25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 ŞUBAT1996PAZAR 12 DIZIYAZI D i k t a r e j î m l e r i n i n e n k a r a n l ı ğ ı IVashmgton 'ın, ülkesinin geçen on yıl boyunca iran 'a yaptığı yoğun yardımları ciddi bir biçimde tartışmaya başlaması için I979'da Şah ın devrilmesi gerekmişti. Batılıların, özellikle de Fransa 'nın 80 liyıllarda Saddam Hüseyin 'e sağladıklan sartsız destegi sorgulamaları için de Irak 'ın Kuveyt 7 işgali beklenmişti. Şimdilerde ise yanıtlanması gereken soru, Suudi ailesi ve rejiminin "tartışılmasıntn " ne zaman başlayacağıdır. Riycıd da elçilik yapan Fransız diplomatı Jean MichelFoulquier'nin "KorunanDiktatöriük" adlı kitabmda, bu komıda daha fazla gecikmeden "alartn çanlannın " çalmması Tehlikeliilişkiler gereği vurgulanmaktadır. Yazara göre "Bugünkü tutueuluk, ekonomik krizin olumsuzluklarıyla birlikte sürerse, bu, ülkenin geleceği açısından iyi değüdir." Şenlik sona ermiştir, ama evin sahiplerinin durumu kavradıkları kuşkuludur. Amerika, eğer elinden geliyorsa Avrupa, bu ülkenin yöneticilerini reform yapmaya ikna etmelidir. Bir ülkede her şey kımıltısız duruyorsa, bu her şeyin harckete geçebileceği anlamına gelir. Peki dünyanın hemen heryerinde demokrasi ve insan hakları savunuculuğıına sovunurken iş Suudi Arabistan 'a gelince neden susmaktadır? Jean-Michel Foulquier, bu konuda "örtülü " bir anlaşmadan söz etmektedir: Suudiler toprakları altındayatan hazineyi Batı ilepaylaşmakta, Amerika ve- Batı 'ya petrolünü "makûl" ücrete satma güvencesi vermektedir. Bunun karşıhğında da Amerika ve Batı dan savunma güvencesinin yanı sıra "insan hakları" konusunda "anlayış" beklemektedir. İran ve Irak 'ı, "yalnız"bırakmayı hedefleyen bu "çifteset" stratejisi, ABD 'yi Suudi petrolüne bağımlı hale getirmiştir. Bu yüzden ne olursa olsun saltanatı savunmaktan başka çaresi yoktur. Buna karşılık Fransa ve Avrupa, bu konuda bütünüyle aynı çizgide değildir. Biraz da bu yüzden daha önceki yıllarda Suudilerin ülkesiyle ilgili gerçeklerin kamuoyuna yansımasını engellemekten vazgeçmiş görünmektedir. A. G. S.Arabistan'da saltanatınsonuALAİN GRESH -w- ^r" amera, polislerindışındaki m^r yüzlerden kaçınıyor. Siyah- M£ beyaz görüntüler, titrek ve m ^ k belirsiz. Sansürden çalınan - A . . ^ L . eski mühürlerle damgala- narak, gümrükçülerin gözünden kaçma- sı sağlanmış. Filmin sunııcusu, "Bu,her iiikeye aitolabilir'1 'diye üsteliyor. "Gene- ral Pinochet'ninŞilTsindeyadaaskerie- rin sultası alündaki Birmanya'da. Ama bu- rada insanlar uzun beyaz gjysUer icinde- ler. Başlannda da çoğunca, siyah renkte ipek örgüler,damalı bezekler var. Kadın- lara gelince, onlar yok!" Islamın doğduğu ve yeryüzünün pet- rol rezerv lerinin üçte birinin yeraldığı ya- nmadada. Suudi Arabistan'dayız. Birmi- litan. sadece bastınlan isyanlann boğul- muş sesieri duyulabilen bu krallıkta, bir gösteriyi ilk kez filme almayı başarmış- tı. Tarih 10 Eylül 1994, vakit akşam. Ge- ceyansı tutuklanmayı ya da düpedüz or- tadan kaldınlmayı önlemek için başkent Riyad'dan dönen Şeyh Salman Eİ Av- dah'a yüzlerce arabadan oluşan bir kon- voy eşlik ediyordu. Konvoy onu. krallı- ğın kırsal kesimindeki Eİ Kasım bölge- sinde yüzbın nüfuslu Burayda'ya kadar izleyecekti. Ertesi gün Şeyh'in evi kuşa- tıldı. Vali. yaşı 40'ın altında olan genç şeyhten. eylemJennden vazgeçmesini is- tiyordu. 13 eylüide kamera onu salt er- keklerden oluşan bir kalabalığa seslenir- ken gösteriyordu. Şeyhin hizaya gelme- ye niyeti yoktu. Muhtıracılann istekleri Şeyh Salman Eİ Avdah, yasaklı şair Abduliah Hamid £1 Hamklın "Konuş- mayı yasakladüar" şiirini agzından dü- şürmüyordu: "Yazıyı yasakladtlur. konusmayı da/ Sus! Ve sürsün adaletsb olan/Dil kımıl- darsa eğer, yanar/ bir kelebek gibi ates- tel Çünkü düşünce çöplük olduf gizlenen ve atılan çöplüğe/söz cürüm oldu/ Vay • tartışmayı başlatana.." Sonraki günün sabahında vali. şeyhle çok sayıda taraftannın tutuklanıp, hapse tıkılması sürecini başlatacaktı. Kamera. uzun bir süre olayı duyup kente akın eden göstericileri izledi. Çatışma, haftalarca, özellikle cami çevrelerinde sürüp gitti. Bu- rayda ayaklanmasından bir yıl geçmesi- ne karşın Şeyh Eİ Avdah, bugün hâlâ de- mir parmaklıklar arasında bulunuyor. 1992 Eylül'ünde 107 önde gelen şah- siyet, krallığın en yüksek din adamı Ab- dülaziz Bin Baz'a, kamuoyundan gizli tutulan kırk beş sayfalık bir "muhnra" vermişti. Kralın şahsı dogrudan hedef alınmasa da. imzacılar, düpedüz devrim- ci istekleröne sürüyorlardı: Yasalarönün- de tam eşitlik, resmi görevlilerin sorum- luluk taşımalan. ülke zenginliklerinin dağılımının yeniden gözden geçirilmesi. rüşvetin ortadan kaldınlması, ordunun ve ulusal bagımsızlıgın güçlendirilmesi, polisin yetkilerinin kısıtlanması.. Muhtıra, bu tür devrimci istemlenn yanı sıra Islamın katı ilkelerinin izlerini taşıyan bazı unsurlan da içeriyordu: Üni- versitelerde Islami öğretimin güçlendi- rilmesi, Batı öğretilerinin okutulmasına son verilmesi. televizyonlara ve yaban- cı kaynaklı programlanna sansür uvgu- lanması vb.. Körfez Savaşı'nın yaralan Otoriteleıi asıl endişelendiren. imza- cılann ıstemlerinden çok. hangi bölgeye mensup olduklanydı. Gerçekten de, im- zacılann yüzde 72'si. Necd bölgesinde ya- şıyordu. Yanya yakını da "din adamıy- dı". Suudi Arabistan'da. başlangıçtan bu yana. kabilesinin esası Necd'de olan Eİ Suud ailesiyle katı ilkeci bir ögreti olan Vahabiliğin kurucusu İbni Abdül Va- hab'ın ailesindcn gelen "ulema" arasın- dakı ittifak. iktidann temelini oluşturu- yordu. 1950-60 yıllan arasında muhalif hare- ketler, ilk kez dogrudan monarşiyi hedef almaya başlayacaktı. Ancak rejim. her defasında. Necd bölgesi halkını ve ule- mayı yanına alarak, muhalif hareketleri bastınnakta zorlanmıyordu. Oysa bugün Suudi Arabistan'da şeriat yasalanna göre başı kesilereköldüriilen ve aralannda Türk vatandaşlannın da buiunduğu kur- banlann sayısı 1995'in ilk üç avında 9O'ı geçmişti. Bu ortaçağ uvgulamalan, tüm dünyada biiyük tepkilere yol açmışb. Umutsuz bir durum HÜSEYİN BAŞ A nımsanacagı gibi, Kral Fahd, /\ geçen kasım ayında bir "bevin ^ T . rahatsızlığı" geçirmış. 1 Ocak 1996'da krallığın yönetimini üvey kardeşi Velihat Prens Abdullah'a Jugkmıştı. Kral Fahd'ın ılen yaşı ve mmlık durumu nedeniyle kısa sürede iyileşip yeniden görevine dönmesıne, en azından şimdilik, uzak bir ihtimal olarak bakılıyor. Bu açıdan yaklaşıldığında. "geçici" görevin u kalıcı"lığa dönüşeceği ileri sürülüyor. Ortadoğu uzmanlanna göre. Prens Abduliah, "sade". "şatafat" sevmeyen. geleneklere uygun yaşamı yeğleyen bir kışilığe sahip. Aynca Körfez savaşı sor.rası Kral Fahd'ı. 500 bin yabancı askerin kutsal topraklara yerleşmeleri konusunda "aceJeci" davranmakla eleştirdifi de biliniyor. Ancak Amerikalılara ve genel olarak Batı'ya karşı "•mesafeü" olmasına karşm. Arap dünyasına "yakınhğıyla'' tanınıyor. Prens Abdullah'ın şatafattan uzak kişiliğinin, kral ailesi ve yakın çevresıyle devletin hesapsız harcamalannı ne ölçüde frenleyeceği bilinmiyor. Bilinen. ülke ekonomisinin ağır sorunlannın kısa sürede aşılmasının, toplumun daha çağdaş düzeylere taşmması için gerekli reformlar doğrultusunda "küçük" de olsa bazı adımlar atılmasının pek kolay olmadı|ı. Bush'un yalanı Daha da kötüsü, Le Monde yazarı Alain Gresh'ın, "dikta rejimlerinin en karanlığı''diye nıteledigi. Islamcı kurallann ve arkaik yaşam bıçiminin en katı şekliyle uygulandığı bir monarşiyi bile "hafiP bulan ve bunu silahlı eylemleriyle ortaya koyacak ölçüde güçlü bir aşın tslamcı muhalefetin varlığıdır. (*) Bu yüzden, yukanda sözü edilen reformlann yaşama geçirilmesi. aşın iyimser bir olasılık olarak görünmektedir. Amerika ve genel olarak Batı'ya gelince, Alain Gresh'in de altını çizdiği gibi, onların bu konuda yapabileceklen pek bir şey yoktur. ABD Başkanı George Bush, Körfez savaşı sırasında, Amerika"nın, müttefiklerini de peşinden sürükleyerek Irak'a saldırmasının "asıl" nedeni olan "ucuz ve makûl fiyata petrolgüvencesi"nı dünya kamuoyunun gözünden kaçırmak için "irili ufakh despot rejimleri" kastederek. "Sa\aş sonrası ardk bölgede hiçbir şey esktsi gibi olmayacak, buralara da demokrasi getecek" dıyordu. Bugün herkes biliyor kı, "oralara'demokrasının "d"sı bıîe gelmemıştır. Amenka ve Batfnın bölge ülkeîerine bakışının dünden farklı olmadıgına, "beklcntilerinin de" degişmedigine bakılırsa gelmesi olasılığı yoktur. Tam tersine, Amenka ve Batı'nın despot rejimlere bagımlılığını. Irak ve Iran'a "çjfte set" stratejileri nedeniyle bölgede konuşlandrrdıklan yüz binlerce asker vc üsler. tıpkı ülkemizdeki ünlü "çekiç" güç gibi arttırmıştır. Bu yeni durum, Amenka ve Batı'nın, bölgede insan haklannı en açık, en sert ve en kaba biçimde sıstematik olarak ayaklar altına alan despot rejimler karşısındaki art düşünceli suskunluğunun daha da artacagı anlamına gelmektedir. Neresınden bakılırsa bakılsın, umutsuz bir durum! (*) Aşırı dinci gruplar, geçen 13 kasımda Amerikan danışmanlanmn karargâhına saldırarak 5 'i Amerikalı 7 kiiiyi öldürmüflerdi Suudi Arabistan Krab Fahd en güçlü muhalefet, katı ilkeli Islami sa- vunan ulemadan ve onlara destek veren Necd halkından geliyordu. 3 Mayıs 1994'te 6 aydın ve din adamı. o güne ka- dar benzeri göriilmeyen bir biçimde dog- rudan Kral Fahd'ı hedef alan bir muhtı- ra yayırrüadılar. Ingilizce ba^ harfleriyle CDLR olan komitenin üyeleri, eylemle- rinin toplumu kargaşaya iten yozlaşma- yı durdurmayı amaçladıgını belirtiyor, şiddet yerine dengeli ve ılımlı bir re'for- mist egilimı tek çözüm olarak öne sürü- yorlardı. Muhtıracılargörev lerinden alın- dılar. Sorgulanıp, halkın gözleri önünde tutukJandılar. Birkaç ay sonra, komitenin sözcüsü Muhammed Eİ Masrai, gızlice Yemen sınınndan geçip, siyasal mülteci olarak Ingiltere'ye kaçmayı başaracaktı. Londra'nın kuzeyindeki üç katlı bir bi- nada. komitenin sözcüsü fizik profesö- rü Eİ Masrai, gece gündüz, ülkesinin du- rumu, kraliyet ailesinin skandallan hak- kında tüm dünyaya bilgi akışı sağlayan bir haber merkezi olarak çalışmaktadır: "Suudi Arabistan'da eğitim düzeyi hayli yüksek. Okuma vazması olmayanlann oranu Mısır'ın altında, yüzde 35. Her ev- de en az bir okuma yazma bilen var. Her- kes radyoya sahip. Yabancı yayınlar sü- rekli izieniyor. Çanak antenlerin sayısı, 100 binle 600 bin arasında sanıhvor. Kör- fez Savaşı, toplumu derinden yaraiamış. İslamın kutsal topraklannda 500 bin ya- bancı askerin varhğı, miharlarcadolaryu- tan yüksek teknoloji ürünü silah satın alınmasma karşm, krallığın ülkeyi savun- \eliaht Prens Abduliah bin Aziz mayı başaramaması, lrak'ın müttet'ıkler tarafindan sistematik biçimde harabeye çevrilmesi. bazen işi düpedüz yabancı düşmanlığına kadar götüren aşın dinci, aşın milliyetçi halkın kalasında bazı so- ru işaretierinin oluşmasına yol açmıştır." 1993 sonlannda The Fınancial Times, İngiltere ve Batı'nın iş cevrelerinin Su- udi Arabistan'a bakışını şu sözcüklerle Cellatlarve baskıcılar G üvenilebilirraporlann doğruladı- gı gibi. Suudi otoriteleri, Suudi ya da yabancı tutuklulara siste- matik biçimde kötü muamele, giderek işkence yapmavı sürdürmektedirler. Amerikan Dışişleri Bakanlıgı'nın in- san haklanyla ilgili olarak her yıl yayım- ladığı rapor. bu kez nasılsa, "dost Suudi ArabistanT 'da olup bitenleri göz ardı et- memiştir. (1) Rapora göre, "özgür düşünce" bu ül- kede bütünüyle yasaklanmıştır. Üniver- sitelerde akademik özgürlük son derece- de kısıtlıdır. Freud ve Mars'ın gelişme teorileri, Batı müziği ve felsefesi öğre- timden dışlanmıştır. Halka açık mekân- larda -folklor hariç- sinema ve tiyatro gösterilerine izin verilmemektedir. Mısırlı doktor Muhammed Kemal'in, dünya basmında bü^k yankı yapan iç pa- ralav ıci ovkü.sü. belleklerde kazılıdır. Ta- lihsiz doktor, biraz para yapmak ama- cıyla Kassem bölgesine çalışmaya gitmiş- ti. Bir gün 7 yaşındaki oğlu, okul müdü- rünün tecavüzüne ugramıştı. Doktor. iş- kence kanıtlannı saptayıp olayı otorite- lere şikâyet etmekte gecikmeyecekti. Ama hapse tıkılan kendisi olmuştu. Ay- larca hapis yattıktan sonra Mısır Cum- hurbaşkanı Hüsnü Mübarek'in kral nez- dindeki girişimi sonucu bagışlanıp sınır dışı edilmeden önce, okul müdürü, ög- renciler ve halkın önünde seksen kırbaç vurularak cezalandınldı. Kral ailesi yasalann üstünde Buolay. Londra'daki Suudi rejimi kar- şıtlan tarafindan birbildiriyle kınandı. Bil- diri, Suudi Arabistan'daadaletin, kral ai- lesinin baskısı altında bulunduğunu açık- lıyor. rejimin dogru oldugunu iddia etti- gi cezalann sadece güçsüzlcre uygulan- dıgını öne sürüyordu. Çok sayıda pren- sin işledikleri cinayet, tecavüz, kurban- lann şikâyetlerini geri almalanyla ört- bas edilmişti. Amerika Dışişleri Bakan- lıgi raporu, kral ailesi ve nüfuzlu ailele- rin sıradan yurttaşlara uygulanan yasa- lara tabi olmadıkJanndan söz ediyordu. Yargıçlann bunlan mahkeme önüne çı- karmaya ne yetkileri ne de güçleri vardı. 15 Mayıs 1993'teyayımlanan Ulusla- rarası Af Örgütü raporuna göre. 15 Ma- yıs 1992-15 Mayıs 1993 arasında. 105 in- san kılıçlaöldürülmüştü. Burakam, 1995 yılının ilk üç ayında aralannda Türk va- tandaşlannın da bulundugu yeni kurban- larn eklenmesiyle 9O'ı geçmişti. Medyayi susturmanm yolu Suudi rejimi. bu ortaçağ uygulamala- nnı, içte büyük baskılan. dışta da petro- dolarlannı konuşturarak gözden saklama- ya çalışıyordu. 1994 yılında Suudi reji- mi. uluslararası ve bölgesel bazı medya- lan satın almıştı. UPİ Haber Ajansı,kral- lık ailesi ve yakın ortaklannın eline geç- miştir. Ortadoğu'nun önemli gazetele- rinden Eİ Hayat. Londra'da uydu aracı- lığıyla yayın yapan MBC telev izyonu da Suudilerin denetimindedir. Bunlara Mon- te Carlo ' Ortadoğu radyosunu. Arab Net- vvork of America'yı (ANA) da eklemek gerekmektedir. BBC, Arap dillerinde bir telev izyon yayinı için kral ailesinin bir üye- sinden finans desteği almıştır. Son ola- rak geçen 20 temmuzda, medya impara- toru Silvio Berlusconi'ye ait Fininvest grubunun yüzde4.1 hissesi, Suudi Pren- si Eİ \alid Bin Talal'a satılmıştır. A.G (11 Saıtdi Arahia Human Riçht Pratics, 1994 ABD Dışiıleri Bakanhğı. Şuhat 1995. özetliyordu: "Suudi Arabistan, kısa sü- re, zengin bir ülke olmuştu." O günden bu yana da Dünya Bankası tarafindan, "orta geiirii bir ülke'" olarak tanımlanmaktadır. Bu pek iç açıcı olma- yan değerlendirme, çok geçmeden Ulus- lararası Para Fonu (IMF) tarafindan da doğrulanacaktı: Yapısal reformlann yok- luğunda, cari açık artmaya devam ede- cek ve hukümetin borcu 1998'de gayri sa- fı ulusal gelirin yüzde 77'sine ulaşacak- tır. Uluslararası Para Fonu, bu durumda yapılması gerekenleri şöyle sıralıyordu: "İiretûne dönük oimayan harcamalann yeniden düzenlenmesi, petrol dışındaki gelir oianaklannı arttıracak ek önlemle- rin alınmasL_" 1995 yılının ilk yansında durum. az da olsa iyileşme yoluna girmişti. Siyah al- tın üretiminin, ilk dört ayda günde 8.17 milyon varil düzeyinde kalması sağlan- mıştı. Petrolün fiyatı da, geçen yıla gö- re yüzde 20 artmıştı. Böylece borçlann hiç değilse faizleri ödenebilmişti. Oysa bu iyileşme bütünüyle petrol kurlann- dan kaynaklanıyordu. Zira petrol, top- lam ihracatın yüzde 90'ını kapsıyordu. Irak'ın kısmi de olsa piyasaya girme ola- sılığı, krallığın finans durumunu olum- suz yönde etkileyebilecekti. Bu ise. Was- hington ve Riyad'ın, Saddam'a uygula- nan cezai önlemlerin kaldınlmasına ne- den inatla karşı çıktıgını ortaya koyuyor- du. Pahalı savaş oyuncaklan Ancak bütçesinin üçte birini orduya ve güvenlige harcayan bir ülkede finan- sal istikrar nasıl gerçekleştirilebilirdi? Silah satışlannın daraldığı bir dönemde ABD ve Fransa'nın ısrarlı baskılannın da etkisiyle krallık, son Körfez Savaşf nda pek ışc yaramadıklan görülen pahalı sa- vaş oyuncaklannı satın almak zorunda bı- rakılmıştı. O kadar ki. Suudi Arabis- tan'daki savaş uçaklannın sayısı, onlan kullanabilecek nitelikteki pilot sayısının üzerindeydi. Kral_ailesi her köntratlan'" yüzde 30-40 dolayında komisyon almak- tadır. Riyad'da elçilik yapan Jean-Mkr- hel Foulquier'nin yazdıklanna bakılın>a, Savünma Bakanı Prens Sultan, otuz yıl- dan bu yana silah alımlanyla ilgili fon- lan ve silah alım kontratlannı tek başı- na yönetmektedir. Kuveyt knzi süresin- ce ortak kuvvetlerin kumandanlığını üst- lenen oğlu Halid ise, kısa sürede 3 mil- yar dolar gibi büyük bir servete sahip ol- mayı basarmıştır. Kitaplan krallıkta ya- sak olan Jean-Paul Marat, Suudi olayı- nı incelerken şu yargıya varmaktadır: "Prensler, mutlak iktidan ellerine ge- çirdiklerinde, kamu kuruluşlannda söz konusu olan artık kamunun mallan de- gil prensin otoritesi. tacın onuru. guru- ru, kaprisleridir. O andan rtibartn, prens- ler dcvlete, babalanndan kalma miras olarak bakar, kendere gönJünce vergi sa- lar, kamu hazinesini şahsi gelir kaynağı olarak görür. tebasını haraç mezat satar, ulusun tüm gücünü sahiplcnir." Fahd'ın göz kamaştıran serveti Binbir "arpalık" 5 bin prens ve pren- sesin doyumsuz iştahlannı karşılamak için seferberdir. Jean-Michel Foulqu- ier'in yazdıklanna göre, Fahd'ın serveti -o tarihte- 20 milyardolann üzerinde bu- lunuyordu. Kral. Arabistan'da aralannda Rıyadciaki muhteşem Eİ Yamamah da olmak üzere 12 saraya sahiptır. Körfez Sa- vaşı'ndan sonra yaptırdığı bir NBC sığı- nağı (nükleer, bakteriyolojik ve kimya- sal silahlara karşı korunmalı). milyarlar- ca dolara mal olmuştur. Sadece birinin de- ğeri yüz milyon doların üzerinde olan lüks yatlann sahibidir. Cannes, Cenevre ve Marbella'daki saraylar. Yvelines'deki malikâne ve Cidde açıklannda karaya özel otoyolla bağlı yapay ada, bunlara dahil değildir.Bu tehlikeli durumlarkar- şısında kral. kamuoyunu ve Batılılan "İs- lamcı tehdit umacısı'' ile korkutarak, "uy- garlığın (!)" korunmasinda kendisinin vazgeçilmezliği görüntüsünü v ermekte- dir. Suudi ülkesinin güçlüleri, Montesqu- ieu'nün ünlü uyansına kulaklannı iyice tıkamış görünmektedirler: "Nehirlerde- nize kanşmak için koşarlar, monarşiler despotizm içinde yok olup gitmt k için!" Resmi açıdan bakıldığında, "iktidar" sırasında sorun görünmüyor. Bugün 75 yaşında olan Kral Fahd öldüğünde, yeri- ne üvey kardeşi ve ulusal muhafızlann kumandanı 73 yaşındaki Prens Abduliah geçecek. Üçüncü sırada ordu kumanda- nı 72 yaşındaki Prens Sultan yer alıyor. Ama Prens Abduliah ile "Yediler" diye adlandınlan "Sudeyriler" -monarşinin kurucusu Abdülaziz İbni Suud'un aynı anadan doğan yedi oğlu. Kral Fahd, Sul- tan. tçişleri Bakanı Nayef ve Riyad vali- si Salman- arasında kişisel ve siyasal gizli bir rekabetin varlığı kimsenin sak- lısı değil. Amerikalılara karşı dahadirenç- li tanınan Prens Abduliah, uzun süren bir tereddütten sonra, Amerikan icazeti- ni sağlamışa benziyor. Monarşinin sonunu. iç çekişmelerden çok, yöneticilerin "yaşhJık durumlan- nın"riski hızlandıracaktır. Petrodolarla- nn pınl pınl parlattığı cephesinin ardın- da EI Suud'un Evi. şimdiden onu yıkma- ya yeminli güçlerin saldınsı altında gö- rünüyor. * Fen de raögue en Arabia Saodite Le Monde Diplomatique. sayı: 497, Aoûl 95. ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Almanya'da Kadınlarımız, Kızlanmız...Düsseldorf Havaalanı'nda, Antalya'da Prof. Hasan Yaygın'ın getirip verdiği "su kefiri" ile mayasını unuttum. Havaalanının tam çıkış yerinde. ayakyoluna gıdeyim de- dim. Beş on dakika sonra geldiğimde, Ali Sirmen'le, bı- ze yardımcı olan arkadaş, çantaları arabaya koymuşlar; binip Essen'e gıdeceğiz. Essen'e vardık kı Hasan Yay- gın'ın su kefiri de mayası da yok. HDF Başkanı Ahmet iyidiıii: - Merak etmeyin, dedi, ben havaalanını arar, sizin tor- bayı soranm. Üzerinde adınız var mıydı? - Hayır, ancak üzennde "Kültür Bakanhğı" yazan birtor- ba! Ali Sırmen: - Ona çoktan polis el koymuş, incelemeye başlamıştır; sız onu polisten sonın! dıye dalgasını geçıyordu. Su kefiri, süt kefirinden başka bir şey. Bunu Fransız- larla, Almanlar kullanıyorlar. lleride bir gün anlatınm. Uğur Mumcu günlerinde konuşurken, usum takılmıyor değil- di havaalanında kalan kefıre. Böyle bir olay, yine havaalanında, bizım Türklerden bi- rinin başından geçmiş. Havaalanında, görevlilergümrük- te ince eleyıp sık dokurlarken, bir torbada gördüklerı to- za benzer, renkli bir maddeyi yolcuya sormuşlar -Bune? - Tarhana! demış adam. Görevli huylanmış, bunun bir toz uyuşturucu olmasından kuşkulanmış! - Tartıana, diyen yolcu bir parmak alıp ağzına götür- müş, "Bak tartıana bu, biz bunu yenz!" Boyuna parmak- la, bir ara avuçla yemeye başlamış... Bir yandan da: - Al, bak sen de yiyebilirsin! diyormuş. Gümrükçü, tor- bayı yolcunun elinden almış; adam neredeyse uyuşturu- cuyu yiye yıye bitırecek! Yolcunun torbasına el koymuşlar, incelemeye gönder- mişler. Bir süre geçtikten sonra aşağı yukarı şöyle yanıt gelmiş: "Yoğurt ağıriıklı, besin maddesı." Essen'de Türkiye Araştırmalar Merkezi Başkanı Prof. Faruk Şen, -biz ayrıldıktan sonra sayrılanmış. saynevine kaldırılmış- kuruluşlarının çalışmaları ile ilgili bazı kıtaplar vermişti. Bunlardan biri. Ferah Zarif, Andreas Goldberg ile Yasemin Karakaşoğlu nun birlikte hazırladıkları "Ikı- binlı Yıllarda Almanya'da Türkler" kıtabıydı. Kitabın bir yerinde şöyle denıyordu: "Almanlann 1961'de Türk ışçilenne gereksınimleri var- dı ve gelecek yüzyılın başında yıne olacak, ancak işçi ola- rak değil. Zaıen Türkler bunu artık sağlayamazlar. Onlar çoktandır 'mavi yakalı' mesleklerde çahşmıyoriar. Diğer göçmenler, bu türden tehlikeli ve düşuk ücretli meslekler ile meşgul olmak zorundadıhar. Türkler kendi orta sınıfla- nnı kurmuşlardır. Aynı zamanda çoktandıryapı sektörün- de de yerieşık hale gelmışlerdir. 2030 yılına kadar Türk- ler, sayılan 300-500 bin arasında değışen yapı tasarrufsöz- leşmelen ımzalamış ve 8.5 ile 18 milyar DM arasında bir tasarrvfsağlamış olacaklardır. Inşaat sektörü önumüzde- ki bin yılın başlangıcında bir patlama gerçekleştırecektir. Ikınci nesil artık meslekl özendirme tedbırlerınden yarar- lanmış ve şirket içı yükselmeyı başarmıştır. Ikınci neslın bü- yük bir bölümü ile üçüncü neslın tamamına yakını, kendi anne babalannın da geçtıklen ve artık yabancılık çekme- dikleriAlman eğitim sisteminden başanyla geçmıştir. Tün\- lere ait uzman bilgısayar mağazalan. danışmanlık şihcet- leriya da metal işleme tesıslen artık olağan ve sıradan ha- legelmektedir. Olağan bir şekılde 42.000'den fazla Gymna- slum (lise) mezunu Tün\ öğrencı, Alman sınıf arkadaşla- nyla beraber üniversitelere gıtmektedır. Birçok Alman aı- le Türklerile komşu olduğunda, bıriikte yaşamak daha ko- lay hale gelecektir. O zamana kadar en az 330.000 Turk, Alman vatandaşlığına geçecektır..." Araştırmada, 1992 yılında Almanya'da 1.023.833 erkek 831.112 kadın olmak üzere toplam 1,854.945 Tütfcür» ya- şadığı saptanmıştır. Bu sayı 2030 yılın^a 1.681.194 er- kek 1.557.372 kadın olmak üzere toplam 3.238.566 ola- rak tahmin edilmektedir. Almanya'da nüfus, nüfus plan- laması nedeniyle giderek azalacaktır. Bundan Türkler de etkileneceklerdır. Araştırmalarda nedense "domuz eti yiyen Tün\ler" ko- nusuna değınilmediğı gıbı. Almanya'daki Türk kadınlan ile ilgili ayrıntılı bir çalışma pek yoktur. Örneğın, Almanlarla evli Türk kadınlarının durumu gıbı. Birkaç yıl önce, Almanya'da sürgün yıllan sırasında Oya Baydar anlatmıştı. Kocası ışe gıttığı zaman kendine bir arkadaş bulan kadının serüvenı korkunçtu. Koca du- rumu öğrenınce, kadına: - Söyle, kulağını mı, bumunu mu keseyim? diye sormuş, kadın da: - Burnumu kesme, kulağtmı kes! demişti. Kulağı kesı- lirse, saçlarıyla kulağını örteceğını mı düşünmüştü? Şimdi, Türkiye'de olan Oya Baydar'a yeniden sordum: - Şimdi durum nedir? - Oyle şeylerher zaman oluyor. Şimdi, onlann içinde de- ğilim. Ama kesinlikle vardır. Ama o, istısnai (aynksı) olay- dı... - Şimdi Almanya'da Türk kadınlarında gelişme var mı? - Genç kuşakta kesinlikle var. Yani, orda doğmuş ya da orda büyümüş, küçük yaşta gelıp orda büyümüş olanlar- da var. Iki türiü gelişme var: Binncısı daha bir bağımsız- lar, daha bir o topluma yakınlar. Işte. baştannı bağlayıp otur- ma daha az. Bu biryönü; bırde tutuculukta da çok geliş- me var; onu ikiyönlü görmek gerek. Bir yandan o, bir yan- dan da kimliğini koruma adı altında, ailelenn falan baskı- sıyla tutuculukta da gelişme var. Yani dinci kanat, dınci kesim, gelenekçi aileler falan. Ama, şöyle düşünmek ge- rek: Benim tanıdığım kadanyla bir kuşak var kı, şu anda yaşlan 25 dolayında olanlar, bunlar daha bağımsız, daha uyumlu o topluma, ne bileyım erkek karşısmda daha ra- hat, daha bir kendi özgühüklenne, seçme haklanna sahip falan. Benim kon\um, daha da küçüklerde; dinci akımla- rın yükseldiğî döneme rastlayan, bugün 10-12 yaşlannda olanlann sonu ne olacak? O bir sorun. Ama, bana sorar- sanız, öbür yönünde, genel anlamda bir rahatlama var kadınlaraçısından dıye düşünüyorum... B U L M A C A SEDAT YAŞAYAH 1 2 3 4 1 2 3 4 5 6 7SOLDAN SAĞA: 1/ Kadın üzerinde tambiregemenlik hakkına sahip ol- duğuna inanan er- kek... Kutsal bir güce, birdilegi ye- rine getirmesi için yapılan vaat. 2/ Halk edebiyatında uyağaverilanad... Gemının rüzgâral- mayan yanı. 3/Da- ha çok Karadeniz yöresınde giyılen bırçeşityemenı... Küçük magara. 4/ Maksı- mum... Sıkıntı verme, üzme. 5/ Keman gibi omuza dayana- rak çalınan vaylı çalgı. 6/ ls- yankâr... Toprağa açılmış ya da ağaca oyulmuş delıklere tohumlar yerleştirmeye ya da tohumlar almaya dayanan Af- rikaoyunu. 7/Numaranınkı- sayazılışı... Bazı salgı hücre- lerinin, salgı kanalına açılan uzantısı. 8/Güzel koku... Kı- mi hayvanlann ensesinde bu- lunan uzun kıllar. 9/Sıvas'ın bir ilçesi.. "Şalvan şaltak Os- manlı Eyeri kaltak Osmanlı 'de yok biçende yok / Yiyende ortak Osmanlı" (Mani). YUKARIDANAŞAĞrYA: 1/tskambildebirrenk... Ekinbi- çildikten sonra sürülmemış tarla. 2/ Kuru soğuk... "üygun durum" anlamında argo sözcük. 3/Çok iğneîi olta... Şarkı, rürkü. 4/Afrıka'da yetışen ve parlak kerestesi mobılyacılık- ta kullanılan bir ağaç... Mesafe. 5/Gıysı. 6/Bırtürkalın ve kaba kumaş... Bulaşık yıkanan musluk teknesı. II Bir nota... Düzenli olarak ekim yapılan arazı. 8/ Gücü bir işe yetmez olan... Suakan musluksuzboru. 9/Güzel çıçeklibırsüsbıt- kısı... Saglıklı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle