02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
S ARALIK 1996 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMI •İthalata ve medyaya yeni teşvüder .4NKARA(ANKA)-Türkıye"de otomobıl üret- rnek üzere yatınma giden firmalar. üretime ge- çâşten önceki dönemde. "imaj" oluşturmaya yö- n-elik olarak AB'nin ortak gümrük tarifesi üzerin- den otomobi! ıfha! edebilecekler. Bu arada teşvik- lerde "özel önem taşıyan sektör" kapsamı geniş- letilerek gazete basım ve dağıtımı da bu kapsa- rna dahi! edıldi. Günde en az dört gazeteyi dağıt- mak üzere gerçekleştirilecek dağıtım şirketi kur- rna yatınmlanna yüzde 50 finansman desteğı sağ- lanacak. Bakanlar Kurulu'nun teşvik kararnamesinde yaptıgı değişiklikler Resmi Gazetede yayımlan- dı. Bunagöre, Türkiye'de yıldaen az lOObin oto- mobil üretimine yönelik yatınm için izin \e teş- - vik belgesı almış, yatınm harcamalannın büyük bölümünü gerçekleştirmiş fırmalara. imaj oluş- turabilmeleri veyatınm yaptığı ürününpazarpa- yını korumalan amacıyla OGT üzerinden ithalat olanağı sağlanacak. Bu firmalar. Avrupa Birliği dışındaki ülkelerden teknoloji ve sermaye getir- mek koşuluyla. üretecekleri yeni model otomo- bi Iden. teşvik belgesindeki yazılı iiretim kapasi- tesinin yüzde 5"i kadar bir miktan, üretime geç- meden önceki bir yıl iç/inde iiçüncü ülkelerden 'ortak gümrük tarüfesi' (OGT) hadlerinden ithal edebi lecek. Teşviklerde, özel önem taşıyan sektör yatınm- lannın kapsamı genişletildi. Buna göre, eğitım. sağlık. gazete ve dergi basım ve dağıtımı: ulus- lararasi taşımacılık. havaalanlarında oluşturula- cak turizm amaçlı terminal hizmetleri tesisleri. kongre ve sergı merkezleri. trafik ve nüfusun yo- ğun olmadığı yerlerde yapılacak \e büyükşehır belediyelerininimarplanlanndayeralanbeşyıl- dızlı konaklama yatınmlan: gemi ve yat yapımı; Ar-Ge. çe\re. enerji. altyapı yatınmlan: yap-iş- let-de\ ret ya da yap işlet çerçevesinde yapılacak yatınmlar. özel önem taşıyan sektör yatınmı ka- bul edilecek. Planlama ve teşviklerdeki yanlışlıklar yüzünden fakirleşme önlenemedi 'Kalkınma' kâğıt üzerinde•Hazine Müsteşar Yardımcısı Nevzat Saygılıoğlu. kalkınmada öncelikli yöre ilan edilen illerin büyük bölümünün giderek fakirleşmesinin ters bir gelişme olduğunu, bunda da planlarda yapılan yanlışlann rol oynadığını söyledi. Ekonomi Senisi - Hazine Müsteşar Yardımcısı Nevzat Saygılıoğlu. kalkınmada öncelikli yörelere yönelik uygulamalarda terslik olduğunu, bununda planlarda yapılan yanlışlıktan kaynaklandığını bildirdi. Nevzat Saygılıoğlu. Ankara Sanayi Odası'nın yayın organı ~Asomed>a"da yer alan söyleşısinde, kalkınmada öncelikli yörelerle ilgili uygulamalan eleştirdi. DPT \e DtE'nin sosyo-ekonomik venlerine göre. bu kapsamdaki illerin giderek fakirleştiğinı ifade eden Saygılıoğlu. bunun da bir tersliği gösterdiğini belirtti. Kalkınmada öncelikli yöre uygulamasının 1968 yılındn berı yapıldığını hatırlatan Saygılıoğlu şunlan söyledi: "Bir coğrafi bölgeye kalkınmada öncelikli yöre deyip fakirleştirmeye devam ederseniz, bu arada öngörülen planlarda bir yanlışlık var demektir. DİE ve DPT've göre bu illerin sosyo- ekonomik göstergeleri, giderek fakirleşmeyi sergilemektedir. Burada terslik var; o zaman şunu söylemek lazım. Tarını. havvancılık hizmetleri ve sanayii her tarafta a> nı ölçiide geliştirmek, teş\ik etmek mümkün değil demektir. Dolayısıyla bütün bir Doğu Anadolu'yu aynı teşvik unsurlany la desteklemek, bütün bir Güneydoğu Anadolu'yu aynı kapsamda mütalaa etmek doğru degildir." 'Ulke gerçeğine uymuyor' Gaziantep. Maraş. Adıyaman gibi illerin sanayileşmede önemli mesafeler kat etmesine karşın. en yakınlanndaki illerin bundan nasibini alamadığına dikkat çeken Saygılıoğlu. "Burada başka bir şeyler aramak la/ım" dedı Saygılıoğlu, kalkınmada öncelikli yöre kavramının Türkıye'nin gerçeklerine uymadığını. bu sıstemın bu şekilde yürümesinin mümkün olmadığını savundu. Saygılıoğlu. öncelikle Türkiye'nin sanayileşme. tanm. havvancılık ve hizmet sektörii hantasının çıkarılması, teşv iklerin buna göre yönlendirilmesi gerektiğini vureuladı. Yoksulluksınırı 60mifyonugeçti ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Dört kişilik birailenin asgari düzeyde geçinebilmesi için gerekli paranın 60 milyon lirayı geçtiği bildirildi. Türkıye Kamu Çalışanlan Sendikalan Konfederasyonu'nun (Türkiye Kamu- Sen) yaptığı araştırmaya göre. "yoksulluk sının'" olarak tanımlanan. dört kişilik bir ailenin asgari geçim düzeyi için gerekli para miktan. kasım ayında bir önceki aya göre 3 milyon 293 bin lira artarak 60 milyon 590 bin liraya ulaştı. Buna göre. bu ailenin tüm fertleri net 11 milyon 500 bin lira olan asgari ücretle bir işte çalışıyor olsa bile yoksulluk sınınnın altında kalıyor. Yoksulluk sının ıki kişilik biraile için 41 milyon 915 bin. üç kişilik bir aile için de 51 milyon 460 bin liraya yükseldi. TİSK16 aralıkta düzenleyeceği toplantıda, öneriyi tartışmaya açacak Ekonomik anayasa hazırlığıANK\RA (AA) - Ekanomik ve sos- yal düzenin iyi bir şekilde işlemesi. dev- İetin sahıp olduğu ekonomik güç v e yet- kilerin simrlandınlması ıçın her ülkede olduğu gıbı. Türkı\e"de de "Ekonomik Ana\asa"va ıhtıyaç bulunduğu bıldınldi. TtSK tarafından Doç. Dr. CoşkunCan Aktan"a vaptırılan "Ekonomik Anaya- sa" konuİu araştırmada. siyasi istikrar- sızlığın ve bunun sonucu oluşan makro ekonomideki ıstikrarsızlığın. Türki- ye'nin gelişmesini engellediği ve enf- İasyonu büyüttüğü savunuldu. Son yılİarda.^Anayasal Iktisat" adı \eri1en yeni bir araştırma alanında. hü- kümetlerin ekonomiyi daha fazla politı- ze etmemeleri için ekonomik anayasa oluşturulmasının önerildigine işaret edi- len TlSK arastırmasında. ekonomik dü- zenın genel kurallannı ifade eden eko- nomik anayasamn son yıllarda ülkemiz- de de tartışıldığı kaydedildi. Ekonomik anayasa ile hükümetlerin sorumsuzca kullandıklan para basma. vergileme. harca- ma ve borçlanma yetkilerine sınırla- rna getirilmesınin amaçlandığı vur- gulanan TlSK arastırmasında. ekonomik anayasaya. her ülkede olduğu gibı Türkı- ye"de de ihtiyaç bulunduğu bildirildi. TlSK arastırmasında. ekonomik ana- yasanın. siyasal iktidarların ekonomi üzenndeki takdin ve keyfi müdahalele- riniazaltmayıamaçlayanve ekonominin istikrar içinde işlemesıne yönelik bir re- form olduguna değinılerek. çağdaş de- mokrasilerde siyasetın ekonomi üzerin- deki olumsuz etkılerını azaltmanın etkı- lı tek yolunun ekonomik anayasayı oluş- turmakolduğu savunuldu. TlSK arastırmasında, şu görijşjere y- er verildi: "Ekonomik anavasaoluşturulmasının amacLsi>asal iktidarların ekonomhe ke>- fi müdahalelerinin a/alrılmasıdır. Ekono- mik anayasa mali disiplin \v mali istikrar için gereküdir. Ekonomik anayasa kamu borçlannda disiplinin sağlanması. birey- lerin ekonomik özgüıiüklerinin korun- ması için gerekiidir. Ekonomik anayasa. temiz siy aset ve kamu v önetiminde ahla- ki ilkekrin oluşması. devlctin sınırlandı- nlması ile vakından ilgilidir. Ekonomik anayasa, dürüst sivaset \e de>let yöneti- mi için en etkin ilaçtır. İlkemizdeki ko- şullar da, ekonomik anayasayı gerekli kıl- maktadır. İlkemizdeki ekonomik sorun- lar. hükümetlerin ekonomiyeyaptığı mü- dahalelerden ve iktisal politikası araçla- n üzenndeki kejfi uv guiamalardan ka> - naklanmaktadır. Türkiye'nin gerçek bir anayasal reforma ve ekonomik anayasa- ya ihtiyacı bulunmaktadır." Öte yandan. TlSK tarafından düzen- lenen "Ekonomik Anavasa Paneli" pa- neli, 16 aralık pazartesı günu Ankara'da yapılacak. Panele. Dev let Bakanı Sabri Tekir. TİSK Başkanı Refık Baydur, TÜ- SİAD Yüksek Istışare Konseyi Başkanı Bülent Eczacıbaşı da katılacaklar. 'Özelleştirmeniıı tekel yaratması önlenmeli' • Özel sektörün etkinliğinin arttınlabümesinin en önemli şartının. rekabetçi birortamın sağlanması olduğunu kaydeden önemli şartının. rekabetçi bir ortamın sağlanması ol- duğunu kaydeden Derviş. çok büyük yatınmlargerek- tiren alanlara artık özel sek- Dünya Bankası Başkan Yardımcısı törün de girmeye başladığı- Kemal Derviş, telefon kuruluşlarını tek özel sektöre satmanın anlamsız olduğunu ve bunun özelleştirmede sorun yaratabileceğini ifade etti. ANKARA (AA) - Dünya Bankası Başkan Yardımcısı Kemal Deniş. özelleştirme ile özel sektörün gücü artı- rılırken. tekelleşmeninoluş- mamasına özen gösterilme- si gerektiğini söyledi. Derv iş. küresel dünyada özel sektörün önemınin an- laşıldığını belırterek. üreti- minve hizmet sektörlerinin özel sektöre geçmesinin şart olduğunu kaydetti. Günümüzde devletın işle- vinin değiştiğini ifade eden Derv ış. "De> let. direkt üre- tim ve hizmet arzetmeyecek- tir. Ama, bu hizmetlerin \e üretimin toplumsal yarar içinde oltnasını sağlayacak hukuki ve >asal hazırlıklar yapacak, rekabet ortamını sağlayacaktır"görüşünü sa- vundu. Özel sektörün etkinliöi- nin arttırılabilmesinin en nı belirtti. Telefon kuruluşlarını tek bir özel sektöre satmanın anlamsız olduğunu ve bu- nun özelleştirmede sorun yaratabileceğini ifade eden Derviş. "Bazen ilk üç >ıl te- kel halinde çalışabilir. Ama ondan sonra rakip yaratıl- makzorunda" dedi. Derviş. Türkiye'ye göre çok daha fazla özel sektörii bulunan ülkelerde bile dev- letin, bu sektörde yatınmın yüzde 60-70'ini üstlendiği- ni de kaydetti. DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ ERGIN YILDEOĞLU LONDHA 'B ok vantılatöre çarptı' çok yaygın bir Anglosakson özdeyişidıY. "Susurluk kazası", "mahut çete" olayı gibi du- rumlar için kullanılır. Bugün pislik, Türkiye'de vantılatöre (ya da bir kamyona) çarpmış durum- da. Şimdi üstüne pislik bulaşanlar, bir şey olma- mış gibi davranmaya çalışırken, büyük çogun- luk. bu pisliğin temizlenmesini istiyor. Ancak, bu 0 kadar kolay değil. Çünkü pislik, yerel köklere sahip olmakla birlikte, çok daha geniş bir man- zaranın parçası. Bu pisliğin kökü, bugün küre- sel düzeyde egemen olan (illa yaygın anlamın- da değil) sermaye birikim sürecinde yatıyor; ya- ni sistemsel. Sık sık vantilatöre çarpmaya baş- laması ise. bu sermaye birikim sürecinin 1970'ten beri yaşamaKta olduğu krizle ve küre- ,selleşmeyle ilgili. j Pisliği yaratan ortam 1950-70 arası döneme baktığımızda, silah sa- nayii, enerji. ulaştırma, sosyal hizmetler ve ba- yındırlık/belediye hizmetleri etrafında ve demok- ratik denetleme mekanizmalarından korunaklı büyük bir bürokratik yapılanma görürüz. SSCB ve Doğu Avrupa'da ise 1928-29'dan itibaren ge- ri çekilen devrimci dalganın boşalttığı yeri dol- durmuş dev bir bürokrasi var. Bu bürokratik ya- pılar içinde, belli mevkilerdeki memurlar veya bakanlar. hükümet kontratları, satınalma işlem- leri ve fon yönetimi yoluyla çok büyük mali eko- , nomik kaynaklan kontrol ediyoriar. 1950-70 ara- sı dönemde, çok büyük kaynaklan, çok az sa- yıda bireyin eline veren bir diğer gelişme de Çok .Uluslu Şirketlerdir. Bu resme birde. sömürgeci- liğın yerini alan. zayrf kaynaklı, çoğu zaman bir ,asker, aydın ittifakı ile yönetilen ve devletçiliği, . bir gelişme stratejisi olarak seçmiş.popülist. an- cak demokratik denetimden uzak rejimleri ek- -leyebiliriz. Bu ortamda, ÇUŞ'lerin devlet kont- ratlan, piyasalar ve imtiyazlar için birbirleriyle re- kabet ederken, yasaların engel oluşturduğu, dar geldiği yerlerde, devlet bürokratlarıyla, bir- takım "ekonomik" ilişkilere girdiği görülür. Bu ekonomik ilişkiyi bir yolsuzluk kategorisine so- kan ise var olan yasaların dışında olmasıdır. Bu yüzden ÇUŞ bürokratları, kendi ülkelerinin de- ğil de, azgelişmiş bir ülkenin yasalarını ihlal et- tiklerinde, kendi ülkelerinde hemen hiçbir yasal ftakibe uğramazlar. ) 1950-70 döneminin bir diğer özelliği de iki po- \ litik ve ekonomik blokun arasındaki hegemon- j ya mücadelesi. Soğuk Savaş olarak bilinen sü- ; reçtir. Bu süreç içinde, bu bloklar çok karmaşık ' casusluk ve karşı casusluk örgütleri yarattılar. ' Sık sık gizli. yasadışı operasyonlara başvurduk- lan için de, kaynak ve operatör ihtiyaçlarını sağ- lamak için bu örgütler. yasaların dışında, yani hiçbir şekilde kontrol edilemeyen ilişkiler geliş- tirdiler. Personel, kaynak transferi ve hatta ope- | rasyon açısından, sık sık mafya türü örgütlen- İ rnelerin de kullanıldığı görüldü. Batı, Soğuk Sa- 1 vaş'ı komünizme karşı sürdürdüğünü düşündü- 'Qü için de. bu yasadışı örgütter ülke içinde işçi Çarpınca... hareketine karşı da uz- manlaştılar. zaman za- man aşırı sağ/faşist gizli örgütleri de kirli işlerde kullandılar. Nihayet II. Dünya Savaşı ertesinde, mafyanın bir meşrulaş- ma çabası ile bankacılık, eğlence endüstrisi gibi alanlara girmeye başla- dığı görüldü. Bu yasal alanlar. yasal olmayan alanlardan gelen parala- nn aklanması için de çok faydalı oluyordu. Böyle- ce mafya, özel sektör ve kamu bürokrasisi ile eko- nomik alanfarda da yakın ilişkiler geliştirdi. Kriz, özelleştirme, serbestleştirme 1970'ten itibaren ege- men sermaye birikim re- jimi yapısı bir krize girer. Bu kriz sırasında para sermaye, önce döviz, sonra uluslararası borç piyasalarında katlanarak ve üretken sermayenin aleyhine hızla büyümeye başlar. Uretken ser- mayenin kârlan, dolayısı ile bu alana yapılan ya- tınmlar gerilediği için para sermaye dolaşıma. uluslararası mali piyasalara ve dış yatırımlara yönelir. Küreselleşme süreci hızlanır. Bu sürecın bir parçası olarak. azgelişmiş ülkelerde özel ya- salarla çalıştınlan serbest bölgelerin ve gizli he- saplann saklanabileceği "off Shore" Banking alanlarının sayıları hızla artar. 1990'lara gelindi- ğinde sayılan 50-55 arasındaki bu mali merkez- lerdeki kontrol dışı paranın hacmi 3 trilyon do- lara, yani dünyanın GSMH'sinin yüzde 15'i bü- yüklüğüne ulaşmıştır. 1980'lerde ikı gelişme da- ha yaşadık. Batı ülkelerinde sermaye hareket- leri serbestleştirildi, borç krizine düşen azge- lişmiş ülkelerde içpazar, IMF ve Dünya Banka- sı'nın dayattığı serbestleştirme ve özelleştir- meler yoluyla, Batı ülkelerinin sanayi, tanm ve gıda sanayilerinin dampingine açıldı. Bu süreçlerin etkilerini şöyle özetleyebiliriz. Para sermayenin otonomi kazanması, serbest- leştirme ve kontrollerin kalkması, özellikle de yeni yatırım araçlarının ve teknolojinin de yarrjı- mıyla. yasadışı örgütlerin paralarının aklanabil- mesine çok uygun bir ortam oluştu. Krizin etki- si ile gittikçe riski artan yatınm alanları ve dara- lan kaynak ortamında, döviz sıkıntısına düşen ül- kelerde politikacılar, iktidarda kalmak için, dö- viz gelsin de nereden gelirse gelsin anlayı- şını benimsemek zorunda kaldılar. Böylece hem yasadışı parasai ilişkilere göz yumdular, hem de sanayi ve ticaretin kriz ortamında ken- dini korumak için yasadışı işlemlere giderek da- ha sık başvurmasına ses çıkarmadılar. Bu ikisı birleşince bir kayıtdışı, paralel ekonomi oluş- tu. Bugün bu ekonominin, birçok azgelişmiş ül- kenin yani sıra, Türkiye'de de GSMH'nin yarısı- nı oluşturduğu söyleniyor. Günümüzde, liberal basının birçok aklı evvel yazar ve yorumcusu- nun, bizi inandırmaya çalıştığmın aksine. özel- leştirme, hemen her yerde devletin, daha doğ- rusu belli siyasi partilerin hükümetlerinin, belli sermaye gruplarına büyük bireysel kazançlar el- de ederek, yaptıkları bir mal transferine, "kamu malının" talan edilmesi için, her türlü yönetimin kullanıldığı, kıyasıyabirrekabetedönüştü. Rus- ya'da olduğu gibi, mafyanın, hızla gelişerek ba- ğımsız bir ekonomik güç olduğu görüldü. Özel- leştirme ve serbestleştirme, yolsuzluğa bir çare olmadı, aksine yolsuzluk derelerinin daha hızlı akmasına olanak sağlayan kanallar yarattı. Bir önceki dönemde sorun devlet mülkiyeti ve dü- zenleme değil, bu mülkiyetin bir türlü demokra- tik kontrol altına alınamamasıydı. Küreselleşme. piyasaları birbirine bağlama- ya başlayınca, bu piyasalardaki suç örgütleri de, örneğin Mafya (Avrupa-ABD), Yakuza (Japon- ya), Triad (Hong-Kong, Çın), Cali (Kolombiya, Latin Amerika) ve Rus Mafya 'sı birbirleriyle iş- birliğine, ortaklıklara girmeye başladılar. Çok Uluslu Suç Örgütleri oluştu. Şimdi buna So- ğuk Savaş'ın bitmesiyle, hedefsiz ve atıl kalan, ancak özel eğitime, bilgilere ve ilişkilere sahip entelijans personelini ve bunların faşist takıntı- larını ekleyelim. Son derece girift ilişkilerle karşı karşıya olduğumuzu görebiliriz. Bu arada yolsuzluklan şiddetlendirecek iki gelişme daha oldu. Soğuk Savaş sonrasında görülen yerel savaşlar, çoğu zaman uluslarara- sı ambargolardan dolayı, yasadışı bir şekilde karşılanmak zorunda olan, yeni bir silah ve per- sonel talebı yarattı. Diğer taraftan IMF politika- lannın yol açtığı dampingin, yerel tarımı yıkma- sıyla. Afrika ve Latin Amerika'da köylü mecbu- ren narkotik bitkilerin üretimine ve narkotik ima- latına alet olmaya başladı. Yeni üretim ve dağı- tım ağlan ortaya çıktı ve bunlar, yerel savaşlann personel ve silah talebinin yarattığı pazar ile bir- likte çalışmaya da başladı. Zayıf demokrasi, artan yolsuzluk Daha önce de birçok yazıda tartıştığımız gibi küreselleşme, ulusla devletin, uluslararası mali sermaye karşısında pazarlık gücünü ezalttı. Ya- bancı sermayeyi cezbetmek için, hükümetler kendilerini seçen halka verdikleri sözleri değil. uluslararası mali sermayenin isteklerine öncelik verir oldular. Bu süreç dışa karşı zayıf, ancak içerde halkın taleplerini göz önüne almayan bas- kıcı hükümetler yarattı. Sonuç olarak demokra- 5i. seçmen, kamuoyu denetimi zayıfladı. Bu sı- rada, yoksulluğun ve işsizliğin kronikleşmesi. bi- reysel zenginliklerin ve gösterişin ise müstehcen boyutlara ulaşması. yozlaşma, halkın büyük ke- simlerinin gözünde devletin meşruiyetine, yasa- ların uygulanabilirliğine inancı zayıflattı. Bu ara- da bir devlet başkanı kalkıp da "Benim memu- rum işini bilir" dediğinde, devlet memurları en alt kademeden başlayarak, yukan doğru gittik- çe artan oranlarda önlerine gelen olanaklardan faydalanmakta bir sakınca görmez olacaklardı. Demokrasi zayıfladıkçatoplumsal kontrol zayıf- ladığı için, bürokrasinin ve yöneticilerin de ba- ğımsızlaşmaya başladığı, devletin gizli örgütle- rini de kullanarak, zaman zaman büyük serma- yeyi bile illet edecek düzeyde hırsızlıklara, yol- suzluklara giriştıği görülmeye başlandı. Böyle bir ekonomik ve politik toprağın ürünü bu "Susurlukkazası" ve "mahut çete". Karma- şık iktidar ilişkileri ve sınıflar matrisi var karşımız- da. Vantilatöre çarpan bir kaç "ahlaksızla" sınır- lı değil, Ingiliz bir özdeyişiyle başladık, Yunanca bir özdeyişle bitirelim: E copros tou Augeio (Bunlar Kral Ageyus'un gübreleri). Bu temizlik hiçbir ölümlü bireyin tek başına altından kalka- bileceği bir iş değil. Herakles'ı de getiremeye- ceğimize göre.. temizliği elbirliği ile yapmak ge- rekiyor. Bu işe başlayabilmek için ise önce de- mokratik bir denetimin kurulmasım sağlamak gerekiyor. Zaten tarih de bize, yolsuzluğun. de- mokratik kontrolün zayıfladığı yerlerde arttığını ' göstermiyor mu? ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Yalan Utanıyor Yalannedir? "Gerçek olmayan herşey" dersenizbu sorunun yanıtını vermiş olmazsınız. Çünkü Montaig- ne'in belirttiği gibi "gerçegin karşıtının pek çok biçim- len ve çevresi çizilemeyen biralanı" vardır. Yalancılar, yalanın amacına ya da etkisine göre de- recelere aynlır. Yalan üzerine çalışan toplumbilimciler. genellikle "yalancılar, lanetli yalancılar ve siyasetçiler" ayırımı yapıyor. • • • Yalancılık insanlık kadar eskidir. Kutsal kitaplar ve bunlann yorumlanndan düşünce ve sanat yapıtlanna uzanan çok yaygın bir düzlemde yalanı konu alan ya- zı ve yorumlann variığı bilitıir. Kuşkusuz en sevimli yalan türleri sanatsal olanlar- dır: bunlann içinde de aslan payını şiir ve tiyatro alır. Fuzuli'nin, "Aldanmakişairsözüelbetteyalandır" di- zesi bir gerçeği yansıtmıyor mu? Hamlet. "Oyunun amacı doğaya ayna tutmaktır" diyorsa da ona bak- mayın, "tiyatronun" esas olarak "gerçeğiabartmaya" dayandığı kanısı yadsınabilir mi? Güzel yalan olmaz olur mu? En güzel yalan âşıkla- rındır. Sevgiden cinselliğe uzanan uzun çizgıde gerçek ile yalanın ne önemi var? • • • "Kirliyalan tariasına" girince iş değişiyor. Birey üze- rine "dışarıdan" ekonomik, toplumsal ya da külturel "baskının" yalanayol açtığı bir gerçektir. Buna, ruhbi- limcilerin, kişinin iç dünyasının çıkar dalgalarına ya da çıkar dürtüsüne dayandırdıklan yalanlar da eklenmeli- dir. Bu tür yalanlar toplumsal yaşamı sarsacak yıkıcı bo- yutlara ulaşabilir. Bu amaçla başvurulan yalanın sahıp- leri lanetli sayılır. Lanetli, sözlüklerde "Tanrı'nın ve insanlann sevgı- sinden yoksun" kalma biçiminde tanımlanır. "Toplu- ma zarariı" yalanı önlemek için burada Tanrı korkusu ve insan sevgisinden yoksun kalma yaptırım aracı ola- rak kullanılıyor. Bu tür yalancılar, "kişisel çıkarlan için" yalan söyleyenlerdir. Siyasetçiler ise lanetlilerden de "zararlı" yalancılar- dır. Neden? Çünkü siyasetçi topluma hizmetle yüküm- lüdür ve yalana başvuruyorsa kendisinde ne tanrı ne de insan korkusu kalmıştır. Siyasetçilerin "ulusal güvenlik ve yurt sevgisi" gibi duygulan sömürerek toplumun "gerçeği öğrenme hak- kı"n\ sınıriama ve buradan kendi özel çıkarlarını kolla- ma dürtüleri bilinir. Azgelişmiş ülkelerde siyasetçi bu "kutsal gerekçe- lere" din duygularını da katarak kamuoyunun "bilgi- lenme" hakkınıolabildiğincesınrlamayaçalışi''; bunun- la da kalmaz, tümüyle yok etmeye uğraşır. "Topluma bilgi vermemeyi" azgelişmiş siyasetçi, kendi hakkı sa- yar. Bu nedenle yalancılık sıralamasında "azgelişmiş ül- kelerin siyasetçilerini" en alta yazmak gerekiyor. • • • Bizdeki siyasetçilerin çok büyük bir bolümü. top- luma yaptıklarıyla yalana ilişkin bu sıralamanm tümüy- le "dışına", daha doğrusu çoğu azgelişmişlerin de "aşağısına" düşüyorlar. Türkiyehalkına "enlanetlisınden" yalansöylenmek- le kalınmıyor; daha kötüsü yapılıyor. Yalan, kişisellik- ten çıkmış bulunuyor, "kurumlaşıyor". Türkiye halkı "doğru söyleyenin dokuz köyden ko- vulduğu"; gerçeği arayanlann öldürüldüğü, işkenceden geçirildiği, işinden atıldığı; özetle, fiziksel ya da düşün- sel olarak "yok edîlmek" istendiği bir süreci yıllardır yaşıyor. Son haftalarda ortaya çıkan, çok değişik bir durum- dur, yalan konusundaki "niteliksel'' sıçramadır. Siya- setçileri tarafından yalana alıştırılan toplum, son gün- lerde siyasal yalanın "kurumlaştınldığına" tanıklık ediy- or. Yukandan aşağıya. aşağıdan yukarıya; sağdan so- la, soldan sağa. kamu yönetimi birimlerinin büyük bölümü, topluma karşı görev ve sorumluluklannı yalana dayalı yürütüyor Siyasetin tüm kurumsal hücreleri yalanla kararıyor. Sivil polis eskisi "kışkırtıcı" ajanlar; düşünceleri nedeniyle öldürülen onca insanımızın bilinen "sanık- lan"; bunlara ek olarak "kaçakçılar" ve "işkenceciler", siyasetçilerin "eli, gözüvekulağı" olmuş.yani "güven- lik" organlanna dönüştürülmüş bulunuyor. Ve yalancılık bunlarla yapılıyor. Böyle olunca da en iğrenç yalanı bile "utandıracak" bir kurumsal yalan ortamı yaratılmış oluyor. Yalan utanıyor, ya siyasetçiler? Libya Müteahhit 4 milyoıı dolar bekliyor .\NK.\RA(AA)-Ulusla- rarası Müteahhitler Birliği veTürk Müteahhitleri Birli- ği (TMB) Başkanı KadirSe- ver. Libyadan, bu a\' öden- mesı gereken 4 milyon do- larlık müteahhit alacağının beklendiğini söyledi. KadirSever. Libya hükü- metinin. 15 Kasım tarihinde Türk müteahhitlerinin ala- cağına mahsuben 12 milyon dınar (33.2 milyon ABD Doları) tutarında ödeme yaptığını hatırlatarak. pari- tenin yanlış uygulanmasm- dan kaynaklanan yüzde 18 zararla birlikte 40 milyon dolar olması gereken bu pa- ranın. Arap-Türk Banka- sı "na girdiğini belirtti. Başbakan Necmettin Er- bakan ile Libya hükümetı arasında ımzalanan anlaş- malann gereği olarak müte- ahhit alacaklannın ödenme- ye başlandığınıve bunun bir başlangıç olduğunu kayde- den Sever. "\etkililerindev- reve girmesi \e olayı sıcak tutmaları halinde. gerek 6.8 milyon dolar aradaki fark. gerekse bundan sonraki öde- meler dahasağlıklıve/ama- nında olabiür" di) e konuştu. Sever. Lib\a'nınbua> ba- şında ödenmesi gereken 4 milyon dolar tutarındaki müteahhit alacağının >u ana kadar Arap-Türk Banka- sı'na girmedığini belırle- diklerini kavdederek. bu aşamadayetkılilerin devre- ye gırmesini beklediklenni bildirdi. Bu konudaki taleplerini bir süre önce Başbakan Er- bakan'a ilettiklerini ifade e- den Sever. Başbakan'a. Türk müteahhitlerinin ala- caklannın. Lıbya'dan peşin olarak her yıl alınan >akla- şık500 milyon dolarlıkpet- rolle "takas"ı sistemıyleçö- züme ka\uşturulabileceğıni anlattığını kavdetti. GLOBALLEŞME VE KRÎZ ERGlN YILDIZOĞLU
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle