25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11ŞUBAT1996 PAZAR 8 PAZAR KONUGU Eski Atina Büyükelçisi Nazmi Akıman: Türkiye 'nin 'Kardak krizi 'nde ABD 'ye müdahalefirsah vermesiyanlıştı 'Ankara, Atina'yı görüşmeye zorlamalı' ı3 LJ1\LJŞ Türkiye ile Yunanistan yeniden bir savaşın eşiğinden döndü. Ege'nin karşılıklı yakalarmdaki bu iki düşman kardeş, bu kez de paylaşamadıklan "ortak" denizlerindeki Kardak kayalıklan yüzünden birbirlerine düştüler. tki tarafın da siyasileri sorunu çözmek yerine tırmandırmayı yeğlerken bir kısım medya yangına körükle gitti. Hatta ellerinde Türk bayrağı helikopterden atlayıp kayahklara bu bayrağı diken arkadaşlanmız oldu. Sonuçta, dünya polisliği görevini yüklenmiş olan ABD, iki düşman kardeşe işaret parmağını sallayınca Ege'nin sulan şimdilik durulur gibi oldu.Türkiye ve Yunanistan 1987 Martı'nda da Yunanistan'da faaliyet gösteren Kuzey Ege Petrolleri Konsorsiyumu'nun Taşoz adası açıklanndaki uluslararası sularda petrol arama girişimi yüzünden savaşın eşiğine gelmişler, Türkiye, Yunanistan'ı 1976 Bern Antlaşması'nı ihlalle suçlamıştı. 1987 krizinin atlatılmasında önemli rol oynayan o dönemin Atina Büyükelçisi Nazmi Akıman'la son krizi kıyaslamalı olarak konuştuk. NAZMİ AKIMAN SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU Kardak krizi sizce ntden yaratıldı? AKIMAN - Kardak knzi önce bir şilebimızin kayahklara oturmasıyla ortaya çıktı. Bu kaza üze- nne sigorta şirketlerinin müdahalesi nedeniyle bu adanın Türkiye'ye rru. yoksa Yunanistan'a mı aıt oldugu tartışması patlak verdi. ondan sonra an- laşılan Yunan tarafı orasının kendisine ait oldu- ğunu göstermek için bir harekette bulunmuş ola- bilir. Ama Yunanistan'da yeni, hatta henûz güveno- yu almamış bir hükümet var. Yunanistan'ın yeni Başbakanı Simitis de -asla, Türkiye yanlısıdır, demiyorum- Türkiye'ye belki PASOK'un aşın uçlanna kıyasla daha yumuşak bakan bir kişi. Örneğin Türkiye'nin AT'ye girmesinin her iki ülkenin de yaranna olacağı gıbi beyanlan var. Bu açıklamalan ikridara gelmeden önce de yapmış- tı zaten. Hatta bazi iddıalara göre de programın- da Türkiye lehinde bazı şey ler söylemeye yer ver- mişti. ^•••B AmaSimitis'inTheodorosPangalosgi- bi, Türkiye 'yle ilişkilere gayet katı bir tutumla yaklaşan bir Dışişleri Bakanı var... AKIMAN - Evet. O noktaya da gelecegim. Ta- biatıylaSımitis'inbututumu, PASOK'un içinde- ki bazı uçlan, bazı gruplan tatmin etmemiştir. Simitis Başbakan olarak tabii ki o gruplan da tatmin etmek ıster. Onun için Pangalos'u Dışiş- leri Bakanlığf na getirmesi de aynı nedcnledir. Çünkü Sayın Simitis, Theodoros Pangalos'un ne olduğunu iyi bilir. Pangalos'un Türkiye'ye karşı olan tavnnın çok iyı farkındadır. Pangalos'un Türkiye'ye karşı tavırlanyla kendi partisi için bi- le çok aşın gittığını ilen sürenlerle çatıştığı da bi- linir. Onu da aynı sebepten dolayı kabineye al- makia o dengeyı kurmaya çalışmış olabilir. Kardak meselesini de onun için yeniden orta- ya çıkarmış olabilirler. Yani şilebin kayahklara oturmcsından aşağı yukan bir ay sonra bunun yan resmi Gramma adlı dergide "Türkiye bizi tehdit ediyor. Türkiye bize dokunamaz, kanşa- maz," yorumlanyla haberleştirilmiş olması da anlamlı HeThalde amaç olayı yeniden ortaya sürmek ve kendilerini bir kez daha kanıtlamaİc. "Bizfcn dtş siyasetimizde Türkiye konusunda biz PASOK'un genel çizgisinin kesinlikle gerisinde değiliz. Ben başbakan olarak yumuşak sözler söylemiş olabi- lirim. Türkiye''y le ittifakJarda yapmışolabilirim " demek. Simitis gerçekten Türkiye'yle diyalog konusu- nu programına yazdıysa onu da böylece telaf i et- mek istemış. "Programıma yazmış olabilirim. Ama bakırugenelçizgkten hiçbirsapma, hiçbirde- ğjşiklik yok" mesajını vermek istemış olabilir. Bu meseleyi böylece çıkardılar. Bir yerde bu mesele durup dururken çıktı. ^ ^ ^ Bu size 1987'de Türkiye'yle Yunanis- tan arasında patlak veren Kuzey Ege Petrolleri krizinin çıkış biçimini anımsatmıyor mu? AKIMAN - 1987 krizinde de aşağı yukan ay- nı şey vardı. Yalnız 1987 krizi. bir noklada taam- müde, ön hazırlığa dayanıyordu. O sırada Yuna- nistan'daki Papandreu hükümetinin maksadı me- seleyi son noktaya getirip orada durdurmaktı. Pa- pandreu her zaman yaptığı gibi sırada da "brink- manship" (meseleyi sınıra kadar getinp orada kalmak) yapıyordu. Hatta iç siyasetinde de sık sık bu yönteme başvurmuştur. Bu defa da böyle bir şey yapmaya çalışmış, ama sonra iş çığınndan çıkıp ipin ucu elinden kaçınca o noklada durmuştu. Biraz sonra bu geç- miş krize geri dönebiliriz. Burada da belki "Kardak'ı ortaya atahm. tşin gidişatına göre yolumuzu çizeriz" diye düşünmüş olabilırler. Nitekım, sorunu değtl, krizi çözmek- te dikkatli davrandılar. Yani krizi ortaya çıkanr- ken gösterdikleri dikkatsizliği krizin çözümünde göstermediler. Aksine dikkatli davrandılar. Bel- ki bunda ABD'nin müdahalesinin rolü de vardır. Her halükârda burada da son noktaya kadar ge- lip geri çekilme politikasını uygulamayı yeğledi- ler. Tipik PASOK ve Papandreu politikası... • ^ • ^ * Bu krizdeABD 'nin bu açık müdahale- sini nasıl karşüadınız? Sizce Türkiye ve Yuna- nistan bu krizi aralarında çözemeyecek nitelik- te mi görüldüler ABD tarafından ? AKIMAN - ABD'nin müdahalesi benim hiç hoşuma gitmedi. Ege'deki sorunlargerçekten sa- dece Türkiye ve Yunanistan'ı ilgilendırir. Başka hiç kimseyi de ilgilendirmez. Ve bu işe başka ül- kelerin girmesi -isterse Almanya, Ingiltere, Fran- sa, Çin olsun- konusunda aynı şeyi söyleyecek- tim. Benimkı. ABD aleyhtan birtavırdegil. Bu işe başkasının müdahalesine lüzum yok. Ama başka konular öyle değil. Ömeğin Kıbns meselesi iki cemaat arasındaki bir sorun, ama uluslararası da bir boyutu var. BM Genel Sekre- teri'ne bir iyi niyet (good oflfice) görevi verilmiş. Aynca antlaşmalar ımzalamış olan garantör dev- letler var. Uluslararası hukuk açısından Kıbns'a başkalanmn kanşmasını olağan karşılıyorum da Ege'de öyle bir şey yok. Ege, Türkiye ile Yuna- nistan'ın paylaştığı bir sorun. Bu sorunu da sa- dece bu iki ülkenin halletmesi lazım. ABD'nin. ya da üçüncü bir devletin bu krize müdahalesi iyi bir şey değil. "ABD, kendini dün- ya ü/erinde dü/cni kuran bir polis de% let olarak düşündüğü için her tarafa nasıl müdahaleediyor- sa bu krize de hiç bir taraftan cesaret almadan mü- dahale etme>e karar vermiş olabiür 1 " de diyebi- lirsiniz. Bunda kötü niyet de bulunmayabilir. Ama, özellikle Başbakan Çiller'in yapmış oldu- ğu beyanlardan anlıyorum ki, ABD bu hususta cesaretlendirilmış. Yani orada ABD'nin müdaha- lesine cevaz verilmiş; cesaretlendirilmiş. Bence bu yanlıştır. Bu yanlışltğı hükümet yaptıysa burada hükü- met hatalıdır. Değil ABD'yı teşvik etmek, aksi- ne bu cesaretin kınlması lazımdır. "Biz bu işi ken- dimiz halletmek istiyoruz" denebilirdi. Ama öy- le demeyip de cesaret verirseniz, ABD büsbütün girmeye çalışır. ABD'ye bu bilinci oradaki büyü- kelçimizin (NVashington Büyükelçisi Nüzhet Kandemir) de vermiş olması lazımdır. Bu noktanın altını kalın çizgilerle çızmek iste- rim. Washington'daki büyükelçinin ABD'ye bu cesareti vermemiş olması lazımdır. Ege yalnız ikili bir sorun olduğu için değil. Bu yıl ABD'de seçim yılı. Countdovvn (geriye sa- yım) başlamıştır bile. ABD'de 3 milyon, belki de daha fazla Yunan asıllı kişinin oyu vardır. Baş- kan Clinton tabii ki bu oldukça büyük politik ke- sımın eğilimlerini dikkate almak zorundadır. Onun için özellikte şimdi, ABD'yî böyle sorun- lann içine sokmak bence hatalıdır. Seçim yılın- dalar ve seçimde de Yunan asıllı olan bir Ameri- kan halk kitlesinin oy sahibi oluşu gerçeği karşı- sında ben olsam ABD'yi böyle birişin içine özel- likle sokmam. ^ ^ • M ABD Dışişleri Bakan Yardımctsı Ric- hard Holbrooke'un son anda Atina ve Ankara ziyaretlerini iptal etmesini nasıl karşüadınız? AKIMAN-Holbrooke'un başlangıçtabu ziya- retleri yapmaya cesaretlenmesi yanlıştı. Çünkü Holbrooke'un koltuğunun altında Kıbns sorunu davar. Hem Kıbns hem Ege'yigözealdığındabu Ankara, 1929 doğumlu. Istanbul'da Ingiliz Erkek Lisesi ve IÜ Hukuk Fakültesini bitirdi. 1957'de Dışişleri Bakanlığı 'nagirdi. Dışişleri nin çeşitli kademelerinde görev aldı. Türkiye 'nin BM nezdindeki Daimi Temsilciliği, NATOnezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, Ankara'da CENTO, Dışişleri Bakanlığı 'nda Doğu Dairesi 'ndeki çalışmalarımn ardından 1975 'te BM Temsilciliği ne Daimi Temsilci Yardımcısı olarak atandı. Havana Büyükelçiliği, Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı ve sözcülüğünü yaptı. 1984 'ten itibaren 5 yıl süreyle Atina Büyükelçiliği görevini yürüttü. Daha sonra Madrid Büyükelçiliği deyapan Ahman ın şiir kitapları var. nu tek taraflı olarak dünyaya duyurma imkânına sahip. Sorunlar çözülmediği sürece kendi hakkının mevcudiyetini ilan etmekle gününü geçirebili- yor. Ama Ankara onu masaya oturtup meseleyi çözmeye, dünyaya da çözdüğünü göstermeye mecbur. Çünkü çözmediğiniz sürece Yunanistan hak iddia etmeye devam edecektir. Hava sahası meselesinde de öyle... Hava sahası 6 mil. Kon- vansiyon var. "Ben konvansiyon tanunam. Hava saham 10 mir diyor. Ama ortada olan Şikago Konvansiyonu'nu yok var sayıyor. Bunu da sizinle müzakere etmediği zaman iddiasını sürdürebiliyor. Onun için de bu konularda daha akılcı Türk hükümetleri Yunanis- tan'ın müzakere masasına oturtulması gerektiğı- ni her zaman bılmişlerdir. Ne zaman birkrizpat- lasa ilk işimiz o krizden sonuç almak oldu. Ozal hükümeti de 1987'de aynı şeyi yaptı. Bu sefer kriz atlatıldıktan sonra "Bfr meseleyi müzakereye hazuız" diyoruz. Önce "Adanın du- rumunu müzakereye hazmz" dendi. Orada da büyük hata işlendi. Çünkü adanın durumunun müzakere edılecek tarafı yok. Sonra Ankara bu lafı değiştirdi, "Biz sorunla- nmragörüşürüz" dedi. Hatta Başbakan, televiz- yondabunu dile getirdi. Ama "It'stoolate" (Çok geç). Onun için bunu hükümetin müzakere şar- tına bağlaması lazımdı. Dışışleri'ndeki arkadaş- lar belki hatırlatmışlardır da kaale ahnmamıştır Hatırlayacaksınız; geçen yıl BM Denız Huku- ku Sözleşmesi'nin onayı zamanı geldiğinde TBMM'den bir karar çıktı. "Yunanistan'ın kara- suiannı 12 mile çıkarması savaş nedeni (casus belli) olur" dendi. O kararda müzakere açılma- sıyla ilgili tek bir sözcük yoktu. Demin de söyle- diğim gibi sizinle müzakere masasına oturmadı- ğı sürece o iddialan öne sürebiliyor. Masaya otur- duğu zaman zaten kendisinin de bu konuda şüp- hesi var anlamı çıkar. O nedenle mecbur edeceksinız. Hazır kriz çık- mış. Gelirsiniz orada savaş çıkanrsınız diye de çe- kiniyor bir yandan. Sadece bayrak diktım. asker çıkardım, larlanyla değil, somut hareketlerle so- runu çözmeye girişeceksiniz. Ankara'da yetkıli- ler bunu yapmamakla büyük töhmet altında kal- mışlardır. Yunanistan'a "Müzakere masasına oturmazsanız sadece bu ada değil 10 tane adaya daha asker çıkanru" demeleri lazımdı. Yunanis- tan bunu kabul ederdı. ^ • • " Üstelik 1987 Mart krizi bundan çok da- ha vahimdi. İki iilke savaşın eşiğine gelmişti... AKIMAN - Tabii. Üstelik o zaman taammüd vardı, kriz birkaç gün içindc gelişti. Boyutlan da buna göre daha büyüktü. O zaman o sonucu al- ve 1932'de yapılan protokolün onaylanmamış ol- duğunu, bunun mevcudiyetini nereden buldular? büsbütün Ankara'nın aleyhine olur. O zaman iki konudaki unsurlan bize İcarşı birbirlerine denge olarak kullanmaya başlar. Nasıl olduysa son an- da vazgeçtiğini öğrenince çok memnun oldum. ^ M Yayımlanan haberterde Atina 'nin bu ziyaretin iptalini istediği öne sürülüyordu... AKIMAN -Atina tabii ki ona başka bakımlar- dan "Gehne" diyor. PASOK'un ABD siyaseti, ABD'yi Yunanistan'ın 'çişlerine sokmamak, ya da kendi sorunlanna girmesine izin vermemek üzerine kurulu. O politika nedeniyle de doğal olarak ABD'nin müdahalesini istemiyorlar. Ben, Holbrooke'un hangi nedenle olursa olsun bu ziyaretlerden vazgeçmiş olmasını memnun- lukla karşıladım Keşke biz vazgeçirmiş olsaydık. O arada ABD "Orada ilk silahı ateşleyeni suç- lu sayanm. O taraf karşısında bizi bulur" gibi açıklamalar da yaptı. Türkiye'nin bu gibi sözle- re muhatap olmaması lazım. Politika, bunlan söy- lettirmemektir. Dış politika ve diplomasi bunu söyletmek cesaretini vermemek sanatıdır. Bu söz- leri söylettirdiğiniz anda zaten olay bıtmiştir. Eşit olmanız gereken ülkelersiniz. Devlet olarak ara- nızda hiçbir fark yok. Birisi. zengin, büyük bir devlet olabilir. O başka mesele... Ama salt dev- let olarak aranızda hiçbir fark yok. M H M RahmeÜi İsmet İnönü, "Büyük bir dev- letle Uişki ayıyla yatağa girmeye benzer " demiş- ti.. AKIMAN-Tam öyle. işte, onu çok dikkatli ya- pacaksınız. Her ne sebeple olursa olsun Holbro- oke'un bu ziyaretten vazgeçmiş olması beni fev- kalade memnun etti. Bu, ülkemizin de haynna- dır. Çünkü bu, Türkiye ve Yunanistan arasında- ki bir meseledir. Bunu, ikimizin çözmesi lazım- dır. ^ • • M Krizin dondurulması üzerine Anka- ra'dan, bunun hükümetin ve Dışişleri'nin zafe- ri olduğu ilan edildi. Bir kısım medya da bunu destekledi Siz bu değerlendirmelere katıhyor musunuz? AKIMAN - Burada hiçbir şey olmamıştır. Bu kriz sadece birtakım yüksek mevkilerde bulunan politik şahsiyetlerin bundan yararlanmasına yol açmıştır. Hatta buna belki medya da dahıldir. Başbakan "Ben ba>ragı indirdim. Askeri ora- yaçıkardım" gibısınden sözlersöylüyor. Peki de, sorunu çözebildiniz mi? Yooo... Sadece krizi gi- derdiniz. O nokta başanlı. Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, sanıyorum krizin atlatılmasında usta- ca davranmıştır. Bu bence hem askeri güçlerimi- zın. hem de hükümetin başanlı bir operasyonu- dur. Ama unutmaym ki bu, sorunu çözmüş değil- dır. Yunan tarafı hâlâ "Ada bizimdir'* gibi beyan- larda bulunuyor. Demek ki hâlâ adanın sahibi ol- duklan iddiası içindeler. Adanın egemenliğı ko- nusunda hiç değilse Türkiye ve Yunanistan açı- sından hâlâ bir belirsizlik var. Türkiye, hatta belki Yunanistan bakımından bu knzin atlatılmış olması çok başanlı olsa bile, sorunu çözmekte işin gerisinde kalınmıştır. lemi? Yani, Türkiye şimdigünü kurtardı, öy- AK1MAN - Evet. Krizi atlattın'z. ama sorunu çözmediniz. Oturup bütün meseleleri konuşmak lazım. Orada sadece petrol arama meselesi değil, bütün sorunlar görüşülmelidir. 1987 krizinden sonra Papandreu "Bütün so- nınlan görüşmeye haanm" dedi. Oysa iktidara gelişinden beri 8 yıl yüzûmüze bakmamıştı. Be- nımle görüşmesinde "Özal'da iyi niyet görüyo- rum. Sizmle diyaloğa başlamamız lazım" ifade- sini kullanmıştı. Ama bu diyalog sürecı daha son- ra başka nedenlerden yürümedi. Bizim o zaman (1987 krizinde) krizi atlatma teklifimiz sorunun çözülmesi koşuluna bağlıydi. Bugün de bunu yapmalan lazımdı. Mevcut Da- vos mekanizması da hazır. O mekanizmayı işle- tebilir. ya da başka birmekanizma dev reye soku- labilirdi. "Bu şartla oradan çekiliriz. Aksi halde orada kalınz" denebilirdi. "Bizim adamız" diyor- sunuz; sonra da çekiliyorsunuz. Şimdi gidip ora- ya yine bayrak çekebiliyor musunuz? Demek ki bundan şüpheniz var. Şüpheniz yok- sa bile bu egemenlik hakkını ortaya atamıyorsu- nuz. Orada egemenlik hakkınız varsa geri çekil- mezsiniz 1932 Aralık ayında yapılan protokol gerekli prosedürden geçmediyse, dolayısıyla doğmadıy- sa, 1947 yılında devredilen adalar arasında adı zikredilmeyen bir kayalığın karşı tarafa intikal et- memesi gerekiyorsa ve bu kayalık Türkiye'ye aitse, üstüne üstlük Türkiye karasulan ıçınde bu- lunuyorsa oradaki Türk bayraöı niye indirildi? O noktada bayrak. krizi atlatmak için indiril- di. Ama sorun duruyor. Onun için krizi atlatma- ya çalışırken sorunun da çözülmesi için Türki- ye'nin bu krizden yararlanması lazımdı. Aksi halde yararlanmak ıçın zaten Yunan tara- fı size başka fırsat vermiyor. Sizinle diyaloğu kesmiş. Bu diyalog kesikliği ne yazık ki hâlâ sü- rüyor. Hele şimdi PASOK hükümetteyken sürgit sürer. Çünkü PASOK Türkiye'ye karşı tavnnı ka- muoyunu dikkate alarak hazırlamak istiyor. Di- yalog olmadığı sürece Yunanistan haklı olduğu- dığımıza göre burada çok rahat sonuç alırdık. ama yapamadık. Ben 1985 yılında Atina'ya büyükelçi olarak gittim; 1989'a kadar Yunanistan'ı müzakere ma- sasına oturtmak için bir kere fırsat çıktı. Ama o fırsat da, krizi büyüttüğümüz için elimize geçti. Konuyu Yunan kamuoyu ve hükümetine öyle bir takdim ettik ki bizimle görüşmeyi reddeden ve görüşmemeyi kendi çıkanna kullanan Andreas Papandreu "Hay ha>,görüşürüm'n diyerek herke- si şaşırttı. Genel seçim yılıydı. Herkes Papandreu'ya •*Elindekien büyük kozu kaybediyorsun"dcdı O yüzden de gerçekten kaybettı. Bir yıl içınde Da- vos sürecini bozdu; Davos uyannça kurulan ko- miteleri çalıştırmadı, ama fayda etmedi; seçimi kaybetti. Burada ise bu fırsatın kaçınlmış olması bence üzücüdür. ^^K^m Pekibu Kardak kayalıklan gerçekteki- meait? AKIMAN - Bu. dünyada ilk defa olan bir şey değil. Yorum meselesidir. Belgelere de dayanır. 1932 yılında Italyanlarla anlaşma yapıldıktan sonra bunlar Italya'ya intikal etmediyse sonradan Yunanistan'a intikal etmiş olamaz. Orada Türk tarafi hem mantıksal, hem de belgesel iddia sa- hibidir. Çünkü Yunanistan, 1932'de Italyanlar'la yapı- lan protokolü onaylatmayı "gerekmez" diyerek reddediyor, hukuken tamamlanmış bir belge ol- duğunu iddia ediyor. Yunanistan'ınki tabii ki zayıf bir iddia. Ama bunlar çözülemeyecek sorunlar değil. Oturup. konuşursunuz. Ama bu iş şu anda tam olarak hal- ledilmediği için bir gün yine bir kriz patlak ve- rir. Dolayısıyla Türkiye ve Yunanistan bunlan oturup konuşmadığı sürece bu devam edecektir. Ama konuşmak için de iki tarafın arzulu ve ha- zır olması lazım. Atina hiç bir zaman arzulu de- ğil. Ama Yunanistan'ın masaya oturmasını sağ- layacak yollan diplomasi bulur. Kesilmiş olan diyaloğu canlandırmak için bu kriz fırsattı. Ama Türkiye bu fırsatı kaçırmıştır. •iMBB Başbakan ÇUler, "Dışişleri arşivinin Kardak krizi sırasında eksik olduğunu gördük " diyor. Bu, Türkiye'yle Yunanistan arasında pat- lak veren ilk kriz değil 1987Martı 'nda Ege pet- rolleriyüzünden Ankara'yla Atina savaşın eşi- ğine gelmişienü. Siz o sırada Atina büyükelçi- siydiniz. O sırada arşivin eksik olduğu görülme- di de şimdi mi anlaşıldı? AKIMAN - Arşiv eksikse Osmanlı tapulannı Başka kaynaklardan yararlandıfUarı- nı söylüyor. AKIMAN - Yok, efendim. Bunlar Dışişleri ar- şivlerinden çıkmadır. Başka hangı kaynakolacak ki? Bu söylem bence Dışişleri'ne karşı bir saygı- sızhktır. Bunu kabul etmiyorum. ^ ^ ^ • B 1987 krizi nasû gelişmişti? AKIMAN - Demin de anlattığım gibi Papand- reu'nun politikası "brinkmanshipr> e, yani mese- leyi son noktasına kadar getirip orada durmaya dayanıyordu. 1987 Mart krizinde de aynı şeyi yapma niyetındeydi. Ama çevresindekiler bu işi sonuna kadar götürmek. hatta sonundan da öte- ye götürme hususunda kararlı olduklan izlenimi- ni verdiler. Mesele, karasulan dışında petrol sondajı yapa- rak 1976 Bern Antlaşması 'nin ihlal edilmesinden patlak vermişti. Papandreu'nun çevresindekiler işi sonuna ka- dar götürmekte kararlı olduklan izlenimıni vere- rek bunalımın tetığini çekmışlerdi. Biz de hemen bunun cevabını verdiğimizde savaş çıkacağı an- laşıldığı için Papandreu uyandı. Papandreu 27 Mart 1987 gecesi bana bağım- sız bir milletvekilini gönderdi. Bana geldiğinde "Şimdi Papandreu'nun yaıundan geliyorum.' Sa- vaşı kesinlikle istemiyorum. Ne olduğunu sor' mesajını gönderdi" dedi. Ben de ona Dışışlen Müsteşan Kapsis'le ya- nm saat önceki görüşmemde bana Ege"nin ken- dilerine ait olduğunu. istediklen zaman savaş çı- karabileceklerini söylediğını anlattım. Milletve- kili bu mesajı Papandreu'ya ılettikten biraz son- ra Müsteşar Kapsıs benı yeniden dışişlerine ça- ğırdı. Tavn, sanki sorunu bızım çıkardığımız, biz gen çekilirsek onlann da geri çekılebılecekleri bi- çimindeydi. 1976 Bern Antlaşması'nı ihlal eden Yunan ta- rafıydı. Ben buna rağmen "Bizçekiliriz. Bizim için bir sakınca yok. Ama bunun koşulu var. Siz çeİd- lin" dedim. Ertesi gün de Papandreu'ya diyalogsuzluğu kırmamız gerektiğini anlattım. Yanıtı "Peki" ol- du. ^ • • ^ Ama bu krizde ise bizim Atina 'daki bü- yükelçimizden bövlü bir hareketlilik duyulma- du. AKIMAN-Onlar meslektaşlanm olduğu için bunu yaptıklannı farzedıyorum. Yapmadılarsa bence hata etmişlerdır. Burada iki ihtimal var. Bırincisi, benım tahmin ettığım gibi Dışişlen bunu söyledi. ama hükümet dinlemedi. Ikincisı, Dışişleri ihmal ettı de söyle- medi o hengâmede. Onu bılemıyorum. Ben söylediklenne ıhtımal veriyorum. Yalnız geçen yıl TBMM. Yunanistan'ın karasulannı 12 mile çıkarmasının savaş nedeni olacağı karannı aldığı zaman o karann altına"Bizt bu açıklama- >ı yapmaya iten asıl sebep aramızdaki bu ortak denizden doğan sorunlann mevcudiyetidir. Bun- lan görüşmemizin şart okJuğunu bir kere daha hatııiatır, sizi müzakereye davet ederiz" ibaresi ekJenebılırdı. Bu, daha doğru olurdu. Bir başka nokta daha var. Dışişleri'nde ve hü- kümetimizde görüşmeye taraftar olmayan bir grupolabilir. Bunlan müzakereetmektense etme- mek bizim lehimizedir. diye düşünüyor olabilir. Bunlar benim zamanımda da vardı. hâlâ da ola- bilirler. O ihtimali de unutmamak lazım. Yunan- lılarla görüşmemenin daha fazla çıkanmıza oldu- ğunu savunan gruplar kamuoyunda, hatta basın ve medyada da belki mevcuttur. Bundan sonra ne olur sizce? AKIMAN - Yunanistan'daki yeni hükümetin, kamuoyu önünde kriz yenilgisini unutturmak için yaptığı ve yapacağı birtakım hareketlere hiç al- dırmamak lazım. Onlann hiç kıymeti yok. Tür- kiye çok güçlüdür. Yunanistan da bunu çok iyi bi- lir. Biz kamuoyunun ve hükümetin sağduyusuna hitap ederek "Olaylara bakın. 1987'de savaş ede- cektik. Bugün bu kayalık için savaşın eşiğine gel- dik. İ c günde bir uçaklannı/ hava sahamıza gi- riyor. IJçak düşüyor. Bir tarafta karasulan. kıta sahanlığı \ar. Bu meseleleri oturup konuşmamız lazım. Siz yeni bir hükümetsiniz. Yeni bir defterin sayfasuıı açıyorsunuz. Değişiklik gerekir" deme- liyiz. Sanıyorum Türkiye'nin çıkan buradadır."' Türkiye'yle Yunanistan'ın anlaşmalan çok zor zamanlarda mümkün olmuştur. Atatürk-Venize- tos zamanını düşünün. Şimdiki koşullara göre fevkalade zor zamanlardı. O dönem yapılabilen bir anlaşma bugün niçın yapılmasın? Ama bu gerçek anlamda liderlik ister. O zaman Atatürk vardı, hatta Vemzelos vardı. Kendi ülkelerinin gerçek liderleriydiler. Belki iki taraf da bugün bu düzeydeki liderlerden yoksun. Ruh haleti bakımından belki o dönem, Türki- ye'yle Yunanistan'ın anlaşması daha mümkündü. Çünkü iki taraf da o zaman bugünküne kıyasla birbirini daha az rakip görüyordu. Şimdi her iki taraf da haklı olarak daha ıddıalı. Bulunduğumuz bölgede Yunanistan kadar Tür- kiye'nin etkisinde kalmış bir başka ülke yok. Şimdi Türkiye, daha güçlü olduğu bir zamanda Yunanistan'la dostluk kurarnıyorsa demek ki. diplomasisinde bir hata var. Özellikle bu etkiyi yarattıgınız bir ülkeyi sarabilmek, kazanabilmek ve onu size yardımcı olacak bir komşu haline ge- tirmek bence Türk diplomasisinin elindedir. Ama yapamıyoruz, beceremiyoruz. Bilgisizlikten de kaynaklanıyor. Atatürk ise bunu yaptı. Üstelik savaşmıştık. Ama bugünkü politikacılanmız korkanm ki bu- nu yapamıyorlar. Belki aksi sonuçlarverecek şey- ler de yapıyoruz. Bu maharet mi? Marifet onu dışlamak, düşman etmek değil, kazanmaktır. Ingiltere, sonunun gelmeyecegini anlayınca imparatorluğu dağıttı. Ama Common- vvealth'i (lngiliz UluslarTopluluğu) kurdu. Özel- likle de ticari bakımdan hemen kendine bağladı. Bu işte esas olan ulusal çıkarlardır. Bizim için ulusal çıkarlar, ba§ta Yunanistan olmak üzere bütün komşulanmızla iyi geçinmekten geçer. Şu noktanın altını da kalın çizgilerle çizmek is- tiyorum: Türkiye'nin, Yunanistan'dan daha güç- lü, daha büyük olan durumundan yararlanamayışı çok üzüntü vericidir. Sadece 1987 v e Kıbns kriz- lerinde bundan yararlanabilmiştir. Ama şimdi bu beceriyi gösterememesini üzülerek izliyorum.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle