02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 AĞUSTOS 1995 ÇARŞAMBA 12 DIZI YAZI 'Yeni Asyacılardan neden koptum?' - Siz Saidi Nursi ekolün- den geliyorsunuz. Vani bir anlamda Nur öğrencisisi- niz. Ancakdiğer Nur öğren- cileriyle, örneğin Yeni Asya grubu ve Mehmet KutlularTa 12 Eylfil döneminde ayrıldı- nız. Sizin 12 Eylül yöneti- miyle işbirliği >aptığınız ve bu nedenle diğer arkadaş- lannızı terk ettiğiniz söyle- nir? F. GÜLEN - Bir kopma söz konusu değıl. Arkadaşlan- mız, belki eskiden daire dar- dı. Bu tür insanlar yer yer bir araya geliyorlardı. Bunlar zannediyorum, eskiden gö- rüştüğümüz kadar şimdi de görüşüyoruz. Mehmet Kutlu- lar Bey'i geçen hastanede gi- dip ziyaret ettim. Ameliyat olmuştu. Oradan arkadaşlar gelıyorlar, burada da bu türlü arkadaşlar var. Ev\elki bera- ber olma meselesi neyse ay- nen öyle devam edıyor. Böy- le bir aynlık söz konusu ola- maz. - Sizin Mehmet Kutlular ve arkadaşlarına Demirel- ci' eleştirilerini yaptığınız ve 12 Eylül döneminde De- mirel'i terk ederek cuntacı- larla anlaştığınız öne sürü- lüyor?_ F. GÜLEN - Ben anlayışım içinde böyle bir partıyı telif edemediğimden dolayı bıray- n düşünce söz konusu olabi- lır. lnsan bu denli siyasi ol- mamalı, siyasetin içinde ol- mamalı. Bizım genel düşün- cemiz, inandığımız bir şey varsa, bu insanlar inanmalı. birbirinı sevmelı, bir muhab- bet akıntisı meydana getiril- meli. ınanan insanlar zevki ruhanilerini yaşamalılar. Bız hımmetimizi buna teksif et- meliyiz. Gerçekleştirmeye çalışmalıyız. Bu bizim hesa- bımiza bulunmuş şeylerin en büyüğudür. Bulunmuş bu şeyleri bırakıp da başka ara- yışlara girmek yanlıştır. - Yani diğer arkadaşlarınızın bir si- yasi partiye yönelmesini (Demirel'in partisi kastediliyor) doğru bulmuyor- sunuz? F. GÜLEN - Büyük bir günah değil, büy ük bir cürüm değil de, fakat önemli ış- ler varken bu Türlü şeylerle meşgul ol- mak, Türk toplumunda yeni yeni nifak- lar meydana getirebilir. - Gençiiğinizde, hatta çocukiuğunuz- da çok yaramaz olduğunuz anılannız- da yer alıyor. Şimdi ağır, oturakb hali- nize bakınca. geçmişte nasıl böyle dav- ranıyordunuz doğrusu merak ediyo- rum. Örneğin anılarınızda gözükara olduğunuzu söylerken şöyle bir anınız- dan söz ediyorsunuz ve şunlan anlatı- yorsunuz: "Kurşunlu Camii'ne gelen su yolunda hıç fütur getirmeden gider, gelir- dim. Halbuki orada yüriimek, her an ölümle selamlaşmak demekti. Çünkü sü- rekli göçüklerolurdu. Minare şerefesinin üzerinde yüriimek ise çok hoşuma gider- di. 0 esnada beni seyredenlerin kalpleri sıkışır ve çok kere de bana bakamazlar- dı " Hâlâ minare şerefesinin üzerinde yürüyecek kadar gözükara mısınız? F. GÜLEN - Şimdi hiç yürüyemem. - Şimdiki sakin halinizle bu gözüka- ra tutumunuz arasındaki fark, genç- likJe açjklanabilir mi? F. GULEN - Gençlik değil de çocuk- luk. 17 yaşında ben her şeyi bitirdiğimi zannediyorum. Spor yapardım. barfiks yapardım, koşardım. O günlerde kültür fızik adına bilinen ne varsa yapardım. De- • İmanubillah, marifetullah, ! •Yeni Asya Grubu'ndan bir kopma muhabettullah, zevki ruhani diyerek söz konusu değil. Ben anlayışım Türk toplumunun değişik kesimlerini bir araya getirmeye çalışıyorum. Şayet benim herhangi bir tarafa intisabım, değişik kesimlere karşı olmak gibi yorumlanacaksa ondan da sakınmanın yolu, herhalde her şeyin üstünde bir imanla, Kuran'la yaşamaya bağlı kalmak yerinde olur. içinde bir partiyi telif edemediğimden dolayı ayrı düşünce söz konusu olabilir. insan bu denli siyasi olmamalı, siyasetin içinde olmamalı. Bizim genel düşüncemiz, bu insanlar inanmalı, birbirini sevmeli, bir muhabbet akıntısı meydana getirilmeli, inanan insanlar zevki ruhanilerini yaşamalılar. FETHULLAH GÜLENİN SERÜVENI S a i d i N u r s i d e n F e t h u l l a h H o c a ' y a Gözü yaşlı vaizSızıntı Dergisi, Fethullah Gülen taraftarlan- nın çıkardığı bir yayın organı. Bu derginin rek- lam afişlerinde gözlerinden yaş dökülen bir ço- cuk resmı yer alıyordu. Reklam afişi haftalarca ilan panolannı süsledi. Gözyaşı ve ağlamak. Fethullah Hoca'nın önemli ve etkileyici simge- leri olarak dikkat çekiyor. O, vaazlannda vecde gelip ağlarken, kendisini dinleyen cemaatı da ağlatıyor. Sızınt\ Dergisi'nin bir başyazısmda Fethullah Hoca. ağlamayı şu sözlerle gerekli görüyor: "Şimdi sızler, ey bütün tarih boyunca ağlama- yı unutmuşlar! Gamsızlar, dertsizler ve ağlana- cak hallerıne gülenler! Gelin, şu çıkmazın ba- şında durup asırlık gamsızlığımıza bir son ve- rerek, hep beraber ağlayalım. Cehaletimize ağ- layalım. Kaybettiğimiz şeylerden habersizliği- mize ağlayalım. Kusurdan bir heykel haline gel- miş mahiyetimize, duygulanmızın dumura uğ- rayışına ve hoyratlaşan gönlümüze ağlayalım. Bu vaziyette öleceğimize, öldügümüz gibi di- rileceğimıze, tasmalı ve prangalı büyük imti- handa, en büyük merasimde fevc fevc geçecek olan mazinin şanlılan arasında yer bulamaya- cağımıza ağlayalım." Fethullah Hoca'nın duy- gulu bir iç dünyası olduğu, hem konuşmalann- dan hem de yazdıklanndan belli. Cezbeye ka- pılarak ağlaması, küçük küçük duygu birikinti- İerinın onda hemen gözyaşına dönüşmesi, fark- lı bir yapıya sahıp olduğunu gösteriyor. Bu sürekli vecde gelen görünümünün ve duy- gu yüklü konuşmalannın, gündelik hayatın hay- huyu içinde bunalan, sıkıntılı ve çaresiz insan- lan çok etkilediğini hemen herkes kabul ediyor. Verdiği vaazlar her yerde ilgi görüyor ve cami- leri dolduruyor. Teyp ve video kasetleri elden ele dolaşıyor, ağlaması, bayılması olan kasetler daha çok alıcı buluyor. Artık bu görüntüleri te- levizyonlardan izliyoruz. Hoca'nm Şamanyolu Televizyonu, neredeyse her akşam bir vaazını izleyicilerine ulaştınyor. Hoca'nın duygu yüklü kişiliğinin tahlilini, ancak konunun uzmanlan yapabilir. Hiç evlen- memiş olması ve evlenmemeyi bir felsefe hali- ne getirmesi, bütün zamanım ibadete ayırdığı- nı söylemesi, konunun uzmanlannca incelenip değerlendirilebilir. Bu yazı dizimizin böyle bir hedefi yok. Bu araştirmamızda Fethullah Ho- ca'nın siyasal ve sosyal kışiliğini okuyuculan- mıza aktarmaya çalışacağız. saidi Nursi kimdlr? Fethullah Hoca, "Nur talebeleri"adı veri- len Saidi Nursi ekolünden geliyor. Saidi Nur- si'yle başlayan Nur ekolünün de bir inceleme- sini yapmak gerekiyor. Saidi Nursi, Osmanlı Imparatorluğu'nun son döneminin kargaşalıklan içinde ortaya çıkan hi- lafet savunucusubirdin adamı. Yaşamı, Nurcu- luk adı venlen dinci gruplaşmanın kavgası ve örgütlenmesiyle geçmiş. 87 yıllık yaşamı boyunca nurcemaatini örgüt- lemeİcten, şeriat için mücadeleden vazgeçme- miş ve arkasında büyük bir cemaat ve raflar do- lusu Nur Risaleleri bırakarak 87 yaşında yaşa- ma veda etmiş. Yarınilk haplslik mek çocukluk mülahazasıyla öyle şeyler de yapardım. - Minare şerefesinde yürümek, çok tehlikeli bir spor ama? F. GÜLEN - Ben de şimdi cesaret ede- mem. - Necmettın Erbakan, İslamcılığın Türkiye'deki temsilcisi olarak siyaset yapıyor. Siz ise farklı bir yol izliyorsu- nuz. Hayatı etkilemek, yeni bir siyasi düzen kurmak. İslami bir yaşam kur- mak konusunda Erbakan'ın yaptığı daha hayırlı bir iş değil mi? Bir müca- dele yürütüyor. F. GÜLEN - Kendine göre hayırlı ola- bilir. Ben de zaten hayırsız bir iş deme- mek suretiyle iştirak ediyorum. - Ama pratikte onun yaptığını yap- mıyorsunuz? F. GÜLEN - Ben de kendimce daha ha- yırlı bir ış bulduğum zannındayım. Diyo- rum ki, imanubillah, marifetullah, muha- bettullah, zevki ruhani diyerek Türk top- lumunun değişik kesimlerini bir araya ge- tirmeye çalışıyorum. Şayet benim her- hangi bir tarafa intisabım. değişik kesim- lere karşı olmak gibi yorumlanacaksa on- dan da sakınmanın yolu. herhalde her şe- yin üstünde bir imanla, Kuran 'la yaşama- ya bağlı kalmak yerinde olur. Bu açıdan bunu daha hayırlı görüyorum. O ise onu daha hayırlı görüyor. Bunlar içtihada ve- rilmeli. taraflar suiizan içinde olmamalı. Ama her şeyleriyle onlan kabul etsem, her şeylerinı tasvip etsem, zaten aynı hiz- meti yapanm. - Peki Erbakan'ın yaptığı neleri tas- vip etmiyorsunuz? F. GÜLEN - Evet, onu da hiç araştır- madım, tecessüse girmedim. Ancak ken- di yolumun muhabbetiyle yaşıyorum. Za- ten Kuranı Kerim de bize bunu öğretiyor. "Siz kendinize bakın, başkalarının de- ğişik halleri sizi meşgul etmesin** diyor. Ikı elım var, bu ıki elım yapmam gereken şeylere ya yetiyor ya yetmiyor. Dört elirn olsaydı, onlan da orada kullanacaktım. O açıdan başka mülahazalan kendimden uzak tutuyor ve onlardan uzak duımaya çalışıyordum. Baalan bunudeğişik şekil- lerde yorumluyor. Geçen gün Birlik Vak- fi'nın toplantısında parti liderleriyle el sı- kışırken Erbakan'la da el sıkıştık. Gaze- teler bunu, 'Buzlar eridi' diye yazdılar. Halbuki aramızda buz falan yoktu. Ama herkes farklı bir yolda yûrüyor, mesafe alıyor. Onlann hesabını Allah bana sor- mayacak. Benimkini de onlara sormaya- cak. Mahşer gûnü herkes kendi hesabını verecek. - Cemalettin Hoca, particilikle uğra- şanlar kâfirdir. particilik Islamiyerte yoktur diyordu. Erbakan'a da partici- lik yaptığı için ağır sözler söylüyordu. Siz de mi siyasetle İslamiyetin bağdaş- madığı inancındasınız? F. GÜLEN - Cemalettin Hoca gibi dü- şünmüyorum. Bazılan girebilir. Memle- ketin kaliteli bürokratlara ve idarecilere de ihriyacı var. Önemli olan Türkiye'nin bütün realitelerini göz önünde bulundu- rarak dengeyi korumaktır. Yani her kesi- mi kendi konumuyla kabullenip ona gö- re çareler üretmektir.O bakımdan Cema- lettin Hoca gibi düşünmem. Aşın. kara- layıcı bir arkadaştı, Allah rahmet eylesin. - Son seçimlerde Fethullah Hoca'yı sevenlerin büyük çoğunluğu Erba- kan'a oy verdi. Eskiden böyle olmaz, İslami cemaat \e tarikatların önemli bir kısmı diğer sağ partilere oy veri- yordu deniliyor? F. GÜLEN - Hiç bilemiyorum. - Böyle bir yönelim olmuş mudur siz- ce? F. GÜLEN - Zannetmıyorum. Her par- tiye rey veren olabilir ve hiç kimseye "Ni- çin şu partiye oy verdin" denilemez. Obür tarafa ANAP'a veren olur, DYP'ye veren olur. Şunu desteklemek ülkenin ya- ranna olur, mülazahalannda bulunulabi- lir. Fakat geçmiş yıllarda yakın tarihte, bu tip meseleleri hiç müzakare etmedik. - Bundan sonra, Türkiye'de güçlü bir partinin var olması için bir partiye destek verebiliriz anlamı çıkar mı bu sözlerinizden? F. GÜLEN - Bu, bir parti de olabilir, değişik partılerden bir araya gelen güçlü bir iktidan kastediyorum daha ziyade. Hatta daha farklı mülahazam var. - Mesela? F. GÜLEN - Mesela bazı insanlar CHP'den. bazı insanlar DYP'den alınabi- lir. Bunlar antaşabilirler. - Karma listeden mi söz ediyorsu- nuz? F. GÜLEN - Bu. Sivasi Partiler Kanu- nu'nda değişiklık yaparak da olabilir. Öyle iyi insanlan, ül- kesine yararlı, aktif, milli bir- liğimizi, bütünlüğümüzü he- defleyen insanlar bir araya ge- lir, bu tümseğı aşabilirler, Al- lah'ın inayetiyle. Bunlar mü- lazahalardır nihayet. Haliha- zırdaki durum müsaittir, o şa- hıslann durumu müsattir ve- ya değildir. - Siz çeşitli partilerin için- den karma bir liste tarafta- rı gibisiniz? F. GÜLEN - O da olabilir. - Bir partiyi desteklemek de olabilir diyorsunuz? F. GÜLEN'- Olabilir. - Türkiye'nin bir Güney- doğu sonınu var. Bu soru- nun önümüzdeki dönem na- sıl çözülebileceğini düşünü- yorsunuz? F. GÜLEN - Güneydoğu sorununun kısa vadede çözü- leceğine kani değilim. - Neden? F. GÜLEN - Çünkü kuv- vet adına yapılması gerekli olan şeyler yapılıyor mu, ya- pılmıyor mu, onu da bıleme- yeceğim. Eksik mi yapılıyor, yanlış mı yapılıyor? Fakat on- lann da siyasi teşebbüsünün tam olduğu kanaatinde deği- lim. Yapılması gereken başka şeyler mi var? - Siyasi teşebbüs derken neyi kastediyorsunuz? F. GÜLEN - Yani aynı za- manda siyasi cözüm olması gerek. Bu mevzuda tam bir teşebbüs yapıldığı kana- atinde değilim. Orada, Güneydoğu'da ge- rekli olan kültür faaliyetinin var olduğu bilmem söylenebilir mi? tnsanın proble- mi, insanla beraber gelmiş. Insanın ken- disinde o problemin çözüldüğü söylene- bilir mi? Bir de dıştan bunu istıyorlarsa, içeride de buna alet olacak insanlar bula- biliyorlarsa. bazılan da bunu istiyorlarsa bilemiyorum. Bazılan bunu istıyorlarsa, belki önde bulunanlardan bazılan bunu istiyorlarsa, bir kısım çıkarlan, menfaat- leri bunun etrafında dönüyorsa, şartla söylüyorum, bilemeyeceğim, bu proble- min çözümü çok zor. - Önümüzdeki dönem, bu böyle gi- der mi demek istiyorsunuz? F. GÜLEN - Devam etmezse Türki- ye'nin başına başka alternatif gaileler çı- kanrlar. - Türkiye'nin bütçesinin üçte birinin Güneydoğu'daki çatışmalar nedeniyle harcandığı belirtiliyor. Savaş da dur- maksızın sürüp gidiyor. Bu işin önü- nün alınması sizce nasıl olabilir, sizin bazı girişimlerde bulunacağınızdan söz edildi? F. GÜLEN - İşin doğrusu, baştakı baş- lara Allah akıl fikirversin. Mantıklannın, muhakemelerinin düzelmesi lazım. tç ve dış politikamızla kendimizi yenilememiz gerekiyor. Biraz da problemler her mese- lede kendi hatalanmızdan kaynaklanıyor. BİTTİ MEHMET KUTLULAR FETHULLAH HOCA'YI PEC E R LE N D İ R P İ: 6 Düne kadar Nurcu olduğunu reddediyordu' "^T ~T"eni Asya Gazetesi 'nin sahibi % / xe Nur cemaatinin önemli •r koilanndan biri olan YeniAs- M ya grubunun lideri. 1974 yı- M lına kadar Saidi Nursi'nin öğrencileh olarak Fethullah Hoca, Meh- met Kuüular, "Yazıcılar" adı verilen grup hep birlikte Süleyman Demirel ön- derliğindeki AP'vi desteklediler. Bu gruptan önce "Yazıcılar". daha sonra Fethullah Hoca ve Kırkıncı Hoca ayrıl- dılar. Ancak Mehmet Kutlular'ın başın- da bulundugu Yeni Asya grubu. AP-DYP çizgısini kararlılıkla desteklemeye devam etti. Kuüular. 1938 Bahkesir-Gönen do- ğumlu. Bediüzzaman'ın eserleriyle 1957'de tanıştı. 196O'lı yıllarda Bediüzzaman"ın talebelerinden Zübeyir Gündüzalp'la bir- likte çalıştı. Bu beraberlik, Gündüzalp'ın öldüğü 1971 yılına kadar sürdü. Risale- i Nur Külliyatrnın basım çalışmalann- da görev aldı. 27 Mayıs sonrasında Iz- mir'de çıkanlan haftalık Zülfikâr ve de- vamı olan Uhuvvet gazetelerinde çalıştı. 1967"de yayına başlayan haftalık Itti- had gazetesinde idari görevlerde bulun- du. 1970'te yayın yaşamına atılan Yeni As- ya'nın, çıktığı günden bu yana imtiyaz sahipliği görevini sürdürüyor. Aynı za- manda, Yeni Asya Gazetecilik. Matba- acılık ve Yayıncılık AŞ Yönetim Kurulu ve Yeni Asya Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı. - Fethullah Hoca'ya son aylarda dev- let yetkililerinin ve politikacılann gös- terdiği yakın ilgiyi nasıl değerlendiri- yorsunuz? M. KUTLULAR - Sistemin kendi il- kelerinden tavız veımeden din ve dindar- larla kurmaya çalıştığı ittifak gayretinın yeni bir merhalesi olarak görüyoruz. Özellikle 12 Eylül 1980'den sonra dev- let. yeni bir politıka geliştirdi. O zamana kadar dıne ve dindarlara karçı mesafeli davranarak, onlan devamlı surette sis- temdışı tutmaya çalışan tavnnı değiştinp dünyadakı gelişmelere uygun şekilde dı- ni hızmet gruplan ve ccmaatlerle yoğun irtibata geçti. Onlan sistem içine alma. kazanma ga>Tetiyle çalışmalara başladı. 12 Eylül idarecilerinin. mitingvetoplan- tılarında, dindarca birtakım tavırlar ve sloganlarla halka yakınlaşmaya çalıştık- lan görüldü. Din adamlan nazara veril- me>e başlandı. okullarda din dersleri mecburi hale getirildi. Sistemin temeli- ni teşkil eden Atatürkçülük anlayışında ve Atatürk imajında da birtakım deği- şiklikler meydana geldı. Daha önceleri dini reddetme sadedinde Atatürk'ün di- ne uzak, hatta dine düşman olduğu görü- şü yaygındı. 80'den sonra ise dindar kıt- lelere Atatürk'ü benimsetmck için onun dindarlığı ve Islamiyete yakınlığı öne sü- rülmeye başlandı. Atatürk'ün de ûine saygılı bir insan olduğu, temelde dınden uzaklaşmakmaksadıylayapılan i'' lann, aslinda din için faydalı olduğu. _ ni hurafelerden ve istismarlardan kurtar- mak için bunları yaptığı anlatıldı. Din dersi kitaplannda ve derslennde Atatürk anlatılmaya ve Atatürkçülük yapılmaya başlandı. Hocalara cumalan vaaz ve hut- belerde Atatürk anlattınldı. dualarettinl- dı. Dindar cemaatlerle ittifak Sistemin, ayakta durabılmesi için din- le ve dindar cemaatlerle kurmak istediği ittifak için kendi açısından elverişli grup- lan seçmesi. elbette akla en yakın olanı- dır. Çünkü temelde sistemle çatışma ha- linde olmayan. hatta sistemden sağladı- ğı menfaatle sistemin içinde yer almaya çoktan hazır gruplarla kendi hedefine gitmesi ve bir yere kadar başanlı da ol- ması kaçınılmazdır. Sisteme olan muha- lefetlerini sert anarşik eylemlerle ortaya koyan gruplar sayesinde Müslümanlar baskı altına alınarak, ılımlı ve teslımiyet derecesinde uzlaşma yanlısı gruplarla it- tifak da kuvvetlendiriliyor. Bu klasik me- totla önce dinin gelişmesi yönlendirile- rek, sistem içinde ve kontrol altında kal- ması sağlanıyor. sonra dini bir yapılan- madan ötürü sisteme yönelik siyasi teh- ditler bertaraf edilmiş oluyor. Başka bir ıfadeyle sistem, bir yandan fjT <ie 12 Eylül iy8U aen sonra devlet, yeni bir politika geliştirdi. O zamana kadar dine ve dindarlara mesafeli davranarak, onlan devamlı sistem dışı tutmaya çalışan tavnnı değiştinp, dünyadaki gelişmelere uygun şekilde, dini hizmet gruplan ve cemaatlerle yoğun irtibata geçti. Onlan sistem içine alma, kazanma gayretiyle çalışmalara başladı. Türkiye'de kendi müsaade ettiği bir dini anlayışın gelişmesi için çaba sarf eder- ken. diğer yandan kendisi için artık teh- likeli boyutlara ulaşan RP potansıyelinı etkisız hale getırmek ıstiyor. Devletin endişe ettiği hususlardan bi- ri de demokratikleşme olgusudur. Dev- let adına bazı güçler. Türkiye'nin hızla gelişmekte olduğu demokratık yapılan- maya da kendi çıkarlan doğrultusunda manı olmayaçalışmaktadır. Türkiye'nin yaşadığı askeri ihtilal ve darbeler, bunun müşahhas tezahürüdür. Bu zihiyetın. devletı ve devlet büyüklerinı kutsal ve dokunulmaz kabul eden, gerektiğinde te- mel hak ve hürriyetleri sistem ve devlet için feda edebilen bir dini hizmet anlayı- şına sahip çıkarak desteklemesi tabiidir. Devlet, bir türlü güvenip kabullene- mediği hürriyetçi parlamenter sistemi önemsemeyen vedemokratik yapılanma- ya tamamen kapalı, hatta karşı olan grup- lan demokratikleşmeye karşı kullanmak- tadır. Bu durumda bizim gibi sistemi ve devleti tenkit eden. muhalefetini açıkça ortaya koyan. devlet kavramı ve müesse- ^esinin muhafaza edilmesi gerektiğine ınanırken devlet adına yapılan yanlışlan ifade edebilen, demokratik gelişmeler için vargücüyle çalışan gruplar da elbet- te mesafeli kalacaklardır. Bizi siyasiiikle suçladı - Fethullah Gülen, Yeni Asya gru- bundan, bu grubun AP-DYP çizgisine destek verdiği için ayrıldığını söylüyor. Aynca Nurculann siyasetle ilgilenme- sini de doğru bulmadığını açıklıyor? M.KUTLULAR - Fethullah Gülen. 1973-74 yıllannda bizim demokrat çiz- gımızden ve basın-yayın yolu ile hizmet gayretlerimızden rahatsız olarak aynldı. Ayrıca o yıllardan bugüne kadar kendısı Saidi Nursi'nin talebesi olmak gibi bir iddiayı dışa ve devlete karşı dile getir- medi. Hatta 1995 senesine kadar vaazla- nnda ve kitaplannda Saidi Nursi ve Ri- sale-i Nur'dan bahsetmediği gibi, gazete ve dergilerde bu yönde çıkan iddialan de- vamlı surette avukatlan aracılığı ile tek- zip etti. Sadece Risale-i Nur'un talebeli- ğini değil, bir grup, bir cemaat olduğunu dahi kabullenmezken, 1995 yılında ce- maat lideri ve Saidi Nursi'nin talebesi olarak yapılan anonslara ıtiraz etmeme- ye başladı. Eski içe dönük havasını terk ederek, bırdenbire medyanın gözbebeğı ve ışıltılı toplantılann vazgeçilmez sima- sı oluverdi. Aslında bu bizim için şaşır- tıcı olmadi. Çünkü Hocaefendi'nin ayn- lık çızgisinin başından ben bu tür deği- şiklikler çok olmuştu. Mesela bizi "ga- zetecilik'" ve aşın "siyasi"lıkle tenkit ederek aynlan Hocaefendi, 1983'teÖzal ve ANAP ile yakın ılişkıler içine girdi. Partinin kuruluşunda önemli katkılan olurken, talebelerinin ve yakın çevresınin parti yönetiminde aktif rol aldığını görü- yoruz. Bu ilişkilerin sempati seviyesinde kalmadığı, kabınede Ekrem Pakdemir- li, Abdülkadir Aksu ve başkalan gibi kendine çok yakın insanlann yer alması ile açıklık kazanmıştır. Çok yakın çevre- sinde yer alan v e cemaatin hizmetleri için büyük yardımlar yapan işadamlannın pek çoğunun da çeşitli seviyelerde ANAP yönetiminde yer aldıklannı görüyoruz. Yalnız burada ifade edilmesi gereken bir husus daha var: Kendilerinin bu siya- si tavn net oiarak ifade etmekten kaçın- dıklannı da göriiyoruz. Böyle bir tavır hem devletin depolitizasyon stratejisine ters düşmez hem de çevresinde yer alan değişik siyasi görüşlere mensup insanla- nn meydana getırdiği cemaat yapılanma- sına uygundur. Öte yandan uzun yıllar "gazete"ye soğuk bakan Hocaefendi, 1986'ya gelindiğinde eski tutumun tersi- ne Zaman gazetesi ile gazeteciliğe baş- layarak görüşlerini medya aracılığı ile de kitlelere mal etmeye çalıştı. Özetlemek gerekirse aynlığın sebebi onun siyasete karşı oluşu ve bizim de Demirel'e bağlı- lığımız değil. Risale-i Nur'u anlama ve yorumlama farkından kaynaklanan bir anlayış farklılığıdır. Hocaefendi'nin 80 öncesinde MSP siyasetine sıcak bakma- dığı söylenemeyeceği gibi, 80 sonrasın- da 12 Eylül rejimi ve uzantılan ile yakın ilişkisi, siyasete değil, hürriyetçi demok- ratik anlayışa uzaklığını göstenr. Bizim de 1950'den beri DP-AP-DYP çizgisin- de yer almamız ise, Demirel'in şahsına bağlılığımızdan değil, Risale-i Nur'dan aldığımız ölçüler ile demokratik parla- menter sisteme olan inancımızdandır. - Hoca'nın dini ve ilmi kişiliğini nasıl değerlendiriyorsunuz? M.KLTLULAR- Kendi bınkim ve anlayışı ıçerisınde hem dini tam anlamıy- la yaşamaya hem de hizmet etmeye çalışan âlım bir zattır. POLİTİKA VE ÖTESİ MEHMED KEMAL Yanyor... Yazıyor... Artık neTevfik Fikret'in, "Bana sorsevgilikarisa- na ben söyliyeyim" dizesindeki kari vardır; ne de okumak mastarından türetilmiş okur vardır. Kari'nin de, okurun da yerini kuponcular almıştır. Gazete ku- pon verir, kuponcu alır. Eskinin köşe mınderinde kaykılmış, gözlüğünü takmış, keyifle gazete okuya- nının yerini kupon kesen, biriktiren, ardını kovalayan cıncık boncuk izleyicisi almıştır. Ahmet Haşim, Tevfik Fikret'in şiirlerini çok sevi- yor. Haşim, Çanakkale Savaşlan sırasında Fikret'in öldüğünü öğreniyor, çok üzülüyor. Asker kaputu ar- dına sığınarak uzun uzun ağlıyor. 80'inci ölüm yılın- dayız. Haşim, döneminin okunan ve sevilen bir köşe ya- zarıydı. Köşe yazılarını içeren birkaç kitabı vardır. "Bize Göre" bunlardan biridir. Eskiden her okurun bir gazetesi olduğu gibi, her gazetenin de bir okuru vardır. Okur (kari), aldığı ga- zeteye "gazetem" diye sarılırdı. Gazete de okurun koltuğu altından görünürdü. Sabahleyin tütüncüye uğrayan okur, gazetesini, sıgarasını, çakmağını (kib- ritini) alır, öyle yola koyulurdu. Bugün, armağan (promosyon) için birkaç gazete alan vardır. Bunları okumadıkları, kupon için aldık- ları bellidir. Zaten kendileri de soranlarasöylüyorlar. Artık tiryakisi olunan "gazefem"yok, kuponu kesi- len, salt onun için alınan "gazete"var. Kupon yüzünden gazetelerin tirajının arttığını söy- leyenler, bunların okur kazanmayayaradığına inan- anlaryanılırlar. Çünkü bu gazeteler kuponu kesildik- ten sonra yüzüne bile bakılmadan atılıyor. Bunların çoğu kuponu kesildikten sonra "iade" olarak gaze- teye geri dönüyor. Tiryakileri için sabahın ilk saatlerinde gazeteyi al- mak, açmak, kıvırmak, okunacak yeri ayarlamak doyulmaz bir keyiftir. Biz gazeteciler için söylüyo- rum, sabahleyin erkenden büroya gelmek, gazete- leri -kimsenin eli değmeden-, tomarıyla almak ve okumaya başlamak keyfi çok özel bir zevktir. Şimdi bu keyifler yitmiştir. Gazete yok, okur yok, Babıâli de yok mu? Babıâli hemen bütün takım ve taklavatıyla Cağaloğlu'ndan "lkitelli"ye taşınmıştır. Babıâli de yok, yerinde yeller esiyor. Babıâli için çok şeyler yazılmıştır. Bu kitaplardan birkaçı üstat Yu- suf Ziya Ortaç'ındır. "Bizim Yokuş"eski ustaların portresidir. Kimi tanıdıysa birkaç çizgiyle ortaya ser- miştir. Babıâli'yi yazan çok olmuştur. Ama hâlâ da yazı- lacak yani çoktur. Babıâlı'de sadece Cumhuriyet gazetesi kaldı denebilir. Pembe Köşk (Ittihat ve Te- rakki Genel Merkezi) de onanlmazsa izleri azala- caktır. Pembe Köşk'ün bir adı da Pembe Konak olu- yor. Üç büyük gazete 'Ikitelli'ye taşınmıştır. Bundan sonra gazetecilikte çırak çıkmak isteyecekler Ikitel- li'nin yolunu tutmak zorundadır. Ikitelli'nin de gele- nek ve töresi oluşuyor. Ümit Otan arkadaşımız "Bâ- ö/te///"adıyla kitabını bıle yazmıştır Bâbıtelli üç sü- tun üstünde duruyor. Bunlardan biri medya, biri dev- let, biri de sermayedir. Her şey medyadan geçiyor. Medyanın bir tanımını yapacak olursak şöyle diye- biliriz: Efradın cami, ağyann mani... Uzaklardan sıtma görmemiş sesiyle genç müvez- zinin sesi geliyor: "Yazıyor... Yazıyor!.." "Boş yok ya- zıyor..." "Kuponlan yazıyor..." Kuponlan dolduruyor. Burada biraz duralayalım ve Fuat Büte'yi analım. Nasıl tiraj alırlardı, nasıl tiraj verirlerdi. Onu da Fuat Büte'den dinleyelim... O bilir!... özlemli bir ses ku- laklarda çınlar: "Yazıyor!.. Yazıyor!.." B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 SOLDAN SAĞA: 1/ Aynı adlı ağaç- tan elde edilerek hekımlikte ve ko- ku yapımında kul- lanılan bir reçıne. 2/lnciçiçeği...KJ- mı oyunlarda vur- 4 mak için kullanı- g lan düğümlenmiş mendil. 3/ Kulla- 6 nılması önlenmiş, -, elkonulmuş...Öz- gür. 4/ Endonez- 8 ya'mn plaka ışare- tı...Eskrimdekul- 9 _ lanılan üç silahtan bın.. bağlaç. 5/ Kendi kendine cin- sel doyum sağlama. 6/ Içıne başka bir sıvı katılmamış ıç- ki... Saz takımında usul vur- maya yarayan tef. 7/ Dani- marka'da bır kent. 8/ Vıet- nam topraklanna eskiden v e- rilen ad... "Yaşadığım dün- yayı seviyorum / — tutmak benim harcım değıl" (Neca- ti Curnalı). 9/ Aktif... Asker. | K İ R | O İ Ş YLKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Eski Yunanlılar'a göre tanrılan ölümsüzleştiren yiye- cek. II Denizçakısı da denilen. dar ve uzun kavkılı yumu- şakça... Bır sorusözü. 3/ Kişinin öz benliği... Bir borcakar- şılık yapılan kısmi ödeme. 4/ Kara batmamak için ayağa ta- kılan bir çeşit örgülü ayaklık... Güneydoğu Anadolu'dada- ha çok kadınlann çeşitli yerlerine yaptırdıklan bir çeşıt dövme. 5/ Salgın hastalık. 6/ Bir gıda maddesi... Namaz çağnsı. 7/ Birpeygamber... Birtürerkekceylanın karın de- risi altındaki bır bezden çıkanlan güzel kokulu madde. 8/ Sinema ve tiyatroda teknik ustalıklagerçekleştirilen hile... Küçük tekne kaptanı. 9/ Öngün... Çıplak vücut resmi. T.C. SUNGURLU SULH HUKUK MAHKEMESİ Sayı: 1994/51 E. - 1995/114 K. Davacı Raİcibe Duran vekili Av. Sevım Örs tarafın- dan davalılar Devlet Ünlütürk ve arkadaşlan aley- hine açılan paydaşlığın giderilmesi davasının mahke- memizde yapılan açık yargılaması sonunda. Dava konusu Sungurlu ilçesi Sunguroğlu Mahallesi pafta 19, ada 167 ve parsel 7'de kayıtlı taşınmazın davacı ve davalılar arasındaki ortaklığımn intifa hakkı ile yükümlü olmayarak satışı suretiyle giderilmesine karar verilmiş olup, verilen karar davalılardan Mehmet Necati kızı Sündüs Yılmaz, Nesrin Yılmaz, Nevin Ağanatay, Mevsim Türkeş, Hacı Osman kızı Feride Gönül Derebaş, Sevim Yatağan, Zülfi Göze, Hasan Ünlütürk, Ali Galip kızı Aysel Özsoy, Arslan Varol Ünlütürk, Aydın Ünlütürk, Hamdi Ünlütürk, Şenel Peker ve Mehmet Necati kızı Nurhan Duran'ın adresleri tespit edilemediğinden kendilerine tebliğ edilememiş olup, adreslen de yapılan araştırmalara rağmen tespit edilemediğinden, ilanen tebliğine karar verilmıştir. Mahkememizce verilen karann adı geçen- lere karar tebliği yerine geçmek üzere ilanen tebliğ olunur. Basın: 37509
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle