Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
»YFA CUMHURİYET 30 AĞUSTOS 1995 ÇARŞAMBA
12 KULTUR
Cumhuriyetin'idealler kuşağı'na adanmış bir vefa belgeseli
;
Cranhııriyete Kanat Gerenier'Küttür Servisi - Pazar akşamlan TRT 2
ekranlannda yayımlanan "Cumhuriyete
Kanat Gerenler" belgeseli, ekim ayında
ılcnci yılını dolduracak. Grafik sanatçısı
Vfengü Ertel'in sunduğu bu belgeselde,
cumhuriyeti kuran ve kunımlaşma çaba-
lannda hizmet veren kuşağın temsilcile-
ri, hayat öyküleriyle bırlikte ekrana geli-
yor. f ıptan sanayiye, mimariden edebiya-
takadar uzanan çok çeşitli alanlarda bu-
güne kadar 180'i aşkın kişi tanıtıldı. Bel-
geselin sunucusu Mengü Ertel. amaçlan-
nın, başanlı olan cumhunyet aydınlannı
tanıtmak olmadıginı söylüyor. Mengü Er-
tel. belgeselin amacının. "tophımun çı-
kariannı kendi çıkariannın üzerinde tu-
taı bir kuşağın temsikilerini onurlandır-
nMk"olduğunu behrtiyor.
Fatin Hoca'dan Yunus Nadi Bey'e,
MazharOsman'dan Adnan Saygun'a ka-
dar çok çeşitli alanda, ünlü ve ünsüz ön-
cünün tanıtıldığı bu belgesel. bir ekip ça-
lışmasının sonucunda ortaya çıkıyor.
1993 yılının yaz aylannda bir araya ge-
ler ekip. uzun soluklu bir projeye başla-
dığının heniiz farkında değildır. Sadece
13bölümlükbirdizi hazırlamak üzerebir
araya gelmişlerdir.
ÂliSaydamın Esentepe'deki küçük bü-
rosunun deniz gören balkonunda başla-
yan toplantılar sırasında. belgeselin çatı-
sı kurulur. Tanmdan kültüre, sanayiden
bilıme kadar çok çeşitli alanlarda ısımler
belirlenir. Hatta Ali Saydam'ın "29Ekiın
1993'te ilk bötfimû yayımlayacagız'' de-
mesıyle ekip neye uğradığını şaşınr. Va-
kitlen azdir ve işleri sanıîdığmdan daha
yofeun ve karmaşıktır.
Itirazlar yükselir toplantıya katılanlar-
dan. Istifa edenler olur. Inanılmaz bir ça-
hşma temposuyla. geceyanlan sûren çe-
kimlerle oradan oraya koşuşturulur. Yö-
netmen Hüsamettin Ünlüoğlu'dur. Belge-
selin editörlüğünü Ülkü Karaosmaııoğfcı
üstlenmiştir. Öngörüşmelerden yayın
bandı hazırlamaya kadar uzanan genış
kapsamlı bir çalışmanın en sıcak günle-
rinı bırlıkte yaşarlar.
Mehmet Şener, Hakan Demirbağ, Ann
Dörtok, Piraye ŞengeL, Canan Dfla, Şahin
Artan, Eınel Koç kütüph?nelerd<*n baş-
lattıklan araştırmalannı birdedektif titiz-
liğiyle sûrdürürler İşleri iz sürmektir. Kü-
çük bir ipucu, onlan görsel malzemenin
kaynağına ulaştırabilmektedir. Bazen de
hayal kınklıklan yaşarlar. Araştırdıklan
kişinin bütün hayat hikâyesi ellerindedir,
ama bula bula sadece üç fotoğraf bulabil-
mışlerdir. Üç fotoğraf ve bilgileriyle baş-
başa kalırlar.
Mengü Ertel, 13 bölüm olrnası düşünü-
len dizi konseptinin, çalışanlan da heye-
canlandırdığını ve bugün 96. bölümün ha-
zırlığı içinde olduklannı söylüyor.
Cumhuriyetin o ilk kuşağı, Mengü Er-
tel'in deyişiyle "idealler kuşağı" ülkenin
kurtuluş sonrasındakı kurumlaşma çaba-
lannda, aynı zamanda bir seferberlige ka-
tılan neferler görünümünde. O kuşağın
ortak özelliklennı soruyoruz Mengü Er-
tel'e. Şöyle yanıtlıyor:
"Tek kelimeyle söylemeın gerekirse:
Özveri! Hem de kendileri adına hiçbirşe\
bekkmeven bir özveri biçimi bu. Yurttaş
olmanın bilincini iliklerinde hisseden in-
sanlann, yokluğun ne anlama geldiğini
çok iyi biien insanlann, gelecek kuşakla-
ra iyi bir gelecek hanrlajabilme yolunda
kendilerinden vazgeçişlerinin hikâyesi.
Herkes yardımı sever, ama bu kuşak baş-
ka türtii seviyor. Se\ ginin en rafine halL
karşılıksız oJanıdır. kayıtlar ku> utlar ge-
tirmeden koşulsuz sevmek.
İdealler kuşağTnm özefliklen^
Cumhuriyetin idealler kuşağı ve bu ku-
şağın temsılcileri, iyi bir öğrenim görüyor-
lar ve belki de ilk kez çıkdklan Anadolu
yollannda, hiç mi hiç yakınmadan hizmet
veriyorlar. Birçoğu yurtdışında okumtış.
Bursla okumuş. Ve kcndisine yurtdışında
yapıtan lekiiık.L B u ı ^ !^ai" ::''""""'_"n
teklifleri, hiç düşünmeden reddetmiş. Ül-
kelerine dönmüşler ve Anadolu'nun yok-
sul bölgelerine dagılmışlar. Yoksulluğun
koşullannı hiç küçümsemeden. insanlara
tepeden bakınadan olanca güçleriyle ça-
hşmışlar. Çalışırlarken, tek amaçlaıi sade-
ce vcsadece 'kalkınmak. ülkeyi kalkındır-
mak'dr. Başanlanm sayesinde iin kazana-
yım, adnndan söz ettireyim diyc düşiin-
mek akdlannın köşesinden geçmemtş."
Mengü Ertel, bu olgunluğun nasıl olu-
şabildiği konusundaki sorumuza şu kar-
şılığı veriyor:
"Oğrenmekle bizzat içinde yaşamak
çok farklı hayat dersi getiriyor insanlara.
Şimdiki gençler, kitaplardan öğrenivnr.
Büyüklerinden dinleyerek öğreniyor. Ku-
lakla gözün farkı bu. O kuşak. yoksullu-
ğu ve düşman işgalinin insanı nasü aşağı-
ladıgını görmüş. Öğrenmemiş, hissetmiş.
Haksızlıkla direkt karşı karşıya gelmeden,
mücadele edilmez. Onlar o kuşağın tem-
silcileri veya o kuşağın içinden >eöşenler,
yaşanan sefaleti görüp de bunun üzerine
bilimin sesini duyduklan zaman kurtulu-
şun neferi olmayi tek seçenek olarak gör-
müşler.
Ama elbette bütün bunlan yaparken
arkalannda bir devletin gücünü hisset-
mişler. \e bu moraL onlan motive etmiş.
Orneğin gencecik. yeni mezun bir öğret-
mcnken, dağlar denizkr aşarak l rfa'ya
giden bir Lamia öğretmen, 40 yüını Lr-
fa'ya vermiş Lamia öğretmen, arkasında
hep Atatürk'ün gücünü hissetmiş. Yalnız
olmadığının ve Atatürk'ü canı gibi seven
diğer öğretmen arkadaşlannın da yurdun
çeşitli bölgelerinde kendisi gibi zor koşul-
lar albnda çahştığının bilincindeymiş.
x
™ a Cemal Reşit Rey gibi gencecik bir
müzik adamı. Fransa'daki en verimli yıl-
lannda büyûk bestecilerin dünyasında,
hatta onlaıia yan yana yaşarken birden
Halit Ziya l şaklıgiPdcn akhgı bîr çağny-
la yurduna dönüvermiş. Cemal Reşit Rey
için hep şöyle derier:
"Eğer Türkiye'ye dönmeseydi dünya-
nın en büyük kompozitörlerinden biri ola-
bilirdı.' Ama Cemal Reşit Rey, şanı şöh-
reti elinin tersiyle itmiş ve ülkesine dön-
müş. Neden? Kurtuluş sonrasında ülkede
yaşanan seferberliğin heyecanını içinde
duyduğu için. Bu organize seferberlik, eği-
timden bilime kadar her alanda vardır.
Cahit Arf. Dünyaca ünlü matematik
profesörümü/. Yurtdışından gelen bütün
cazip teklifler, onu üikesinden koparama-
mış.
Veya kimya öğretmeni olarak hayata
anlan bir deo'kaıüı,selüloza kafasını takıp
f 1 kim ayında
ri ikinci yılmı
I J dolduracak
olan 'Cumhuriyete
Kanat Gerenler'
belgeselinde bugüne
dek tıptan sanayiye,
mimariden edebiyata
kadar uzanan çok
çeşitli alanlarda
180'i aşkın kişi
tanıtıldı. Belgeselin
sunucusu Mengü
Ertel, amaçlannın
başanlı olan
cumhuriyet
aydınlannı tanıtmak
değil, "toplumun
çıkarlannı kendi
çıkariannın üzerinde
tutan bir kuşağın
temsikilerini
onurlandırmak"
olduğunu belirtiyor.
Almanya'da. Fransa'da kâğıt fabrikala-
nnda işçi olarak cauşmayı neden göze
alır? Bu genç kimya öğretmeninin adı
Mehmet Ali Kâğıtçı'dır ve ülkemizde kâ-
ğıt sanayiinin babasıdır.
Bu örnekleri saymakla bitiremem.
Çünkü biz 180'i aşkın bivografi tanrtükbu
bdgeselder
Mengü Ertel. ekibın araştırmalar sıra-
sında en büyük sıkmtıyı görsel malzeme
konusunda çektiğını söylüyor. "Fotoğraf
ve belge saklamak gibi bir auşkanhk top-
lum olarak yerieşmemiş bizde. Hafizalar
zaten unutmaya hazır. Bclgeden fotoğraf-
tan gectim. düzenli bir fihristi olan kaç ki-
şi tanıyorsunuz? Telefon numaralannı kü-
çük kâğıtlara yazaru ve bir daha gerekli
olup olmayacağım düşünmeden atanz.
Sonra da sağa sola telefonlar edip kaybet-
tiğimiz numarayı aranz"diyor.
Amayınedesayısı çok azdaolsa, içi-
mizden bınleri çıkıyor ve geçmişin ayna-
sı olan belgeleri ve fotoğraflan saklıyor.
Belkı de onlann yüzüsuyu hürmetine ba-
zı kalıcı işler ortaya çıkabiliyor. Işte böy-
lesine titizlikle arşiv oluşturabilenler, bu
belgeselin en büyük yardımcılan olmuş.
Mengü Ertel, seyirciyle ilginç bir diyalog
kurduklarını belirterek şunlan söylüyor:
Seyirciyle ilginç diyalog kuruldu
"tdeaüer kuşağının içinden yetişip de
bugün yaşı 80'in üzerinde olanlar. bütün
belgeleri ve fotoğraflan gözümüzün önü-
ne seriyorlar. Ama arök aramızda yaşa-
mayan ve ailesinden de kimseyi bulama-
diğımız isimkr bizi zoriuyor. Böyle prob-
lemli durumlarda bcn, ekrandan yapb-
ğım anonsla yardım istiyonım. Faks nu-
maranuzı veriyorum. Mesela araşnnma-
cı ve mefin yazan arkadaşumz Nilgün Uy-
sal, Atatürk'ün doktoru Neşet Ömer tr-
delp'Ln hayaünı araşünjor şu günlerde.
Bilgileri topluyor, ama fotoğraf yok, belge
yok. Veya varsa da bir program yapmaya
yeterli değil. Ben geçen akşam bunu ek-
randan izleyicilere duyurdum. Hemen er-
tesi gün cevap geldi. Neşet Ömer İrdelp'in
akrabalanndan biri bizi aradı. Nilgün'ün
işi kolaylaşt boylece.
Bir süre önce de Seh'm Sım Tarcan'ı
araştıran arkadaşımız Hakan Demirbağ,
fotoğraflara ulaşamamaktan yakınıyor-
du. Vineanonsyapük veSelim Sım Bey 'in
yeğeni Ercüment Tarcan bizi aradı. Fo-
toğraflar ondaydı.
Seyirci bizimle direkt temas halinde.
İsimkr öneriyor, önerdiği isimlerin ailete-
rine nasıl ulaşacağımız konusunda bilgi
veriynr"
Vefa! Değerler kargaşası içinde unu-
tulmayayüztutmuşbirhasleti, "vefaduy-
gusunu" gündemde tutmaya çalışan bir
belgesel. Bugüne kadar kimleri onurlan-
dırmayaçalışmış? Liste uzun, 180'i aşkın
kişinin adını saymaktansa. bazılannı ha-
tırlatalım:
"Fatin Hoca, Mazhar Osmaa, Musta-
fa tnan, Macit Gökberk, Süreyya Ağaoğ-
lu, Refik Ahmet Sevengil, Süley man Ferit
EczaabaşL Adnan Saygun, Sedat Hakkı
Eldeıa, Cevad Memduh Altar, Füreya Ko-
ral. Ali Avni Çelebi, Memduh Şevket
EsendaL Eflatun Cem Güney, Cahit Arf,
Ali !N uman Kıraç, Rahman Raşit Öymen,
İbnthim Etem Lllagay, Halil Vehbi Eralp,
Kazun Taşkent, Hakt Çambel, Bedrettin
TunceL Mazhar Şevket İpşiroğlu, Rakım
Çalapala, Tank Zafer Tunaya. Agop Di-
laçar, Falih Rıfkı Atay, Sıddık Sami Onar,
Muhittin Cstündağ, Nüzhet Gökdoğan,
Yunus Nadi, Muhsin ErtuğruL, Vedat
Günyol, Ahmet Kutsi Tecer, Dr. Müfitk
Küley, Reşat Nuri Güntekin, C'elal Esat
Arseven, Mustafa Nevzat, MaJik AkseL
Tevfik Sağlam, Cemal ^ adir Güler, Ratip
laTıir Burak, Nurullah Ataç, Refık Fer-
san. LamiaÖzdemir, Hasan Ali Yücel, Ya-
kup Kadri Karaosmanoğlu, Ceyhan Atuf
Kansu. İhap Hulusi, Tezer Taşkiran, Rüş-
tü Uzel, Esma Deniz, Besim Darkot, Vasıf
Çınar, Yusuf Ziya Ortaç, Ruşen Ferit
Kam. Laika Karabey, Melahat Ruacan,
Zühtii V!üridoğhı, Şerefettin Yatkaya, İs-
mayıl Hakkı BaltacıoğİUL, Arif Müfh Man-
sel, Emin Banrt, Sıdıka Avar, Salih Murat
Izdilek. Dr. Fuat l may, Refet Angın,
Adalet Cimcoz, Haşim tşcan, Emin Onat,
Arif İsmet ÇetingiL Foto Süreyya, Aşık
Ney^eL Şükufe Nihal Başar. Iffet Halûn
Oruz, Orhan Hançeriioğlu, Vecihi Hûr-
kuş, Yavuz Abadan, Haydar Behramoğ-
lu, Hasene Ilgaz, Muammer Tuksavul,
Lütfi Ku-dar, Tevfik İsmail Gökçe."
Mengü Ertel'in sunduğu. Ali Say-
dam'ın danışmanlığını. Ülkü ICaraosma-
noğlu'nun editörlüğünü yaptığı belgesel,
pazar akşamlan TRT 2'de yayımlanıyor.
Izleyemeyenler için cumartesi saat
12.00'de TRT INT kanalında. sah günle-
ri 14.30'da GAP televizyonunda tekrarla-
nıyor.
'İntihar
şairleri'
- Son bir yılda çevirdiğiniz şainerin bir
bölümünün intihar etmiş olmalan konu-
sunda ne düşünüyorsunuz? Bunlar. ger-
cekten de karamsar sanatçıter savılabilir-
lermi?
Bu. bıraz da ıntihaTolgusunun, hele sa-
natçı ıntiharlannın genelde nasıl algılan-
dığına bağlı. Eğer bir uısanın yaşammı
kendi eliyle noktalamasını mutlaka bir za-
af, bir bunalım ya da bir cinnet behrtısi
saymak gibi çok kolay. çok ucuz bir yola
saparsak, o zaman bir Trakl'ın, bir Ce-
lan'ın, bir Bachmann'ın dünya görüşünü
de kolaylıkla karamsar diye nıtelendirebi-
liriz. Çünkü Bachmann da intihar olasılı-
ğının agır bastığı bır ölümle öldü. tnsan,
elbet anı bir bunalım sonucu da yasarm-
na son verebilır. Ama bu "bunahmı" her
ıntihar olayı için geçerlı saymak. bence
yanlış. Beîkı özellikje bizler, insanlann
bireyleşme. bağımsız kışilik kazanma sü-
reçlerinin henüz çok büyük sarsıntılar ge-
çirdığı birtoplumda yaşadığımız için, bir
insanın yaşamla yaptığı çok ciddi, her tür-
lü bunalımdan annmış bir hesaplaşma-
nın. yaşamamayı özgürce seçmekle nok-
talanmasını bütün boyutlanyla kavraya-
mıyoruz. Irade denen şeyin özüne biraz
yabancı kalınca da işin kolayına kaçıp,
intihan bir irade zaafi diye nitelendirive-
riyoruz. SeJahattin Hibv'ın bir yazısında
okuduğum cümleyı hiç unutamam: "ln-
sanlann manevi nedenlerle intiharbtte et-
medikleri bir tophımda yaşıyoruz-.'
1
de-
mişti. Paul Celan, ikinci Dünya Savaşı sı-
rasında gettolan. çalışma kamplannı ya-
şadı, annesıyle babasının Auschwitz'e
götüriilüşüne tanık oldu, yine de hayatta
kaldı. Ama bütün bu olup bıtenlerden yıl-
lar sonra. iki büyük savaşın deneyıminden
geçme bir dünyanın yine de düzelmedi-
gini görerek, bir noktadan sonra yaşama-
yı seçmedi. Jean Amery, toplama kamp-
lannda ölmedi, sonraki yazılannda. üste-
lik çok soğukkanlı birtutumla, kendisi de
çekmiş olmanın bütün duygusallığını bir
yana bırakarak -ama duyarlılığını da so-
nuna kadar koruyarak!-, toplama kamp-
lannı kurabilmiş, tarihin gördüğü en bü-
yük soykınmını gerçekleştirmiş bir yir-
minci yüzyıl insanlığının çözümlemesini
yaptı.Ardından da: "Böyle birinsanlıkai-
>esinde kendisine arbk yer bulamayaca-
ğı" mesajını neredeyse açıkca vererek ın-
tıhar ettı. Çevırdiğun "intihar şairleri-
nin"dünya görüşlerinın de karamsar oldu-
ğuna kesınlıkle inanmıyorum. Hem onla-
nn ölümlerinden yıllar sonra Bosna'da ya-
şananlan düşünürsek, bu şairlerin dünya
görüşlerini karamsar değil. fakat "gerçek-
çi" diye nitelendirmemiz daha doğru ol-
mazmı?
Ahmet Cemal, yüzyılımızın üç büyük şairinin, Rilke, Bachmann ve Trakl'ın şiirlerini dilimize çevirdi
Şîîr çevirisi tam bîr serüvendirKühür Servisi - Bir yılı bile
bulmayan bir süre içerisınde.
yüzyılımızın üç büyük şairinin,
Rilke, Bachmann ve Trakl'ın şi-
ırleri. AhmetCemal'in çevirisiy-
le dilimizde kıtaplaştı. Çevir-
menle, şiir çevirisi üzerinde an-
sızın bu kadar yoğunlaşmasının
nedenleri ve genelde şiir çeviri-
si üzerine konuştuk.
- Rainer Maria Rilke'den yap-
üğuuz seçmeler. Kasını 1994'te
yayımlanmıştı. Aradan geçense-
kiz a> içcrisinde o kitabı Bach-
mann'ın bütün şüıieri ile Georg
Trakl'dan yaptığınız seçme izle-
di. Bu losa sürede şiir çevirileri
üzerinde bunca yoğunlaşmış ol-
manızın özel bir nedeni var mı?
CEMAL- Aslında bu süre içe-
risinde üç değil. fakat beş çeviri
şiir kitabının tamamlandığını
söyleyebilirim. Çünkü Euis Ba-
tuf'a çok zaman önce vaat etmiş
olduğum bir çeviriyi, Hölder-
Kn'in sanınm "DeUKgin Arife-
sinde''" başlığıyla çıkacak şiirle-
rini de geride bıraktığımız aylar-
datamamladım. Aynca PaulCe-
tan'ın şiirlerinden derledığim bir
çeviri kitabı da kısa süre önce
Kavram Yayınlan'na teslim et-
tim. Andığınız sürede şiir çevi-
risi üzerinde bunca yoğunlaşmış
olmamın nedenlerine gelince.
bu biraz da, bır gün gelip kendi-
nızi bir şeylere artık hazır hisset-
menizle bağıntılı. Yani en azm-
dan kendi açımdan öyle olduğu-
nu düşünüyorum. Ben şiir çevi-
risine çok eskiden beri tutkun-
dum, ama sanınm yaptıklanmı
ortaya çıkaracak cesareti biraz
geç buldum. Çünkü şiir çevirisi
denen o büyük dil serüveni. ger-
çek anlamda bir serüvendir. Bu
yolculuğa ne kadar iyi hazırla-
nırsanız hazırlanın, açıldığınız
denizın sızi varmayı hedefîedi-
ğiniz limana ulaştıracağından
emin olamazsmız. Daha doğru-
su, liman bellidir de, sizi oraya
götürebilecek yollann sayısı be-
lirii değildir; daha önce bulunup
gidılmiş yollar vardır. ilk kez si-
zin bulacağınız -ya da bulama-
yacağınız!- yollar vardır falan.
Kısacası, dediğim gibi, şiir çevi-
risi tam bir serüvendir ve ben de
şu geride bıraktığımız sekiz-do-
kuz ayda bu serüveni yaşayacak
cesareti buldum...
- Rilke, Bachmann, Trakl ve
Celan... Bunlann dördü de
Avusruryalı şairter. Neden bu şa-
irleri seçtiniz?
CEMAL - Ben onlan sanınm
özellikle Avusturyalı olduklan
için değil. ama asıl gerçek an-
lamda Orta Avrupalı olduklan
için seçtim. aynca Orta Avru-
pa'nın çok önemli ve çok cekıci
bulduğumbelli birtarihsel döne-
mini temsil ettikleri için. Tıpkı
Kafka'yı Robert Musil'ı, Her-
mann Broch'u ya da Stefan Zwe-
ig'ı sevmem gibi. Bu saydıkla.-
nm da Avusturyalı, ama ben on-
lan Orta Avrupalı olduklan. o
lar"ın dışında tutmuyonım.
Çünkü şiirlerine baktığımızda.
bir zamanlar bir kehanet ya da
aşın karamsarlık sayılmış olan
çağnşımlann, onun ölümünden
çok sonra acı. kimi zaman da öl-
dürücü birer gerçeğe dönûştüğü-
nü görebiliyoruz. .
- Çevirdiğiniz şairlerin hepsi,
şu ya da bu ölçüdc, dilimize da-
ha önce de çevrilmiş şaiıier. Bu
şairleri seçmenizde, daha önceld
çevirileri benimsememenizin de
rol oy nadığı düşünülebilir mi?
CEMAL - Once bir noktavı
ni duyabileceğine inanmıyorum.
Çünkü çeviri, böyle bir amacı
yetersiz kılacak kadar çetin bir
iş. bir tutku. bir gönül işi. Tutku
bir kez uyandıktan sonra ise da-
ha önceki birçevirinin varlığı ya
da yokluğu edebiyat çevirmeni-
ni ilgilendirmez...
Bende Rilke'yı. Bachmann'ı,
Trakl'ı veCelan'ı buyüzden çe-
vırdim. Benim için, Türkçe şiir
dılı bağlamında hepsı de müthiş
bırer esın kaynağıydı, çevııme-
den yapamazdım. Örneğin her-
halde on vıldır Goethe'nin "Fa-
 hmet Cemal (yanda), "Şiir çevirisi denen o büyük dil
/• serüveni, gerçek anlamda bir dil serüvenidir. Çeviri,
JTA- çetin bir iş, bir tutku, bir gönül işi. Benim için Türkçe
şiir bağlamında Rilke, Bachmann, Trakl ve Celan müthiş
bir esin kaynağıydı, çevirmeden yapamazdım" diyor.
E T C E M A L
ebo
yörenin en geç tkinci Dünya Sa-
vaşı ile bırlikte bir daha gerigel-
memek üzere yıkılıp giden belli
bir atmosferinı, kozmopolit bir
atmosferi ve kültürü yansıttıkla-
n için önemsiyorum.
Çevırdiğim şairlere gelince,
hepsi de Avrupa'da 1870'li yıl-
larda başlayıp, İkinci Dünya Sa-
vaşı ile doruğuna varan bir çöküş
dönemini ve onun uzantılannı
ele almış ^'an sanatçılar.
I914'te. yani ilk büyük savaşın
çıktığı yıl intihar etmiş olması-
na karşın, Trakl'ı da "uzanü-
belirteyim. Eğer edebiyat çevir-
menı olarak, bir yazann ya da
şairin yarattıklanna. onlan çe-
vinneden edemeyecek kadar tu-
tulursanız. daha önceden çevn-
lip çevrilmedikleriyle hiç ilgı-
lenmezsıniz. En azından kendı-
nizin o çeviriyi "başka türiü"
yapacağınızı duyumsamanız bı-
le, daha önce yapılmışın sizi en-
gellememesı için yeterlıdir.
Ben hiçbir edebiyat çevirme-
ninin birçeviriye sırfdaha önce-
ki kötü yapılmış diye, bir tür dü-
zeltme amacıyla girişmek isteği-
ust"unu "kurcahyorum1
"; günün
birinde bitirirsem, bu işin daha
önceki çevirileri beğenmış ya da
beğenmemişliğimle bir ilintisi
olmayacak. "Faust" gibi dev bir
eserin çevinsıne, sırf daha önce-
ki çeviriler beğenilmedi diye gi-
rişilebileceğini düşünebilir mi-
sinız?
- Edebiyat çevirmenliği, bu-
nun tutku yanını vurgulayış biçi-
minizden, çevirmenh%in bu ala-
nını bir sanat say dığınız izlcnimi
uyanıyor. Gerçekten öyle mi?
CEMAL- Istersenız bu soru-
nun yanıtını şiiri örnek vererek
arayalım. Bugün çok iyilerin ya-
nında, çok "tobE" şiir çevirile-
rine de rastlıyoruz. Neden? En
azından "gizfi şair" olmayanla-
nn elinden çıktığı için. Birisi hiç
şiir yazmamış ya da yayınlama-
mış olabilir. Ama şiir dilini kul-
lanma yeteneği varsa, çok iyi bir
şiir çevirmeni olabilir: o zaman
yeteneğini. başka dillerde söy-
lenmiş şiirleri kendi dilınin şi-
innde yakalamak için kullanmış
olur. Yani sonuçta o, bır sanatçı-
dır ve ben. böyle bir yeteneği bu-
lunmayanın elinden iyi şiir çevi-
risi çıkabileceğine kesınlikle
inanmıyorum.
Bu durum, edebiyatın bütünü
için de geçerli. Edebiyat çevir-
meni, edebiyatın hangi türünde
eser venrse versın, dilde yaratı-
cı olan insandır. Eğer çeviri yal-
nızca bir dil konusu olsaydı, di-
li çok iyi bilmek. çevirmen ol-
maya yetseydi, o zaman bütün
dilbilimcilerin aynı zamanda
çok iyi birer edebiyat çevirmeni
olmalan gerekirdi. Kanımca bu-
gün öraeğın Tahsin YüceL yal-
nızca önemli bir dilbilimci oldu-
ğu için değil, fakat asıl yazar ol-
duğu için usta bir çevirmendir.
Dolayısıyla iyi edebiyat çevir-
menleri, dili yalnızca bilenlerin
arasından değil, fakat aynı za-
manda bildikleri dillerde yarao-
cı olabilenlerin arasından çıkı-
yor. Ben, bu nedenle gerçek ede-
biyat çevirmenlerinı gerçek sa-
natçılar sayıyorum. Sanat -han-
gi alanda olursa olsun- imge ya-
ratabilme ustalığı ise, edebiyat
çevirmeninin yaptığı da bundan
farklı bir şey değildır. O da ya-
bancı dilde kaleme almmış bir
eseri kendi dilinin imgelerine çe-
virir, çoğunlukla da bu imgeleri
kendisi yaratır.
- Son bir soru: Yakında çıka-
cak başka şiir çevirileriniz var
mı?
CEMAL- Yine Kavram Ya-
yınlan'ndan çıkacak olan Ce-
lan 'dan söz etmiştım. Onun dı-
şında, bir yıl kadar önce Kle-
ist'dan çevirmiş olduğum "Amp-
lütryon", sanınm eylül ayında
Kazım Taşkent Klasikleri ara-
sında çıkacak. 1996'ya ait olan-
lannı açıklamak için ise vakit
henüz erken... Niyetim "tırtku*"
kesilmedikçe şiir çevirmeyi hep
sürdürmek!
NEW YORK^TAN
İLHAN MİMAROGLU
Gerçek Ne Renk?
Sanki bir koronun sesi dağları denizleri aşıyor, ora-
lardan buralara gelip beni buluyor. Sanki fakslarda,
modemlerde, telesekreterlerde, intemetlerde, CD-
ROM'larda hep o koronun söylediği şarkının sözle-
ri: "Cumhuriyet öyle kötümser oldu ki, okumuyorum
artık."
Bir karabasandan yeni uyandığımı sanmayınız. 01-
sa olsa, kulağıma çalınanların etkisiyle uyanıkken
gördüğüm bir düş bu.
"iyi haber, gazete safmaz"derter. Öyleyse iyi ha-
berlemi kötümser olunuyor? "Kaliteligazete desat-
maz"deniyor. Demek ki kalite de kötümser.
Bana da kötümser derier hep. Acaba öyle miyim?
Satmıyor oluşum, kötümserliğin yeterli koşulu değil.
Hem de iyi haberlerin habercisı olmam gerekli. Ka-
liteyi de katınız buna. Gerçekleri görmeye ve gördü-
ğüm gibi söylemeye çalışıyorum. Temel gerçek ola-
rak "Dün kötüydü, bugün daha kötü, yann beter
olacak" diyorum. Kalite neresinde bunun? Bulmalı-
yım nerede olduğunu. Şu da var ki, yarın beter ol-
mazsa bunu ilk ben söylemek isterim. Görüyorsu-
nuz ki, henüz ele geçiremediğim bir iyi haberin pe-
şindeyim.
Bilemediğim, yannın ne denli kötü olacağı. Kestir-
meye çaltştığımda yarının beterliğini, yann öylesine
beter oluyor ki, gelecekle ılgılı olarak verdiğim haber
iyi habere dönüşüyor. Bu yüzden yannı öngörmek-
ten çoktan vazgeçtim. Yıllar önce bir roman yazma-
ya başlamıştım. Adı "Türkiye 2008"d\. 1958 yılından
50 yıl sonra Türkiye'nin ne durumda olacağını anlat-
maya çalışıyordum. Yarısına varmadan bıraktım.
Çünkü geçen her bir gün, düşünemediğim, kestire-
mediğim gibisinden kötüye gidiyordu. O günlerde
geleceğin Türkiyesi'ni nasıl gördüğümün tek bir ör-
neğini vereyim size. Türk parası öylesine düşecekti
ki, 2008 yılında dolar 80 lira olacaktı. Gelecekle ilgi-
li bir iyi haberi vermiş olduğum oranda kötümser
oluyordum böylece. Belli olmaz, belki 80 lira olur
2008 yılında dolar. Beş sıfırı atıldıktan sonra.
Kötümser olup olmadığımı iyice anlamak için ta-
nımlara, özdeyişlere başvuruyonjm. Kötümser, bir
göz bozukluğu nedeniyle dünyayı olması gerektiği gi-
bi değil, olduğu gibi gören kişiymiş. Bu tanıma göre
kötümser sayılmam gerekirse de göz bozukluğumu
düzeltsin diye doktora gidecek değilim.
"Olabilecek dünyalann en iyisi bu" demiş iyimser.
"Seninle aynı görüşteyim"dem\ş kötümser. Bu ör-
neğe göre kötümser değilim. "Olmaması gereken
dünyalann en kötüsü değil bu. Daha da kötüsü ola-
cak" diyorum çünkü.
Bu örnek lyimsen karşıma çıkardı gene. Beni kö-
tümserlığe ıten, lyımserın karşımda olması.
Ambrose Bierce kötümserliği şöyle tanımlamış:
"Korkuluğa yaraşan umuduyla ve sıntkan suratıyla
her yerde boy gösteren iyimserin verdiği sıkıntının
etkisiyle gözlemcinin kendini kaptırdığı birdüşünce
türü."
Bu tanıma göre iyimserin umudu, kargalan korku-
tup kaçırma gibisinden. Sıntkan bir suratla birieşti-
ğinde bu umırt, verdiği sıkıntıyla gözlemciyi kötüm-
serliğe götürmekte.
Kötümsere hem de karamsar dendiği gibi, denge
kurmak amacıyla, iyimsere de akımsar deyip geçe-
lim.
"Geçelim " diyorsam da iyimserter yolu tkamış ol-
duklan için geçmek kolay değil. "Karamsar, akımsar"
derken bir de renk sorunu çıktı üstelik. "Kara ger-
çek. " Var mı gerçeğin rengi? Hem, siyah da öbürle-
ri gibi bir renk. Kara, akı kirletirse ak da karayı kirle-
tir. Ne ki iyımserierce gerçek, beyaz olmalı. İyimser,
bir başka tanıma göre, sıyahın beyaz olduğu doktri-
nini savunduğuna göre, beyazlatılmamış gerçek on-
larca gerçek değildir. "Gerçek dedikleri bu mu? Is-
temeyiz öyle gerçek biz. Vur patlasın, çal oynasın!
Bize gerçeğin böylesi gerek."
Şu da var ki, iyimserler de ölüyor.
Dedikleri gibi kötümsersem, sevinmeyi unutmamış
bir kötümserim. Gerçekleri bütün kötülüğüyle görüp
söyleyenleri dinlemek, yazanlan okumak sevinç ve-
riyor bana. Açığa vurulmuş gerçek iyi haber benim
için. Sessizliğe gömülmüş gerçekse, Nietzsche'nin
dediği gibi, zehırleşiyor. Zehirden korumak istiyo-
rum kendimi. Demek kı kalite anyorum.
Cumhuriyet'e yazıyor oluşuma bakıp "Tencereyu-
variandı, kapağını buldu "diyenler var. Bu da iyi ha-
ber. O kapak başka tencerenin kapağı olmadıkça.
Hem de iyimser kalabalığından uzak durmaya ça-
lışıyorum.
"Kalabalık gerçeksizliktir"demem\ş miydi Kier-
kegaard?
TROJfl TOUR
TOORISff TRflVEL flGEMCY
BİZ EYLÜL'DEASSOS DtYORUZ
8-10 Eylûl .....455OS...Y.P...3.550.000.-TL.
ToramnaÜd Oece g«ı«M—«- ve Ubşnn Ddâkir.
Ege -Akdenız ve Karadenız Turiarsmz ıçm Lûtfen Bizi Araymız
AVRUPAYAEKONOMtKUÇAK RtT.FTLERl
Uçak Bileti AJffken Bize Daruşmtyi Unutmayımz
KAUCT 8EYAHATLERÎNIZ İÇİN HlZl ARAMAIİSINIZ
TEL:5185843-6388661
ANKARA SANAT TİYATROSU
Faruk EREM
BIR CEZA AVUKATININ ANILARI
YALNIZ 4
R e
İ
i : R
ITKAY AZİZ
0 Ö N
7-8-9-10 Eylül Saat 21.QO'de
R U N E L İ H İ S A K I N D A
•iletler Ci^: 287 10 50 rc Tta Vakkortnüar d*.
Hüviyetimi
kaybettim.
Hükümsûzdür.
BEKİR DEMİREZEN
Pasomu kaybettim.
Hükümsûzdür.
FULYA KANTAR
MEİS
CAFE&BAR
Çarşamba
EZGİNİN GÜNLÜĞÜ
Perfembe
REMBETİKO
Cuma
KAĞIT GEMt
Mis Sokak No: 20
Rez: 244 22 70
Yaşlı çifte refakat edecek,
yardımcı olacak bayan aranıyor.
Mür.: İş saatleri için
Saat 14.00 -18.00
Tel.: 571 70 70