28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 AĞUSTOS 1995 PAZAR 12 DİZİ YAZI Geçmişe dönme şarlatanlığıÖzellikle geri kalmış toplumlarda, geç- miş, kusursuz bır ö\ gü kaynağıdır. "Ta- rihimize sahip çıkmıyoruz"gib\sinden önyargılı öneımelerle söze başlayan az- gelişmiş toplumlann aydınlan ya da on- lann etkisiyle özdes, doğVultuda ahkâtn ke- sen sade yurttaşlar, "Gâvum taklit ile bu hallere düştük" diye bitirirler sözü. Ge- riye dönüş. kurtuluşun tek yöntemidir. lyi düşünürsek. bu bıçimde bır usavurma da, geri kalmışlığın yansımasıdir. Çag- daşlaşamamanın acısını yaşayan bir top- lum, geriye dönerek neyi kazanabilir? Geriye dönüşle karanlıktan çıkılır mı? Düşünün bir kez. bütün bu eleştirilerin kaynağında çağdaş uluslann düzeyine çı- kamamamızın acısı yok mu? Çağdaş. ya- şamın esenliklerini göremediğimiz için böyle konuşuyoruz. Ama gelişmemis ol- duğumuzdan, çağdaşlaşmak içın düşün üretemiyoruz. Toplumsal sıkıntımızın kö- kenindebu güçlük var. Hiç kimse düşün- müyor mu tarihimıze bakmayı? Çagdaş- laşma savaşımı veren toplum kesimleri ve aydınlanmız, tarihimizi en iyi değerlen- diriyorlar. Üstelik. o suçlanan aydınlar, ta- rihimizi didik didık ediyorlar, geri kalmış- lığımızın nedenlennı anyorlar. Bütün bu araştırmalardan bir sonuç çikıyor: "Os- manlı. çağının bilim ve sanat düzeyinin çok gerisinde kalmıştır." Onurlu örnekler Her halkın tarihinde, salt kendilerine de- ğil. tüm insanlığa onur verecek olaylar ve yaratılar vardır. Örneğın. Şeyh Bedret- tin'in yoksul köylüden yana kalkışımı. Anadolu köylüsünün yapısında devrim- ci bir özün varlığını gösterir. Simavne Kadısı oğlu Şeyh Bedrettin. tarihsel onu- rumuzdur. Kaldı ki. uluslaşamamış bir toplumun tarihinde "ulusal" boyutlarda onur verecek gelişmelerden söz etmek, o denli kolay da değildir. Tarihte. çok az Sü- merli. Hitıtli, Mısırlı, lyonyali, Yunanlı vb. halklar vardır. Tarihı değerlendirmek de. uluslaşma süreciyle yakından ilintilidır. Azgelişmiş bir toplumun tarihçisi.bilim- sel sonuçlara vaımakta zorluk'çeker. Fe- odalin vatanı yoktur, mülkü vardır. Fe- odalin ulusu yoktur, uyruğu vardır. !Na- mık Kemal. "Vatan Şarkısı", Tevfik Fikret "Millet Şarkısı" yazarlar ama. onların yaşadığı dönemde Osmanlı'nın "vatanı ve milleti" yoktu. Osmantı'nın sonunu gören yurtseverler. halkımızda "yurtseverlik" ve "ulusalcılık" duygu- lannı oluşturmak istıyorlardı. Osmanlı, "vatan ve millefterimleri- nide"horgörmüştür' > \ Çünkü, 19. yüz- yılın bu akımlannı, "mülk"ü için tehli- keli görüyordu. Osmanlı tarihini, bu göz- le inceledığimizde. gözünüze çarpanlar- dan "gerçek"i yakalayabiliriz. Hiçbir ta- rihsel durum ya da tarihsel olay, bızı ra- hatsız edemez. Çünkü, tarihsel olaylann eleştinsı yapılamaz. "Fatih, İstanbul'u almasaydı!" diye bir kurguya girişmek, çok anlamsızdır. Tarih, olaylan "zaman içinde" yansı- tır. Zaman kavramıysa. uzan ile birlikte düşünülebılen göreceli birkavramdır. Za- man, tek boyutlu olduğundan. geriye dön- dürülemez. Bu nitelığınden dolayı, geç- mışin eleştirel bır yorumu. günümüzü ve geleceği etkileyemez. Gülünç öztem Tutuculann. hele de gericilerın "geç- mişe dönmek"öğretisine sadece güle- rim. lnanm, şaşmam bile! Çagdaş yaşa- min tüm \erimlerinden yararlanıyorlar. hiçbir çağdaş aracı yadsımıyorlar, ama geçmişe özlem duyuyorlar. Bana. toplu- mun sömürüye açık kesimini kandırmak için yaptıkları bir iş olarak görünüyor. Hiçbir zaman, dürüst olduklannı düşün- medim. Dürüst olsalar. tüm çağdaş yaşamın üriinlerini. yaşamlanndan kovarlar. Bağ- lı bulunduğu tarikatın simgesinin bıçi- minde başına kadın sanğı (türban) saran hanım kızlanmızın yırtmaçlı etekle. han- gi "haram r 'dan kaçtıklannı anlamak ola- naksızdır. Gülüyorum böylelerini gör- dükçe. Heradımdaaçılanbacaklannada bakmaktan alıkoyamıyorum kendimi. Acaba, bacaklannda "helâl" mi yazıyor diye meraklanıyorum. Şimdiye değin, ka- dın sanğı ile başını sıkmış hiçbir kızımı- zın ya da kadınımızın bacaklannda "ha- ram'Mamgası görmedim. "Öyleyse he- lâldir" çıkanmını yaptım. Dünyanın her ülkesinde. tutucular ve gericiler özdeş ikiyüzlülüğü sergilerler. Tarih anlayışlan da böyledir. Tarihimizi okuduklannda. onur olanla onursuz ola- nı ayırt edebilirler. Ama sömürmek için insanlarda ters bi- linç yaratmak gerekir. Ters bilinç yarata- madığımız hiçbir kimseyi ve hiçbir top- lum katmanfnı sömüremezsiniz. Tutucu- lann ve gericilerin gerçek amaçlan "sö- mürü"de saklıdır. tnsanlan bir "kut- sal"ın mengenesine sıkıştırır. sıktıkça sıkarlar. işe yaramaz duruma gelinceye değin bükerler. Yarın: Tarih ve ho$görü • Geri kalmış toplumlarda, geçmiş, kusursuz bir övgü kaynağıdır. "Tarihimize sahip çıkmıyoruz" gibisinden önyargılı önermelerle söze başlayan azgelişmiş toplumların aydınlan ya da onların etkisiyle ahkâm kesen sade yurttaşlar, "Gâvuru taklit ile bu hallere düştük" diye bitirirler sözü. Onlar için geriye dönüş, kurtuluşun tek yöntemidir. • Tutucuların, hele de gericilerin "geçmişe dönmek" öğretisi gülünçtür. Çağdaş yaşamın tüm verimlerinden yararlanırlar, hiçbir çağdaş aracı yadsımazlar, ama geçmişe özlem duyarlar. Bu, toplumun sömürüye açık kesimini kandırmak için yaptıkları bir işten başka bir şey değildir. Dünyanın her ülkesinde, tutucular ve gericiler özdeş ikiyüzlülüğü sergilerler. Gerici ve tutucuların tarih anlayışı da ikiyüzlüdür. Tarihimizi okuduklannda, onur olanla onursuz olanı ayırt edebilirler. Ama sömürmek için insanlarda ters bilinç yaratmak gerekir. Onlar da bunu yaparlar. insanlan bir "kutsal"ın mengenesine sıkıştırır, sıktıkça sıkarlar. Siyasiler, 6 Müslümanlık' yamşında • Erbakan'ın hem Oğuz, hem han, hem Asil, hem Türk olan yardımcısı "Islamda terör yoktur" diyor. Kimse de çıkıp yanıtlamıyor: "Ey Oğuz, Han, Asil ve Türk, Ebubekir clen başka, eceliyle ölen asr- ı saadet halifesi var mı? On iki imamdan hangisi eceliyle öldü? Bunlan öldürenler Hıristiyanlar mıydı? Yoksa Yahudiler mi ıçti bu kanlan? Bilmediğimiz putperestler mi aldı bu canlan?' Her gün, ülkemizde "Islam- cı terör" oluyor. Zar zor yetiş- tirdiğimiz aydınlarımızı. bilim adamlanmızı. sanatçılanmızı öl- dürüyorlar. Ne sorumlu devlet adamlanmız, ne siyasilerimiz, ne de kamu görevlileri katilleri buluyorlar. Her cinayetin canisi bellidir ama, bulunamıyor işte. tşlenen cinayetlerin faillerinin buluna- mamasından çok. gericilerin ca- nilere iletileri dokunuyor bana. Sıvas aydın kınmının ardından, Başbakan Tansu Çiller'in, ANAP Genel Başkanı Mesut Yılraaz'ın. Doğru Yol Partisı ileri gelenlerinin demeçlerini okuyunuz. Içiniz burkulur. mi- deniz bulanır. Bayan Tansu, "Bizi teselli eden bir şey var: Çok şükür halkımız zarar görmemiştir" diyebilmiştır. "Öp babanın eli- ni" diye buna derler işte. Yakı- lanlar. düşman halklann insan- lan mıydı? "Düşman halklar'" diyorum. çünkü, hiçbir insansal duyguya Sıvas aydın kınmının ardından, Başbakan Tansu Çiller, ANAP Genel Başkanı Mesut Yıl- maz, Doğru Yol Partisi ileri gelenlerinin verdiği demeçlcr insanın içini burkuyordu. Ba- yan Tansu, "Bizi teselli eden bir şey \ar: Çok şükür halkımız zarar görmemiştir'" diye- bilmişti. Sanki orada yakılanlar başka bir halkın çocuklarıymış gibi... sahip kimse. yabancı halklann ınsanlannın bıle böy lesine yakıl- masına rıza gösteremez. Bay Yılmaz da, Hitit kağnısı ile sü- rükledıği konuşmasında. "tah- rik"sözcüğiine özel >er \erdi. Kasaba \aizı üslubuyla konu- şan Erbakan daha keyifliydi. Gevrek gevrek, "Kardeşleri- miz" diyordu, "Aziz Nesin'in ağır tahriki sonunda böyle yapmışlardır." Islam ve terör Hem Oğuz. hem han, hem Asil, hem Türk olan yardımcı- sı da, "İslamda terör yoktur" diyerek kanın üstünü küllüyor- du. Kimse de çıkıp \anıtlamı- yordu: " Ey Oğuz, Han, Asil \e Türk, Ebubekir'den başka, eceliyle ölen asr-ı saadet hali- fesi var mı? On iki imamdan hangisi eceliyle öldü? Bunla- rı öldürenler Hıristiyanlar mıydı? Yoksa Yahudiler mi iç- ti bu kanlan? Bilmediğimiz putperestler mi aldı bu canla- rı?"Birmıllet\ekili çıkıp da.bu sorulan sorduktan sonra. "Siz neyi destekliyorsunuz karde- şim? Biz. terörün İslam y a da Hıristiyan kaynaklı olduğunu söy lemi\oruz. Terör, yani şid- det, ne İslanıa ne de bir baş- ka dine özgüdür. Terör. hiçbir öğretinin ürünü değildir. Top- lumsal bir kay madır. Her top- lunıda görülebilir. Nitekim. Fransa \e Almanya gibi de- mokratik bıırjusa de\rimle- rinitamamlamış,sanayileşmiş ülkelerde, tarihin ilk sanayi de\rimini gerçekleştirmiş İn- giltere'de, dünya devi emper- yalist ABD'de de oluyor terör. Bir toplunıda örgütlenme hakkını tanımadığımız kat- manlar, isteklerini yasal ze- minde ifade edemezJerse, ya- sadışı silahlı siyasa y apma yo- lunu tutarlar. İslam mislam sorunu değildir bu. Terörü durdurmak istiyorsanız, gelin demokratikleşelim. Her top- lumsal katmanın \e her halkın siyasal örgütlenmesine yol ve- relim. Lllkenin bölünmesinin bu yolla, bir anda. tehlike ol- maktan çıkacağını göreceksi- niz. Laik ve demokratik bir Türkiye'yi. tam bağımsızlık kavramına sadık kalarak sa- \unalım. uluslar ailesine so- kahm." 'Eİhâmdülillah Müslümanız' Hiçbir milletvekili. hiçbir si- yasa adamı. böy le bir > anıtı ver- medi Karşıtt. hemen her biri, "Acaba, biz daha çok. nasıl Müslüman görünürüz?"diye çırpınıp durdular. Laiklık savaştmı yapan ay- dınlarımıza bakın bir. Ekrana çıkan. "Eİhâmdülillah biz de Niüslümanız!" diye başlıvor söze. Laik insan, kamuya dini- nı söyler mi? Hangi dinden olursanızolun. laıkseniz, hiçbir ınsanda "inanç kimliği sapta- ması yapamazsınız. "Eİhâm- dülillah ben de Müslüma- nım!" diye söze başlıyorsanız. ınanç kımliğinizi belli ediyor- sunuz demektir. Bu. Bay Sü- leyman Demirel'in "Bu iilke- de herkes, serbestçe, korkma- dan Müsliimanım divebilme- lidir." saptırmasınabenzemez. İkinci Mahmut bile bunlardan daha laiktir. Hiç olmazsa, "Ben, uy ruğumdan Müslümanı ca- mide, Hıristiyanı kilisede. Museviy i sinagogda tanırım" divebilmiştir. Bugünün siyasa- cısı. kendisinın Müslümanlığı- nı. herkesin öncelikle bilmesi- ni istiyor. Aydın da, "halkta tepki uyandırmama" yöntemsizli- ğini. bir yöntem sanıyor. Laik- lik. inanç karşısında, aklm ba- ğınısızlığını sağlamaktır. Inan- cı. eğitim ve öğretım alanından uzaklaştırmaktır. ÇALIŞANLARIN SORULARI /SORUNLARIYILMAZ ŞİPAL Sözleşmeli ve sigortalı geçen süre Bir kamu kurumunda sözleşmeli olarak 1. derece 2. ka- demede çalışmakta iken, Ocak 1995'te emekli oldum. An- cak emekli aylığım bağlandıktan sonra düş kırıklığına uğ- radım. Özetlersem, sözleşmeli kadroda sigortalı olarak ge- çen sürelerimin intibakta göz önüne alınmayıp, bu neden- le de ek göstergemin 5. derecenin 2. kademesinde tıkandı- ğını gördünı. Emekli Sandığf na yaptığım yazılı başvuru- ya olumsuz yanıt aldım. Gelen yanıtta, 399 sayılı yasa hük- münde kararnamenin geçici 2. maddesinden söz edilmek- te ve bu "kanun hükmündeki kararnamenin geçici 2. mad- desi ile sözleşmeli olarak çalışmakta iken sandığımızla il- gilendirilen \e gerekli unvanları haiz olanların intibakla- rının yapılacağı hükmü getirilmiş olup,.... tarihleri arasın- da sigortalı görevde çalıştıktan sonra sandığımıza tabi gö- re\e başlaması nedeniyle durumu bahse konu kararname kapsamında bulunmadığından 657 sayılı kanunun değişik ek geçici 1,2,3 maddelerine göre intibakı y apılarak + 1300 ekgöstergenin uygulanmasına imkân görülememiştir" de- nilerek emekli ay lığımın 1. derece 2. kademeden değil 5. de- rece 4 kademeden ödeneceği \ urgulanmaktadır. Sözleşme- li sigortalı geçen süre, emeklilik y önünden geçerli say ılma- yacakmı? (C.Ö) YANIT: 29 Ocak 1990 günlü Resmi Gazete'de yayımlanan 399 sayılı yasa hükmünde kararnamenin 12 maddesi uyarınca. 233 sa- yılı yasa hükmünde kararnameye bağımlı kamu ıktısadi teşebbüsle- ri \e bağlı ortaklarında "Sözleşmeli statüde istihdam edilecek personel 5434 sayılı TC Emekli Sandığı Kanunu'na tabidir." 5434 sayılı TC Emekli Sandığı Yasası Ek Madde 17 uyarınca ay- hklarını personel yasalarına göre almayan ıştırakçilerin "(...) Sosyal Sigortalar Kanunlarına tabi olarak geçmiş \e si- gorta primi ödenmiş sürelerinin her yılı bir kademe ilerlemesi- ne ve tahsil durumlarına göre her 3,4. 5 yılı (*) bir derece yük- selmesine esas olacak şekilde emeklilik keseneğine esas derece ve kademe aylıkları tespit edilir. Ancak. bu suretle bulunacak emeklilik keseneğine esas aylıklan. fiilen aldıkları aylık. ücret \eya ödeneklerinden fazla olamayacağı gibi. tahsil durumları ıtibarıyle. personel kanunlarına göre yüksele- bıleceklerı derecelenn son kademe aylıklarından da fazla olamaz." Yasanın 17. maddesındekı anlatımdan. Sosyal Sigortalar Yasası kapsamında sigorta prımi ödenmiş sürelerin her 3 yılı için bir dere- ce yükselmesme neden olacağı anlaşılmaktadır. Bu nedenle. sözleşmeli \e sigortalı geçen çalışma sürelerinin TC Emekli SandığVnca bağlanan emekli aylıkları yönünden göz önü- ne ahnması yasa gereğıdır. (*t ll )8"? sayılı yasayla 1975 vılında(3)yıl olarakdeğiştirilmiştir. ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Said-i Nursi'de Kadın... 20 Haziran 1995 Salı günü çıkan "Canlandınlacak Köy..." başlıklı "Ankara Notlan"nda. bir yerde şöyle yazmıştım: "Cumartesi öğleden sonra, MülkiyeliierBiriiğj'nden Prof. Alpaslan Işıkh'nrn, 'Said-i Nursi ileŞerif Mar- din' konulu konuşması vardı; toplantıyı Çağdaş Ya- şamı Destekleme Derneğı düzenlemişti. Buna bir gün değıneceğım." Olmadı, bugüne değin yazamadım. Bir gün, Al- pasian Işıklı'yı gördüm: - Senin ne kadar çok okuyucun var! dedi, bana so- njyorlar, 'Ekmekçi ne zaman yazacak' diye. Bırazşişindımtabıi, konu kafamdaydı, yazacaktım. Saıd-ı Nursi öldüğünde 1960 yılı Martı'ydı, Vatan gazetesinın Ankara Bürosu'nda çahşıyordum. Foto muhabıri arkadaşım Nihat Ulukaya ile Nurcuların toplantı yaptıkları bir yapıyı sürekli gözlüyorduk. Göz- lemeyi karşıdaki bir inşaatın üst katından gerçekleş- tiriyorduk. Kalaslann arasından tırmanarak görevi- mizi yapmaya çalışıyorduk. Said-ı Nursi (1876 - 23 Mart 1960) ölünce Nihat'a: - Haydi, dedim, Nurculara gidiyoruz artık! Büronun şefi Erol Ülgen, Saıd-i Nursi'nin yerine ki- min geçeceğini öğrenmemizi istiyordu. Ulus'taki Nur- culara yollandık. Katları çıktık. "İşte burası!" deyip ne yapacağımızı kafamızdan geçirirken kapının önünde- ki ayakkabıların çokluğu dikkatimizi çekti. işin gari- bi, asker ayakkabılannın bolluğuydu. Içırnde, "Subay- astsubay postallart o/ma/ı bunlar" diye geçirıyordum. Nihat: - Durabı, ben şunlann bir resmini çekeyim, deyip makınesinin düğmesine bastı. Flaş ortalığı gündüz gi- bi aydınlattı. Işık içeriden fark edilmiş olmalı ki içeri- den bir adam çıktı, kapıyı araladı. Bu sırada Nihat, tabana kuvvet kaçıyor, pat pat pat merdıvenlerden iniyordu. Ben, adamla karşı karşıya kalmıştım.. - Buyurun, dedi bir şey mi istiyorsunuz? - Efendim, ben gazeteciyim. Başınız sağ olsun! Sa- ıd-i Nursi 'nın yerine kım geçecek acaba ?Onu öğren- meye gelmiştim.. - Hangı gazetedensmiz? Kekeleyerek: - Tercüman gazetesi! dedim. Tercüman'la bürola- rımız altlı üstlüydu, komşuyduk. Hiç "Vatan"der mi- yim? - Buyurun içeri gelin! dedi. Biz, üstadın yerine ki- min geleceğıni kararlaştırmadık. Toplantılaryapıyonız. - Yok, ben rahatsız etmeyeyım! deyip ayrıldım. Ni- hat aşağıda beni bekliyordu: - Yahu nıye kaçtın? - Kapı açılınca korktum! O gece, Adana'ya gıden bır otobüsün en arka kol- tuklanndan birıne oturmuş, Said-ı Nursi'nin cenaze törenini izlemeye gıdıyordum. Urfa'ya gidecektim ama, Urfa'ya otobüs mü yoktu ne? Adana'dan ge- çecektim. Adana'ya sabahleyin vardık. Hemen bir minıbüse binip Urfa'ya yollandım. Urfa'ya varıp ote- le çantamı koydum koymadım, Said-i Nursi'nin ce- nazesıne, camıye koştum. Butun gazeteciler oraday- dı. llhami Soysal, Rafet Genç; onlar Milliyet'teydi- ler. Bir gün önceden gelmışlerdı, özel arabayla. Va- tan, Milliyet'e göre daha yoksul bır gazeteydi. Öyle her yere araba ne, tutamazdı. Cenaze namazı kılın- dı. Balıklı Göl'ün oraya götürülüp toprağa verilecek. O sırada bir söylenti yayılmış. Urfa'da Nurcular, döv- mek için gazetecıleri anyorlarmış. ilhami Soysal: - Kardeşim, biz arabayla Ankara 'ya gidiyoruz. Se- ni burada bırakamayız. Hadı, eşyalannı otelden a/, gi- dıyoruz.,. ' • - Hoppala! Daha yeni geldim ya\^ haber de yazdır- madım! - Biz deyazdırmadık. Adana'danyazdınnz. Gelmek istiyorsan acele et... Meğer İlhami, bir gün önce, Milliyet'e bir haber vermış: "Kazılan Said-i Nursi'nin gömüldüğü yerden su çıktı, bu uğursuz sayılıyor!" filan gibi bir haber. Nurcular ayaklanmışlar, "Nasıl böyle yazarlar?" diye dövmek için bızleri ararlarmış. Apar-topar eşyaları alıp yola çıktık. Urfa'yı şöyle bir iki saat bile görememiştim. Burada, Arap etkisi var gibi bır ızlenim edinebildim oncağız.. Bırkaç ay sonra, 27 Mayıs Devrimi olunca asker- lerin, Said-ı Nursi'nin olüsünu oradan çıkarıp gizli bir yere götürdukleri ya da denize attıklan söylentileri çık- tı. Said-i Nursi'nin sürgün yaşamı sürdürdüğü Ispar- ta yöresınde, Emirdağ'da Nurculuğun yaygın oldu- ğu söylenir. Gazetesi var, bilmem ne efendi hazret- leri toz kondurmaz... Prof. Alpaslan Işıklı, Şerif Mardin'ın Said-i Nursi'nin görüşlerıni paylaştığı, Amerıka'da yayımlanan kitabı- nı anlatıyor, eleştiriyordu. Nursi'nin kadına bakış açı- sı şöyleydi: "Açık bacağıyla dehşetlı bıçaklaria ehlı ımana sal- dırıyoriar. Nikâh yolunu kapamağa, fuhuşhane yolu- nu genişlettirmeğe çalışarak çoklann nefislerini bir- den esir edip ve kalp ve ruhlarını kebair ile (büyük öl- çüde) yaralıyorlar. Belki o kalplerden birkısmını öldü- rüyorlar. Birkaç sene nâmahrem hevesatına göster- menin tam cezası olarak o bıçaklı bacaklar cehenne- min odunlan olup, en evvel o bacaklar yanacaklarını ve dünyada emniyet ve sadakatı kaybettiği için hilka- ten çok ıstedığı ve fıtraten çok muhtaç olduğu mü- nasip kocayı dahı bulamaz. Bulsa da başına bela bu- lur. Hattâ bu halın netıcesı olarak: O âhirzamanda bu yerlerde nikâha rağbetsizlık ve nayetsizlık yüzünden kırk kadına birerkek nezaret edecek derecede ehem- miyetsiz, sahipsiz, kıymetsız bır surete gireceği hâdi- sin rivayetinden anlaşılıyor. "(Gençlik Rehberi, 1951 S.16, Çetin Özek, S.271) BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Babanın kız kardeşı... tçki mahzeni. 2/ Boğa güreşi yapılan alan...lncedantel. 3/ Nâzım Hik- met'ın soyadı... B\r motorda bılye- lenn almaşık de- vınıminı dairesel de\ınıme çevıren dingil. 4/ Radon elementinın sım- gesı... Yanyaşya- rı kuru olan top- rak. 5/ Iradesızlıkten ilen ge- len sürekli cansızlık. 6/ Sü- rülmeden bırakılmış tarla... Bir renk. II Bilgıçlik tasla- van kimse... Bır sayı. 8/ Bir ilacm bır kezde ya da bir gün- de ahnması gereken miktan... Bir a\ köpeği cinsı. 9/ Kan- şık renkli... Bır öğretim ku- rumu. Y UKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Atlas Okyanusu'nda >a- şayan çok yırtıcı bır balık. 2/ Asya'da bir ülke... Bır bilim > a da sanat kolunda özel \ e be- lirgin yöntem. 3/ Olta ya da tuzağa konulan yem... Dökü- len tohumlarla ertesi yıl çıkan tahıl. 4/ Küçük mağara... Bnç- te. atılan bır kâğıtla eşıne oynamasını ıstedıgi kâğıdı belirt- me. 5/ Ibra etmek. 6/ Türlü nedenlerle başanlı olamayan kimse... "O" gösterme sıfatının eski bıçımi. 7/ Amerıka'da yaşayan tırmanıcı bır havvan... Uluslararası Basın Ens- titüsü'nün sımgesi. 8/ Erden Kıral'ın bir filmi... Pullugun toprakta açtıgı ız. 9/ İ656'da Istanbul'da meydana gelen büvük bır a\aklanmava venlen ad.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle