25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 OCAK 1996 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA KÜLTUR 15 Küstürülenlerin öyküsü...yEMRE KOYUNCUOĞLU "Seni sevmek isteıniyorunı" cümlesi birkorkunun ifadesidir. Hak/ı birkorku- nun... Oyunun konusu şöyle yazılabilir: Hiçbir şey altedememişti, Miss Ame- lia'yı. Yörenin en zengin kadınıydı, en akıllı, en işini bilir... Kasabanın doktoru, renksiz gecelerin tek heyecan veren mekânı, kahvenin sa- hibesiydi, hem koriculurdu, hem de say- gı duyuJur. Adamlan döverdi, yörenin en güçlüsüydü.. Aşık oluncaya kadar... Şimdi bu hikâyeyi farklı özelliklere sahip kişileri göz önünde bulundurarak üçle çarpın. Yeni kurulan Tiyatropati. ünlü Amerikalı kadın yazar Carson Mc Cu/lers'ın romanı "Hüzünlü Kahvenin Türküsü''nü (The Ballad of the Sad Ca- fe) Mandela Rock Bar'da şehirtiyatrosu ovunculanndan Engin AlkaıTın uyarla- ması ve yönetimiyle "Küskün Kahve- nin Türküsü" adı altında sahneliyor. Oyunun dramaturjisini Sevil Bastürk yapmış. Dekor ve kostüm tasanmı Sei- çuk Günışık'ın [şık tasanmını ıse, Ke- mal VTgitcan üstlenmiş. Genç yaşta ge- çirdiği felctn zorluklanyla "eğribiiğrü" de olsa ayakta dunnayı öğrenmiş ve ro- manlanyla dünya edebiyatında hak etti- gi yeri almış. Irlanda kökenli kadın ya- zar Carson Mc Cullers, "HüzünJü Kah- venin Türküsü"nde dilde kurduğu ya- lınlık. romanın yapısındaki simetri ve hi- kâyedeki olgulardaki dramatik yapi kla- sik tragedyalann büyüsüne götürûyorbi- zi. olan koronun oyımculuklannda derinlik yok. Bunun nedeni yalnızca oyuncular değil, metinde koregrafide ve yönetim- de sorunlar var. Oyunun başında sörek- li içki isteyen. bunun için yalvaran, kav- ga eden koro, ıçkinin altını özelIikJe çiz- miş oluyor. Bu, oyunu farkh biryere çe- kiyor. "İçki bağımhlan" gibi algılıyor izleyici. Tabii bu bir yorum olabılir, fa- kat oyunun dcvanıında bu altı çizilmiş "içkHlaç" ısranna birgönderme bulamı- yorsunuz. Selçuk Giinşık'ın gözü kostüm ve de- korda kendıni belli ediyor. Hem işlevsel hem de öykünün atmosferine uygun. Ko- ro, kasabanın yakınlannda olan un fab- rikasından yeni çıkmış işcilerya da be- yaz gölgeler veya yaşayan ölüler dıyebi- leceğiniz bir imgeyle karşınıza çıkıyor. Aşkmakıkhşdı^veölümcüllüğiJ Yazar; öyküde aşltın akıldışılığına ve ölümcüllüğüne ilişkin göriişlerini sergi- liyor. Oyundaki üç anakarakter, körcesi- ne birisini sevdiklerinde, bu sevgiye nef- ret ve aşağılamayla karşılık verilmesi- nin acısinı çekiyorlar. Ancak, aynı şekil- de başkalan tarafından sevildikleri anda da aynı nefret ve aşagılamayla karşılık verirler. Yani, yaşadıkJan "lcasaba kas- vt*j"dir. Yönetmen Engin Alkan, oyunun. üç anakarakteri olan Miss Amelia (Sema Keçik), Marvin Macy(Özgür Kemertas) ve Kuzen Lymon'u (Yalçın