Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 6 AĞUSTOS 1995 PAZAR
12 DİZİ YAZI
Geçmişe dönme şarlatanlığıÖzellikle geri kalmış toplumlarda, geç-
miş, kusursuz bır ö\ gü kaynağıdır. "Ta-
rihimize sahip çıkmıyoruz"gib\sinden
önyargılı öneımelerle söze başlayan az-
gelişmiş toplumlann aydınlan ya da on-
lann etkisiyle özdes, doğVultuda ahkâtn ke-
sen sade yurttaşlar, "Gâvum taklit ile bu
hallere düştük" diye bitirirler sözü. Ge-
riye dönüş. kurtuluşun tek yöntemidir.
lyi düşünürsek. bu bıçimde bır usavurma
da, geri kalmışlığın yansımasıdir. Çag-
daşlaşamamanın acısını yaşayan bir top-
lum, geriye dönerek neyi kazanabilir?
Geriye dönüşle karanlıktan çıkılır mı?
Düşünün bir kez. bütün bu eleştirilerin
kaynağında çağdaş uluslann düzeyine çı-
kamamamızın acısı yok mu? Çağdaş. ya-
şamın esenliklerini göremediğimiz için
böyle konuşuyoruz. Ama gelişmemis ol-
duğumuzdan, çağdaşlaşmak içın düşün
üretemiyoruz. Toplumsal sıkıntımızın kö-
kenindebu güçlük var. Hiç kimse düşün-
müyor mu tarihimıze bakmayı? Çagdaş-
laşma savaşımı veren toplum kesimleri ve
aydınlanmız, tarihimizi en iyi değerlen-
diriyorlar. Üstelik. o suçlanan aydınlar, ta-
rihimizi didik didık ediyorlar, geri kalmış-
lığımızın nedenlennı anyorlar. Bütün bu
araştırmalardan bir sonuç çikıyor: "Os-
manlı. çağının bilim ve sanat düzeyinin
çok gerisinde kalmıştır."
Onurlu örnekler
Her halkın tarihinde, salt kendilerine de-
ğil. tüm insanlığa onur verecek olaylar ve
yaratılar vardır. Örneğın. Şeyh Bedret-
tin'in yoksul köylüden yana kalkışımı.
Anadolu köylüsünün yapısında devrim-
ci bir özün varlığını gösterir. Simavne
Kadısı oğlu Şeyh Bedrettin. tarihsel onu-
rumuzdur. Kaldı ki. uluslaşamamış bir
toplumun tarihinde "ulusal" boyutlarda
onur verecek gelişmelerden söz etmek, o
denli kolay da değildir. Tarihte. çok az Sü-
merli. Hitıtli, Mısırlı, lyonyali, Yunanlı vb.
halklar vardır. Tarihı değerlendirmek de.
uluslaşma süreciyle yakından ilintilidır.
Azgelişmiş bir toplumun tarihçisi.bilim-
sel sonuçlara vaımakta zorluk'çeker. Fe-
odalin vatanı yoktur, mülkü vardır. Fe-
odalin ulusu yoktur, uyruğu vardır. !Na-
mık Kemal. "Vatan Şarkısı", Tevfik
Fikret "Millet Şarkısı" yazarlar ama.
onların yaşadığı dönemde Osmanlı'nın
"vatanı ve milleti" yoktu. Osmantı'nın
sonunu gören yurtseverler. halkımızda
"yurtseverlik" ve "ulusalcılık" duygu-
lannı oluşturmak istıyorlardı.
Osmanlı, "vatan ve millefterimleri-
nide"horgörmüştür'
>
\ Çünkü, 19. yüz-
yılın bu akımlannı, "mülk"ü için tehli-
keli görüyordu. Osmanlı tarihini, bu göz-
le inceledığimizde. gözünüze çarpanlar-
dan "gerçek"i yakalayabiliriz. Hiçbir ta-
rihsel durum ya da tarihsel olay, bızı ra-
hatsız edemez. Çünkü, tarihsel olaylann
eleştinsı yapılamaz. "Fatih, İstanbul'u
almasaydı!" diye bir kurguya girişmek,
çok anlamsızdır.
Tarih, olaylan "zaman içinde" yansı-
tır. Zaman kavramıysa. uzan ile birlikte
düşünülebılen göreceli birkavramdır. Za-
man, tek boyutlu olduğundan. geriye dön-
dürülemez. Bu nitelığınden dolayı, geç-
mışin eleştirel bır yorumu. günümüzü ve
geleceği etkileyemez.
Gülünç öztem
Tutuculann. hele de gericilerın "geç-
mişe dönmek"öğretisine sadece güle-
rim. lnanm, şaşmam bile! Çagdaş yaşa-
min tüm \erimlerinden yararlanıyorlar.
hiçbir çağdaş aracı yadsımıyorlar, ama
geçmişe özlem duyuyorlar. Bana. toplu-
mun sömürüye açık kesimini kandırmak
için yaptıkları bir iş olarak görünüyor.
Hiçbir zaman, dürüst olduklannı düşün-
medim.
Dürüst olsalar. tüm çağdaş yaşamın
üriinlerini. yaşamlanndan kovarlar. Bağ-
lı bulunduğu tarikatın simgesinin bıçi-
minde başına kadın sanğı (türban) saran
hanım kızlanmızın yırtmaçlı etekle. han-
gi "haram
r
'dan kaçtıklannı anlamak ola-
naksızdır. Gülüyorum böylelerini gör-
dükçe. Heradımdaaçılanbacaklannada
bakmaktan alıkoyamıyorum kendimi.
Acaba, bacaklannda "helâl" mi yazıyor
diye meraklanıyorum. Şimdiye değin, ka-
dın sanğı ile başını sıkmış hiçbir kızımı-
zın ya da kadınımızın bacaklannda "ha-
ram'Mamgası görmedim. "Öyleyse he-
lâldir" çıkanmını yaptım.
Dünyanın her ülkesinde. tutucular ve
gericiler özdeş ikiyüzlülüğü sergilerler.
Tarih anlayışlan da böyledir. Tarihimizi
okuduklannda. onur olanla onursuz ola-
nı ayırt edebilirler.
Ama sömürmek için insanlarda ters bi-
linç yaratmak gerekir. Ters bilinç yarata-
madığımız hiçbir kimseyi ve hiçbir top-
lum katmanfnı sömüremezsiniz. Tutucu-
lann ve gericilerin gerçek amaçlan "sö-
mürü"de saklıdır. tnsanlan bir "kut-
sal"ın mengenesine sıkıştırır. sıktıkça
sıkarlar. işe yaramaz duruma gelinceye
değin bükerler.
Yarın: Tarih ve ho$görü
• Geri kalmış toplumlarda, geçmiş, kusursuz bir övgü kaynağıdır.
"Tarihimize sahip çıkmıyoruz" gibisinden önyargılı önermelerle
söze başlayan azgelişmiş toplumların aydınlan ya da onların
etkisiyle ahkâm kesen sade yurttaşlar, "Gâvuru taklit ile bu hallere
düştük" diye bitirirler sözü. Onlar için geriye dönüş, kurtuluşun tek
yöntemidir.
• Tutucuların, hele de gericilerin "geçmişe dönmek" öğretisi
gülünçtür. Çağdaş yaşamın tüm verimlerinden yararlanırlar, hiçbir
çağdaş aracı yadsımazlar, ama geçmişe özlem duyarlar. Bu,
toplumun sömürüye açık kesimini kandırmak için yaptıkları bir
işten başka bir şey değildir. Dünyanın her ülkesinde, tutucular ve
gericiler özdeş ikiyüzlülüğü sergilerler.
Gerici ve tutucuların tarih anlayışı da ikiyüzlüdür. Tarihimizi okuduklannda, onur olanla onursuz olanı ayırt edebilirler. Ama sömürmek
için insanlarda ters bilinç yaratmak gerekir. Onlar da bunu yaparlar. insanlan bir "kutsal"ın mengenesine sıkıştırır, sıktıkça sıkarlar.
Siyasiler, 6
Müslümanlık' yamşında
• Erbakan'ın hem
Oğuz, hem han, hem
Asil, hem Türk olan
yardımcısı "Islamda
terör yoktur" diyor.
Kimse de çıkıp
yanıtlamıyor: "Ey
Oğuz, Han, Asil ve
Türk, Ebubekir clen
başka, eceliyle ölen asr-
ı saadet halifesi var mı?
On iki imamdan hangisi
eceliyle öldü? Bunlan
öldürenler Hıristiyanlar
mıydı? Yoksa Yahudiler
mi ıçti bu kanlan?
Bilmediğimiz
putperestler mi aldı bu
canlan?'
Her gün, ülkemizde "Islam-
cı terör" oluyor. Zar zor yetiş-
tirdiğimiz aydınlarımızı. bilim
adamlanmızı. sanatçılanmızı öl-
dürüyorlar. Ne sorumlu devlet
adamlanmız, ne siyasilerimiz,
ne de kamu görevlileri katilleri
buluyorlar.
Her cinayetin canisi bellidir
ama, bulunamıyor işte. tşlenen
cinayetlerin faillerinin buluna-
mamasından çok. gericilerin ca-
nilere iletileri dokunuyor bana.
Sıvas aydın kınmının ardından,
Başbakan Tansu Çiller'in,
ANAP Genel Başkanı Mesut
Yılraaz'ın. Doğru Yol Partisı
ileri gelenlerinin demeçlerini
okuyunuz. Içiniz burkulur. mi-
deniz bulanır.
Bayan Tansu, "Bizi teselli
eden bir şey var: Çok şükür
halkımız zarar görmemiştir"
diyebilmiştır. "Öp babanın eli-
ni" diye buna derler işte. Yakı-
lanlar. düşman halklann insan-
lan mıydı?
"Düşman halklar'" diyorum.
çünkü, hiçbir insansal duyguya
Sıvas aydın kınmının ardından, Başbakan Tansu Çiller, ANAP Genel Başkanı Mesut Yıl-
maz, Doğru Yol Partisi ileri gelenlerinin verdiği demeçlcr insanın içini burkuyordu. Ba-
yan Tansu, "Bizi teselli eden bir şey \ar: Çok şükür halkımız zarar görmemiştir'" diye-
bilmişti. Sanki orada yakılanlar başka bir halkın çocuklarıymış gibi...
sahip kimse. yabancı halklann
ınsanlannın bıle böy lesine yakıl-
masına rıza gösteremez. Bay
Yılmaz da, Hitit kağnısı ile sü-
rükledıği konuşmasında. "tah-
rik"sözcüğiine özel >er \erdi.
Kasaba \aizı üslubuyla konu-
şan Erbakan daha keyifliydi.
Gevrek gevrek, "Kardeşleri-
miz" diyordu, "Aziz Nesin'in
ağır tahriki sonunda böyle
yapmışlardır."
Islam ve terör
Hem Oğuz. hem han, hem
Asil, hem Türk olan yardımcı-
sı da, "İslamda terör yoktur"
diyerek kanın üstünü küllüyor-
du. Kimse de çıkıp \anıtlamı-
yordu: " Ey Oğuz, Han, Asil \e
Türk, Ebubekir'den başka,
eceliyle ölen asr-ı saadet hali-
fesi var mı? On iki imamdan
hangisi eceliyle öldü? Bunla-
rı öldürenler Hıristiyanlar
mıydı? Yoksa Yahudiler mi iç-
ti bu kanlan? Bilmediğimiz
putperestler mi aldı bu canla-
rı?"Birmıllet\ekili çıkıp da.bu
sorulan sorduktan sonra. "Siz
neyi destekliyorsunuz karde-
şim? Biz. terörün İslam y a da
Hıristiyan kaynaklı olduğunu
söy lemi\oruz. Terör, yani şid-
det, ne İslanıa ne de bir baş-
ka dine özgüdür. Terör. hiçbir
öğretinin ürünü değildir. Top-
lumsal bir kay madır. Her top-
lunıda görülebilir. Nitekim.
Fransa \e Almanya gibi de-
mokratik bıırjusa de\rimle-
rinitamamlamış,sanayileşmiş
ülkelerde, tarihin ilk sanayi
de\rimini gerçekleştirmiş İn-
giltere'de, dünya devi emper-
yalist ABD'de de oluyor terör.
Bir toplunıda örgütlenme
hakkını tanımadığımız kat-
manlar, isteklerini yasal ze-
minde ifade edemezJerse, ya-
sadışı silahlı siyasa y apma yo-
lunu tutarlar. İslam mislam
sorunu değildir bu. Terörü
durdurmak istiyorsanız, gelin
demokratikleşelim. Her top-
lumsal katmanın \e her halkın
siyasal örgütlenmesine yol ve-
relim. Lllkenin bölünmesinin
bu yolla, bir anda. tehlike ol-
maktan çıkacağını göreceksi-
niz. Laik ve demokratik bir
Türkiye'yi. tam bağımsızlık
kavramına sadık kalarak sa-
\unalım. uluslar ailesine so-
kahm."
'Eİhâmdülillah
Müslümanız'
Hiçbir milletvekili. hiçbir si-
yasa adamı. böy le bir > anıtı ver-
medi Karşıtt. hemen her biri,
"Acaba, biz daha çok. nasıl
Müslüman görünürüz?"diye
çırpınıp durdular.
Laiklık savaştmı yapan ay-
dınlarımıza bakın bir. Ekrana
çıkan. "Eİhâmdülillah biz de
Niüslümanız!" diye başlıvor
söze. Laik insan, kamuya dini-
nı söyler mi? Hangi dinden
olursanızolun. laıkseniz, hiçbir
ınsanda "inanç kimliği sapta-
ması yapamazsınız. "Eİhâm-
dülillah ben de Müslüma-
nım!" diye söze başlıyorsanız.
ınanç kımliğinizi belli ediyor-
sunuz demektir. Bu. Bay Sü-
leyman Demirel'in "Bu iilke-
de herkes, serbestçe, korkma-
dan Müsliimanım divebilme-
lidir." saptırmasınabenzemez.
İkinci Mahmut bile bunlardan
daha laiktir. Hiç olmazsa, "Ben,
uy ruğumdan Müslümanı ca-
mide, Hıristiyanı kilisede.
Museviy i sinagogda tanırım"
divebilmiştir. Bugünün siyasa-
cısı. kendisinın Müslümanlığı-
nı. herkesin öncelikle bilmesi-
ni istiyor.
Aydın da, "halkta tepki
uyandırmama" yöntemsizli-
ğini. bir yöntem sanıyor. Laik-
lik. inanç karşısında, aklm ba-
ğınısızlığını sağlamaktır. Inan-
cı. eğitim ve öğretım alanından
uzaklaştırmaktır.
ÇALIŞANLARIN SORULARI /SORUNLARIYILMAZ ŞİPAL
Sözleşmeli ve sigortalı geçen süre
Bir kamu kurumunda sözleşmeli olarak 1. derece 2. ka-
demede çalışmakta iken, Ocak 1995'te emekli oldum. An-
cak emekli aylığım bağlandıktan sonra düş kırıklığına uğ-
radım. Özetlersem, sözleşmeli kadroda sigortalı olarak ge-
çen sürelerimin intibakta göz önüne alınmayıp, bu neden-
le de ek göstergemin 5. derecenin 2. kademesinde tıkandı-
ğını gördünı. Emekli Sandığf na yaptığım yazılı başvuru-
ya olumsuz yanıt aldım. Gelen yanıtta, 399 sayılı yasa hük-
münde kararnamenin geçici 2. maddesinden söz edilmek-
te ve bu "kanun hükmündeki kararnamenin geçici 2. mad-
desi ile sözleşmeli olarak çalışmakta iken sandığımızla il-
gilendirilen \e gerekli unvanları haiz olanların intibakla-
rının yapılacağı hükmü getirilmiş olup,.... tarihleri arasın-
da sigortalı görevde çalıştıktan sonra sandığımıza tabi gö-
re\e başlaması nedeniyle durumu bahse konu kararname
kapsamında bulunmadığından 657 sayılı kanunun değişik
ek geçici 1,2,3 maddelerine göre intibakı y apılarak + 1300
ekgöstergenin uygulanmasına imkân görülememiştir" de-
nilerek emekli ay lığımın 1. derece 2. kademeden değil 5. de-
rece 4 kademeden ödeneceği \ urgulanmaktadır. Sözleşme-
li sigortalı geçen süre, emeklilik y önünden geçerli say ılma-
yacakmı? (C.Ö)
YANIT: 29 Ocak 1990 günlü Resmi Gazete'de yayımlanan 399
sayılı yasa hükmünde kararnamenin 12 maddesi uyarınca. 233 sa-
yılı yasa hükmünde kararnameye bağımlı kamu ıktısadi teşebbüsle-
ri \e bağlı ortaklarında
"Sözleşmeli statüde istihdam edilecek personel 5434 sayılı TC
Emekli Sandığı Kanunu'na tabidir."
5434 sayılı TC Emekli Sandığı Yasası Ek Madde 17 uyarınca ay-
hklarını personel yasalarına göre almayan ıştırakçilerin
"(...) Sosyal Sigortalar Kanunlarına tabi olarak geçmiş \e si-
gorta primi ödenmiş sürelerinin her yılı bir kademe ilerlemesi-
ne ve tahsil durumlarına göre her 3,4. 5 yılı (*) bir derece yük-
selmesine esas olacak şekilde emeklilik keseneğine esas derece
ve kademe aylıkları tespit edilir.
Ancak. bu suretle bulunacak emeklilik keseneğine esas aylıklan.
fiilen aldıkları aylık. ücret \eya ödeneklerinden fazla olamayacağı
gibi. tahsil durumları ıtibarıyle. personel kanunlarına göre yüksele-
bıleceklerı derecelenn son kademe aylıklarından da fazla olamaz."
Yasanın 17. maddesındekı anlatımdan. Sosyal Sigortalar Yasası
kapsamında sigorta prımi ödenmiş sürelerin her 3 yılı için bir dere-
ce yükselmesme neden olacağı anlaşılmaktadır.
Bu nedenle. sözleşmeli \e sigortalı geçen çalışma sürelerinin TC
Emekli SandığVnca bağlanan emekli aylıkları yönünden göz önü-
ne ahnması yasa gereğıdır.
(*t ll
)8"? sayılı yasayla 1975 vılında(3)yıl olarakdeğiştirilmiştir.
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Said-i Nursi'de Kadın...
20 Haziran 1995 Salı günü çıkan "Canlandınlacak
Köy..." başlıklı "Ankara Notlan"nda. bir yerde şöyle
yazmıştım:
"Cumartesi öğleden sonra, MülkiyeliierBiriiğj'nden
Prof. Alpaslan Işıkh'nrn, 'Said-i Nursi ileŞerif Mar-
din' konulu konuşması vardı; toplantıyı Çağdaş Ya-
şamı Destekleme Derneğı düzenlemişti. Buna bir gün
değıneceğım."
Olmadı, bugüne değin yazamadım. Bir gün, Al-
pasian Işıklı'yı gördüm:
- Senin ne kadar çok okuyucun var! dedi, bana so-
njyorlar, 'Ekmekçi ne zaman yazacak' diye.
Bırazşişindımtabıi, konu kafamdaydı, yazacaktım.
Saıd-ı Nursi öldüğünde 1960 yılı Martı'ydı, Vatan
gazetesinın Ankara Bürosu'nda çahşıyordum. Foto
muhabıri arkadaşım Nihat Ulukaya ile Nurcuların
toplantı yaptıkları bir yapıyı sürekli gözlüyorduk. Göz-
lemeyi karşıdaki bir inşaatın üst katından gerçekleş-
tiriyorduk. Kalaslann arasından tırmanarak görevi-
mizi yapmaya çalışıyorduk. Said-ı Nursi (1876 - 23
Mart 1960) ölünce Nihat'a:
- Haydi, dedim, Nurculara gidiyoruz artık!
Büronun şefi Erol Ülgen, Saıd-i Nursi'nin yerine ki-
min geçeceğini öğrenmemizi istiyordu. Ulus'taki Nur-
culara yollandık. Katları çıktık. "İşte burası!" deyip ne
yapacağımızı kafamızdan geçirirken kapının önünde-
ki ayakkabıların çokluğu dikkatimizi çekti. işin gari-
bi, asker ayakkabılannın bolluğuydu. Içırnde, "Subay-
astsubay postallart o/ma/ı bunlar" diye geçirıyordum.
Nihat:
- Durabı, ben şunlann bir resmini çekeyim, deyip
makınesinin düğmesine bastı. Flaş ortalığı gündüz gi-
bi aydınlattı. Işık içeriden fark edilmiş olmalı ki içeri-
den bir adam çıktı, kapıyı araladı. Bu sırada Nihat,
tabana kuvvet kaçıyor, pat pat pat merdıvenlerden
iniyordu. Ben, adamla karşı karşıya kalmıştım..
- Buyurun, dedi bir şey mi istiyorsunuz?
- Efendim, ben gazeteciyim. Başınız sağ olsun! Sa-
ıd-i Nursi 'nın yerine kım geçecek acaba ?Onu öğren-
meye gelmiştim..
- Hangı gazetedensmiz? Kekeleyerek:
- Tercüman gazetesi! dedim. Tercüman'la bürola-
rımız altlı üstlüydu, komşuyduk. Hiç "Vatan"der mi-
yim?
- Buyurun içeri gelin! dedi. Biz, üstadın yerine ki-
min geleceğıni kararlaştırmadık. Toplantılaryapıyonız.
- Yok, ben rahatsız etmeyeyım! deyip ayrıldım. Ni-
hat aşağıda beni bekliyordu:
- Yahu nıye kaçtın?
- Kapı açılınca korktum!
O gece, Adana'ya gıden bır otobüsün en arka kol-
tuklanndan birıne oturmuş, Said-ı Nursi'nin cenaze
törenini izlemeye gıdıyordum. Urfa'ya gidecektim
ama, Urfa'ya otobüs mü yoktu ne? Adana'dan ge-
çecektim. Adana'ya sabahleyin vardık. Hemen bir
minıbüse binip Urfa'ya yollandım. Urfa'ya varıp ote-
le çantamı koydum koymadım, Said-i Nursi'nin ce-
nazesıne, camıye koştum. Butun gazeteciler oraday-
dı. llhami Soysal, Rafet Genç; onlar Milliyet'teydi-
ler. Bir gün önceden gelmışlerdı, özel arabayla. Va-
tan, Milliyet'e göre daha yoksul bır gazeteydi. Öyle
her yere araba ne, tutamazdı. Cenaze namazı kılın-
dı. Balıklı Göl'ün oraya götürülüp toprağa verilecek.
O sırada bir söylenti yayılmış. Urfa'da Nurcular, döv-
mek için gazetecıleri anyorlarmış. ilhami Soysal:
- Kardeşim, biz arabayla Ankara 'ya gidiyoruz. Se-
ni burada bırakamayız. Hadı, eşyalannı otelden a/, gi-
dıyoruz.,. ' •
- Hoppala! Daha yeni geldim ya\^ haber de yazdır-
madım!
- Biz deyazdırmadık. Adana'danyazdınnz. Gelmek
istiyorsan acele et...
Meğer İlhami, bir gün önce, Milliyet'e bir haber
vermış: "Kazılan Said-i Nursi'nin gömüldüğü yerden
su çıktı, bu uğursuz sayılıyor!" filan gibi bir haber.
Nurcular ayaklanmışlar, "Nasıl böyle yazarlar?" diye
dövmek için bızleri ararlarmış.
Apar-topar eşyaları alıp yola çıktık. Urfa'yı şöyle bir
iki saat bile görememiştim. Burada, Arap etkisi var
gibi bır ızlenim edinebildim oncağız..
Bırkaç ay sonra, 27 Mayıs Devrimi olunca asker-
lerin, Said-ı Nursi'nin olüsünu oradan çıkarıp gizli bir
yere götürdukleri ya da denize attıklan söylentileri çık-
tı. Said-i Nursi'nin sürgün yaşamı sürdürdüğü Ispar-
ta yöresınde, Emirdağ'da Nurculuğun yaygın oldu-
ğu söylenir. Gazetesi var, bilmem ne efendi hazret-
leri toz kondurmaz...
Prof. Alpaslan Işıklı, Şerif Mardin'ın Said-i Nursi'nin
görüşlerıni paylaştığı, Amerıka'da yayımlanan kitabı-
nı anlatıyor, eleştiriyordu. Nursi'nin kadına bakış açı-
sı şöyleydi:
"Açık bacağıyla dehşetlı bıçaklaria ehlı ımana sal-
dırıyoriar. Nikâh yolunu kapamağa, fuhuşhane yolu-
nu genişlettirmeğe çalışarak çoklann nefislerini bir-
den esir edip ve kalp ve ruhlarını kebair ile (büyük öl-
çüde) yaralıyorlar. Belki o kalplerden birkısmını öldü-
rüyorlar. Birkaç sene nâmahrem hevesatına göster-
menin tam cezası olarak o bıçaklı bacaklar cehenne-
min odunlan olup, en evvel o bacaklar yanacaklarını
ve dünyada emniyet ve sadakatı kaybettiği için hilka-
ten çok ıstedığı ve fıtraten çok muhtaç olduğu mü-
nasip kocayı dahı bulamaz. Bulsa da başına bela bu-
lur. Hattâ bu halın netıcesı olarak: O âhirzamanda bu
yerlerde nikâha rağbetsizlık ve nayetsizlık yüzünden
kırk kadına birerkek nezaret edecek derecede ehem-
miyetsiz, sahipsiz, kıymetsız bır surete gireceği hâdi-
sin rivayetinden anlaşılıyor. "(Gençlik Rehberi, 1951
S.16, Çetin Özek, S.271)
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/ Babanın kız
kardeşı... tçki
mahzeni. 2/ Boğa
güreşi yapılan
alan...lncedantel.
3/ Nâzım Hik-
met'ın soyadı...
B\r motorda bılye-
lenn almaşık de-
vınıminı dairesel
de\ınıme çevıren
dingil. 4/ Radon
elementinın sım-
gesı... Yanyaşya-
rı kuru olan top-
rak. 5/ Iradesızlıkten ilen ge-
len sürekli cansızlık. 6/ Sü-
rülmeden bırakılmış tarla...
Bir renk. II Bilgıçlik tasla-
van kimse... Bır sayı. 8/ Bir
ilacm bır kezde ya da bir gün-
de ahnması gereken miktan...
Bir a\ köpeği cinsı. 9/ Kan-
şık renkli... Bır öğretim ku-
rumu.
Y UKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Atlas Okyanusu'nda >a-
şayan çok yırtıcı bır balık. 2/
Asya'da bir ülke... Bır bilim > a da sanat kolunda özel \ e be-
lirgin yöntem. 3/ Olta ya da tuzağa konulan yem... Dökü-
len tohumlarla ertesi yıl çıkan tahıl. 4/ Küçük mağara... Bnç-
te. atılan bır kâğıtla eşıne oynamasını ıstedıgi kâğıdı belirt-
me. 5/ Ibra etmek. 6/ Türlü nedenlerle başanlı olamayan
kimse... "O" gösterme sıfatının eski bıçımi. 7/ Amerıka'da
yaşayan tırmanıcı bır havvan... Uluslararası Basın Ens-
titüsü'nün sımgesi. 8/ Erden Kıral'ın bir filmi... Pullugun
toprakta açtıgı ız. 9/ İ656'da Istanbul'da meydana gelen
büvük bır a\aklanmava venlen ad.