Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
27AĞUSTOS 1995 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
'Rap beni yarhn, rap benT
ZEKİCOŞKUN
Tam da "Işık Doğudan Yükselir"
sloganıyla lanse edilen müziğin mer-
kezde üretildiğini, bu nedenle de iddia
edildiği gibi "mozaik" olmadığım söy-
lüyorduk ki "karakafalar"ın sesi yük-
seldi: Cartel!
Cartel (ya da Karakafalar) önemli.
Yalnız "beyaz Türkler"in karşıtı oldu-
ğu için değil; yaptıklan müzik (rap)
farklı olduğu için önemli. Seslerinin,
sözlerinin ritmi farklı. Hem bildik,
hem bambaşka. Galiba asıl müzikal
mozaik burada. Daha önemlisi "sivil
ses"in, "sivil tavır"m habercisi gibi du-
ruyor rap ve onu Türkçe icra eden
Cartel. Tam değilse bile nüve. Bunlara
değineceğiz. Ama önce ilginç bir denk
düşmeden söz edelim.
"Beyaz Türkler'in türküsü" dediği-
miz yeni popüler müziği tartışırken ga-
riptir, her nedense Almanya'daki Türk-
ler'i anmıştık. Rastlantı! Türkü, ilahi,
horon, vb'nin müzikal "form" olarak
alınıp yeni sözlerle yeniden "inşa"
edilmesi bir dönüşümün işaretiydi:
"Türküleri artık köylüler, 'halk' (ve
ozanlan) değil, şehirdekiler ve onun
Batı'yı özümsemiş olanlan yapıp söy-
leyecek" demiştik. Batı. Doğu'yu zap-
tediyor, onun sesini alıp kendi dili, se-
siyle yoğurup yeniden Doğu'ya satı-
yordu bir bakıma.
Popun ötesine geçen "Beyaz Türk-
ler'in türküsü" böyle oluşuyordu. Bu
oluşumla birlikte Almanya'daki Türk-
ler'in halet-i ruhiyesini anmıştık: Hani,
Türk işçi "siz dünyanın en iyi makina-
lannı yapıyorsunuz, ama benim annem
de güzel pilav yapar" diyordu. Al-
man'ın "benim annem de güzel pilav
yapar" yanıtı üzerine zıvanadan çıkan
Türk, elinde matkap Alman'ı kovalı-
yordu: "Bir pilav be. Alt tarafi pilav...
Onu da senin anan
yapar ha! Yok mu
ulan it, bizim yapabi-
leceğimiz bir şey şu
yeryüzünde?"
Oyküyü şöyle bağ-
lamıştık: "Pilav doğu-
nun temel gıdası, ba-
tının garnitürü, yan
yemeği. Türkü, ilahi,
oyun havası, saz (bağ-
lama) doğunun 'pi-
lav'ı. Batının yan ye-
meği, garnitürü. Batı
şimdi onu da alıp 'en
güzeli'ni yapıyor. Bu-
raya dikkat." (Aglama
diye diye ağlatan mü-
zik, Cumhuriyet, 6
Ağustos, Pazar) Yazı- ^ — — — ^ - ^ —
lanlar, kulağımızı (aynı zamanda gözü-
müzü, her ikisinin bileşimiyle zihnimi-
zi) dolduran "yeni ses" karşısında ilk -
ve kişisel- duyumlardı sonuçta. Anlaşı-
lan bu türden "duyum paylaşımlan"na
gereksinim varmış. Yazılar epey ilgi
gördü. Yazıdan yapılan alıntılann, ora-
daki görüşlerle ilgi röportajlann öte-
sinde asıl önemli olan aynı günlerde
Cartel'in Türkiye müzik piyasasında
bulduğu karşılıktı. Çünkü Cartel, "Bu-
raya dikkaf'e adeta eşzamanlı bir ya-
nıt. Daha ılginci, açıklama-yanıtın tam
da işaret edilen yerden; Almanya'daki
Türkler'den gelmesi.
Varoşlar Konuşuyor
Cartel her ne kadar Almanya'da
doğsa da, Türkiye'de müziğin yakın
Cartel her ne kadar Almanya'da doğsa da. Türkiye'de müziğin yakın geieceği için bir haberri. Merkezin reddertiği. dışladı-
ğı, aşağüadığı varoş seslerinin arbkbaşkabir ton, ritm, edaylayükseleceğinin habercisi. (Fotoğraf: DEVRİM BARAN)
Gökyüzü,
parmak
ve müzik
Yerleşik baiaştn dışındaki her
görüş. her söz bakanın diline
"tercüme " edilir. Bu sayfalarda
yayımlanan üçyazıyı herkes
kendinceyorumladı. ("Ağlama
diye diye ağlatan müzik ". "Beyaz
Türkler'in türküsü", "Türkü
lazımsa, onu da biz vapanz "; 6, 7,
8 ağustos) Kimileri bu yazıları Işık
Doğudan Yükselir'in iyi mi-kötü
mü olduğu tartışması gibi, kimi
"alaturka'nın, Idmide Türkiye de
popüler müziğin tarihı gibi
okudu... Evet, yazılanlar bunlann
hepsi ve hiçbiri! Çünkü, sesten çok
onun yayıhiığı dünyaya, hayata,
oradaki karşılığına bakmayı
deniyoruz burada.
Gökyüzünü göstermek üzere
havava kalkan parmak karşısında
ınsanlartn gökyüzüne değil de
parmağa bakmalan gibi. buyazı
da "rap "çi olduğum yolunda
okunmaz umanm.
geieceği için bir habercı. Merkezin
reddettiği, dışladığı, aşağıladığı varoş
seslerinin artık başka bir ton, ritm.
edayla yükseleceğinin habercisi.
Bu ses Türkiye'de henüz varoşlar
dolmadan. sadece taşradan yükseldiği
sırada "uluma" diye anılmıştı, bıliyo-
ruz. Uluma, 1960'lardan 80"lere perde
perde yükselip biçım
ve hava değiştirerek
"arabesk" adıyla
şehre hakim olmuş-
tu. Onu da biliyoruz.
Hakimiyet içselleş-
meyi; aykın çizgile-
rın, tonların törpü-
lenmesini getirdi.
90'lar pop patlaması
bir bakıma arabeskin
ve onun yedeğine al-
dığı -ama otantikliği
kazınmış- doğu/folk
ezgileri üstüne yük-
seldi. Merkez ve ka-
muoyu oluşrurucula-
rı (başta Ertuğrul
Özkök), varoş sesle-
rine koyduklan am-
bargoyu ancak pop
patlamasıyla kaldırdılar. Bir zamanlar
tiksinilen sesler, "Sen çok yaşa Ibra-
him Tatlıses, sen çok yaşa Orhan Gen-
cebay, bize daha nice İdasikler bırakın"
sözleriyle selamlanır oldu.
Selamlamayla aynı sıralarda "ithal"
ama "yerli" bir seş olarak Cartel'in
yükselişi önemli. Çünkü öteden beri
müziği iğdiş ettiğinl söyledigimiz "ste-
rilizasyon"un tam karşıtı Cartel'in
yaptığı müzik. Daha doğrusu kendile-
rine seçtikleri tür (rap) sokağın ürünü.
Ağzı bozuk. Fütursuz. Salt sözel an-
lamda değil, müzikal olarak da fütur-
suz. Rap, sokağın. "merkez dışı"ndaki-
lerin kendilerine karşı uygulanan her
tür "şiddef'i yukanya ve "dışarf'ya ay-
nen iade etmesi. (Doğum yeri Amerika
ve zenci gettoları.) Endüstri ve ege-
u topraklarda pek
kökü olmasa da Cartel ve
onun şahsında rap bir anda
patladı. Daha tuhafı, ırkçı
şiddete karşı söylenenler
buranın faşizanlannca
sahiplenildi! Ne de olsa,
"sen Türksün, sen
Türksün" diyordu Cartel...
Ama "sen Türksün"ler
arasına sıkıştınlan
"Almanyalı" sözü
atlanıyordu.
menler, nasıl sokağın sesini yağmala-
mışsa, rap de endüstrinin mallarını
yağmalıyor.
Ne yapıyorlar: Piyasada iş yapan,
hoşlanna giden plaklan alıyorlar, farklı
plaklardan işlerine gelen bölümleri
"miks" edip, ortaya başka bir müzik çı-
kanyorlar. Bunun üstüne başının sonu-
nun olup olmamasına, kimin ne anla-
yıp anlamadığına bakmaksızın kendi
sözlerini döşüyorlar. (Adeta koşar
adım ve tabii ağız dolusu.) Sokağın ço-
cuklan "merkez"e karşı saldın silahını:
rap'i böyle üretiyor. Yapılan, apartık
kolaj görünümüyfe "post-modern" do-
ku ve zihniyete uyarlı. Ama görünü-
mün ve ritmın ötesi; söz, eda, tavır mo-
dem zamanlan da postmodem hali de
aşıyor.
Ornek yine ABD'den: 1990'lann ba-
şında Los Angeles'ta patlayan zenci
ayaklanmasının bir numaralı katalizörü
olarak görûlüyordu rap, özellikle de
rap gruplarının en radikallerinden
Public Enemy!
Rap'i varatan tepkisel
duyarüğın anahtan
Şimdi gelelım bizım rap'çilere. "Ce-
hennemden çıkan çılgın Türk'ierin se-
si Cartel de bir bakıma Public
Enemy'yı andırıyor. Örneğin şimdi
Cartel içinde yer alan "Karakan",
1993 Solingen yangmından sonra "De-
fol Dazlak'Ma bir anda Neonazılere
karşı Türkler'in ortak duyarlığını ses-
lendiriyordu: "Dansı senin başına kel
kafa' Sıçıcaz senin ağzına".
Şu son iki dize rap'i yaratan tepkisel
duyarlığın anahtaFi. Müzik, sonuçta
"duyarlık" üretir ve iletir. Rap (bir par-
ça da rock) dışındaki türlerde modern
zamanların yok ettiği duyarlığı (ro-
mantizmi) yeniden yakalama çabası
vardır hep. Rap'te ise romantızmin ça-
re olmadığı açıkça bilinir ve söylenir.
"Nağme" yoktur onun için. Olsa olsa
ironi, alay. istihza, daha ötesi küfür...
V_^aı
Cartel. müzik (ve genelde sanatlar)
için epeydır unulmuş bir eğilımı de
seslendiriyor: "Şimdi size mesajımızı
getirdik" diyor. E\et, bütün "ciddi-
yet"!eri (sanatsal vb) reddetse de
rap'te, diğer müzik türlerinde pek ol-
mayan bir "ciddiyet" var. Yapılan işin,
söylenen sözün anlamı, amacı. hedefi
var. Cartel, bir yanda
"Yetmedi mi' Yetme-
di mi" diye soruyor,
bir yanda "Yeter be"
diyor. Bütün şov hali-
ne karşın rap'te
"oyun" yok!... Yükse-
len canhıraş bir çıg-
lık. İsyan.
Bu topraklarda pek
kökü olmasa da Car-
tel ve onun şahsında
rap bir anda patladı.
Daha tuhafı, ırkçı şid-
dete karşı söylenenler
buranın faşizanlann-
ca sahiplenildi! Ne de
olsa, "sen Türksün.
sen Türksün" diyordu
Cartel ... Ama "sen
Türksün"ler arasına ^ ^ ^ ^ " ^ ^ ~ ~ "
sıkıştınlan "Almanyalı" sözü atlanıyor-
du. Her neyse, yeni olan her şeyde bu
tür paradokslardan geçılir.
Kaldı ki paradoksun daha büyüğü
birkaç yıl önce yaşandı. "'90'lar pop
patlaması" içinde müzik endüstrisi her
yolu sınarken "rap" Vitamin'i de taşın-
dı Türkiye'ye.
"Rap beni yarim, rap behi/ Gel ten-
halarda öp beni" şaklabanlıklan denen-
di. Daha ötesi, bir ıdam hükümlüsünün
(Nevzat Çelik'in) kaleminden çıkan ve
hapishane kapısını işaret eden "Beni
buralarda arama anne" sözleri aynen
alınıp genelev kapısı için kullanıldı o
şaklaban "rap" içinde... Aynı şehir züp-
pelerinin -ve endüstnnın- elinde. dilin-
de rap, tabiatına aykın olarak "köylü,
kıro, maganda, zonta" dedikleriyle alay
artel bir haberci. Bir
yanda "Beyaz Türkler'in
türküsü" yayılıyor. "Ne
Ağlarsın" türküsüyle "milli
birlik ve bütünlük"
kuruluyor. Öte yanda tam
da "oriental" tavırlı (yani
ışığın yükseldiği yerden;
doğudan) "rap" yükseliyor.
Ankara'nın "Misket"
havasım kullanarak "Gel
gel, Cartelee gel..." çağnsı
yapıyor.
etme. onlan aşağılama, dışlama aracı
olarak kullanıldı.
Endüstriyel "Vitamin" biraz iş yapsa
da geldi geçti, bütün pop rüzgan gibi.
Çünkü rap bozması eğlencelik, eşyanın
tabiatına. o müziğin ruhuna aykın.
Cartel'in önemi ve anlamı burada.
Merkez'in dışında yaşıyorlarlar ve ora-
dan sesleniyorlar.
Gerçi Türkiye'de
"merkez". "dış ses-
ler"i (örneğin yüzyıl-
ların gizli dinsel tö-
renlerindeki; ayini
cem ezgilerini, se-
mahlan) alıp kullan-
mada maharetlidir.
Bunun çok örneği
var. "Sufi"ler, şunlar
bunlar aradan yüz-
yıllar geçtikten sonra
"ehilleşip" pazarda
karşılık buluyor, hat-
ta yüceltiliyor. Ama
aynı merkez, bugün
dışladığı "çevre"nin
yeni seslerini (bu-
günkü "dış sesler"ı)
pek kolay hazmede-
meyecek. Çünkü yakından bakıftrsa
Almanya'da örneğin Kreuzberg'deki
Türkler'le tstanbul'da E-5'in üstüne
yerleşmış "dışanlıklı" Türkler'in halle-
ri arasında pek fark yoktur. Onlar ora-
da da "karakafa", burada da.
Cartel bir haberci. Bir yanda "Be-
yaz Türkler'in türküsü" yayılıyor. "Ne
Ağlarsın" türküsüyle "milli birlik ve
bütünlük" kuruluyor.
Öte yanda tam da "oriental" tavırlı
(yani ışığın yükseldiği yerden: doğu-
dan) "rap" yükseliyor. Ankara'nın
"Misket" havasını kullanarak "Gel gel,
Cartelee gel..." çağnsı yapıyor. Çağn-
nın içinde haber de var "Her gün savaş
var/ Caddeler kan/ Kan bile kırmızı de-
ğil/ Karakaaan..."
Buraya da dikkat, bizden söylemesı.
Günter Grass'ın
kitabına eleştiri
yağmuru
KüHür Servisi- Günter Grass'ın yeni
kitabı orta.ığı kanşhrdı. Yazann Alman-
ya'nın birleşmesini konu edinen, 28 ağus-
tosta piyaaya çıkacak olan kitabı edebi-
vat ve sıyaset çe\Telerinde tartışma yarat-
tı. Grass, 'Ein Weites FekJ" kitabıyla Al-
mm tanhine nesnel bir bakışla yaklaşma-
ya çalışıycr. Kitapta, yazar, 19. yüzyılda
Berhn'de vaşayan yazar Thedor Fonta-
ne*yi 1990 a, Doğu Almanya'ya taşıyarak
özslleştinte ıdaresınin başına getiriyor.
Kitabın ana karakteri Fonty, eski bir
STASI ajatıyla Alman tarihı hakkında tar-
tışmalar yjpar. Grass, düzen ne olursa ol-
suı muhbriık yapan tam bir düzen adamı
OIMI bir tıp çiziyor. Fakat 784 sayfalık bu
kjap eleştrmenler tarafindan eleştiri yağ-
rruruna tuııldu. Uzmanlar, bu kitabın, Al-
mınya'ruren ünlü, Nobel 'e aday göstenl-
m ş yazarndan beklenmeyen bir başan-
sı:lık old^unu söylüyorlar.
"Teneb Trampefin yazan, kitabıyla,
pszar ekoromisine hızlı ve vahşi bir geçiş
scnucu çöten ve kimliğinı kaybeden Do-
g ı Almanannyanındayeralıyor. Fonty,
kiapta "Afaıan birüği, küçük kafalı zengin-
Bcrin işL Eddden huzurlu ve rahat bir dik-
•acBrlüğünûz vardı" diyor. Grass, devle-
tede sıkı eeştinler getiriyor. Stern dergi-
si/le yaptıiı bir açıklamada, 1991 yılında
girevdenaınan Özelleştirme ldaresi Baş-
lcaıı için, "Pis işter yapıyordu. Helmut
K>hl'ün ps işlerini" sözlerini kullanıyor.
•"nsanlan sa>gı duymayan birrejim,tep-
Etiere şaşjauunak."
Henüz ayımlanmamış olmasına rağ-
wısn kitapîimdiden geniş yankı uyandır-
<± Bild gsetesı, Grass'ı, ülkesini sevme-
1-ıekle suçadı: "Neredeyaşadiğmı ve kimin
mçn yazdçnı unutmamalı. Bu kitap, ruh-
35iz v« ba sözJerden oluşuyor." Der Spi-
«;el, eleştmen Marcd Rekb-Ranicki'nin
Ictabı yırtrken gösterildiği bir foto mon-
^«^ı kapakyaph. Reich-Ranicki, Grass'a
^ızdığı açs mektupta, yazan, yeni hıçbir
^ y yazmanakla, Fontane'nin anısına boy-
Jı bir kitap kullanarak saygısızlık etmek-
Kı ve kafe^oğu Alman rejimine övgüler
•Mİzmeklençladı.
Yayıncıır Birliği başkanı Dedev Hensc-
-fe,kitabaeğil, yazara saldınldığını belirt-
Harlem'de dans engelleıi aşar
Kültür Senisi- Ünlü neo-klasik dans
topluluğu "Harlem Dans Tryatrosu"
Istanbul'a geliyor. Topluluk, Yapı
Kredi 'nin kuruluşunun 51. yılı
kutlamalan çerçevesinde, 12-15 Eylül
tarihleri arasında lstanbul Harbiye
Açıkhava Tiyatrosu'nda ve 18
Eylül'de Izmir'de, "Dougla",
"Concerto in F"ve "Ateş Kuşu" adlı
performanslardan oluşan 5 gösteri
sunacak. "Balenin gelecek vaadeden
en heyecan verici topluluklanndan
birisi" olarak nitelenen Harlem Dans
Tıyatrosu. ünlü sanat yönetmeni,
koreograf ve dansçı Arthur
MitcheU'ın, 1968 de Martin Luther
King'in bir suikast sonucu
öldürüJmesinden hemen sonra,
Harlem insanına verdiği bir söz
üzerine kuruldu. :
Dans dünyasında 40 yıldır adından
övgüyle sözedilen yönetmen Arthur
Mitchell, Nevv York Balesi'ne kabul
edilen ilk Afrika kökenli dansçı.
Martin Luther King'in öldürülmesi
üzerine Harlem'deki yoksul çocuklan
korumak ve onlara gelecek sağlamak
için, bir garajda dans dersleri vermeye
başlayan sanatçının kurduğu Harlem
Dans Tiyatrosu, daha sonra bünyesine
bir de okul ekleyerek, dünyanın dört
bir yanından yüzlerce öğrenci
yetiştirdi.
Aralannda Princeton, Harvard ve NY
üniversitelerinin de bulunduğu 14 okul
tarafindan fahri doktorluk ünvanıyla
onurlandınlan Mitchell, Kolombia
Üniversitesi Barnard Madalyası,
Kennedy Center Onur Ödülü,
Amerikan Sanat Akademisi Ödülü,
NY Handel Madalyası ve NY
ICütüphanesi Altın Aslan Ödüllerine
de sahip.
36 kişilik dans ekibi ve 75 çeşit
koreografîsi ile dünyanın en ünlü neo-
klasik dans topluluğu olan Harlem
Dans Tiyatrosu, Lbndra Kraliyet
Balesi'nde sahnelenen gösterinin
ardından 1988 yılında Sovyetler
Birliği'ne turne yapan ilk ABD'li bale
topluluğu oldu ve Kirov Tiyatrosu'nda
yaptıklan gösteri ayakta alkışlandı.
1992'de Güney Afrika'da da sahneye
çıkan topluluğun, televizyon
prodüksyonu olarak gerçekeştirdiği
"İhtiras Tramraryı" ve "GiseUe" de
Amerikan televizyonlannda beğeniyle
izlendi. ABC televizyonu için
hazırladıklan"Gûz Nehri Efsanesi"
adlı yapım da "En Başanlı Gösteri"
ödülünü kazandı.
Grubun lstanbul ve tzmir'de sunacağı
performanslardan "Dougla" dünya
dans mozağinin en ilginç
örneklennden biri. Koreografîsi ve
müzik düzenlemesi GeoflFrey Holder
tarafindan yapılan 6 bölümlük gösteri,
Afrika'da yaşayan Dougla halkı içinde
bir evlilik törenini anlarıyor.
Koreografisi Bilh >\llson, müzikleri
ise. caz dehası George
Gershvvintarafından hazırlanan
"Concerto in F", caz ile klasik dansın
birlikteliğinden doğan 3 bölümlük bir
şov. İlk kez Rus dansçılan tarafindan
1910 yılında Paris Operası'nda
sahnelenen Ateş Kuşu ise, ormanda
avlanan genç bir avcı ile düşler
prensesinin aşkını ve ormandaki
karanlık güçlerle, Şeytanlar
Prensi'ne karşı verdikleri
-, savaşı anlatıyor.
1982'den beri
topluluğun
repertuvannda bulunan 7 bölümlük
gösterinin koreografisi John Taras'a,
müziği de Igor Stravinsky'ye ait.
Arthur Mitchell'in 27 yıllık
gururu ve tutkusu olan
Harlem Dans
Tiyatrosu,
bugün
dünyanın
birçok
köşesinden
her yaşta
insana
ulaşabilen bir
ekol ve enstitü
olmayı başardı.
Topluluk kuruluş
amacında yer
alan eğitıci-
sanatsal-
toplumcu
misyonundan
hareketle
oluşturduğu okulu
ve "Dance
EngeDeri Aşar-
Dance
Through The Barriers"
programlan ile dünya
halklan arasında bir
köprii olma görevinı
de üstlendi.
1994'dekurulan
Harlem Dans Tiyatrosu
Okulu, çeşıtli
ülkelerinden 1300
öğrencıye bale,
caz, dans, step,
etnik danslar.
dans tarihi ve
müzik teorisi
eğıtimi
veriyor.
PENALTI
MEMET BAYDUR
Omurga
Nabokov anlatıyor.
a) Insanların benimle ilgilenecek bir nedeni olrna-
masıyla öğünürüm. Hayatımda bir kez olsun sartıoş
olmadım. Öğrencilerin ağzında dolaşan müstehcen
sözcükleri bir kez olsun kullanmadım. Hayatım bo-
yunca ne bir dairede çalıştım, ne de bir kömür ma-
deninde. Hiçbir zaman herhangi bir ekıbe, örgüte,
hizbe, klana, kliğe, partiye üye olmadım. Hiçbir akı-
mın ya da okulun etkisi olmadı üzerimde. Siyasi ro-
manlardan ve sosyal içerikli dedıkleri yazından her
zaman sıkıldım. Gerçekten nefret ettiğim şeyler ba-
sittir: Aptallık, baskı, suç, eziyet, hafıf müzik. Sevdi-
ğim işlerse yazı yazmak ve kelebek avlamaktır.
b) Gerçek, son derece öznel bir meseledir. Gerçe-
ği yalnızca bir çeşit bilgı birikimı, bir konu üstüne yo-
ğunlaşmayla anlatabilirim. Bir çiçeği alın, örneğin bir
leylak, doğabilimci için, sıradan bir insana göre "da-
ha" gerçektir. Öte yandan bir bitkibilimci için "daha
da" gerçek olabilir bir leylak. Yalnızca leylaklar üstü-
ne uzmanlaşmış bir bitkibilimci içinse, leylağın ger-
çekliğı daha da artacaktır. Gördüğünüz gibi, durma-
dan yaklaşabilirsiniz gerçeğe ama dokunamazsınız,
çünkü gerçek dediğimiz mesele, sonsuz basamak-
lardan ibaret, algılama düzeyleriyle bağlantılı, tuzak-
laria dolu, ulaşılması ve çözümlenmesi son derece
zor bir noktadır. Bir şey hakkında sürekli, daha faz-
la, daha çok bilgi edinmek mümkündür. Ama bir şey
hakkında herşeyi bilemeyiz. Umutsuz bir çabadır bu.
c) Şiir nasıl başlamış olabilir? Taş devri öncesinde
bir çocuk düşünüyorum. Kendi boyundakı otlann
arasında, "Kurt! Kurt!" diye bağırarak mağarasına
doğru koşuyor. Oysa ortada kurt murt yok. Çocuğun
maymunsu anasıyla babası, gerçeğe şüphesiz dört
elle sanldıklan için, koruyup saklamışlardır çocukla-
rını. Ama şiir orada doğuyor işte. Olmayanı anlatmak
için, kendi boyunda otlann arasında koşturmak ge-
rekiyor.
d) Herhangi bir dil ile düşünmüyorum. Ben görün-
tülerle düşünürüm. Insanların dıl ile düşündüklerine
inanmıyorum. Düşünürken dudaklarını oynatmaz in-
sanlar. Okurken dudaklannı oynatanlarsa bir cins ca-
hillerdir yalnızca. Herhangi bir sanat eserının, herhan-
gi bir toplum için önemi olacağına da inanmıyorum.
Yalnızca birey için önemlidir sanat eseri. Okur da yal-
nızca birey olarak önemlidir benim için. Cemaat, top-
lum, kalabalık umurumda değildir. Konuşma özgür-
lüğü, düşünce özgürlüğü, yaratma özgürlüğü. Bü-
tün istediğim bunlardan ibaret. Ideal devletin sosyal
ve ekonomik durumuyla fazla ilgılenmiyorum. Ben
haddimı bilirim. Bir de şunu bılıyorum: Devlet baş-
kanlannın portreleri. bir posta pulundan daha büyük
olmamalı. Işkence ve ölüm cezası olmamalı. Hepsi
bu.
e) Kelebek avlamak ve yazı yazmak, ınsanca ke-
yiflenmenin birbirine benzemez yöntemleri. Ikisi de,
bu işleri hiç denememiş insana tarifi mümkün olma-
yan işler. örneğin yazı yazmanın keyfi, tümüyle oku-
ma keyfiyle özdeştir. Haz! Yazar ile okurun bir eüm-
lede paylaştıklan bayram... İyi okurlann hepsi hayat-
lan boyunca birkaç (gerçekten) iyi kitap keyfini tat-
mıştır nasıl olsa. Bu keyfin derinliğinı analiz etmek,
iki taraf için de gereksiz olabilir. Ben bütün yazdıkla-
nmı sanatçılar için yazıyorum. Kardeş sanatçılar için
ve benim peşime takılan sanatçılar için. Oysa ders-
lerime giren öğrencılere, birçoğuna bir türlü açıkla-
yamadığım bir şey var: iyi bir okur olmak için yürek-
li olmak yetmiyor - yürek aptal bir okurdur, beyin de
yetmiyor iyi bir okur olmaya. Beyninizle ve omurga-
nızla (belkemiğinizle) okumanız gerekir. Baylar, ba-
yanlar, sırtınızdaki ürperti, yazann duyumsayıp size
aktarmayı amaçladığı meseleyi anlatıyor!
Ataç okumaya ara verdim gördüğünüz gibi. Na-
bokov okuyorum şimdi. Yukarıda Nabokov'un ilginç
bir cümlesi var, yaklaşık otuz yıl önce söylediği bir
şey. Devlet başkanlannın portreleri, bir posta pulun-
dan daha büyük olmamalı. Nabokov'u ikinci cumhu-
riyetçi olmakla suçlayamayacağımıza göre, tedavisi
mümkün olmayan bir "pulsever" olarak adlandırabi-
lir miyiz? Bir kaç yıl önce, televizyonda bir açıkotu-
rumda (son derece kapalı bir oturumdu) söz sırası ba-
nageldiğinde "sorumsuz" olduğumdan, giderek da-
ha da sorumsuz olmak istediğimden söz açtım. Bir
felsefe öğretmeni azarladı beni. Sorumsuz olmayı,
sözcüğü dahil olmak üzre anlamıyordu. Ona göre
sorumsuz olmak, vatanhaini olmak gibi birşeydi. Ya-
ni resmi ideolojiye karşıyım demek mi istiyorsunuz
gibi bir şey soruyordu.
Bense kendim dışında herkesin bana "yazar" ola-
rak yüklemeye çalıştığı bütün sorumluluklara karşı
sorumsuz olduğumu anlatmaya çalışıyordum kem
küm ederek! Leylaklara, kitaplara, tarihe yalnızca yü-
reği ve beyniyle değil, omurgasıyla bakarsa daha iyi
anlıyor insan bu haberleşme kopukluğunun neden-
lerini. Omurga önemlidir.
TSE, karikatür yarışması
düzenliyop
ANKARA(UBA)-Türk Standartlan Enstitüsü'nün
kuruluşunun 41. yıldönümünde. artık geleneksel hale
gelen karikatür yanşmasının 7.'sı düzenlenecek.
TSE'nin 10 ekim-10 kasım tarihleri arasında
kutlayacağı Dünya Standartlar ve Kalite Günü
nedeniyle yapılacak olan etkinlikler bünyesinde
düzenlecek karikatür yanşmasının konusu "standart-
kalite" olarak belirlendi. Standart ve kalite konusuna
sanatçılann ilgisını çekmek, onlan bu konularda
araştırma yapmaya teşvik etmek ve eserlen ile
verecekleri mesajlarla halkı bilinçlendirmek amacıyla
düzenlenen yanşma, seçicı kurul üyelen hariç herkese
açıkolacak. Seçıcı kurul GazetecilerCemiyetı Başkan
Yardımcısı tbrahimCingay, TSE Genel Sekreterlik
Müşaviri Hüseyin Özdamar. Karikatürcüler Derneği
Ankara temsilcisi Metin Peker. karikatüristler Emre
Becer ve Seçkin Temur'dan oluşuyor. Yanşmada
büyük ödül 30, ikincilik ödülü 25, üçüncülük ödülü
15, dördüncülük ödülü 10 milyon, mansiyonlar ise
5'er milyon lira olacak ve toplam 180 milyon
dağıtılacak.
Antalya Müzesi'nde
'Karikatürlenle Türkiye' sergisi
ANT.4LYA (AA> Karikatürist Orhan Coplu'nun
'Karikatürlerle Türkiye' konulu 12. karikatür sergisi,
Antalya Müzesi'nde açıldı. Bugüne kadar 25 bın
dolayında yerli ve yabancı konuk tarafindan ilgiyle
izlenen sergide. Coplu'nun 50x70 ebadında 35
calışması yer ahyor. Sergide yer alan eserlerden
bazılannın poster, kart ve tişört olarak basıldığı ve
dünyanın çeşitli ülkelerinde Türkiye'nin tanıtımına
katkı sağladığı bıldirildi. 7 Eylül tarihine kadar
gezilebilecek olan 'Karikatürlerle Türkiye* sergisi,
Antalya Müzesi'nden sonra 10-30 Eylül tarihlerinde
Göreme Açık Hava Müzesi'nde izleyicilere
sunulacak.