Avşar) can- iandıracak oyunculan seçerken fiziksel özellrklerine dikkat etmiş. Böylece, Mc Cullers'ın karakterlerine başlangıçtan doğru birgiriş yapmış. Miss Amelia'nın 1.80'in üstünde boyu, iri yanlığı, ağırlı- ğı, sogukluğu, Kuzen Lymon'un cüce ve kamburoluşu, sürekli konuşurhali; Mar- vin Macy'in yakışıkJılığı, kibirinin al- tında saklı olan vahşiliğini canlandıran oyuncular kendifizikselözelliklerinden de yararfanıyorlar. Ancak, "kasaba hak kı"nı ya da oyunun koro görevini üstle- TT 7"eni kurulan Tiyatropati, ünlü j Amerikalı kadın yazar Carson Mc .X Cullers'ın romanı "Hüzünlü Kah\enin Türküsü"nü (The Ballad of the Sad Cafe) Mandela Rock Bar'da, Şehir Tiyatrosu oyunculanndan Engin Alkan'ın uyarlaması ve yönetimiyle "Küskün Kahvenin Türküsü" adı altında sahneliyor. O yunda fiziksel aşk ön planda durunca şöyle bir yorum ortaya çıkıyor: Kimin, hangi cinsi sevdiğinin ya da ilgi duyduğunun, bu ilginin hangi uyancıyla ortaya çıktığının açıklanır bir kuralı yoktur. Bu mesajla oyun ülkemizde örneklerini pek göremediğimiz bir çağnnın sanatsal düzlemi oluyor. Bu yüzden oldukça önemli bir deneme. Yalnız, madem sanatsal bir düzleme taşınmış, o zaman sanatsal tarafı da güçlü olmalı. nen oyuncularda fiziksel özellikler pek dikkat çekmiyor. Tabii korodakı karak- terler dıgerleri gibi tek tek hcrhangi bir karakteri canlandırmıyorlar ama, oyun- da hıkâyelerini izledığimiz karakterler- dendealgılanışaçısından farklı bir düz- leme düşüyorlar. Oyun bpyunca korodan biri, an/atıcı rolürîü ustleniyor. Ffikâyenin devamınr fal bakarak anlatıyor. Oyunda her riiriü fal bakılıyor, bakla falı, iskambil falı, kahve falı, su falı ve böylece izleyiciye aşk hikâyesinin devamı aktanlıyor. Aş- kın çıkmazlannı yaşayan çoğu insanın başvurduğu bir yöntem fal bakmak. O yüzden oyunla bağlantılı hoş bir buluş. Oyuncular fala bakarken, sanki söyle- dikleri şey leri pek ciddiye almıyorlarmış gibi anlatıyorlar hrfcâyeyf. 13ü tavtr oyü- na pek oturmuyor. Zaten "fal bakmak" belli birironiyi getiriyor. Bunu bir de bir ikinci ironıyle çıftlemek, oyunun başın- dan sonuna kadar yaydığı ve yaymaya çalıştığı sıcak. kasvetli havanm içinc so- ğuk hava püskürtmek gibi oluyor. Bu böyle olabılir tabii, ama o zaman 4a oyu- nun dramaturjisıyle yönetimi arasında birbirine zit anlatımlarortaya çıkmısolu- Oyunun içinde çok önemli bir yeri Sevginin değerinL ieeriğini yabuzca seven^efirfer Oyun sert bir oyun olmuş. Öykü böy- le değil. Zaten oyunun broşüründe En- gin Alkan, oyunun bilinen anlamda bir roman uyarlamasından uzak olduğunu söylüyor. Sahnede Kuzen Lymon, Miss Amelia'ya bir penis oluyor. Koroellerin- de demir çubuklarla konuşuyor. dans ediyor, ya da ses çıkanyorlar (pek har- monik olamıyor). Öyküde, bir tür tütün çiğneyen Miss Amelia ve Kuzen Ly- mon'u oyunda cevizli sucuk yerken bu- luyoruz. Dönüşünden korkulan Marvin Macy de kasabaya fiziksel güzelliği ser- gileyerek geri dönüyor. Bu aynmı tek fark eden de Kuzen Lymon oluyor. Tüm bu örneklerde görüldüğü gibi oyunda "falfiksemboHer" oldukça yogun. Oykü- deki aşk teması, oyunda fiziksel aşka dö- nüsmüş. Oykünün olduğu kitapta Carson Mc Cullers'ın karakterlerinin yaşadığı aşk- lan betımleyen birmetin var. "Sevginin değerini içeriğini yalnızca seven bcürier. En sıradan insan vahşû taşkın,zehirli ba- taklık zambakian kadar gü/el bir sevgi- nin nesnesi olahilir. Vetcr ki, her insanın içinde $aklı duran soginin dışa açılması için bir uyancı oJsun. Kuralsâ bir çıkış- tır se\0." Oyunda fiziksel aşk ön plan- da durunca şöyle bir yorum ortaya çıkı- yor: Kimin, hangi cinsi sevdiğinin ya da il- gi duyduğunun, bu ilginin hangi uyan- cıyla ortaya çıktığının açıklanır bir ku- ralı yoktur. Bu mesajla oyun ülkemizde ömeklerini pek göremediğimiz bir çağ- nnın sanatsal düzlemi oluyor. Bu yüzden oldukça önemli bir deneme. Yalnız, ma- dem sanatsal bir düzleme taşınmış, o za- man sanatsal tarafı da güçlü olmalı. Oyunculuklariyi olmalı. dramaturjısı ve yönetimi uyumlu olmalı, detaylara dik- kat edilmeli. artık. "~ "Senfsevnıek stemiyonım" haklı biü' korkudur. 4 Dünyaya söyleyecek sözleriın var' Yeşim Dorman, 'Harran'da Dolunay' adlı öykü kitabında Doğu coğrafyasının hüzünlü atmosferini aktanyor DUYGL'DURGUN 'Harran'daDolunay'... Yeşim Dorman'ın Yapı Kredi Yayınlan arasından çıkan kıta- bı, Dogu coğrafyasının hüzünlü, dıngin at- tnosfermi konu edınen dört öyküy le okuyu- cu karsısında... Doğu. 'ouzak filke', Dorman'ın öyküle- rinın köşesıne bucağına sinmış. Flkret Ot- vam'ın fotoğraflanndan tanıdığımız pamuk işçilennı, dövmeli çeneleri, allı morlu şal- varlan içindeki kadınlan selamlıyorsunuz buöykülerle. Bilge insanlannın sessızlığın- de ögreniyorsunuz yaşam denen karmaşa- nın aslında ne kadar kolay, anlaşılır olabı- leceğini. Içenk olarak birbirinden farklı. ancak biranlamda da birbirini tamamlayan öykülerin yazan, Doğu cografyasına duy- dugu ilgıyi anlatırken öncelikle "kencfisa- natından başka hiçbir şeve kar$ı sorumlu- luk duyma>an bir sanatçıva. aydına kuş- kuyla bakıyorum" dıye başlıyor söze. Köv yaşanıı bugfin daha çefişkfli "Böigeveçpcukhıgumdan beri sık sık gi- dip gefirim. Oykülerimdeki o insanlara. ait oiduklan etnik kimlik çercevesijıdf değil. o yörenin insanı olarak bakmavı seçtim. Etök gedeki insanlarla ilişkilcrimde en fazla yeri kaplayan, bir zamanlann Köy Enstirüie- ri'ndcki öğretmenlerdir. Doğu'ya bakışım elbefte cumhuriyetin bu yurtsever, didaktik D. kuşağınırıyaklaşımındanfarkİL Birzaman- lann köy edebiyannı düşünürsek o döne- min gcrcekJigi sanata çok farklı birgercek- likoJarakyansımışU. Bugün iseçokfarklı bir köj yasamı var. Çok daha fazla çeBşkili." Ne gibi çe!ı$kiİerbunlar.) ">bksufluk ay- nı, ama insanlar bankalann tasarnıf bono- lanndan. son modariikctimmalzemeierin- den haberdar. Yolu, izi olma\an bir kövde oğu, 'ouzakülke', Dorman'ın öykülerinin köşesine bucağına sinmiş. FikretOtyam'ın fotoğraflanndan tanıdığımız pamuk işçilerini, dövmeli çeneleri, allı morlu şalvarlan içindeki kadınîan selamlıyorsunuz bu öykülerle. Yeşim Dorman, 30 yıl öncesinin Türkiyesi 'nde yaşanan öğrenci eylemlerine, işçi hareketlerine de değiniyoı kitabında... kıdar saclannı yeni çıkımş rtma şampuan- lanile vikıjor- Bu dasanaün işinegelençok önemli bir çetişkL." Kitabın ilk öyküsündeki yer aJan "Köle- liketnğim bir saraydapnmsesmifimgibi do- laşmaktan, dertlerime sentetik dermanlar ammahan, Pasolini izlerken bağıra bağıra aglavamamaktan, yoksulluğu silmenin tek tedbiriolaraksosvaldemobutlaraovatmak- tanbıkmışnm "görüşü biröykü kişısmm dü- şünceleri mı, yoksa bu sözlenn yazan da ay- nı kaygılan yaşıyormu? "Bu, benim 15 ja- şımdaki oğlumu da çok etküeyen bir konu. Ona dasıklıkla aniatmagereği duyııyonım. Ben, yasadıklanmı roman ya da öykü maK zemesi olarak kulfanmıyonınT. Dahası, bu- nu ahlaki bir düşüklük olarak görüyorum*' dıyerek yine deyaşananların gölgesinin her 'EsMden hep, bir tarih karşısındaydım' KüJtür Servisi - Yakup Kadri Karaosmanoğfu'nun eşi LemanKaraosmanoğiu'nu geçen hafta içinde yitırdik. 94 yaşında öldü Leman Karosmanoğlu. Bu 94 yılın 51 yılını "kendisini sesiyle bend eden" ün- lü romancımız Yakup Kadri ile geçirdi. Ece Aydoğdu \e AIi Cengizkan'la yaptıgı söyleşide şöyle dıyordu. "Ya- kup 51 yıl sevgilimdi, ben de demek Id 51 yıl onun sevgi- lisydim ki devam etti. 51 yıl kolay dep." Yapı Kredı Ya- yınlan'nın çıkardığı Cogito dergısinin 2. sayısmda ya- yımlanan, 22 Temmuz 1994'te Karaosmanoğlu'nun An- İcara Çankaya'daki evinde gerçekleştırilen bu söyleşı şu cümlelerle sona eriyor: "Bana sorarsanız, eskiden her adım adşta bir tarih karşKtndaydim". Her adım atışı bir tarih... Yakup Kadri'yle zafenn er- tesi günü. Izmır'den dönüşünde Falih Rıfkı'larda tanır ılk: "Yanıma geidi oturdu. Hep Atatürk'ü sordum ogün, sonra aynldık". Erdal Oz'e şöyle anlatır tanışmalannı: "Yakup Kadri Bey 'le görüştök sohbetettik. Fakat hep zafere ajtti konuşmaîanmız. Ondan sonra bana ilk tele- lbn ettiğindf. bu konuşmamızdan sonra; o zaman sesinin harikulade güzel olduğunun farkına »ardını. Ve Yakup Kadri beni en çok sesiyle bendetti. Bu kesin." "Kolejde o günlerde bir hocam geldi, "sıyah çarşaf gıyın, sizı Sultanahmet'egötürüyorum" dedi. Halıde Ha- nım'ıilk oradadiniedim. Arkasında, saçtannı ortadan iki- y« ayirmış hocam, şair Hamdullah Suphı vardı". Istan- bul'dan Ankara'ya kolejlı bir kız olarak geldığınde An- kara ona küçük bir taşra kasabası gibi görünmüştü. Çok şeyler yaşandı Ankara'da, çok şeyler ya^adı Le- man Karaosmanoğlu Ankara'da. Çok yalnız olduğunu söylüyordur Aydogdu ve Cengızkan'a söyleşiierinde: "._ Ama ben asıl Me\ hıbe Hanım'dan sonra çokyalnıztıkçe- keroldum. bilir misiniz?" Bu söyleşi. Pembe Köşk'ün he- men arkasındaki birapartman (fairesınde yapılmış. Cum- hunyet Ankara'sının ılk yıllannın önemli tanıkJanndan bınnin yalnız yaşadığı evde. Neler yok ki Leman Kara- osmanoğlu'nun anıIannda:Ataturk'leveLa<7feHanım'la ılk karşılaşması, tanışması. TerakknKrver Ctunhuriyet Fırkası kurulunca Atatürk'ün Yakup Kadn'yı çağırması ve Yakup Kadn'nin Atatürk'le bırlıkte uzun süre kalma- sı üzerine Ruşen Eşref ve Falih Rrfkı'nın tepkileri. Mec- lis'te toplantılan ızlemeye gidışi, Atatürk'ün bir bakışı üzerine Takrir-i Sükun Yasası'na tek bir karşı oy bile çık- mayışı. Ankara Palas'ta ilk balo. bılet satarken Vehbi Koç'la iigmç karşılaşma. İnönü'nün başbakanlığa atanı- şı... Aydoğdu ve Cengızkan onu şöyle tanımlıyorlar:" "Doksan iki yilhk bir ömür, belleğinde ve mekanlardaki nesnelerde dipdiri. Leman Karosmanoğiu, Ankara'ya ilk gelişiodeki 22 yaşının güzelliğinden bir şey kaybetmeden, bir tarihi ye- niden yaşar gibi, dupdunı Türkçesi ve araya serpiştirdi- ği Fransızca sözciiklerfe bir başkeotte ilk günlerini ve ve bir baskentin ilk gıinkrini anlatayor." Yakup Kadn'nin 51 yıllık aşkı, Ismet Ino'nü'nün eşi Mevhibe Hamm'ın yakın dostu, cumhuriyetin ilk yılla- nnın ve sonrasının Ankara'sının polıtik ve sosyal yaşa- mının tanığı Leman Karaosmanoğlu geçtiğimiz hafta öl- dü. "Ankara o zamanlar köy gibiydi. Şimdi betonarme- lerden ne bahçe kaldı. ne bağ kaldi. Ne de eski samimiyet kakü-*1 l^eman Karaosmanoğlu, eşi Yakup Kadri'yle. yazann yapıtında hissedileceğinin altını çı- zıyor. Yazar, 30 yıl öncesinin Türkiyesi 'ndeya- şanan öğrenci eylemlerine, işçi hareketle- rıne de değinıyor öykülerinde.. "Uzunyıl- largeçiı. Mimu. heyecanh bir genç hz oîdu. Boyuçokfazlauzamadı,örgülerirukesti. Önı- versitede koiej mezımu olduğunu özellikle saklayışmınalnndahemAnadoluhıarkadaş- lanylayakmlaşma çabası hemde ışkencede- nenfey/etanışnğı bir okuiun üyesısayılmak- tandüyduğubüyükutanç vardı. tstanbulhal- laçpamuğugibıattyorduoyaz. Gündeikipa- ketsıgaraıçenk konuşuyor, tarttşıyorveken- dine koyduğu bir kuraia uyarakgecelerı otuz sayfa kitap okuyordu, 'Devrim' denince bü- tün ruhu bir nabızgibi atıyordu. Elbirliğiyle çabaladıklan o gün ne zaman gelecektı? " Yaşanmış, somut otaylar Her nekadar. yaşadıklanna birer malze- me gözüyle bakmasa da yaşanmış, lanıkJık edılmış somut olaylardan da söz ediyor Dorman öykülennde. 80 öncesinin bir sol fraksıyonunda yer alan bir kişi olarak o dö- nemı 'nostaljiyle değil. ama çok özlüvor'. "O zamanlar ölümsuzlüğu göriirdük düş- lerimizde. Boş geçen bir dakikanıız yoktu. Genç insana yakışır sürekli bir faaliy«tiçtn- deydiL Çok, ama çok safhk. büyük hedef- ierimizvardı. Büyük hedefler sayesinde ken- dimizi gerçekten çok büyük, çok güçlü gö- rüyorduk." Bugün, 20'lı yaşlanndakı hali- nı değerlendirdiğmde "Erkeo birolgunluk- tu yaşadjğımız" dıyor. Dorman'a göre sanatçının ışi, gerçek üzenne birtakım yorumlarda bulunmak. Elinealdığı hermalzemenın duyusal heye- canlan farklı farklı. "Sonuçta her make- me>i farkb birformüUeanlaöyorsunuz. O gerçekHkdegiştikçe.onun değerlendiriime- si de farklı oluyor." 'Merdivenam', *Rosal- ba Pansiyonu', 'Gölge listası' ve bugünler- de Ankara Sanat Tıyatrosu'nun sahneledı- fi yeni oyunu 'KardeşSofrası' adlı yapıtla- nndan tanıdığımız Dorman. aynı zamanda bir oyunculuk geçmişine de sahip. Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölü- mü'nü bıtiren sanatçı 1977'de Ulvi Uraz oyunculuk, I982'de Sanat Kurumu'nun 'Ovgiiye Değer Vazarlık' ödüllennın sahı- bi. Dünyaya söyleyeceğı sözleroldugu ıçın yazıyor. Birdönem ıçinde bulunduğuoyun- culuk uğraşı da aynı kayguıın bir sonucu: "Dünyaya söyleyeceğim sözler var." Ancak zamanla oyunculuk, turneler der- ken ev yaşamını çok aksattığmın farkına vanyor. Bakmak zorunda olduğu oğlu, ev- de bekleyen ışler Dorman'ı hareketîı tiyat- ro yaşamından daha sakin. dingin ev düze- nine çekiyor. Söylenecek sözler hâlâ var. Dorman da bu yüzden yazmayı deniyor. Bulaşık, çamaşıraralannda sürekli birşey- ler kuruyor. Kendi deyışıyle 'disıplinli bir yazar olamasa da' evde herkcs uyuduktan sonra sara nöbetine tutuimuş gibi aceleyle alıyoreline kalemı, kâğıdı. Ama en çok da süpermarket ve kasap arasındageçen haya- tın biriken faturalannı karşılayabilmek için yazıyor, yazıyor... DUŞUNCEYESAYGI MEMETITJAT Oevlet!.. Çağdaş devleti belirleyen nedir? Bir insan topluluğu (ulus), birtoprak bütünlüğü (ül- ke), egemenlik, hukuksal düzeni, insan haklannı, eşit- liği sağlayan bir yüce yetke, bir üstün istenç, bağım- sızlık... Salt güce dayanarak yönetimi e/inde tutan bir yet- kedençok başka bir şey... Yasalar, kurallar, yöneten- lerle yönetilenlerin üstünde anlaştıkları bir toplumsal sözleşme söz konusu... Daha öncelerdeki önemli tartışma, buyurganın gü- cünü kimden aldığıydı: Tanndan mı, yoksa yönetilen- lerden mi? Yöneten gücünü halktan almalıdır, yöneten banşı, yaşamı, düzeni korumakla yükümlüdür görüşünün Öne çıkışı siyasal tarihte bir dönemeçtir. Bir güce boyun eğmekle, kendi gücünden daha büyük bir güç oluşturmak için başkalanyla dayanış- maya girmek ayn şeyler. Şöyle sorabiliriz: İnsanlar neden bir toplumsal sözleşmeyle kendi güçlerini özeksel (merkezi) bir yetkeye aktanyor, onun egemenliğinde, bir devlet içinde yaşamayı seçiyor- lar? Thomas Hobbes'a sorarsanız bozukluk insanın doğasındadır. Herkes bireysel olarak kendini koru- maya kalkarsa, çıkarlan her zaman çatışacağı için, bütün insanlar bırbirlerini öldürürler. Dolayısıyla bir toplumsal sözleşmeyle, özeksel bir yetkeye bağlan- malan, bir devletin egemenliğine girmeleri gerekir. John Locke ise yapılan toplumsal sözleşmenin iki yanı da bağladığını, devletin yetkesinin sınırsız olma- dığını vurgular. Aynca devlet, yasalar çerçevesinde kalarak, yönetilenlerin yaşam, özgüriük, iyelik (mül- kiyet) gibi temel haklannı korumak, güvenliklerini sağ- lamak zorundadır Jean Jacques Rousseau da, insanın doğasının iyi olduğuna inanmasına karşın, çıkar çatışmalannın bu iyiliği yok ettiğini gördüğü için, bir toplumsal söz- leşmeyle kurulan, gücünü genel istençten alan, ka- mu yarannı gözeten bir devletten yanadır. Doğası iyi de, kötü de olsa, anlaşılan işin içine çı- kar çatışmalan girince, insan devletsiz edemiyor. ll- le bir yetkeye bağlanıp onun yönetimi altında yaşa- yacak... Ama anarşiyi savunanlar bu kanıda değiller... Onlar devlet denilen özeksel yetke olmazsa insan- lann çok daha uyumlu, çok daha rahat yaşayacak- lan görüşündeler. Çıkarçatışmalannın, devletin koruduğu iyelik hak- lanyla variığa e) koyma, her şeyi ele geçirme açgöz- lülüğünden kaynaklandığını söylüyorlar. Kısacası, "İnsanın doğası iyidir, iyelik haklan ol- mazsa, çıkar çatışmalan da olmaz, insan kötülüğe yönelmez" diyorfar... Evet, düşünürierin devlet konusunda böyle birbi- rinin tam tersi görüşleri var... Ömekse HegeJ için devlet siyasal örgütlenmenin en yüksek biçimıdir, bireyin gerçek özgürlüğünü an- cak devlet sağlar... Manc ile Engels'e göreyse devlet bütün toplumun oluşturduğu bir kurum değildir, egemen sınıfın kur- duğu düzeni korumak, yönetilenleri baskı altında tut- mak için kullanılan bir denetim aygıtıdır. Egemen sı- nıfın dayattığf üretim biçiminin değişmemesıni, üre- tim ilişkilerinin olduğu gibi sürmesini sağlamak için örgütlenmiştir Toplumlardaki çıkar çatışmalan birey- lerarası değil, sınıflar arasıdır. Sınrfsız birtopluma ula- şılsa, devlet sanıldığı gibi bütün toplumun kurumu ol- sa, varlık nedeni ortadan kalkar, yok olur. Demek ki tartışmanın düğümü şu soruda: Devlet bütün toplumun mu, egemen sınıfın mı? Yanıtını kendiniz arayıp bulacaksınız... Demokrasiyle yönetilen çağdaş devletlerde, Marx'çı görüşün doğruluğunu savunanlara kanıt ola- bilecek uygulamalar görülmeye başlandı mı, her şey .temelinden yıkılmış demektir. Bütün balonlar patlar... Onun için de demokrat hükümetler, devleti, ege- men sınıfın kurduğu düzeni korumak, yönetilenleri baskı altında tutmak için kullanılan bir denetim aygı- tı gibi gösteren davranışlardan özenle kaçınııiar. Dev- letin sınıflar üstü olduğu, bütün toplumun olduğu gö- rüşü sözle değil, inandıncı uygu/amalarla savunulma- ya çalışılır. "Ben Anadolu'yu ovııamanuzm yasaklanması acı'" Kfiltfir Servisi- Tiyatro oyuncusu YıldızKenttr, Kent Oyunculan'nın, "Ben Ana- dohı" adlı oyunu izinsız ser- gıledikJen gerekçesıyle oyu- nun yazan Güngör Dilmene 106 mılyon lira tazmınat ödenmesıni Yargıtay'ın da onadığına yönelik haberlere tepkı gösterdı. Kenter, habe- nn nereden kaynaklandığını bilmediğıni belirterek, bu ko- nuda şöyle bir açıkJama yap- tı: "Vazuıın, davanın sonuç- lanmasından, tazminabn be- menödenmesindenaylarson- ra bugün, dava edilen kuru- mumun de0J de. adımın kul- lanılarak gündeme gelmesini anlamakta znıiuk çekiyorum. Kaldı ki. biJirkişi raporuyla da anlaşılmışür, yazara, ha- kettiği telif ücreti tamamen ödenmiştir. Önce herkes gibi ben de söyleyeyim: 'Yargınınkarar- lanna saygımız sonsuz.' Ama 'Beş yıl süren^hukuk savaşı- aslında kanunun, hukukun lafzt kadar nıhumı da kavra- yabilen hukuk adamlan tara- findan beş günde haliedilebi- lirdi. Kent Oyunculan yıllar- dır yabancı, Türk pek çok oyun sergilemiş, telif hak- lanna her zaman saygılı ol- muştur da. yedi yıl boyun- ca yurt içinde ve yurt dışın- da ve hepyankılanarak ser- gilenen "Ben Anadolu" oyu- nunda mı korsanlığa kalk- mıştır? Bu manrığı anla- makta da zorfuk çekiyo- rum. Oyunu Sayın yazara ısmarladığım doğrudur. Üç yıl üzerinde çalıştığımız da ilişjktesunduğum kendi ya- asıvla apaçık ortadadır. Burada acı olan tiyatro- mun yüz milvon lira tazmi- nata mabkum edilmesi de- ğil, başta yazara maddi. manevi yarar sağlayan, İn- gilizce olarak da yurt dışın- da Türkiye'ye, Türk Tiyat- rosu "na övgüler getiren, iti- bar sağlayan bu oyunu "oy- namamızın" yasakianmasu. Bunu anlayan varsa beri gelsin. Eyy kanun koyucular! Eyy hukukçular, neredesi- niz?" Yıldız Kenter'in sözünü ettiği Güngör Dilmen'in (1984, lstanbul Festivali kata- loğunda yer alan) yazısında, 'Ben Anadolu'nun nasıl ya- zıldığı anlatılıyor "Oyunun vazılısını Yıldız Kenter'e borçluyum. Tam üç yıl önce bir telefbn: - Tek kadın oyuncu için, geçmişten bugüne Anadolu kadınını veren bir oyun yazmayı düşünür müydün? - Buyurun konuşalım. Fikir bana öylesine çeki- ci gelmişti ki, 'düşündüm' demek bile yanbs olur. o söy- lersöytemez benimsedim. Yıl- dız Hanım, üç gün sonra : "Ben bu ışten vazgeçtim, sen de boşuna uğraşma" deseydi bu oyunlar yine yazılacaktu Ama o günler, bu fikrin bir değil üç uzun oyuna oVinüşe- ceffiü hiç düşünefliezdim. ... Bir şey daha, en önem- lisi: Yıldız Kenter gibi bü- yük bir sanatçıyla bir süre çatışmış olmak (bütün tar- tışmaları çekişmeleriyle) simdiden en değerli anıla- nma dönüsüyor "
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle