası oluşturma hayal- leri yerine bölgedeki kardeş halklarla İcar- deşçe yaşama olanaklan aramak gerekir Çünkü böyle sorunlar Kafkasya'da mev- cuttur. Kafkasya ile de Balkanlar'a benzer ılışkıler vardır. Bu gerekçeler bize banşın inşasında görevier vermektedir. Çünkü bölgedeki her türlü savaşın zaran eninde sonunda bize dokunuyor. Baikanlar'da Yunanistan'ın rolü de ka- bul edilmelidır ki önemlidir. Bir yandan Arna\utluk'taki Rum azınlık. diğer yan- dan Makedonya sorunu ve nihayet eski Yu- goslav^a'nın dağılmasından sonra bölge- nin tek Avrupa Birliği ülkesı olan Yunanıs- tan'a doğru gelen kaçak göçmen işçi dal- gası, bu ülkenin de Balkanlar'la ilgisinin sadece politik manevralar düzeyinde ol- madığını ve somut nedenlere dayandığını göstermektedir. Aynca Rusya'nın. Kara- deniz kıyısında varlığından bahsedilen ve Yunanistan'a göç ettirilmesi düşünülen Ponruslu 600 bin Rum'un yarattığı sorun da Yunanistan'ın bölgeyle ilgisinin neden- lerindendir. Unutmayalım ki Yunanistan AB'nin tek Ortodoks geleneğı olan üyesidır. Balkan- lar'daki ve Rusya'daki Ortodoks topluluk- lar Yunanistan'a yeni birjeopolitik avantaj sağlamıştır. Bu ülke, AB ile Ortodoks dün- yası arasında köprü işlevi görebilir. Bu tür düşünceleri fazla zorlama- dan söylemek gerekirse gerek Tür- kiye gerekse Yunanistan, Balkanlar'la ya- kından ilgili iki ülkedir. Ve bu iki ülkenin Balkanlar'da işbirliği yapması gerekir. Oy- sa zaten sorun da "işbirliği*' yapabilmede- dir. Çünkü bu iki ülke bırbmyle sorunlu- dur. lşte sendikalar gibi sivil toplum örgüt- lerinın göre\i de buradadır Komşu olan. beraber yaşamaya zorunlu olan halklar ara- sında dostluk ilişkıleri içinde çözülemeye- cek bir sorun göremiyorum. Etostluklar ise diplomatlar veya politikacılar aracılığıyla değil, örneğin aynı işverene karşı örgüt- lenmek durumda olan işçiler arasında ve onlann aracılığıyla kurulabilir. Kirlenmış bir deniz, bir nehir, kirlenmiş hava. kirlen- miş bir çevre herkesi ilgilendirir. Böyle so- mut konularda ortak politikalan sivil top- lum örgütleri üretebilirler. Son günlerde Ege'de Yunanistan'la Tür- kiye arasında yaratılan soruna banşçı yol- lardan çözüm bulunması, askeri yöntemler kullanılmaması için Türk-lş, DİSK ve GSEE (Yunanistan İşçi Sendikalan Konfe- derasyonu) ortak çağn yaptılar. Oysa aynı günlerde "Mehmetçik Gazetecüer" Kar- dak adasında bayrak dikiyor ve politikacı- lar "çakıhaşı muhabbeti" yapıyorlardı. Ne Balkanlar'da ne de Ege'de yapılacak bir sa- vaşta işçilerin hiçbir çıkan yoktur. Ne Yu- nanlı işçinin ne de bizim. Sonuçta kaybe- den biz olacağız. Görülüyor ki dış politika en başta sivil toplum örgütleri herkesin ilgilenmesi ge- reken bir konudur. Bu bakımdan Atina'da yapılan konferans, yeni adımlar için bir başlangıç olabilir. Bu konferansın kayna- ğında bulunmak, fikır babası olmak şere- finin de 1992 tarihinde DİSK yönetimin- de olduğunu hatırlayalım ve kendilenne teşekkür edelım. ANKARA NOTLAK1 MUSTAFA EKMEKÇt Çillep'in Etekleri... DYP kuruculannın duyurulannın ikincisi yannki Hür- riyet'te ilan olarak çıkıyor. Kurucular, bunda, özetle "Biz bir fikir hareketiyiz, gündelik politikanın içine girmiyo- ruz, şahsiyat yapmıyoruz" diyortar. Çalışma duzeyinin "kongre" olduğunu belirtiyorlar. DYP kuruculan, ilan olarak açıklamalannı yayımlarken, çeşitli tepkiler geli- yor. Ömeğin: - Tam hükümet kuruluyor, siz neler yapıyorsunuz? yolundaki eleştirilere, şöyle karşılık verilmekte: - Hükümep isterANAP'la ister RP ile ister CHP ile yap, ister dönüşümlü yap, ister haftada bir değişen başbakanla yap, ne yaparsan yap, biz onlara kanşmı- yoruz. Şu anda, önümüzde olan sorun DYP'dir. - Ama, ilanın altında "Doğru Yol Kuruculan" diyor- sunuz, kim olduklan belli değil! diyenlere de şu yanrt veriliyordu: - Bekleyin, üçüncü duyurudan sonra basın toplan- tısı olacak, o zaman öğreneceksiniz. Uzgöreçlerden (tetevizyonlardan) "Kanal6, HBB, atv, Show TV" DYP kuruculannın duyurulannı görmezden mi geliyorlardı? Kuruculara göre onlar, Tansu Çil- ler'den yana gibiydiler. Bir, "Kanal D" ile bazı özel uz- göreçler, yansız havasındalar. Kimi de şöyle diyordu: - Bu adamlar, böyle ilan verdiklerine göre, kim bilir arkalannda kimler var? Bu konudaçalışan "kurucu"\anyakından tanıyanlar, işin böyle olmadığını biliyorfardı. Kurucular, "kongre"ye gidecekler, zaten 1996 yılı, DYP için kongre yılı! Tansu Çiller boş durup armut top- lamadı elbette. Genel Yönetim Kurulu'nu toplayıp 28 ilde hemen kongreye gitme karan aldırdı. Etekleri tu- tuşmuş muydu ne? Şimdiye değin yapılmış kongreler de iptal edildi! Delege seçimleri, yeniden sıfırdan baş- lanarak yenilenecek. Bu kongreler yapılmadan olağa- nüstü kongre, daha önceki 4. kongre delegeleriyle top- lanırsa Tansu Hanım'ın suyu ısınacak. Oysa, yenisi se- çildikçe, eskilerin delegelikleri düşecek. Yerferine "pa- ralı askerter" gelecek. Çiller'in askerteri çoğalacak, o zaman olağanüstü genel kurulu toplamanın bir anlamı kalmayacak. Içimden: - Kıran kırana Pomak güreşi gibi! diyorum. Meraklı- lar arasında: - Başınız kim, onu bilmek istiyorum! diyenler var. Hüsamettin Cindoruk, "Görev verilirse, ben hazınm!" demişti, arkasından eklemekteydi: "Ama, önce ortalı- ğı bir temizleyin!" Bu kez DYP delegelerinin koyun olup olmadıklannı görecek kamuoyu. "Çoban Sülü"ye alışmışlardı da... Türkiye'de bugün parası olmayan politika yapamı- yor. Parası olmayan saynevinde yatamıyor, yükseko- kullarda okuyamıyor. Eğitimle sağlık paralı olur mu? Bu, eşeklik degil de ne? (Eşeklerden özür dilerim). Politika yapabilmek için, ya Amerika'da malı mülkü olacak, ya da onlarca kilo altını, öyle mi? Çok partili yaşama geçişimizden beri, siyasal parti- lere, 1984 yılına değin, Hazine'den para verilmezdi. 1992'de de siyasal partilerden yüzde 7'nin altında oy alan partilere de Hazine'den para verilmesi kararlaştı- nlmıştı. Hacı TÖ'nün girişimiyle gerçekleştirilen yar- dımdan Ecevit'in partisi DSP de yarariandı. Hacı TÖ'nün gerçek amacı, solun oylannı bölmekti! Daha önceleri ise siyasal partiler, zenginlerden, yük- lenlcilerden para toplamaya çalışırlardı. Hazine'den yardım yapıldı da ne oldu? Değişen hiçbir şey olmadı. Hacı TÖ, işadamlanna, zenginlere seçim öncelerinde -bir çeşit- salma salardı. Bugün de öyle değil mi? Pa- rayı bastıran -üçkâğıtçıymış, şuymuş buymuş bakıl- maksızın- Meclis'e giri mi veriyor ne? * Onun için, ben DYP'li kuruculann girişimini ülke açı- sından, demokrasimiz açısından olumlu karşıladım. Kuruculann bürosunda toplandıklan Sezar Aygen'ın adını, salı günkü "Ankara Notlan"nüa iki kez yanlış yazdım. Anadolu kalıplanna Sezai Aygen diye gitti, sonra Sezer diye düzelttim. Ankara'da öyle çıktı. Oy- sa, adı Roma Imparatoru Sezar'ın adıydı. Sezar Aygen, 196O'lı yıllarda ODTÜ'nün binalannın yapımında çalış- mıştı. 1964 yılında, ODTÜ Rektörü Kemal Kurdaş'a gelen o zamanki Başbakan Ismet Paşa (Inönü), Kur- daş'ın koluna girer; ODTÜ hakkında bilgi aiır, birlikte yü- rüyüş yapartardı. Bir gün, Sezar Aygen, şantiyede in- şatın başında, ayağında bir kot pantolon, üstü başı pe- rişan bir durumdayken Inönü ile Kurdaş'ı gördü. Onla- ra görünmemek için, yapılardan birine giriverdi. Ama Kurdaş O'nu görmüştü. Seslendi: - Sezar, Sezar gel! Artık kaçış yoktu. Yanlanna var- dı. Kemal Kurdaş: "Paşam, işte üniversiteyi inşa eden adam" dedi, "Adı da Sezar'dır!" Paşa sordu: - Ne? Ne? - Sezar Paşam, Sezar! Inönü, Sezar'a baktı baktı: - Bu ne tevazu! dedi. Kuruculara ANAP yönünden de haberier geliyordu. Kimi ANAP'lılar da DYP kuruculannın davranışını hay- ranlıkla izliyorlardı! • • • 11 Ocak 1996 Perşembe günkü Cumhuriyet'te çı- kan "Yağla Bal..." başlıklı "Ankara Notlan "nda, bir yer- de şöyle bir tümce vardı: "... llginç, Refahile ANAP'ın ortaklaşahükümetiku- racaklan haberi bu arada kulağıma çalındı. Biri şöyle dedi: - Bu konuda yukandan onay bile çıktı! Yukansı dediği ABD miydi? Bağımsızlık kâğıt üzerin- de bir şey midir?" BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 SOLDAN SAĞA: 1/ Evlerde oda ka- pılannm açıldığı 1 arahk.2'MetinE- loğhı'nun bir şiir ^ kitabı... Argoda 3 "para" anlamında kullamlan sözcük. 4 3/Sırtta taşınan c yük... Sutaşkını.4/ Aritmetik hesap 6 yapmakta kuilanı- -, lan, birçok devin- genparçadizisiyle 8 donatılmış düze- nek... Eski Mı- " sır'da güneştannsı.S/Çinko- nun süngesi... Kalay oksit ka- tılarak donuklaştınlmış ya da kemik tozu katılarak yan do- nuk hale getirilmiş cam. 61 Anlam... Sığ sularda ağır yükleri taşımak için kullam- lan altı düz tekne. II Budacı- lığın en önemli yapısı olan ve bir olayın anısına yapılan Hint kökenli arut... Ateş. 8/ Kars'ın doğusundaki ünlü es- kiçağ kenti... Ekvator bölge- lerinde yetişen bir meyve ağacı. 9/ Sincap. YTJKARIDAN AŞAĞIYA: 1/Aşın solculuk... Yiyecek bulamayan, yoksul kimse. 2/Bü- yük erkek kardeş... "Bu dünyada bir —'ye / Yanar içim göy- nür özüm / Yiğit iken ölenlere / Gök ekini biçmiş gibi" (Yu- nus Emre). 3/ Argoda yasak \ e kaçak şeylerin saklandığı y- er... Çevik. 4/Kastamonu'nun bir ilçesi. 5/ Kadınlann giy- diği kolsuz üstlük... Bir cins güvercin. 6/ Uzaklık işareti... "Diyar-ı küfrü gezdim beldeler 'ler gördüm / Dolaştım mülk-i Islamı bütün vıraneler gördüm" (Ziya Paşa). II Kalıtım... Bir nota... Kimyada basit şekerlere verilen ad. 8/ Kann zan. 9/ Bir yapıda dış kapıyla odalar arasındaki giriş bölümü... Ahır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle