Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
11 ŞUBAT1996 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
Batahmn fendi KraPı yendiDUVGU DURGUN
Istanbul Devlet Opera ve Balesi zen-
gin repertuvanna bir müzikal katıyor:
'KraJ ve Ben'. Rkhard Rodgers - Oscar
Hammerstein ikilisinin ünlü müzikali
Kral ve Ben, Türkiye'de ilk kez Istanbul
Devlet Opera ve Balesi tarafından sah-
neleniyor. tstanbul Devlet Opera ve Ba-
lesi'nin 35. yıl kutlamalan çerçevesinde
programına aldığı 'Kral ve Ben'i, ülke-
mizde pek çok müzikale imzasını atmış
yönetmen Haldun Dormen sahneye ko-
yuyor.
Margaret Langdan'ın 'Anna ve Siyam
Kralı' adlı romanından esinlenerek ilk
kez 1951 yılında New York'ta sahnele-
nen 'Kral ve Ben' müzikali, dönemin ka-
dın müzikal yıldızı Gertnıde Lavvrence
ile müzikaldeki rolüyle ünlenen Yul
Brynner'a uluslararası başan kazandır-
mış ve büyük ilgi görerek dört bini aş-
kın temsille seyirci karşısına çıkmıştı.
Müzikal olarak gördügü ilgi üzerine
1956 yılmda beyazperdeye aktanlan
'Kral ve Ben' ile 'En lyi Aktnr' ödülüne
değer görülen Yul Brynner'a bu defa De-
borah Kerreşlik ediyordu.
Romanı gerçek bir öyküden alan Mar-
garet Langdan, 1862 yılmda Siyam Kra-
lı'nın çocuklanna öğretmenlik yapmak
üzere Bangkok'a giden Ingiliz Anna Le-
onowens'ın anılanndan yola çıkarak ka-
leme almış.
Kocasının ölümünden sonra oğlu Lo-
uis ile Bangkok'a giden Anna'nın ken-
disine tümüyle yabancı bir kültür içeri-
sinde yaşadıklannı konu edinen 'Kral ve
Ben', Siyam Kralı ile Anna arasındaki
üstü kapalı aşkın yanı sıra zaman zaman
kavga boyutuna varan inişli çıkışlı iliş-
kilenni de anlatıyor.
Yul Brynner'i ünlü yapmıştı
'Kral Ve Ben', 15 yıl kadarönce Istan-
bul Devlet Opera ve Balesi'nde 'Fantas-
tik' müzikalini sahneleyen Haldun Dor-
men'in uzun biraradan sonra İDOB için
sahnelediği ilk büyük prodüksiyon aynı
zamanda.
Müzikal konusunda Türkiye'de ilk ak-
la gelen isimlerden biri olan Haldun Dor-
men 15 yıl aradan sonra yeniden Istan-
bul Devlet Opera ve Balesi için müzikal-
ler tarihinin unutulmaz yapıtlanndan bi-
rini sahnelemekten büyük keyif alıyor.
Kral ve Ben'in 1951 yılında ABD'deki
ilk temsilinde bulunan Dormen için 45
yıl sonra yine bu müzikali sahnelemek
'hoş bir rasdanü'. "Kral ve Ben'ı sahne-
lemem konusunda teklif gelince çok he-
yecanlandım. ne de olsa ilk temsilini
görmiiş ve çok beğenmiştim. O za-
manlar Yul Brynner tanınmamış bir
oyuncuydu. Başrolü oynayan Gertru-
••
;
1 •
3o ••
i&atfi
de Lawrence ise çok ünlü bir yıkhzdı.
Zaten, 'Anna ve Siyam Kralı' adlı fîlmi
görmiiş ve bu çok güzel bir müzikal olur,
başrolünü de ben oynanm diyerck, Rod-
gers - Hammerstein ikilisine müzikali si-
parişetntiş. Bi/lertemsilin ilk gecesi, Ya-
le'li ukala drama öğrencileri olarak. mü-
zikalin Yul Brv nner'ı çok ünlü bir oyun-
cu haline getireceğine kesin gözûyle bak-
mıştık, nitekim ö\ le de oldu".
Dormen, müzikal sahnelediğinde çok
mutlu oluyor; bu mutluluğun nedeni de
çocuk yaşlarda izlediği müzikal filmle-
rin esınlediğı sevgi.. Sanatayönelmesin-
de de ayn bir anlam taşıyor müzikaller
Dormen için. Türkiye'de mıuıkal gc<;-
mişinin sanıldığından daha köklü oldu-
ğunu düşünen Dormen. her sahnelediği
yeni müzikalle daha iyiyi. daha güzeli
yakalamaya çalışıyor.
İlettiği mesaj güncel
Istanbul Devlet Opera ve Balesi'nın
35. yıl kutlamalan çerçevesinde 'Kral ve
Ben'gibi bir müzikal klasiğini program-
lanna alma gerekçesini ise İDOB Müdü-
rü Yekta Kara'dan öğreniyoruz:
" M üzikal ö/dlikk son yıllarda Batı ül-
kelerinde inanılma/ bir coşkuyla karşıla-
nıyor. Almanya'da olduğu gibi opera ku-
/
stanbul üeviet üpera ve
Balesi, ünlü müzikal 'Kral
ve Ben'i sahneliyor. Haldun
Dormen'in rejisörlüğünü
üstlendiği müzikalde başhca
rolleri Cahit Şaher ve Ruhsar
Öcal paylaşıyorlar. ÎDOB Genel
Sanat Yönetmeni ve Müdürü
Yekta Kara, 'Kral ve Ben'in
herşeyden önce kadın-erkek
çatışmasını gündeme getirdiğini,
bunun yanı sıra farklı kültürlerin
çatışmasını ve demokratikleşme
gerekliliğini ele aldığını
vurguluyor.
rumlan da müzikalleri programlanna
almaya başladılar. Amerika ve İngüte-
re'de prodüksiyon tiyatrosu anlayışı çer-
çevesinde müzikaller ortaya çıkanlıyor. O
müzikalde oynamak üzere bir ekip top-
lanıyor ve o yapıtı yıllar boyunca sahne-
liyor. Repertmar sistemi uygulayan bir
opera kurumu olarak opera repertuva-
nnın klasiklerinin yanı sıra müzikalleri
de programımı/a almak bir gerekülik ha-
line dönüşmüştü."
'Kral ve Ben'i sahnelemeden önce
uzun bir süre başka seçenekler üzerinde
düşündüklerini belirten Kara, teknik ve
içerik olarak belli unsurlann örtüşmesi
gerekJiliginden yola çıkarak titiz bir se-
çim yapıldığını söylüyor. "Örneğin
'Phantom of the Opera' (Operadaki Ha-
yalet) bizim koşullanmızla çok rahattık-
la kotarüabilecek bir müakaldi, ancak
Büyük Salon'da hidrolik sistemin ouna-
yışı bizi böyle bir prodüksiyonu sahnele-
mekten alıkoydu. 'Kral ve Ben' isegerek
teknik gerek içerik olarak çok uygundu;
aynca ilettiği mesaj son derecegüncekü."
Seyircinin ilgısını çekecek bir yapıtın ay-
nı zamanda içerik olarak da dolu olma-
sı gerektiğini düşünen Kara, "Kral ve
Ben, arzuladığımız o zenguıliğe sahip.
Çünkü her şeyden önce kadın-erkek ça-
tişmasım gündeme getiriyor. Bunun ya-
nında farklı kültürlerin çatışmasını, in-
sanlann birbûierini anlayamamasından
doğananiaşmazhklan vedemokratikleş-
me gerektiliğini ele alryor"diyor.
Müzikal, özel bir tfir
Istanbul Devlet Opera ve Balesi'nin
uzun bir aradan sonra ilk kez bir müzi-
kal sahnelediğini belirten Kara, bir ope-
ra-bale kurumu olarak müzikal sahnele-
menin zorlayıcı yanlannı şöyle anlatı-
yor: "Müzikal oyunculuğu çok farklı.
Dans edeceksiniz, şarkı söyleyeceksiniz,
yetenekü bir oyuncu olacaksımz. Bu an-
lamıyla Baü'da müzikal denince akla özel
bir tür geliyor. Müzikal sahnelemek bir
yandan da kimi riskler içeriyor elbette.
Oncelikle hangi müzikali seçmeniz ge-
rektiğini çok iyi bilmeniz gerekiyor. Kimi
müzikaller tiyatroya daha uygundur, Id-
mileri de opera-bale repertuvanna daha
iyi uyum sağlar. Geçmişte opera sanatçı-
lan müzikallere çok sıcak bakmazlardı
ama. süreç içerisinde onlar da müzikal
oynama konusunda belli bir esneklik ve
deneyim kazandı. Sanatçılann tutumun-
dald bu değişme ve gelişmeden ötürü de
müzikaller artık opera ve balede de sah-
nelenmeye başlandL Üstelik Devlet Ope-
ra ve Balesi'nin müzikaJ oynayabilecek
çok başanlı bir sanatçı kadrosu var." Ka-
ra, müzikalin, özel bir tür olmasının ya-
nı sıra operayla hiç ilişki kurmamış bir
seyrciyi, bu sanata ısındırmak açısın-
dan önemli bir işlevi olduğunun da altı-
nı çiziyor.
İlk gösterimi gerçekleştirilen olan
'Kral ve Ben'in başrollerinde Cahit Şa-
her, RuhsarÖcal, Müjde Turan, Müjgan
Özçay, Zuhal Yunga, Halit Ergenç, Mine
Mater Bergüzar ÇelebL Şafak Yaprak,
Naziı tktu, Büknt Atak, Ahmet Yaacı,
Ferdi Atuner, Özer Sezer, An Uyar, Sön-
mezCan ve AzizGüngör'ürı yanı sıra bir
çocuk korosu da yer alıyor.
Orkestrayı şef SerdarYalcın'ın yönet-
tiği eserin dekor ve kostümleriniOsman
Şengezer, koregrafıyi ise Setçuk Borak
gerçekleştiriyor.
eşiğinde dünya9
lnılaıı fotoğrafçı
ğ 7 otoğrafçı ve film yönetmeni Paul Strand'ın
#-/ 'Kapımın Eşiğindeki Dünya 1950-1976' başlıklı
A. sergisi Avrupa'yı dolaşıyor. 2.Dünya Savaşı sonrası
1951 'de Amerika'dan Fransa'ya göç etmek zorunda kalan
ve 25 yıl boyunca Avrupa ve Kuzey Afrika'yı
görüntüleyen Paul Strand'ın karelerinde insanlann
portreleri, değişik mimariler, zaman zaman doğa ve her
gün karşılaştığımız çeşitli nesneler dikkati çekiyor.
ÖZGEN ACAR
ANKARA - Paul Strand,
Amerika'da solculan boy hedefi
yapan McCarthy'ciliğin
şimşekleri nedeniyle 1951 *de
Fransa'ya göç eden fotoğrafçı
ve film yönetmenidir. Strand'ın
150 siyah beyaz fotoğrafından
oluşan bir sergi bugün
Avrupa'yı dolaşıyor. Sergi
"Kapımın Elşigindeki Dünya
1950-1976" adını taşıyor.
Sergiyi, aralannda ünlü
Amerikalı fotoğrafçı Ancel
Adams'ın da kuruculanndan
olduğu "Aperture" (diyafram)
Vakfı'nın Paul Strand Arşivi
düzenliyor ve şirketi destekliyor.
Paul Strand, 1921'de ilk filmi
"Manhatta
rı
yı çektikten sonra
22 yıl boyunca sinema
filmlennin ya fotoğrafçılığını
yaptı ya da kendisi bazı filmler
yönetti. Yönettigi ve artık birer
klasik olarak kabul edilen
filmleri. 1936 "The VVave-
Dalga" ve "The Plow That
Broke the Plains - Ovayı Yaran
Pulluk-. 1937 "HeartofSpain-
İspanya'nın Kalbi" ve 1942
"Native Land - Ana Vatan"dır.
New York'un ünlü "Modern
Sanadar Müzesi (MOMA)"
1945'te ilk kez tek bjr fotoğrafçı
için sergiyi Paul Strand'ın
fotoğraflan ile açmıştı.
Strand'ın bu arada çeşitli
fotoğraf albümleri de
yayımlanmıştı.
2. Dünya Savaşı sonrasında
"McCarthy"cilik Amerika'yı
kasıp kavurup, başta
Hollywood'un solcu
yönetmenleri ve yazarlannı boy
hedefi yapınca Strand, 1951 'de
Fransa'ya göç etti.
Paul Strand o tarihten sonra
kendisini fotoğrafa adadı. Eşi
HazeTle birlikte Avrupa ve
Kuzey Afrika'yı 25 yıl boyunca
altını iLstüne getirirken hep
insanlan ve dünyalannı
görüntüledi.
Sergide, Fransa'da Paris
yakınmda yaşadığı küçük
Orgeva! kentindeki evinin
bahçesinden görüntüler de yer
alıyor Köklerinin bulunduğu ve
yasamının sonuna değin
uğramadığı Amerika, bu
serginin gezi programına
alınmadı. Dolaşan sergi, 24
Nisan 1994'ten buyana
Almanya'da Essen ve Münih,
Norveç, Hollanda, lskoçya,
Italya'da Milano ve Floransa'da
açıldı. Şu anda İsviçre'de
Zürih'te sergilenen fotograflar,
31 marta kadar görülebilecek.
Bundan sonra Avusturya ve
lspanya'ya gidecek olan sergi üç
yıllık bir dolaşımdan sonra
Eylül 1996'da sona erecek.
Dileriz ki "Amencan
Express"in Türkiye gnıbu bu
sergiyi Türkiye'ye de getirmek
girişiminde bulunur ve
böylesine güçlü bir sanatsal
görevi gerçekleştirir.
Sanatçının
sınırsız
dünyası
Sergiye adını veren kavram hakkında
Paul Strand (1976) ölümünden kısa bir
süre önce şöyle demişti: "Yasamımda
kapımın eşiğinde bir dünyanın
başladığını keşfettinı. Bir sanatçının
dünyası suursödu-. tster bulunduğu
yerden çok uzaklarda, ister dnrduğu
yerden birkaç adım ötede bu dünyayı
bulabiiir."
Strand'ın karelerinde, insanlann
portreleri, değişik mimarileri, zaman
zaman doğa ve her gün
karşılaştığımızda "Aa! Bunun da
fetoğraf] çekilirmiş_" dedirten cinsten
çeşitli nesneler dikkati çekiyor.
Strand'ın genelde "fotoğrafi insanlann
birbirierini tanımalannda kullandıgı
bir köprii olarak gördfigünü" söyledigi
yakınlannca belirtiliyor.
Genç bir Fransız oğlanın gözlerindeki
kızgınlık ya da beş çocuklu bir ltalyan
annenin neo-realist görünümü, saman
yığınlan ve fabrikalar da
deklanşörünün dondurduğu anlar
arasında yer alıyor. 1890'da New
York'ta doğduktan 18 yıl sonra fotoğraf
çekmeye başlayan Paul Strand, bazı
fotoğrafçı arkadaşlan ile yerel galeriler
de ortak sergijere katılmıştı. "20.
Yüzyıhn En Onemli Fotoğrafçılanndan
Biri" olarak kabul edilen Strand'ın şu
anda dolaşan sergisinde yer alan
fotoğraflann çoğu ilk kez kamuoyu
önüne çıkıyor. Yakın aile dostu
Catherine Duncan'ın hazırladığı ve 100
fotoğraflan oluşan 144 sayfalık bir
katalog da piyasaya verildi.
Woody Aflen, ldarneti}ie Avrupa turnesine çıkıyor
Kültür Senisi - Film yapmak dışında
en büyük tutkusu klarnet çalmak.
Yıllardır her cuma gecesi New
York'taki Michael's Pub'da grubu New
Orleans Jazz Band ile birlikte sahneye
çıkıp 'caz' yapıyor. Ünlü yönetmen
\Voody Aüen'dan söz ediyoruz. Allen,
bu ay içerisinde gnıbu ile birlikte
Italya'daki San Remo Müzik
Festivali'ne katıldıktan sonra Madrid,
Cenova, Frankfurt, Roma, Paris,
Londra gibi belli başlı Avrupa
kentlenni kapsayan bir turneye çıkıyor.
Caz müzisyeni olarak Avrupa'yı
fethetmeye hazırlanan Allen'a
bakılırsao 'asiında hiç de iyi bir
müzisyen değil'. Müzisyen kimliğini
henüz tam kabullenememişe benziyor.
"Turneye çıkacağunız gruptaki
arkadaşlann hepsi New Orleans eazını
çok i> i bilen profes>onel müzisyenler.
Mükemmel çalıyoıiar. Bense onların
yanında sadece amatörüm. Genellikle
doğaçlama yapıyonız. Program
yap&ğunız zamanlar, müzik bizim için
sadece iyi vakit geçirmek, eğlenmek için
bir araç halini alıyor. Birlikte gerçekten
çok eğleniyoruz."
New York'taki Michael's Pub'da
yıllardan beri program yapan Allen, iki
film arasında program yapmaktan
yorulduğunu ve Avrupa turnesine 'her
gece müzik yapabilmek' için çıktığını
söylüyor. Geçen ay 60'ını deviren ünlü
yönetmen, çocuksu, huzursuz ve
kendine o özgü o kıpır kıpır
tavırlanndan hâlâ vazgeçmemiş
görünüyor. Hâlâ genç görünebilmesini
komedyen oluşuna bağlıyor Allen.
"Komedyenjer üzerine bir teori
geliştirdim. Öyle çocuksu,
olgunlaşmamış bir yönleri var ki 60
yaşına da gelseler asla vazgeçenuyorlar
ondan. Eğer, General Motors'un
başında olsaydım sizi 60'ında
olduğuma herhakle daha kolay
inandırabilirdim."
Bu yıl içerisinde yeni bir müzikal
komedi filmine başlayacak olan Allen.
Julia Roberts ve Goldie Hawn ile
başrolleri paylaşacağı filmi en sevdiği
üç şehir olan New York, Venedik ve
Paris'te çekecek. Kendisini Amerikalı
gibi değil de bir Avrupalı gibi
hissettiğini söyleyen Allen, Avrupa'yı
çok sevdiği halde, Manhattan'dan
aynlmayı hiç istemiyor. 1992'de
yıllardır birlikte olduğu Mia
Farrovv'dan. 21 yaşındaki evlatlık
kızları Soon Yi ile olan ilişkisi
yüzünden olaylı bir şekilde aynlan
Allen. özel yaşamına ilişkin
konuşmaktan sakmmıyor.
"İlişldlerimde her zaman kendim gibi
oldum. Vani, hiç de mükemmel
olmayan ben gibi" derken Mia
FarroNv'ayaşamını ve filmlerini
zengınleştiren kadın olarak saygı
duyduğunu da ekliyor. Soon Yi ile
beraberliğini hâlâ sürdüren yönetmen,
"Kader dediğimiz şey, insanın
yaşanunda pek çok şeyi betiruyor.
Insanlar böyle dediğim zaman bana
çok kızıyor, hatta beni sorumsuz
olmakla suçluyoıjar" diyerek şöyle
devam ediyor: "Örneğin bir kadınla
karsılaştınız. Ona âşık ohnanız içüı her
türtü neden mevcut Beğenileriniz
ortak, her konuda çok iyi
uyuşuyorsunuz— Ama eksik olan bir
şey var, ona değil de sekreterinize
âşıksınız. Neden böyle oMuğunu da bir
türlü çözemiyorsunuz. Çünkü bu
durum tamamıyla kontrolünuz
dışında."
PENALTI
MEMET BAYDUR
Ahmet Uluçay'ın
Sineması
Sinemanın yüzüncü yılı kutlanıyor dünyada. Sanat-
lann sanatı olduğunu söyleyebilir miyiz sinemanın?
Şiiri, müziği, tiyatroyu, resmi, düşünceyi, düşleri ve
karabasanları, devinimi ve uzun soluklu, "kalıcı" an-
ları film üstüne (kayda) geçiren, genç, henüz yüz ya-
şına giren bir sanat.
On beşinci yüzyılda Leonardo da Vınci ilk kez bir
merceğin yardımıyla ışığı bir perde üstünde yoğun-
laştırmayı öneriyor. Bu, zamanı için olağanüstü bir
öneri. Venüsgezegenine gidip gelmek gibi bir şey ne-
redeyse. 1659 yılında Hollandalı fizikçi Christian
Huygens kendi yapımı olan bir "sihirli fener"den söz
ediyor. 1788'de Paris adlı bir kentte Robertson, tek-
nik açıdan pek kanşık bir gösteri düzenliyor: Fantas-
magoria. Derken 1839 yılında 'fotoğraf sözcüğü ilk
kez kullanılıyor VVheatstone tarafından. Leonardo ile
başlayıp günümüze kadar süren sürekli bir değişim
ve gelişim üstüne kuruludursinemanın macerası. Me-
raklı bir film gibi.
Sinemanın başlangıç yılı olarak kabul edilen 1895
yılında, bir leblebi iriligindeki dünyamızda neler olu-
yormuş peki? Çin ile Japonya, Kore'nin bağımsızlı-
ğını kabul ediyorlar. Onlar bunu yapadursun İngiliz
mahkemeleri Oscar VVilde'ı eşcinsellik suçundan
hapse atıyor. Aynı yıl Von Rontgen, röntgen ışınlan-
nı keşfediyor. Marconi de telgrafı. Atatürk henüz on
dört yaşında. Mahler henüz ikinci senfonisini beste-
liyor. Freud "Isteri Üstüne Çalışma" ile psikoanalizi
başlatıyor. Derken 5 Ağustos 1895 tarihinde Engels
ölüyor. Sinema doğmak üzere.
O yıldan bu yıla yüz yıl geçti. Şımdı uygar dünya-
nın uygar insanlan olarak hep beraber kutluyoruz si-
nemanın yüzüncü yılını. Mikhalkov, Fellini, Tarkovs-
ki, Taviani Kardeşler, Tanner, Kieslovski gibi usta-
lar çıktı ortaya. Bergman, Bunuel, Renoir, VVilder,
Truffaut, Huston gibi ustalar. Coppola, Spielberg,
Tarantino, Luc Besson, Ridley Scott ya da Alan
Parker gibi beşinci sınrf yönetmenlenn yaptığı kötü-
nün kötüsü filmleri sanat esen düzeyıne çıkanp be-
ğenenler var dünyada, sinemanın yüzüncü yılında.
Çin sineması var, Tayvan sineması var. Yılmaz Gü-
ney sineması var, Bertolucci sineması var. Hollyvvo-
od var, Bolyvvood var. Hindistan'da yılda iki yüz elli
film üreten Bombay kentinin takma adı Bollyvvood!
Ince insanlar için incelmiş zevk ürünü incefilmlerüre-
ten Merchant-lvory ekibinin başlangıç noktası. De-
kor sineması. Sinema, yüz yıl içinde her sınıftan ınsa-
nı avucunun içine aldı. Ortaya çıkar çıkmaz öneminı
kavradı herkes. Norman McLaren'in çizgi filmlerin-
den, Hrtler'in propaganda filmlerine kadar herkes, her
düşünce, her eöilim kendi sinemasal yolunda yürü-
meye başladı. Ozel sektörden tutun devlet kurumla-
rına kadar birçok yapı yararlanıyordu sinemanın gü-
cünden artık. Üstelik öyle bir endüstri ki yazara çize-
re gereksinim var; besteciye, müzisyene gereksinım
var; teknisyene, kimyagere, cambaza gereksinim var.
Optik bilimciye, aşçıya, şoföre gereksinim var. Artis-
te, artizana, oyuncuya gereksinim var. Resim, grafik
sanatlar ve bilgisayar okumuş insanlara gereksinim
var. Hayatın her kesiminden her türlü insanın bir ara-
da çalışmasını, üstelik film iyi olacaksa "uyumlu"ça-
lışmasını zorunlu kılan bir sanat dalı sinema. Bakın iş
Leonardo da vincı'nin önerisinden nerelere geldi!
•
Bu pazar yazısını yazmaya oturduğumda Türkiye
sineması için bir şeyler söylemek istiyordum. Daha
dogrusu, Kütahya'nın Tepecik Köyü'nde dünyanın
en güzel filmlerini yapan Ahmet Uluçay'ın sineması
üstüne yazacaktım. Bir sinema insanı Sayın Uluçay.
Çekemeyeceğini yüzde yüz bildiği filmlerin senaryo-
lannı çekilecekmiş gibi yazan, o filmlerin çekim me-
kânlannı arayan, bulan bir insan. Bir sinema insanı.
"Normal" bir ülkede o ülkenin kültür memurlan Ah-
met Uluçay'a hemen sahip çıkarcfı. Dört kamera, beş
minibüs, bir laboratuvar, teknisyenler verilirdi Ulu-
çay'ın sinemasına, istedigi filmi yapsın diye. O da gi-
der "Bozkırda Deniz Kabuğu" adında olağanüstü bir
film çekerdi örneğin. Bizim ülkemız Yaşar Kemal'i
yargıiayan, Onat Kutlar'ıöldüren, 'dayanışma'yı Po-
lonya diline ait bir sözcük zanneden, sinemateksiz bir
ülke olduğu için bu söylediklerim Ahmet Uluçay'ın si-
neması gibi anlaşılmıyor belki. Bense sinemanın yü-
züncü yılı kutlanırken, sinemanın başladığı yer olarak
Kütahya'nın Tepecik Köyü'nü düşünüyorum.
Türkiye, sinemanın yüzüncü yılını kutlamak istiyor-
sa 1996 yılında Ahmet Uluçay'a ve arkadaşlanna sa-
hip çıkmalıdır. Keloğlan'lanna sahip çıkmayan bir ül-
ke, goriller tarafından yönetilmeye yükümlüdür çün-
kü.
YKY'den iki yeni kitap
Kültür Servisi - Yapı Kredi Yayınlan, "Osmanlı'da
Avrupa Finans Kapitali" ve "Doğu Avrupa
Devrimleri" adlı iki yeni kitap yayımladı. Prof. Dr.
Haydar Kazgan'ın "Osmanlı'da Avrupa Finans
Kapitali" adlı kitabı Cumhuriyet ve Türkiye
dizisinden, Dr. Tank Demirkan'ın "Doğu Avrupa
Devrimleri" kitabı Cogito dizisinden çıktı. Haydar
Kazgan, kitabında, Avrupa finans kapitalinin
doğuşunu. sanayi devrimine ulaşmış ülkelerdeki
gelişimini ve Osmanlı üzerindeki etkisini incelerken,
Tank Demirkan'ın kitabı, Orta ve Doğu Avrupa
toplumlannın totaliter toplum düzenlerini sivil toplum
düzenine dönüştürme serüvenlerini ve devrim sonrası
merkez Avrupa'ya hangi umutlarla koştuğunu
sergiliyor.
Türk Dünyası Hlmteri Festivali
AŞKABAT (AA) - tstanbuPda ilkbaharda
gerçekieştirilecek Türk Dünyası Film Festivali'ne
Türkmenistan'ın da bir filmle katılacağı bildirildi.
Türkmenistan, festivalde, Muhammed Söyünhanov'un
yönettigi "Büyük Usta" filmiyle temsil edilecek.
Türkçe konuşan ülkelerin katıldığı Türk Dünyası
Filmleri Festivali için filmin başrol oyuncusu Artık
Calliev'in de tstanbul'a gelmesi bekleniyor.
Vottaire'in şatosu satıldc
FERNEY-VOLTAIRE (AFP) - Ünlü Fransız
düşünûrü Voltaire'in , lsviçre sınınna yakın bir yerde
bulunan şatosu, 1847 yılından beri şatoyu elinde
bulunduran aile tarafından satışa sunuldu. Voltaire,
şatoyu 1759 yılında 65 yaşındayken satın almış, 1778
yılına kadar orada yaşamıştı. Voltaire'in, Candide'i ve
Felsefe Sözlüğü'nü yazdığı bu tarihi binaya 6 milyon
dolar değer biçiliyor.
Deniz YücehSergey Gavrilov
konseri yarın
Kültür Servisi - Deniz Yücel (viola) ve Sergey
Gavrilov (piano) yann saat 18.00'de Balmumcu Enka
Rönesans Galeri Bar'da bir konser verecekler. Halen
Istanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestrası'nda görev
yapan ve Istanbul Quartet'in viyolacısı olan Deniz
Yücel ile , Istanbul Devlet Opera ve Balesi
korrepetitörü olan Sergey Gavrilov, konserde. Bach'ın
"Sonata No 1" ve Veracini'nin "Sonata (E Minör)"
adlı yapitlannı seslendirecekler