Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 9 TEMMUZ 1995 PAZAR
10 DtZİYAZI
• Tuncelili Alevi bir ailenin kızı olan
Nurhan Vaıiı, babası ve ağabeyi gibi
polislik mesleğini seçtikten sonra
girdiği Emniyet Örgütü'nde karşılaştığı
haksızlıklara sessiz kalamaz.
Birçok kez hakkında soruşturma
açılır, sürgün edilir.
• Eylül öncesi ve sonrasını, olayların
içinde yer alan bir kadın polisin
ağzından dinlemek, o yıllarda
Türkiye'nin nasıl karanlık bir dönemden
geçtiğini anlamak için önemli bir belge
oluşturuyor, o günlere ışık tutuyor.
EMEKLİ POLİS NURHAN VARLI'NIN ANILARI
Yöyına hazırlayan: Çetin Yiğenoğlu
SUNUŞ Emekli polis Nurhan Varh, "polis doğmuş" bir kadınımız. Variı. okurken
sizin de tanık olacağınız gibi, çok sevdiği mesleğinde gönlünce çalışmafirsatı bulamamış.
Bu örgütte hiçbir şekilde göreviendirilmemesi gereMrken etkili veyetkûi makamlara dek
yiikselen "bazı" kişilerle "dişe diş çatışan " Varh, meslekten çıkarmalar. sürgünler ve
disiplin cezalanndan başını kaldırabildikçe polislikyapabilmiş. Meslek yaşamı neredeyse
ceza alma ve bu cezalardan aklanma mücadelesiyle geçmiş. Ama, tüm suçlamalanhn ve
cezalardan sonunda aklanmıs. Nurhan Variı 'ya göre, meslekyaşamını karartan kişüer
"Türk Polis Teşkilatı'ndakibirkaç çürükyumurta"... Variı, İriitün teşktiatın bu birkaç
"çürük yumurta " vüzünden suçlanmasına karşı. Variı. "polis teşkilatt "mn yirmi birinci
yüzyıla hazırianan toplumayaraşır hizmeûer üretecek düzeye getirilmesinde kathsı olabilir
mi düşüncesiyle amlannt kâleme aldığım vurguluyor. Okuyacağınız anılarda Vaıiı 'mn
yahnları ile toplumdayahndan tamnan ve olayktrla ilgisi olmayatûar dışında, tüm kisilerin
isimleri değiştinlmiştir. Yaşanmış, bitmis, anı niteliği kazanmış olaylan yayımlarken
isimleriniyazarak hşileri "ayrtca " cezalandırmamn doğru olmayacağı düşünüldüğü için
bu degişiklikyapılmıştır. Nurhan Variı 'mn amlarım bazen gülerek, bazen üzülerek, bazen
düşünerek, bazen de kendisine iazarak okuyacağınızı sanıyoruz. Saygılannuzla.
Polislerpolislerekarşı"Ben emekli polis memuru Nurhan
Varh. Biri 17 (Elif), öbûrü 16 (Eda) ya-
şında iki kız annesiyim. Meslektaşun olan
eşim (Münır) de emekli. Babanun (Meh-
met Yeşıltepe). ağabeyimin(Sadettın)de
polis olduğunu söylersem, baa dostlanm
gibi siz de bizim evi 'karakol 'a benzetebi-
lirsiniz~.
43165 skü numarasıyla tam yirmi üç
yıl görev yaptıktan sonra şimdi ailemle
sakin bir yaşam sürdüriiyonun. Ancak,
meslekhayatım bu ürnak içindeyazdığun
sözcükle hiç de bağdaşmayacak biçimde,
tam anlamıyla "çalkantı* içinde geçti.
Tam üç kez 'meslekten ihraç' edfldim.
On iki kez sürüldüm. Sayısını tam çıka-
ramayacağım kadar disiplin cezası aidım.
Emniyet Teşkilaü'nda adım önce 'aykı-
n'ya, sonra "sakıncalı'ya, 'komünist'e,
'tKK'li'ye(istihbarata karşı koyan)veen
sonunda da' PKK'li'ye çıktL"
Özgeçmişini özetîe böyle anlatıyor
emekli polis memuru Nurhan Varh. Kö-
ken olarak Tuncelili Alevi bir ailenin kı-
zı. Dersim Olaylan sonrasında uğradık-
lan iftira sonucu ailesinin sürgüne gön-
derildiği Uşak'ta doğmuş. Yoksul biror-
tamda büyümüş. Babasının polis olma-
sından sonra dûzenli gelire kavuşan aile,
ekonomik açıdan görece rahatlamış.
Birpolisten yediği tokat üzerine polis
olmaya karar veren babasının tayini ön-
ce Ankara'ya çıkmış. Daha sonra "şark
hizmeti" zorunluluğu nedeniyle sabit ge-
lirli bir polis memurunun ailesi olarak
doğuda birçok il ve ilçede uzun yıllar ya-
şamışlar. Küçük Nurhan'm, arkadaşla-
nyla oynadığı hırsız polis oyununda po-
lis rollerini aldığı çocukluğu, Tunce-
li'nin, Hozat'ın, Genç'in karli, tozlu yol-
lannda geçmiş. Liseyle birlikte Nevşe-
hir'de adımını attığı genç kıziığını, An-
kara'da sürdürmüş. Liseyi de Ankara'da
bitirmiş.
Liseyi bitirdiği yıl Emniyet Genel Mü-
dürlüğü bünyesinde sivil memurluk için
açılan srnava girmiş ve kazanrruş. Smav-
da geçer notu belirleyen kompozisyon-
muş.
u
İyi bir polis memuru nasıl olmalı-
dn"" konulu kompozisyon yazdırmışlar.
"tyi bir polis memuru, her şeyden önce
belleğinden 'bilmiyorum' sözcüğünü çı-
karmabdır" diye başlamış ve bu doğrul-
tuda yazmış görüşlerini.
O yıllarda çıtı pıtı bir genç kız olan
Nurhan, sınavı kazanır ve Emniyet Ge-
nel Müdürlüğü Arşiv Dairesi'nde işe baş-
lar. Bir rastlann, babası da arşiv dairesin-
de çalışmaktadır.
Kulaflına lcüpe
Babasıyla iki yıl birlikte çalışır. "Na-
mus, ahlak.fazilet,insanlık,mücadete gü-
cü gibi sözcükleıie sayabileceğim birçok
şeyi, hayat felsefesini öğrendigim babam-
dan poüsliği de. çalışma sisteminin ince-
liklerini de öğrendim. Polislikte de öğret-
menim, önderün oldu babam~ diye an-
lattığı babası. Nurhan'a işe başlayacağı
gün şu öğüdü venr:
"Bak kıam! Biliyorsun tam on sekiz
yılhk polisim. Bunca yıllık çalışmamın so-
nunda sizleri büyütmekten başka bir şey
biriktirmek de, mala miilke sahip olmak
da etimden gelmedi. Size bırakılacak mal
mülktüründen ne mirasım ne de param,
pulum var. Boğazınızdan bir gün haram
lokma geçirmedim. Şerefli bir isimden
başka maddi hiçbir şey bırakmıyorum.
Eğer üzerinde bir nebze babalık hakkım
varsa, meslek hayatın boyunca hiçbir za-
man vatandaşın cebinde gözünün olma-
masınu vatandaşın cebine clini sokma-
manı istiyorum. Bunun tersini yaparsan
babahk hakkmu helal etmem."
Bu sözler polis örgütünde çok kitap
okuduğu için önce "Filozof denilen,
sonra bazı yetkililere aykın geldiği için
adı "komünist"e çıkanlan bir polise ait-
tir.
Nurhan, o gün adımını attığı Emniyet
Orgütü'nde iki yıl kadar sivil memur ola-
rak çalışır. Daha sonra çıkan bir yasadan
yararlanarak şapkalı, tabancalı bir kadın
polis olur. llk görev yeri Çankaya Kara-
kolu'dur. Ancak, Amerikan Kültür Der-
neği 'nde Ingilizce dil kurslanna gitmek-
tedir o sıralar. Meslek yaşamının başın-
da oldukça hırslı olan Nurhan, tngilizce-
sini ilerletmek için çırpınmaktadır. Kim-
senin gitmek istemediği Esenboğa'daki
geçici görev, tam aradığı bir iştir. Başka
arkadaşlannın da yerine gitmek üzere al-
h ay kadar Esenboğa'da görev yapar. In-
gilizcesini ilerletir ve asıl görev yeri olan
karakola döner.
Ve Evtilik
Çogunlukla rastlantı sonucu bulunmaz
mı aranılan? Nurhan'ınki de öyle olur.
Kendisine eş. iki çocuğuna baba olacak
Münir Varü'yla Çankaya Karakolu'nda
karşılaşırlar. Tüm aşklarda olduğu gibi,
biraz oyun, biraz şaka, cilve, naz, tutku,
arzu derken nikâh defterine imza atılır.
Dönem 12 Eylül öncesinin sancılı yıl-
landır ve Ankara oldukça kanşıktır. Nur-
han, o yılları fakültelerde öğrenciler ara-
sı çatışmalar ve öğrenci eylemlerinin
içinde geçirir. llk görev yeri Hukuk Fa-
küJtesidir. Sabahtan gelir, öğrencilenn
Nurhan
Variı,
1957
Ekim
ayında
Ankara
Ulus
Meydanı'nda
kendisine
örnek
aldığı
babası
ile
biriikte
(sağda).
Baba
mesleği
pol'ısliği
seçtikten
yıllar
sonra
resmi
ünrforması
ile
görülüyor.
(aşağıda)
üzerini arar, o gün hangi taraf güçlüyse
(sağ ya da sol) güçsüz tarafi korur, alıp
sınıfa girmelerini sağlarlar. Çıkışta da
Kurtuluş Parkı'na dek güvenlik içinde
götürüp bırakırlar. O yıllarda taruğı oldu-
ğu olaylar, Nurhan'ın meslekte pişmesi-
ni sağlar.
Nurhan Variı, o yıllan şöyle anlatıyor.
Kanlı 8 Nlsan
Kanlı 8 Nisan 1976 gününü hiç unuta-
mam. O günün kanlı bir gün olacağı ön-
ceden belliydi sanki. Her zamanki gibi
sabah 07.00'de görevimin başmdaydım.
Ben sivil giyimliyim. tki üniformalı po-
lis arkadaşla bana Tıp Fakültesi Morfo-
loji A kapısında görev vermişlerdi.
Görev yerine gitmeden önce sık sık
Amir Salih Ilık'ın yanında gördüğüm
Adanalı kız, yine gelmişti. Bu kızm o za-
man hangi fakültede okuduğunu bilmi-
yorum. O zamanlar kimin. nerede öğren-
ci olduğunu aynntılı soruşturma yapma-
dan bilmenin olanağı yoktu. Çünkü üst
aramalannda öğrencilenn üzerinden de-
ğişik fakültelere ait kimlikler çıkardı. Ne-
reden, nasıl elde ederlerdi, bunu anla-
mak güçtü.
Bu Adanalı kız (Belki de Adanalı de-
ğildi. Öyle tanırıhyordu, bilemem). Sa-
lih Ilık'a bilgi taşıyordu. Kız, o sabah da
gelmişti. Sonradan öğrendigim kadany-
la sağ görüşlüydü. Geçici karakola gel-
diğinde bizim 'özel polis 'leri görecekti-
niz... Kızı iltifatlardan yere bastırmıyor-
lardı. Bir de solcu düştü mü vay gele ba-
şına, sopayı yiyordu. Nitekim o gün de
öyle oldu. Zayıf. gözlüklü bir genç gel-
di. O da içeri girip amire bir şeyler söy-
ledi. Hakaretlerle kovdular genci.
Kapıda görev yapıyorduk. Ne olduğu-
nu anlayamadık. Bir anda ortahk ana ba-
ba gününe döndü. Kıvılcım nerden çak-
mıştı, anlayamamıştım. Kafası gözü da-
ğılan öğrenciler, yerlerde yatıyordu. Bir
yandan da toplum zabıtasından bir gnıp
-biz merasim bölüğü derdik- havaya ateş
açarak geldi. Bu arada sabah gördüğüm
zayıf gözlüklü çocukla karşılaştık. Yara-
lıydı. Yerde yatıyordu.
- Abla n'olursunuz yetişin, arkadaşla-
nmızı öldürüyorlar, dedi.
Yanımdaki üniformalı arkadaşlara,
gencin arkadaşlannı tamyıp tanımadık-
lannı sordum. Taruyoriarmış. Daldık am-
fılere ve gençleri dışan çıkanp güvence-
ye aldık. Bizim görevli olduğûmuz kapı-
da olay bitmişti. Birtelsizemri geldi. Ha-
cettepe Yurdu'na gitmemiz isteniyordu.
Hacettepe Yurdu'nun ginşindeki yol,
o zamanlar daracıktı. Yolun girişini bir
panzerle kapatmışlardı. Yurda tek giriş
yolu birinci kattaki bir pencereydi. Ayla
isimli bir arkadaşla birlikte atladık pen-
cereden. Ayla da sıvildi. Pencereden ilk
atlayan Ayla olduğu için polisten ilk to-
kadı yiyen de o oldu. Ben atladığımda ba-
na da tokat geliyordu, ama adamın elini
tutup polis olduğumu söyledim. Ayla ağ-
hyordu, b^leğine yapıştığım iri yan po-
lis, polis olduğumuza inanmakta bir sü-
re tereddüt etti, sonra özür diledi.
Hacettepe Yurdu'nun ortasında blok-
lar arasında bir boşluk vardı. Bütün öğ-
rencileri buboşluğatoplamışlardı. Elle-
ri havada oturur durumda bekletiliyor-
lardı. Aralannda daha önceden tanıdı-
ğım birkaç ay sonra diploma alıp doktor
olacak (intern) birTuncetili hemşerim de
vardı. Göz göze geldik. ama ona bile sa-
hip çıkamadım. Y'ıllar sonra Kayseri'de
karşılaştığım bu hemşerim, bana o gün
kendisine sahip çıkmadığım için kınldı-
ğını söyledı. Ben de eğer o gün müdaha-
le etseydim durumunun belki daha kötü
olabileceğini söyledim. Öğrenciler o du-
rumda bekletilirken yurt aranmış, dolap-
lan dıdik didık edilmişti. Dolaplann kı-
litleri kınlarak aranmıştı. Yurtta yaban-
cı öğrenciler de kalıyordu. Paralannın
kaybolduğunu iddıa ettiler sonra. 8 Ni-
san olaylanndan bir süre sonra yapılan
Ecevit' in mitinginde bu konu pankartlar-
da. "Polis hırsızlık yaptı, zararımız şu
kadar lira" diye dile getırildı.
Bizim sorumlu olduğûmuz bölgede bu
olaylar olurken o gün Ankara'da üç kişi-
nin vurularak öldürüldüğünü öğrendim.
Bunlardan birinin adı Orhan Ensa-
ri'ydi. Öğrenci değilmiş ama, biz oraya
gitmeden önce Hacettepe Yurdu'nun or-
da vurulmuş. Adını öğrenemediğim bir
kişi Kurtuluş Parkı'nmorda vurulmuş. O
gün vurularak ölenlerden biri de Siyasal
Bilgiler Fakültesi öğrencisi Hakan Yur-
dakuler'di. Hakan Yurdakuler, eski 27
Mayısçılardan Milli Birhk Komitesi üye-
siMuzafferYurdakuler'inoğluydu. 1995
Ocak ayında ölen Muzaffer Yurdaku-
ler'ın oğlu Hakan, arkadaşlannın arasın-
da kahraman kabul ediliyordu. Kendile-
rine saldıran gruba taşla karşılık verme-
ye çalışırken vurulmuştu. Taşı alıp doğ-
rulduğunda kurşun isabet etmişti. Uzun
menzillı silahla vurulduğu iddialan atıl-
dı sonra ortaya. Oaha sonra Hakan Yur-
dakuler adı Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde
biramfiye verildi. Sanınm 12 Eylül'den
sonraki dönemde bu levha geri indiril-
miştir...
Kanlı 8 Nisan'dan sonra beni Hacette-
pe'nin yakınındaki Mali Bilimler Yük-
sek Okulu'nda görevlendirmişlerdi. Bu
benim fakültelerdeki son nöbetim oldu.
Okula normal mesai saatinde varmıştım
ama. öbür polis arkadaşlar nedense gel-
memişlerdi. Okula girince donup kaldım.
Okulun büyük salonunun büyük duvan-
na kocaman bir bozkurt resmi çizilmiş-
ti. Baktım öğrenciler geliyor. ama bizim
polisler ortalıkta yok. Tuttum kapıv», ça-
ğırdım hademeyi.
- Sen dedim ben seslendikçe öğrenci-
leri birerbirer göndereceksin, ben de kız
erkek demeden hepsini arayacağım. Ara-
dığım gençlerden biri karşı çıkmaya kal-
kıştı:
- Sen herhalde yeni geldin bu okula
dedi, buranın aranmadığını bilmiyormu-
sun?
-Gönderildiğim her okuldakj öğrenci-
leri aramak için görevlendirildim.
-Sana yardım edeyim diyerek, sokul-
mak istedi bunun üzerine.
-Bana görevimi mi öğreteceksin, defol
diye çıkıştım. Ben kendi işimi kendim
yaganm..
Obür görevli iki polis arkadaş saat
11 OO'e doğru lütfedip geldiler.
-Yahu neredesiniz arkadaşlar, dedim.
-Abla sen bu okulun aranmadığını bil-
miyor musun diye karşılık verdiler şaş-
kınlıkla.
-Yoo dedim, ben her okulun öğrenci-
lerini arayacağımızı sanıyordum.
Bu olaydan sonra beni bir daha fakül-
telere göndermediler.
Polisin polise yaptığı
Ağabeyim Saadettin Yeşiltepe ben-
den sonra (1974) polis olmuştu. Babam,
ağabeyim ve ben birkaç yıl değişik birim-
lerde de olsa aynı dönemde Ankara'da
çalıştık. Ağabeyim Ankara Yusuf Kah-
raman Polis Okulu'ndan mezun olduktan
sonra Ankara Toplum Polisi Müdürlü-
ğü'nde göreve başlamıştı. Öğrenciler
toplum polisine bir gazoz adı olan "Fru-
ko" derlerdi. Toplum polisi göreve oto-
büslerle giderdi. Beyaz kask (miğfer) gi-
yerlerdi. Gerçekten de beyaz kasklany-
la otobüste oturan polisler kasadaki ga-
zozlan andınrlardı.
Sanınm 1975 yılıydı. Ağabeyimin de
içinde bulunduğu polis birliği alınan tel-
siz anonsuyla çıkan olaylan bastırmak
üzere Gazi Eğitim Enstitüsü'ne hareket
eder. Polislerin başlannda Ömer Çoban
ile Mustafa Duymuş adlannda komiser-
ler var. Komiserler yolda gıderken oto-
büsteki polislere şu talimatı venrler:
"Arkadaşlar, olaya coplu müdahaJe et-
meyin. Bu tutum olay yoksa çıkmasına,
>
r
arsa büyümesine yol açabilir. Gerçekten
suçlu gördüğünüz varsa yakalayıp ara-
baya getirin."
Komiserler sanki tuttuğunuzun kafası-
nı kmn, demişler gibi bazı polisler öğren-
cilere coplarla girişmişler. Öğrencileri
yerlerde sürüklemişler. Komiserlerle
ağabeyim bu tür davranan polislere en-
gel olmaya çalışmışlar. Bu yüzden, iki
komiserle ağabeyim, Ankara Siyasi Şu-
be Müdürlüğü'nde gözaltına ahndılar.
.\ncak öğrencilerin doğru ifade verme-
leri üzerine meslekten atılmaktan kurtul-
dular. Bu olaydan sonra ağabeyim Sam-
sun'a, komiserler de Erzincan ve Sivas'a
sürüldüler. Ağabeyimle gözaltındayken
babam, ben ve nişanlım (Münir) polis ol-
mamıza karşın bizi bile görüştürmediler.
Bu olay. polisin arasına aynmcıhğı sokan
fesat yuvalannın işiydi. Bizler POL-
DER'liydik. Babam POL-DER'de bir
dönem başkanlık da yaptı. Bizler, POL-
DER'e ilk üye olanlardandık. POL-
DER, polis memurlannın sosyal hakla-
nnı koruyup kollamak amacıyla kurul-
muştu. Biz de polis olarak haklanmızın
savunulacağı, sahip çıkılacağı düşünce-
siyle POL-DER'e üye olmuştuk. Sağcı
polisler, POL-DER'i ele geçiremeyince
POL-BÎR'i kurdular. Böylece polisin
safça sosyal haklannın korunup kollan-
ması amacıyla kurulan örgütlere, bazı
çe\Telerce siyasi nitelik kazandı.
O sıralar evimiz Telsizler semtindey-
di. Kardeşün Vedat liseyi yeni bitirmiş,
iş için belediyeye başvurmuştu. Beledi-
yeye gitmek üzere polis noktasının önün-
den dolmuşa binmiş. O sırada Vedat'ı
gören -ve benim kardeşim olduğunu da
bilen- Ali adındaki polis memuru, telsiz
anonsuyla dolmuşu sonraki durakta dur-
durarak Vedat'ın gözaltına ahnmasını
sağlamış. Biz öğrendiğimizde Vedat, AJ-
tındağ Emniyet Amirliği'ndeydi. Yine
ben, babam, ağabeyim, nişanlım dört po-
lis, kardeşimle görüşme olanağı bulama-
dık. Ve bizim Vedat'ı "eyleme katılmak"
(ayakta zor duran felçli eylemci) suçla-
masıyla adliyeye sevk ettiler. Ancak sav-
cı dava bile açmadan serbest bıraktı ço-
cuğu. Bütün sorun, bizim ailenin Tunce-
lili ve POL-DER'li olmasıydı. 1lerde de
anlatacağım gibi bu Tuncelililik ve POL-
DER'lilik yüzünden daha pek çok sorun-
la karşılaştık.
Yarın-. Baba evine baskın
ANKAItANOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇt
Aziz Nesin Fırtınası!
ServerTanîlli'nin dilimize kazandırdığı "Osmanlı Im-
paratorluğu Tarihi II" kitabını vermek için, Cahit Küle-
bi'yle Ayşe Leman Karaosrnanoğlu'na gittim. Server
Tanilli'nin bir çeşit "Emanetçi Sultana "sı gibiydim. Ayak
işlerini çok sevdiğimi o da biliyordu. Kimilerine kitapla-
n elden götürüyordum. Ama, çogu kendi gelip Cumhu-
riyet bürosundan alıyordu.
Cahit Külebi, bana Niksar'dan ceviz getirmiş. Kedisi
Sannan sayrıymış...
- Niksar'da ceviz var mı? diye soracak oldum; Küle-
bi'nin "Benim doğduğum köylerde I Cevizağaçlanyok-
tu, I Ben bu yüzden sennliğe hasretim I Okşa biraz!"
dizeleri belleğimdeydi. Külebi:
- Yokyav, dedi, Ankara'da kuruyemişçilerde, baha-
ratçılarda, cevizleri "Niksar cevizi" diye satıyorlah
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, ölümünden önce,
saynyken, ısrarta beni aramış. Eşi Leman Hanım tete-
fon etti:
- Yakup sizi bekliyor beyefendi! dedi. Boş mu bulun-
dum, ne oldu, arandığım günlerde gidemedim. Onlar
Cinnah Caddesi'nde oturuyortardı, ben de. Rüzgârfc
Sokak'ta, "Yeni Ortam" gazetesinde çalışıyordum. Ak-
şam yorgun argın dolmuşla eve dönüyordum. Karaos-
manoğlu'nun evinden geçerken, dolmuş paraana mı kı-
yamıyordum ne, inmiyordum.
- Yann uğranm! diyordum içimden.
Bir türiü uğrayamadım, Yakup Kadri öldü. Havaala-
nında Leman Karaosmanoğlu'nu gördüm.
- Efendim, başınız sağ olsun, ben Mustafa Ekmek-
çi!
- Siz misiniz o? Beyefendi, sizi bir sevgiliyi bekler g/-
bi bekledi Yakup; niçin gelmediniz?
Susuyor, verecek yanrt bulamıyordum...
- Belki size bir şey söyleyecekti, belki bir sır. Niçin gel-
mediniz?
Yakup Kadri'nin bana ne diyecegini bilmiyorum, ama
bir şeyi biliyorum. Yakup Kadri, ölümünden sonra din-
sel tören yapılmasını istememişti (llhami Soysal bunu
yazdı). Eşi Leman Hanım, onun bu isteğini yerine getir-
di. Meclis önünde tören yapıldıktan sonra, Leman Ha-
nım'a sormuşlar:
- Cenaze hangi camiye gidecek efendim?
- Istanbul'da kılınacak efendim! \
Cenaze Istanbul'a gidince yine sormuşlar
- Hangi camiye gidecek?
- Ankara'da kıhndı efendim? Doğru gömütlüğe gidi-
lir. Yakup Kadri'nin vasiyeti böylece yerine getirilir. Le-
man Hanım:
- Yakup ne istediyse yerine getirdim! dedi. Ölüm dö-
şeğinde, Leman Hanım, Yakup Kadri'ye:
- Yakup, der, sen ölüyorsun! Gel, birlikte intiharede-
lim! Ben, ikimize de yetecek ilaç hazırlanm...
- Hayır, diye mmldanır Yakup Kadri, sen yaşamalısınl
Benim eserlerime kim sahip çıkacak?
Leman Hanım, kendini Yakup Kadri'ye adamıştır...
Prof. Fehmi Yavuz da ölümünden sonra, dinsel tö-
ren yapılmasını istememişti. Arkadaşı Mustafa Coştu-
roğlu, ona şöyle dedi:
- O, artık senın elinde değil; oğlun Davras ile yakın-
lannın elinde, bizim elimizde...
Fehmi Yavuz, istemediği halde, Datça'da dinsel tö-
ren yapılmış! Nurullah Ataç da "Ben dinsizim, öldük-
ten sonra da dirilmeyeceğim! diye yazdığı halde, anım-
sıyorum, Hacıbayram'dan cenazesi kaldırıldı! Yağmur-
lu bir gündu. Kalabalık arasında cenazeyi izleyenlerden
Oktay Akbal'ı gördüm. Istanbul Bankası'nın saçaklan
altında bir süre, Ataç'ın cenazesinin geçişini izledim...
Nâzım Hikmet, 11 Eylül 196Vde Beriin'de yazdığı
"Otobiyografı" şiirinde, bir yerde şöyle der
"... bindim trene uçağa otomobile I çoğunluk bine-
miyor I operaya gittim I çoğunluk gıdemiyor adını bile
duymamış I operanın I çoğunluğun gittiği kimiyehere
de ben gitmedim 21 den ben I camiye kiliseye tapına-
ğa havraya büyücüye I ama kahve falına baktırdığım ol-
du I yazılanm otuz kırk dilde basılır I Türkiye 'mde Türk-
çe'mde yasak..."
Nazım'a da -Moskova'da olduğundan belki- dinsel
tören yapılmadı! Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın "ölü" şiiri-
ni mınldanıyorum:
"Hangi mahallede imam yok, I Ben orada öleceğim.
I Kimse görmesin ne kadar güzel, I ayaklanm, saçla-
nm ve her şeyim.
ölûler namına, azade ve temiz, I meçhul denizlerde
balık; I Müslüman değil miyim, hâşâ, I Fakat istemiyo-
rum, kalabalık.
Beyaz kefenler giydirmesinler, I Sızlamasın karanlı-
ğım havada. I Omuzlardan omuzlara geçeriten sallan-
mayayım, I Ki bütün azalanm hülyada.
Hiçbir dua yerine getiremez, I Benim kâinatlardan
uzaklığımı. I Yıkamasınlar vücudumu, yıkamasınlar, I
Çılgınca seviyorum sıcaklığımı."
Turan Dursun, 25.8.1990'da imzalayıp yolladığı
"Kulleteyn" adlı ilk yapıtına, "Turan Dursun'dan Sn.
Mustafa Ekmekçi'ye saygı ve sevgilerfe" diye yazmış.
O zaman yaz dinlencesinde Belek'teydim. Turan Dur-
sun, 4 Eylül 1990'da öldürüldü. "Tabu Can Çekişiyor,
Din Bu" yapıtlan, o öldükten sonra ardı ardına yayım-
landı. "Kur'an Ansiklopedisi" sekiz cildi buldu.
"Din Bu 1 "de, Turan Dursun, "ölürsem" başlığı altın-
da şunlan yazmış:
"O zaman anlarsın I Ölünce biri I Pazar kışır I İki yûz
olur hemen yüzler I hemen I Dersin 'Neymiş meğer'! I
Ben de ölürsem eğer I Ey 'aydın cemaat'! I Lütfen öl-
dürme beni! I Lütfen!"
Turan Dursun'a ısteğine uygun olarak dinsel tören
yapılmadı. Türkiye'de yolu Turan Dursun mu açmıştı?
Bu açıklıkta. Aziz Nesin, en güzel derslerinden birini da-
ha verdi. Köktendinciliğe karşı savaşı başlatarak öldü.
Tüm inançlara saygılı olan Aziz Nesin, inanmayanlara
da saygılı olunmasını istiyordu. Üç gün önce, onun için
"Aziz Nesin Rüzgân "nı yazmıştım. Rüzgârdinmedi. Ap-
tallar bilmiyoriar, Aziz Nesin fırtınası yeni başladı!
B U L M A C A SEDATYAŞAYAN
7 8 9SOLDAN SAĞA:
1/ Binek hayvan-
lannın sırtına ko-
nulan keçe, meşin
ya da kalın kumaş
parçası... tkı dere-
ninyadaikıyolun
birleştiği yer. 2/
Tutsak... Ege Böl-
gesi'ndebirgöl.3/
Kötülük... Uzun
tüylübirsüsköpe-
ği cinsi. 4/ Duman
lekesi... Eskıden
hükümdara avrı-
lan gemi. 5/ Atik.
6/ Bir şeyin çikış yeri, kay-
nak, köken... Bir gıda madde-
si. 7/Aşağılık... Fazıl Hüsnü
Dağlarca'nın btr şıir kitabı.
8/Sürekli... Mehıl. 9/Alman-
ya'da bir kent... Üç kişiyle oy-
nanan bir kâğıt oyunu.
YUKARTOAN AŞAĞIYA:
1/ Kurtuluş Savaşı sırasında
kurulan siyasal bir örgüt. 2/
Osmanlılarda gece bekçisi...
Birçok Latin ülkesinde kulla-
nılmış eski bir para birimi. 3/ Bir tarikat ya da sanahn kuru-
cusu... Çizilerek oluşturan şekil. 4/Şarkı, türkü... Akarsu de-
bisinin yıl boyunca gösterdıği değişikliklerin tümü. 5/ As-
keri olmayan. 6/ Bir şeyi yönetmede önemlj görevı olan
kimse... Çit, perde. 7/Van'ın bir ılçesi.. LütfıÖ. Akad'ınbir
fılmi. 8/Yeryuvarlağının yıl içinde Güneş'e en uzak olduğu
nokta... Acınma, yerınme. 9/ Isırması iltihaplara yol acan iri
birörümcekcinsı.