Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 AĞUSTOS 1995 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
HANDAN ŞENKÖKEN
'İyi niyet'. Bu, sanki anahtar bir söz-
cük. Yıllann gazetecisi. yazan ve poli-
tikacısı tsmail Cem ile Kültür Bakanı
olarak konuşurken. bu sözcüğün büyü-
süne kapılmamak olanaksız gibi. Keş-
ke hepimiz hiç olmazsa biraz olsun böy-
le bakabilsek. bakmayı denesek diye dü-
şünmeden yapamadık.
Aslında Ismail Cem'in farkı, ilk ba-
sın toplantısinda açıkca gözlenmişti. Bir
'enkaz'devralmadığını vurgulayarak.
görevinin bakanlığı daha da ilenye gö-
tûrmek olduğunu söylüyordu, kültür po-
litikasını ve çalışmalanm açıklarken.
Göreve başlayalı henüz üç hafta tamam-
lanmışken. gerçekten çok yoğun bir
tempoyla çalışıp hem kendisinden önce
başlatılmış çalışmalan sürdürüyor, hem
de ciddi biçimde uzun vadeli işleri baş-
latıyor; eylül ayına da çok önemsediği
kalıcı işleri planlıyor İsmail Cem. Kay-
gısı, hep daha iyisi nasıl yapılabilir ya
da kökten çözüm nasıl bulunur?
Açıkça kendine güveniyor. Gazeteci
olmanın getirdiği avantajdan -şimdiye
dek hiç kullanmadığı- yararlanmak is-
tiyor. Baştan da böyle bir bakanlığın.
eğer ciddi çalışılırsa, işirt başmdan za-
ten başanlı olmaya mahkûm bir işi üst-
lenmek oldugunu belirtmişti: "Öylebir
toplum. öyle bir imkân, öyle bir ülke kL
böyle bir makamda başansızlık herhal-
de düşünületnez."
Bu alçakgönüllü güven, biraz da so-
runlar topluma iyice anlatılırsa, yardım
istenirse. sadece parasal değil, dostluk
katkısının. desteğinin de olacağı inan-
cından kaynaklanıyor. Böylelikle bazı
sorunlan 'kenditarzında'çözümleyece-
ğini umuyor. sık sık "İnşallah utanma-
•Açıkça kendine güveniyor.
Her şeye 'iyi niyetle' bakıyor.
Gazeteci olmanın getirdiği
avantajdan yararlanmak istiyor.
Bu alçakgönüllü güven, biraz
da sorunlar topluma iyice
anlatılırsa. yardım istenirse,
sadece parasal değil, dostluk
katkısının, desteğinin de
olacağı inancından
kaynaklanıyor. Böylelikle bazı
sorunlan 'kendi tarzmda'
çözümleyeceğini umuyor.
• Yasalann çıkması
konusunda pek umutlu
sayılmaz. Gerçekçi. Kökten
çözüm için yasalann çıkması
gerektiği görüşünde. Ancak
"Daha kısa zamanda ne
yapabiliriz" sorusunun yanıtı
aranıyor önce.
•' Bugüne kadar otuz yıllık
gazetecilik. yazarlık, siyaset
deneyimimde gördüm ki;
insanlara iyi niyetle, her
insanda bulunan cevheri
samimiyetle keşfetmek,
öğrenmek için yaklaştığmız
takdirde, o diyaloğu
kurabiliyorsunuz. Bugüne dek
hiçbir hayal kınklığma
uğramadım.'
SorunLarı tophıma aktaracağız
yız" dileğıni yineleyerek.
Şu sıralar öncelıkler konusunda yan-
lış yapmamaya çalışıyor. Her konuyla
ilgilenmeyi, aynntıh bilgi edinmeyi
amaçlıyor. Öğrendikten sonra da konu-
yu topluma açmayı. mal etmeyi.
Yasalann çıkması konusunda pek
umutlu sayılmaz. Gerçekçi. Kökten çö-
züm için yasalann çıkması gerektiği gö-
rüşünde. Ancak "Daha kısa zamanda
ne yapabiliriz" sorusunun yanıtı aranı-
yor önce.
Ne insanlann üzerinde kompleksleri-
ni tatmin eder tarzda yaklaşımı ne de
başkalanndaki değeri yok sayan bir egi-
limi var. Tam tersine. hep birlikte iyi ve
güzel işler yapmayı hedefliyor.
Eski Kültür Bakanı Fıkri Sağlar. ilk
basın toplantısından sonra tsmail Cem'e
yazdığı mektupta. bir protokol bakanlı-
ğı ya da devletin resmi ideolojisini top-
luma empoze etme işlevini üstlenmiş
bir tali bakanlık olarak devraldığı Kül-
tür Bakanlığı'nı, önemli mesafeler ka-
tederek, çagdaş bir bakanlık olmaya ki-
litlenmiş olarak devrettiği günden bu
yana çok umutlandığını belirtiyor;
Cem'in uygar bir tavır ve rasyonel ba-
kışla yaptığı değerlendirmeleri mutlu-
lukla karşıladığını ifade ediyordu. Fik-
ri Sağlar mektubunda, son bir yıl ıçer-
sinde değişen üç bakanla birlikte bakan-
lık personelindeki motivasyon yitimıne
de dikkat çekiyordu.
İsmail Cem. kendisini yüreklendiren
ve önemli konularda uyaran bu çok gü-
zel mektup için Fikri Sağlar'a teşekkür
ediyor:
"Siyasette insanlann birbirlerinden
böyle destek alabilmesi çok önemli bir
ola>... Siyaset olsun, bakanlık olsun de-
vamlılık ola> ıdır. Özellikle son dönemde
bakanlanmızın \e Fikri Bey'in yaptığı
bu işler sonucu yaratüan ortam. benim
de iyi işler yapmama imkân tanımakta-
dır. Özellikle Fikri Bey "in kurduğu çok
yetenekli bir kadro, üst yönetim olma-
saydu ben çok daha geriden başlamak
zorunda kahrdım. Onun yaptığı çalış-
ma, verdigi emek, benim çalışmalanmı
daha rahat geliştirmeme katkıdır, bu ba-
kımdan güzel sözleri için deaynca teşek-
kür ediyorum."
Konımacılığı çok önemsiyor
Siyasi olarak belirsiz bir ortamda. sü-
resini düşünmeden, böyle bir bakanlığı
kabul etmesindeki etken neydi? Kültür
Bakanı olarak öncelikle neleri gerçek-
leştirmeyi düşünüyordu?
"Ben çok planlu organize düşünen ve
çakşan bir kişiyim, ama bazı durumlar-
da fazla da hesap yapmamak lazım. Ba-
kanlığı kabul ederken, doğrusu çok da-
ha fazla hesap yapmadım. Bir yerde ta-
bü kendime o konuda güveniyorum. Bu-
güne kadar otuz yillıkgazetecilik, yazar-
lık. siyaset deneyimimde gördüm ki; in-
sanlara iyi niyetle, her insanda bulunan
-bu eğitimle bağlantüı bir şe> değil- cev-
heri samimiyetle keşfetmek, öğrenmek
için yaklaştığınızda takdirde, o diyaloğu
kurabiliyorsunuz. Bugüne dek hiçbir ha-
yal kınklığma uğramadım.
Bakanhğa da öyle baktırn. Benim iyi
niyetle > aklaştığımı, iyi işler yapmak için
yaklaştığımu çok da çahştığımı, çalışaca-
ğımı. emek sarfettiğimi, sanatçısı da top-
lum da bakanlıktaki arkadaşianm da
görecek. Ondan sonrasını da artık yolu-
na koyanz diye düşünüyorum. Biraz da
gözümü karartıp başladım. iyi ki de ka-
bul etmişim. iyi şeyler yapmaya çalışıyo-
rum. Türkiye'nin siyasi dengesi bozuk-
tur, şu olurmuş, bu olurmuş, olursa da
olur. O benim elimde değil bir yerde. Ben
ciddi bir şekilde uzun v adeli işleri başlat-
hm. daha da birtakım çok önemsediğim
kalıcı işlere de e>iül ayında gireceğim.''
Özellikle konımacılığı çok önemsi-
yor. Daha önceki bakanlann bu konuya
eğildiklerini. ancak özellikle maddi
kaynak yönünden gerekli desteği ala-
madıklannı belirtiyor. Bu kez o da ken-
di tarzındadeneyecek. "Türkiyemizor-
talığa serilmiş, isteyen bir şey ahyor, çı-
Türkiye modelinin
bütün dünyada
İslam geleneğinden
gelen toplumlann
arasında çağdaşlık,
laiklik, insan
hakları. demokrasi
hassasiyeti ve
iddiası olan belki
tek model ve en
büyük model
oldugunu
belirtiyor
İsmail Cem.
(Fotoğraflar:
ERZADE ERTEM)
Türkiye modeli tekMüthiş bir milliyetçi degıl. obıektif bakmaya
çalışıyor^Ama açıkça söyleyeyim önemimizi. biz bazen
unutuyoruz, başkalan unutmuyor."
Türkiye modelinin bütün dünyada İslam geleneğinden
gelen toplumlann arasında çağdaşlık. laiklik, insan
haklan. demokrasi hassasiyeti \e iddiası olan
belki tek model ve en büyük mode! oldugunu belirtiyor
İsmail Cem. Böyle bir çabanın tek temsilcisi
olduğumuzu vurgulayarak. iki hafta önce Roma'da
katıldığı Batı Avrupa ve Akdeniz bütünselliği, ilişkiler
ve işbirliğinin gündeme geldiği toplantıdan
söz ediyor. Italyan Dışışleri Bakanlığı'nın
evsahipliğini üstlendığı toplantıda, Türkiye'nin çok
itibar gördüğünü belirtiyor kıvançla.
Toplantıda. Türkiye'nin işlevini ve Akdeniz banşında
özellikle Akdeniz-Avrupa diyaloğunun
Türkiye'nin üzerinden geçmek. Türkiye merkezini öne
çıkarmak zorunluluğunu anlatan
İsmail Cem. bu bütünleşmenin önündeki en büyük
engelin Bosna trajedisi oldugunu bir kez
daha özellikle vurgulamış:
•'Akdeniz, Avrupa dediğiniz vakit, çok sayıda uy gariık,
çok sayıda inanç. çok sayıda hassasiyet gündeme geliyor
ve bu hassasiyetleri yakınlaştırmak isterken eğer siz o
coğrafyanın bir kesitinde insanlann ırkı başka. dini başka
gibi ölçütlerin de etkisiy le onlan dışlarsanız. keserseniz.
öldürürseniz çocuklan, o iş olmaz.
Çok açık.Bosna hadisesinin gelişmesi Filistin olayının çok
daha kapsamlısını bana çağnştırtıyor.
Ye Füisrin'deki öfke birikimi 20-30 yıl bütün
Avrupa'da. bütün dünyada bir terör dalgası estirdi. Bosna
hadisesi maalesef bundan daha da yaygin. daha da büyük
bir terör dalgasını, bütün Avnıpa'nın, hepimizin başına
bela edebilir. Çünkü bir müthiş öfke birikiyor orada.
Avnıpa'da bugün 10 milyona yakın İslam özellikli
toplumlardan gelmiş yabancı işçi var. Çok büy ük bir
rakam. Bu insanlar Bosna olayını çok için için yasıyorlar
ve kendilerine karşı yapılmış bir haksızlık gibi görüyorlar.
Bu kadar büyük bir kitleyi siz öfkeye y öneltirseniz,
bu öfke birikiminin içinden bazı çılgınlar kaçınılmaz
biçimde çıkar ve hepimizin başına bela olur."
Türk cumhuriyetleri ile kültür alanındaki ilişkileri
güçlendirirken. Türkiye'nın rolünü kuvvetlendirmek
gerektiğini savunuyor:
"Dış politikada Türkiye. çev re niteliği taşıyan,
Avnıpa'nın eteklerinde yer alan bir konumda bir ülkeydi
geçmiş dünyanın düzeninde. Şimdi ise bu son on yılın
gelişmeleri sonrasında Türkiye, merkez ülke olmaya aday
bir ülke oldu. Bah'da Avrupa, sonra Doğu Akdeniz ve
Kafkaslar önem kazandı, Orta Asya, Karadeniz
İşbirliği önem kazandı. Böylelikle Türkiye merkez olma
imkânını yakaladı. Aslında bizim Türksoy'a
bu boyııtu taşımamız lazım.
Sadece Türk folklorunu Bişkek'te sergilemek ya da
Azerilerin dans ekibini almak değil, onlarla Avrupa
arasında olmanın avantajını kültüre taşımak
durumunday ız. O büy ük geçişi
yaptırtmamız lazım."
kıyor, gidiyor. Bunu acaba iç piyasa ko-
şullan yaratıp önleyebilir miyiz? Basit
koruma tarzı önlem alabilir miyiz? Bu-
nu bizim bakan arkadaşlanmız düşün-
müş, Başbakanlığadevamlıyazılargön-
dermiş, olmamış. Bir de ben kendi tar-
zımda deneyeceğim.
Müzelerimiz. kütüphalerimiz iyi yö-
netiliyor ama daha iy isi nasıl y apılabiûr?
Türkjye'de nasıl bizim kültürel hazine-
mizin başkalan tarafından kullanıldığı-
nu nasıl kaçınldığını anlatacağım ve di-
yeceğim ki bunun için bize şu lazım, ha-
di hep beraber birtik olalını. hükümet-
ten isteyelim, Maliye'den isteyelim gibi,
sanki daha etkili bir şekilde konuyu an-
latma imkânınıda bulacağım. Orada bir
farkım olabilir zannediyorum. Mal ede-
ceğim insanlara meseleyi.
Son derece y anlış biçimde kültür var-
lıklanmızı yurtdışına çok kolay gönder-
mişiz ve aralanndan bazılan zarar gör-
müş. Türkiye'ye dönükdıştan gelen ba-
zı tatepleri daha ihtiyatla değeriendir-
mek gerek. Yoksa çok yazık olacak, çok
büyük tehlikelere girmektey iz. Dünyada
bir tane olan Japon seramiğini başka
yerlere göndermenin hiç anlamı yok. Bu-
nu yapmışız ama kötü niyetle değil, bi-
raz daha Türkiye'yi tanıtalım demişiz
ama onlan artık durdurmamız lazım."
"Sinema konusunda olanağımız yok"
diyor İsmail Cem, akıllıca kamu deste-
ği gerektiğini v urgulayarak. Hükümetin
mutlaka, hiç değilse 100 milyarlık bir
fonu bir şekilde sağlaması gerektiğine.
yasanın çıkmasını beklemeden bu kay-
nağın bulunmasının zorunlu olduğuna
değıniyor.
"Bu kaynağı da bizim hiçbir piyasa ge-
çerliliği ya da hiç bir ayncahğu özelliği
olmayan nimlere değil, ancak gerçekten
objektif ölçülerde sinema sanayiine ak-
tarmamız lazım. Aksi halde sinema çok
kötü gidiyor."
Sınemayla da özel olarak ilgili. Sine-
macı bir aıleden (ipekçiler) geliyor. -
yaşamında hiç sinemayla ilgilenmese
de- üstelık genel müdürlüğü dönemin-
de TRT'de. ilk kez. toplumdakı piyasa
koşullan çerçevesinde bazı ortak üre-
timleri gerçekleştirerek güzel sonuç al-
mış.
Tiyatro konusunda sinema gibi ka-
ramsar değil. Bakanlık bütçesinden ak-
tarılan fonlann sürdürüleceğini. orkest-
ralar konusunda kaynak yaratmak ya da
orkestralann gelirini arttırmak yönünde
çabaları başlattığmı söylüyor. Tiyatro.
opera. bale olarak gelecek sezona daha
iyi hazırlanıldığını belirten Cem. iyi bir
tanıtım kampanyasınm çalışmalanna
başladıklannı, özel broşür ve dağıtımla
bugüne dek yapılanfardan daha iyisini.
daha çoğunu, daha fazlasım yapacakla-
nnı anlatıyor.
Bakanlığın gayrimenkullerinin eği-
tim ve müze amaçlı olarak kullanılaca-
ğinı da açıklayan bakan Cem, Ankara'da
Atatürk Kültür Merkezi. Kongre ve
Kültür Merkezi projesinden söz ediyor.
tstanbul'da da Mimar Sinan Üniversite-
si ile işbirliğine girerek bir müze oluş-
turma girişimi olacağını açıklıyor. Bu
arada Itri, Tank Buğra ve Aaz Nesin'in
heykellerini yaptırdıklarını, Aziz Ne-
sin'in çocuklarla birlikte düşünülen
heykelinin, ailesinin isteği üzerine Ça-
talca'dakı vakfa konulacağını söylüyor.
Şiiri ve şairi gündeme getirdik
ismail Cem'in ilkkezTRTdönemin-
de düşündüğü, ancak gerçekleştireme-
diği şiir klibi projesi çeşitli yorumlara
yol açtı. Cem. amacınm sadece Türki-
ye'de şiiri, daha çok gündeme gelen, da-
ha bir yaygın çevreye ulaşabilen birola-
ya dönüştürmek oldugunu. bu girişimin
şimdiden bir sonuç aldığına dikkati çe-
kiyOT, son bir hafta boyunca *şiir klibi'
konusunun basında ne çok yer aldığını
anımsatarak. Aynca artık şiir kitaplan-
nın basımının 1500'e gerilemiş olduğu-
na da değinerek, klip olayıyla hem şiiri
hem de şairleri gündeme getirdiklerinv
vurguluyor.
Eleştirilere gelince... Bu konuda cid-
di. keskın ve köşelı düşünüyor: "Türki-
ye'de insanlar yanlış yapma özgürlüğü-
ne sahip olmalıdır. Eğer yanlış yapma
özgürtüğünü tanımazsak.en baştan yan-
lış yapacak diye girişimi kesersek, o za-
man hiç Uerleme,gelişme olmaz. Ben bu-
nu iyi niyetle yapmak istiyorum, etkili
olacağını sanıyonım. Eğer olmazsa, oza-
man da herkes iyi niyetimize versin."
İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın
gerçekleştireceği bu kliplerden önce
belki de başka bir klıp gelecek günde-
me. TRT'de birlikte çalıştığı Tarcan Gö-
nenç' in 1990'da Aftila İlhan' ın bir şiiri-
nin klibini çektiğini. ancak yayımlana-
mayan klibin çok iyi oldugunu öğren-
miş geçen gün. Bu onu daha da umut-
landırmış.
Şiirin klibe dönüştürülmesindeki kay-
giya hak veriyor. ancak bu mantıkla dü-
şünülürse hiçbir edebi yapıtın da film
yapılmaması gerektiğini düşünüyor.
Her şey mutlak beyaz. mutlak siyah ol-
muyor. Yine TRT dönemınde yayımla-
dıklan BBC yapımı 'Savaş ve Banş' di-
zisıni örnek veriyor.
Kitabının o ana dek Türkiye'de cum-
huriyet tarihinde 100 binin altında ba-
sıldığı 'SavaşveBanş'ın, inanılmazgü-
zellikteki diziyle 20 milyon eve girdiği-
ni anımsatıyor: "İlginçtir, çok da beğe-
ni aldı. Kaliteli yaparsan halk anlamaz,
beğenmez varsay ımı aslında doğru değil.
Belli ölçüde geçertiliği var ama hepsi o
kadar. İyi bir şey yaptığınızzaman mut-
laka alıcısını buluvor."
PENALTI
MEMET BAYDUR
Yazmak
Ürpertici rastlantılar hayatım boyunca bırakmadı
peşimi. Benden başka hemen herkese önemsiz ge-
lecek ufak tefek şeyler. Bendeyse orta ölçekte bir sar-
sıntı yaratan tesadüfler. Örneğin 1993 yılında Tensing
adında bir oyun yazdım. Oyunu yazmaya, bir yıl ön-
ce Paris'e uçan biruçağın içinde(dışındaolamazya!)
elime tutuşturulan bir Le Monde gazetesi yüzünden
karar vermiştim. iki gazete sayfası, Everest Dağı'nın
fethinin kırkıncı yılı üstüne aynlmıştı. Gazeteye göre
Everest fatihi sayılan Sir Edmund Hillary'nin fotoğ-
raflarında, yanıbaşında, kısa boylu, çekik gözlü bir
güzel adam duruyordu: Izci Tensing. Hillary ile dün-
yanın en yüksek noktasına çıkan, hatta Hillary'yi do-
ruğagötüren kışi. Birtoplantı için gidiyordum Paris'e.
Sağlığım pek iyi değildi. Dağcıhkla da pek ilgim yok-
tu o güne kadar. Yazıyı okuduktan sonra gazetenin
o iki sayfasını kopardım, katladım ve ceketimin sol
iç çebine yerleştirdim. Sonra gözlerimi yumdum, dü-
şünmeye başladım. Ankara'ya dönünce (başkenti-
mize. Melih Gökçek'in belediye başkanı olmasını
seçen çoğunluğun büyük kasabasına, doğup büyü-
düğüm ve çok sevdiğim bu yerleşim birimıne dönün-
ce) başka işler girdi araya. Yazılar, çiziler, filmler, in-
sanlar, köpekler, kitaplar. Derken bir yıl sonra, bir kış
gecesi, kalın cittli bir kitabı açtım ve dörde katlanmış
iki gazete sayfası düştü kucağıma. Tensing'i yazdım
aylarca. Sonra istanbul Şehir Tiyatrosu'nda sahne-
lendi oyun, ben Türkiye'den çok uzaklardayken.
Amerika Birleşik Devletleri'nin bir köşesindeydim. 12
yaşındakı oğlum Yunus'un öğretmenı telefon etti bir
akşam. Beşinci ve altıncı sınıf öğrencilerıne okulda,
bir saat içınde bir şeyler anlatmam mümkün müydü?
Amerikalıların dışında dokuz ayrı ülkeden çocuk var-
dı bu sınıflarda.
•
Çocuklarla ve hayvanlarla aram oldum bittim iyi-
dir. Doğrusu, onlann da benimle iyidir aralan. Aslın-
da korkarım çocuklardan, terletirler beni. neyi, ne za-
man, nasıl soracaklarını kestiremem. Belki bu şaş-
kınlığımı severler, bilmıyorum.
Sınıfta kırk kadar öğrenci vardı, iki sınıfm öğrenci-
leri. Hepsinin önünde kartonlarda isimleri yazılı. Yu-
nanlı, Türk, italyan, Polonyalı. Irlandalı, Japon birsü-
rü çocuk. Cin gıbı hepsi. Konuşmaya başlamadan
önce sol ön sıralarda bir isme ilişti gözüm: Tensing.
Ben Paris'e uçalı üç yıl, oyunu yazalı iki yıl oluyor.
Şimdı Amerika'nın vlrginia eyaletinde birköy okulun-
da karşımda oturuyor işte, gülümser yüzü, çekik göz-
leriyle, on iki yaşında bir Tensing. Nepal'denmiş üs-
telik! Oyunumu anlattım onlara. Tensing'den söz et-
tık uzun uzun. Smıftaki Tensing, babasının büyük
Tensing'i tanıdığını söyledi. Nereden nereye...
•
Istanbul'dan Paris'e kalkan o uçağın ıçinde terle-
yerek oturuyordum. O Le Monde gazetesini bana
uzatan hostesin yüzünü anımsamaya çalıştım. Müm-
kün değil, kadının yüzü gelmiyor gözlerimın önüne.
Ayrıca anımsasam ne olacak? Ne yararı var bunun?
Bilinmez ki...
On iki yaşındaki Tensing'in güzelim çehresiyse kar-
şımda duruyor hep, gözlerimi yumduğum zamanlar-
da bile. Oyununu yazdığım Tensing'in yüzü ile birle-
şiyor, karışıyor, daha da güzelleşiyor. Elini kaldırıp
söz istemesini düşünüyorum: "Babam, büyük Ten-
sing'i tanıyor." Sait Faik biliyordu, yazmazsa çıldı-
rabilır insan. Kimi zaman.
•
Ülkede kan gövdeyi götürüyor, yobazlar-gericiler-
satıcılar-müşteriler azdılar, karanlığa doğru kararlı
adımlarla gidiyoruz, sen oturmuş nelerden söz açı-
yorsun diyenler olacaktır. Everest nire, istanbul nire?
Öyleyse herkesin ilgilenir göründüğü bir meseleden
söz açmalı şimdi. Sevgili Aziz Nesin, ölümünden iki
gün önce, Izmir yakınlarında bir yerde son derece can
yakıcı bir soru soruyordu dinleyenlerine: "Uğur
Mumcu'nun cenazesinde bir milyon insan yürüdü.
Oysa Mumcu'nun gazetesi Cumhuriyet, yetmiş bin
satıyor. Cenazesinin ardında yürüdüğünüz insanm
gazetesini okumuyorsanız orada ne işıniz var? Uğur
Mumcu'nun tabutununpeşine takılıyorsanız, neden
tencere/çarşaf gazetelerini okuyorsunuz?"
Bu soruya neresinden, nasıl yanıt verirseniz verin,
ülkemizdeki aptal sayısının yüzde altmış beş-yetmiş
dolaylarında seyrettiğini göreceksiniz. Aklın önemli
olmadığı bir çağda yaşıyoruz, aklın önemli oldugu-
nu zanneden kişiler asıl aptallardır diyorsanız... şim-
dilikhaklısınızdiyorum. Elimde Tensing'in 'benimle'
tanışmasını anlatan kompozisyon ödevi.
SİNEMALAR
•Küçük Kadınlar
Gillian Amstrong'un
yönettiği filmde Louisa
May Alcott'un
romanından uyarlanan
fîlmde VVinona Ryder,
Gabrie Byrne, Trini
Alvarado, Samantha
Mathis Kirsten Dunst.
Claire Danes. Christian
Bale. Susan Sarandon
oynuyorlar. (Kadtköy
Sanat Merkezi 338 90 76,
Bakırkör Avşar 583 14
97, Erenköv Apollon 362
51 00, Pen'dik Oscar 390
09 69. Beyoğlu Lale 249
25 24, Harbiye As 24? 63
15)
•Düşme Noktası John
Bedham'ın yönettiği
filmde başrolleri Wesley
Snipes ve Yancy Butler
oynuyorlar/Bo"0
^'" Fitaş
249 01 66, Kadtköv Moda
337 01 28, Teşvikive
AFM 230 94 37, Âksaray
Yıldız 589 6/ 39)
• Erkek Yok, Problem
Yok Filmde vVhoopıe
Goldberg başrolde.
(Bakırköv Avşar 583 14
97,Harbiye As 247 63 15)
• Salak ile Avanak
adlı filmde başrolde Jım
Carrey ve Jeff Daniels
oynuyor. Filmin
yönetmeni Peter Farelly.
(Kadıköy Süreyya 336 06
82, Beyoğlu Âtlas 252 85
76, Altunizade Capitol
310 06 16, Osmanbey
Ga-J 247 96 65, Bakırköv
Renk 572 18 63, Eliler
Akmerkez 282 05 05,
Maslak Mövenpick 285
06 95, Etiler Parliement
257 78 22, Pendik Güney
354 13 88)
• Aşk ve Zeka .
Einstein'ın yeğenıne
uygun damat adayı bulma
çabasını konu alan filmde
başrolleri Walter Matthau.
Meg Ryan ve Tim
Robbins payla^ıyor.
Filmin yönetmeni Fred
Schepisi. (Altunizade
Capitol 310 06 16,
Beyoğlu Atlas 252 85 76,
Osmanbev Gazi 247 96
65, Etiler Akmerkez 282
05 05, Maslak Mövenpick
285 06 95, Kadıköy
Baharive 414 35 05,
Bakırkör Renk 572 18
63, Teik'iye AFM 224 05
05, Beyoğlu Pera 251 32
40)
• Kötü Dostlar
Damian Harns'ın
filminde başrolleri Ellen
Barkin ve Laurence
Fıshbume paylaşıyor.
(Beyoğlu Fitaş 249 93 61,
Erenköy Apollon 362 51
00 Csküdar Odeon 310
98 69, Aksaray Yıldız 589
61 39)
•Delicesine Diane
Kursy'nin filminde
başrolleri Anne Parıllaud
ve Beatrice Dalle
paylaşıyorlar. ( Ç. Taş
Şafak 516 26 60, ŞişliSite
247 69 47,)
• Nostradamus Roger
Christıan'ın yönettiği
filmde Nostradamus'u
Tcheky Karyo
canlandınyor. Filmde
Amanda Plummer. Julia
Ormond ve Murray
Abraham başrolleri
paylaşıyor. (Şişli Site 247
69 47, Bakırköv Avşar
583 14 97, Kadıköy
Broadway 346 14 81)