Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
27 OCAK 1996 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KÜLTUR 15
Küstürülenlerin öyküsü...yEMRE KOYUNCUOĞLU
"Seni sevmek isteıniyorunı" cümlesi
birkorkunun ifadesidir. Hak/ı birkorku-
nun...
Oyunun konusu şöyle yazılabilir:
Hiçbir şey altedememişti, Miss Ame-
lia'yı. Yörenin en zengin kadınıydı, en
akıllı, en işini bilir...
Kasabanın doktoru, renksiz gecelerin
tek heyecan veren mekânı, kahvenin sa-
hibesiydi, hem koriculurdu, hem de say-
gı duyuJur. Adamlan döverdi, yörenin
en güçlüsüydü..
Aşık oluncaya kadar...
Şimdi bu hikâyeyi farklı özelliklere
sahip kişileri göz önünde bulundurarak
üçle çarpın. Yeni kurulan Tiyatropati.
ünlü Amerikalı kadın yazar Carson Mc
Cu/lers'ın romanı "Hüzünlü Kahvenin
Türküsü''nü (The Ballad of the Sad Ca-
fe) Mandela Rock Bar'da şehirtiyatrosu
ovunculanndan Engin AlkaıTın uyarla-
ması ve yönetimiyle "Küskün Kahve-
nin Türküsü" adı altında sahneliyor.
Oyunun dramaturjisini Sevil Bastürk
yapmış. Dekor ve kostüm tasanmı Sei-
çuk Günışık'ın [şık tasanmını ıse, Ke-
mal VTgitcan üstlenmiş. Genç yaşta ge-
çirdiği felctn zorluklanyla "eğribiiğrü"
de olsa ayakta dunnayı öğrenmiş ve ro-
manlanyla dünya edebiyatında hak etti-
gi yeri almış. Irlanda kökenli kadın ya-
zar Carson Mc Cullers, "HüzünJü Kah-
venin Türküsü"nde dilde kurduğu ya-
lınlık. romanın yapısındaki simetri ve hi-
kâyedeki olgulardaki dramatik yapi kla-
sik tragedyalann büyüsüne götürûyorbi-
zi.
olan koronun oyımculuklannda derinlik
yok. Bunun nedeni yalnızca oyuncular
değil, metinde koregrafide ve yönetim-
de sorunlar var. Oyunun başında sörek-
li içki isteyen. bunun için yalvaran, kav-
ga eden koro, ıçkinin altını özelIikJe çiz-
miş oluyor. Bu, oyunu farkh biryere çe-
kiyor. "İçki bağımhlan" gibi algılıyor
izleyici. Tabii bu bir yorum olabılir, fa-
kat oyunun dcvanıında bu altı çizilmiş
"içkHlaç" ısranna birgönderme bulamı-
yorsunuz.
Selçuk Giinşık'ın gözü kostüm ve de-
korda kendıni belli ediyor. Hem işlevsel
hem de öykünün atmosferine uygun. Ko-
ro, kasabanın yakınlannda olan un fab-
rikasından yeni çıkmış işcilerya da be-
yaz gölgeler veya yaşayan ölüler dıyebi-
leceğiniz bir imgeyle karşınıza çıkıyor.
Aşkmakıkhşdı^veölümcüllüğiJ
Yazar; öyküde aşltın akıldışılığına ve
ölümcüllüğüne ilişkin göriişlerini sergi-
liyor. Oyundaki üç anakarakter, körcesi-
ne birisini sevdiklerinde, bu sevgiye nef-
ret ve aşağılamayla karşılık verilmesi-
nin acısinı çekiyorlar. Ancak, aynı şekil-
de başkalan tarafından sevildikleri anda
da aynı nefret ve aşagılamayla karşılık
verirler. Yani, yaşadıkJan "lcasaba kas-
vt*j"dir.
Yönetmen Engin Alkan, oyunun. üç
anakarakteri olan Miss Amelia (Sema
Keçik), Marvin Macy(Özgür Kemertas)
ve Kuzen Lymon'u (Yalçın Avşar) can-
iandıracak oyunculan seçerken fiziksel
özellrklerine dikkat etmiş. Böylece, Mc
Cullers'ın karakterlerine başlangıçtan
doğru birgiriş yapmış. Miss Amelia'nın
1.80'in üstünde boyu, iri yanlığı, ağırlı-
ğı, sogukluğu, Kuzen Lymon'un cüce ve
kamburoluşu, sürekli konuşurhali; Mar-
vin Macy'in yakışıkJılığı, kibirinin al-
tında saklı olan vahşiliğini canlandıran
oyuncular kendifizikselözelliklerinden
de yararfanıyorlar. Ancak, "kasaba hak
kı"nı ya da oyunun koro görevini üstle-
TT 7"eni kurulan Tiyatropati, ünlü
j Amerikalı kadın yazar Carson Mc
.X Cullers'ın romanı "Hüzünlü Kah\enin
Türküsü"nü (The Ballad of the Sad Cafe)
Mandela Rock Bar'da, Şehir Tiyatrosu
oyunculanndan Engin Alkan'ın uyarlaması
ve yönetimiyle "Küskün Kahvenin
Türküsü" adı altında sahneliyor.
O
yunda fiziksel aşk ön planda durunca
şöyle bir yorum ortaya çıkıyor:
Kimin, hangi cinsi sevdiğinin ya da
ilgi duyduğunun, bu ilginin hangi uyancıyla
ortaya çıktığının açıklanır bir kuralı yoktur.
Bu mesajla oyun ülkemizde örneklerini pek
göremediğimiz bir çağnnın sanatsal düzlemi
oluyor. Bu yüzden oldukça önemli bir
deneme. Yalnız, madem sanatsal bir düzleme
taşınmış, o zaman sanatsal tarafı da güçlü
olmalı.
nen oyuncularda fiziksel özellikler pek
dikkat çekmiyor. Tabii korodakı karak-
terler dıgerleri gibi tek tek hcrhangi bir
karakteri canlandırmıyorlar ama, oyun-
da hıkâyelerini izledığimiz karakterler-
dendealgılanışaçısından farklı bir düz-
leme düşüyorlar.
Oyun bpyunca korodan biri, an/atıcı
rolürîü ustleniyor. Ffikâyenin devamınr
fal bakarak anlatıyor. Oyunda her riiriü
fal bakılıyor, bakla falı, iskambil falı,
kahve falı, su falı ve böylece izleyiciye
aşk hikâyesinin devamı aktanlıyor. Aş-
kın çıkmazlannı yaşayan çoğu insanın
başvurduğu bir yöntem fal bakmak. O
yüzden oyunla bağlantılı hoş bir buluş.
Oyuncular fala bakarken, sanki söyle-
dikleri şey leri pek ciddiye almıyorlarmış
gibi anlatıyorlar hrfcâyeyf. 13ü tavtr oyü-
na pek oturmuyor. Zaten "fal bakmak"
belli birironiyi getiriyor. Bunu bir de bir
ikinci ironıyle çıftlemek, oyunun başın-
dan sonuna kadar yaydığı ve yaymaya
çalıştığı sıcak. kasvetli havanm içinc so-
ğuk hava püskürtmek gibi oluyor. Bu
böyle olabılir tabii, ama o zaman 4a oyu-
nun dramaturjisıyle yönetimi arasında
birbirine zit anlatımlarortaya çıkmısolu-
Oyunun içinde çok önemli bir yeri
Sevginin değerinL ieeriğini
yabuzca seven^efirfer
Oyun sert bir oyun olmuş. Öykü böy-
le değil. Zaten oyunun broşüründe En-
gin Alkan, oyunun bilinen anlamda bir
roman uyarlamasından uzak olduğunu
söylüyor. Sahnede Kuzen Lymon, Miss
Amelia'ya bir penis oluyor. Koroellerin-
de demir çubuklarla konuşuyor. dans
ediyor, ya da ses çıkanyorlar (pek har-
monik olamıyor). Öyküde, bir tür tütün
çiğneyen Miss Amelia ve Kuzen Ly-
mon'u oyunda cevizli sucuk yerken bu-
luyoruz. Dönüşünden korkulan Marvin
Macy de kasabaya fiziksel güzelliği ser-
gileyerek geri dönüyor. Bu aynmı tek
fark eden de Kuzen Lymon oluyor. Tüm
bu örneklerde görüldüğü gibi oyunda
"falfiksemboHer" oldukça yogun. Oykü-
deki aşk teması, oyunda fiziksel aşka dö-
nüsmüş.
Oykünün olduğu kitapta Carson Mc
Cullers'ın karakterlerinin yaşadığı aşk-
lan betımleyen birmetin var. "Sevginin
değerini içeriğini yalnızca seven bcürier.
En sıradan insan vahşû taşkın,zehirli ba-
taklık zambakian kadar gü/el bir sevgi-
nin nesnesi olahilir. Vetcr ki, her insanın
içinde $aklı duran soginin dışa açılması
için bir uyancı oJsun. Kuralsâ bir çıkış-
tır se\0." Oyunda fiziksel aşk ön plan-
da durunca şöyle bir yorum ortaya çıkı-
yor:
Kimin, hangi cinsi sevdiğinin ya da il-
gi duyduğunun, bu ilginin hangi uyan-
cıyla ortaya çıktığının açıklanır bir ku-
ralı yoktur. Bu mesajla oyun ülkemizde
ömeklerini pek göremediğimiz bir çağ-
nnın sanatsal düzlemi oluyor. Bu yüzden
oldukça önemli bir deneme. Yalnız, ma-
dem sanatsal bir düzleme taşınmış, o za-
man sanatsal tarafı da güçlü olmalı.
Oyunculuklariyi olmalı. dramaturjısı ve
yönetimi uyumlu olmalı, detaylara dik-
kat edilmeli. artık.
"~ "Senfsevnıek stemiyonım" haklı biü'
korkudur.
4
Dünyaya söyleyecek sözleriın var'
Yeşim Dorman, 'Harran'da Dolunay' adlı öykü kitabında Doğu coğrafyasının hüzünlü atmosferini aktanyor
DUYGL'DURGUN
'Harran'daDolunay'... Yeşim Dorman'ın
Yapı Kredi Yayınlan arasından çıkan kıta-
bı, Dogu coğrafyasının hüzünlü, dıngin at-
tnosfermi konu edınen dört öyküy le okuyu-
cu karsısında...
Doğu. 'ouzak filke', Dorman'ın öyküle-
rinın köşesıne bucağına sinmış. Flkret Ot-
vam'ın fotoğraflanndan tanıdığımız pamuk
işçilennı, dövmeli çeneleri, allı morlu şal-
varlan içindeki kadınlan selamlıyorsunuz
buöykülerle. Bilge insanlannın sessızlığın-
de ögreniyorsunuz yaşam denen karmaşa-
nın aslında ne kadar kolay, anlaşılır olabı-
leceğini. Içenk olarak birbirinden farklı.
ancak biranlamda da birbirini tamamlayan
öykülerin yazan, Doğu cografyasına duy-
dugu ilgıyi anlatırken öncelikle "kencfisa-
natından başka hiçbir şeve kar$ı sorumlu-
luk duyma>an bir sanatçıva. aydına kuş-
kuyla bakıyorum" dıye başlıyor söze.
Köv yaşanıı bugfin daha çefişkfli
"Böigeveçpcukhıgumdan beri sık sık gi-
dip gefirim. Oykülerimdeki o insanlara. ait
oiduklan etnik kimlik çercevesijıdf değil. o
yörenin insanı olarak bakmavı seçtim. Etök
gedeki insanlarla ilişkilcrimde en fazla yeri
kaplayan, bir zamanlann Köy Enstirüie-
ri'ndcki öğretmenlerdir. Doğu'ya bakışım
elbefte cumhuriyetin bu yurtsever, didaktik
D.
kuşağınırıyaklaşımındanfarkİL Birzaman-
lann köy edebiyannı düşünürsek o döne-
min gcrcekJigi sanata çok farklı birgercek-
likoJarakyansımışU. Bugün iseçokfarklı bir
köj yasamı var. Çok daha fazla çeBşkili."
Ne gibi çe!ı$kiİerbunlar.)
">bksufluk ay-
nı, ama insanlar bankalann tasarnıf bono-
lanndan. son modariikctimmalzemeierin-
den haberdar. Yolu, izi olma\an bir kövde
oğu, 'ouzakülke',
Dorman'ın öykülerinin
köşesine bucağına sinmiş.
FikretOtyam'ın
fotoğraflanndan tanıdığımız
pamuk işçilerini, dövmeli
çeneleri, allı morlu şalvarlan
içindeki kadınîan
selamlıyorsunuz bu öykülerle.
Yeşim Dorman, 30 yıl
öncesinin Türkiyesi 'nde
yaşanan öğrenci eylemlerine,
işçi hareketlerine de değiniyoı
kitabında...
kıdar saclannı yeni çıkımş rtma şampuan-
lanile vikıjor- Bu dasanaün işinegelençok
önemli bir çetişkL."
Kitabın ilk öyküsündeki yer aJan "Köle-
liketnğim bir saraydapnmsesmifimgibi do-
laşmaktan, dertlerime sentetik dermanlar
ammahan, Pasolini izlerken bağıra bağıra
aglavamamaktan, yoksulluğu silmenin tek
tedbiriolaraksosvaldemobutlaraovatmak-
tanbıkmışnm "görüşü biröykü kişısmm dü-
şünceleri mı, yoksa bu sözlenn yazan da ay-
nı kaygılan yaşıyormu? "Bu, benim 15 ja-
şımdaki oğlumu da çok etküeyen bir konu.
Ona dasıklıkla aniatmagereği duyııyonım.
Ben, yasadıklanmı roman ya da öykü maK
zemesi olarak kulfanmıyonınT. Dahası, bu-
nu ahlaki bir düşüklük olarak görüyorum*'
dıyerek yine deyaşananların gölgesinin her
'EsMden hep, bir tarih karşısındaydım'
KüJtür Servisi - Yakup Kadri Karaosmanoğfu'nun eşi
LemanKaraosmanoğiu'nu geçen hafta içinde yitırdik. 94
yaşında öldü Leman Karosmanoğlu.
Bu 94 yılın 51 yılını "kendisini sesiyle bend eden" ün-
lü romancımız Yakup Kadri ile geçirdi. Ece Aydoğdu \e
AIi Cengizkan'la yaptıgı söyleşide şöyle dıyordu. "Ya-
kup 51 yıl sevgilimdi, ben de demek Id 51 yıl onun sevgi-
lisydim ki devam etti. 51 yıl kolay dep." Yapı Kredı Ya-
yınlan'nın çıkardığı Cogito dergısinin 2. sayısmda ya-
yımlanan, 22 Temmuz 1994'te Karaosmanoğlu'nun An-
İcara Çankaya'daki evinde gerçekleştırilen bu söyleşı şu
cümlelerle sona eriyor: "Bana sorarsanız, eskiden her
adım adşta bir tarih karşKtndaydim".
Her adım atışı bir tarih... Yakup Kadri'yle zafenn er-
tesi günü. Izmır'den dönüşünde Falih Rıfkı'larda tanır
ılk: "Yanıma geidi oturdu. Hep Atatürk'ü sordum ogün,
sonra aynldık". Erdal Oz'e şöyle anlatır tanışmalannı:
"Yakup Kadri Bey 'le görüştök sohbetettik. Fakat hep
zafere ajtti konuşmaîanmız. Ondan sonra bana ilk tele-
lbn ettiğindf. bu konuşmamızdan sonra; o zaman sesinin
harikulade güzel olduğunun farkına »ardını. Ve Yakup
Kadri beni en çok sesiyle bendetti. Bu kesin."
"Kolejde o günlerde bir hocam geldi, "sıyah çarşaf
gıyın, sizı Sultanahmet'egötürüyorum" dedi. Halıde Ha-
nım'ıilk oradadiniedim. Arkasında, saçtannı ortadan iki-
y« ayirmış hocam, şair Hamdullah Suphı vardı". Istan-
bul'dan Ankara'ya kolejlı bir kız olarak geldığınde An-
kara ona küçük bir taşra kasabası gibi görünmüştü.
Çok şeyler yaşandı Ankara'da, çok şeyler ya^adı Le-
man Karaosmanoğlu Ankara'da. Çok yalnız olduğunu
söylüyordur Aydogdu ve Cengızkan'a söyleşiierinde: "._
Ama ben asıl Me\ hıbe Hanım'dan sonra çokyalnıztıkçe-
keroldum. bilir misiniz?" Bu söyleşi. Pembe Köşk'ün he-
men arkasındaki birapartman (fairesınde yapılmış. Cum-
hunyet Ankara'sının ılk yıllannın önemli tanıkJanndan
bınnin yalnız yaşadığı evde. Neler yok ki Leman Kara-
osmanoğlu'nun anıIannda:Ataturk'leveLa<7feHanım'la
ılk karşılaşması, tanışması. TerakknKrver Ctunhuriyet
Fırkası kurulunca Atatürk'ün Yakup Kadn'yı çağırması
ve Yakup Kadn'nin Atatürk'le bırlıkte uzun süre kalma-
sı üzerine Ruşen Eşref ve Falih Rrfkı'nın tepkileri. Mec-
lis'te toplantılan ızlemeye gidışi, Atatürk'ün bir bakışı
üzerine Takrir-i Sükun Yasası'na tek bir karşı oy bile çık-
mayışı. Ankara Palas'ta ilk balo. bılet satarken Vehbi
Koç'la iigmç karşılaşma. İnönü'nün başbakanlığa atanı-
şı... Aydoğdu ve Cengızkan onu şöyle tanımlıyorlar:"
"Doksan iki yilhk bir ömür, belleğinde ve mekanlardaki
nesnelerde dipdiri.
Leman Karosmanoğiu, Ankara'ya ilk gelişiodeki 22
yaşının güzelliğinden bir şey kaybetmeden, bir tarihi ye-
niden yaşar gibi, dupdunı Türkçesi ve araya serpiştirdi-
ği Fransızca sözciiklerfe bir başkeotte ilk günlerini ve ve
bir baskentin ilk gıinkrini anlatayor."
Yakup Kadn'nin 51 yıllık aşkı, Ismet Ino'nü'nün eşi
Mevhibe Hamm'ın yakın dostu, cumhuriyetin ilk yılla-
nnın ve sonrasının Ankara'sının polıtik ve sosyal yaşa-
mının tanığı Leman Karaosmanoğlu geçtiğimiz hafta öl-
dü. "Ankara o zamanlar köy gibiydi. Şimdi betonarme-
lerden ne bahçe kaldı. ne bağ kaldi. Ne de eski samimiyet
kakü-*1
l^eman Karaosmanoğlu, eşi Yakup Kadri'yle.
yazann yapıtında hissedileceğinin altını çı-
zıyor.
Yazar, 30 yıl öncesinin Türkiyesi 'ndeya-
şanan öğrenci eylemlerine, işçi hareketle-
rıne de değinıyor öykülerinde.. "Uzunyıl-
largeçiı. Mimu. heyecanh bir genç hz oîdu.
Boyuçokfazlauzamadı,örgülerirukesti. Önı-
versitede koiej mezımu olduğunu özellikle
saklayışmınalnndahemAnadoluhıarkadaş-
lanylayakmlaşma çabası hemde ışkencede-
nenfey/etanışnğı bir okuiun üyesısayılmak-
tandüyduğubüyükutanç vardı. tstanbulhal-
laçpamuğugibıattyorduoyaz. Gündeikipa-
ketsıgaraıçenk konuşuyor, tarttşıyorveken-
dine koyduğu bir kuraia uyarakgecelerı otuz
sayfa kitap okuyordu, 'Devrim' denince bü-
tün ruhu bir nabızgibi atıyordu. Elbirliğiyle
çabaladıklan o gün ne zaman gelecektı? "
Yaşanmış, somut otaylar
Her nekadar. yaşadıklanna birer malze-
me gözüyle bakmasa da yaşanmış, lanıkJık
edılmış somut olaylardan da söz ediyor
Dorman öykülennde. 80 öncesinin bir sol
fraksıyonunda yer alan bir kişi olarak o dö-
nemı 'nostaljiyle değil. ama çok özlüvor'.
"O zamanlar ölümsuzlüğu göriirdük düş-
lerimizde. Boş geçen bir dakikanıız yoktu.
Genç insana yakışır sürekli bir faaliy«tiçtn-
deydiL Çok, ama çok safhk. büyük hedef-
ierimizvardı. Büyük hedefler sayesinde ken-
dimizi gerçekten çok büyük, çok güçlü gö-
rüyorduk." Bugün, 20'lı yaşlanndakı hali-
nı değerlendirdiğmde "Erkeo birolgunluk-
tu yaşadjğımız" dıyor.
Dorman'a göre sanatçının ışi, gerçek
üzenne birtakım yorumlarda bulunmak.
Elinealdığı hermalzemenın duyusal heye-
canlan farklı farklı. "Sonuçta her make-
me>i farkb birformüUeanlaöyorsunuz. O
gerçekHkdegiştikçe.onun değerlendiriime-
si de farklı oluyor." 'Merdivenam', *Rosal-
ba Pansiyonu', 'Gölge listası' ve bugünler-
de Ankara Sanat Tıyatrosu'nun sahneledı-
fi yeni oyunu 'KardeşSofrası' adlı yapıtla-
nndan tanıdığımız Dorman. aynı zamanda
bir oyunculuk geçmişine de sahip. Ankara
Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölü-
mü'nü bıtiren sanatçı 1977'de Ulvi Uraz
oyunculuk, I982'de Sanat Kurumu'nun
'Ovgiiye Değer Vazarlık' ödüllennın sahı-
bi. Dünyaya söyleyeceğı sözleroldugu ıçın
yazıyor. Birdönem ıçinde bulunduğuoyun-
culuk uğraşı da aynı kayguıın bir sonucu:
"Dünyaya söyleyeceğim sözler var."
Ancak zamanla oyunculuk, turneler der-
ken ev yaşamını çok aksattığmın farkına
vanyor. Bakmak zorunda olduğu oğlu, ev-
de bekleyen ışler Dorman'ı hareketîı tiyat-
ro yaşamından daha sakin. dingin ev düze-
nine çekiyor. Söylenecek sözler hâlâ var.
Dorman da bu yüzden yazmayı deniyor.
Bulaşık, çamaşıraralannda sürekli birşey-
ler kuruyor. Kendi deyışıyle 'disıplinli bir
yazar olamasa da' evde herkcs uyuduktan
sonra sara nöbetine tutuimuş gibi aceleyle
alıyoreline kalemı, kâğıdı. Ama en çok da
süpermarket ve kasap arasındageçen haya-
tın biriken faturalannı karşılayabilmek için
yazıyor, yazıyor...
DUŞUNCEYESAYGI
MEMETITJAT
Oevlet!..
Çağdaş devleti belirleyen nedir?
Bir insan topluluğu (ulus), birtoprak bütünlüğü (ül-
ke), egemenlik, hukuksal düzeni, insan haklannı, eşit-
liği sağlayan bir yüce yetke, bir üstün istenç, bağım-
sızlık...
Salt güce dayanarak yönetimi e/inde tutan bir yet-
kedençok başka bir şey... Yasalar, kurallar, yöneten-
lerle yönetilenlerin üstünde anlaştıkları bir toplumsal
sözleşme söz konusu...
Daha öncelerdeki önemli tartışma, buyurganın gü-
cünü kimden aldığıydı: Tanndan mı, yoksa yönetilen-
lerden mi?
Yöneten gücünü halktan almalıdır, yöneten banşı,
yaşamı, düzeni korumakla yükümlüdür görüşünün
Öne çıkışı siyasal tarihte bir dönemeçtir.
Bir güce boyun eğmekle, kendi gücünden daha
büyük bir güç oluşturmak için başkalanyla dayanış-
maya girmek ayn şeyler.
Şöyle sorabiliriz:
İnsanlar neden bir toplumsal sözleşmeyle kendi
güçlerini özeksel (merkezi) bir yetkeye aktanyor, onun
egemenliğinde, bir devlet içinde yaşamayı seçiyor-
lar?
Thomas Hobbes'a sorarsanız bozukluk insanın
doğasındadır. Herkes bireysel olarak kendini koru-
maya kalkarsa, çıkarlan her zaman çatışacağı için,
bütün insanlar bırbirlerini öldürürler. Dolayısıyla bir
toplumsal sözleşmeyle, özeksel bir yetkeye bağlan-
malan, bir devletin egemenliğine girmeleri gerekir.
John Locke ise yapılan toplumsal sözleşmenin iki
yanı da bağladığını, devletin yetkesinin sınırsız olma-
dığını vurgular. Aynca devlet, yasalar çerçevesinde
kalarak, yönetilenlerin yaşam, özgüriük, iyelik (mül-
kiyet) gibi temel haklannı korumak, güvenliklerini sağ-
lamak zorundadır
Jean Jacques Rousseau da, insanın doğasının
iyi olduğuna inanmasına karşın, çıkar çatışmalannın
bu iyiliği yok ettiğini gördüğü için, bir toplumsal söz-
leşmeyle kurulan, gücünü genel istençten alan, ka-
mu yarannı gözeten bir devletten yanadır.
Doğası iyi de, kötü de olsa, anlaşılan işin içine çı-
kar çatışmalan girince, insan devletsiz edemiyor. ll-
le bir yetkeye bağlanıp onun yönetimi altında yaşa-
yacak...
Ama anarşiyi savunanlar bu kanıda değiller...
Onlar devlet denilen özeksel yetke olmazsa insan-
lann çok daha uyumlu, çok daha rahat yaşayacak-
lan görüşündeler.
Çıkarçatışmalannın, devletin koruduğu iyelik hak-
lanyla variığa e) koyma, her şeyi ele geçirme açgöz-
lülüğünden kaynaklandığını söylüyorlar.
Kısacası, "İnsanın doğası iyidir, iyelik haklan ol-
mazsa, çıkar çatışmalan da olmaz, insan kötülüğe
yönelmez" diyorfar...
Evet, düşünürierin devlet konusunda böyle birbi-
rinin tam tersi görüşleri var...
Ömekse HegeJ için devlet siyasal örgütlenmenin
en yüksek biçimıdir, bireyin gerçek özgürlüğünü an-
cak devlet sağlar...
Manc ile Engels'e göreyse devlet bütün toplumun
oluşturduğu bir kurum değildir, egemen sınıfın kur-
duğu düzeni korumak, yönetilenleri baskı altında tut-
mak için kullanılan bir denetim aygıtıdır. Egemen sı-
nıfın dayattığf üretim biçiminin değişmemesıni, üre-
tim ilişkilerinin olduğu gibi sürmesini sağlamak için
örgütlenmiştir Toplumlardaki çıkar çatışmalan birey-
lerarası değil, sınıflar arasıdır. Sınrfsız birtopluma ula-
şılsa, devlet sanıldığı gibi bütün toplumun kurumu ol-
sa, varlık nedeni ortadan kalkar, yok olur.
Demek ki tartışmanın düğümü şu soruda:
Devlet bütün toplumun mu, egemen sınıfın mı?
Yanıtını kendiniz arayıp bulacaksınız...
Demokrasiyle yönetilen çağdaş devletlerde,
Marx'çı görüşün doğruluğunu savunanlara kanıt ola-
bilecek uygulamalar görülmeye başlandı mı, her şey
.temelinden yıkılmış demektir.
Bütün balonlar patlar...
Onun için de demokrat hükümetler, devleti, ege-
men sınıfın kurduğu düzeni korumak, yönetilenleri
baskı altında tutmak için kullanılan bir denetim aygı-
tı gibi gösteren davranışlardan özenle kaçınııiar. Dev-
letin sınıflar üstü olduğu, bütün toplumun olduğu gö-
rüşü sözle değil, inandıncı uygu/amalarla savunulma-
ya çalışılır.
"Ben Anadolu'yu
ovııamanuzm
yasaklanması acı'"
Kfiltfir Servisi- Tiyatro
oyuncusu YıldızKenttr, Kent
Oyunculan'nın, "Ben Ana-
dohı" adlı oyunu izinsız ser-
gıledikJen gerekçesıyle oyu-
nun yazan Güngör Dilmene
106 mılyon lira tazmınat
ödenmesıni Yargıtay'ın da
onadığına yönelik haberlere
tepkı gösterdı. Kenter, habe-
nn nereden kaynaklandığını
bilmediğıni belirterek, bu ko-
nuda şöyle bir açıkJama yap-
tı: "Vazuıın, davanın sonuç-
lanmasından, tazminabn be-
menödenmesindenaylarson-
ra bugün, dava edilen kuru-
mumun de0J de. adımın kul-
lanılarak gündeme gelmesini
anlamakta znıiuk çekiyorum.
Kaldı ki. biJirkişi raporuyla
da anlaşılmışür, yazara, ha-
kettiği telif ücreti tamamen
ödenmiştir.
Önce herkes gibi ben de
söyleyeyim: 'Yargınınkarar-
lanna saygımız sonsuz.' Ama
'Beş yıl süren^hukuk savaşı-
aslında kanunun, hukukun
lafzt kadar nıhumı da kavra-
yabilen hukuk adamlan tara-
findan beş günde haliedilebi-
lirdi.
Kent Oyunculan yıllar-
dır yabancı, Türk pek çok
oyun sergilemiş, telif hak-
lanna her zaman saygılı ol-
muştur da. yedi yıl boyun-
ca yurt içinde ve yurt dışın-
da ve hepyankılanarak ser-
gilenen "Ben Anadolu" oyu-
nunda mı korsanlığa kalk-
mıştır? Bu manrığı anla-
makta da zorfuk çekiyo-
rum. Oyunu Sayın yazara
ısmarladığım doğrudur. Üç
yıl üzerinde çalıştığımız da
ilişjktesunduğum kendi ya-
asıvla apaçık ortadadır.
Burada acı olan tiyatro-
mun yüz milvon lira tazmi-
nata mabkum edilmesi de-
ğil, başta yazara maddi.
manevi yarar sağlayan, İn-
gilizce olarak da yurt dışın-
da Türkiye'ye, Türk Tiyat-
rosu "na övgüler getiren, iti-
bar sağlayan bu oyunu "oy-
namamızın" yasakianmasu.
Bunu anlayan varsa beri
gelsin.
Eyy kanun koyucular!
Eyy hukukçular, neredesi-
niz?"
Yıldız Kenter'in sözünü
ettiği Güngör Dilmen'in
(1984, lstanbul Festivali kata-
loğunda yer alan) yazısında,
'Ben Anadolu'nun nasıl ya-
zıldığı anlatılıyor
"Oyunun vazılısını Yıldız
Kenter'e borçluyum. Tam üç
yıl önce bir telefbn:
- Tek kadın oyuncu için,
geçmişten bugüne Anadolu
kadınını veren bir oyun
yazmayı düşünür müydün?
- Buyurun konuşalım.
Fikir bana öylesine çeki-
ci gelmişti ki, 'düşündüm'
demek bile yanbs olur. o söy-
lersöytemez benimsedim. Yıl-
dız Hanım, üç gün sonra :
"Ben bu ışten vazgeçtim, sen
de boşuna uğraşma" deseydi
bu oyunlar yine yazılacaktu
Ama o günler, bu fikrin bir
değil üç uzun oyuna oVinüşe-
ceffiü hiç düşünefliezdim.
... Bir şey daha, en önem-
lisi: Yıldız Kenter gibi bü-
yük bir sanatçıyla bir süre
çatışmış olmak (bütün tar-
tışmaları çekişmeleriyle)
simdiden en değerli anıla-
nma dönüsüyor "