07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 ŞUBAT 1996 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI Pencerenin içi ve dışı Rusya pencerenin dışında. Ben trenin içinde. Daracık koridorda votka kokulu bir gûrültü. Yan bölmeden henüz koridora çıkma aşamasına gelmemiş iki kadının kışkırtıcı kahkahalan. Karşımda boş bir yatak. Düşlenecek bir yol arkadaşından mahrum kaldığıma üzülmekten çok, huzur kaçıracak bir komşudan özgür olduğuma sevinmekle meşgulüm. Sadece cebimdeki pek de fazla sayılmayacak parayı bir yere gizlemem gerektiğinin tasasındayım; çanta içine mi koysam, kitap arasına mı, donuma mı, çorabıma mı?.. Pencerenin dışından akan ülkenin biriktirdiği kara bakıyorum önce; şehirdeki gibi eğreti durmuyor, üstelik gerçekten beyaz. Sonra donmuş nehirierin bir yanında gizlendiğini umduğum su birikintilen anyorum. Mevsime göre yaprak dökmüş ağaçlardan çok, zamana meydan okuyan çamlann heybetinden keyifleniyorum. Büyük şehirlerde varlıklannı çoktandir unuttuğum inekleri ve tavuklan gördüğümde, nedenini tam bilmediğim bir sıcaklık sanyor beni. Trenin içi de haddinden fazla sıcak. Pencereler hem kilitlenmiş hem de iizerlerine "Açmak yasakür" yazılmış. Neden insanlan suça tahrik ederler hep? Yandan yükselen kadın kahkahalan da cabası. Galiba pek genç değiller. Erkeklere meydan okumayı ve onlann zayıflıklanndan yararlanmayı iyi bilen kahkahalarbunlar... Pencerenin dışındaki ahşap evler. tûm yakınlığına karşın içine girilmesi olanaksız narin bir tabloya benziyor. Bazılannın güzellikleri donuk; belli ki yazlan "daça" olarak ilgi görüyorlar. Bazılannın tepelennden yoksul dumanlar tütüyor; demek ki içlerinde acılar. umutlar, özlemler yaşıyor. tşte paltosunun ve şapkasının içinde tümüyle kaybolmuş bir çocuk fırladı evden. Bakışlanmı peşine takıp koşarak beni başka insanlarla tanıştırmak ıster gibi. Sonra uzun bir kar şeridi dolduruyor penceremi. Ve ardından yeni bir köyün gizemli görüntüsü... Pencerenin dışındaki insanlar. benim başımdan geçenlerden, düşündüklerimden ve hissettiklerimden habersiz olmalanna karşın, sanki her şey yolundaymış gibi yaşıyorlar; ne garip! Acaba onlar mı daha MOSKOVA HAKAN AKSAY mutlu, ben mı'.' Köpeğıne talım yaptıran şu 35-40 yaşlanndaki köylü de benim gibi 20 yıl siyasetle ilgilendi mi? Şiir yazar, günce tutar mı acaba? En son ne zaman kitap okudu? Benim telaffuz ettiğim bazı felsefi kavramlan o hiç kullanmamış olabilir; ama belki daha saglam bir yaşam felsefesi vardır. Bana karşı üstünlüğü, illa ki inek sağmasını bilmesinde değil, başka alışkanlıklannda ve duygulannda yatar belki de... Pencerenin dışındaki yaşlı insanlann bilgeliğinde, televizyonsuz. telefonsuz ve sıcak susuz geçen yıllar çok mu büyük eksikleryarattı? Bunlarsız, aşklan daha mı tekdüze yaşadılar? Yoksa kent kültürünün önümüze yığdığı bılgılerle, onlann cinselliklerine, sanatına tepeden bakma hakkına mı kavuştuk? Sahi, köyde ihanetlcr daha mı azdır acaba? Yoksa insan ruhunun fahışeliklerinin çeşitleri, kentlerde daha mı büyük "zengjnlik"rir? Ağaçlann türlerini iyi bildiklerinden ve zehirsiz mantarlan bir bakışta seçtikîerinden kuşkum yok. Ama ya insanlan, insanlan kim daha iyi tanıyor?.. Pencerenin dışındaki köylerin "siyah- beyaz" ve uysal görüntülerini, araya kanşan yüksek binalı, sıkıcı kentler bölüyor. Benim yumuşak kulaçlarla ilerleyen duygulanmı bölen de ölçüsüz açılmış tren radyosundan taşan hoyrat şarkilar ve koridoıdan kapımı zorlayan "renkü" ve heyecanlı nabız atışlan. Benden tuz isteyen kadının yaşı ve bakışı. az önceki kahkaha izleriyle uyuşuyor. Çıkışta da kapımı kasıtlı olarak aralık bırakıyor. Gözlerim hâlâ pencerenin dışında; ama kulaklanm artık koridora tutsaklığa sırnaşıyor. Bir kez daha not defterime dönerek, sakır. köylerin ve çılgın isteklerin arasında kalem oynatmaya çahşıyorum. Hiç mi 'uyanık' yok bu ülkede? Öğleden sonra otomobile doluştuk. Uğur Mumcu için Essen ve Köln'de düzenlenen törenlere katılacaktık. Yolda. suıkastm aydınlatılamamasında Ankara ve Istanbul Devlet Güvenlik Mahkemeleri arasında yaşanan eşgüdüm kopukluğunun etken olduğunu yineleyip durduk. Hava çok soğuktu ve aracın dış ısı göstergesi eksi beşi göstenyordu. Isıtma aygıtını sürekli çalıştınnca kısa sürede ısındık, büzülmeyi bıraktık. camlardaki buğulanma dağıldığmdan çevreyi şeşi beş görmekten kurtulduk. Kar yağışı otoyolu etkilemiyordu. Sohbet koyulaştı. Yol kenanndaki tabelada frekansı yazılı olan radyoyu açtılar. Falanca bölgede kaygan zemin nedeniyle yedi kilometrelik araç kuyruğu oluştuğunu öğrendik. Sürücüler düzgülü hızlannı korumaktaydılar. Dün akşam Büyük Friedberger Caddesi'ndeki "Orchidee" adlı Türk lokantasındaydık. Canh, heyecanlı ve "BeşiktaşlT Refik Ilderar. gene güler yüzle karşıladı müştenlerini. Şef Numan Ersüren aynı ağırbaşlılıkla masalardaki eksikleri saptadı. Yıllann pıvanisti Reşat Bey parmaklannı çok katlı orgunun tuşlan üzerinde dolaştırıyordu. Ritim aygıtından fışkıran "dım-özz"lara karşın Refik'in köpeğı Beti. kafasını yere dayayıp uyuklamasını sürdürdü. llk bakışta Orchidee'de hiçbir değişiklik yokmuş izlenimi vardı, ama bann arkasından bir ara saçlan arkadan bağlanmış bir kadın başı, tarih öncesi efsane tannlannın bile bilemedıği bir ölümsüzlük kanıtı gibi dineldi. Sicilyalı bir Italyandı ve "Angeta" olarak çağnlırdı. Bunlan söylerken ses tonundakı duruluk, neredeyse ölmenizi erteleyecek boyuta ulaşmıştı. Otomobilin içinden, eskimiş kar birikintilerini ve agaçlan, dün akşamı da düşünerek izlerken. uzakta kalan yaz mevsiminin anılan ile canlandı belleğim. Tann ile insan arasında aracılık yapan tinsel varlığın adını taşıyan Angela da yeni bir tomurcuk. yeni bir filiz gibi geldi oturdu gözlerimin önüne. Güneş batıya, bulutlann arasına çekildi. Araçlar yavaşlamaya ve birbirleri arkasından sanki sürünmeye başladılar. Görüntü nesnelerden yoksunlaştı. Ağaçlar yapraksız halleriyle, soyunmuş çirkin erkek bedeni görünümüne girdi. Gökteki çok az ışık daha da azaldı. Nedense böyle bir günde kişinin en FRANKFURT USTUN AKMEN görkemlı ışının kendi yüreğini kemırmek olduğunu düşündüm. Toplam iki-üç saatlik bir yolculuk, kımıl kımıl ilerlemeyle yan yolda üç saati buldu. Geçtiğimiz ve geçeceğimiz yedi tepeden cn kaygan zeminli olanına ulaştığımızda kar tipi haline dönüşmüştü. Dışanda soğuk "dondurma" sürecinde. Araçlann tekerleri zeminde kayıyor. Oysa öyle yavaş yol alınıyor ki, tehlike olanaksız. Yaşama asılmılması gereken günlerden bir gün bugün. Hazır doğanın suyu çekilmişken ve tam da cisimlerin ve zamanın boyunduruğu altına girilmişken... Üstelik güç de bir gün. Yol kenanndaki su birikintisi donmuş. Bir sivrisinek bile yok. Hatta herhangi bir uçucu böcek bile vızıldamıyor. Çekirgeler kışlık evlerine çekilmişler. Saat on dokuz oldu. Frankfurt'un Imparator (Kaiser) Meydanı'nda 288 metre ile Avrupa'nın en yükseği olacak Commerzbank binası, şimdi 220'nci metresine ulaşmıştır herhalde. Orchidee'de Angela "pils" dolduruyordur. Kaygan zeminde kaymadan ilerliyoruz. Gözlerim çevrede trafik polisi anyor. Hiçbir aracın sağdaki güvenlik şeridine neden "saldırmadığını" merak ediyorum. Hiç mi "uyanık" yck bu ülkede? Anlamıyorum. Sunucu, radyoda, bulunduğumuz noktadan sonra otoyolun temizlenmiş olduğunu: sürücülerin kurallara, işaretlere uygun halde diledikleri hızı yapabileceklerini söylüyor. Çevremdeki araçlann sürücülerini ve içindekilen izliyonım. Kimsede evecenlik, kaygı. tasa ve smirargınlığı yok. Kimileri kayak yapmaya gidiyor. Araçlannın tepesinde kayak takımlan ya da çocuklannın kızaklan. Kimileri günün iş tedirginlığinden soyutlanmış, gülümseyerek bakıyor sağına soluna. Kimi hınzır bir tilki gibi geceyi düşlüyor. Essen'e varmak için geciktik, Köln'e yaklaşıyoruz. Nedendir bilmem, durup dururken Frankfurt'u özlemeye başladım. ÇOCUK AKIL SAĞLIĞI DERNEĞİ OKULVE DAVRANIŞ SORUNLARI Danışma Rehabilitasyon Tedavi Taksim: Aydede Cad. No: 30 Kızılay Dispanseri Tel: 256 14 62'den randevu Romanlarınız ve ansiklopedileriniz yerinizden alınır. Tel.: 554 08 04 Kahırlanma gökyüzünün karanp kaldığına Inan gelecek günlerin güzel ve aydınlık olduğuna, Umutsuzluğa düşme sakın Bakarsin bir yağmur başlar ansızın Boşaltır bulutlan Bakarsın hiç belli olmaz Tomurcugunu patlatır Kocaman bir çiçek. Doğar mor dağlann ardından güneş TEŞEKKÜR ALttHSAN YALON'mHastalığında ve toprağa verilişinde bizleri yalnız bırakmayan tüm dostlara teşekkür ederiz. Eşi GÜNAY YALÇIN, Çocuklan DENİZ YALÇIN veULAŞYALÇIN Biraz ayıp olmuyormubeyler?Üç haftadır, her Allah'ın günü gazetelerde okumaktan, radyo ve televizyonlarda dinlemekten, taksi şoförleri ve birahane müdavimleriyle muhabbetinden bıkmıştık, malum "Sarah-Musa" hikâyesinin.. Kafamızdan çıkanp atmak istiyorduk bu Kahramanmaraşlı Romeo-Jülyet olayını. "Yeter artık, dünyanın bin türlü derdi varken, btrim de basın olarak oraya buraya ba> rak dikmek gibi önemli vazifelerimiz varken; İngütere'nin, Tiirkiye1 nin başka sorunJan dağ gibi yiğılı dururken bu konuya fazla taktık" derken, yine de aklımızın \e gözümüzün bir ucu ile "acaba sonu ne olacak?" di>e merak etmekten de geri durmuyorduk. Sonunda "küçük" Sarah evine döndü ve hikâye şimdilik uykuya yatrruş görünüyor. Derken, ekranlarda ve sayfalarda boy gösteren iki haber, yeniden "içimizi gıcıklanverdi." "Seks turizmine karşı Avam Kamarası'nda vasa tasarm." lnsanın aklına hemen, yetişkin erkeklerin, başka ülkelere giderek bu ülkelerdeki yetişkin hayat kadınlan ile para karşılığı birlikte olmasına karşı yasal düzenlemeler getirildiği geliyordu. Hani, tasvip etmesek de. dünyanın bu en eski mesleğinin ıcraatına henüz kimseler kesin bir çözüm bulamamış olsa da, "ne anlamı var yani, bunca iş dururken" demekten kendimizi alamadık. Oysa kazın ve kızın ayagı hiç de öyledeğildi. Ingiliz erkekJerin, hem de koca koca adamlann Uzakdoğu ülkelerine akın edişinin ardındakı gerçek çok acıydı. Oraya hayat kadınlan ile değil, "kız çocuklan üe" yatmaya gidiyorlardı. Daha "adlı adınca" söyleyelim: Tüyü bitmemiş yetimlerle... 12-13 yaşlanndaki kızlarla.. Yani, Taylandlı ya da Singapurlu Sarah'larla... Yani bu kadan da biraz ayıp olmuyor muydu? Hani, Essexli Sarah'vı Maraşlı Musa'dan ve LONDRA ZAFER ARAPKİRLİ tabii Müslüman bir ülkeden korumaya çaiışan namus ehli tngilizler, kendileri uçaklara doluşup ağızlanndan salyalar akarak "körpe kızlar" peşine düşmüşlerdi demek... Üstelik çoğu kez organize turlarla.. Hedef ülkeler arasında en . popüler olanı, son istatistiklere göre yaklaşık 200 bin kız ve oğlan çocuğun fahişeliğe itildiği ve 35 sterlin (üçbuçuk milyon lira) gibi ücretler karşılığı kendilerini sattıklan Tayland'dı. Üstelik insan haklan örgütlerinin ve kadın kunıluşlannın bunca yıldır ısrarla kampanya yürütmesine rağmen bu işin önü alınmıyor, alınmak istenmiyordu. Oysa başka ülkelerde. örneğin Avustralya. Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri'nde bu tür işler yapanlar, ülkelerine geri döndüklerinde bile polis tarafından kovuşturmaya uğrayabiliyor ve cezalandınlıyorken. Avam Kamarası, bu konuya, yıllar sonra yeni yeni el atmaya yanaşırken kamuoyu genelde tepkisizdi. Hani, biraz ayıp oluyordu.. tngiliz basını geçen hafta içinde bir diğer haberle çalkalandı: "Cençkızlara serbestçe satılan dergjler, cinselliği bilinçsiz biçinıde körüklüyor"du... Times gazetesinin bir yazan, "Bu ülkede" diyordu. "12-13 yaşındaki kız çocuklara, doğum kontrolü, prezervatif kullanınu, oral seks gibi konulann ögretilmesini savunanlar bulundukça Sarah gibilerinin Kahramanmaraş'a kaçmalanna neden kızıvoruz? Keşke diğerleri de kaçabilseterdi" Gerçekten de, tartışılan bu dergileri açıp baktığınızda, (bunu utanılacak birilerinin yanında yapmayın sakın). hedef kitleleri için biraz fazla "erken" bilgiler ve resimler içerdiğini görürsünüz. Bir Ingiliz dostumuz da, "Herhangi bir mağazaya girip de çocuk iç çamaşııian bölümünden geçerken, değil minicik kmni7a., sevgilinize bile alırken vü/ünüz kızaracak dizavndaki çamaşııian birgörün" diyordu. Sonra da, 18 yaşındaki cahil Maraşlı Musa'ya âşık olup da, "Ben burada kalıp Musa ile bir yastıkta kocamak istivorum" diyen zavallı Sarah 'ya, sözüm ona "sahip çılap" koruma pozlanna giren Ingilizlere öfkelenmeyın.. Türklerin de, Ingilizlerin de bu olaydan çıkaracaklan çok dersler olduğunu ve önce "toplumsal a>na>a bakma" alışkanlığını edinmek gerektiğıni söyleyenler neyse ki hâlâ yaştyor. Sosyal Demokratlar kurultay hazırlığmda STOCKHOLM GÜRHAN UÇKAN Mart ayında yapılacak olan olağandışı kurultay öncesi Sosyal Demokratlar hani hanl hazırlık telaşındalar. Partı başkanı ve Başbakan Ingvar Carbonn daha geçen yılın güzünde her iki koltuğu da bırakacağını (ne garip, gönüllü olarak başbakanlık koltuğundan aynlabilen başbakanlar da var!) açıklamıştı. Simdi kurultaya gidilirken eldeki tek lider adayı, Maliye Bakaru Göran Persson. Persson, elisıkı mali politikasını diğer konularda da uygulamakta kararlı. Üzerinde öncelikle durulacak konulann başında, halkın politikacılara karşı yitirdiği güven duygusunun zararlannı gidermek. olasıysa eğer, yepyeni bir güven yaratabitmek var. Çünkü. başbakan >ardımcısı ve partinin genel sekreteri Mona Sahün'dcn tutun, çeşitli görevlerde yeralan birçok bölge politikacısının adı, irili ufaklı skandallara kanşmıştı. kanşmakta. Bundan önceki orta- sağ koalisyonu sırasında bankalarda patlayan skandallar medyada geniş yer alıyordu; şimdi ıse hangı politıkacının bağlı bulunduğu yönetim adına kredi kartıyla özel alışverişlenni >aptığı. hangilerinin konferans gezisinin uzak ülkelerde içkili vemeğe dönüştüğü gözler önüne seriliyor. Her ne kadar Isveçlilerin devlet kasasından kırpmalannın boyutu. bizdeki ömeklerin yanında çok daha önemsizse de bu ülkede yeterince tepki yapacak güçte. Göran Persson. tarihınde ılk kez kamuoyu yoklamasına göre ezeli rakibi muhafazakârlann gensıne düşen panisinin yitirdiği prestiji onarmak zorunda 94 genel seçimlerinde bu partiye oylann yüzde 45'inden fazlasını vereıı lsveç halkının, bir buçuk yıl sonra bu yüzdeyı vuzde 30un altına kaydırmasının bir nedeni olmalı. "Seçinıler farkbdır" deyip geçmek. yüzde 15 gibi yüksek bir oram açıldamak için >eterli değil Sosyal Demokratlann parti yönetim kurulu, nükleer reaktörlenn devre dışı bırakılması için ılk adımı. reaktörlerin birini 1998'de kapatarak atacagını açıkladı. Bu adımı, endüstrinin enerji gcreksinmesinin hiçbir şekilde riske edilmemesi koşuluyla düzenli olarak diğer reaktörlerin de kapatılması izleyecek. Rusya ve Ukrayna gibi komşu ülkelerdeki bakımsız nükleer reaktörlerin yarattığı kaygıyı derinden duyan lsveç halkının bu açıklamayı sevindırici bulduğu açık. 1980'de yapılan halkoylaması sonucunu gözönüne alan parlamento. çalışmakta olan 12 nükleer reaktörün kademelı olarak 2010 yılına dek kapatılmasını yasaya bağlamıştı. Göran Persson bu yönde ilk ve önemli adımın atılacağını açıklayarak olumlu puan almış oldu. Sosyal Demokratlann kabuk kırma çabasında, düşürülen işsizlü; sigortası oranının tekrar bir önceki durumtına getirilmesi, yani yüzde 75'ten yüzde 80'e çıkartıiması de yer alıyor. Bu konuda son seçimlerden önce verdikleri sözü iktıdara geçince tutmayan Sosyal Demokratlann bu yeni sözüne ne denli güvenilebilir, bilinmez. Yine de Dagens Nyheter gazetesinin politika analizcisi Ake Ekdahl'ın yazısına başlık olarak uygun gördüğü gibi, "llk raunt Sosyal Demokratiann" demek olası. Belçikalı olmanın dayanılmaz hafifliği (2)Anneme göre, cadaloz olduklanhı yazarak Brükselli kadınlara haksızlık etmişim. Böyle konularda hep haklı oîduğu için ben de bu hafta biraz da erkeklere yüklenmeye karar verdim. Zaten erkekler, biz kadınlara, onlann bitmez tükenmez meziyetlerini anlatabilmek için yeterince malzeme veriyorlar. Belçika'nın en büyük havayolu kunıluşu Sabena'daki grev nedeniyle, suratsız ve önemli işadamlannın, kendileri gibi önemli işlerinin aksadığı bugünlerde.tüm Belçika kamuoyunu oyalayan olay, Ispanya'nın, Brüksel büyükelçisini geri çekmesi oldu. iki Avrupa Birliği üyesi ülkeyi karşı karşıya getiren olay, İspanya'daki Bask bölgesinin bağımsızlığı için savaşan yasadışı terörist örgüt ETA'nın militanı olduğu iddia edilen Jose Luis Morvna Ramajoadlı tspanyol v atandaşı ile Racquel Garcia adındaki kansının önce Belçika polisi tarafından tutuklanmalan, ancak daha sonra Ispanya'nın tutuklulann iadesi için yapiığı resmi talebe rağmen Belçika mahkemelerince serbest bırakılmalan oldu. Kan koca. 1992 yılında bir polis görevlisini öldüren kişilere yataklık etmekle suçlanıyorlar. Belçika Adalet Bakanlığı, ispanya'nın, tutuklulann iadesi talebine olumlu yanıt vermesine rağmen davaya bakan Belçika mahkemesı, ETA üyesi olmanın suçlu olmakla eşanlamlı olmadığı sonucuna vardı. Birinci perde, Ispanya'nın Belçika ile tüm adli ilişkilerini BRÜKSEL SEDEF KORAY askıya aldığını açıklamasıyla son buldu. lkinci perde ise Belçika mahkemesi, önümüzdeki aylarda bu konu üzerinde son bir karara vardığında açılacak. Ispanya'nın bu tepkisine bir anlam veremeyen Belçikalılar ile tspanya'nın Basklılara karşı devlet terorizmi uyguladığını dile getiren Belçika gazeteleri kendilerini, sığınmacı ve mülteci ailelerin 8-12 yaş arasındaki erkek çocuklannı, cinsel ilişkide bulunmak ya da pornografik video fılmleri çekmek isteyen erkeklere satan bir ağin ortaya çıkanimasıyla oyaladılar. Bu ağın tutuklanan üyeleri arasında yüksek rütbeli bir subay, kimsesiz çocuklann bakıldıgı bir evde çaiışan Antvverpli bir psikiyatrist, Brugges kentinde bulunan bir yunus akvan'umunun yardımcı direktörü ve Yugoslavya'dan gelen çocuklar üzerine bir projede çaiışan bir mühendis bulunuyor. Olay, 34 yaşındaki bir polisin. Brüksel'in ünlü Grand-Place yakınındaki garajda park etmiş bir arabanın içinde üç küçük erkek çocuğun çıplak fotoğraflannı çekerken yakalanmasıyla ortaya çıktı ve tüm Belçika polis teşkilatının onurunu yerle biretti. Bu arada geçimini. erkeklerle para karşılığı seks \aparak kazanan bazı Brükselli kadınlar ve erkekler ise mesleklerinin en azından 1000 yıllık geçmişine rağmen kendilerine koca kentte bir yer bulamıyorlar. Mahaüi belediyeler ile uzun zamandır sürdürülen görüşmeler sonucu kraliyet savcısı tarafından ortaya atılan bazı özel bölgelerin oluşturulması önerisi sert bir muhalefetle karşılaştı. Işin gerçeği, hiçbir semt belediyesi bu bölgeyı kendi sınırlan içinde görmek istemiyor. Polis ise bu tür bölgelerin yaratılmasının hem bu kişiler hem de müşterileri için daha güvenlikli olacağını ve suç oranını azaltacağını savunuyor. Şimdilik kadın ve erkek tüm fahişeler. halen yollarda belediye yetkiiileri tarafından oradan oraya sürülüvorlar. Sevgili Arkadaşımız Devrimci insan İMAM AYGÜN (1952-1996) Çok Acılar Çektin Yanında Olamadık 1969-İTÜ MMF-ELEKTRİK'ten SINIF ARKADAŞLARIN Ahmet Uzunkaya, Hüseyin Gürbüz, Hüseyin Yeşil, Mustafa Ayduran, Orhan Örücü ACI KAYBIMIZ Derneğimizin eski başkanı ve hayat boyu şeref başkanı, derneğimizin gelişmesinde büyûk katkısı ve hizrnet payı olan Profesör Dr. SAHİR ERMAN'ın 8 Şubat 1996 Perşembe günü ebediyete intikal etmiş olduğunu bütün üye ve kardeşlerimize en derin teessürlerimizle bildiririz. Cenazesi 12 Şubat 1996 Pazartesi günü saat 10.30'da Istanbul Üniversitesi'ndeki töreni müteakip, Teşvikiye Camii'nde öğle namazı kılındıktan sonra Âşiyan'daki kabristanda ebedi istirahatgâhına tevdi olunacaktır. Tann'dan aziz ve sevgili başkanımızdan rahmetini esirgememesini niyaz ederiz. TÜRKİYE FİKİR \E KÜLTÜR DERNEĞİ _ Sahir Hoca'yı kaybettik. Önünde saygıyla eğiliyoruz. Baromuz değerli üyelerinden sevgili hocamız Av. SAHİR ERMAN'ı kaybetmiş olmanın denn üzüntüsü içindeyiz. Merhum meslektaşımızın aziz naaşı, 12.2.1996 Pazartesi günü (vann) saat 10.30'da Istanbul Üniversitesi'nde yapılacak tören ve Teşvikiye Camii'nde kılınacak öğle namazından sonra Zincirlıkuyu Mezarlığı'nda toprağa verilecektir. Hukuk dünyamızda yeri asla unutulmayacak olan değerli meslektaşımız ve sevgili hocamıza Tann'dan rahmet, kederli ailesine, yakınlanna, meslektaşlanna ve dostlarına başsağlığı ve sabır dilivoruz. İSTANBUL BAROSL BAŞkANLIĞI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle