Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 11 ŞUBAT1996PAZAR
12 DIZIYAZI
D i k t a r e j î m l e r i n i n e n k a r a n l ı ğ ı
IVashmgton 'ın, ülkesinin geçen on yıl boyunca
iran 'a yaptığı yoğun yardımları ciddi bir
biçimde tartışmaya başlaması için I979'da
Şah ın devrilmesi gerekmişti. Batılıların,
özellikle de Fransa 'nın 80 liyıllarda Saddam
Hüseyin 'e sağladıklan sartsız destegi
sorgulamaları için de Irak 'ın Kuveyt 7 işgali
beklenmişti. Şimdilerde ise yanıtlanması
gereken soru, Suudi ailesi ve rejiminin
"tartışılmasıntn " ne zaman başlayacağıdır.
Riycıd da elçilik yapan Fransız diplomatı Jean
MichelFoulquier'nin "KorunanDiktatöriük"
adlı kitabmda, bu komıda daha fazla
gecikmeden "alartn çanlannın " çalmması
Tehlikeliilişkiler
gereği vurgulanmaktadır. Yazara göre
"Bugünkü tutueuluk, ekonomik krizin
olumsuzluklarıyla birlikte sürerse, bu, ülkenin
geleceği açısından iyi değüdir." Şenlik sona
ermiştir, ama evin sahiplerinin durumu
kavradıkları kuşkuludur. Amerika, eğer
elinden geliyorsa Avrupa, bu ülkenin
yöneticilerini reform yapmaya ikna etmelidir.
Bir ülkede her şey kımıltısız duruyorsa, bu her
şeyin harckete geçebileceği anlamına gelir.
Peki dünyanın hemen heryerinde demokrasi
ve insan hakları savunuculuğıına sovunurken
iş Suudi Arabistan 'a gelince neden
susmaktadır? Jean-Michel Foulquier, bu
konuda "örtülü " bir anlaşmadan söz
etmektedir: Suudiler toprakları altındayatan
hazineyi Batı ilepaylaşmakta, Amerika ve-
Batı 'ya petrolünü "makûl" ücrete satma
güvencesi vermektedir. Bunun karşıhğında da
Amerika ve Batı dan savunma güvencesinin
yanı sıra "insan hakları" konusunda
"anlayış" beklemektedir. İran ve Irak 'ı,
"yalnız"bırakmayı hedefleyen bu "çifteset"
stratejisi, ABD 'yi Suudi petrolüne bağımlı
hale getirmiştir. Bu yüzden ne olursa olsun
saltanatı savunmaktan başka çaresi yoktur.
Buna karşılık Fransa ve Avrupa, bu konuda
bütünüyle aynı çizgide değildir. Biraz da bu
yüzden daha önceki yıllarda Suudilerin
ülkesiyle ilgili gerçeklerin kamuoyuna
yansımasını engellemekten vazgeçmiş
görünmektedir. A. G.
S.Arabistan'da saltanatınsonuALAİN GRESH
-w- ^r" amera, polislerindışındaki
m^r yüzlerden kaçınıyor. Siyah-
M£ beyaz görüntüler, titrek ve
m ^ k belirsiz. Sansürden çalınan
- A . . ^ L . eski mühürlerle damgala-
narak, gümrükçülerin gözünden kaçma-
sı sağlanmış. Filmin sunııcusu, "Bu,her
iiikeye aitolabilir'1
'diye üsteliyor. "Gene-
ral Pinochet'ninŞilTsindeyadaaskerie-
rin sultası alündaki Birmanya'da. Ama bu-
rada insanlar uzun beyaz gjysUer icinde-
ler. Başlannda da çoğunca, siyah renkte
ipek örgüler,damalı bezekler var. Kadın-
lara gelince, onlar yok!"
Islamın doğduğu ve yeryüzünün pet-
rol rezerv lerinin üçte birinin yeraldığı ya-
nmadada. Suudi Arabistan'dayız. Birmi-
litan. sadece bastınlan isyanlann boğul-
muş sesieri duyulabilen bu krallıkta, bir
gösteriyi ilk kez filme almayı başarmış-
tı. Tarih 10 Eylül 1994, vakit akşam. Ge-
ceyansı tutuklanmayı ya da düpedüz or-
tadan kaldınlmayı önlemek için başkent
Riyad'dan dönen Şeyh Salman Eİ Av-
dah'a yüzlerce arabadan oluşan bir kon-
voy eşlik ediyordu. Konvoy onu. krallı-
ğın kırsal kesimindeki Eİ Kasım bölge-
sinde yüzbın nüfuslu Burayda'ya kadar
izleyecekti. Ertesi gün Şeyh'in evi kuşa-
tıldı. Vali. yaşı 40'ın altında olan genç
şeyhten. eylemJennden vazgeçmesini is-
tiyordu. 13 eylüide kamera onu salt er-
keklerden oluşan bir kalabalığa seslenir-
ken gösteriyordu. Şeyhin hizaya gelme-
ye niyeti yoktu.
Muhtıracılann istekleri
Şeyh Salman Eİ Avdah, yasaklı şair
Abduliah Hamid £1 Hamklın "Konuş-
mayı yasakladüar" şiirini agzından dü-
şürmüyordu:
"Yazıyı yasakladtlur. konusmayı da/
Sus! Ve sürsün adaletsb olan/Dil kımıl-
darsa eğer, yanar/ bir kelebek gibi ates-
tel Çünkü düşünce çöplük olduf gizlenen
ve atılan çöplüğe/söz cürüm oldu/ Vay •
tartışmayı başlatana.."
Sonraki günün sabahında vali. şeyhle
çok sayıda taraftannın tutuklanıp, hapse
tıkılması sürecini başlatacaktı. Kamera.
uzun bir süre olayı duyup kente akın eden
göstericileri izledi. Çatışma, haftalarca,
özellikle cami çevrelerinde sürüp gitti. Bu-
rayda ayaklanmasından bir yıl geçmesi-
ne karşın Şeyh Eİ Avdah, bugün hâlâ de-
mir parmaklıklar arasında bulunuyor.
1992 Eylül'ünde 107 önde gelen şah-
siyet, krallığın en yüksek din adamı Ab-
dülaziz Bin Baz'a, kamuoyundan gizli
tutulan kırk beş sayfalık bir "muhnra"
vermişti. Kralın şahsı dogrudan hedef
alınmasa da. imzacılar, düpedüz devrim-
ci istekleröne sürüyorlardı: Yasalarönün-
de tam eşitlik, resmi görevlilerin sorum-
luluk taşımalan. ülke zenginliklerinin
dağılımının yeniden gözden geçirilmesi.
rüşvetin ortadan kaldınlması, ordunun
ve ulusal bagımsızlıgın güçlendirilmesi,
polisin yetkilerinin kısıtlanması..
Muhtıra, bu tür devrimci istemlenn
yanı sıra Islamın katı ilkelerinin izlerini
taşıyan bazı unsurlan da içeriyordu: Üni-
versitelerde Islami öğretimin güçlendi-
rilmesi, Batı öğretilerinin okutulmasına
son verilmesi. televizyonlara ve yaban-
cı kaynaklı programlanna sansür uvgu-
lanması vb..
Körfez Savaşı'nın yaralan
Otoriteleıi asıl endişelendiren. imza-
cılann ıstemlerinden çok. hangi bölgeye
mensup olduklanydı. Gerçekten de, im-
zacılann yüzde 72'si. Necd bölgesinde ya-
şıyordu. Yanya yakını da "din adamıy-
dı". Suudi Arabistan'da. başlangıçtan bu
yana. kabilesinin esası Necd'de olan Eİ
Suud ailesiyle katı ilkeci bir ögreti olan
Vahabiliğin kurucusu İbni Abdül Va-
hab'ın ailesindcn gelen "ulema" arasın-
dakı ittifak. iktidann temelini oluşturu-
yordu.
1950-60 yıllan arasında muhalif hare-
ketler, ilk kez dogrudan monarşiyi hedef
almaya başlayacaktı. Ancak rejim. her
defasında. Necd bölgesi halkını ve ule-
mayı yanına alarak, muhalif hareketleri
bastınnakta zorlanmıyordu. Oysa bugün
Suudi Arabistan'da şeriat yasalanna göre başı kesilereköldüriilen ve aralannda Türk vatandaşlannın da buiunduğu kur-
banlann sayısı 1995'in ilk üç avında 9O'ı geçmişti. Bu ortaçağ uvgulamalan, tüm dünyada biiyük tepkilere yol açmışb.
Umutsuz bir durum
HÜSEYİN BAŞ
A nımsanacagı gibi, Kral Fahd,
/\ geçen kasım ayında bir "bevin
^ T . rahatsızlığı" geçirmış. 1 Ocak
1996'da krallığın yönetimini üvey
kardeşi Velihat Prens Abdullah'a
Jugkmıştı. Kral Fahd'ın ılen yaşı ve
mmlık durumu nedeniyle kısa sürede
iyileşip yeniden görevine dönmesıne,
en azından şimdilik, uzak bir ihtimal
olarak bakılıyor. Bu açıdan
yaklaşıldığında. "geçici" görevin
u
kalıcı"lığa dönüşeceği ileri sürülüyor.
Ortadoğu uzmanlanna göre. Prens
Abduliah, "sade". "şatafat" sevmeyen.
geleneklere uygun yaşamı yeğleyen bir
kışilığe sahip. Aynca Körfez savaşı
sor.rası Kral Fahd'ı. 500 bin yabancı
askerin kutsal topraklara yerleşmeleri
konusunda "aceJeci" davranmakla
eleştirdifi de biliniyor. Ancak
Amerikalılara ve genel olarak Batı'ya
karşı "•mesafeü" olmasına karşm. Arap
dünyasına "yakınhğıyla'' tanınıyor.
Prens Abdullah'ın şatafattan uzak
kişiliğinin, kral ailesi ve yakın
çevresıyle devletin hesapsız
harcamalannı ne ölçüde frenleyeceği
bilinmiyor. Bilinen. ülke ekonomisinin
ağır sorunlannın kısa sürede
aşılmasının, toplumun daha çağdaş
düzeylere taşmması için gerekli
reformlar doğrultusunda "küçük" de
olsa bazı adımlar atılmasının pek kolay
olmadı|ı.
Bush'un yalanı
Daha da kötüsü, Le Monde yazarı
Alain Gresh'ın, "dikta rejimlerinin en
karanlığı''diye nıteledigi. Islamcı
kurallann ve arkaik yaşam bıçiminin
en katı şekliyle uygulandığı bir
monarşiyi bile "hafiP bulan ve bunu
silahlı eylemleriyle ortaya koyacak
ölçüde güçlü bir aşın tslamcı
muhalefetin varlığıdır. (*) Bu yüzden,
yukanda sözü edilen reformlann
yaşama geçirilmesi. aşın iyimser bir
olasılık olarak görünmektedir.
Amerika ve genel olarak Batı'ya
gelince, Alain Gresh'in de altını çizdiği
gibi, onların bu konuda yapabileceklen
pek bir şey yoktur. ABD Başkanı
George Bush, Körfez savaşı sırasında,
Amerika"nın, müttefiklerini de
peşinden sürükleyerek Irak'a
saldırmasının "asıl" nedeni olan "ucuz
ve makûl fiyata petrolgüvencesi"nı
dünya kamuoyunun gözünden
kaçırmak için "irili ufakh despot
rejimleri" kastederek. "Sa\aş sonrası
ardk bölgede hiçbir şey esktsi gibi
olmayacak, buralara da demokrasi
getecek" dıyordu. Bugün herkes biliyor
kı, "oralara'demokrasının "d"sı bıîe
gelmemıştır. Amenka ve Batfnın
bölge ülkeîerine bakışının dünden
farklı olmadıgına, "beklcntilerinin de"
degişmedigine bakılırsa gelmesi
olasılığı yoktur. Tam tersine, Amenka
ve Batı'nın despot rejimlere
bagımlılığını. Irak ve Iran'a "çjfte set"
stratejileri nedeniyle bölgede
konuşlandrrdıklan yüz binlerce asker
vc üsler. tıpkı ülkemizdeki ünlü
"çekiç" güç gibi arttırmıştır. Bu yeni
durum, Amenka ve Batı'nın, bölgede
insan haklannı en açık, en sert ve en
kaba biçimde sıstematik olarak ayaklar
altına alan despot rejimler karşısındaki
art düşünceli suskunluğunun daha da
artacagı anlamına gelmektedir.
Neresınden bakılırsa bakılsın, umutsuz
bir durum!
(*) Aşırı dinci gruplar, geçen 13
kasımda Amerikan danışmanlanmn
karargâhına saldırarak 5 'i Amerikalı
7 kiiiyi öldürmüflerdi
Suudi Arabistan Krab Fahd
en güçlü muhalefet, katı ilkeli Islami sa-
vunan ulemadan ve onlara destek veren
Necd halkından geliyordu. 3 Mayıs
1994'te 6 aydın ve din adamı. o güne ka-
dar benzeri göriilmeyen bir biçimde dog-
rudan Kral Fahd'ı hedef alan bir muhtı-
ra yayırrüadılar. Ingilizce ba^ harfleriyle
CDLR olan komitenin üyeleri, eylemle-
rinin toplumu kargaşaya iten yozlaşma-
yı durdurmayı amaçladıgını belirtiyor,
şiddet yerine dengeli ve ılımlı bir re'for-
mist egilimı tek çözüm olarak öne sürü-
yorlardı. Muhtıracılargörev lerinden alın-
dılar. Sorgulanıp, halkın gözleri önünde
tutukJandılar. Birkaç ay sonra, komitenin
sözcüsü Muhammed Eİ Masrai, gızlice
Yemen sınınndan geçip, siyasal mülteci
olarak Ingiltere'ye kaçmayı başaracaktı.
Londra'nın kuzeyindeki üç katlı bir bi-
nada. komitenin sözcüsü fizik profesö-
rü Eİ Masrai, gece gündüz, ülkesinin du-
rumu, kraliyet ailesinin skandallan hak-
kında tüm dünyaya bilgi akışı sağlayan
bir haber merkezi olarak çalışmaktadır:
"Suudi Arabistan'da eğitim düzeyi hayli
yüksek. Okuma vazması olmayanlann
oranu Mısır'ın altında, yüzde 35. Her ev-
de en az bir okuma yazma bilen var. Her-
kes radyoya sahip. Yabancı yayınlar sü-
rekli izieniyor. Çanak antenlerin sayısı,
100 binle 600 bin arasında sanıhvor. Kör-
fez Savaşı, toplumu derinden yaraiamış.
İslamın kutsal topraklannda 500 bin ya-
bancı askerin varhğı, miharlarcadolaryu-
tan yüksek teknoloji ürünü silah satın
alınmasma karşm, krallığın ülkeyi savun-
\eliaht Prens Abduliah bin Aziz
mayı başaramaması, lrak'ın müttet'ıkler
tarafindan sistematik biçimde harabeye
çevrilmesi. bazen işi düpedüz yabancı
düşmanlığına kadar götüren aşın dinci,
aşın milliyetçi halkın kalasında bazı so-
ru işaretierinin oluşmasına yol açmıştır."
1993 sonlannda The Fınancial Times,
İngiltere ve Batı'nın iş cevrelerinin Su-
udi Arabistan'a bakışını şu sözcüklerle
Cellatlarve baskıcılar
G
üvenilebilirraporlann doğruladı-
gı gibi. Suudi otoriteleri, Suudi
ya da yabancı tutuklulara siste-
matik biçimde kötü muamele, giderek
işkence yapmavı sürdürmektedirler.
Amerikan Dışişleri Bakanlıgı'nın in-
san haklanyla ilgili olarak her yıl yayım-
ladığı rapor. bu kez nasılsa, "dost Suudi
ArabistanT
'da olup bitenleri göz ardı et-
memiştir. (1)
Rapora göre, "özgür düşünce" bu ül-
kede bütünüyle yasaklanmıştır. Üniver-
sitelerde akademik özgürlük son derece-
de kısıtlıdır. Freud ve Mars'ın gelişme
teorileri, Batı müziği ve felsefesi öğre-
timden dışlanmıştır. Halka açık mekân-
larda -folklor hariç- sinema ve tiyatro
gösterilerine izin verilmemektedir.
Mısırlı doktor Muhammed Kemal'in,
dünya basmında bü^k yankı yapan iç pa-
ralav ıci ovkü.sü. belleklerde kazılıdır. Ta-
lihsiz doktor, biraz para yapmak ama-
cıyla Kassem bölgesine çalışmaya gitmiş-
ti. Bir gün 7 yaşındaki oğlu, okul müdü-
rünün tecavüzüne ugramıştı. Doktor. iş-
kence kanıtlannı saptayıp olayı otorite-
lere şikâyet etmekte gecikmeyecekti.
Ama hapse tıkılan kendisi olmuştu. Ay-
larca hapis yattıktan sonra Mısır Cum-
hurbaşkanı Hüsnü Mübarek'in kral nez-
dindeki girişimi sonucu bagışlanıp sınır
dışı edilmeden önce, okul müdürü, ög-
renciler ve halkın önünde seksen kırbaç
vurularak cezalandınldı.
Kral ailesi yasalann üstünde
Buolay. Londra'daki Suudi rejimi kar-
şıtlan tarafindan birbildiriyle kınandı. Bil-
diri, Suudi Arabistan'daadaletin, kral ai-
lesinin baskısı altında bulunduğunu açık-
lıyor. rejimin dogru oldugunu iddia etti-
gi cezalann sadece güçsüzlcre uygulan-
dıgını öne sürüyordu. Çok sayıda pren-
sin işledikleri cinayet, tecavüz, kurban-
lann şikâyetlerini geri almalanyla ört-
bas edilmişti. Amerika Dışişleri Bakan-
lıgi raporu, kral ailesi ve nüfuzlu ailele-
rin sıradan yurttaşlara uygulanan yasa-
lara tabi olmadıkJanndan söz ediyordu.
Yargıçlann bunlan mahkeme önüne çı-
karmaya ne yetkileri ne de güçleri vardı.
15 Mayıs 1993'teyayımlanan Ulusla-
rarası Af Örgütü raporuna göre. 15 Ma-
yıs 1992-15 Mayıs 1993 arasında. 105 in-
san kılıçlaöldürülmüştü. Burakam, 1995
yılının ilk üç ayında aralannda Türk va-
tandaşlannın da bulundugu yeni kurban-
larn eklenmesiyle 9O'ı geçmişti.
Medyayi susturmanm yolu
Suudi rejimi. bu ortaçağ uygulamala-
nnı, içte büyük baskılan. dışta da petro-
dolarlannı konuşturarak gözden saklama-
ya çalışıyordu. 1994 yılında Suudi reji-
mi. uluslararası ve bölgesel bazı medya-
lan satın almıştı. UPİ Haber Ajansı,kral-
lık ailesi ve yakın ortaklannın eline geç-
miştir. Ortadoğu'nun önemli gazetele-
rinden Eİ Hayat. Londra'da uydu aracı-
lığıyla yayın yapan MBC telev izyonu da
Suudilerin denetimindedir. Bunlara Mon-
te Carlo ' Ortadoğu radyosunu. Arab Net-
vvork of America'yı (ANA) da eklemek
gerekmektedir. BBC, Arap dillerinde bir
telev izyon yayinı için kral ailesinin bir üye-
sinden finans desteği almıştır. Son ola-
rak geçen 20 temmuzda, medya impara-
toru Silvio Berlusconi'ye ait Fininvest
grubunun yüzde4.1 hissesi, Suudi Pren-
si Eİ \alid Bin Talal'a satılmıştır.
A.G
(11 Saıtdi Arahia Human Riçht Pratics,
1994 ABD Dışiıleri Bakanhğı. Şuhat
1995.
özetliyordu: "Suudi Arabistan, kısa sü-
re, zengin bir ülke olmuştu."
O günden bu yana da Dünya Bankası
tarafindan, "orta geiirii bir ülke'" olarak
tanımlanmaktadır. Bu pek iç açıcı olma-
yan değerlendirme, çok geçmeden Ulus-
lararası Para Fonu (IMF) tarafindan da
doğrulanacaktı: Yapısal reformlann yok-
luğunda, cari açık artmaya devam ede-
cek ve hukümetin borcu 1998'de gayri sa-
fı ulusal gelirin yüzde 77'sine ulaşacak-
tır. Uluslararası Para Fonu, bu durumda
yapılması gerekenleri şöyle sıralıyordu:
"İiretûne dönük oimayan harcamalann
yeniden düzenlenmesi, petrol dışındaki
gelir oianaklannı arttıracak ek önlemle-
rin alınmasL_"
1995 yılının ilk yansında durum. az da
olsa iyileşme yoluna girmişti. Siyah al-
tın üretiminin, ilk dört ayda günde 8.17
milyon varil düzeyinde kalması sağlan-
mıştı. Petrolün fiyatı da, geçen yıla gö-
re yüzde 20 artmıştı. Böylece borçlann
hiç değilse faizleri ödenebilmişti. Oysa
bu iyileşme bütünüyle petrol kurlann-
dan kaynaklanıyordu. Zira petrol, top-
lam ihracatın yüzde 90'ını kapsıyordu.
Irak'ın kısmi de olsa piyasaya girme ola-
sılığı, krallığın finans durumunu olum-
suz yönde etkileyebilecekti. Bu ise. Was-
hington ve Riyad'ın, Saddam'a uygula-
nan cezai önlemlerin kaldınlmasına ne-
den inatla karşı çıktıgını ortaya koyuyor-
du.
Pahalı savaş oyuncaklan
Ancak bütçesinin üçte birini orduya
ve güvenlige harcayan bir ülkede finan-
sal istikrar nasıl gerçekleştirilebilirdi?
Silah satışlannın daraldığı bir dönemde
ABD ve Fransa'nın ısrarlı baskılannın da
etkisiyle krallık, son Körfez Savaşf nda
pek ışc yaramadıklan görülen pahalı sa-
vaş oyuncaklannı satın almak zorunda bı-
rakılmıştı. O kadar ki. Suudi Arabis-
tan'daki savaş uçaklannın sayısı, onlan
kullanabilecek nitelikteki pilot sayısının
üzerindeydi. Kral_ailesi her köntratlan'"
yüzde 30-40 dolayında komisyon almak-
tadır. Riyad'da elçilik yapan Jean-Mkr-
hel Foulquier'nin yazdıklanna bakılın>a,
Savünma Bakanı Prens Sultan, otuz yıl-
dan bu yana silah alımlanyla ilgili fon-
lan ve silah alım kontratlannı tek başı-
na yönetmektedir. Kuveyt knzi süresin-
ce ortak kuvvetlerin kumandanlığını üst-
lenen oğlu Halid ise, kısa sürede 3 mil-
yar dolar gibi büyük bir servete sahip ol-
mayı basarmıştır. Kitaplan krallıkta ya-
sak olan Jean-Paul Marat, Suudi olayı-
nı incelerken şu yargıya varmaktadır:
"Prensler, mutlak iktidan ellerine ge-
çirdiklerinde, kamu kuruluşlannda söz
konusu olan artık kamunun mallan de-
gil prensin otoritesi. tacın onuru. guru-
ru, kaprisleridir. O andan rtibartn, prens-
ler dcvlete, babalanndan kalma miras
olarak bakar, kendere gönJünce vergi sa-
lar, kamu hazinesini şahsi gelir kaynağı
olarak görür. tebasını haraç mezat satar,
ulusun tüm gücünü sahiplcnir."
Fahd'ın göz kamaştıran serveti
Binbir "arpalık" 5 bin prens ve pren-
sesin doyumsuz iştahlannı karşılamak
için seferberdir. Jean-Michel Foulqu-
ier'in yazdıklanna göre, Fahd'ın serveti
-o tarihte- 20 milyardolann üzerinde bu-
lunuyordu. Kral. Arabistan'da aralannda
Rıyadciaki muhteşem Eİ Yamamah da
olmak üzere 12 saraya sahiptır. Körfez Sa-
vaşı'ndan sonra yaptırdığı bir NBC sığı-
nağı (nükleer, bakteriyolojik ve kimya-
sal silahlara karşı korunmalı). milyarlar-
ca dolara mal olmuştur. Sadece birinin de-
ğeri yüz milyon doların üzerinde olan
lüks yatlann sahibidir. Cannes, Cenevre
ve Marbella'daki saraylar. Yvelines'deki
malikâne ve Cidde açıklannda karaya
özel otoyolla bağlı yapay ada, bunlara
dahil değildir.Bu tehlikeli durumlarkar-
şısında kral. kamuoyunu ve Batılılan "İs-
lamcı tehdit umacısı'' ile korkutarak, "uy-
garlığın (!)" korunmasinda kendisinin
vazgeçilmezliği görüntüsünü v ermekte-
dir. Suudi ülkesinin güçlüleri, Montesqu-
ieu'nün ünlü uyansına kulaklannı iyice
tıkamış görünmektedirler: "Nehirlerde-
nize kanşmak için koşarlar, monarşiler
despotizm içinde yok olup gitmt k için!"
Resmi açıdan bakıldığında, "iktidar"
sırasında sorun görünmüyor. Bugün 75
yaşında olan Kral Fahd öldüğünde, yeri-
ne üvey kardeşi ve ulusal muhafızlann
kumandanı 73 yaşındaki Prens Abduliah
geçecek. Üçüncü sırada ordu kumanda-
nı 72 yaşındaki Prens Sultan yer alıyor.
Ama Prens Abduliah ile "Yediler" diye
adlandınlan "Sudeyriler" -monarşinin
kurucusu Abdülaziz İbni Suud'un aynı
anadan doğan yedi oğlu. Kral Fahd, Sul-
tan. tçişleri Bakanı Nayef ve Riyad vali-
si Salman- arasında kişisel ve siyasal
gizli bir rekabetin varlığı kimsenin sak-
lısı değil. Amerikalılara karşı dahadirenç-
li tanınan Prens Abduliah, uzun süren
bir tereddütten sonra, Amerikan icazeti-
ni sağlamışa benziyor.
Monarşinin sonunu. iç çekişmelerden
çok, yöneticilerin "yaşhJık durumlan-
nın"riski hızlandıracaktır. Petrodolarla-
nn pınl pınl parlattığı cephesinin ardın-
da EI Suud'un Evi. şimdiden onu yıkma-
ya yeminli güçlerin saldınsı altında gö-
rünüyor.
* Fen de raögue en Arabia Saodite Le
Monde Diplomatique. sayı: 497, Aoûl 95.
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Almanya'da Kadınlarımız,
Kızlanmız...Düsseldorf Havaalanı'nda, Antalya'da Prof. Hasan
Yaygın'ın getirip verdiği "su kefiri" ile mayasını unuttum.
Havaalanının tam çıkış yerinde. ayakyoluna gıdeyim de-
dim. Beş on dakika sonra geldiğimde, Ali Sirmen'le, bı-
ze yardımcı olan arkadaş, çantaları arabaya koymuşlar;
binip Essen'e gıdeceğiz. Essen'e vardık kı Hasan Yay-
gın'ın su kefiri de mayası da yok. HDF Başkanı Ahmet
iyidiıii:
- Merak etmeyin, dedi, ben havaalanını arar, sizin tor-
bayı soranm. Üzerinde adınız var mıydı?
- Hayır, ancak üzennde "Kültür Bakanhğı" yazan birtor-
ba! Ali Sırmen:
- Ona çoktan polis el koymuş, incelemeye başlamıştır;
sız onu polisten sonın! dıye dalgasını geçıyordu.
Su kefiri, süt kefirinden başka bir şey. Bunu Fransız-
larla, Almanlar kullanıyorlar. lleride bir gün anlatınm. Uğur
Mumcu günlerinde konuşurken, usum takılmıyor değil-
di havaalanında kalan kefıre.
Böyle bir olay, yine havaalanında, bizım Türklerden bi-
rinin başından geçmiş. Havaalanında, görevlilergümrük-
te ince eleyıp sık dokurlarken, bir torbada gördüklerı to-
za benzer, renkli bir maddeyi yolcuya sormuşlar
-Bune?
- Tarhana! demış adam. Görevli huylanmış, bunun bir
toz uyuşturucu olmasından kuşkulanmış!
- Tartıana, diyen yolcu bir parmak alıp ağzına götür-
müş, "Bak tartıana bu, biz bunu yenz!" Boyuna parmak-
la, bir ara avuçla yemeye başlamış...
Bir yandan da:
- Al, bak sen de yiyebilirsin! diyormuş. Gümrükçü, tor-
bayı yolcunun elinden almış; adam neredeyse uyuşturu-
cuyu yiye yıye bitırecek!
Yolcunun torbasına el koymuşlar, incelemeye gönder-
mişler. Bir süre geçtikten sonra aşağı yukarı şöyle yanıt
gelmiş:
"Yoğurt ağıriıklı, besin maddesı."
Essen'de Türkiye Araştırmalar Merkezi Başkanı Prof.
Faruk Şen, -biz ayrıldıktan sonra sayrılanmış. saynevine
kaldırılmış- kuruluşlarının çalışmaları ile ilgili bazı kıtaplar
vermişti. Bunlardan biri. Ferah Zarif, Andreas Goldberg
ile Yasemin Karakaşoğlu nun birlikte hazırladıkları "Ikı-
binlı Yıllarda Almanya'da Türkler" kıtabıydı. Kitabın bir
yerinde şöyle denıyordu:
"Almanlann 1961'de Türk ışçilenne gereksınimleri var-
dı ve gelecek yüzyılın başında yıne olacak, ancak işçi ola-
rak değil. Zaıen Türkler bunu artık sağlayamazlar. Onlar
çoktandır 'mavi yakalı' mesleklerde çahşmıyoriar. Diğer
göçmenler, bu türden tehlikeli ve düşuk ücretli meslekler
ile meşgul olmak zorundadıhar. Türkler kendi orta sınıfla-
nnı kurmuşlardır. Aynı zamanda çoktandıryapı sektörün-
de de yerieşık hale gelmışlerdir. 2030 yılına kadar Türk-
ler, sayılan 300-500 bin arasında değışen yapı tasarrufsöz-
leşmelen ımzalamış ve 8.5 ile 18 milyar DM arasında bir
tasarrvfsağlamış olacaklardır. Inşaat sektörü önumüzde-
ki bin yılın başlangıcında bir patlama gerçekleştırecektir.
Ikınci nesil artık meslekl özendirme tedbırlerınden yarar-
lanmış ve şirket içı yükselmeyı başarmıştır. Ikınci neslın bü-
yük bir bölümü ile üçüncü neslın tamamına yakını, kendi
anne babalannın da geçtıklen ve artık yabancılık çekme-
dikleriAlman eğitim sisteminden başanyla geçmıştir. Tün\-
lere ait uzman bilgısayar mağazalan. danışmanlık şihcet-
leriya da metal işleme tesıslen artık olağan ve sıradan ha-
legelmektedir. Olağan bir şekılde 42.000'den fazla Gymna-
slum (lise) mezunu Tün\ öğrencı, Alman sınıf arkadaşla-
nyla beraber üniversitelere gıtmektedır. Birçok Alman aı-
le Türklerile komşu olduğunda, bıriikte yaşamak daha ko-
lay hale gelecektir. O zamana kadar en az 330.000 Turk,
Alman vatandaşlığına geçecektır..."
Araştırmada, 1992 yılında Almanya'da 1.023.833 erkek
831.112 kadın olmak üzere toplam 1,854.945 Tütfcür» ya-
şadığı saptanmıştır. Bu sayı 2030 yılın^a 1.681.194 er-
kek 1.557.372 kadın olmak üzere toplam 3.238.566 ola-
rak tahmin edilmektedir. Almanya'da nüfus, nüfus plan-
laması nedeniyle giderek azalacaktır. Bundan Türkler de
etkileneceklerdır.
Araştırmalarda nedense "domuz eti yiyen Tün\ler" ko-
nusuna değınilmediğı gıbı. Almanya'daki Türk kadınlan ile
ilgili ayrıntılı bir çalışma pek yoktur. Örneğın, Almanlarla
evli Türk kadınlarının durumu gıbı.
Birkaç yıl önce, Almanya'da sürgün yıllan sırasında
Oya Baydar anlatmıştı. Kocası ışe gıttığı zaman kendine
bir arkadaş bulan kadının serüvenı korkunçtu. Koca du-
rumu öğrenınce, kadına:
- Söyle, kulağını mı, bumunu mu keseyim? diye sormuş,
kadın da:
- Burnumu kesme, kulağtmı kes! demişti. Kulağı kesı-
lirse, saçlarıyla kulağını örteceğını mı düşünmüştü?
Şimdi, Türkiye'de olan Oya Baydar'a yeniden sordum:
- Şimdi durum nedir?
- Oyle şeylerher zaman oluyor. Şimdi, onlann içinde de-
ğilim. Ama kesinlikle vardır. Ama o, istısnai (aynksı) olay-
dı...
- Şimdi Almanya'da Türk kadınlarında gelişme var mı?
- Genç kuşakta kesinlikle var. Yani, orda doğmuş ya da
orda büyümüş, küçük yaşta gelıp orda büyümüş olanlar-
da var. Iki türiü gelişme var: Binncısı daha bir bağımsız-
lar, daha bir o topluma yakınlar. Işte. baştannı bağlayıp otur-
ma daha az. Bu biryönü; bırde tutuculukta da çok geliş-
me var; onu ikiyönlü görmek gerek. Bir yandan o, bir yan-
dan da kimliğini koruma adı altında, ailelenn falan baskı-
sıyla tutuculukta da gelişme var. Yani dinci kanat, dınci
kesim, gelenekçi aileler falan. Ama, şöyle düşünmek ge-
rek: Benim tanıdığım kadanyla bir kuşak var kı, şu anda
yaşlan 25 dolayında olanlar, bunlar daha bağımsız, daha
uyumlu o topluma, ne bileyım erkek karşısmda daha ra-
hat, daha bir kendi özgühüklenne, seçme haklanna sahip
falan. Benim kon\um, daha da küçüklerde; dinci akımla-
rın yükseldiğî döneme rastlayan, bugün 10-12 yaşlannda
olanlann sonu ne olacak? O bir sorun. Ama, bana sorar-
sanız, öbür yönünde, genel anlamda bir rahatlama var
kadınlaraçısından dıye düşünüyorum...
B U L M A C A SEDAT YAŞAYAH
1
2
3
4
1 2 3 4 5 6 7SOLDAN SAĞA:
1/ Kadın üzerinde
tambiregemenlik
hakkına sahip ol-
duğuna inanan er-
kek... Kutsal bir
güce, birdilegi ye-
rine getirmesi için
yapılan vaat. 2/
Halk edebiyatında
uyağaverilanad...
Gemının rüzgâral-
mayan yanı. 3/Da-
ha çok Karadeniz
yöresınde giyılen
bırçeşityemenı...
Küçük magara. 4/ Maksı-
mum... Sıkıntı verme, üzme.
5/ Keman gibi omuza dayana-
rak çalınan vaylı çalgı. 6/ ls-
yankâr... Toprağa açılmış ya
da ağaca oyulmuş delıklere
tohumlar yerleştirmeye ya da
tohumlar almaya dayanan Af-
rikaoyunu. 7/Numaranınkı-
sayazılışı... Bazı salgı hücre-
lerinin, salgı kanalına açılan
uzantısı. 8/Güzel koku... Kı-
mi hayvanlann ensesinde bu-
lunan uzun kıllar. 9/Sıvas'ın bir ilçesi.. "Şalvan şaltak Os-
manlı Eyeri kaltak Osmanlı 'de yok biçende yok /
Yiyende ortak Osmanlı" (Mani).
YUKARIDANAŞAĞrYA: 1/tskambildebirrenk... Ekinbi-
çildikten sonra sürülmemış tarla. 2/ Kuru soğuk... "üygun
durum" anlamında argo sözcük. 3/Çok iğneîi olta... Şarkı,
rürkü. 4/Afrıka'da yetışen ve parlak kerestesi mobılyacılık-
ta kullanılan bir ağaç... Mesafe. 5/Gıysı. 6/Bırtürkalın ve
kaba kumaş... Bulaşık yıkanan musluk teknesı. II Bir nota...
Düzenli olarak ekim yapılan arazı. 8/ Gücü bir işe yetmez
olan... Suakan musluksuzboru. 9/Güzel çıçeklibırsüsbıt-
kısı... Saglıklı.