Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
S ARALIK 1996 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMI
•İthalata ve
medyaya yeni
teşvüder
.4NKARA(ANKA)-Türkıye"de otomobıl üret-
rnek üzere yatınma giden firmalar. üretime ge-
çâşten önceki dönemde. "imaj" oluşturmaya yö-
n-elik olarak AB'nin ortak gümrük tarifesi üzerin-
den otomobi! ıfha! edebilecekler. Bu arada teşvik-
lerde "özel önem taşıyan sektör" kapsamı geniş-
letilerek gazete basım ve dağıtımı da bu kapsa-
rna dahi! edıldi. Günde en az dört gazeteyi dağıt-
mak üzere gerçekleştirilecek dağıtım şirketi kur-
rna yatınmlanna yüzde 50 finansman desteğı sağ-
lanacak.
Bakanlar Kurulu'nun teşvik kararnamesinde
yaptıgı değişiklikler Resmi Gazetede yayımlan-
dı. Bunagöre, Türkiye'de yıldaen az lOObin oto-
mobil üretimine yönelik yatınm için izin \e teş-
- vik belgesı almış, yatınm harcamalannın büyük
bölümünü gerçekleştirmiş fırmalara. imaj oluş-
turabilmeleri veyatınm yaptığı ürününpazarpa-
yını korumalan amacıyla OGT üzerinden ithalat
olanağı sağlanacak. Bu firmalar. Avrupa Birliği
dışındaki ülkelerden teknoloji ve sermaye getir-
mek koşuluyla. üretecekleri yeni model otomo-
bi Iden. teşvik belgesindeki yazılı iiretim kapasi-
tesinin yüzde 5"i kadar bir miktan, üretime geç-
meden önceki bir yıl iç/inde iiçüncü ülkelerden
'ortak gümrük tarüfesi' (OGT) hadlerinden ithal
edebi lecek.
Teşviklerde, özel önem taşıyan sektör yatınm-
lannın kapsamı genişletildi. Buna göre, eğitım.
sağlık. gazete ve dergi basım ve dağıtımı: ulus-
lararasi taşımacılık. havaalanlarında oluşturula-
cak turizm amaçlı terminal hizmetleri tesisleri.
kongre ve sergı merkezleri. trafik ve nüfusun yo-
ğun olmadığı yerlerde yapılacak \e büyükşehır
belediyelerininimarplanlanndayeralanbeşyıl-
dızlı konaklama yatınmlan: gemi ve yat yapımı;
Ar-Ge. çe\re. enerji. altyapı yatınmlan: yap-iş-
let-de\ ret ya da yap işlet çerçevesinde yapılacak
yatınmlar. özel önem taşıyan sektör yatınmı ka-
bul edilecek.
Planlama ve teşviklerdeki yanlışlıklar yüzünden fakirleşme önlenemedi
'Kalkınma' kâğıt üzerinde•Hazine Müsteşar Yardımcısı Nevzat
Saygılıoğlu. kalkınmada öncelikli yöre ilan
edilen illerin büyük bölümünün giderek
fakirleşmesinin ters bir gelişme olduğunu, bunda
da planlarda yapılan yanlışlann rol oynadığını
söyledi.
Ekonomi Senisi - Hazine
Müsteşar Yardımcısı Nevzat
Saygılıoğlu. kalkınmada
öncelikli yörelere yönelik
uygulamalarda terslik olduğunu,
bununda planlarda yapılan
yanlışlıktan kaynaklandığını
bildirdi. Nevzat Saygılıoğlu.
Ankara Sanayi Odası'nın yayın
organı ~Asomed>a"da yer alan
söyleşısinde, kalkınmada
öncelikli yörelerle ilgili
uygulamalan eleştirdi. DPT \e
DtE'nin sosyo-ekonomik
venlerine göre. bu kapsamdaki
illerin giderek fakirleştiğinı
ifade eden Saygılıoğlu. bunun
da bir tersliği gösterdiğini
belirtti. Kalkınmada öncelikli
yöre uygulamasının 1968
yılındn berı yapıldığını
hatırlatan Saygılıoğlu şunlan
söyledi:
"Bir coğrafi bölgeye kalkınmada
öncelikli yöre deyip
fakirleştirmeye devam ederseniz,
bu arada öngörülen planlarda
bir yanlışlık var demektir. DİE
ve DPT've göre bu illerin sosyo-
ekonomik göstergeleri, giderek
fakirleşmeyi sergilemektedir.
Burada terslik var; o zaman
şunu söylemek lazım. Tarını.
havvancılık hizmetleri ve sanayii
her tarafta a> nı ölçiide
geliştirmek, teş\ik etmek
mümkün değil demektir.
Dolayısıyla bütün bir Doğu
Anadolu'yu aynı teşvik
unsurlany la desteklemek, bütün
bir Güneydoğu Anadolu'yu aynı
kapsamda mütalaa etmek doğru
degildir."
'Ulke gerçeğine uymuyor'
Gaziantep. Maraş. Adıyaman
gibi illerin sanayileşmede
önemli mesafeler kat etmesine
karşın. en yakınlanndaki illerin
bundan nasibini alamadığına
dikkat çeken Saygılıoğlu.
"Burada başka bir şeyler
aramak la/ım" dedı
Saygılıoğlu, kalkınmada
öncelikli yöre kavramının
Türkıye'nin gerçeklerine
uymadığını. bu sıstemın bu
şekilde yürümesinin mümkün
olmadığını savundu.
Saygılıoğlu. öncelikle
Türkiye'nin sanayileşme. tanm.
havvancılık ve hizmet sektörii
hantasının çıkarılması,
teşv iklerin buna göre
yönlendirilmesi gerektiğini
vureuladı.
Yoksulluksınırı 60mifyonugeçti
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Dört
kişilik birailenin asgari düzeyde
geçinebilmesi için gerekli paranın 60
milyon lirayı geçtiği bildirildi.
Türkıye Kamu Çalışanlan Sendikalan
Konfederasyonu'nun (Türkiye Kamu-
Sen) yaptığı araştırmaya göre.
"yoksulluk sının'" olarak tanımlanan. dört
kişilik bir ailenin asgari geçim
düzeyi için gerekli para miktan. kasım
ayında bir önceki aya göre
3 milyon 293 bin lira artarak 60 milyon
590 bin liraya ulaştı. Buna göre. bu
ailenin tüm fertleri net 11 milyon 500 bin
lira olan asgari ücretle bir işte çalışıyor
olsa bile yoksulluk sınınnın altında
kalıyor. Yoksulluk sının ıki kişilik
biraile için 41 milyon 915 bin.
üç kişilik bir aile için de 51 milyon 460
bin liraya yükseldi.
TİSK16 aralıkta düzenleyeceği toplantıda, öneriyi tartışmaya açacak
Ekonomik anayasa hazırlığıANK\RA (AA) - Ekanomik ve sos-
yal düzenin iyi bir şekilde işlemesi. dev-
İetin sahıp olduğu ekonomik güç v e yet-
kilerin simrlandınlması ıçın her ülkede
olduğu gıbı. Türkı\e"de de "Ekonomik
Ana\asa"va ıhtıyaç bulunduğu bıldınldi.
TtSK tarafından Doç. Dr. CoşkunCan
Aktan"a vaptırılan "Ekonomik Anaya-
sa" konuİu araştırmada. siyasi istikrar-
sızlığın ve bunun sonucu oluşan makro
ekonomideki ıstikrarsızlığın. Türki-
ye'nin gelişmesini engellediği ve enf-
İasyonu büyüttüğü savunuldu.
Son yılİarda.^Anayasal Iktisat" adı
\eri1en yeni bir araştırma alanında. hü-
kümetlerin ekonomiyi daha fazla politı-
ze etmemeleri için ekonomik anayasa
oluşturulmasının önerildigine işaret edi-
len TlSK arastırmasında. ekonomik dü-
zenın genel kurallannı ifade eden eko-
nomik anayasamn son yıllarda ülkemiz-
de de tartışıldığı kaydedildi.
Ekonomik anayasa ile hükümetlerin
sorumsuzca kullandıklan para basma.
vergileme. harca-
ma ve borçlanma
yetkilerine sınırla-
rna getirilmesınin
amaçlandığı vur-
gulanan TlSK arastırmasında. ekonomik
anayasaya. her ülkede olduğu gibı Türkı-
ye"de de ihtiyaç bulunduğu bildirildi.
TlSK arastırmasında. ekonomik ana-
yasanın. siyasal iktidarların ekonomi
üzenndeki takdin ve keyfi müdahalele-
riniazaltmayıamaçlayanve ekonominin
istikrar içinde işlemesıne yönelik bir re-
form olduguna değinılerek. çağdaş de-
mokrasilerde siyasetın ekonomi üzerin-
deki olumsuz etkılerını azaltmanın etkı-
lı tek yolunun ekonomik anayasayı oluş-
turmakolduğu savunuldu.
TlSK arastırmasında, şu görijşjere y-
er verildi:
"Ekonomik anavasaoluşturulmasının
amacLsi>asal iktidarların ekonomhe ke>-
fi müdahalelerinin a/alrılmasıdır. Ekono-
mik anayasa mali disiplin \v mali istikrar
için gereküdir. Ekonomik anayasa kamu
borçlannda disiplinin sağlanması. birey-
lerin ekonomik özgüıiüklerinin korun-
ması için gerekiidir. Ekonomik anayasa.
temiz siy aset ve kamu v önetiminde ahla-
ki ilkekrin oluşması. devlctin sınırlandı-
nlması ile vakından ilgilidir. Ekonomik
anayasa, dürüst sivaset \e de>let yöneti-
mi için en etkin ilaçtır. İlkemizdeki ko-
şullar da, ekonomik anayasayı gerekli kıl-
maktadır. İlkemizdeki ekonomik sorun-
lar. hükümetlerin ekonomiyeyaptığı mü-
dahalelerden ve iktisal politikası araçla-
n üzenndeki kejfi uv guiamalardan ka> -
naklanmaktadır. Türkiye'nin gerçek bir
anayasal reforma ve ekonomik anayasa-
ya ihtiyacı bulunmaktadır."
Öte yandan. TlSK tarafından düzen-
lenen "Ekonomik Anavasa Paneli" pa-
neli, 16 aralık pazartesı günu Ankara'da
yapılacak. Panele. Dev let Bakanı Sabri
Tekir. TİSK Başkanı Refık Baydur, TÜ-
SİAD Yüksek Istışare Konseyi Başkanı
Bülent Eczacıbaşı da katılacaklar.
'Özelleştirmeniıı tekel
yaratması önlenmeli'
• Özel sektörün etkinliğinin
arttınlabümesinin en önemli
şartının. rekabetçi birortamın
sağlanması olduğunu kaydeden
önemli şartının. rekabetçi
bir ortamın sağlanması ol-
duğunu kaydeden Derviş.
çok büyük yatınmlargerek-
tiren alanlara artık özel sek-
Dünya Bankası Başkan Yardımcısı törün de girmeye başladığı-
Kemal Derviş, telefon kuruluşlarını tek özel
sektöre satmanın anlamsız olduğunu ve bunun
özelleştirmede sorun yaratabileceğini ifade etti.
ANKARA (AA) - Dünya
Bankası Başkan Yardımcısı
Kemal Deniş. özelleştirme
ile özel sektörün gücü artı-
rılırken. tekelleşmeninoluş-
mamasına özen gösterilme-
si gerektiğini söyledi.
Derv iş. küresel dünyada
özel sektörün önemınin an-
laşıldığını belırterek. üreti-
minve hizmet sektörlerinin
özel sektöre geçmesinin şart
olduğunu kaydetti.
Günümüzde devletın işle-
vinin değiştiğini ifade eden
Derv ış. "De> let. direkt üre-
tim ve hizmet arzetmeyecek-
tir. Ama, bu hizmetlerin \e
üretimin toplumsal yarar
içinde oltnasını sağlayacak
hukuki ve >asal hazırlıklar
yapacak, rekabet ortamını
sağlayacaktır"görüşünü sa-
vundu.
Özel sektörün etkinliöi-
nin arttırılabilmesinin en
nı belirtti.
Telefon kuruluşlarını tek
bir özel sektöre satmanın
anlamsız olduğunu ve bu-
nun özelleştirmede sorun
yaratabileceğini ifade eden
Derviş. "Bazen ilk üç >ıl te-
kel halinde çalışabilir. Ama
ondan sonra rakip yaratıl-
makzorunda" dedi.
Derviş. Türkiye'ye göre
çok daha fazla özel sektörii
bulunan ülkelerde bile dev-
letin, bu sektörde yatınmın
yüzde 60-70'ini üstlendiği-
ni de kaydetti.
DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ ERGIN YILDEOĞLU LONDHA
'B
ok vantılatöre çarptı' çok yaygın bir
Anglosakson özdeyişidıY. "Susurluk
kazası", "mahut çete" olayı gibi du-
rumlar için kullanılır. Bugün pislik, Türkiye'de
vantılatöre (ya da bir kamyona) çarpmış durum-
da. Şimdi üstüne pislik bulaşanlar, bir şey olma-
mış gibi davranmaya çalışırken, büyük çogun-
luk. bu pisliğin temizlenmesini istiyor. Ancak, bu
0 kadar kolay değil. Çünkü pislik, yerel köklere
sahip olmakla birlikte, çok daha geniş bir man-
zaranın parçası. Bu pisliğin kökü, bugün küre-
sel düzeyde egemen olan (illa yaygın anlamın-
da değil) sermaye birikim sürecinde yatıyor; ya-
ni sistemsel. Sık sık vantilatöre çarpmaya baş-
laması ise. bu sermaye birikim sürecinin
1970'ten beri yaşamaKta olduğu krizle ve küre-
,selleşmeyle ilgili.
j Pisliği yaratan ortam
1950-70 arası döneme baktığımızda, silah sa-
nayii, enerji. ulaştırma, sosyal hizmetler ve ba-
yındırlık/belediye hizmetleri etrafında ve demok-
ratik denetleme mekanizmalarından korunaklı
büyük bir bürokratik yapılanma görürüz. SSCB
ve Doğu Avrupa'da ise 1928-29'dan itibaren ge-
ri çekilen devrimci dalganın boşalttığı yeri dol-
durmuş dev bir bürokrasi var. Bu bürokratik ya-
pılar içinde, belli mevkilerdeki memurlar veya
bakanlar. hükümet kontratları, satınalma işlem-
leri ve fon yönetimi yoluyla çok büyük mali eko-
, nomik kaynaklan kontrol ediyoriar. 1950-70 ara-
sı dönemde, çok büyük kaynaklan, çok az sa-
yıda bireyin eline veren bir diğer gelişme de Çok
.Uluslu Şirketlerdir. Bu resme birde. sömürgeci-
liğın yerini alan. zayrf kaynaklı, çoğu zaman bir
,asker, aydın ittifakı ile yönetilen ve devletçiliği,
. bir gelişme stratejisi olarak seçmiş.popülist. an-
cak demokratik denetimden uzak rejimleri ek-
-leyebiliriz. Bu ortamda, ÇUŞ'lerin devlet kont-
ratlan, piyasalar ve imtiyazlar için birbirleriyle re-
kabet ederken, yasaların engel oluşturduğu,
dar geldiği yerlerde, devlet bürokratlarıyla, bir-
takım "ekonomik" ilişkilere girdiği görülür. Bu
ekonomik ilişkiyi bir yolsuzluk kategorisine so-
kan ise var olan yasaların dışında olmasıdır. Bu
yüzden ÇUŞ bürokratları, kendi ülkelerinin de-
ğil de, azgelişmiş bir ülkenin yasalarını ihlal et-
tiklerinde, kendi ülkelerinde hemen hiçbir yasal
ftakibe uğramazlar.
) 1950-70 döneminin bir diğer özelliği de iki po-
\ litik ve ekonomik blokun arasındaki hegemon-
j ya mücadelesi. Soğuk Savaş olarak bilinen sü-
; reçtir. Bu süreç içinde, bu bloklar çok karmaşık
' casusluk ve karşı casusluk örgütleri yarattılar.
' Sık sık gizli. yasadışı operasyonlara başvurduk-
lan için de, kaynak ve operatör ihtiyaçlarını sağ-
lamak için bu örgütler. yasaların dışında, yani
hiçbir şekilde kontrol edilemeyen ilişkiler geliş-
tirdiler. Personel, kaynak transferi ve hatta ope-
| rasyon açısından, sık sık mafya türü örgütlen-
İ rnelerin de kullanıldığı görüldü. Batı, Soğuk Sa-
1 vaş'ı komünizme karşı sürdürdüğünü düşündü-
'Qü için de. bu yasadışı örgütter ülke içinde işçi
Çarpınca...
hareketine karşı da uz-
manlaştılar. zaman za-
man aşırı sağ/faşist gizli
örgütleri de kirli işlerde
kullandılar. Nihayet II.
Dünya Savaşı ertesinde,
mafyanın bir meşrulaş-
ma çabası ile bankacılık,
eğlence endüstrisi gibi
alanlara girmeye başla-
dığı görüldü. Bu yasal
alanlar. yasal olmayan
alanlardan gelen parala-
nn aklanması için de çok
faydalı oluyordu. Böyle-
ce mafya, özel sektör ve
kamu bürokrasisi ile eko-
nomik alanfarda da yakın
ilişkiler geliştirdi.
Kriz, özelleştirme,
serbestleştirme
1970'ten itibaren ege-
men sermaye birikim re-
jimi yapısı bir krize girer.
Bu kriz sırasında para
sermaye, önce döviz,
sonra uluslararası borç
piyasalarında katlanarak
ve üretken sermayenin
aleyhine hızla büyümeye başlar. Uretken ser-
mayenin kârlan, dolayısı ile bu alana yapılan ya-
tınmlar gerilediği için para sermaye dolaşıma.
uluslararası mali piyasalara ve dış yatırımlara
yönelir. Küreselleşme süreci hızlanır. Bu sürecın
bir parçası olarak. azgelişmiş ülkelerde özel ya-
salarla çalıştınlan serbest bölgelerin ve gizli he-
saplann saklanabileceği "off Shore" Banking
alanlarının sayıları hızla artar. 1990'lara gelindi-
ğinde sayılan 50-55 arasındaki bu mali merkez-
lerdeki kontrol dışı paranın hacmi 3 trilyon do-
lara, yani dünyanın GSMH'sinin yüzde 15'i bü-
yüklüğüne ulaşmıştır. 1980'lerde ikı gelişme da-
ha yaşadık. Batı ülkelerinde sermaye hareket-
leri serbestleştirildi, borç krizine düşen azge-
lişmiş ülkelerde içpazar, IMF ve Dünya Banka-
sı'nın dayattığı serbestleştirme ve özelleştir-
meler yoluyla, Batı ülkelerinin sanayi, tanm ve
gıda sanayilerinin dampingine açıldı.
Bu süreçlerin etkilerini şöyle özetleyebiliriz.
Para sermayenin otonomi kazanması, serbest-
leştirme ve kontrollerin kalkması, özellikle de
yeni yatırım araçlarının ve teknolojinin de yarrjı-
mıyla. yasadışı örgütlerin paralarının aklanabil-
mesine çok uygun bir ortam oluştu. Krizin etki-
si ile gittikçe riski artan yatınm alanları ve dara-
lan kaynak ortamında, döviz sıkıntısına düşen ül-
kelerde politikacılar, iktidarda kalmak için, dö-
viz gelsin de nereden gelirse gelsin anlayı-
şını benimsemek zorunda kaldılar. Böylece
hem yasadışı parasai ilişkilere göz yumdular,
hem de sanayi ve ticaretin kriz ortamında ken-
dini korumak için yasadışı işlemlere giderek da-
ha sık başvurmasına ses çıkarmadılar. Bu ikisı
birleşince bir kayıtdışı, paralel ekonomi oluş-
tu. Bugün bu ekonominin, birçok azgelişmiş ül-
kenin yani sıra, Türkiye'de de GSMH'nin yarısı-
nı oluşturduğu söyleniyor. Günümüzde, liberal
basının birçok aklı evvel yazar ve yorumcusu-
nun, bizi inandırmaya çalıştığmın aksine. özel-
leştirme, hemen her yerde devletin, daha doğ-
rusu belli siyasi partilerin hükümetlerinin, belli
sermaye gruplarına büyük bireysel kazançlar el-
de ederek, yaptıkları bir mal transferine, "kamu
malının" talan edilmesi için, her türlü yönetimin
kullanıldığı, kıyasıyabirrekabetedönüştü. Rus-
ya'da olduğu gibi, mafyanın, hızla gelişerek ba-
ğımsız bir ekonomik güç olduğu görüldü. Özel-
leştirme ve serbestleştirme, yolsuzluğa bir çare
olmadı, aksine yolsuzluk derelerinin daha hızlı
akmasına olanak sağlayan kanallar yarattı. Bir
önceki dönemde sorun devlet mülkiyeti ve dü-
zenleme değil, bu mülkiyetin bir türlü demokra-
tik kontrol altına alınamamasıydı.
Küreselleşme. piyasaları birbirine bağlama-
ya başlayınca, bu piyasalardaki suç örgütleri de,
örneğin Mafya (Avrupa-ABD), Yakuza (Japon-
ya), Triad (Hong-Kong, Çın), Cali (Kolombiya,
Latin Amerika) ve Rus Mafya 'sı birbirleriyle iş-
birliğine, ortaklıklara girmeye başladılar. Çok
Uluslu Suç Örgütleri oluştu. Şimdi buna So-
ğuk Savaş'ın bitmesiyle, hedefsiz ve atıl kalan,
ancak özel eğitime, bilgilere ve ilişkilere sahip
entelijans personelini ve bunların faşist takıntı-
larını ekleyelim. Son derece girift ilişkilerle karşı
karşıya olduğumuzu görebiliriz.
Bu arada yolsuzluklan şiddetlendirecek iki
gelişme daha oldu. Soğuk Savaş sonrasında
görülen yerel savaşlar, çoğu zaman uluslarara-
sı ambargolardan dolayı, yasadışı bir şekilde
karşılanmak zorunda olan, yeni bir silah ve per-
sonel talebı yarattı. Diğer taraftan IMF politika-
lannın yol açtığı dampingin, yerel tarımı yıkma-
sıyla. Afrika ve Latin Amerika'da köylü mecbu-
ren narkotik bitkilerin üretimine ve narkotik ima-
latına alet olmaya başladı. Yeni üretim ve dağı-
tım ağlan ortaya çıktı ve bunlar, yerel savaşlann
personel ve silah talebinin yarattığı pazar ile bir-
likte çalışmaya da başladı.
Zayıf demokrasi, artan yolsuzluk
Daha önce de birçok yazıda tartıştığımız gibi
küreselleşme, ulusla devletin, uluslararası mali
sermaye karşısında pazarlık gücünü ezalttı. Ya-
bancı sermayeyi cezbetmek için, hükümetler
kendilerini seçen halka verdikleri sözleri değil.
uluslararası mali sermayenin isteklerine öncelik
verir oldular. Bu süreç dışa karşı zayıf, ancak
içerde halkın taleplerini göz önüne almayan bas-
kıcı hükümetler yarattı. Sonuç olarak demokra-
5i. seçmen, kamuoyu denetimi zayıfladı. Bu sı-
rada, yoksulluğun ve işsizliğin kronikleşmesi. bi-
reysel zenginliklerin ve gösterişin ise müstehcen
boyutlara ulaşması. yozlaşma, halkın büyük ke-
simlerinin gözünde devletin meşruiyetine, yasa-
ların uygulanabilirliğine inancı zayıflattı. Bu ara-
da bir devlet başkanı kalkıp da "Benim memu-
rum işini bilir" dediğinde, devlet memurları en
alt kademeden başlayarak, yukan doğru gittik-
çe artan oranlarda önlerine gelen olanaklardan
faydalanmakta bir sakınca görmez olacaklardı.
Demokrasi zayıfladıkçatoplumsal kontrol zayıf-
ladığı için, bürokrasinin ve yöneticilerin de ba-
ğımsızlaşmaya başladığı, devletin gizli örgütle-
rini de kullanarak, zaman zaman büyük serma-
yeyi bile illet edecek düzeyde hırsızlıklara, yol-
suzluklara giriştıği görülmeye başlandı.
Böyle bir ekonomik ve politik toprağın ürünü
bu "Susurlukkazası" ve "mahut çete". Karma-
şık iktidar ilişkileri ve sınıflar matrisi var karşımız-
da. Vantilatöre çarpan bir kaç "ahlaksızla" sınır-
lı değil, Ingiliz bir özdeyişiyle başladık, Yunanca
bir özdeyişle bitirelim: E copros tou Augeio
(Bunlar Kral Ageyus'un gübreleri). Bu temizlik
hiçbir ölümlü bireyin tek başına altından kalka-
bileceği bir iş değil. Herakles'ı de getiremeye-
ceğimize göre.. temizliği elbirliği ile yapmak ge-
rekiyor. Bu işe başlayabilmek için ise önce de-
mokratik bir denetimin kurulmasım sağlamak
gerekiyor. Zaten tarih de bize, yolsuzluğun. de-
mokratik kontrolün zayıfladığı yerlerde arttığını '
göstermiyor mu?
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
Yalan Utanıyor
Yalannedir? "Gerçek olmayan herşey" dersenizbu
sorunun yanıtını vermiş olmazsınız. Çünkü Montaig-
ne'in belirttiği gibi "gerçegin karşıtının pek çok biçim-
len ve çevresi çizilemeyen biralanı" vardır.
Yalancılar, yalanın amacına ya da etkisine göre de-
recelere aynlır. Yalan üzerine çalışan toplumbilimciler.
genellikle "yalancılar, lanetli yalancılar ve siyasetçiler"
ayırımı yapıyor.
• • •
Yalancılık insanlık kadar eskidir. Kutsal kitaplar ve
bunlann yorumlanndan düşünce ve sanat yapıtlanna
uzanan çok yaygın bir düzlemde yalanı konu alan ya-
zı ve yorumlann variığı bilitıir.
Kuşkusuz en sevimli yalan türleri sanatsal olanlar-
dır: bunlann içinde de aslan payını şiir ve tiyatro alır.
Fuzuli'nin, "Aldanmakişairsözüelbetteyalandır" di-
zesi bir gerçeği yansıtmıyor mu? Hamlet. "Oyunun
amacı doğaya ayna tutmaktır" diyorsa da ona bak-
mayın, "tiyatronun" esas olarak "gerçeğiabartmaya"
dayandığı kanısı yadsınabilir mi?
Güzel yalan olmaz olur mu? En güzel yalan âşıkla-
rındır. Sevgiden cinselliğe uzanan uzun çizgıde gerçek
ile yalanın ne önemi var?
• • •
"Kirliyalan tariasına" girince iş değişiyor. Birey üze-
rine "dışarıdan" ekonomik, toplumsal ya da külturel
"baskının" yalanayol açtığı bir gerçektir. Buna, ruhbi-
limcilerin, kişinin iç dünyasının çıkar dalgalarına ya da
çıkar dürtüsüne dayandırdıklan yalanlar da eklenmeli-
dir. Bu tür yalanlar toplumsal yaşamı sarsacak yıkıcı bo-
yutlara ulaşabilir. Bu amaçla başvurulan yalanın sahıp-
leri lanetli sayılır.
Lanetli, sözlüklerde "Tanrı'nın ve insanlann sevgı-
sinden yoksun" kalma biçiminde tanımlanır. "Toplu-
ma zarariı" yalanı önlemek için burada Tanrı korkusu
ve insan sevgisinden yoksun kalma yaptırım aracı ola-
rak kullanılıyor. Bu tür yalancılar, "kişisel çıkarlan için"
yalan söyleyenlerdir.
Siyasetçiler ise lanetlilerden de "zararlı" yalancılar-
dır. Neden? Çünkü siyasetçi topluma hizmetle yüküm-
lüdür ve yalana başvuruyorsa kendisinde ne tanrı ne
de insan korkusu kalmıştır.
Siyasetçilerin "ulusal güvenlik ve yurt sevgisi" gibi
duygulan sömürerek toplumun "gerçeği öğrenme hak-
kı"n\ sınıriama ve buradan kendi özel çıkarlarını kolla-
ma dürtüleri bilinir.
Azgelişmiş ülkelerde siyasetçi bu "kutsal gerekçe-
lere" din duygularını da katarak kamuoyunun "bilgi-
lenme" hakkınıolabildiğincesınrlamayaçalışi''; bunun-
la da kalmaz, tümüyle yok etmeye uğraşır. "Topluma
bilgi vermemeyi" azgelişmiş siyasetçi, kendi hakkı sa-
yar. Bu nedenle yalancılık sıralamasında "azgelişmiş ül-
kelerin siyasetçilerini" en alta yazmak gerekiyor.
• • •
Bizdeki siyasetçilerin çok büyük bir bolümü. top-
luma yaptıklarıyla yalana ilişkin bu sıralamanm tümüy-
le "dışına", daha doğrusu çoğu azgelişmişlerin de
"aşağısına" düşüyorlar.
Türkiyehalkına "enlanetlisınden" yalansöylenmek-
le kalınmıyor; daha kötüsü yapılıyor. Yalan, kişisellik-
ten çıkmış bulunuyor, "kurumlaşıyor".
Türkiye halkı "doğru söyleyenin dokuz köyden ko-
vulduğu"; gerçeği arayanlann öldürüldüğü, işkenceden
geçirildiği, işinden atıldığı; özetle, fiziksel ya da düşün-
sel olarak "yok edîlmek" istendiği bir süreci yıllardır
yaşıyor.
Son haftalarda ortaya çıkan, çok değişik bir durum-
dur, yalan konusundaki "niteliksel'' sıçramadır. Siya-
setçileri tarafından yalana alıştırılan toplum, son gün-
lerde siyasal yalanın "kurumlaştınldığına" tanıklık ediy-
or. Yukandan aşağıya. aşağıdan yukarıya; sağdan so-
la, soldan sağa. kamu yönetimi birimlerinin büyük
bölümü, topluma karşı görev ve sorumluluklannı yalana
dayalı yürütüyor
Siyasetin tüm kurumsal hücreleri yalanla kararıyor.
Sivil polis eskisi "kışkırtıcı" ajanlar; düşünceleri
nedeniyle öldürülen onca insanımızın bilinen "sanık-
lan"; bunlara ek olarak "kaçakçılar" ve "işkenceciler",
siyasetçilerin "eli, gözüvekulağı" olmuş.yani "güven-
lik" organlanna dönüştürülmüş bulunuyor.
Ve yalancılık bunlarla yapılıyor.
Böyle olunca da en iğrenç yalanı bile "utandıracak"
bir kurumsal yalan ortamı yaratılmış oluyor.
Yalan utanıyor, ya siyasetçiler?
Libya
Müteahhit 4 milyoıı
dolar bekliyor
.\NK.\RA(AA)-Ulusla-
rarası Müteahhitler Birliği
veTürk Müteahhitleri Birli-
ği (TMB) Başkanı KadirSe-
ver. Libyadan, bu a\' öden-
mesı gereken 4 milyon do-
larlık müteahhit alacağının
beklendiğini söyledi.
KadirSever. Libya hükü-
metinin. 15 Kasım tarihinde
Türk müteahhitlerinin ala-
cağına mahsuben 12 milyon
dınar (33.2 milyon ABD
Doları) tutarında ödeme
yaptığını hatırlatarak. pari-
tenin yanlış uygulanmasm-
dan kaynaklanan yüzde 18
zararla birlikte 40 milyon
dolar olması gereken bu pa-
ranın. Arap-Türk Banka-
sı "na girdiğini belirtti.
Başbakan Necmettin Er-
bakan ile Libya hükümetı
arasında ımzalanan anlaş-
malann gereği olarak müte-
ahhit alacaklannın ödenme-
ye başlandığınıve bunun bir
başlangıç olduğunu kayde-
den Sever. "\etkililerindev-
reve girmesi \e olayı sıcak
tutmaları halinde. gerek 6.8
milyon dolar aradaki fark.
gerekse bundan sonraki öde-
meler dahasağlıklıve/ama-
nında olabiür" di) e konuştu.
Sever. Lib\a'nınbua> ba-
şında ödenmesi gereken 4
milyon dolar tutarındaki
müteahhit alacağının >u ana
kadar Arap-Türk Banka-
sı'na girmedığini belırle-
diklerini kavdederek. bu
aşamadayetkılilerin devre-
ye gırmesini beklediklenni
bildirdi.
Bu konudaki taleplerini
bir süre önce Başbakan Er-
bakan'a ilettiklerini ifade e-
den Sever. Başbakan'a.
Türk müteahhitlerinin ala-
caklannın. Lıbya'dan peşin
olarak her yıl alınan >akla-
şık500 milyon dolarlıkpet-
rolle "takas"ı sistemıyleçö-
züme ka\uşturulabileceğıni
anlattığını kavdetti.
GLOBALLEŞME
VE KRÎZ
ERGlN
YILDIZOĞLU